/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 76.
    +1
    Alnımdaki silahın soğukluğu bir anda titrememe neden oldu. Tamam, kabul, beklediğim tepki bu değildi. Kızacağınıdüşünüyordum ama minivanını ödünç aldık diye alnımıza silah dayamaya kalkacağı aklıma gelmezdi. Berkay, Salih ve Cemre'yi gördüğüne sevinmiş bile görünmüyordu Bora. Ya da getirdiğimiz yiyeceğe. Diğer elinde de diğer silahını
    tutuyor, Caner'e nefret kusan bakışlarla bakıyordu. Caner ellerini yukarı kaldırdı. Bir şeyler söylemek istedi ama Bora izin vermedi. Burada işlerin nasıl yürüdüğüne dair bilmem gereken çok şey vardı sanırım. "Yürüyün." dedi Bora. Yanında Ozan'ın da dikildiğini ve Kemal'e silahını doğrulttuğunu gördüm. Biraz arkaya baktığımda Turgut'u da gördüm. Yüzünde Ozan'ınkinden farklı bir ifade vardı. Ozan kalpsizce bakarken, Turgut daha
    çok "Üzgünüm, sadece bana denileni yapıyorum." der gibi bakıyordu. Gözlerimi hafif çevirip Özgür'ü yokladım. Korkmuş görünüyordu ama daha genç bir kız olduğu için onu aynı şekilde karşılamamışlardı. Onlara arkadaşlarını geri getirmiştik, sinileriyle bunu bile görmezden gelebiliyorlardı. Ayrıca Ozan, Özgür'ü kaçırdıklarında veda ederken ona
    sarılmıştı. Şimdiyse bizi itekleyerek içeri sokuyorlardı. Girdiğimizde bütün depo halkının girişte bizi beklediğini gördüm. Bora onları bizim davranışlarımız karşısında aldığımız cezayı görmemiz için çağırmış olmalıydı. Bora... Kalabalığın karşısında ayakta durduk. Alp'le göz göze geldik. Çenesi gerilmiş, kaşları çatılmıştı. Gözlerinde korku vardı. Diğer insanlara baktım. Çiçek abla, Mustafa amca... Hepsi şaşkındı. Bir gün içinde geri döndüğümüze mi, minivanı çaldığımıza mı, Salihlerin takımını geri getirdiğimize mi yoksa hayatta kalmayı başarabildiğimize mi şaşırmışlardı, bilmiyordum. Ama o kadar insanın karşısına bu şekilde silah zoruyla çıkmak küçük düşürücüydü. "Siz kendinizi ne sandınız bilmiyorum ama burası BENiM evim!" diye bağırdı Bora. Karşımdaki insanların bazıları ben,
    Caner, Özgür ve Kemal'e acıyarak bakıyorlar, bazıları da arkamızda durmuş Bora'yı sakinleştirmeye çalışan Salih ve Berkay'ı izliyordu.
    "Bora, bırak da konuşsunlar."
    "Gittiğinden beri kuralları unuttun sanırım. Kapat o çeneni ve yapacaklarımı izle." dedi Bora Salih'e. Salih bir adım geri çekilde ve bir daha konuşmadı. Cemre'nin depodaki arkadaşlarına sarılmak için koştuğunu gördüm. Herkes onları öldü sanmıştı. En azından Cemre seviliyordu. Onlar kucaklaşırken tekrar Özgür'ü kontrol ettim. Bir bana bir Kemal'e bir de Caner'e bakıyor, olacakları kestirmeye çalışıyordu. Bora 'yapacaklarım' derken neyi kastetmişti acaba?
    Doğrudan gözlerime baktı. Sanırım yapacaklarını şimdi öğrenecektik.
    Ozan'a başıyla bir hareket yaptı. Ozan yavaşça onaylarken kafamın arkasında bir acı hissettim. Özgür'e bakmaya çalıştım fakat gözlerim kararmıştı, kafamı nereye çevirsem renkli noktalar görüyordum. Bacaklarımın kontrolünü kaybetmiştim. Yere düşerken Bora'nın az öncekine göre biraz daha sakinleşmiş sesini duydum:
    "Burada, depoda, kurallara uymayanları kendimizce cezalandırırız. Karanlık Oda'yla tanıştığınızı sanmıyorum. Ozan, lütfen onları odaya zütür."
    ---
    Kulaklarımı tiz bir çığlık tırmaladı. Hareket etmeye çalıştım. Bir yere oturtulmuştum. Bacaklarımı hareket ettiremiyordum. Kollarımı da. Gözlerim karanlığa alıştığında küçücük bir ışık vücudumu görebilmemi sağladı. Bağlanmıştım. Kollarım da bacaklarım da iplerle bağlıydı. Soğuk, beyaz zeminde oturuyordum. Neden depoda böyle bir yer vardı,
    bilmiyordum ama burada daha önce neler yapıldığını kesinlikle öğrenecektim.
    Neler olduğunu hatırlamaya çalışırken kafamın arkasının sızladığını hissettim. Kolumu zütürüp ovalamak istiyordum ama bırakın ellerimin serbest olmamasını, yerimden kıpırdayamıyordum bile. Belim de ağrıyordu. Ne kadar zamandır burdaydım acaba?
    Özgür? Özgür nerde? Çığlık tekrar duyuldu. Kız sesiydi. Karanlığa doğru baktım ama etraǓa küçücük bir noktayı bile görmeye yetecek kadar ışık yoktu. Ne yapacağımı bilemeden, küçücük bir umutla karanlığın içine doğru seslendim:
    "Özgür?" Cevap beklediğim süre olan bir saniyenin onda biri, sanki yıllar gibi gelmişti.
    "Savaş?"
    "Burdayım. iyi misin?"
    "Ah, Savaş!" Birkaç tıkırtı duydum. Sonra onun arkasından tak tak sesleri...
    Tak, tak, tak...
    Sandalyesiyle birlikte yanıma yaklaşmak için zıplayan birini görür gibi oldum. iyice yaklaşınca seçebildim.
    "Lanet olsun. Özgür... " Tahta bir sandalyeye bağlanmıştı. Gözünün altında, sol elmacık kemiğinin üstünde ortası hafifçe sarılaşmış bir morluk vardı.
    "Bunu kim yaptı?"
    "Ozan sana vurduğunda... Dayanamadım. Ona saldırmaya çalıştım."
    "Onu öldüreceğim... Onu mahvedeceğim... " Evet, bu uzun zamandır aklımda olan bir şeydi.
    "Savaş... " Sandalyesini yavaşça eğdi ve koluyla omzuma sürtündü. Başımı karnına koydum.
    "Başka bir şeyin yok, değil mi?"
    "Yok. Sen nasılsın?"
    "Sinirli. Öfkeli." dedim. Burnumdan hızlı hızlı nefesler almayı durduramıyordum. Bora ve Ozan. Onları öldürmeliydim. Şuradan çıktığım anda. Elime geçen ilk öldürücü aletle.
    Neler söylüyorum? Bora ya da Ozan'ın beni duyabilecek bir yerde olmasını umarak bağırdım:
    "Aptal herif! Buradayım. Hadi, yüzünü göster!"
    "Savaş, iyi misiniz?" Gelen cevap Kemal'dendi. Demek o da buradaydı.
    "iyiyiz."
    "Caner de burada. Ayağımın ucunda. Kötü dövmüşler sanırım. Daha ayılmadı."
    "Onun yüzünden buradayız." Doğruydu. Minivanı o çalmıştı. Bu lanet karanlık odada olmamızın tek suçlusu oydu. Ama belki çalmasaydı hayatta olmazdık. Bu adama karşı nasıl davranmam gerektiğini gerçekten bilmiyordum. Aynı Kemal'in etrafındayken Özgür gibi. Ama şuan karanlıktaydık ve Kemal, Özgür'ün kucağına yattığımı göremezdi. Bir ses duydum. Galiba kapı açılmıştı.
    "Uyanmışsınız."
    Bora. içeri doğru yürüyordu.
    Kör bir insan gibi, yapılan işleri seslerinden anlamaya başlamıştım. Anlayabileceğim şeyler yaptığı sürece şikayet etmeyecektim.
    "Ozan. Işıklar." Işıklar teker teker açılırken gözlerimi kıstım. Görüşüm netleştiğinde kendimi toparlayıp etrafa bakındım. Işıklar açıkken, adının aksine Aydınlık Oda'ydı burası. Etraf bembeyaz fayanstı. Duvarlar, zemin, tavan. Beyazlığı bozan tek şey, kenarlardaki demir masalar, sandalyeler ve tavandan aşağı sarkan askılardı. Burası... Mezbahayı andırıyordu.
    Daha dikkatli bakınca masaların üzerindeki kırmızı lekeleri gördüm. Burası tam anlamıyla mezbahaydı. Kafamı çevirip Bora'ya baktım. Aklımda bir sürü soru vardı. Neden suçlu Caner'ken biz de buradaydık? Bize ne yapacaktı? Ne zaman bırakacaktı? Neden bu kadar sinirlenmişti? Ama kafamı ona çevirince elinde gördüğüm cisim yüzünden sorularımı bir anda unuttum. Elinde kasap bıçağı tutuyordu.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster