/i/Korkunclu

Korkularımız yaşamımızı yönlendirir.
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +1
    Polat amcası Olcan’nun gözlerini çıkarmadı. Olcan’nun elleri kafasının arkasında zincirliydi, boynuna asılı büyük bir süngü vardı. Onun gözleri biraz şiş ve ağzının kenarında salyalar vardı. Bol bol terliyor, beyaz gömleğinin üstünde iğrenç sarı lekeler oluşuyordu.

    Olcan’nun karısı, Didem, yemek odasında onun karşısında oturuyordu. Onun elleri masanın üstünde, uzun kalın tabut çivileri ile çivilenmişti. Kan her tarafa sıçramış ve kurumuştu. O titremek için bile çok yorgundu ama çenesi adeta tren rayları gibi sallanıyordu.

    Polat masanın başında oturuyordu. Onun üzerinde amcasının en iyi takım elbisesi vardı. O amcasının dişlerini tek tek söktü.

    Olcan göz yaşları düşmesin diye, gözlerini kırpıştırdı. “Lütfen, Polat…”

    “Adımı ağzına alma.” Polat gözlerini kıstı ve kaba bir Lehçe ile konuştu. O Amerika da bir yıl kalmasına rağmen, ingilizce olarak hiçbir şey öğrenmemişti. Öğrenmek için çaba harcamıştı fakat diğer Yahudilerin hiçbiri ona yardımcı olmamıştı. Allah bilir Olcan’da Polat’a yardım etmezdi. Yaptığı en iyi şey, uyuması için ona zeminde bir yer vermesi ve yemesi için önüne koyduğu atıklardı.

    “Ne söyledi ?” Didem karısına ingilizce bir şeyler fısıldadı. Karısı bir yabancı ile yatan, kendini alçaltmış bir Amerikandı. Hamile kaldığı için ailesi onu evlatlıktan reddetmişti. Ama Olcan o kadar da kötü değildi. Tabii, çirkin bir adamdı. O soğan gibi kokuyordu ve çok ağır aksanlı bir ingilizcesi vardı. Ama o bir çamaşırhane sahibiydi ve geliri iyiydi. Didem daha kötüsünü yapmış olabilirdi.

    Polat’ın gözleri yavaşça kadına doğru kaymıştı. “Olcan, o domuz karına söyle, lanet olasıca çenesini kapatsın yoksa oraya gelip onu geberteceğim.”

    Olcan suratını buruşturdu ve karısına susmasını söyledi, her kim nefesini kestiyse kadın bir daha konuşmadı.

    Apatman tak ve kan gibi kokuyordu. Polat o tak çukurunda neredeyse bir gün boyunca kaldı. Onun içinde bir şeyler ters gitmişti. Ona hastalıklı bir köpek muamelesi yapılmıştı. Diğer kurtulanlar kahramanlar gibi karşılandılar. Ayrıcalıklı gibi .. O neden aynı muameleyi görmedi ?

    Polat’ın kolunda ki numaralar kaşınıyordu. Aslında ortada bir kaşıntı yoktu, bir alışkanlıktı. Dövmesi neredeyse iki senelikti. Kötü karalanmış numaralar onu tanımlamak içindi, diğer kurtulanlar gibi. Ama Polat hakkında farklı bir şey vardı ve bunu herkes biliyordu.

    Olcan “yiyeceğe ihtiyacımız var,” diye yalvardı. “Bebek acıktı. Lütfen, ihtiyacım var-“

    “Kes sesini.” Polat kalktı ve sandalyeyi tekmeleyerek devirdi. Ahşap zemine düşen sandalye, adeta bir patlama etkisi yaptı. “Ben çocuğa bakabilirim.”

    Polat kampta birkaç çocuğa daha bakmıştı. Tabii ki, çocuklar nadiren kurtuldu. Bunlar genellikle hemen ölürdü. O sadece çocuk taşıyan bir trenin gidişini izlediğini hatırladı. En büyüğü 11 yaşından daha büyük olamazdı. Hepsi gazla öldürüldü.

    Sadece çocukların kamp yapmasına izin verilen özel yerlerden biriydi.

    Polat suratının önüne düşen saçlarını geriye attı. Odada ki donuk hava bunaltıcıydı. Gerçek şu ki, bunun olacağını hiç düşünmemişti. Bu planladığı bir şey değildi. Olcan onun yanık cildiyle dalga geçti ve onu bir köpeğin aradığını ve hayatta kalan kardeşi olması gerektiğini söyledi. Sonunda onu yaralayan şey buydu. Yakınındaki bir mutfak bıçağını aldı ve Olcan’yu kolunun altından bıçakladı. Olcan yarasını tutarak, çığlık attı. Polat sonra kalın ahşap kesme tahtasını eline aldı ve Olcan’nun başına vurdu. Olcan ormanda ki bir ağaç gibi devrildi.

    Didem koşarak kafasına demir dökme tava yemek için geliyordu. Polat Didem’yi duydu ve suratına tavayı geçirerek onu da devirdi. iki vücut yere saçılmıştı. Polat ağır ağır nefes alıyordu ve rahatlamış hissediyordu.

    Onları bağladıktan sonra kendilerine geldiler. Olcan için bir bigiblet zinciri ve süngü kullandı. Aynı zamanda onun bacaklarını bir odun ve dökme tava ile kırdı. Didem’nin ise diz kapağı yerinden çıkmıştı, onuda masaya oturtup ellerini büyük kalın çivilerle çiviledi. Bunları yapması bayağı bir zamanını almıştı. Kamptan beri, bir insana ilk defa dokunuyordu. Çift uyandığında acılar içerisindeydi ve sürekli çığlıklar atıyorlardı. Polat onların yeni doğan bebekleri ile bir saat geçirdi. Bebeği yavaşça sarstı. Bebek Polat’ın hala kanlı olan ellerindeydi.

    Ama Polat şimdi bazı kararlar vermek zorundaydı.

    Olcan acı içinde dudağını ısırdı. “Polat, bu sen değilsin. Sen kampta böyle değildin.”

    “Benim ne olduğum hakkında hiçbir fikrin yok.”

    Polat kardeşi ile birlikte kampa geldiği günü hatırladı. Annesi, babası ve kız kardeşi de onlarla birlikteydi. Onları yuvarlayıp trenin içine koymuştu. Nereye gittiklerini söylemedi. insanlar arasında sadece karmaşa vardı, herkes sarı yıldızlı kıyafet giyiyordu.

    Kampa ulaştıklarında, askerler onları sıraya dizdi. Güçlü, kuvvetli insanları bir bölüme koydular. Çocuk, yaşlı, engelli demeden, onlara bakmadan başka bir bölüme koydular. Polat ve kardeşi on üç yaşındaydılar. Onlar yeter ki çalışsın, yaşları önemli değildi. Yaşlı annesi ve kız kardeşi ile gideceklerini sandılar ama askerler onları durdurdu. Her ikiside yukarıdan aşağı Alman askerine baktı ve daha sonra Alman askerin suratında yavaş yavaş bir sırıtma belirdi.

    “Siz ikiz misiniz ?”

    Polat biraz Almanca konuştu ve kafasını hızlı bir şekilde salladı. O ve kardeşi tek yumurta ikizleriydi.

    Askeri kampın başka bir bölümüne doğru çocuklar el salladı. Anneleri ağlayarak onlara seslendi ama asker annelerini geriye doğru itti. Çocuklar aileleri, ormana doğru zütürülürken izledi. Geride sadece özel üniformalı uzun boylu bir adam kalmıştı ve çocuklara bakıp gülüyordu.

    “Mükemmeller. Ben onların icabına bakarım.”

    “Emredersiniz, Dr. Mahmut.” Asker çocukları iterek yere düşürdü, ikiside dizlerinin üstündeydi. Bu acı yedi ay boyunca yaşayacakları acıların bir kısmı bile değildi. Olcan, Polat’a, Mahmutnin kurbanlarına baktığı gibi baktı. Polat’da birçok kez baktı. Çeşitli deneylere maruz kaldığını hatırladı. Bunlardan biri kulak kanalının içerisine kaynar su dökmeleriydi. Kafatasının içinde yankılanan su sesleri, yaşadığı pgibolojik acı, fiziksel acıdan daha büyüktü. Mahmut laboratuardan ayrıldıktan sonra daha uzundu.

    Ama Polat kardeşi ile karşılaştırıldığında daha az işkence görüyordu. Polat’da neden olduğunu bilmiyordu. Ne yaptı da daha az işkence görüyordu ? Kardeşi neredeyse param parça olmuştu. Onun gözleri, bazı çalışmalar için alınmıştı. Aynı zamanda böbreği de alınmıştı. Her ikisi de, ölçülmüş ve her gün belgelenmişti, ama kardeşi çok daha kötü durumdaydı. Her gün kanı boşalıyordu. O çok bitkin düşmüştü, ayakta zor duruyordu. Polat’ın kardeşine eziyet ettiler ve çoğu zaman Mahmut, Polat’nın izlemesini istedi.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    +1
    Barış oldukça iyi bir çocuktu.

    Tüm sebzelerden nefret ederdi. Dişlerini fırçalardı. Geçmiş hakkında konuşmazdı. Annesinin ona hergün aynı kıyafetleri giydirmesinden şikayet etmezdi. Diğer çocuklar , hergün aynı kıyafetleri giydiği için onunla dalga geçerdi.Pis değildi ve hiçbir zaman geç kalmazdı. Ev ödevlerini yapardı. Ev ödevlerini severdi , özellikle biyolojiyi.

    Barış birkaç şeyi sevmezdi. Babasını sevmezdi. Kardeşini sevmezdi. Diğer çocukları sevmezdi. Hergün giydiği dar gelen siyah ayakkabılarını sevmezdi.Ama hiçbir zaman şikayet etmedi. Çogu zaman susar fazla konuşmazdı. Sorularını mümkün olduğunca kısa sorardı.

    Diğer çocuklar ona "acımasız" diye lakap takmışlardı. Arkadaşı yoktu. Birisi ona vursa ayağa kalkar , üzerini temizler ve sessiz kalırdı. Bu noktada seslenmezdi. Herhangi bir yüksek sesi sevmezdi. Diğer çocuklar onu duygudan yoksun olarak görürdü. Diğer çocuklar ona kötü şeyler yaptığında , üzerini soyduğunda Barış küçük vucudunun üzerini örtmezde , yürümeye devam ederdi.Çocuklar güldükçe gülerdi. Dilenci değildi. Sakince yürümeye devam eder ve yanlış yere koyulan kıyafetlerini toplardı.

    Annesi hiçbir zaman çocukluktaki bu eziyetleri bilmezdi. Annesi onu delicesine severdi. Kişisel kontrollerini yapardı. Bebekliğinde bile nadiren bağırmıştı. Doğumu kolay olmuştu ve kolaylıkla 2. çocugu kabul etmişti. Diğer oğlu Barış'in tam tersiydi. Sürekli ağlardı. Muhtaç ve gürültülüydü. Sıkça pislerdi.

    Ama Barış - Barış mükemmeldi.
    Liseden mezun olduğunda annesi yardım etmedi ama ağladı. Tıp okuluna gitmeyi planlıyordu. Babası onu kendisi gibi cerrah olması için zorluyordu. Babasıyla aynı fikirdeydi. Annesi duygularını kontrol edemiyordu ve yanağından gözyaşları süzülüyordu.
    Kocası soğukkanlılıkla " Kendini utandırıyorsun " dedi.
    Liseyi memnuniyetle bitirmişti fakat bu sefer diğer çocuklar onu yalnız bırakmıyordu. Onların acımasızlıkları artık sıkıcı gelmişti. Diğer çocuklar güçsüz küçük kardeşine odaklanmışlardı. Ama Barış küçük kardeşini sevmiyor ve ona ne yaptıklarını umursamıyordu. Kardeşi hastanelik olduğunda umursamamıştı. Daha önemli şeyler hakkında düşünüyordu.

    Tıp okulu oldukça kolay olmuştu. Okulu iyi gidiyordu. Tüm derslerden A almıştı. Resim hariç. Resimi anlamıyordu. Bu noktada hiçbirşey görmüyordu. Hayvanların karmaşık iç diyagramlarını çizmek onun projesiydi. Öğretmeni , çalışmasına yaratıcılık eklemesini söyledi. Sonrasında Barış hayvanları düzeltti. Dişlerini daha uzun ve pençelerini daha keskin yaptı. Tekrardan denedi ve mükemmeldi. Ama öğretmeni bu yaratıcılığın mükemmel olduğunu düşünmüyordu.

    Sınıfta düşüktü. Diğer türlü Barış ideal bir öğrenciydi. Sınıfta hiç konuşmuyordu veya diğer öğrencilerin dikkatini dağıtmıyordu. Bütün ödevlerini zamanında ve kusursuz biçimde yapıyordu.Öğretmeni onu özlerdi.

    Ama Barış onları özlemezdi. Onları sevmezdi. Birkaç şeyi hiç sevmezdi. Ama annesini severdi. Annesi tombul , kıvırcık kahverengi saçlı birisiydi. Küçük bir alman aksanı vardı. Babası internetten tanıştıklarını söylüyordu. Diğer türlü Barış sipariş bir gelin olduğundan şüpheleniyordu. Barış olduğunda 16 yaşından büyük değildi. Aksanını oldukça yoğun kullanıyordu. Ama Barış'nin babası ona düzgün konuşmasını öğretmişti. Dışarıda bu durumda olmasını istemiyordu.

    Ama Barış kelimelerindeki kapalı aksanı seviyordu. Barış daha çocukken Almanca şarkılar söylüyordu. Babasının duymaması için şarkıları sessizce söylüyordu. Barış hala almaca şarkılardaki kelimeleri biliyordu. Barış dokunmadan nefret ediyordu ama annesini kıyafetlerini giydirirken veya banyo yaptırırken dokunmasından nefret etmiyordu. Günlük banyoya alışmıştı. Küvette iken konuşmuyordu ama birgün yanlışlıkla fırçanın derisine değdiğini hissetti. Anne sütü ile beslenmeye benzer bişeydi. Barış 9 yaşına kadar yeterli anne sütü alacak kadar şanslıydı.
    Mezuniyet gecesinde sınıfa veda konuşması yaptı. Okul ona konuşmasını neden yazdığını sordu. Söylenileni yaptı. Diğer çocuklar tarafında yuhalanacağını biliyordu. Konuşma kısaydı. Ailesi ve okuluna teşekkür etti. Gelecek hakkında konuştu. Barış duyguları varmış gibi davranmasını öğreniyordu.

    Her zamanki gibi annesi elbiselerini giydirdi. pantalonunu çekti ve fermuarını kapadı. Beyaz gömleğinin düğmelerini ilikledi. Nazikçe gülümsedi. Nefes aldı ve " Çok yakışıklı görünüyorsun " dedi.
    Bir kaza oldu. Barış'in küçük kardeşi yine duvara birşey fırlattı. Yüzü onlara dönüktü , kaşlarını çatmıştı. Sertçe " Gitmiyorum " dedi.
    Annesi Barış den uzağa bakmıyordu. "iyi . Gitmeni kimse umursamıyor"
    Kardeşi lambayı alıp yere attı. "Eğer beni göndermezsen evdeki herşeyi kırarım."
    Annesi sinirlice baktı. ""Söyledim , kimse umursamıyor".
    Barış boğazını temizledi ama birşey söylemedi. Kardeşi davranış sorunları yaşıyordu. Barış için bu zayıf ve aptal demekti. Herzaman dikkat gerektiriyordu. Özellikle annesine karşı. Ama annesi ikinci oğlunu sevmiyordu. Çok gürültülüydü. Barış varken ona ihtiyaç duymuyordu.
    Kardeşi ağır bir nefes aldı ve başını eğdi. " Niçin beni sevmiyorsun anne ?" dedi.
    Annesi sindi. " Bana böyle hitap etmemeni söylemiştim. Olgu diye seslenmelisin."
    Ama Barış anne diye sesleniyordu.
    "Bana anne diye sesleniyor. Onun bana seslenmesinin istediğimde bu. Bana Olgu diye seslenmelisin." Başını iki yana salladı ve "Sen Barış değilsin"dedi.
    Küçük oğlu yakın bir adım attı ve " Bunu asla unutmayacaksın" dedi.
    Barış ve annesi hala yakındı. Zavallı çocuğa bakıyorlardı. Şuanda 16 yaşındaydı. Neredeyse yetişkindi. Nasıl davranması gerektiğini bilmeliydi. Hala bir çocuk gibi davranıyordu.
    Barış diliyle ses çıkardı. Kardeşi kapa çeneni diye bağırmaya başladı. Kapa çeneni , kapa çeneni , kapa çeneni. Barış in mezuniyet kepine yakındı ve onu tuttu. Güçlü bir şekilde attı.
    Annesi çığlık atmadan önce bir sessizlik oldu. Kepin sivri ve keskin ucu annesinin gözüne gelmişti. Barış ne yapacağını bilmiyordu. Annesi yerdeydi ve gözü yaralanmıştı. Göz küresindeki küçük kırmızı çizgiyi kapatmaya çalışıyordu. Annesi çığlık atıyordu. Barış gürültüyü sevmiyordu.Ama annesine diz çöktü.
    Küçük kardeşi gülmeye başladı." Annemin gözünün elması" diyerek alay etmeye başladı. Pantolonuna uzandı ve isviçre ordu bıçağını çıkardı. Barış ona baktı ve hayır dedi.
    Kardeşi annesinin üzerinde hazır bir şekilde duruyordu. Küçük bıçağını tekrar tekrar sapladı. Annesi onu savuşturmaya çalıştı ama çok fazla kanaması vardı. Barış sonunda kardeşini itti.
    Ne yaptın dedi. Basğırmaya çalıştı ama sessizliği buna izin vermedi.
    Sonra kapıda babası belirdi. Barış Sönmez 2 baktı ve hiçbirşey demedi. Acı içindeki karısını ve yerdeki oğullarını gördü.
    ince bir gülümsedi. iki çocukta daha önce onu böyle görmemişti. Kim yaptı diye sordu.
    Barış hızlıca cevapladı. " Cem yaptı" dedi. " Hastaneyi aramalıyız. Kadın ölüyor."
    Cem babasına baktı. Nefret veya öfke görmeyi bekliyordu. Ama gururla bakıyordu. Yanlış oğlumla ilgilendiğimizi görüyorum.Cem'i ayağa kaldırdı. Kanlar içinde kaldı ve etilendim Barış dedi.
    Barış "Barış benim" dedi. Hala kollarında ölen annesini tutuyordu.
    "Hayır Barış bu. Başından beri böyleydi. ". Babası Cem'in yüzünden bir miktar kan sildi.
    "O zaman ben kimim ?" Büyük oğlu duygu havuzunda onu anlamadı. Sadece annesinin öldüğünü biliyordu.
    Babası Barış 'i okşayarak "Sen #995 sin"dedi. " Önümüzde bir çok iş var. Ailenin adını gururlandıracaksın gibi hissediyorum."
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    0
    Biraz beyin amcıklaması yasatsada çok hoşuma gitti takipteyim
    ···
    1. 1.
      0
      panpa bir sen okuyorsun bende sana çalışıyorum * son 2 part kaldı buyur
      ···
    2. 2.
      0
      Eyvallah pampa senin gibi adamlar lazım sözlüğe pirim peşinde olmayan bi kişi olursada devam eden helal olsun
      ···
  4. 29.
    0
    Pampa çok iyi be merakla bekliyorum devdıbını
    ···
    1. 1.
      0
      5 part kaldı panpa, bitireceğim * attım 2 part daha buyur
      ···
  5. 30.
    0
    Kadın ameliyat odasının zeminine bakıyordu. Zemini kullanıyorlardı. Her bir beyaz fayans mükemmel karelerden oluşuyordu. Fayansların , birisi baktığı zaman sakinleştirici etkisi vardı.

    Gamze yorgundu. Genellikle olduğu gibi gününü yatak odasında ayakta geçirmişti. Alena orta okuldan erken gelmişti. Atıştırmalık yiyecek hazırlayacaktı. Her çarşamba gecesi olduğu gibi kocasının çalışmalarına hemşire olarak eşlik etti.
    1. 1302 onun doktorun karısı ve hemşiresi olduğunu hatırlıyordu. #1302 özellikle , onun doktorun projelerine yardım ettiği zamanlarda eğlenmiyordu. Vucudunun sallandığı her an acı veriyordu.

    Dilek buradan nefret ediyordu. Buradayken konuşmuyordu. Buraya yapışıp kalmıştı.

    Doktor bugün çalışmak için aşağıdakileri numaralardan hangisini seçeceğini düşünüyordu. Bu zaman almıştı. Gamze bir kadın olmasını ümit ediyordu. Kadınlar ızdırap çektiğinde kanını soğutan birşeyler vardı. Geçen hafta ofiste çalışacak kişi için kafa derisinden bir peruk yapmıştı. Barış in kafasını sabit tutup derisini iğneyle tekrar tekrar deldi. Kadın hiç mücadele etmemişti. Daha önce hiç bu aşamaya ulaşamamışlardı.
    Sadece doktorla çalıştığında #1302 gibi mücadele etmişyordu. En yeni prosedürde kalçasından büyük bir deri nakli yapıldı. Birisinin yüzü için deriye ihtiyacı olduğunu söyledi. Soyma işlemi çok acılıydı. Dilek neredeyse bayılacaktı. #1302 her zaman itaatkardı. Ona karşı koymadı.
    Kocası #995 in vucudu ile uğraşırken her zaman sesleri duyuyordu. insanı şaşırtacak derecede güçlü ve uyanık seslerdi. Belki yeni bir projeydi. Tipik sesler sedye sesi ve bir erkeğin ağır vucudunun kalkma sesiydi. Ama bu sefer ağız tıkacına karşı birinin gıcırdama seslerini duyuyordu.

    Fatih iç odanın merdivenlerini çıkarken kadın bir adım geri çekildi. #995 sesli sesli homurdanıyordu. Fatih'i gizli kapıdan geçirip operasyon odasına bıraktılar. Fatih'in üzeri mavi muşamba ile kaplanmış.

    2. 1302 doktordan bir beklentisi var gibi bakıyor. Çünkü onun hastası ve emirlerini bekliyor. Gamze kocasına boş boş bakıyor. Fatih'in olduğu yere giden yoldaki iç odanın kokusu onu tiksindiriyor. Dilek başka bir yerde olduğunu düşünmeye çalışıyor. Doktor bey gülümsemiyor ancak heyecanlı hareket ediyor. Bu, kadınların pekte alışık olmadığı bir şey. "#1302 sana özel bir sürprizim var" #1302 kafasını kaşıyor, "Evet doktor" #995 kimseye fark ettirmeden odadan bir şekilde sıyrılıyor. Çünkü az sonra olacaklara şahit olmak istemediğine emin. Doktor bey #1302'yi Fatih'in ayakucuna yakın bir noktaya doğru itiyor. Kollarını ve bacaklarını naylona sarılmış bedene doğru bakacak şekilde ayarlıyor. Denek boğuşmayı bırakıyor, ve daha fazla oksijen almak için derin derin nefes alıp vermeye başlıyor. Kalbine acayip bir şeyler oluyor. Doktorun ağzı titreyerek üzerinde geziniyor ve üzerindeki naylonu tek seferde alarak altındaki adamı açığa çıkarıyor. Denek bağlı ve ağzı tıkalı durumda. Gözleri kırmızı. Zayıf bir adam ve kaburgaları farklı bir açıda duruyor. Penisinin üzerinde bir çeşit kablolu alet var. Fakat yüzü... Yüzü mükemmel. Mükemmel bir simetrisi var. Ve saçı, o kadar tere rağmen hala güzel. Dilek ağzından küçük bir iniltinin çıkmasına izin veriyor. "Gökdeniz"... Doktor kısık bir sırıtma ile "Artık değil. Onun bundan sonra adı #1470." #1302 ellerini yanlarına koyup kendilerine öğretildiği gibi öfke anında kontrolü sağlamak için yumruk haline getiriyor ve "Size nasıl yardımcı olabilirim Doktor bey" diyor. Dilek aniden bir çığlık atıyor. Bu, onu biraya koyan binler için. Canlarını alan adam bu. Gamze meraklı bir nefret içinde. Doktor ameliyat aletlerinin olduğu yere doğru ilerliyor ve büyükçe bir neşter alıyor. Neşter ellerinde dans ediyor. Ve onu ağzı kapalı olduğu için çığlıkları duyulmayan #1470'e doğrultuyor. "Biliyorsun #1302, son zamanlardaki işlerini gerçekten taktir ediyorum. Operasyon odasındaki varlığın oldukça faydalı."

    3. 1302 cevap vermiyor. Kadınlar neşterin #1470'in yüzünde gezerek bir an önce düşmesi için heyecanlanan doktoru izliyorlar. Doktor huzurlu görünüyor "ilk kesiği atmana izin vereceğim" birden bire Dilek sesini kesiyor. O kadar yıl sonra ilk defa heyecanlı hissediyor. Diğer iki kadın kontrol için çırpınıyorlar ama kollarını tutan Dilek neşteri almaya hazır. Doktor neşteri yavaşça teslim ediyor. "Senden tek bir isteğim var. Ne kadar istesen de onu öldürme." Dilek bilinçli olarak Gökdeniz'in yüzüne doğru yürüyor. Gözleri buluşuyor ancak Gökdeniz'in onu tanımadığını fark ediyor. Bu normal. Çünkü dış görünüşü Gökdeniz'in onu doktora satışından beri oldukça değişti. Ancak gözler aynı gözler. Gökdeniz'in gözleri dik dik bakıyor. Dilek'in duyduğu heyecandan dolayı yüzü morarıyor. Gökdeniz'in bunu görmesiyle titremeye başlaması bir oluyor. Dilek'in dudaklarındaki gülümseme tüm yüzüne dağılıyor. Tek bir pürüzsüz hareketle Dilek Gökdeniz'in yüzünün sol tarafında bir yarık açıyor. Gökdeniz kapalı ağzının altından bir çığlık atıyor ancak yapabileceği hiç bir şey yok. Doktor yetişip elinden Neşteri almaya çalışıyor ancak Dilek bu sefer onu Gökdeniz'in sağ yanağına saplıyor. "#1302 neşteri bana ver." doktorun emredici ve sorgulayıcı bir ses tonu var. Dilek onu dinlemiyor. Hatta Gökdeniz'in dudaklarında üç büyük kegib açıyor. Gökdeniz'in yaralarından kanlar birikip yerlere dökülüyor. Ağlıyor ve bağlandığı ipler karşısında direnmeye çalışıyor. Dilek gülümsemeyi bırakamıyor. Doktor bir adım uzaklaşıyor. Bunun #1302'nin değişmesini bir başka boyutu olduğunu fark ediyor. Dikkatle izliyor. Dilek Gökdeniz'in yüzüne biraz daha yaklaşıyor. Kanlı yüzünü bir avcunun içine alıp başlıyor burnunu testereyle kesmeye. Kan boğazından aşağı dolup solumasında sıkıntıya yol açıyor. Dilek'in burnunu kesmesi birkaç dakikasını alıyor. Ve burnu yere çöp gibi fırlatıyor. Yaptığı işe bir bakış atıyor. Gökdeniz'in yüzü tanınamaz halde. Gökdeniz'in yüzü tanınamaz halde. Şokta, bilinci var ile yok arasında ve soluma yeteneğini kaybediyor. Ama bir rahatlık dalgası onu sarıyor. Hayatında ilk defa huzur içinde hissediyor.

    4. 1302 kontrolü tekrar ele alıp neşteri Gökdeniz'in göğsüne daldırıyor. Doktora itaatsizliği yüzünden dehşete kapılmış bir şekilde dönüyor ve, "Çok üzgünüm doktor" diyebiliyor. Doktor neşter kapıyor ve #1302'ye dönüp "Yeter. Soluk yolunu temizleyeceğiz yoksa solunum yetmezliğinden ölebilir." "Ve eğer ölürse, onun üzerinde bir daha çalışamayız." Gamze kocasına daha önce hiç bu kadar yakın hissetmemişti. #1302 ise tekinsiz. Vücutlarında bir boşluk var. Ve ikiside biliyor ki, Dilek artık onlarla birlikte değil.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 31.
    0
    Üç kadın altında gıcırdayan tahtaların ve onun üzerinde ki beyaz halının üzerinde gergince yatıyordu. Düz beyaz tavana odaklanmış adeta bir hiçliğe bakıyorlardı. Oda havasız ve hafiften dezenfektan kokuyordu. Dışarıda araba sesleri hariç hiçbir ses yoktu. Gamze sessizliği severdi. Nadiren de olsa, onun kızını getiren oydu.

    5. 1302 sessizlik fark etmez. O her nefes alışında sadece acıyı fark edebilirdi.Çünkü akciğerlerinin büyük bir kısmını ameliyatlarda kaybetmişti.

    Dilek sessizliği, kafasının içinde ki bitmek bilmeyen çığlıklarıyla doldururdu. O çocukluğuna döner ve altıncı doğum günü için alınmış pembe balonu hatırlardı. Balon bileğinden kurtulur ve odanın tavanına uçar. Balon düşmeden önce neredeyse bir yıl boyunca orada kalır. O ne yazık ki zeminin üzerinde duran sönmüş bir balon parçası ve balon yere düşerken ağladığını hatırlıyor.

    Gamze diğer iki kadından hoşlanmazdı. O kadınlar hayatını daha zor hale getirdi. Akşam yemeğinde onların dikkat dağıtıcılığı meselesi üzerinde durulacağını söyledi.

    6. 1302 sevmediğim veya hoşlanmadığım şeyler. Artık duygu yeteneği kalmamıştı. Beyin fonksiyonları hala en iyi şekilde çalışsa da, bir fikir oluşturma konusunda yetersizdi.

    Dilek diğer kadınları severdi. Hayatında hiç kadın arkadaşı olmamıştı. Yıllar boyunca çok yalnızlık içerisinde büyüdü. O evden dışarı zar zor izin alarak çıkardı. Bununla başa çıkabilmek için kendisi ile bir ilişki geliştirmek zorunda kalmıştı. Kendi kafasının içerisinde, kendi kendine sürekli konuşurdu. Lisede çıktığı erkekler hakkında konuşuyor, dışarı çıkarken hangi kıyafetleri seçeceğini hatırlıyordu. O arada tatlı şeyler giyiyordu, çünkü tatlı bir kızdı. Şirin Dilek, balo Kraliçesi. Gökdeniz kadar.

    Tüm kadınlar soğuk bir ürperti hissetti.

    Tüm suç Gökdeniz’ indi. Başına gelen kötü şeylerden sürekli Gökdeniz sorumlu tutuluyor. Emredildiği zaman korkunç bir şekilde konuşanı en iyi Gökdeniz biliyor.

    Gökdeniz’in çok yumuşak saçları vardı. Dilek’in dikkatini ilk bu çekmişti. Sena’nin ince sarı saçları boynuna kadar uzanıyordu. Saçlarını okşamak, onlarla oynamak için uzatmıştı ama Gökdeniz bunu sevmezdi.Bu yüzden gececeleri o televizyon izlerkenken yanında kalırdı. Gül gibi saçlarını takip ediyor ve her nefeste yenik düşüyordu. O bunu çok severdi.

    Diğerlerinin yaptığı gibi Gamze’da otururdu. Gamze geçmiş hakkında düşünmek istemiyordu. Onun kızı eve gelmeden önce bitirmesi gereken işleri vardı. Gamze gelecek hakkında konuşmayı severdi. Daha fazla çocuk sahibi olmak ve daha özgür olmayı hayal ediyordu. Ne heyecan ama diğer kadınlar gibi arkadaşlarım olacak.

    Ama Dilek daima geri döner. Apartmandaki buzdolabının içerisinde ki kalıbın büyüdüğünü düşünüyor. Tertemiz bir tuval üzerinde yeşil küçük bir kıvılcım başladı ama zaman içerisinde büyüyerek, sanki bir kanat gibiydi. Çekmecelerin içinden renkleri değişerek, sürünerek çıktı. Mutfağa hiç gitmedi çünkü çok güçlü kokuyordu. O Gökdeniz’in kıza vereceği yemeklere çok güveniyordu.

    Gökdeniz ona yiyecek bir şeyler vermeyi severdi. Aslında, tek yaptıkları buydu. O kızı daha güzel yapmayı planladı. Ne kadar yemek yerse, o kadar güzel olurdu. Kız hızlıca 58 kilodan, 136 kiloya kadar çıktı. Kıyafetlerinin hepsi büyüdüğü için evde tamamen çıplak oturmaya başladı. Televizyon izlemek ve Gökdeniz’in eve gelmesini beklemekten başka yapacak bir işi yoktu ve her gün dahada genişlemiş gibi görünüyordu.

    7. 1302 olmayan anılar. O kız 18 yıl önce yaratıldı. Onun hatırladığı tek şey parlak ışıklar ve acı. Onun uzaktan teninin soyuluşunu izlediğini hatırlıyor. O midesinde ki yağların kaşıkla alınıp, metal bir tepsi üzerine koyulduğunu hissediyordu. Kafatasının içerisinde küçük bir delik açıldığını hatırlıyordu. Ama bu anılar çok uzak gözüküyor. Sanki başkasına olmuş gibi. Gamze’ya bunlar yapıldı ve dayandı, aynı diğer kadınlar gibi.

    Dilek diğer kızların nereye kadar dayanabileceklerini hatırladı. O zamanlar 180 kilo civarındaydı. Kilosu vücudunda ki kemikleri bozmuştu. Hareket ederken çok acıtıyordu. Tabi Gökdeniz onu o kilosuyla seviyordu. O bundan zevk alıyordu. Onun için aşk, kilosu ile sex yapmaktı. Onu hergün ziyaret eder, övgü ve kızarmış yiyeceklerle beslerdi. Dilek bu ilgisinden dolayı zevk alırdı.

    Elinden gelse Gamze, Dilek’i tokatlardı. Bir sürü vahşi şey yapardı. Cinayet hakkında neredeyse her gün fantaziler kuruyordu. Bir minivanla ona çarpmak veya kalabalık bir markette kızının boğazını kesmek gibi. O bu düşüncelerini hiç yapmadı. Kendini kontrol etmekte oldukça iyidir.

    8. 1302 daha iyisi bile olur. Eğer ona emredilirse, günler boyunca o köşeden kımıldamazdı. Ses çıkarmadan acısını kendi içinde yaşardı.

    Dilek’in kendini kontrol yeteneği yoktur. Ne zaman vücudu kraliçelere layık bir yatağa yatacak kadar büyürse, Gökdeniz onu yere sürüklerdi. Yine de yerde daha iyi kamera açıları olduğunu söylerdi. Günlük yetişkin siteleri için onu filme alırdı ve ona “Domuz Peggy” diye hitap ederdi. Dünyanın dört bir yanından hayranları vardı. Gökdeniz binlerce yaptı. Dilek onun söylediği her şeyi yaptı. Her ne olursa olsun onun istediği nesneleri kullandı. Gökdeniz’in evine davet ettiği yabancılarla birlikte yattı. Tamamen ona itaat etti. Birgün Gökdeniz gerçek bir domuz getirmiş ve onunla sex yapmasını emretmiş.

    Gamze onun kafasını yumruk manyağı yapmak istiyor. Elinde ki evlilik yüzüğünün kafatasından aşağı doğru inmesini, baskı yapmasını hissetmesini istiyordu.

    9. 1302 eğer kendine zarar verirse, kocası ne yapardı onu hatırlıyor.

    Gamze sakinleşir.

    Dilek bir el kadar yakınlaşır ve onun boynuna kadar olan sarı saçlarını hisseder. Kulaklarının arkasında ki dikiş izlerini hissediyordu.

    10. 1302 her parmak hareketlerinde keskin ağrılar yaşar. Gamze yalnız kalmak istemişti. Domuz olayından önce Dilek onun Gökdenizle tanıştığı gün, Gökdeniz’i öldürmesini istemişti. Gökdeniz önce sinirlendi ve onu satmakla tehdit etti. Yirmi birinci yüzyıl Amerika’sında bile, doğru fiyatları biçtiğin zaman o kadın senin olabilir.

    Dilek, Gamze gelmeden çok uzun önce ölmesi gerekiyordu.

    11. 1302 onu öldürmen gerekiyordu. Ama Dilek onu reddetti ve itti, o kadar nefret doluydu. Yani şimdi her üç kadın da bükülmüş, kırılmış, kanamış, organları iflas edecek duruma gelmiş, vücutları yeniden doğmuştur. Onlar şimdi ince ve Dilek değişmeden önceki kilosundan daha zayıf. Makyajları her zaman mükemmel bir şekilde yapıldı. Söyleneni yaptılar. Hatta Dilek bile yüksek sesle konuşacak kadar aptal değildi. Üç kadın aşağı merdivenlerden gelen ıslık sesini duydular.

    12. 1302 üzerinde ki bütün acıları bir kenara bıkarak kapıya doğru sürünür. Basamakların en üstünde durur ve ağağıdan gelen kocasına bakar.

    “Doktor veya bir şeye ihtiyacın varmı ? #1302 tatlı ve biraz dalgalı bir ses tonuyla sorar.

    “Aleyna yakında evde olacak, #1302. Gamze’ya ihtiyacım var.”

    Gamze gülümseyerek. “Evet, Barış?”

    Barış duygusal bir şekilde ona bakar. “Bu akşam köfte yapacaksın. Aleyna’ya arkadaşlarınla geçirdiğin günleri anlatacaksın. Okulu hakkında sor. Yemekten sonra, yeniden hamile kalmak için çalışacağız. Sabırsızlanıyorum”

    “Peki o halde, Barış.”

    Barış aynı eşi gibi merdivenlerden iner ve çeketini asar. “Gamze, sana otuz kürtaj yaptık. Eğer ana rahminden dışarı çıkarsa, benim eşim gibi farklı bir hastayı kullanmak zorunda kalıcam ve başarısızlığa tahamülüm olmadığını biliyorsun.”

    “Evet, Barış.” Gamze tatlı tatlı gülümsüyor.

    13. 1302 gözlerden paylaşılan yorgun bakışlar. Dilek ona karşı nefret kabarcıkları besliyor.

    Ona altıncı doğum gününde alınan, sönmüş balona odaklanmaya çalışıyor, ölüme bir adım daha yaklaşıyorsun.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 32.
    0
    Pampa yazmicanmi artık amk bekliyoz yarıda bırakma
    ···
    1. 1.
      0
      Attım partı panpa. iyi okumalar
      ···
    2. 2.
      0
      Eyvallah pampa
      ···
      1. 1.
        0
        2 part üst üste attım panpa. iyi okumalar
        ···
  8. 33.
    0
    tirnettt
    ···
  9. 34.
    0
    tutmaz bu
    ···
  10. 35.
    0
    Anan zaaa
    ···
  11. 36.
    0
    trend is coming...
    ···
  12. 37.
    0
    tutar rez
    ···
  13. 38.
    0
    devam bin
    ···
  14. 39.
    0
    devam et çok pis sürükledi bin! hızlı hızlı at şukunu giberim
    ···
  15. 40.
    +1 -1
    rez beyler birisi sukulasin sonra okuycam da
    ···
  16. 41.
    0
    Ben ne okuyorum aq ya
    ···
    1. 1.
      0
      beynim gibildi ama sürükleniyorum
      ···
  17. 42.
    0
    Cerrah var şuku (rez)
    ···
  18. 43.
    0
    Reserved
    ···
  19. 44.
    0
    Reserved
    ···
  20. 45.
    0
    Çok güzel yazmışsın ellerine sağlık
    ···