1. 301.
    +1
    yer de ağlasın gök de, öyle ya değirmenci ibrahim'in hayatı, öğütülmüş bir buğday tanesiydi şimdi...

    toprağa verecektik ve toprak olacaktı bedeni... peki ya adı, o da toprak olacak mıydı? sanmam... değirmenci ibrahim'in torunu yani ben, vefasız bir adam, ailesinin katili... alnımda geçmişin kara izleri...

    dedemin ak örtüsüne bakıyordum, sonra bıçağa...

    saplasam mı kendime diye düşündüm, deşsem mi bağırsaklarımı? iyi de, kirli kanım hangi günahımı temizler ki?

    öldürsem mi kendimi?

    neye yarar, ölüm aklar mı ki beni?

    peki ya vefa borcu?

    vefa borcu dedikleri neydi ki?

    dedemi toprağa vermek mi? böyle mi aklanacaktım ben, böyle mi af dileyecektim değirmenci ibrahim'den...

    bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum, zihnimle adeta bir savaşa girmiş gibiydim, ölüm bana yakışırdı da dedeme asla diyordum...

    salonun ortasına öylece yığıldım...

    ellerimi bacak aramda birleştirip odanın tavanına baktım...

    ağlamayla karışık "oradaysan" dedim, al canımı, dedemi yaşat, dedemi yaşat, yaşat dedemi... benden al ona ver, ona ver ömrümü... ömrümü ona ver... bunları söylerken istemsizce vücudum öne ve arkaya doğru gidip geliyordu... tavandan bir ışık ya da bir ses bekliyordum ama ne ses ne de bir ışık belirdi... tavana dikili olan yüzümü omzuma gömerek, "oradasın biliyorum" dedim... biliyorum... ona ver ömrümü... ömrümü ona ver... olmayacak bir şey istiyordum biliyorum ama yine de söylemek istedim ve galiba biraz da aklanmak istedim ve fakat kendim söyledim, kendim duydum... ha bir de yunus amca vardı...

    yunus amca saçlarıma dokunarak yanıma oturdu...

    eliyle yanaklarıma dokunarak kendine doğru çekti...

    "yüzüme bak" dedi,

    bakmadım...

    "evlat" dedi...

    "hayat bir ağaca benzer, ölüm de gölgesine... ölüm sırası bugün ibrahim'de ise yarın da bana uğrayacak, sonra sana, sonra da diğerlerine... "

    yunus amcanın yüzüne baktım, ellerini yüzümden çekerek "ama şunu da unutma" dedi, "ağaçlar her zaman bakidir... " "ibrahim" dedi sustu, yüzünü yüzümden çekerek... "sende de, bende de ömrümüz yettiğince yeşerecek... "

    "ne yapacağım ben yunus amca" dedim,

    "ne yapacağım"

    "yaşayacaksın" dedi...

    "dedeni de kendinle yaşatacaksın"

    "yunus amca" dedim...

    omzuma birkaç kez vurarak, haydi kalk dedi, "toprak, ağacı bekler... " omzumdaki yüzüne yanaklarıma dokunarak dur dedim, dur da ağlayayım şurada... dur da aklanayım, dur da af dileyeyim tabii bunları kendi içimden söylüyorum... o duymuyor...

    tam o sırada "hayriye" teyze geldi feryat figan...

    çekyata baktı, bana baktı...

    hayriye teyze iki eliyle ağzını kapattı... feryat figanı kesilmişti ama yüzündeki ifade yeryüzündeki bütün ağıtların güftesi gibiydi...

    "yavruuum" dedi... yavaş adımlarla bana doğru geldi, yüzü çekyattaydı...

    annem değildi, teyzem de değildi ama bir anne şefkati kadar yakındı bana...

    hayriye teyzeyi görünce bir hışımla ayağa kalkıp hayriye teyzeye doğru gittim...

    "hayriye teyze dedim... " başımı omzuna koyarak ağladım... o sarıldı ben ağladım...

    hayat dedikleri buysa hayatım heba olmuştu artık... hayatta dek dayanağım olan dedemi de kaybetmiştim, artık dayanıksız ve kalkansızdım... ve biliyordum artık hiçbir söz getirmeyecekti geri, hiçbir söz, hiçbir söz dedemin gözlerine fer olamayacaktı...

    toprak olacaktı dedem...

    toprak...

    keşke olmasaydı...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster