• 1 / 1 / 116 entry
  • 9 başlık
  • 414.10 incipuan

limstift oybirinci nesil normal

  • 0
    inci sözlük güncel 2016 2017 2018 hikaye arşivi
    Rezervasyon
    ···
  • 0
    sivilcelerden kurtulmak isteyen rez alsın beklesin
    Rezervasyon
    ···
  • 0
    kol damarı çıkarmak isteyen
    Yolla reiscan
    ···
  • 0
    beyler size danışmak istiyorummm
    Dün gece ananı nasıl gibtiğimi yazdım kanka, çok da okumana gerek yok aslında
    ···
  • +1
    beyler size danışmak istiyorummm
    Dün sabah 1 aydır bizde kalan teyzemleri yolcu etmek için otobüs garına gittim, orda işim bitince minibüse bindim cebimde sadece 1 lira kalmıştı. Şoföre uzattığımda parayı geri uzattı "öğrenci 1.25" dedi. Bende inecektim tam minibüsten, arkadan dayının teki 25 kuruş uzattı bana, ilk başta gerek yok falan dedim de ısrar edince aldım uzattım parayı, dayının yanına oturdum. Dayıyla az muhabbet ettikten sonra dedi "az önce sana verdiğim para cebimdeki son paraydı" ben ilk önce ne diyeceğimi bilemedim sonra birşeyler demeye çalışırken adam yine konuştu "şirketim iflas etti, borç aldığım tefeciler 1-2 güne beni aramaya başlar. bu da yaşayacağım son günüm." cüzdanından bir fotoğraf çıkarıp gösterdi off ananı gibeyim taş gibi bir kız öyle böyle değil, "bu benim kızım, ona daha iyi bir hayat sunmak için bu şirketi kurdum, tefecilerden borç aldım, farklı farklı bankalardan çekebildiğim kadar kredi çektim, çok uğraştım ama son birkaç hafta içinde herşey bitti, şimdi seni şirket zırvalıklarıyla bunaltmayayım, kısaca herşeyimi elimden aldılar. Artık beni 10-20 bin falan kurtaramaz, o yüzden kalan paramı kızıma bırakacağım ve kızıma veda ettikten sonra intihar edeceğim" dedi diğer yolcuların duyamayacağı şekilde. Hemen konuşmaya başladım öyle birşey yapmasın diye ama daha ben lafıma başlamadan "boşuna beni vazgeçirmeye çalışma. Bu dünyada beni tutan birşey kalmadı artık" gibi şeyler söyledikten sonra anladım, bu moruk intihar etmeyi kafasına koymuştu. Biraz sonra siyahlı bi araba minibüsün önünde durdu, içinden iki adam inip minibüse doğru geliyorlardı. Yanımaki dayı hemen cüzdanından bi kağıt verdi "bu kızımın adresi, dışardaki tefeciler birazdan beni zütürecek ve onlara verecek param olmadığından beni öldürüp organlarımı satacaklar. Kızımın yanına gidip ona onu sevdiğimi ve bu kağıtta yazan koordinatta onun için para bıraktığımı söyle" dedi. Ananı gibiyim ne yapacağımı şaşırdım, dışarıdaki adamlar cidden minibüse girip dayıyı zütürdüler. Normalde böyle şeyleri filmlerde görürdüm sadece, ne yapacağımı bilmiyordum. Saat öğlen 12'de evdeydim. 1 saat kadar sadece düşündüm, sonra dedim kızın evine gideyim. Baktım adrese, ikitellide bi apartman. Az paraya kıyayım dedim taksiyle gittim, kapıyı çaldım. Dayının gösterdiği resimdeki taş gibi olan kız üstünde sadece iç çamaşırıyla karşımda duruyordu. Ulan dedim zaten bizim dayı hakkı rahmetine kavuşmuştur şimdiye, ben bu kızı çatır çutur gibsem ses çıkaracak bir allahın kulu yok. Bu noktadan sonra vereceğim tüm kararlar bu kızı gibme amacıma yardımcı olmalı. "ben babanızın bir arkadaşıyım" dedim, kız babasını duyunca bozuldu birden, babasını sevmediği belliydi. Tam kapıyı kapatıyorken ayağımı araya koydum, "babanızla ilgili konuşmak için gelmedim buraya, kalacak bir yere ihtiyacım var" ananı gibiyim neden böyle dediysem, huur olmayan bi kız anamı hızlı hızlı gibip apartmandakileri çağırırdı ama malum kızımız belli ki yolluydu biraz, aldı içeri konuştuk falan, ne yalanlar atıyorum aklım hayalim durdu. Adamın şirketinin ne üzerine olduğunu bilmiyorum ama kız da biraz mal çıktı, kendisi de bilmiyomuş farkettim konuşma sırasında. Uydurduğum şirketi anlattım kıza, türkiyenin en büyük 4. Makine şirketi falan diyorum, bende müdür baş yardımcısıydım yani babanızın yakınında çalışıyorum, iyi tanıyorum babanızı falan diyorum. en son mitsubishi türkiye genel müdürüyle halı saha maçımızda çıkan kavgayı anlatıyorum kız da inanıyo tabi "vay be babam bana hiç bu yüzünü göstermemişti" falan diyo, dedim istersen ben gidip bira falan alayım öyle devam edelim sohbete. Kız dedi gerek yok evde var zaten. Bi iki saat geçti, bu huur evladı çoktan kafayı bulmuş zaten, geçtik yatağa ben bu kızı bi gibiyorum, ilk posta 20 dakika kadar sürdü biraz sonra tekrar başladık, yarım saat oldu, 45 dakika oldu, kız artık diyo "iflahım gibildi boşal artık" 1 saat kadar olduktan sonra tohumlarım kızın memelerindeydi. Birlikte duş aldıktan sonra uyuduk. Akşam uyandığımızda birlikte duş aldık ve kız yiyecek birşeyler hazırlıyorken dedim "baban şirketteyken her zaman seni ne kadar çok sevdiğini söylerdi, özellikle bana her zaman söylerdi" kız "babamdan bahsetmeyi bırak, o adam annemle beni bırakıp gitti para kazanma uğruna" derken ben telefon çalmış gibi yaptım "alo, evet şafak ben. ne! Evet anlıyorum, dostlar sağolsun" kız telaşla sordu "birisi mi ölmüş?" yavaş yavaş tüymeye çalışıyordum o yüzden çabucak söyledim "babanız, vefat etmiş" kız yanıma oturdu birden bana sarılıp ağlamaya başladı, kızı teselli etmeye çalıştım, sonra şirket işleri iyice karışacağı için çabucak gitmem gerektiğini söyledim. Evden çıktım aldım elime dayının verdiği kağıdı, dedim tüm para bana kaldı ananıskiyim bu huurya zırnık koklatırsam şerefsizim. ilk önce eve bi gideyim koordinatın nereyi gösterdiğini falan öğreniyim, yarın gider alırım paramı. Eve gittim uyudum. Bu sabah kalktım, üç beş bişey yedikten sonra google haritalardan koordinata bakıyorken farkettim koordinatın altında bir şeyler daha yazıyordu, "dörtyol ağzını işaret eden büyük tabelanın işaret ettiğinin tam ters yönünde 1.5 kilometre yürüyünce eski, ahşap bir ev çıkacak karşına, o evin dış kapısının tam altında gömülü bıraktığım para" yani google maps te sadece büyük tabelayı gösteriyordu. Bu tabela da beykozdaymış anasını gibeyim zaten nerde bi cinayet bi pis iş olacaksa beykozda oluyor. dıbına koyduğumun adamı kızın buraya kendisi gelse hem kızı giberlerdi hem de parayı çalarlardı. Gerçi ben ikisini de yaptım. Zaten beleşten bi ton para kasıcam diye taksiyle gittim, 1.5 kilometre yürüyünce ahşap evi farkettim. Çantamdan evden getirdiğim küçük bahçe küreği ile kazmaya başladım. içerde kimse yoktu. Kaz kaz anam gibildi en son siyah bi poşete denk geldim, daha var mı diye biraz daha kazdım ama sadece 1 poşetti. Açıp baktım, hepsi 100'lük banknotlar halinde rahat bi 80 bin lira vardı, o mutlulukla eve nasıl geldiğimi hatırlamıyorum bile. Neyse beyler bu parayla nasıl yatırım yapılır?
    ···
  • 0
    ingilizce öğrenmek istiyorum yardımm
    Rezervasyon
    ···
  • 0
    ferredan soğumak isteyen pm atsin
    At panpa
    ···
  • 0
    ilk milli oluşunuzu anlatın beyler
    Rezervasyon
    ···
  • 0
    doğulu kızı eve atınca başıma gelenler
    Rezervasyon
    ···
  • 0
    ıssız adada tek başına yaşayan adam
    Rezervasyon
    ···
  • +1
    zeyniler 1989
    Yine yarım bıraktı IDJFJSHFJSGNWHW
    ···
  • +1
    19 yaşında ilk öpüşme başarısızlığım
    Anlat dinliyoruz
    ···
  • 0
    ders çalışmanı düzene sok
    Rezervasyon
    ···
  • 0
    böyle tişört giyince
    Ki şuan haklısın kadar o
    ···
  • 0
    o gece ablamın dediğini yapmayacaktık
    Rezervasyon
    ···
  • 0
    o gece ablamın dediğini yapmayacaktık vol2
    Rezervasyon
    ···
  • 0
    tosun mala vuruyor isteyen gelsin
    Yolla reis
    ···
  • 0
    seni şampiyon yaptıracağız reyiz
    imkansız
    ···
  • 0
    4 senede üniversitede yaşadıklarım
    Devaaaam
    ···
  • +1
    12 eylül darbesinden masum bir hikaye
    BÖLÜM : 6

    Bir yaz akşamı yine böyle bir düğünde Salih yine her zamanki gibi başköşedeydi. Mahalleye istanbul’dan bir damat gelmişti. Salih düğünde vişne suyunu içerken damat bey yarı sarhoş bir şekilde yanına gelip, “Sen misin o meşhur deli?” dedi. Salih “Ben deli değilim, ben deli değilim, doğru konuş, doğru konuş,” diye tekrarlamaya başladı. Salih elindeki bardağı bırakıp eve doğru koşmaya başlarken damat arkasından tekrar bağırdı: “Mülkiyeli deli.” Salih’in rengi benzi attı bir anda. Önündeki masada duran bıçağı kaptığı gibi gidip damadın kalbine sapladı. Oracıkta can verdi damat. Salih, akli dengesi yerinde olmadığı için cezaevi yerine yeniden tımarhaneye kapatıldı. Onu bir daha hiç kimse görmedi.
    Kanlı 12 Eylül darbesinin hayatını, umutlarını çaldığı milyonlarca genç insandan sadece biriydi Salih… Hikayesi şüphesiz çok acıklıydı. Ama bana sorarsanız, esas acıklı hikaye hayatı boyunca iki kez aşkı yakalayabilmiş Sema’nın hikayesiydi. ilk aşkını Ankara’da bir akıl hastanesinin kapısında, ikincisini ise kalbinde bir bıçakla düğün gecesi bırakmak zorunda kalan Sema’nın hikayesi…

    --- SON ---
    ···
  • 0
    12 eylül darbesinden masum bir hikaye
    BÖLÜM : 5

    Bir zamanlar makus kaderi mahalleyi kahreden o genç, parlak Mülkiyeli Salih artık mahalle çocuklarının “Deli Salih” diye dalga geçtikleri bir “eğlence” halini almıştı.
    Salih, Tekirdağ’a geldikten sonra neredeyse hiç konuşmadı. Kolay kolay kızmaz, öfkelenmezdi. Tek bir şeye tahammülü yoktu; ona “Deli Salih” denmesine… “Ben deli değilim, ben deli değilim, doğru konuş, doğru konuş,” der sonra eve gidip günlerce dışarı çıkmazdı. Sabah kahveye gider tek başına oturur, mahallede top oynayan çocukları seyrederdi. Cenazeleri ve düğünleri asla kaçırmazdı. Biri ölünce cenazesine herkesten önce o gider, mevtayı yakınlarıyla birlikte toprağa verilene kadar yalnız bırakmazdı. Düğünlerde de öyle. Sanki kendi evlenirmişçesine düğünün başından sonuna kadar orada durur, bazen gelinden damattan çok Salih göbek atardı.
    ···
  • 0
    12 eylül darbesinden masum bir hikaye
    BÖLÜM : 4

    Ailesi ve Sema ancak 5 dakikalığına, o da demir parmaklıkların ardından görebildiler Salih’i… Doktor “Konuşsanız da sizi tanımaz uğraşmayın,” dedi ve ekledi, “ayda bir kez ziyarete gelmenize izin var. Zaman içinde hafızası bir miktar yerine gelebilir ama tamamen geçmişini hatırlaması da akli dengesini tamamen düzeltmesi de mümkün değil.”
    5 yıl boyunca o hastanede kaldı Salih. Annesi ve babası her ay ziyaretine gitti. Önceleri Sema da geliyordu onlarla. Ancak bir gün Salih’in babası dayanamadı, “Kendine yeni bir hayat kur kızım. Salih’ten sana hayır yok,” dedi. Sema’nın itirazları, isyanı nafileydi. Hayat kararını verdikten sonra insanoğluna kabullenmekten başka çare kalmıyordu. Salih’in kaldığı koğuşun penceresinden ona son kez baktı. O öyle bir bakıştı ki “ilk bakışta değil son bakıştadır aşk… Ayrılırken sana nasıl bakıyorsa o kadar sevmiştir.” Sözünü teyit ediyordu adeta. Ailesinin isteği ve Ankara’daki hatırlı tanıdıklar sayesinde Tekirdağ’daki bir akıl hastanesine sevk edildi Salih. iki yıl da orada yattıktan sonra taburcu olmasına izin verildiğinde hafızasının neredeyse tamamı silinmiş, akli dengesi yitik, henüz 30 yaşına basmamış gencecik bir adamdı. Salih doğup büyüdüğü evine geldikten 6 ay 20 gün sonra ilk kez sokağa babasının elinden tutarak çıktı. Önceleri sokakta yürürken Salih’in o halini görenler gözyaşlarına hakim olamıyor, konu komşu, akraba kim varsa bir kuytuya kaçıp ağlıyordu. Ama zaman her acıyı, her kederi hafifletmekte mahirdi. Salih’in acı veren hikayesi de yıllar içinde unutuldu gitti…
    ···
  • +1
    12 eylül darbesinden masum bir hikaye
    BÖLÜM : 3

    Nitekim 1980, 1979’dan çok daha karanlık bir yıl olacaktı Türkiye için. Bir sonbahar sabahı takvimler 12 Eylül’ü gösterirken ordu darbeyle yönetime el koyacak ve ülkede siyasetle uzaktan yakından alakalı kim varsa ya öldürülecek ya da öldürülmekten beter edilecekti. Ankara’da siyaset okuyan bir üniversite öğrencisinin bu kıyımdan kurtulması söz konusu bile değildi. SALiH, 12 EYLÜL DARBESiNiN HEMEN ERTESi GÜNÜ BÜTÜN SINIF ARKADAŞLARI GiBi GÖZALTINA ALINDI. Ailesi Ankara’daki karakollara, emniyet binalarına, jandarmaya başvurduğu halde aylarca haber alamadılar. Salih gözaltında kaybolmuştu. Birinci yılın sonunda araya giren hatırlı bir tanıdık sayesinde Salih’ten haber alındı. Yaşıyordu! Ankara Mamak’ta tutuluyordu. Ama mektup yazmak, ziyaret etmek yasaktı.
    12 Eylül’ün üzerinden tam iki yıl geçmişti, gözaltında işkence ve sonu faili meçhul cinayete giden sistematik kıyım tüm hızıyla devam ediyordu. 1982 yılının bir ağustos sabahı Ankara’daki hatırlı tanıdıktan bir haber geldi. Salih cezaevinden Ankara’daki bir hastaneye sevk edilmişti ve ailesine hastanede ziyaret etmesi için bir kereliğine müsaade verilmişti. Annesi, babası ve Sema otobüse atladıkları gibi Ankara’ya geldiler. Hastanenin kapısına vardıklarında “Hastamızı ziyarete geldik,” dediler. Jandarma “Hangi bina?” diye sordu. “B Blok” dediler. “Orası akıl hastalarının yattığı yer, oraya yanınızda biri olmadan giremezsiniz, güvenli değil,” dedi jandarma. iKi YIL BOYUNCA CEZAEViNDE iŞKENCE GÖREN SALiH ÖNCE HAFIZASINI, ARDINDAN DA AKLINI YiTiRMiŞTi.
    ···
  • +1
    12 eylül darbesinden masum bir hikaye
    BÖLÜM : 2

    Olaylar nedeniyle kampus girişi kapatılmıştı. Salih polise saatlerce dil döktükten sonra bavulunu dışarıda bırakmak şartıyla içeri girebildi. Kaydını yaptırıp dışarı çıktığında Ankara’daki ilk belki de en önemsiz kaybını yaşayacaktı. içeri girdikten sonra öğrencilerle polis birbirine girmiş, o arbedede Salih’in bavulu kaybolmuştu.
    Mülkiye’deki ilk yılı kabus gibi başlamıştı. ikinci yılı ise ilkini aratacak derecede kötüydü. Olaylar yüzünden okul bir açılıyor bir kapanıyordu. Sınavlar çoğu zaman yapılamıyor, dersler ekseriyetle iptal ediliyordu. Bahar gelip de memleketine döndüğünde bu durumu sakladı ailesinden. “Bir daha Ankara’ya göndermezler, Mülkiye’yi bırakmak zorunda kalırım,” endişesiyle anlatmadı yaşadıklarını. Sorduklarında “Bizim okulda sıkıntı yok” diyordu. Ama Sema her şeyin farkındaydı. Salih’in Mülkiye’deki ikinci yılı başlarken Tekirdağ Garı’na sevgilisini uğurlamaya gelen genç kız zor da olsa tüm gücünü toplayıp “Ne olur gitme,” diyebilmişti. Salih, Sema’nın iki elini birden tuttu, avuçlarının arasına aldı, kokladı ve dedi ki: “Ben çiftçilik yapamam. Mutlu olamam. Şu küçücük şehirde çocukluğum boyunca hep bir gün Mülkiyeli olma hayaliyle yaşadım. Karar senin Sema, bana kal burada ömrünün sonuna kadar mutsuz ol diyorsan gitmem, kalırım.” Yine de git demedi, diyemedi Sema, “Peki” dedi. Sessizce arkasından gözyaşı dökerek uğurladı sevgilisini…
    ···
  • +1 -1
    12 eylül darbesinden masum bir hikaye
    BÖLÜM : 1
    Ayaklarını yerden kesen bir haber aldığında, bunu paylaşmak istediğin ilk kişi en sevdiğindir. Salih için de öyleydi. Salih, Tekirdağlı orta direk bir ailenin tertemiz, umut vadeden tek oğluydu. Ankara Siyasal\'ı kazandığını öğrendiğinde takvim yaprakları 3 Mayıs 1978 Çarşamba\'yı gösteriyordu. Mülkiyeci olacağı haberini postacıdan öğrenir öğrenmez anasını babasını unutup soluğu çocukluk aşkı Sema\'nın kapısında almıştı. \"Mülkiyeli oluyorum\" diyerek sarıldı sevdiceğinin boynuna. Sema buruk bir sevinçle \"Hayırlı olsun... \" dedi. \"Mutlu olmadın mı?\" diye sordu Salih. \"Mutlu olmaz mıyım? Elbet oldum ama haberlerde istanbul, Ankara çok karışık diyorlar hep... Korkuyorum,\" dedi. Salih\'in umurunda değildi \"Benim ne işim olur olaylarla, ben okumaya gidiyorum. Yurttan okula okuldan yurda... içini ferah tut.\"
    4 Eylül 1978 Pazartesi sabahı Salih\'in Ankara\'ya ilk adım attığı gündü. Hemen okula gidip kaydını yaptıracak sonra da öğrenci belgesini kaptığı gibi yurda yerleşecekti. Sabah sekiz buçukta elinde bavuluyla Ankara Üniversitesi\'nin kapısına geldiğinde, ONU POLiS BARiKATI KARŞILAYACAKTI.
    ···
  • daha çok