1. 76.
    0
    atatürk aynı özeni bütün yabancı devlet adamlarına göstermişti. zira diplomaside kişisel etkileşimin önemini erken yaşta fark etmiş, kendi kişiliğinin ve davranışlarının ulusunun bir aynası olacağını düşünerek, yabancı siyasetçilerde en iyi izlenimi bırakmaya gayret etmişti. böylece, kendi kurduğu cumhuriyet’i de yüceltmiş oluyordu. atatürk haklı olduğunu hissettiği konuşmalarda, özgün düşüncelerini sonuna kadar savunuyor, bu özelliğini hem savaş alanlarında hem de toplumsal ve siyasal konularda da kullanıyordu.

    bir keresinde kendisine sorulan dahi kime denir sorusuna şu şekilde cevap vermişti:


    dahi odur ki, ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri ilk ortaya koyduğu vakit herkes onlara delilik der.
    atatürk sürekli olarak düşüncelerini ve beklentilerini çevresindekilere not ettiriyordu. bu yolla gelecekle ilgili varsayımlarında ve yorumlarında ne denli haklı olduğu ileride kanıtlanmış ve doğrulanmış oluyordu. özenle not ettirilen kehanetleri bir bir çıkıyordu. mazhar müfit kansu, onun kehanetlerini not alan arkadaşlarından biriydi. bu öngörü ve ileri görüşlülük ülkeyi ilgilendiren her meselede kısa ya da uzun vadelerde oldukça olumlu sonuçlar verecekti.

    atatürk girişkendi, sorumluluktan kaçınmıyordu, kendine güveni tamdı. i̇lkelerinden asla taviz vermeyen yapısı dışında kişisel açıdan oldukça hoşgörülü ve bağışlayıcı olan atatürk, duruma göre esnek davranmasını da iyi biliyordu. harekete geçmek için uygun zamanı kollayan, siyasi ilişkilerinde politik gücünü oldukça iyi kullanan yapısı, öfkeyle kalkıp zararla oturmasını engelliyordu. zira kurtuluş savaşı sırasında padişah’a karşı çıkmaması, çerkez ethem’e son dakikaya kadar tahammül etmesi ve benzeri birçok olaydaki stratejik davranış biçimi bu özelliğinin etkin rol oynadığının kanıtıydı. asla kin tutmuyordu, bir kimseye ne kadar kızarsa kızsın, bir zaman sonra onu affediyor, olanları unutuyordu.

    atatürk, içinde bulunduğu gruba her zaman ve her koşulda egemen olan karizmatik bir kişiliğe sahipti. önder olmanın tüm olumlu vasıflarını taşıdığı için, savaşın en gergin anlarından, sofrada yapılan hoş sohbetlere kadar her yerde etrafındakiler üzerinde benzersiz bir etki bırakıyordu. hitabet sanatı, felsefeden siyasete her konudaki engin bilgisi, görgüsü, kibarlığı, ölçülü ve tutarlı davranışları hayranlık uyandırıyordu. ancak tüm bunların yanında fiziksel olarak oldukça yakışıklıydı, oldukça şık giyiniyordu ve her zaman anlamlı bakan ve güçlü bir etki bırakan gözleri vardı. özellikle cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde birçok insanın bu sebepten gözlerinin içine bakamadığı, etrafındakilerin karizmatik niteliğinden dolayı ona hayran olduğu söylenmekteydi.

    ahmet haşim, atatürk’ün bir lider olarak karizmasından ve dış görünümünden nasıl etkilendiğini şu sözlerle ifade edecekti:


    gördüğüm fotoğraflarına nazaran biraz şişman, biraz yorgun, biraz hututu kalınlaşmış bir vücutla karşılaşacağımı zannederken, kapıdan bir ziya dalgası halinde giren mütekâsif bir kuvvet ve hayat tecellisi ile birden gözlerim kamaştı. hadekaları en garip ve esrarengiz maddelerden masnu bir çift gözün mavi, sarı yeşil ışıklarla aydınlatıldığı asabi bir çehre; yüzde, alında, ellerde bir sıhhat ve bahar rengi… muntazam taranmış, noksansız, sarı, genç saçlar… bütün zemberekleri çelikten önce, yumuşak, toplu, gerilmiş, terütaze bir uzviyet. altı yüz senelik bir devri bir anda ihtiyarlatan adamın çehresi eski ilahlardaki gibi iğrenç yaşın hiçbir izini taşımıyor. alevden coşkun bir nehir halinde, köhne tarihin bütün enkazını süpüren ve yeni bir âlemin tekevvüne yol açan fikirler kaynağı bir baş, bir yanardağ zirvesi gibi, taşıdığı ateşe lakayit, mavi sema altında samit ve mütebessim duruyor. kendi yarattığı şimşekli bulutlardan, fırtınalardan ve etrafa döktüğü feyizli seylabelerden yegâne müteessir olmayan meğer onun genç başı imiş.
    son derece cesur olan ve ölümden korkmayan atatürk, savaş alanlarında birliklerine, ast ve üst olmak üzere tüm komutanlarına cesur davranışlarıyla örnek olmuş cesaret öğesini kişisel niteliği ile birlikte toplumsal ve askeri eylemlerinin bir simgesi yapmıştı. çanakkale savaşında ihtiyat zabit namzedi olarak savaşmış mahmut yesari bu niteliğinden dolayı onu “korku bilmeyen adam olarak tanıdım” demiş, onu savaş döneminde tedavi eden ünlü hekim mim kemal, cesaretine vurgu yaparak, “ölüm ondan korktu” ifadesini kullanmıştı.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster