/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    0
    Rezerve
    ···
  2. 27.
    +1
    Eve gittim. Çok ağlamıştım. Gözyaşlarımı durduramamıştım. Alnımdaki sinirler ağlamaktan ağrımıştı artık. Bir çocuk olarak ilk kez bu denli gürül gürül ağlıyordum. Bunun bir sebebi de belki, bütün bu yaşananları kafamda bir mantığa oturtamamış olmamdı. Mesela birinin bahçesine top kaçırsam, adam da beni yakalayıp tokatlasa yine çok ağlardım. Ama sonra susar ve yoluma da devam ederdim. Çünkü sebebini gayet iyi anlardım. Yediğim tokadın gittiği yeri, anldıbını bilirdim. Ruhumda bir delik, kapanmaz bir yara açılmıştı sanki. Durdurulamaz biçimde ağlamış ama bir türlü rahatlayamamıştım.

    Her neyse, sonraki ilk birkaç günde, kaçınılmaz biçimde uslu bir çocuk olmuştum. Sadece söyleneni yapıyor, hiçbir şeyi ikiletmiyordum. O dükkana ise gitmeyi bırak, sokağından geçmeye bile cesaretim kalmamıştı. Sanki kırıp bıraktığım o küçük cam deliği, o dükkanın bulunduğu sokağa girsem, beni ensemden yakalayıp, kaçıracakmış gibi gelirdi. Kendi sokağımda bile ürpertiyle yaşıyordum düşünün. Tek başıma kalmamaya çalışıyordum; saklambaç oynarken tek başıma saklanmıyordum. Arkadaşlar eve dönerken, bizim apartmana giren arkadaşla evime mutlaka gidip, sona kalmıyordum.

    Aklımda pek çok şey vardı; bunlardan en önemlisi gelen telefon çağrısıydı tabii. Süper kahraman modelleri artık o kadar ilginç bile gelmiyordu. Ama bunlar içimde saklayabildiğim; içim içimi yese de dışarı vermemeyi başarabildiğim görüntülerdi. Öte yandan, ortada kırılmış bir de cam vardı. işte bu olayların zütümde patlamasına sebebiyet verebilirdi.

    Bu kırık camı kim fark edecekti? Kim Çetin amca’ya haber verecekti? Ya da kimse umursamayacak mıydı bu cam kırığını? Deponun başına bir şey gelir miydi gibi sorular beynimi kemiriyordu. Çocukla bir saflık ve korkuyla tüm soruları görmezden gelip kafamı kuma gömmekten başka bir şey yapmıyordum.

    Sabahçı olduğum için bazı günler eve annemden önce gelirdim. Annem misafirlikte ise ondan anahtarı alırdım; annem pazara gittiğinde ise su sayacının arkasında bulurdum anahtarı. Böyle girerdim eve. Annemi evde bulamadığımda, kapının önünde altıma işemişliğim vardır çünkü. Bunun için de az dayak yemedim. Annem bunun için fena haşlardı.
    ···
  3. 28.
    0
    Neyse, bu depo olayının ardından bir gün evde tek başıma oturup, televizyon izliyordum. Hatırlıyorum, bir tane duvara monteli telefonumuz vardı. Duvar tip telefon denir bunlara. Ahizesi duvara paralel, yani yere dik durur. Ben boyum yetişmediği için, bu telefonu açmak için kanapeye çıkardım. O gün telefon çaldığında, merakla ahizeyi kaldırıp kulağıma zütürdüm. Karşı taraftan hiç ses gelmiyordu. Sadece boğuk bir homurtu ve ufak tefek tık mık sesleriydi. Hemen birkaç gün önce yaşadığım olay aklıma geldiği için taş kesildim. Elimde telefon ahizesi dururken, az daha bayılacaktım. 8 yaşında bir çocuktum; aklım başımdan gitmiş halde, kanepenin üstünde elimde telefon donakaldım.
    Karşı taraf telefonu kapatmıyordu. Ne olduğu belli olmayan bir homurtudan başka bir şey yoktu. Bu strese dayanamadım ve telefon elimden düştü. Bilincim beni terk etmişti adeta. Evin dış kapısına nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Gözlerim faltaşı gibi açıktı ama bir şey gördüğüm yoktu. Ama dış kapıyı açtığım anda gözümden tekrar yaşlar boşandı. Ayaklarımı yere vura vura, ağlaya ağlaya apartmandan aşağı indim. Dairenin anahtarını içeride unuttuğumun filan zaten farkında değilim. Tek istediğim birkaç insan görmekti. insanların arasına karışmak, akan trafiği görmek için, göz yaşlarıma umursamadan sokağa çıktım. Sonra gittim, bir kaldırımda, başımı ayaklarımın arasına sokup hüngür hüngür ağladım.

    ikindi saatlerinde sokaklarda tanıdık kimse yoktu. Sokaktan tek tük geçenler vs. Ne zaman sonra bilmiyorum, birinin eli başıma dokundu. Bu bakkaldı. Uyuz bir adamdı bu bakkal. Çoluk çocuğundan yaşlısına kimse sevmezdi kendisini. 90’larda mahalle samimiyeti vardı ama yalan söylemek yersiz, 100 bin lira ise bir şişe coca cola (o zamanın parası) 10 bin lira ekgib versen asla vermezdi. Dükkanının önünde küçük bir beton alan vardı; top oynatmazdı. Müşterilere gülmezdi vs. Yani antipatikti mahallede. Yine de alışverişini mahalleli ondan yapardı. Ama uyuzun teki der, geçerlerdi işte.

    işte bu bakkal beni dakikalarca böyle oturmuş görünce, dükkanı bırakıp yanıma gelmişti. Yüzüm artık ne kadar perişan haldeyse, normalde çok sıcakkanlı olmamasına rağmen, evladım sana ne oldu, dedi. Ağzını “o” yapmış, dikkatli gözlerle suratımı inceliyordu. Birisi mi dövdü, dayak mı yedin, diye sordu ama bence sorusunun doğru bir soru olmadığını düşündü kendisi bile. Çünkü, gözlerime bakışında farklı bir şeylerin olduğunu sezdiğini anlıyordum. Bence o zaman için, mutlaka tacize veya benzeri bir şeye uğradığımı sanmış olmalı. Dayakla bile böyle ağlanmaz, bir surat böyle olmaz diye düşünmüştür. Sonra daha mantıklı olduğuna inandığı bir soru daha sordu; birine bir şey mi oldu evladım...

    bu iki kısmı sizi bekletmemek için ekliyorum. devamı gelecek.
    Tümünü Göster
    ···