/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +5 -1
    Gece geç saatlerde telefonum çaldı. Zil sesinin gıcık edici sesi beni derinden sarsmış, zaten tetikte olan bünyemin bütün uykusunu anında dağıtmıştı. Arayanın ismi ya da numarası görünmüyordu.

    O zaman bana yeni bir işin çıktığını anlamıştım. istihbarat bana yeni bir görev verecek olmalıydı.

    2 defa daha çalan telefon birden derin bir sessizliğe gömülmüştü. Açamamıştım ama bir önemi yoktu zaten bilgiler hiçbir zaman elektronik ortamdan aktarılmaz hep doğrudan kağıtlarla ya da güvenilir adamlarla gönderilirdi.

    Artık yapmam gereken tek şey bana verilen görevi beklemem ve dosyayı kapatmak için gerekenleri halletmek.

    Size birazda geçmişimden bahsedeyim.

    Ben Necmi Ahtapot Necmi. Teşkilat bana bu lakabı uygun gördü. Teşkilat dediysem yanlış anlaşılmasın düzenli olarak gördüğüm sadece 1 ajan arkadaşım var. Bana bilgileri getiren ve dosyaları alan adamlar sürekli değişir ve bizim gibi elemanların duygusal veya ahlak dışı bağlar kurması önleniyor. Ben bu lakabı kazandığımı gelen adamların bana sürekli ahtapot demesinde çıkardım.

    Her neyse arkadaşlar Ahtapot Necmi bir başbakanlık casusu. Türk devletine gelebilecek tüm zararları önceden öğrenmek bizim işimiz. Ama bu bölümde kaç kişi çalışır, ne kadar tecrübelidirler hiç bir fikrim yok. Yüzbaşı Leventten başka arkadaşım ya da tanıdığım da yok.

    Çocukluğuma dair hatırladığım tek yer kimsesizler yurdu. Askeriye bağlı bir arazide kurulan yurt birkaç senede bir üst rütbeli bir kaç askerin ziyaretine uğrardı. Her gelişlerinde aramızdan bir kaç arkadaşımız eksilirdi.

    Sene 96 o sıralar tabi terör tırmanıyor, peşi sıra ekonomik krizler, ülke kıskaç altında. Bu askerler yine geldi. O zamanlar ben 9 bilemedin 10 yaşında felanım. Yaşıtlarıma göre kalıplı söylemesi ayıp birazda zekiyim.

    ···


    Askerler tek tek sınıyorlar bizi yanlarına çağırıyorlar, az buçuk milli değer, milli kimlik soruları soruyorlar. Bizde işte o zamanlar ne biliyorsak onu söylüyorduk. işte
    Türk tük
    Çalışkandık vs...

    Ama ben bu duyguları çok daha derin hissediyordum. Ailesiz ve manevi boşlukta büyümek bana bir şeyleri sevmeye bir şeylere bağlanmaya itmişti. işte bana beni Türklük aşkına iten nacizade duygu buydu. "Terk edilmek". Albay Özyavuz bunu fark etmiş olmalıydı. "ismini bilmiyordum. Kamuflajının üzerinde okuduğum buydu". Albayı çok uzun yıllar bir daha görmemiştim.

    Sorulara bir çoğumuz doğru cevap vermiştik. Elenenler oyunlarına kaldıkları yerden devam ediyorlar hatta bazılarımız oyuna devam etmek için bilerek eleniyorlardı.

    Bir süre sonra sorular hızlanmaya başlamıştı. Yeteri kadar hızlı cevap veren devam ediyor dili sürçen ya da anlayamayan eleniyordu. Bir düzine kadar kaldığımızda artık, sorular kişiselleşmeye başlamıştı.

    Aileme buraya ilk geldiğimde çok kızıyordum. Beni bu dünyada nasıl ve ya neden bıraktıklarını bilmek istiyor, onlara bir yerde hak vermek ya da onlarla yüzleşmeyi düşünüyordum.

    Ama albay bize katı sözler ediyor, ailelerimizin bizi öylece bıraktıklarını bizleri almaları için yalvardıklarını söylüyor ve cümlerler dilinden dökülürken suratını acaip bir ifade sarıyordu. Kelimelere dayanamayıp ağlayanlar ya da konuşanlar eleniyor suskun ve dik durabilenler yarışmaya devam ediyordu.
    ···
  1. 2.
    0
    Re(z) sonra okurum.
    ···
  2. 3.
    +1
    Bu cümleler karşısında yumruklarımı ne kadar sıktıysam tırnaklarımın izi avuç içlerim geçmiş. Hatta derimin bir kısmını bile soymuştu. Ama dayanıyordum hem içimdeki merak duygusu sınavın sonunu düşlüyor hem de bu yerden kkurtulmak istiyordum. "Yanlış anlaşılmasın yurt oldukça iyiydi, personel olsun, imkan olsun o dönemin şartları için müthişti ben sadece yaşıtlarımla iyi iletişim kuramıyordum" iletişimsizlik ve arkadaş edinememek beni geriyor ve sık sık tatsızlık çıkarıyordum.

    Her neyse beyler artık son aşamadaydık. 5 kişi kalmış hatta biri daha istemediğini söyleyerek çekip gitmişti. Askerler kesinlikle zorlama yapmıyorlar hatta istediğiniz zaman tek kelime etmeden arkadaşlarınızın yanına gidebilirsiniz diyorlardı.

    Bizim ellerimize birer kağıt verdiler. kağıdın üzerinde şunlar yazılıydı

    “Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır.’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

    Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.’ diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, ‘Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.’ diyecek.

    Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki,

    bizden istenen devdıbını yazmaktı metni aramızda hangimiz en uygun olarak tamamlarsa o yarışmayı kazanacaktı.
    ···
  3. 4.
    +1
    Metnin devdıbını en baba yine ben getirmiştim. Metnin Bursa Nutku olduğunu askeriyedeki eğitimlerim esnasında öğrenmiştim. Ama o metin her zaman benim Tevrat'ım olmuş ne yapmışsam o metne sadık kalarak yaptım.

    Her neyse oradan o gün ben ayrılmıştım. Askeri bir cipin ön koltuğunda 3 rütbeli askerin arasında. Pembe boyalı yurt binası hiç bir zaman tam anlamıyla arkadaş olamadığım 3-5 çocuk bıraktım ardımda.

    Çok uzun sürmüştü yolculuğum beni büyük bir boşluğa zütürmüşlerdi. Az katlı seyrek yapıların arasında kalan eğitim alanı dışında etraf dev ağaçlarla çevriliydi sonradan anladım ki orası ODTÜ ormanlarının arasındaki mit üssüymüş.

    10 sene kadar orada eğitim gördüm. Çeviklik dayanıklılık ve karakter değişimi üzerine yüzlerce kes eğitim gördük kusursuz disipline olmuştuk. Ekip aradaşlarımın hiçbirini göremiyordum her toplanma alanına gittiğimizde kar maskesi takıyor yatacağımız zamanlarda ise tek kişilik odalarda uyuyorduk.
    ···
  4. 5.
    +1
    Her neyse beyler 2007 de ilk görevim verilmişti. Ankara Ulusta kaçak sigaralar satılıyor, bu işten kazanılan paralarda doğruca Bitlis'e oradan da hızla Pkk ya geçiyordu. Polise verilen görevin aksine bize orada sigara satışını durdurmak değil burada akan paranın Mit de geçmesiydi.

    işimiz zor ama yapılamayacak bir şey değildi. Öncelikli işim o bölgede hakim olan Kürt mafyalarını sindirmek ve orada güç elde edecek yeni bir mafya teşkilatı kurmaktı. Ya da böyle bir şeyin varlığını hissettirip sigaracılardan haraç toplamak toplatmaktı.

    Öncelikle o dönemde tanıştığım eski askeriye memurları emrime verilmişti hiçbirini göremiyor bize aracı olacak kişilere notlar mektuplar bırakıyor bu şekilde emir veriyordum.

    Öncelikle orada bir dayanışma derneği kurdurdum mafyamızın teşkilatlanma yuvası orası olacak bu alandaki huzursuzluğa polisten daha aktif ve daha çabuk müdale olacaklar, kendilerini pkklı mafyalara belli edecekleridi.

    Tabi olayları yine olayları biz çıkarıyor. Tahsilatları engelliyorduk, poliste doğudan gelen tırları kamyonları hatta otobüs ve özel araçları bile arayarak sigara akışını bozmaya çalışıyorlardı.

    Dernek Pkk madurları içindi geneli abeğini kardeşini kaybetmiş kısımdan çok az da kadınlarda gidip geliyordu. Ben evimde ya da sokaklarda gezerken emirler veriyor, oluşumun alt yapısını düzenliyordum.

    Her şey tıkırında gidiyor, pkklılar kızmaya ve derneğe bulaşmaya başlıyordu artık benimde sızma operasyonu için hazırlanmam gerekiyordu.

    Devletin bana tahsil ettiği tek göz odalı dairemde kalıyor, maaş alma gibi bir lüx tanınmıyordu. Ben devlete bağlı bir fedai konumunda çalışıyordum. Kişisel hiç bir şeyim olamaz, özel hayatım devletin standartlarını aşamazdı. Bunlara rağmen mutlu ve huzurluydum. Yaratılışımdaki amaca hizmet ediyor olarak görüyordum kendimi...
    ···
  5. 6.
    +1
    Ama insan bazen konuşmak, iletişim kurmak istiyordu. Bu tip hislerimi atmak için sık sık yaşıtlarımın takıldığı barlara gidiyor, önüme gelenle boş boş konuşuyor onları dinliyordum. Yeterli olmasa da nefsimi bastırıyordum.

    Her neyse beyler

    Sabah erkenden üstümü değiştirmiştim. Salaş bir kaban altına uzun kollu bir t-şort ve keten alelade bir pantolon giymiştim. Ardından ulus a geçtiim.

    Dernek benim için her şeyi hazırlamıştı tezgah sigaralar her şey tamamdı bir tek satıcı yoktu. Tezgahımın başına geçtim paketlerden birini açıp bir sigara yaktım. Sakal ve bıyık bıraşmış hatta yüzümdeki kılların bir kısmını turuncuya yakın bir tona boyamıştım. Sişlerimi sarartıp kafama dandik bir şapka takmıştım.

    Ankaranın ayazı altında Ulus ta sakin bir köprü altında benim gibi birkaç kaçakcının yanında sigara satmaya çalışıyordum. Sık sık memur tipli insanlar geliyor birkaç paket ya da karton sigara alıyorlardı. Bu durumdan şikayetçi olan diğer satıcılar bir yerlere telefon etmişlerdi.

    Onlarda haklıydı doğudan mahsul gelmeyince satışları durmuş bir kaç markayı hiç bulamaz olmuşlardı buna karşı ben her türlü markadan satış yapıyordum. Çok geçmemişti ki yanıma iki eleman geldi. Siyah parkalı öğrenci tiplemeli saçı sakalı birbirine karışmış genç adamlardı bunlar.

    Konuşmaya başladık.

    -Kardeş xxx markası var mı?
    -Var. dedim
    -Ya kardeş sen bu markayı nereden buldun başka hiç bir satıcıda yok.
    -Bağlantılarımız var aga. dedim ağzımı yaya yaya
    -iyi bakalım da buradaki herkes bir yerden mal alır hocam sen söyle bakalım şu bağlantıyı.
    -Hayırdır birader kimden alıyorsam alıyorum. dedim.

    Bunun üzerine bellerindeki silahı gösterdiler.
    ···
  6. 7.
    +1
    Burada hemen geri çekildim. Korkmuş gibi gözükerek öylece bekledim.
    -Aslanım sana ne diyorsak onu yap gerisine karışma.

    işte beyler insanları kandırmak ve aralarına sızmak bu kadar kolay. Orada daha bir günümü tamamlamadan oltayı yutmuşlar ve artık ne yöne çevirsem o tarafa koşacak kıvama getirmiştim onları.

    -Şu dernekten aldım dedim. tırsmış bir ses tonuyla. bana dönerek
    -Artık burada satış yapmayacaksın lan tamam mı?
    -Ne demek ben buranın haracını veriyorum. dedim
    -Onlara mı?
    -Evet.
    -Aslanım sana ne diyorsak yap benim canımı sıkma. dedikten sonra tezgahımı alt üst ettiler ama sıkıntı yoktu. Herşey rayına oturuyordu. Bunlar bir hışımla çıkıp gitmişlerdi bana da kalan tekrar kılık değiştirerek olaylara müdahale etmekti.

    Tezgahı topladım malları bir yerde yakıp tezgahı bir köşede öylece bıraktım eve dönmem ve kılık değiştirmem gerekiyordu.

    Giderken bir telefon kulübesine girerek. Kartımı okuttum be avizeyi kaldırdım. #-#1-4-4-6-7-7-0-#-# tuşlarına basıp avizeyi tekrar kapattım. Bu komutlar direk müsteşarlığa bağlanıp, herşeyin yolunda olduğu anldıbına geliyordu.
    ···
  7. 8.
    +1
    Beyler size birazda subayların dernekte giriştikleri faaliyetlerden bahsedeyim.

    Kod Adı: Alpagu başkan olan asker, dernek başkanıydı kendine ait ruhsatlı silahı ve sarkık bıyıklarıyla her gün erken saatte gelir koltuğuna kurulur ve gelen gidenle muhabbet ederdi.
    Kod Adı: Ahmet düşük rütbeli genç bir subaydı bildiğim kadarıyla derneği çekip çevirir, gençlere hayat dersi veriyor gibi duran dernek çaycısı.
    Kod Adı: Turgut Başkanın koruması olan iri yarı babacan ama sert görünüşlü bir askerdi.

    Ben hareket etmeden 1 ay kadar önce zemini hazırlamışlar öfkeli gençleri etraflarına çekerek Ulus meydanında Pkklı göstericilere karşı ufak çaplı müdahalelerde bulunmuşlardı.

    Özellikle üniversiteli gençler Alpaguya karşı başka bir sevgi beslemeye başlamışlardı. Reis diyorlar ve onun sözlerini emir gibi görüyorlardı. Alpagu aralarından bazılarına burs vermeye başlamış bazılarını da dernek işlerinde çalıştırıp para vermeye başlamıştı. Zaten kanı kaynayan gençler başlarındaki bir liderinde olmasıyla daha da çoşmuşlardı.
    ···
  8. 9.
    +1
    Ben o gün eve oldukça fazla oyalanarak gitmiş, nelerin yapılabileceği hakkında düşüncelere girmiştim. Benim gibi temelden eğitim alan casuslar görevlerini yol gösterilmeden halletmeleri gerekiyordu yoksa geri kalan hayatlarını pasif veya geri plandaki işlerde harcarlardı.

    Aklıma bir kaç plan gelmiş ve eve geçme kararı almıştım. Ulucanlarda kenar mahallelerdeki bir apartmanın üst katlarına çıktım ve daireme girdim.

    Her yerde yiyecek paketleri ve kıyafetler vardı. Askeri disiplinden aniden çıkmak beni biraz negatif etkilemişti. Etrafa bakınırken yatağımın üzerinde bir kıyafet gördüm

    Bir polis elbisesiydi bu teşkilat galiba bu kıyafete ihtiyaçım olacağını düşünmüş ve ben evde yokken buraya bunu bırakmıştı. Planlarım açısından çok daha rahatlatıcı bir etken olabilirdi.

    Ceplerini yokladım bir cüzdan ve standant bir polis memurunun cebinden çıkabilecek herşey vardı. 300 lira kadar para, nüfus cüzdanı, kredi ve banka kartları hatta sağdan soldan toplayacağı restoran kartları bile vardı. Giysi daha önce giyilmiş ve yıpranmıştı.

    Herşey ince ayrıntısına kadar düşünülüyordu. iç cepte mavi lensleri ve bir miktar kumral saç boyası bile bulmuştum.
    ···
  9. 10.
    +1
    Ertesi gün postalları giymiş, polis üniformasını üzerime geçirmiştim. Ulucanlardan çıkmış klagib bir polis gibi ertrafı kontrol ederek Kızılay'a geçmiştim. Bilenler bilir ayakkabı boyacılarının olduğu yeri oradan geçiyordum ki bir çocuk önümü kesti.

    -Abi boyayayım mı? dedi. Çocuk belki 14 belki 15 yaşlarındaydı. Üstü başı kir toz içinde elin deki kutusuyla gelenin geçenin ayakkabısını boyayarak geçindiği çok aşikardı. Etraf kalabalık saatin verdiği manotonlukla etrafımdan insanlar geçiyor Ankara uyanıyordu.

    Postallarımın da görünüşünü beğenmeyerek, Ayakkabılarımı çocuğun kutusuna koydum. Çocuk boyuyor bir yandan da muhabbet etmeye çalışıyordu.

    -işlerin nasıl abi
    -Uğraşıyoruz be kardeşim.
    -Eyvallah abi Allah sizi başımızdan ekgib etmesin. Hayatım boyunca Tanrı sorgusuna girmiştim. Galiba kalbimde ihtiyaç duyduğum bütün manevi açlığı vatan sevgisiyle gidermiş olmalıydım ki. Kalbim başka bir manevi lezzeti kaldıramıyordu. Reddetmedim hiç bir zaman Tanrıyı ama bulmaya da hiç çalışmamıştım.
    -Sağol kardeşim senin işlerin nasıl.
    -Şükür be abim kazan kaynıyor işte dedi ve kutusunun altından çıkardığı zarfı kaşla göz arasında postallarıma sokmuştu. Ardında göz kırparak, ellerini açtı ve gönlünden ne koparsa be abim dedi.

    Şaşırmıştım. Teşkilatın ilk defa bir çocuğu kullandığını görüyordum. Genellikle yetişkin insanlarla bilgi alış verişi yapardım. Ama şaşkınlığımı gidererek teşkilatın bana verdiği cüzdandan 10 lira çıkardım ve çocuğa uzattım. Ardından Kızılayda işlet bir kafeye oturdum
    ···
  10. 11.
    0
    Rez alın yarın devam beyler
    ···
  11. 12.
    0
    Yarınmı smk senin
    ···
  12. 13.
    0
    Rezzzzzzzzz
    ···
  13. 14.
    0
    rezerve okunur bu
    ···
  14. 15.
    0
    Devam etsene pnp
    ···
  15. 16.
    0
    Sade bir kafeye oturdum ve çaktırmadan portalımın içindeki küçük sarı zarfı aldım... Minyon, genç bir garson ne istediğimi sordum.. Açıkcası karnım biraz aç ve susamıştım... Bir tost ve çay istedim.

    Kız masadan ayrıldığından zarfı yavaşça açarak içindeki kodu çözmeye başladım. Teşkilat kesinlikle söyleyeceklerini doğrudan aktarmazdı. Mutlak bir şifre veya nefret ettiğim şiirsel anlamlar kullanırdı. Anlamak tamamen sana bağlıydı.

    Şansıma sayılarla bir kod oluşturulmuştu. Sayıların sıklığını ve düzenini görür görmez bunun bir koordinat olduğunu anlamıştım sayılarının altında ise sadece F harfi vardı bu harf paket anldıbına geliyordu demek ki bu adres de alacağım bir şey olmalıydı.

    Yemeğimi yiyerek aceleyle kalktım. Polis üniforması bana baya yakışmıştı herkesin gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum tabi bunun nedeni faşist olarak damgalanmam da olabilirdi. Mit'in verdiği küçük yön bulma aletime koordinatları yazdım ve yürümeye başladım.

    Şimdi Gençlik parkının bitişindeki bir duraktaydım. Bilen bilir tıklım tıklım olan duraklar vardır orada. Birde parkın etrafını çeviren duvarlara yaslanmış bir şarapçı... Aradığım adam bu şarapçı olmalıydı. Zaten iri gözleriyle bana bakıyordu. Yanına giderek, "Kalk buradan hadi" dedim tabi ki de amacım adamı rahatsız etmek değildi. Sadece sakin bir yere gitmemiz gerekiyordu.

    Adam sözümü ikiletmeden hemen ayağa kalktı. Koluna girerek onu 19 Mayıs Spor Koplesklerinin oraya zütürdüm. Adam yanımda dikiliyor bense ellerimi cebime atarak. Sahanın içinde maç yapan çocukları izliyordum...
    ···
  16. 17.
    0
    Rezerved
    ···
  17. 18.
    0
    başlıktakiplistesineeklendi.
    ···