/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    0
    Caner ve Ozan olduklarını düşündüğüm bu iki adam arabaya biner binmez gözlerimizi bağladı. Depolarının güneyde olduğunu söylemişlerdi ama yolu görüp yaşadıkları yeri bulmamızı istemiyorlardı. Bize henüz güvenmiyorlardı. Bir süre düz yollarda gittik. Kimse ses çıkarmadı. Sonra çakıllı yollara girdik. Durup bir kapının açılmasını bekledik. Sanırım
    onların deposu da bir şeylerle çevrelenmişti. Seslerin kesilmesinden anladığıma göre sonunda gelmiştik. Gözlerimizi açmadan arabadan itekleyerek çıkardılar bizi. Ucunda Özgür'ün hayatı olmasa bize böyle davranmalarına izin vermezdim. Burnundan aldığı nefeslerin sesine bakılırsa Kemal de aynı şeyi düşünüyordu.
    "Şimdi gözlerinizi açacağız, Bora abi içerde. Sizinle konuşacak."
    Gözlerim açılır açılmaz sarışın çocuğu gördüm. Yanında da diğer adam vardı, Kemal'in gözlerini açtı. Ortasında duran masa ve etrafındaki sekiz sandalye hariç bomboş olan kocaman bir depodaydık. Cam sayısı çok azdı ve hepsi normal bir insanın boyunu aşacak yükseklikteydi. içeri uzun boylu, geniş omuzlu, atletik vücutlu, 40 yaşlarının ortalarında bir adam girdi. Bize mektubu yazan bumuydu.. Bora abi?
    "Hoşgeldiniz. Ben Bora. Oturun lütfen."
    Dediği gibi oturduk. O da karşımıza oturdu. Caner ve Ozan ayakta, onun arkasında dikildiler. Depoda Bora'nın ayakişlerini yapıyor olmalıydılar. Bizim güvendiğimiz ve saygı duyduğumuz kişi nasıl Kemal'se, onlarınki de Bora olmalıydı.
    "Sizi buraya yalnızca konuşmak için çağırdım. Kimseye zarar verme niyetinde değilim. Hiçbirimiz değiliz." diye girdi konuşmaya. Arkasındaki korumalarına ve onların donuk yüzlerine baktım. Devam etti:
    "Özgür iyi bir kızmış, ona bir şey yapmadık."
    Dediklerine inanmayı çok istedim. Ona zarar gelmesini-benim yüzümden zarar gelmesini istemiyordum. Pişmandım. Çok pişmandım. Yaptığım şeyleri önceden düşünmeliydim. Tam olarak benim suçumdu. Tek hissettiğim şey buydu, pişmanlık. Ve bu pişmanlık ayak tırnaklarımın ucundan başlıyor, saç tellerime kadar yükseliyordu. Düşünmeden
    davranmamalıydım. Bazı şeylerin telafisi çok zor oluyor... Ona bir şey olması riskini alamam. Bunu taşıyamam.
    "Ne istiyorsunuz?" diye sordu Kemal. Korktuğunu belli etmiyordu.
    "Daha birbirimizi tanımıyoruz bile. Adlarınızı sormuş muydum? Arkadaşınız bizimle paylaşmak istemedi de."
    "Ben Kemal, bu da Savaş. Şimdi neden burada olduğumuzu söyle." Bu adamın cesaretine ve soğukkanlılığına her zaman hayran kalıyordum. Dışarıdan titriyor gibi görünüyor olmalıydım.
    "Küçük bir grup olduğumuzu söylediğimde yalan söylüyordum. Yirmi beş kişiyiz."
    YiRMi BEŞ Mi?
    "Öyle dersem korkup gelmeyeceğinizi düşündüm. Özgür'ü kaçırmamızın sebebi de sizi buraya çekmekti. Kapınıza gelemezdik, zaten her yer zombi kaynıyordu. Benimkine ya da adamlarımın beynine kurşun yeme riskini alamadık. Mektubu bıraktırınca da o yüzden ateş ettirdim, kağıdı bulun ve biraz gözünüz korksun diye. Bakın, size zarar vermek
    isteseydik verirdik. Az kişisiniz. Fakat biz yardım etmek istiyoruz, karşılıklı... " Hiç kimse kıpırdamıyordu. Bora yine devam etti:
    "Sizin de anladığınız gibi burada neredeyse bir köy kurduk. Ama bazı sıkıntılarımız var. Yiyeceklerimiz yetmiyor.
    Aramızda küçük çocuklar da var yaşlı bir dede de. Sizden yiyeceklerinizi istiyoruz. Erzağınız olduğunu biliyoruz."
    "Yiyeceklerimiz yalnızca bize yeter."
    "Birbirimizi kandırmayalım. Ben yiyeceğiniz olduğunu biliyorum, sen de onları bize vermezseniz Özgür'ü bırakmayacağımı."
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster