/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +32 -3
    SADECE BENiM YAZDIKLARIM iÇiN http://www.incisozluk.com...A7ek-bir-hikaye/sahibi/1/

    HiKAYE BiTTi ÖZGÜRCE OKUYABiLiRSiNiZ =)

    son sınıf için okulum beni amerika'ya gönderecekti. üniversitemin yüzme takımındaydım ben. orada da yüzecektim. formdaydım. koç bana gitmeden önce antrenmanlara devam etmemi söylemişti çünkü orada yüzmem zorunlu değildi ama okula yazdığım mektupta belirtmiştim yüzmek istediğimi. kabul edildim ve ailemle vedalaştım. babama skype nasıl kullanılır ve saat farkı konusunda son uyarılarımı yaptım. haber alamazsa bunun doğal olacağını ve elde edeceğim ilk fırsatta hiç olmazsa mail göndereceğimi söyledim. uçağa istanbul Atatürk havaalanından bindim. uzun bir yolculuğun sonunda west coast'taki şehrime geldim.
    ···
  2. 2.
    +19
    havaalanından çıkınca bi taksiye atladım. öğrenci işleri binasındaki işlerimi halledecektim. ingilizcem iyi olduğu için kayıt ve yurt işlemlerini rahatça yaptırdım. oradaki kadın spor branşı için athletics department'a yani okulun spor müdürlüğüne gitmem gerektiğini söyledi ama önce yurt bölümüne geçtim. çok fazla eşyam yoktu bir bavul bir de laptop çantam falan vardı. oda arkadaşım geldi tanıştık kendisiyle kendisi de benim gibi türktü. türk birisi olacağını biliyordum önceden. adı alper olsun. naber nasılsın nerelisin falan konuştuk bayağı bir. istanbul'dan geliyordu. boyu benimle aynı, 181 civarıydı. iyi bir çocuğa benziyordu. ona ne kadardır buradasın diye sorduğumda bana 1 hafta önce geldiğini ancak 2 yıl önce burada 1 yıllığına bulunduğunu söyledi. ikinci seferiydi bu. tecrübesinden yararlanmak istedim. ülke hakkında, insanlar hakkında çok soru sordum. az çok beklediğim gibi cevaplar aldığımı söyleyebilirim. kendisi spor takımlarında görev almıyordu ama birkaç türk arkadaşı vardı orada. içlerinden sadece biri bizim gibi öğrenciydi. diğerleri orada kendilerine hayat kurmuşlardı. bir yere bağlı olabileceğim duygusuyla kendimi mutlu hissettim ve alper'le vedalaştıktan sonra athletics department'a gittim. orayı bulmam ayrı bir uzun sürdü. sor allah sor. neyse en sonunda buldum. içerisi kalabalıktı ve her ırktan insan vardı. bazılarını bunlar nasıl spor yapacak diye merak ediyordum ama yapıyorlardı çünkü amerikan üniversitelerinde spor olmazsa olmazdır. spor ve akademik eğitim bir gitmelidir. herkes kendi bölümündeydi. bende gittim swimming yani yüzme bölümüne. oradaki adam 2 gün sonra yeni yıl seçmelerinin olacağını söyledi bana. ben de yurt dışından geldiğimi ve spor takımında bulunmamın kurallara aykırı olup olmadığını sordum. kendisi böyle bir engelin bulunmadığını ve takımın içinde görev yapabileceğimi söyledi. gerçi ben 1 yıllığına orada olduğum için yüzmesem de oluyordu. yine de kaydımı yaptırdım. çıkışa doğru ilerlerken 174-175 boylarında, esmer, uzun saçlı ve zayıf bir kız gördüm. unfriended filmindeki blaire'e benziyordu. gerçekten çok güzeldi. onu çıkarken süzüyordum. şöyle bir 20 saniye rahat bakmışımdır. herhalde bakışlarımın ağırlığı üstüne çöktü ve bana doğru baktı. önce bir ufak çaplı şok oldum. tuhaf bir andı ve yere doğru gözlerimi indirdim. kendisi beni büyülemişti. tenis kıyafeti giyiyordu. mavi tenis atleti altına gri kısa tenis şortu. ayakkabıları siyahtı.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +20 -1
    yurda döndüm ve ailemi aradım. dedim her şey yolunda siz merak etmeyin. sonra alper'le konuştuk. bana şunları söyledi: gel seni bizimkilerle tanıştırayım. seversin onları hepsi iyi insanlardır. ben de dedim tamam hadi gidip tanışalım. okuldan çıktık şehre doğru ilerliyoruz yürüyerek ama aklımda hala athletics department'ın(bundan sonra a.d. şeklinde kısaltacağım) oradaki kız vardı. düşünmeden edemiyordum. bir caddenin köşesinde bizim okuldaki diğer bir türk bekliyordu bizi. adı burak olsun. o da benim gibi yeniydi amerika'da.çocuk bayağı bir atletikti. vücutluydu ve bizden çok uzundu. tanıştık kendisiyle. dedim ben yüzücüyüm. 2 gün sonra seçmeler falan var dedim ve kendisine sordum sen ne yapıyorsun diye. o da tıpkı alper gibi herhangi bir takımda değildi. sadece fitness yapıyordu. hatta vücudunu görünce oha falan demiştim içimden. onu da aldık şimdi diğer türklerle şehir merkezinde bir barda tanışacağız. onların evi oraya yakındı zaten. bizden 6-7 yaş büyüklerdi. hepsi türkiye'den arkadaştı ve 3 kişilerdi. bizimle aynı yaşta göçmüşler amerika'ya. önce biri sonra diğeri daha sonra öbürü. bana içlerinden biri(adı ferit olsun) evlerinin bize açık olduğunu ve istediğimiz zaman kalabileceğimizi söyledi. burakla ben ilk defa onlarla tanışıyorduk. ben şaşırmıştım ne kadar sıcakkanlı insanlar diye. ferit abi, arkadaşarı (ahmet ve hakan) gibi iyi giyinimli biriydi. bize kendilerinin nasıl buralara geldiklerini anlattılar. 2 saat falan durmadan konuştuk. şansıma oradaki herkes istanbulluydu. biz konuşurken aklıma gereksiz bir huzursuzluk geliyordu. düşününce onun o a.d. (kısaltacağımı söylemiştim) deki kız olduğunu hatırladım. ben bir kıza kısaca bakmam. gerçekten güzel mi değil mi diye iyice bir süzerim. ışık beni aldatır mı acaba diye hep düşünürüm. bu seferki öyle değildi. kız güzeldi ve onu düşününce içim bir tuhaf oluyordu. kendimi o an en yakın hissettiğim ferit abi'ye: abi buranın kızları nasıldır ya diye sordum. o da bana: vaay dakika bir gol bir ha deyip güldüler. ben de güldüm. bana çok fazla kafa yormamamı yoksa beni üzebileceklerini söyledi. içimdeki çok aptalca geliyordu bana. sadece bir kere gördüğüm amerikalı bir kız. belki bir sevgilisi vardı. belki beni sevmezdi. türküm sonuçta yabancıyım. din farklılıkları falan her şey sıkıntı yaratabilirdi ki dindar biri değilim. anlamışsınızdır umarım çünkü kızla konuşmamışım bile neler düşünüyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +17 -1
    birkaç saat şehirde gezdikten, nerede ne var öğrendikten sonra alper ve burakla kampüse döndük. öğrencilerin toplandığı açık alanlardan birindeydik. yerlerde armut koltuklar ve yastıklar vardı. hava bayağı bir kararmıştı biz de yayılmıştık yastıklara. 3 türk muhabbet ediyoruz. çok güzel bir gün geçiriyordum. daha ilk günden böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim. biz burak'la spor, fitness falan konuşurken alper bizi dinliyordu. soru soruyordu cevap veriyorduk derken, oturduğumuz alana üst bahçeden merdivenlerden inen ad'deki kızı gördüm yanında bir kız arkadaşı daha vardı. kıyafetini değiştirmişti. bu sefer kot şort üstüne düz lacivert t-shirt giymişti. şansa bakın ki ben de düz lacivert t-shirt giymiştim. açık hava barına doğru gittiler. o kadar heyecanlandım ki anlatamam. gereksizdi bu heyecan tanımadığım bir kıza karşı ama elimde değildi. kalbim hızla atmaya başlamıştı. yayılma pozisyonundan hızlıca oturma pozisyonuna geçtim çünkü bu kadar kan pompalanması beni rahatsız etmişti. göğüs kafesimin içinden boğazıma kadar bir şey fışkırmıştı sanki. adrenalindi bu. alper "noluyo olm iyi misin" dedi.ben de "iyiyim biraz otursam iyi olur diye düşündüm" dedim. peki sen bilirsin dedi. kız benim net görebileceğim bir şekilde oturmuştu o açık hava barına. arkadaşıyla espriler yapıyor ve gülüyordu. onu orada 2.kez süzmüştüm ve artık güzel olduğundan adım gibi emindim. hiçbir açı onu çirkinleştirmiyordu. onunla konuşmam gerektiğini hissettim ama bir yandan bunun çılgınca bir fikir olduğunu, güzel geçen ilk günün kötü sonla bitmemesi gerektiğini bir yandan da birkaç gün sonra derslerin başlayacağını ve okulun dolacağını, dolayısıyla bir erkeğin gelip önüme geçebileceğini düşünüyordum. belkide sevgilisi bile vardı...

    yanlarına bir kız daha geldi ve benim kızla vedalaşıp gittiler. benimki yalnız başına oturuyordu. içimden bir ses şunu diyordu: şimdi ya da asla. durdurulamaz bir istekle ayağa kalktım. kendime inanamıyordum. bizimkiler sordu nereye diye. dedim hemen geliyorum. son derece heyecanlı ama sakin adımlarla bara doğru gittim. onun oturduğu koltuğun yanı değilde bir koltuk öteye oturdum.sol tarafındaydım. açık hava barı olduğundan en fazla 5-6 kişi oturabiliyordu ama sadece ikimiz vardık. benimle ilgilenmiyordu. telefonu ile meşguldü. kalbim yerinden çıkacaktı. dedim oğlum bi sakin ol. ferit abinin dediklerini hatırla diyorum sürekli ve bütün cesaretimi toplayıp aklımdaki cümleyi 100 kere tekrar ettikten sonra sordum: "ilgi çekici bir şeye mi bakıyorsun" dedim. önce kafasını kaldırmadı gözleriyle benim hizama baktı. sanırım biraz şaşırmıştı. sonra kafasını kaldırdı ve gülümsedi ve "aaa hayır pek değil. sadece arkadaşımla konuşuyordum" dedi. açık kapı bulamadım. yeni bir konu bulmam gerekti ama kalbim deli gibi atıyordu. bana gülümsediği ilk an kalbimin attığını hissetmemiştim. öyle bir andı işte. sonra ellerimin titrediğini fark ettim ve hemen şunu dedim: "seni ad'de gördüm. sporcu musun" o da gülerek: "evet ben tenis oynuyorum" dedi.bu sefer bana daha uzun bir süre baktı. "ben de yüzücüyüm" dedim. "kaç yıldır yüzüyorsun" dedi. "6 yaşımdan beri" dedim. "iyi olduğunu tahmin ediyorum" dedi. "buna ben karar veremem ama 2 gün sonra seçmeler var. koç karar verecek" dedim. ingilizceyi iyi bilsem de, aksanı güzel kullansam da, yabancı olduğumu anladı. nereli olduğumu sordu. o sırada çok merak etmiştim acaba türkiye dersem beni arap falan sanır mı diye yinede dedim "ben istanbuldan geliyorum, türkiyeden" dedim. kendisi çok şaşırdı: "vaov gerçekten mi ? annem oraya gitmişti ve beğendiğini söylemişti". ben de hemen kısaca " güzel bir yerdir" dedim ve güldüm. o da güldü.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +19
    konuşmamız devam ediyordu. ona tenis seçmesinin olup olmayacağını sordum. o da olacağını ama kendisi zaten takımda olduğu için seçmelere girmeyeceğini söyledi. ben de "anladım. bu arada adın ne" diye sordum. o da "sally" şeklinde cevap verdi. adımı söyledim ve tokalaştık. bana güldü ben de güldüm. çok özel bir andı tokalaşma anımız. ellerimizi bıraktık ve birkaç saniye bakıştık. ona "pekala. gitmem gerek ama istersen yüzme takımı seçmelerini izlemeye gelirsen tekrar görüşebiliriz" dedim. o da "tamam. benim için uygun" dedi.

    + tamam o zaman
    - peki
    + peki
    - tamam(gülüyor)
    + peki o zaman görüşürüz(ben de gülüyorum ve ayağa kalkıyorum)
    - bay (gülüyor)

    bir iki adım attım sonra geri döndüm ve ben de "bay" dedim gülerek. içimde havai fişekler patlıyordu. bu kıza asla kötü gözle bakmıyordum. bu kızdan çok hoşlanmıştım sadece. güzel geçen günümün ardından mükemmel bir kapanışın verdiği o mutlulukla benim elemanların oraya gittim. gülüyordum kendi kendime. alper dedi hayırdır. armuta oturdum ve yere bakarak ve gülerek kafamı salladım. burakta gülmeye başladı. "noldu söylesene"dedi. "bi kız beni seçmelerde izleyecek" (gülüyorum bu arada). alper hemen "ohoooo dostum ferit abi'nin dediği gibi dakika 1 gol 1" dedi gülerek. ben de güldüm ve o akşam öyle bitti. alperle ben odamıza döndük ve ben geç saatlerde kulaklığımı çıkarıp skype'ı açtım. konuştuk biraz annemle ve babamla. "şüphelerim vardı ama iyi ki gelmişim baba" falan diyordum. alperle tanıştırdım ailemi falan. ilk defa uyuyacağım amerika'da. kafamı koyduğum gibi uyuyamadım çünkü mutluluktan gülesim geliyor kafamı yastığa gömüyordum.
    ···
  6. 6.
    +16
    ertesi gün oldu.

    seçmelere sadece 1 günün kalmış olmasıyla tam anlamıyla gaza gelmiş ve yüzüş tekniğinden başka hiçbir şey düşünmüyordum. 6 yaşımdan beri yüzüyordum ve ilkokulda birkaç kez türkiye şampiyonu olmuştum. iller bazında yarışlara falan girmiştim ve madalyasız dönüşlerim az olmuştu. türkiye'deki üniversitemde en iyi yüzücü belkide bendim ve mental olarak hazırdım. sağlam bir kahvaltıyla güne başlamak için alper ve burak'la yemekhaneye gittik. "bugün havuzda antrenman yapacağım. amerikalıları nasıl geçtiğimi izlemeye gelebilirsiniz" dedim. alper bizim okulun takımları iyidir, küçümseme dedi. ben de: küçümsemiyorum gerçekleri söylüyorum deyip takıldım ona. kalktık masadan ben ad'ye gittim mayomu, çantamı, t-shirt ümü almıştım. takımın eşyalarıydı bunlar ve severdim böyle şeyleri. antrenman için yüzüp yüzemeyeceğimi sordum görevliye. o da yüzebilirsin dedi. taktım o okulun şık bonesini ve gözlüğünü, geldim havuzun çevresine. havuzda benim gibi seçmelere hazırlananlar ve muhabbet edenler vardı. insanları inceledim ve tekniklerini beğendim. hızlılardı. kolay olmayacağını anladım ama ben bendim. seviyemi biliyordum. ısındıktan sonra atladım havuza 1-2 saat havuzda kaldım. o sırada alper ve burak'ta beni izliyorlardı. havuzdan çıktım ve soyunma odasına doğru giderken benden 9-10 cm uzun sarı kafa(henüz boneli) iri yarı biriyle karşılaştım ve bana "tekniğini beğendim iyi yüzüyorsun" dedi. ben de"sağol" dedim. "ben yıllardır takımdayım. seçmelere gireceksin değil mi senin gibilere ihtiyacımız olabilir" dedi.ben de evet dedim. kendini tanıttı. adı jeff'ti. bana "acemilerin burada çok şansı olmaz ama sen tecrübeli birine benziyorsun" dedi. kendimden başarılarımdan bahsettim ve üstüne basa basa türküm dedim. soyunma odasına girdim, duş aldım, eşyalarımı topladım ve tam çıkacakken bir tane zenci geldi ve bana "burası geldiğin yerlere benzemez burada bir takım var ve saygı duymayı öğrensen iyi olur" dedi. tam ne diyo bu zenci diyecekken biraz düşündüm ve havuzda sergilediğim performans onları biraz sinir etmiş olabilir diye düşündüm ve şaşırabilirsiniz ama ona hak verdim. çünkü istanbul'da biri benim üniversitemde meydan okuyucu bir performans sergilese ben de kıl olurdum. ama altta kalmamam gerekiyordu ve söylememem gereken bir şeyi söyledim: "saygıyı yarın göreceğiz" dedim. bu ağırdı. onun evinde ona hakaret etmiştim. adamın yüz ifadesi değişti ve ben bile kendime kıl oldum.

    abd'ye gelmeden önceki son hafta ve yolculuk ile birlikte antrenman eksiğim vardı ama en azından seçmelerde yeterli performansı gösterebileceğimi düşünüyordum. üstelik beni sally de izleyecekti. iyi olmam hatta en iyi olmam gerekiyordu.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +10
      sen yetkili bi abiye benziyon demiş adam sana
      ···
  7. 7.
    +15
    çıktık salondan hep beraber. kendimi biraz yorgun hissettiğimi, gidip biraz dinlenmem gerektiğini söyledim alper'e. o da bana "aaa olmaz öyle şimdi ferit abi aradı sahile yakın bir bar var oraya davet etti" dedi. ben de "bu seferlik affetsin de" dedim. burak'ta ısrar etmeye başladı. en sonunda tamam dedim kıyafetlerimi giydim. gitmeye başladık mekana doğru. aklımda istemsizce bugün yaşadığım ufak tatsızlık ve sally vardı. mekana taksi ile gittik.tam akşamüstü saatleri, hava turuncu oluyor etraf palmiye ağaçlarıyla dolu, şık arabalar, iyi giyinimli insanlar vardı. kısacası mükemmeldi. girdik içeri ferit abi, ahmet abi, hakan abi hepsi bizi ayakta karşıladılar masamızı gösterdiler, oturduk hep birlikte. malum orası bir bar ve herkes içki içiyordu. hakan abi, önce alper'e sonra burak'a en sonda bana ne içersiniz diye sordu. ikisi de içki istedi. ben zaten alkol kullanmıyordum. dedim abi yarın seçme var, normalde de kullanmam dedim. onlarda ne olacak oğlum çek bi bira diye ısrar ettiler ama ikna oldular bana. akşam saatlerine kadar muhabbet ettik. neler yaptığımızı falan anlattık. alper deseniz zaten tecrübeli adam. buranın kitabını yazmış. burak deseniz o da benim gibi yeni. türkiye'deki hayatlarımızı falan anlattık, futbol konuştuk, amerikalılar neden futbol sevmez tartıştık ve tabi en önemlisi ben azıcıkta olsa kızdan bahsettim. öyle özelimi çok fazla anlatan, konuşan biri değilimdir ama amerika'da yaşadığım ani değişim iliklerime kadar yansımıştı sanki. hakan abi abd'de en eskimizdi ve bana amerikalı kızları anlattı, kategoriye ayırdı ve nasıl biri olmam gerektiğini söyledi. güzel bir akşamın sonunda da ahmet abi bizi okula kadar bıraktı. o akşam üçü de bize yardım etmişti her konuda.

    biz yine gittik açık alana oturduk armutlarımıza. o kadar rahatız ki anlatamam. bardan kokteyl falan aldık. içtik güzel güzel sonra yurtlara dağıldık. bu arada burak bizim odaya taşınmayı istediğini söyledi biz de tamam dedik. yurt müdürlüğüyle görüşecekti bunun için. neyse alperle geçtik biz odamıza açtım skype'ı konuştum ailemle. her şeyi oturttum hiçbir sıkıntı yok, birkaç güne derslerde başlıyor dedim. yarım saat konuştuk ve seçim gününe hazır bir şekilde uykuya daldım.
    ···
  8. 8.
    +15
    yüzme takımı seçme günüydü. rekabetçi bir heyecanla uyandım. hemen kendime enerji depolamam gerekiyordu. alper'i kaldırdım. gittik yemekhaneye burak'ta geldi. sağlam bir kahvaltı ettim ve yemekleri biraz sindirmek için hemen kıyafetlerimi giyip koşuya çıktım. üstümde okulun takımının t-shirt ü vardı. size şöyle diyeyim. abd'de bi okulun bütün spor branşları aynı takımındır. yani örnek veriyorum ülkemizdeki spor kulüpleri gibi. futbol var basketbol var vs. her şey var ve takımın adı aynı kalıyor hep. t-shirtte takımın adı ve altında swimming yazıyordu. sağlam bir motivasyonla yarım saat koştum. odama gittim ve seçme saatlerini beklemeye başladım. biraz face'te falan takıldığımı hatırlıyorum. o sırada burak bizim odaya taşınmıştı. onu yerleştirdik ve seçme saatlerine 1 saat kalıncaya kadar muhabbet ettik. içimde o sırada nedenini anlayamadığım bir heyecan vardı. belki sally beni izleyecek diye heyecanlanmıştım belkide diğer çocuklardan biraz çekiniyordum. hiç bilmiyordum ve büyük bir heyecanla havuza doğru gittik hep beraber. bu aralar çok heyecanlanıyordum ve bu beni rahatsız ediyordu. konsantrasyonumu bozmamalıydım ve ülkemi iyi temsil etmeliydim. gittik havuza, burakla alper tribüne gitti ben de soyunma odasına girdim. içerisi kaslı erkekler tarafından işgal edilmişti. dedim bu ne ya böyle. kaç yüzücü vardı hatırlayamadım. neyse koç herkesi çağırdı ve 3er 3er yüzeceğimizi ama bunun bir yarış olmadığını, en iyi dereceyi yapan bilmem kaç kişiyi takıma alacaklarını söyledi. havuz çevresine geldiğimizde konsantrasyonumdan hiçbir şey duymuyordum. ısınmaya başladım ve tribüne doğru baktım. alper ve burak'ı gördüm ama sally yoktu. etraf sari mavi dev bayraklarla süslenmişti ve bayrakların üstünde yüzme takımının başarıları yazıyordu. bonelerimiz de sarı ya da maviydi. benimki maviydi. 1,5 saat gibi uzun bir bekleyişten sonra sıra bana geldi. sally'i görmüyordum bu beni biraz huzursuz etmişti ama gelirdi belki dedim içimden belki ben görmüyordum ki düşünmek istediğim buydu. yanımda alman kökenli bir çocuk vardı. amerikalıydı ama alman kökenliydi adı karl'dı. carl değil karl. sarışın, mavi gözlü, 188 boyunda, tıpkı adolf hitler'in istediği üstün ırktan gibi duruyordu ve maganda değildi. benim gibi kimseyle konuşmuyordu.ben onun konsantrasyonlu olduğunu çok iyi anlamıştım ama artık benim de odaklanmam gerekiyordu. 3 kişi yüzüyorduk çünkü 3 koç vardı, 3 kronometre vardı. yarış olmayacaktı bu ama genel klasmanda üst sıralarda yer almalıydım ki takıma gireyim diye düşünüyordum. düdük sesi geldi, suya atladık. ilk başta hızımı alamamıştım ama 30 metreden sonra hızlanmaya başladım. dönüşe geldik, takla attım ve vurdum ayaklarımı havuzun kenarına. hızlı bir biçimde dönmüştüm ve son hızımla ilerliyordum. havuz zemininin hızla arkamda kaldığını görüyordum. son 20 metre sürat teknesi gibiydim ama karl ile kıyasıya rekabet içinde oluğumu düşünüyordum. diğerini harcamıştık zaten. yarışı aynı anda bitirmiştik. bu nasıl bir hız diye çok şaşırmıştım. çok utanmasa beni geçecekti ama ben başlangıçta hatalar yapmasam ki normalde hiç yapmam beni asla geçemezdi, belkide geçmemişti. koç havuzdan çıkmamızı söyledi. içimde negatif bir heyecan vardı. ya beni geçmişse diye düşünüyordum. kronometre sonuçlarına baktım ve karl bana 60 salise fark atmıştı yani 0.6 saniyelik bir fark vardı. koçun dediği gibi önemli olan genel klasman olduğu için takıma illaki giremem diye bir şey yoktu. sonuçlar ertesi gün akşamüstü açıklanacaktı ve soyunma odasına doğru yöneldim. durdum ve tribüne baktım. sally'i göremedim.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +6 -2
    sally'yi görememem beni çok şaşırtmadı. duygusal anlamda pek fazla bir şey hissetmeden karl ile diğer kötü yüzücü ile soyunma odasına girdim. tam giyindim, çantamı dolaptan alacağım derken karl geldi ve şu şekilde konuşma geçti. artı o, eksi ben

    +kıyasıya bir yarıştı. bu kadar zorlandığım zamanlar çok az olmuştur. seni tebrik etmek için geldim. belki bir daha ki sefere ne dersin ? bu arada ben karl. "k" ile.
    -evet zordu. ben de uncle owl. bir daha ki sefere (bu arada tokalaştık)
    +nereli olduğunu sorabilir miyim ?
    -istanbul, türkiye
    +güzelmiş
    -evet idare eder.
    dedim ve çantamı dolaptan çıkardım, iyi günler dedim ve soyunma odasından giriş koridoruna doğru yöneldim. koridordan dışarısı gözüküyordu ve sally orada bekliyordu. geleceğini söylemişti ama benim için oraya gelmesi sürpriz olmuştu çünkü bilinçaltından sürekli onun gelmeyeceğini düşünüyordum. hızlı adımlarla dışarı çıktım.bi arabaya dayanmış, biraz sıkılmış bir şekilde beni bekliyordu. ona yaklaştım ve "gelmişsin" dedim gülerek. o da gülerek "evet söz vermiştim" dedi. artı ben, eksi o

    + peki beni izledin mi ?
    - evet oldukça iyiydin. umarım takıma girersin.
    + teşekkür ederim.

    dedim ve birkaç saniye sessizlik oldu. sonra sessizliği bozdum ve

    + bu akşam bir planın var mı ?
    - hayır. sanırım yok (çok sevimliydi bunu söylerken, zaten hep gülüyordu)
    + peki bak eğer istersen şehirde bir yerlere gidebiliriz.
    - peki (çok hafif bir utançla gülüyordu)
    + tamam o zaman akşam buluşuruz. numaranı alabilir miyim ?
    - tabi söylüyorum

    dedi ve numarasını aldım. birkaç saniye birbirimize bakıştıktan sonra vedalaştık. tam o sırada alper ve burak gelmişti. döndük yurda ben güzel bir duş aldım. en sevdiğim kıyafetlerimi giydim. akşam saati hızla geliyordu ve alper'e en uygun mekanın nerede olduğunu, nasıl gidileceğini sordum. mekan çok önemliydi. alper, sahile yakın bir mekan söyledi ve nasıl gidebileceğimi anlattı. ezberlemiştim iyice. telefonumdan işaretledim mekanı ve sally'ye mesaj attım. nerede buluşmak istersin diye. o da bana öğrencilerin toplandığı o açık alanda buluşabileceğimizi söyledi. tamam dedim. hava, hayranı olduğum turuncu gökyüzüydü. güzel bir akşam olacağını düşündüm ve alana doğru gitmeye başladım. biraz bekledikten sonra sally'yi gördüm. beni arıyor gibiydi ve yanına gittim. merhabalaştık ve gülümsedik birbirimize. sonra okuldan çıktık ve bir otobüse atladık ve mekana gittik. turuncu hava kararmaya başlamıştı ama palmiye ağaçları güzelliğini koruyordu. mekan lüks bir caféydi. umarım fiyatlar uygundur diye dua ediyordum. alper beni uyarabilirdi. masalar küçük ve alçaktı ama koltuklar geniş ve rahattı. sally'ye koltuğunu çektim ve oturduk.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +11
    menülerimizi aldık bakıyoruz. içimden dedim acaba yemekli bir yere mi gitseydik. gerçi önce burada konuşalım sonra mekan değiştiririz diye düşündüm.

    içeceklerimizi sipariş ettik ve muhabbet etmeye başladık. artı benim

    + güzel bir caféymiş
    - evet çok beğendim
    ...
    + çok güzel olmuşsun
    - teşekkür ederim sağol (gülüyor)
    + hangi bölümdesin sally ?
    - ekonomi. gelecek yıl hukuk fakültesine(law school) gideceğim(amerika'da hukuk eğitimi yüksek lisans demektir. undergraduate değildir) tıpkı babam gibi. ben istememiştim ama o biraz zorladı. peki sen ?
    + mühendislik. söylesene sally buralı mısın?
    - hayır ben michigan'danım.

    böyle böyle muhabbeti ilerlettik. bana arkadaşlarından, tenis hayatından ve hayatından bahsetti. ben de anlattım biraz kendimi. 40 dk'lık eğlenceli muhabbetin ardından sally babasından bahsetti. kendisi sert bir amerikan milliyetçisiymiş. ona göre amerikalı olmayan hiç kimse güvenilir değilmiş ve sally'ye hukuk okuması konusunda baskı uygulamış. kız bana profesyonel bir tenisçi olmak istediğini söyledi ama babasının buna izin vermediğini anlattı. genel olarak mutlu değildi ama onu o akşam mutlu etmek istemiştim. kendimi anlatırken hep iyi olan şeylerden bahsettim. yani ailem falan bana hiçbir şeyde karışmamıştı. mutlu bir çocukluk geçirmiştim. istediğim bölümde okuyordum ve en büyük hayalim olan abd'deydim. mekandan ayrıldık ve caddede yavaşça yürüyüşe çıktık ta ki sahile kadar. sahilde yürüdük biraz. bana uzaktan nereler nerelermiş onları anlattı. biraz oturmak istediğini söyledi. kuma oturduk. 15-20 dk da orada konuştuktan sonra yavaşça durağa kadar gittik ve okula döndük. çok eğlenceli bir akşamdı. şimdi işin en önemli kısımlarından birine gelmiştik. vedalaşma. çünkü benimle görüşmek isteyip istemediğini burada öğrenecektim. ayrılma noktamıza doğru yürürken bu akşam çok eğlendiğini uzun zamandır böyle mutlu olmadığını söyledi ve bana teşekkür etti. rica ederim dedim ve o sırada ayrılma noktamıza geldik. ona çok net bir şekilde "bir daha görüşebilecek miyiz ?" diye sordum. o da "tabi ki neden olmasın" dedi gülerek. peki. iyi geceler sally dedim ve vedalaştık. yurda döndüğümde saat 0:40 civarıydı. çok uykum vardı. skype'ı açtım ve ailemle konuştum sonra yattım.
    ···
  11. 11.
    +12
    sabah uyandığımda sally'ye mesaj atıp kahvaltı yapmak için dışarıya çıkabileceğimizi söylemeyi düşündüm ama yapmadım. kızla sürekli yan yana olamazdık. sıkılabilirdi benden. ben yine alper ve burak'la gittim kahvaltıya. o gün akşamüstü yüzme takımı seçmelerinin sonuçları açıklanacaktı. o saate kadar okulda zaman geçirdim ve athletics department binasına gittim. duyuru panolarından birinde yüzme takımı da vardı. takıma alınmıştım. bu mutlulukla sally'ye mesaj attım. sadece "takıma alınmışım" yazdım. cevap gecikmedi ve "vaov bu harika ! tebrik ederim" dedi. o gün tamamen boştum ve sally'ye öğrencilerin toplandığı açık alanda oturmak isteyip istemediğini sordum. kabul etti ve 40 dk içinde buluştuk. armutlara oturduk ve çok uzun bir süre muhabbet ettik. oradan kalktık ve okulu gezerek konuşmamıza devam ettik. en sonunda açık alana yine geldik. bu sefer armutlarımız yan yanaydı. kolumu omzuna değil ama onun oturduğu armuta attım. pgibolojik olarak kollarımın altındaydı. hava kararmaya başlayınca vücudunu bana döndü ve tek elini kafasının altına koydu. ayrılma zamanı gelmişti. bana yarın tenis oynayabileceğimizi söyledi. tenis, voleybolla birlikte hiç beceremediğim sporların başındadır. "ben pek tenis oynamam" tarzı bir cevap vermiştim. "istersen öğretirim" dedi. bunu söylerken ki bakışları çok güzeldi. ben de peki o zaman dedim ve ayağa kalktık onun koluna dokunarak "yarın görüşürüz" dedim. o da aynısını söyledi ve güldü. ertesi gün kahvaltı ettikten sonra spor kıyafetimle sally ile buluştum. sonra okulun kortuna gittik. bana birkaç teknik öğrettikten sonra maç yaptık. tabi ciddi bir maç değildi. çünkü eğer ciddi olsa beni korta gömerdi. gerçi yinede gömdü de neyse çıktık korttan bu akşam buluşabileceğimizi söyledim o da tamam dedi. okulun dışında yakın bir pubda oturduk. biraz muhabbet ettikten sonra ona şu an ne olduğumuzu sordum. yani sevgilimiydik değil miydik bunu öğrenecektim. o çok masum bir şekilde "mm bilmiyorum" dedi. sadece arkadaşız klasiğini söylememişti. ben de ona "bence, sen veeeee ben eeeee mmmm birlikte olabiliriz" dedim biraz utanarak söylemiştim ama artık akıbetimi bilmeliydim. yüzünde hafif bir gülücük oluştu. hemen cevap vermedi. "evet" dedi. mutlu olmuştum. daha sonra okula döndük ve vedalaştık. dersler 2 gün içinde başlayacaktı artık. bir yandan da akademik eğitime konsantre olmalıydım.

    buralara kadar her günümü teker teker anlattım ama merak etmeyin şimdi hızlanacağım. ilişkinin nasıl başladığını öğrenmeniz için bu kadar uzun yazdım. merak etmeyin hızlanacağım.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +12
    okul birkaç güne başlayacaktı ve öğrenci sayısı birden artacaktı. son 2 gün olduğu için zamanımı mümkün olduğu kadar sally ile birlikte geçirmek istiyordum ama antrenmanlar başlamıştı. o da, ben de boş değildik. benim için ilk antrenman öyle zor gelmemişti. forma yavaş yavaş girmeye başlıyordum. soyunma odasında bana atar yapan nigga takıma girememişti. koç beni beğendiğini ama biraz daha forma girmem gerektiğini söyledi. çalışmaları ona göre yapacakmışım. ben de tamam dedim. akşamüstü sally'ye mesaj attım ve buluşmak istediğini söyledim. bu sefer gideceğimiz yer bir bardı. okula yakın sayılırdı. o gece orada canlı soft rock performansı vardı. biz de mekana gittik. oturduk bir şeyler içtik. sonra müziğin etkisiyle çiftler dans etmeye başlamıştı. ben de sally'ye baktım bana gülümsedi. tipi aynı unfriended filmindeki blaire in resmen kopyasıydı. "dans etmek ister misin" diye sordum. o da bana gülerek "dans etmeyi bildiğim söylenemez" dedi gülerek. "benim içinde aynı şey geçerli" dedim. ikimizde güldük ama herkes dans ederken bu soruyu sormalıydım. "dans etmeyi bilmediğimiz anlaşılmasın diye yavaş dans edebiliriz" dedim. peki dedi. tıpkı diğer çiftler gibi ben onun belini o da benim boynumu tutuyordu. biz dans ederken müzik iyice yavaşlamaya başladı. içkililer masalarda sızmaya başlamıştı bile. ortam çok sakinleşti ve yavaşça alnımı onun alnına koydum. bayağı bir yakınlaşmıştık. alnı yumuşacıktı ve sıcacıktı. mis gibi kokusunu söylemiyorum. birkaç dakikadır hiç konuşmamıştık ama alnımı onunkine değdirince gözleriyle bana baktı. ona aşık olduğum an sanırım o alnına dokunduğum andı. çok yakındık ve onu ilk kez orada öptüm. artık kendimi ona çok daha yakın hissediyordum. hayatımda yaşadığım en mükemmel andı. hiç unutamıyorum ve neredeyse her gün aklıma geliyor o an, o akşam...
    ···
  13. 13.
    +13
    okul başlamıştı. derslere konsantre olmam ilk başta zaman almıştı ama alışmıştım. sally ile her gün buluşuyorduk, konuşuyorduk. antrenmanlarımız vardı. alper ve burak'la ara sıra ferit, hakan ve ahmet abilerle buluşup konuşuyorduk. yurt dışından geldiğim için çok fazla ekstrem durumlar yaşamıyordum. bir gün beni sally okulun cafésine davet etti. hemen gittim. bana babasının yabancılardan pek hoşlanmadığını, özellikle sert bir amerikan milliyetçisi olduğunu hatırlattı. hafta sonu michigan'a döneceğini ve eğer beni anlatırsa sorun olabileceğini söylemişti. babasının yabancıları neden sevmediğini sordum. o da abd'ye yapılan saldırılardan falan bahsetti ama adamın özünde milliyetçilik var bir kere. ben de "beni tanırsa belki daha sağlıklı yorum yapar" dedim. o da buna şimdilik dokunmak istemediğini söyledi. peki dedim. sonuçta kızın babasını ne yapayım ben ?
    ···
  14. 14.
    +9
    sally, michigan'a döndü ben okulda kaldım. o haftasonu pek bir şey olmamıştı. sally döndüğünde tekrar buluşmaya başladık. benim yüzme takımı ile antrenmanlarım son hızda devam ediyordu ve üniversiteler arası yeni sezon açılış yarışları vardı. 100 metre serbestte 2. olmuştum. karl 200 metrede birinci olmuştu. takımın tecrübeli ve iri ismi jeff ise kelebek 100 de 1. olmuştu. başarılıydı bizim takım. birkaç derece daha geldi bizden. sally yarışları izledi çıkışta beni tebrik etti ben de teşekkür ettim. onun turnuvaları da 1 hafta sonra başlayacaktı. sporcu olmak kolay değildi. yabancı bir ülkede hem spor hemde dersleri bir arada tutmak zor işti. sally'nin derece yapması için ona çok destek oluyordum. şüphesiz en iyi 3 tenisçiden biriydi bizim okuldaki. tam bir uzmandı. 3,5 saat aynı performansı sergilemek çok zordu ama o bunu yapabiliyordu. turnuvasına kadar hep bir aradaydık. eğlenceli günler geçiyordu. turnuva günü geldiğinde tribündeki yerimi almıştım. komşu eyaletten ve aynı eyalette bulunduğumuz diğer üniversite takımları da gelmişti. sally çok konsantreydi ama genel olarak hayatından pek mutlu değildi. okumak istemediği bir bölümde okuyordu babasının zoruyla. turnuvanın iki 3.sünden biri oldu. ona kafasını takmamasını, bunun daha açılış maçı olduğunu söyledim. zaten kafası başka yerlerdeydi. turnuva gününün akşamı beni odasına davet etmişti...
    ···
  15. 15.
    +10 -1
    odasına gittim kapıyı çaldım. açtığında "selam" dedi. ben de "selam" dedim. konuşma şöyle oldu, artı o eksi ben:

    + içeri gel seninle bir şey konuşmalıyız. (girdim içeri) otur.
    - ne konuşacağız ?
    + buradaki 11. ayın gelecek ay dolacak. bizi konuşmak için seni çağırdım.
    - buradaki mezuniyetten sonra benimle türkiye'ye gel. oradaki mezuniyetimi izleyebilirsin. yazın bir kısmını türkiye'de geçirmek senin için çok değişik ve güzel bir deneyim olur. seni bildiğim en güzel yerleri gezdiririm.
    + türkiye biraz uzak değil mi sence ?
    - evet uzak ama benimle gelirsen yine birlikte oluruz gelmezsen o uzak dediğin mesafe aramıza girer bunu unutma. erkenden bilet alırsan daha ucuz olur.
    + seninle gelmek isterim ama babam buna asla izin vermez o ne olacak ?
    - michigan'da birkaç gün kal sonra arkadaşlarınla florida'ya(!) tatile gideceğin için kimse meraklanmaz.
    + hahaha güzel fikir. evet olabilir.
    - sana türkiye'yi en az 100 kere anlatmışımdır. nasıl bir yer olduğunu biliyorsun artık. seni en elit yerlere zütürürüm.

    sally derin bir nefes aldı ve:

    + evet sanırım iyi bir fikir bu.
    - istersen sadece 1 hafta bile kalabilirsin. oradaki mezuniyete katıl en azından. böylece hiç değilse istanbul'u gezdiririm sana. biraz daha kalmak istersen ege bölgesini de gezdiririm. türkiye'nin en güzel ve en modern bölgesi orasıdır. arabamız var sıkıntı yok.
    + tamam (gülüyor burada (aslında all riiiight demişti ve çok tatlıydı))

    sessizlik oldu ve beni öptü. sonra bana baktı ben de öptüm. o gecenin devdıbını anlatmayacağım. neyse mezuniyet günü gelmişti. alper, burak, sally, ben. hepimiz mezun oluyorduk. mezuniyete ferit, hakan ve ahmet abiler'de gelmişti. çok tatlı bir ortam vardı. mezuniyet töreni bayağı bir uzun sürmüştü ama unutulmaz bir gündü. abd'de 11 muhteşem ötesi ay yaşamıştım. en büyük hayalim olan amerika, hayallerimin çok üstündeydi. geri dönmeye hatta orada yaşamaya çoktan karar vermiştim. mükemmeldi o gün. kürsüde adımız okundu diplomalarımızı aldık (denklik var ya hani). hepimizde okulun renkleri olan mavi, sarı cübbeler vardı. mavi ağırlıklıydı kenarları sarıydı. sally her zamanki gibi çok güzeldi. orada bir kez öpmüştüm onu. birbirimize bakıp gülüyorduk. ona baktım ve dedim ki: "artık burada son 2 günüm ve mümkün olduğu kadar seninle ve eğlenceli geçirmek istiyorum". "biliyorum tatlım" dedi. neyse o iki gün hiç ayrılmadık. tabi ferit, hakan ve ahmet abilerle de vedalaşmayı unutmadık. mezuniyet geçesi 6 türk veda partisi düzenledik. kendileri bize kapılarının her zaman açık olduğunu söylemişti. veda partimiz çok eğlenceliydi. televizyonda maç vardı. her şeyden konuştuk. ve tabi ki benim geri dönüş planlarımdan da konuştuk biraz. kesinlikle bu bir veda değildi. buralı olmak istiyordum. alper zaten yarı amerikalı olmuştu. bu onun ikinci senesiydi amerika'da. yani 2 sene üst üste değil ama amerika'da toplam geçirdiği süre 2 yıldı. geri dönecekti zaten. burak'ı ise ben ikna ettim. gel burada çalışalım, burada yaşayalım falan dedim. bizim abiler de aynı şeyleri söyledi. o da ikna olmuş gibiydi. o gece bizi kimse okula bırakmadı çünkü sabaha kadar dışardaydık. türk usulü sahilde, kumsalda muhabbet bile ettik. ama yanlış anlamayın oradaki herkes kaliteli insanlardı. oraya kekoluk yapmaya gitmemiştik. sally benden bir buçuk hafta sonra türkiye'ye geleceği için içim çok rahattı. iş deseniz abd'de çalışmak istiyordum zaten. sıkıntı değildi. gerekirse sally hatırına michigan'da bile yaşardım. gerçi orası çok güzel bir yer ama bizim şehir gibi de değil yani. türkiye'ye boşuna dönüyormuş gibi bir his vardı içimde ama ailem, arkadaşlarım, hocalarım, koçlarım hatırına dönecektim. hepsine teşekkür edip, ne seviyeye geldiğimi anlatacaktım. özellikle koç benim başarılarımı duyunca gurur duyacaktı.ben ülkemi seviyordum yani türkiye'yi ama abd'de yaşamak istiyordum. buraya gelince dönüş çok zor geliyordu. belki genç olduğum için öyle düşünmüştüm bilmiyorum. sabah okula yürüyerek dönmüştük. sally'nin haberi vardı veda partisinden. bugün ise yani son günümde tamamen onun olacaktım. santa monica'ya gitmeye karar verdik. o meşhur gta san andreas'ta lunapark bulunan devasa iskele var ya ha işte orası. oranın yolları, ağaçları, gökyüzü, kumsalı çok güzeldi. denize girdik orada bütün gün. köpek balığı uyarısı bile yapmıştı sally. ölümden kaçış yok dedim gülerek. oranın dalgaları okyanus kıyısı olduğu için bayağı bir büyüktü. mutlaka ve mutlaka california eyaletinin her yerini ölmeden önce gezin. gerçekten bana göre avrupa hikaye kalıyor. california 1 numara. başka bir ülkeye, başka bir şehre gitmeseniz de olur. maddi gücünüz yeterli değilse bile çok uzun yıllar yaptığınız birikim orası için değer. benden söylemesi. neyse sally ile hava turuncu oluncaya kadar santa monica'yı gezdik ve bizim oraya döndük. gece 2 ye kadar dışarıda gezdik ve okulun açık alanına döndük. sabah 4 e kadar armutlarda oturduk. o benim omzuma yattı. ben kolumu onun omzuna attım. öyle konuştuk saatlerce. ertesi gün uçakla gidecektim ama burası onunla ilk tanıştığım yerdi. kısa zaman sonra tekrar görüşecek olsak bile bu gece önemli bir zaman aralığının ve 11 ayımın sonuydu. önemliydi. sabah olunca birkaç saatlik uykuyla çantalarımı topladım. burak ve alper'le birlikte havaalanına gittik. sally'de oraya gelecekti ve birkaç amerikalı yakın dostumuz da gelecekti. pasaport kontrolüne girmeden önce sally'ye çok uzun süre sarıldım ve birbirimize gülümsedik. diğer amerikalı arkadaşlarımıza da veda ettik ve 3 türk geldiğimiz gibi döndük.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    +10
    türkiye'ye döndüğümüzde annem koşarak sarıldı bana. babam geldi sonra. birkaç kuzen ve arkadaşlarımda gelmişti. amerika'dan getirdiğim güzel hediyeler vardı. onları verdim herkes teşekkür etti. alper ve burak'la ilk defa yüz yüze karşılaşmışlardı. skype'tan tanıştırmıştım ve birçok kez konuşmuşlardı ailemle. mutlu olmuştum. ist. Atatürk havaalanına inmiştik. kapılardan geçerken, türk polisi, kafalarına hijyen örtüsü takan hademe teyzeler vardı. çıkışta gördüğüm otokar markalı türk malı servis ve onun 34 ile başlayan plakası ve onun arkasındaki renault symbol model taksiler vardı. istanbulun havası durup dururken beni çok heyecanlandırdı. kalbim hızlı atmaya başlamıştı. acaba özlemiş miydim türkiye'yi ? sanırım evet özlemiştim ama içimde hep sally vardı. alper ve burak'ın ailesi ve arkadaşları da gelmişti onlarla da tanıştık. üçümüz kardeş gibi olmuştuk. neyse gittik otoparktan arabamızı aldık, havaalanı çıkışını hatırlıyorum, geçtiğimiz yolları, yol üstündeki avm'leri. haliç köprüsünden geçmiştik. şişli'ye doğru ilerliyorduk. arabayı babam kullanıyordu. herkes bana soru soruyordu ben de içtenlikle cevaplıyordum. babamın bana "klima açık camı kapa istersen" deyişini hatırlıyorum ama istanbul'un orada yaşarken hissedemediğiniz o nemli havası bana yetiyordu. gerçi etrafta hunharca araba dumanı da vardı ama o koku bile güzel gelmişti. içimde bir burukluk da vardı. abd çok uzaktı. hem de çok. istediğim zaman uçağa atlayamayacak derecede pahalıydı gidiş. tabi ki çok pahalı değil ama düzenli gidilecek bir yer değildi. içimden buraya son gelişim olduğunu düşünmüştüm. hayatımı orada kuracaktım. buna kararlıydım. eve vardık. evin kokusu beni gülümsetti. odama kısaca baktığımı hatırlıyorum. sonra salona geçtim. havaalanına gelemeyen diğer aile üyeleri ve arkadaşlarım gelmişti eve. bayağı bir dolmuştu ev ve herkese abd'nin nasıl bir yer olduğunu en içten cevaplarımla anlatıyordum ama kimse sally'yi bilmiyordu. ben pek söyleyemezdim böyle şeyleri. neyse uzun bir gece oldu ve yatağıma yattım. o hafta hep arkadaşlarımla geçti. türkçe yayın yapan türk kanallarını izledim. haberleri falan izledim. mezuniyet günü gelmeden sally için bir gezi planı yapmam gerekiyordu. ayrıca bu kız nerede kalacaktı ? bence bizim evde kalabilirdi ama aileme nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. sonuçta abd'de kaç kere skype'ta görüştük ama ondan bahsetmemiştim. gerek görmemiştim. hem zaten biraz utanırım böyle konulardan. evet saçma ama ben böyleyim. bütün gezi planlarını defalarca ve defalarca ezberledim. a planlarından başka b,c hatta d planları bile vardı. mezuniyetten önceki gün sally gelecekti. kimsenin haberi yok tabi. sadece alper ve burak biliyordu ama onlarda kendi evlerindeydi. türkiye'deki arkadaşlarıma bile gerek görmediğim için söylememiştim. gittim havaalanına sally'yi bekliyordum. çok ama çok heyecanlıydım. sally benim ülkeme geliyordu ! bilenler bilir. ist. Atatürk havaalanın dış hatlar geliş bölümünde kısa bir paravan vardır. demir kısmına yüzümü dayamış o dar kapıya gözlerimle nişan alıyordum. uzun bir bekleyişin ardından sally çıktı. ilk birkaç saniye algılayamadım çünkü defalarca kafamda oradan çıktığını düşünmüştüm. sonra beni aradığını gördüm. "sally !" diye bağırdım. bana doğru baktı ve güldü. hemen paravan ve yolcu çıkışının bitiştiği yerde sarıldık birbirimize. geldiğine inanmak benim için zordu. aklımda tek bir soru vardı. nerede kalacaktı bu kız ? kendisi benim evimde kalacağını zannediyordu galiba çünkü hiç sormamıştı bana. arabayı sürmeye başladım ama nereye gideceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. içimden küfür ediyordum nasıl bunun planını yapmam diye. koskoca 1 hafta nasıl düşünemedim bunu ! sinirliydim. dedim otele bırakamam. tek çare evimdi. yatağımı ona verecektim ben salonda yatacaktım. plan buydu. peki aileme nasıl açıklayacaktım bilmiyordum. dedim "ne olacaksa olsun zaten abd'ye gidiciyim" dedim içimden . aradım annemi söylediklerim aynen şuydu: "anne abd'den bir misafirimiz var önümüzdeki 2 gün bizde kalması sorun olur mu?" demiştim. annem de "hiç olur mu gelsin tabi" demişti. ama tabi ki misafirin kız olduğunu bilmiyordu. kalbim çok hızlı atıyordu. sally çok mutluydu ben de ona sakin ama mutluluktan dolayı heyecanlı gözükmek istiyordum ama evdeki karşılamayı düşünüyordum. neyse gittik eve. büyük bir heyecanla çaldım kapıyı. annem açtı. ben kafayı yiyecektim neler olacak diye. yani o karşılama anında utancımdan yerin dibine girebilirdim. ben böyleyim geçler utanırım böyle şeyleri ailemle konuşmaktan. neyse hiçbir şey olmadı. sally ve annem sarıldılar falan. ben ise kıpkırmızı olmuştum. annem sally'ye sarılırken bana attığı bakış: "oğlum taş gibi kızı bulmuşun niye söylemiyorsun" bakışıydı. o sırada babam mutfaktan geldi ve sally henüz onu görmeden ağzıyla ooo dedi. ses yoktu. dediği "ooo", "oooo hoş geldiniz" anlamında değildi. "ohaaaa bu ne güzellik" "ooo"suydu. şaşırmıştı sonra sally onu gördüğünde ben hemen "o babam" dedim. tabi sally sempatik kız hemen ona da sarıldı. babam mutluluğundan dolayı aşırı şaşkındı. "oğlum erkek oldu" mutluluğuydu bu. beni ise kıpkırmızıydım.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    +6
    istemsizce halime gülüyordum ama kapıdan içeri girerken, kapının karşısındaki aynaya baktığımı hatırlıyorum. yüzüm sanki güneş yanığı olmuştu. içimden 10 bin kere falan kendime sakin olmamı söylemiştim ama mümkün değildi. sally tam babama sarılırken annem omzuma hafifçe vurdu ve kafasını sallayarak "vay vay vay baykuş efendiye bak sen" bakışı attı. zaten yerin dibindeydim. şimdi iyice magmaya girmiştim. babam ingilizceyi biliyor tabi "geç kızım salona rahatla" demişti. annem bayağı mutluydu. ben ise en son sally ile apartmana girerken konuşmuştum. beynimin ön lobu gitmişti. konuşamıyordum. neyse sally babamla konuşmaya başlamıştı ama ben dikiliyordum kapıda. annem "girsene içeri ya" dedi. birden ön lobuma kan hücum etmeye başladı ve "anne sadece 2 gün kalacak çok abartma istersen" dedim. annem de hemen "oğlum eve bir kız getirdin ! sen ve bir kız yan yanaydı. kıyamet yakın herhalde" dedi gülerek. ben artık nefes bile alamıyordum herhalde. aptal aptal salona geçtim. yüz ifademi görseniz otistik falan sanırdınız beni. üstümdeki giysilerle sanki suya girmiş gibiydim. acayip terlemiştim. sally ile babam bir şeyler konuşuyordu ama anlayamıyordum. evet beyler siz abarttığımı düşünebilirsiniz ama ben böyleyim işte ne yapayım ? utanıyorum abi. neyse sally'yi odama zütürdüm. dedim sen burada kalacaksın şimdi gel seni biraz gezdireyim dedim. en yakın düzgün avm'ye gittik. en yakın cevahirdi ama suriye işgal güçleri cevahiri işgal etmişti. ben de içimden kanyonda 1-2 saat oyalanırız hatta bir filme gideriz sonra ortaköy yaparız diye düşünüyordum. reina falan olabilirdi aklımda vardı birkaç yer ama boğazı sevmemesi mümkün değildi. yani geceyi boğazla kapatacaktım. neyse eşyaları bıraktık gittik tekrar arabaya kanyona gideceğiz. bizim apartmanın otoparkına giderken sally koluma girdi ve ben refleks olarak yukarı baktım. annem babamla bizi, benim odamdan izliyordu ve gülüyorlardı. o an alt dudağımı mideme indirmiştim. arabayı aldık kanyonda gezdik falan. dedim "filme gidebiliriz istersen" sally de bana "bence zamanımızı birlikte geçirelim" dedi. burger'a gittik bir şeyler yedik. d&r a falan baktık biraz. sonra gittik ortaköy'e. dedim burada yer bulunmaz en iyisi bebek'e geçelim diye düşündüm(sanki bebek'te çok yer var). sally camı açıp her yere bakıyordu. bazen fotoğraf çekiyordu. neyse bilenler bilir migros'un oraya park ettik arabayı çıktık yürüyüşe, bir mekan bulduk orada oturduk bir şeyler içtik. bana "boğaza bayıldım. burası mükemmel" dedi. ben de "evet çok güzeldir" dedim. öyle muhabbet ettik bütün gece sonra eve gittik. saat geç olmuştu. annem ve babam ortada yoklardı ama büyük ihtimalle bizim için kendi odalarına geçmişlerdi diye düşünüyordum. sally'yi yatırdım. yani ben değil kendisi yattı ama sadece iyi olup olmadığını merak etmiştim. etrafta benim yüzme madalyalarım vardı. hepsine baktı. hepsini ingilizceye çevirdim. çoğu altın ve gümüştü. odamda tv'de vardı. istersen izle dedim. menüyü ingilizceye çevirdim. şuradan otomatik kapanmaya ayarlayıp, kapatma derdi olmadan yatabilirsin dedim. ertesi gün mezuniyet günüydü. sabah kızı sarıyer tarafına zütürdüm. bu sefer de bebek-ortaköy tarafları olmazdı. kahvaltı ettik. sonra eve gittim hazırlandım ben. okula gittik. birkaç akraba daha ve arkadaşlarım gelmişti. abd'deki mezuniyetten tek farkı cübbemin siyah ağırlıklı kırmızı kenarlarıydı. hocalarla falan muhabbet ettik. dedim hocam böyle böyle. güldük falan. en son koçu gördüm. "koç!" diye seslendim hemen baktı ve "ooo baykus dönmüşsün. nasıldı amerika anlat bakayım" dedi. koça anlattım oradaki başarılarımı falan, tebrik etti. onunla da bayağı bir konuştuk. sonra tamamen ücretsiz yemek ve içecek bölümüne geçildi. arkadaşlarım, takım arkadaşlarımla uzun sohbet ettik. oradaki kızlara sally'yi tanıttım. tam bir ilgi odağıydı. bizim okulda ingilizceyi öğrenmeyen hiç kimse mezun olamazdı. herkes son derece akıcı konuşuyordu. sally istanbul'un en elit mekanlarını görmüştü. çok şaşkın olduğunu tahmin ediyordum. çok uzun bir mezuniyet programından sonra arkadaşlarımız ve sally ile birlikte yine boğaza, tepeden hakim bir yere gittik. çok pahalı ve elit bir mekandı. tepe kısmından ben bihaber yaşardım ama gerçekten fenaydı mekan. neyse çok eğlenceli bir akşamdan sonra yorgun argın eve döndük. sally hep arkadaşlarım hakkında sorular soruyordu, ilgiliydi ve mutluydu. ertesi gün onu ege bölgesine zütürecektim ve babamdan arabayı aldım. izmir'in denize kıyısı olan her yerini gezdik. siz o kadarını diyeyim. tam 5 günümüzü aldı izmir ve her gün 6-7 saat uyuyorduk. çünkü arabayla uzak mesafeler olabiliyordu ve birde geri dönüşü vardı. babama bunu net bir şekilde anlatmıştım. hiçbir hediye istemiyordum. ben amerika'dayken gönderdikleri parayı az harcamıştım. okul göndermişti zaten beni. geri dönüş parasını da okul karşılamıştı. "benzin parası benim mezuniyet hediyem olsun" demiştim o da ikna olmuştu. izmir'de geceleri alsancakta falan oturuyorduk. gündüzleri ilçeleri gezip, denize girip, geceleri merkeze dönüyorduk. kaldığımız yer çok pahalı değildi allah'tan. gezdiğimiz yerleri şöyle sayayım:foça, seferihisar, alaçatı, çeşme ve izmirin birkaç ilçesi daha ve bodrum. kaldığımız yerler çok pahalı değildi ama düzgün yerlerdi. bu turun bana olan maliyeti 3500-4000 lira arası bir şeydi ama sonuna kadar değmişti. zaten 0 masrafla 11 ay abd'deydim. babam biraz birikim falan yapmıştı. yani yetti o para bize. 13 günlük türkiye turundan sonra sally, abd'ye dönecekti. ailemle falan vedalaştılar. ben de onu havaalanına kadar zütürdüm. anneme havaalanına kadar gelmemelerini söyledim. onlarda anlayışla karşıladılar. sally'den 2.kez ayrılacaktım. bu sefer o gidiyordu ve bundan sonrası için plan yapmamıştık. sally'ye "şimdi ne olacak" dedim. o da "bilmiyorum" dedi. "bu bir ayrılık mı ?" diye sordum. "ben bunu kastetmemiştim" dedi. "peki neyi kastettin" dedim. cevap vermedi. sonra ben "mesafelerin aramıza girmesine izin mi vereceksin? bu kadar kolay mı? " dedim. o da "hayır kolay değil ! benim için kolay sanıyorsun ama değil !!" diye biraz bağırmıştı. "sorun ne o zaman?" diye sormuştum ama sorunun cevabını iyi biliyordum. sert amerikan milliyetçisi olan babasıydı. haklı çıkmıştım. babasını söylemişti. ben de en geç 1 ya da 1,5 ay sonra abd'ye dönebileceğimi ve michigan'da babası ile konuşabileceğimi ve onu ikna edebileceğimi, eğer ikna olmazsa babasından ayrı bir yaşam sürebileceğimizi söyledim. yaşadığımız şeyleri anlattım. benim için türkiye'ye gelmişti. bu hafif bir şey değildi. ve sally "seni bekliyor olacağım" dedi. ben de "irtibatı sakın koparma" dedim. birbirimize uzunca sarıldık. sarılırken bana "seni seviyorum" dedi. ben de "biliyorum" dedim. sonra birbirimize baktık. gözleri hafif sulanmıştı. sonra "her şey sana bağlı, tek yapman gereken bana izin vermen" dedim ve "seni seviyorum" diye ekledim. pasaport kontrolüne giderken o dolambaçlı yoldan bana bakıyordu. kontrolden geçti. son kez bana baktığında ona el salladım. o ise sadece baktı ve gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +8
    sally gitmişti. tam 1,5 ay sonra abd'ye geri dönecektim. annem çok şaşkındı. "daha yeni geldin oğlum nereye böyle" diyordu. babam çok fazla karışmamıştı. "sen nasıl istersen" demişti ve bana annemin olmadığı bir zamanda "bak bu aralar biraz harcamalarına dikkat et. şimdi gidiyorsun o zaman hemen dönme kal biraz gittiğine değsin tamam mı oğlum ?" demişti. ben de fazla harcama yapmaktan nefret eden birisi olarak bunu anlayışla karşıladım ve orada kalmamın sorun olmayacağını da öğrenmiş oldum. michigan'a aktarmalı uçacaktım. önce new york'a gitmiştim. orasıda hayallerimden biriydi. bir gün gezdim orayı, times meydanını falan gördüm, sally'ye attığım selfieleri gönderdim. o da "buraya geleceğin için çok heyecanlıyım bebeğim" demişti. havaalanına döndüm. sonra michigan'a indim. sally beni orada karşılamıştı. çok mutlu olmuştum. uzun bir süre sarıldık çünkü bu kadar ayrı kalmamıştık daha önce. sonra yavaş yavaş evine doğru gittik. bana, beni biraz babasına anlattığını söyledi. aslında her şeyi anlatmış. türkiye'ye geldiğini bile anlatmış. babası onu kandırdığı için biraz kızmış ama sally'de ona isterse kendisine bunlardan bahsetmemiş olabileceğini söylemiş. hayatına bundan böyle karışamayacak yaşta olduğunu hatırlatmış ona falan. babası en sonunda ikna olmuş ve bizi bekliyordu. sally banliyöde oturuyordu. klagib bir amerikan eviydi. evin garajının üstünde amerikan bayrağı vardı. babası kapıyı açmıştı. samimiyetsiz bir şekilde gülüyordu. sally biraz sinirliydi. merhabalaştık ve içeri girdik. ev bayağı bir büyüktü. üst katıda vardı ama biz salondaydık. babası nihayet güzel bir şekilde gülmüştü bana. ben de güldüm. babasıyla aramızdaki muhabbet şöyle oldu. artı o eksi ben

    + demek kızımın erkek arkadaşı sensin.
    - evet efendim (yes sir)
    + efendim demene gerek yok. bu resmi dili bırakalım bence ama istersen bay hawkins(soyadı gerçek değil) diyebilirsin.
    - peki efendim. ah özür dilerim. peki bay hawkins (burada sally biraz sırıtmıştı).
    + sally uzun süredir birlikte olduğunuzu ve neler yaşadığınızı söyledi. benden habersiz türkiye'ye bile gitmiş (burada gözlerini sally'ye çeviriyor, biraz bekliyor ve konuşmasına devam ediyor). neyse sonuçta kızım mutlu. ben biraz somurtkan biri gibi gözükebilirim ama her daim kızımın hizmetçisiyimdir. kızım için en iyi olanı istiyorum ve sanırım seninle olmaktan mutlu. ailenle bile tanışmış. söylesene baykus-adını doğru telaffuz ediyorum değil mi? (evet bay hawkins)- güzel. söylesene baykus ailen sally ile birlikte olmana ne diyor ?
    - her zaman arkamdadırlar bay hawkins.
    + peki sen hayatını nerede devam ettirmek istiyorsun ?
    - abd'de kalmayı düşünüyorum. ve mümkünse sally ile birlikte olmak.
    + anladım. pekala. sizin yolunuza çıkmayacağım (oha yemin et diyorum içimden). ama sana söylemek istediğim bir şey var (burada bana iyice döndü ve gözlerimin içine baktı).
    genç adam, kızımı üzme.
    ben de onun gözlerinin içine bakarak ve net bir şekilde "asla" dedim. sally yere bakıyordu ve hafifçe nefes gülüşü yapmıştı. çok tatlıydı o sırada. babası da kafasını sallayarak çok derin bir nefes aldı ve "teşekkür ederim" dedi. sesi acayip sağlamdı herifin. konuşması zaten film yıldızı gibiydi. adam avukat tabi konuşmasını iyi biliyor. bu arada sally ailemden de biraz bahsetmişti ben gelmeden önce ona. sonuçta türküz bizi arap sanabilir, fanatik müslüman damgası yapıştırabilirdi ama sally istanbul ve ege turundaki fotoğraflarımızı göstermiş ve türkiye'nin modern bir ülke olduğunu anlatmıştı (hep batıda kaldık bilmiyor tabi). babası da 2.kez gülmüştü bana. sonra bize "bir şeyler ister misiniz?" diye sordu. ben cevap vermeden bu akşam evde harika şeyler var siz tv'yi açın ben hemen geliyorum dedi. o akşam, o lüks evde, ışıklandırılmış ve sessiz banliyönün güzel evleri ve mutlu insanların manzarasıyla güzel zaman geçirmiştim. babası açılınca biraz daha kafa bir adam çıktı. suratsızı ara sıra güldürmeyi başarmıştım. sally'nin annesi de geldi tabi onunla da tanışmıştık. kendisi tıpkı benim annem gibi çok sıcakkanlıydı. güzelliğini şüphesiz annesinden almıştı sally. babasının pek katkı verdiğini söyleyemem. sally'nin kulağına "burada mı kalacağım?" diye sormuştum. "tabii ki" dedi. misafir odasında kalmıştım o akşam. ben yatmadan önce annesiyle muhabbet ettim. çok sempatikti. her şeyi konuştuk. güler yüzlüydü ve eğlenceli biriydi. ertesi gün sally beni biraz michigan'da gezdirdi ve 2 gün sonra california'ya geri döndük. artık aramızda hiçbir engel kalmamıştı ve burada çalışacaktık. belkide evleneceğiz(hayaller hayatlar. alttaki notu okuyun bu paragraf bitince) bilmiyorum gençler. 1 ay cali'de kaldıktan sonra artık oturmuş olan ilişkimin rahatlığıyla türkiye'ye döndüm ve şu an bunu yazıyorum. yaz bitiminde cali'ye döneceğim(acaba... ). bir firmayla görüştüm, vizelerimi falan aldım. zaten kızın babası önemli bir avukattı. bana yardım ederdi bir sorun çıksaydı ki çıkmadı. çıkamazdı da zaten çünkü 11 ay orada kalmıştım daha ne ?

    peki şu an ne yapıyorum? sally ile her gün skype yapıyoruz. kendisi cali'de ev tuttuğunu ve beni beklediğini söyledi. bunu söylerken gülüyordu ve çok tatlıydı. bunu duyunca acayip mutlu olmuştum. yakında onunla bir daha ayrılmamak üzere beraber olacaktık, yeni ve mutlu bir hayata başlayacaktık ki... alttaki notu okuyun.

    2016 önemli notu: son paragraftakilerin hiçbiri gerçekleşmedi. ben ülkemde kaldım. eğitimime devam ettim. çünkü büyük masraflar bunlar. karşılanacak gibi değildi açıkçası.

    ve son olarak şunları söyleyeyim. eğer imkanınız varsa amerika'da okuyun. hiç düşünmeyin. orta halli bir aile bu parayı ödeyebilir ve karşılığı mükemmel oluyor. amerika eşsiz bir yer. bu arada hikayemi okuyanlar bana "okudum" şeklinde mesaj atabilir mi çünkü kaç kişinin okuduğunu merak ediyorum. sizi mutlu etmişsem ve kafanızda bu anılarım canlanmışsa bunu lütfen yapın.

    beni dinleyen, yazmam için teşvik eden herkese,

    teşekkürler

    ccc baykus amca ccc
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    0
    günlük zorunlu up
    ···
    1. 1.
      0
      Hepsini okudum panpam bende bikac sene once ingilterye gitmistim , uni bittiginde bende insallah tasinicam londraya
      ···
      1. 1.
        0
        okuduğun için sağ ol kardeşim. iyi şanslar
        ···