/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +12 -7
    Onlar etrafını sardığında tek bir seçim yapma hakkın olur. insanlığından vazgeçip kurtulmak mı, yoksa kim olduğunu unutmayıp ölmek mi?

    Hızlı düşün. Çok zamanımız yok

    Gözlerimi açtım. Etrafı saran leş kokusu yüzünden en son ne yediysem kustum. Ne yediğimi zorlasam önümde çirkin bir görüntü oluşturan kusmuğumun içinde görebilecek olsam da hatırlamıyorum. Ne zaman yediğimi hatırlamıyorum.
    Annemin yüzünü hatırlamıyorum. Kimsenin yüzünü hatırlamıyorum ki, kendi yüzümü bile. Ayaklarımın ucu hariç, etrafı görmemi engelleyen yoğun bir sis var. Nerede olduğumu anlamak için etrafa kulak verdim. Esen hafif rüzgar dışarıda
    olduğumu hatırlatıyordu... insan yok. Öten kuşlar, havlayan köpekler yok. Sanki şehir yok olmuş gibi. Olanları hatırlamaya çalıştım. Beynim anıları kapalı duvarlar ardına itmişti. Hatırlamaktan korktuğum bir şey vardı,ama neydi?
    Kıyafetlerime baktım. Tişörtüm ve kalın yırtık kotum kan içindeydi. Ama acı hissetmiyordum. Benim kanım değil. Ne kadar korkunç bir şey yapmış olabileceğimi düşünürken hafızamı kaplayan kalın kapıların kilitleri yavaşça açıldı, görüntüler netleşmeye başladı. Hava bile kan kokuyordu. Ama bir gram bile utanç hissetmiyordum.Her ne olduysa, bunu ben yapmamıştım. Onlar yapmıştı. Salgın.Boş sokaklarda ne olduğunu bilmeden, sayamadığım saatler boyunca dolaştım. Ne yapacağımı düşünmeye vaktim bile olmamıştı. Şehrime olan felaketleri bir bir sindirmeye çalıştım önce. Annemin, anneciğimin gözlerimin önünde zombiye dönüşen kız kardeşim tarafından yenmesi... Kalbim yırtılırken yaşadığım şeyler 'henüz bitmedi' der gibi aklımda dolaşmaya devam ediyordu. Kız arkadaşım Aslı'nın beni ısırmaya çalışması... Harabeye dönmüş evlerden birinin bahçesine sığınıp bayılmam... Son üç gün içinde yaşadığım her iğrenç şey bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden. Hangi zombi filmini izlerseniz izleyin, hangi fantastik romanı okursanız okuyun. inanın bana, asla buna benzeyen bir şey anlatılmamıştır. Cehennemin varlığına inanmayan bir insan olarak, Tanrı sanki beni cezalandırmış gibi bana yeryüzünde cehennemi yaşatıyordu. Nasıl başladığını bilmiyordum. Televizyondaki yayınları hatırlıyordum sadece. Evde kalmamızı, ne yaparsak yapalım dışarı çıkmamamızı söyleyen radyo spikerini... Annemin, kardeşim Masal'a ve bana her şeyin iyi olacağını, bize zarar gelmesine asla izin vermeyeceğini söylemesini hatırladım. O narin, tatlı ama kararlı sesi kulaklarımdaydı:
    "Size dokunamazlar, asla!"
    Bana dokunamadılar. Fakat Masal'ı ve anneciğimi o korkunç salgına kaybettim.
    Onları koruması gereken bendim. Ben! Evin yıllardır tek erkeği. Annesinin doktor oğlu, Masal'cığın kahraman ağabeyi. Yapamadım... Annem ölürken-ya da dönüşken, hangisi olduğunu anlayamadan kaçıp kız arkadaşımı kurtarmaya gitmek zorunda kalmıştım çünkü- ona bir söz vermemi istedi. Hayatta kalacaktım. Benim adım bile Savaş. Ve ben bu korkunç salgında, gözlerim çukurlarından çıkarılana, kalbim lime lime edilip o hastalıklı, yürüyen ölüler tarafından yenene kadar savaşacağım.

    Annem için. Masal için.

    devam etmemi istiyorsanız yerleşelim lütfen
    ···
  1. 2.
    0
    Uçan rez
    ···
    1. 1.
      +1
      Yüzen rez
      ···
  2. 3.
    +1
    Bu tarz başlıklar sabah gelenlerle tutar burda az kişiyiz amk
    ···
  3. 4.
    0
    uzun hikaye ben rez alıyom
    ···
  4. 5.
    -1
    Başlık ✅
    Entry ✅
    Resim✅

    Kesin önüncü yada oybirinci
    ···
  5. 6.
    0
    Rez tutabilir
    ···
  6. 7.
    +1
    siz şimdi sabah gelip "oo trend" olmuş diye okuycaksınız ya bunları, biz siz uyurken burdaydık takkafalar
    ···
  7. 8.
    0
    Ne diyon la it
    ···
  8. 9.
    +6
    Eskiden evimizin olduğu sokağa girdim. Önceden burada çocuklar koştururdu. Zamanında ben de koşturmuştum. Fakat şimdi, terk edilmiş bir kasaba gibiydi upuzun sokak. Gözlerimi o sisli yerde açtığımdan beri hastalıklı
    yaratıklardan hiç görmemiştim. Kendimi nasıl savunacağımı da bilmiyordum. Karşıma bir ölü çıkmaması için duaetmekten başka şansım yoktu. Aslı bana saldırdığında kafasına salonlarındaki sandalyeyle vurup kendimi sokağa
    atmıştım. Bundan tam olarak iki gün önceydi. Korkmuştum, çünkü hayatımdaki herkesi kaybettiğimi anladığım ilk dakikalardı. Şimdi daha güçlü hissediyorum.
    Benim şimdi yaptığım gibi, her şeyin bittiği ve dünyadaki milyonlarca düşmanın içinde yapayalnız kaldığınız durumlarda, bir süre sonra kabullenme sürecine girersiniz. Kötü olan her neyse olup bitmiştir. Geri gelemez,
    düzeltilemez, acısı dinemez. Geçmişi düşünmenin hayatta kalmanıza yardımı olmaz. Fakat biraz yiyeceğin yardımı olur. Evimin bahçesine kadar sağ salim gelebilmiştim. istediğim şey evdeki yiyeceklerdi. Yaşamıma devam etmem, biraz
    enerjimin yerine gelmesi, en azından hareket edebilmem için herhangi bir şey olurdu. Bir gofret, biraz meyve suyu, konserve yiyecekler... Karnım aklımdan geçen görüntüler yüzünden guruldadı. Girişin önüne gelince durdum. Kapı açıktı ama içerden hiç ses gelmiyordu. Bir aylağın hırıltılarını duymuyordum. Belki
    de eve benden önce başka insanlar girmişti. Kaç kişinin hayatta olduğunu merak ettim. Sokaklar boştu. Hiçbir canlının sesi, bir hayat belirtisi duyulmuyordu. Basamakları çıkıp parmak uçlarıma basarak içeri girdim. Zombiyle karşılaşıp
    gafil avlanma riskini göze alamadığım için olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordum. Bir yandan da gözlerimle olası bir durumda kendimi korumak için sert veya kesici bir şey aradım. Sonunda yerimde kaskatı kesilmemi sağlayan bir tıkırtı duydum. Lanet olsun. Bir tane daha. Poşet sesleri... Hışırtılar... Birisi eşyalarımızı karıştırıyordu. Zombi olmadığına sevinsem mi yoksa korksam mı karar veremiyordum.
    "Kimsiniz?"
    Sesimi duyan kimse durdu. Salonun yanındaki kapıdan mutfağa döndüm. Her şey çok ama çok hızlı oldu. Ne olduğunu bile anlayamadan sol ayağıma bir kurşun yedim. Yorgunluğu, açlığı ve acıyı kaldıramayan vücudum kendini
    yavaşça yere bırakırken karşımda bana doğru gelen sıska bir gölge gördüm. Yumuşak sesiyle bir şeyler mırıldandı. Dediklerinin bayılmadan önce yalnızca bir cümlesini algılayabildim:
    "Çok üzgünüm, of, insanmışsın."
    Tümünü Göster
    ···
  9. 10.
    +1
    Buradayız panpa sabaha trend olur tabi binlik yapmazsan
    ···
  10. 11.
    +2
    "Hey!"
    Duyduğum bu güzel sesle uyandım. Olanları hatırlayınca irkildim. Karşımda 16-17 yaşlarında güzeller güzeli bir kız duruyordu. Silahına sarılmış ve kaşlarını kaldırmış beni izliyordu.
    "iyi misin?" diye sordu. Vurulduğum aklıma gelince bacağıma baktım. Kanlı bir bezle acemice sarılmıştı. Kurşun sıyırmış olmalıydı. Tıp okumakta olan biri olarak sıyırma ile vurulma arasındaki farkı rahatça anlayabiliyordum. Fakat yine de yanıyor ve sızlıyordu. Canımın acıdığını belli etmedim. Doğruldum.
    "Beni vurmana gerek yoktu."
    "Özür dilerim. Seni şey sandım-"
    "Zombi mi? Kimsiniz dediğimi duymadın mı?"
    "Hayır. Afedersin. Kanamanı yapabildiğim kadar durdurmaya çalıştım. Çok kötü görünmüyor aslında ama acil müdahale dersini daha iyi dinlemeliymişim. "
    Kızı inceledim. Yanında savunmasızca durabilecek kadar güvenebilir miydim ona?
    "Adını sorsam, tekrar ateş eder misin?"
    Hafifçe gülümser gibi oldu.
    "Özgür."
    "Memnun oldum Özgür. Benimki de Savaş. Kaç yaşındasın?"
    "16." Bir yaş daha büyük gösteriyordu. Boyu uzundu. Hareketleri de ciddi ve olguncaydı.
    "Öyleyse 5 yaş büyüğüm senden. Yalnız mısın? Hayatta kalan başkası var mı yanında?"
    "Komşum var. Adı Alp. Daha çok küçük. Onu buraya getirmedim. Tehlikeye atamazdım. Sen yalnız mısın?"
    "Evet." dedim. Tamamen yalnızdım.
    Kimsem kalmamıştı. Zombi saldırısından beri gördüğüm tek insan bu kızdı, Özgür. Güzeldi, belki uzun zamandır kimseyi görmediğim için böyle gekiyordu fakat çok çekiciydi. Karamel rengi saçları vardı. Gözlerine baktım, önce
    korkuyu gördüm orda. Sonra da mavinin her tonunu. O da bana baktı. Biraz rahatlamıştı beni gördüğü için. Başta ölülerden biri sanmıştı beni. Düşünemeden bacağımdan vurmuştu. Onu suçlamıyordum.
    "Korkuyor musun Özgür?"
    "Hayır."
    Korkuyordu.
    "Emin misin?"
    "Eminim. Ben güçlüyüm."
    Yalan söylüyordu. Korkuyordu. Elbette korkuyordu. Ama güçlüydü. Korktuğunu itiraf edemeyecek kadar güçlü...
    ···
  11. 12.
    +4
    Ayağa kalkmak için koltuğun kenarına tutundum. Nasıl yaptığını bilmiyordum ama beni, 1.90 boyunda olan 21 yaşında bir adamı salondaki koltuğa taşımıştı. Atletik gibi görünmüyordu. Boyuna rağmen sıskaydı. Yaşından büyük göstermesini sağlayan boyu, cılızlığını az da olsun saklıyordu. Elindeki silah bile ona büyük geliyordu. Ona sıkıca
    tutunmuştu. Bana hala güvenmiyordu fakat beni sağ bıraktığına, yaramı sarmaya çalıştığına göre biraz da olsun rahatlamıştı. Sonuçta yanında bile getiremediği küçük bir çocukla yalnız kalmış, etraftaki zombileri umursamadan bilmediği evlere girip yiyecek arıyordu. "Burası benim evimdi." dedim. O sırada evimi inceledim. Aynı bıraktığım gibiydi. Salonun ortasında annemin kanı uzanıyordu, parkeleri kızıla boyamıştı. Göğüs kafesim kalbime battı ve geçmeyecek bir acı daha ekledi bedenime, onlardan başka iz yoktu.
    "Bilmiyordum. Alp... O daha 6 yaşında ve iki gündür hiçbir şey yemedi... "
    "Holdeki dolapta... dolapta bir şeyler vardı."
    Kalkmaya çalıştığımı görünce beni nazik bir hareketle geriye doğru itti.
    "Kendini yorma. Ben alırım."
    Silahını da alıp içeri geçti. Dolabın açılma sesini duydum. Hata mı yapmıştım? Yiyeceklerimi paylaşmamalı mıydım? Küçük bir çocuğa baktığı doğru muydu? Yoksa erzağımı çalıp kaçacak mıydı?
    "Kalkabilir misin?" diye sordu kısa bir süre sonra. Tüm gücümü koluma verdim ve onun da yardımıyla doğrulmayı başardım. içinde yiyecekler olan poşeti hızlı bir hareketle sırtına attı ve koluma girdi. Beni kapıya kadar zütürdü.
    "Biraz daha dayanabilirsen seni daha güvenli bir yere zütürebilirim." dedi. Benim için çaba harcıyordu. Şuan buna gerçekten de ihtiyacım vardı. Ama bunu neden yapıyordu? Ona güvenmemeliydim aslında. Fakat bu haldeyken başka bir seçeneğim yoktu.
    "Özgür, bana neden yardım ediyorsun?"
    Durdu. Gözlerini kaçırdı önce. Acısı bütün yüzünden okunuyordu. Derince bir nefes aldı. Bana döndü ve gözlerimin içine baktı:
    "Çünkü başka kimsem yok."
    ···
  12. 13.
    0
    sukunu verdım
    ···
  13. 14.
    +4
    3 GÜN ÖNCE...
    Başımı parçalayan ağrıyla uyandım. Dün gece arkadaşlarla biraz içki içmiştik. Ögleden sonra Aslı'nın yanına uğramıştım, iş yerindeki şu Kerim denen adam yüzünden tartışmıştık. Aslı, çok değerli patronu Kerim Bey'inin ona nasıl baktığını görmüyordu. Öyle erkek sineği bile kıskanan bir tip değildim ama bir insan kötü niyetli olduğunda anlardım.
    "Abartıyorsun." demişti. Bu da kanıma dokunmuş olmalıydı ki ben de asla söylememem gereken bir şeyi söylemiştim:
    "Çalışmana gerek bile yok. Zaten birkaç yıla evleneceğiz." Bunu söylediğim anda bana önce şaşkınlık, sonra hayalkırıklığı içinde bakıp, "Gitmeni istiyorum." demişti. Hatalı olduğumu da biliyordum, Kerim denen herifin Aslı'ya nasıl yaklaştığını da. Akşama doğru bütün bu düşünceler beynimi patlatmak üzereydi ve çocukluk arkadaşım Erdem'in "Kanka Kafaları Dağıtırız" teklifine hayır diyemedim. O yüzden akşamdan kalmayım.
    izmir, Bornova'da bulunan Ege Üniversitesi'nde Tıp okuyordum. Bir yıl hazırlık okumuştum, 2. sınıfa başlayacaktım yeni. Bu yüzden yalnızca yazları gelebiliyordum istanbul'a, ailemin yanına. Küçük kardeşim Masal 13 yaşındaydı. Bu yıl ortaokulu bitirecek ve liseye başlayacaktı. Hayatta en çok değer verdiğim insandı o. O yazın tamdıbını onlarla geçirmek
    istemiştim. Yatağımda otururken sesini duydum:
    "Abiiiiiii! Uyan artııık." Onu sahile arkadaşlarının yanına bırakacağıma söz vermiştim. Bütün yaz gezmiş, eğlenmişti. Ama yetmiyordu cadıya. Sınavdan önceki son tatilini değerlendirmek istediğini söyleyip duruyordu. Şimdi geç kalıyorolmalıydı. Kalkıp salona geçtim. Güzeller güzeli kardeşim hazırdı bile. Önündeki kahvaltıyı büyük ısırıklarla yiyordu, meyve suyunu da iki dikişte bitirdi. Masaya oturdum. Annem mutfaktan hızlıca salona gelip televizyonu açtı.
    "Çocuklar bugün dışarı çıkmasanız daha iyi olur."
    Her kanalda acil durum haberleri vardı. Ben uyurken ne olmuştu böyle? Annem kanalların birinde durdu. Yüzünden korku okunan spiker, canı pahasına bağırıyor ve hızlı hızlı konuşuyordu. Masal da ben de ekrana yaklaştık.
    "... Cumhurbaşkanının açıklamaları bekleniyor. Mecliste acil bir görüşme ayarlandı. Stüdyomuz güvenli bir yerde bulunduğundan dolayı size bilgi vermeye devam edeceğiz. Bilim insanlarının açıklamalarına göre bu salgın büyük bir hızla yayılmakta, insanları önce 10 dakika ile 2 saat arası bir zaman dilimi içinde öldürüp hemen ardından da diriltiyor.
    Tam anlamıyla filmlerdeki gibi bir zombi salgınıyla karşı karşıyayız. Şimdi muhabirimiz Ayça, çok yüksek güvenlik sistemleri ile korunan bir laboratuvarda, araştırmacıların ve profesörlerin tartıştığı bir toplantıdan canlı yayında size salgına yakalananların gösterdikleri belirtileri anlatacak."
    Görüntü değişti ve ekrana beyaz bir odada bulunan kadın çıktı.
    "Teşekkürler Ahmet. Yakınınızdaki kişi kendini çok yorgun hissettiğini söyler ve ten rengi olduğundan solgun, beyaz görünürse sakın yanına gitmeyin. Dönüşüm çoktan başlamış demektir. Zombiye dönüşmeye başladığının bir diğer belirtisi de anormal soğuk vücuttur. Organlar çalışmayı bırakınca virüs inanılmaz hızlı bir şekilde bedeni soğutur. Ondan
    mümkün olduğunca uzağa gidin. Bir kere zombiye dönüşenler hiçbir yolla eski haline dönemezler. Bu yüzden onlara kesinlikle yaklaşmayın. Dönüşümü gerçekleşmiş yani zombi olmuş kişiler davranışların doğru veya yanlış olduğunun farkına varamazlar. Tek hissettikleri şey insan organlarına olan açlıktır. Canlı vücudun kokusunu alırlar ve çalışan
    organlarınıza saldırırlar. Açlıkları yatıştırılamaz, azalamaz ya da durdurulamaz. Her gördükleri canlıya saldırıp organları yemek isterler. Zombi tarafından ısırılan fakat organları tam olarak yenmemiş, bir kısmı kalmış olanlar zombiye dönüşürken; organlanlarının %80'i ve fazlası yenmiş olan insanlar tekrar dirilemez, ölürler. Yani, bu korkunç hastalık
    hem ısırıkla hem de hava yoluyla bulaşmaktadır. Bağışıklık sistemi güçlü olan insanlar salgından hava yoluyla etkilenmezler. Fakat zombi ısırığından kaçış yoktur. Yani yapabileceğiniz en mantıklı şey evden çıkmayıp saklanmak. Kapılarınızı ASLA kimseye açmayın. Doktorlar bir çözüm bulmak için araştırmalar yapıyorlar. Kanada'ya acil uçuş için
    ayarlanan uçakta 78 doktor bulunmakta. Kanada havalimanindan izin alınır alınmaz kalkışa geçilecek. Bu sırada gelişmeleri öğrendikçe yayın yapmaya devam edeceğiz. Şimdi içeride gerçekleşen ve yeni biten toplantıda konuşulanları aktaracağız. Yanımızda bilimsel araştırmaların öncüsü ünlü biliminsanı Tuncay Sadıkoğlu var. Tuncay
    Bey, salgın ne kadar kötü?"

    Kameraman kel ve 50'lerinde olan bir adamı çekmeye başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 15.
    +2
    "Umduğumuzdan daha hızlı ilerliyor. Tüm kıtalara yayılmış durumda. Nasıl başladığına dair bir fikrimiz yok, çalışmalar devam ediyor. Fakat şunu söyleyebilirim ki Türkiye nüfusunun %50'den fazlası dönüştü, %20 gibi bir oran da hayatını kaybetti.
    " Elim benden habersiz bir şekilde koltuğu yakalayıp düşmemi engelledi. Bir yerlere oturmaya çalıştım.
    "Ekran başında bizi evlerinden izleyen seyircilerimize ne tavsiye edersiniz?"
    "Bodrum katı gibi korunaklı yerleri yoksa apartmanların en üst katlarına çıksınlar. Dükkanı olanlar camlarını kapatsın. Yanlarına en az bir haftalık yiyecek alsınlar. Belirti gösteren yakınlarını lütfen ufak bir umutla hastaneye getirmesinler. Daha çok insanın ölmesine sebep oluyor. Çünkü ufak bir umut bile yok. Belirti gösteren insanları yapabiliyorlarsa vurmalı, boğmalı ya da yakmalılar. En azından evden dışarı-" Yayın burada kesildi. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Masal ağlamaya başladı. Annem yaklaştı, bize sarıldı.
    ···
  15. 16.
    +1
    Ölecektik.
    "Şşt, hiçbir şey olmayacak merak etme." Masal'ın gözyaşlarını sildi.
    "ilacı bulunur mu? Bulunur mu anne, ha?"
    "Bulunur tabii. Sadece bir süre burada birlikteyiz. Güçlüdür bizim bağışıklığımız, merak etme."
    Camları kapattım, kapıları kilitledim. Annem televizyonun başından ayrılmıyor, kanalları her saniye değiştirerek çizgili ekrandan başka bir şey arıyordu. Aklıma dedemin eski radyosu geldi. Koşup dolaptan aldım, içeri getirdim, düğmesine basıp açtım. Tam sinyal alınamıyordu, en sonunda kısık bir sesle uyarı veren bir adam duydum.
    "... Ne yaparsanız yapın... Evlerinizden ayrılmayın... Birlikte durun... " Dediklerinin ancak bu kadarı anlaşılıyordu. Masal yine ağlamaya başladı. Annem onu kollarına aldı.
    Birkaç saniye kızına sarıldı. Sonra durdu.
    "Masal?" dedi. "Neden bu kadar soğuksun?"
    "Be-ben bilmiyorum. iyi hissetmiyorum."
    Annem sessizce dönüp bana baktı. Yüzünde acıdan başka bir şey yoktu. Gözlerinden birkaç yaş damladığını gören Masal kendini tamamen bırakıp çığlıklar atarak ağlamaya başladı. Ayağa kalktı, tepiniyordu:
    "Ölmek istemiyorum. Ístemiyorum. Ölmek istemiyorum." Annem onu durdurmaya çalıştı. Kollarını tutamıyordu. Masal yerinde durmuyordu. Annem zorla yakalayıp omzuna yatırdı onu. Sakinleşene kadar saçlarını okşadı. Nasıl gerçekleştiğini bilmiyorum. Birkaç dakikalığına zaman yavaşlamıştı sanki. Masal'in elini sıkıca tuttum.
    Bulaşacaksa bize de bulaşmıştı çoktan. Umrumda bile değildi. Kardeşimi kaybediyordum. Rengi kar beyazdı. Elimi sıktı. Hemen sonra kafası düştü. Annem kafasını kaldırıp yüzüne baktı. Ölmüştü.
    ···
  16. 17.
    +1
    Annem ağlamasını durdurmaya çalıştı. Omzuna dokundum. Artık ne olacağını bilmiyordum. Umrumda da değildi. Burada onlarla birlikte ölmek, ölmezsem duyabileceğim acıyı unutmak istiyordum. Ben bunları düşünürken annemin kucağında teni neredeyse şeffaflaşmış olan Masal aniden gözlerini açtı. Gözleri maviydi. Böyle olmaması gerekiyordu. Sanki gökyüzünü içmişti. Dönüşmüştü. Annemin üstüne atlayıp Masal'ı-korkunç zombiyi ondan uzaklaştırmaya çalıştım. Masal kusarmış gibi sesler çıkararak ayağa zıpladı ve annemi bacağından yakaladı. Annem çığlık atıyordu. Ben de onu çekmeye
    çalışıyordum. Bağırıyor, Masal'a vurmamak için kendimi zor tutuyordum. Dönüştüğü şey hala ona benziyordu. Kendi kendimle çelişiyordum, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bu sırada dikkatim dağıldı ve Masal, annemi bacağından ısırdı.
    "Anne!!!"
    "Savaş! Senden bir söz istiyorum. Bana söz vermelisin."
    "Anne... "
    "Ölme! Hayatta kal. Savaş."
    "Anne lütfen... "
    "Sus. Git lütfen. Git!"
    Annem beni kapıya doğru itti. Ona son bir kez baktım. Masal'a... Kapıyı hızla çekip cehenneme çıktım. Söz veriyorum anneciğim. Söz.
    ···
  17. 18.
    +4
    Şimdilik burada bırakıyorum pek okuyanda yok zaten * okuyan arkadaşlara teşekkürler . yarın devam ederim umarım.
    ···
  18. 19.
    +1
    rez çok güzel gidiyo

    bu şekilde hikayeleri sevenler (bkz: ankara gün ışığı) başlığınada bakabilirler
    ···
  19. 20.
    0
    Derin rez
    ···