1. 1.
    +1
    elime geçti yazıyorum beyler.
    ···
  2. 2.
    +1
    herhangi bir gün:
    sabah uyandığımda baş ucumda medeni usul notları duruyordu. hayatım halen o dersteki manasızlığı üzerinde taşıyor olacak ki aradan geçen onca seneye rağmen kaldırmadım onları oradan. öyle dursunlar, o notları gördükten sonra halen daha nasıl oldu da bu yolda devam etme kararı verdiğimi bir kırbaç gibi suratıma çarpıyorlar her gün. en güzeli bu.
    ···
  3. 3.
    +1
    herhangi bir gün:

    sabah 9.30 duruşması için, mutlaka duruşma saatinden 10 15 dk önce gitme obsesyonumdan mütevellit 9.15 itibariyle adliyedeyim. birkaç avukat daha var benim gibi erken gelmiş, sanki 9.30 dedinmiydi şak, başlayacak duruşma. sessiz sessiz bekliyoruz.

    saat 9.30. gelen avukat: bin - karşılayan hakim: sıfır.
    salon hala kapalı.

    saat 10'a geliyor. salon açıldı, katiple mübaşir bilgisayarı açıyor filan, dosyaları sıralıyor. hakim hala yok.

    10.30'a doğru başlıyor duruşmalar. hakim servisle geliyormuş da, servis gecikmiş filan. iyi madem diyoruz.

    duruşmayı bekliyorum ama daha bin yıl var benimkine, sıramı hatırlamıyorum ama sonlardaydım.

    öğle arasına azcık kala çıkıyorum duruşmadan. bir tek adımı söyleyip çıktım zaten, 2 saniye içindi tüm o bekleyiş. diğer adliyelerdeki işlerime halim kalmıyor. kahvaltı da yapmamıştım zaten duruşmaya koşucam diye. gidip bişeyler atıştırıp ofise dönüyorum. ve bütün gün, eritmeye çoktaaaan başlamış olmam gereken evrak yığınıma öööyle bel bel bakıp duruyorum.
    ···
  4. 4.
    +1
    herhangi 2. bir gün:

    herhangi bi saatin duruşması. ben yine 10 15 dk kadar erken gitmişim. davalıyım da üstelik. davacı vekilini tanımıyorum.

    listeye koyuyorum bir "b" bakıyorum ki davacı vekilinde işaret yok. zaten ben de sevmem aslında b koymayı, anlamsız bişi çünkü, ama iş olsun. hem nolur nolmaz, belki ben o an orada olamam ve belki mübaşir dikkate alıyordur. hem daha duruşmaya da çok var nasıl olsa. saatim geldi gelmesine ama sıram gelmedi.

    yarım saat geçti, benim sıram hala gelmedi ve davacı hala b'lemedi adının yanını.

    bir saat geçti. geldi sıram.

    "davalı vekili av. dagny taggart geldi, başka gelen olmadı, açık yargılamaya devam olundu. davacı vekilinin gelmediği ve mazeret de bildirmediği görüldü"

    bana bunu yapma! her şeyi yap, cevap veremeyeceğim bi dilekçe koy, bişey yap, ama bunu yapma.

    ben senin açtığın dava için 1 saat beklemişim, sen mazeret bildirmeye tenezzül etmemişsin. yapma bunu. eğer takip etmeyeceksen davayı, bari mübaşire söyle, "davalı beklemesin gelmicem" de. takip edeceksen de ekstrem bişi olmuşsa kalem'i ara bi haber ver. beklerim ben, ya da ben de mazeret verir çıkarım. yaratık değilim, anlarım halden. ama bu ne ya! sen mi yazacaksın bekleyen dilekçelerimi, müzekkere cevaplarımı?

    ya da sana 1 saatlik fatura keseyim.

    noldu, zoruna mı gitti?
    ···
    1. 1.
      0
      öğrenciyken kredi kartıma kullanım bedeli kesmişlerdi ben de tüketici haklarına şikayet ettim
      Onlar mahkemeye vermişler
      Dava günü gidemedim ve ben kaybetmişim
      Bi de avukat masrafını ödemiştim :(
      ···
  5. 5.
    +1
    11 mayıs 2009.

    büroya uğramadan önce sultanahmet adliyesi'ne gittim. dosyada adı geçen mahmutpaşa'dan bir esnafa hacze gitmek için gerekli imzaları attırıp, izinler alıp, ödemelerimi yaptım. yanıma bir de icra memuru alıp, hacze çıktım.

    esnafa, ''merhaba adliye'den geliyoruz biz. borçlu x nerededediğim anda, etrafımda 20 kişilik bir grup belirdi. çok gevşek olmadan, çok da kasmadan bu işi halletmem öğretilmişti okulda. denilenleri aynen yapmaya kalktım. yükselen sesler içinden çenemin sol kısmına bir yumruk almamla, yere yığılmam bir oldu. araya girenkavga ayrıştırıcıları'' sayesinde bir duvar kenarına çekildim. polise haber verdim hemen...

    sevgili günlük, bugün fakültedeki icra hocasının ne kadar g.ötveren olduğunu bir kez daha anladım.

    hani dik yakalı kostümler, ellerde klasörlerle koridorlarda havalı havalı koşuşturmalar...
    bağdat caddesi'ndeki bir cafede kahve yudumlarken the times okumalar...
    nerede ulan nerede?..
    it gibi koşturuyoruz sokaklarda...
    ···
  6. 6.
    +1
    sıradan bir gün

    şehir dışındaki bir duruşmaya gitmek için bir gün önceden müvekkille sözleşiyoruz. sabah erken saatte beni alacak, birlikte gideceğiz. nitekim sabah saat 5:30'da buluşuyoruz. yanında kardeşi de var, arka koltuğa geçip gözümdeki pusu, çapağı silmeye çalışıyorum. 5:35 gibi ilk soru kardeşten geliyor, "bizim bir miras işi var da, nasıl olcak bu"

    uyku ne güzel şey, uykuuu, uykuuu
    ···
  7. 7.
    +1
    kırk yılda bir duruşmaya girdiğim ektstrem bir gün:

    saat 10.00 daki duruşmaya 9.30 gibi gidiyorum. on yıldır sadece danışmanlık yapıp duruşmaya girmemiş ve dahası adliyenin nasıl bir yer olduğunu bile unutmuş biri olarak, önce bir şaşkınlık geçiriyorum, sonra kendime geliyorum. nihayetinde sirkeci adliyesi hala sirkeci adliyesi yalnızca biraz daha köhnemiş. serbest avukatlık yaptığım günlerim aklıma geliyor, sonra da baro odasının yerini hatırlıyorum (chain reaction), bir cüppe kiralayıp 7. iş mahkemesinin duruşma salonuna yollanıyorum. bakıyorum duruşmalar başlamamış, başlamadığı gibi hakimin annesi hastalandığından öğleden sonraya bırakılmış.

    sonuç: çok afedersiniz ittirikten bi yetki itirazı davası için on yıldır gitmediğim adliye binasına bir gunde iki kere gidiyorum, binanın köhnemişliğine, duruşma salolarının minicikliğine, çöküp duran bilgisayar sistemine, bezgin avukatlara, makineleşmiş hakimlere, adalet sistemimizin çarpıklığına bir kere daha şahit olup kahrolarak, ofisimin güvenli duvarlarına, steril ortdıbına biraz daha gömülüyorum, kendi hapishanemi kendim yaratarak.
    ···
  8. 8.
    +1
    sevgili günlük yarın sabahtan şeytanla randevum var. yine birilerinin bişeylerini almış kendi ndıbına satmış.* bedeli de bankadan resmi hesaplarına gelmiş. üstüne üstlük nakliye masraflarını da gider yazmış herifçioğlu. fakültedeyken bir gün şeytanın avukatlığını yapacağımı söyleseler hayatta inanmazdım. zaman, hayat insanı nerelere getiriyormuş onu da görmüş oldum işte. nasıl çıkılacak bu işin içinden bilmiyorum. neyse dinç olmak için erkenden uyumam lazım günlük ama hiç uykum gelmiyor. bari biraz cnbc-e seyredeyim günlük. belkim uykum gelir.
    ···
  9. 9.
    +1
    sevgili günlük,

    geçenlerde davacı vekili tam 1 saat bekletip, gelmeyip, üstelik mazeret de bildirmediği için bayağı hayıflanmıştım. "bu ne lan" demiştim, "sorsan bi ton şikayet sayar, hakimler şöyle yapıyo katipler böyle ediyo diye, ama daha kendisi saygı duymuyo ki kendi mesleğine!" demiştim aynen.

    müracaat sonrası yenilendi dava, dün duruşması vardı. başka bir avukat geldi, duruşmalara vekil olarak kabulünü istedi. meğer o gelmeyen avukat vefat etmişmiş...

    hay allah dedim. gerçi, gelmediği duruşmadan sonra kendi imzasıyla yenileme dilekçesi yollamış, yani o celseye gelemeyişinin vefatıyla bir alakası var mı yok mu, hasta mıydı hastanede miydi, yoksa hiç ilgisi yok muydu bilemiyorum. ama yine de kendimi iyi hissetmedim.

    bilip bilmeden konuşmamak lazımmış günlükçüm, bu da böyle güzel (!) bi anı.
    ···
  10. 10.
    +1
    günlük vallahi oturup ağlicam şimdi.

    mission: impossible. şöyle ki, tapu ve kadastroda görünmeyen bir arazinin malikini bulup ondan satın olmaya çalışıyorum.

    1. tapu'da uğraştım
    2. tapu'nun yönlendirmesiyle kadastro'da uğraştım
    3. tapu'ya geri döndüm
    4. o çaba esnasında oradan emekli olan şimdilerde bilirkişilik yapan bi adamın ofisine gittim. giderken 3,5 attım, ulan bu garip görünüşlü adamın ofisine gidiyorum ya dur bakalım hayırlısı diye.
    5. orada da olmadı, geri gittim tapu'ya. tapu'ya gönderdi çünkü.

    - sonraki bir gün-

    6. tapu beni belediye'ye gönderdi, imar müdürlüğü bilir diye. gittim.
    7. imar müdürlüğü beni planlama müdürlüğü'ne gönderdi. gittim.
    8. planlama müdürlüğü beni tekrar imar'a gönderdi. gittim.
    9. tekrar planlama'ya gittim.
    10. baktım olmuyor, hukuk işleri'ne gittim.

    - sonraki bir gün-

    11. hukuk işleri, imar ve planlama'nın yönlendirmesiyle emlak ve istimlak müdürlüğü'ne gittim. ayrı bir yerdeymiş o, ek binadaymış. aradım biraz. ama çok aramadım neyse ki.
    12. emlak ve istimlak müdürlüğü, diğer 3 müdürlüğün beni yanlış yönlendirdiğini, emlak müdürlüğüne değil emlak şefliğine gitmem gerektiğini, onun da esas binada olduğunu söyledi. gitmedim. hikayemi anlattım, bunu burada çözelim ne olur dedim. yardımcı oldular sağolsunlar, en önemli bilgiyi oradan aldım.
    13. şirkete döndüm.

    şimdi, hala o işle uğraşıyorum. bitmeyecek galiba. gerçi şirketteyim artık, yargıtay kararı filan arıyorum sadece.

    of günlük.


    anaaa... o gün benim doğumgünümmüş be. ne güzel doğumgünü olmuş o öyle. farkında bile olmamışım günümün.

    ne kabustu...
    ···
  11. 11.
    +1
    günlük, şimdi elektrikli testereyle giricem önüme gelene.

    sabah zaten müdürüm bi sinir etti. müdürüm, evet. barolar birliği disiplin kurulu nal gibi yazmış, avukatlar arasında ast-üst ilişkisi olmaz diye. ama biliyorsun ki tamamen yalan bi karar bu, marabayız biz ücretliler.

    bugün bu karardan adliye'de bir arkadaşıma bahsettim, "kredi kartı aidatının iadesi gibi bu" dedi, "teker teker herkesin başvurması lazım bunun uygulanması için, yoksa baro'nun filan kendiliğinden denetleyeceği bişey yapacağı yok."

    neyse. asabım çok bozuk. herhangi bir özel sektör çalışanıyım çünkü, kendisine emir yağdırılan ve işe en son giren olduğu için en çok rahatsız edilen insanıyım buranın.

    ama dosyam fena gitmiyor, beyanım çok iyi ve kesinlikle hukuki. bilirkişi lüzumsuz bir iş yapmış ama haklı adam, heyet "maksimum sorumluluğu belirle" demiş, bu da belirliyor ne yapsın.

    ama ben çok güzel yazdım. bilirkişi demiş ki, varşova konvansiyonu'na göre, kargo ağırlığı nazara alındığında sorumluluğun sınırı 800 lira gibi bişeydir. ama değer bildirimi var, 100 yuro. benim sınırım budur, bana ne 800 liradan. alla alla! - dedim aynen.

    çok mutluyum, içime çok sindi dilekçe. girdik duruşmaya, sayın başkan davacı asil'e ve vekiline bayağı söylendi: 19 kilo var diyorsunuz, 11bin lira isriyorsunuz, peki içeriği tevgib edebiliyor musunuz? edemiyorlar. oh la la, dosyam karara çıkacak...

    nah çıkar.

    neymiş, kargo içeriği iddia edilen sktim tane pahalı konfeksiyon ürünün değerinin tesbiti için tekstilci bilirkişi incelemesi yapılacakmış.

    yahu ne belli o şeylerin gönderildiği? fatura var mı? yok. tutanak var mı? yok. ee, sonuç? efendim davacı mağdur olmasın...

    he gülüm. sen "100 yuro diye beyan edilen şey için 11bin lira talebin kabulüne hükmedicem" diye bu kadar kasarsan, hiç mağdur olmaz kargo şirketleri.

    bi de tarafsızım demiyolar mı... tilt oluyorum...
    ···
  12. 12.
    +1
    günlük, sana diyorum,

    meslektaşını bu kadar çekemeyen bir meslek grubu daha olamaz tamam mı. bir yerlerde yazmışımdır kesin ama tekrar olsun, kabil habil'e etmez avukatın avukata ettiğini.

    bu avukatlar çok sinir insanlar; millet bizi sevmemekte haklı. yeminlen. bi kere ben şuna kesin karar verdim, bir lafı on saatte anlatmayanın ya da iki cümleyi 5 sayfa uzatmayanın avukatlık ruhsatı alınıyor elinden. bu kesin. abi on sayfa dilekçe yazmışsın, on dakika telefonda beni meşgul ediyorsun, tek bir farklı cümlen olsun ya. bi sus bi gibtir git ya. işim gücüm var.

    bitti mi, hayır.

    bir de ukala oluyor bunlar. ergen bir ruh halleri var, anlayamadığım. ben istanbul'dayım, bayağı da büyük bir firmanın avukatlığını yapıyorum. yani vekalet tabii ki benim adıma değil, patronumun adına ama fiilen ben yapıyorum. ama hem işin merkezindeyim hem de büyük bir firma ya bu, taşradaki anlaşmalı avukatlarda bir hava var ki sorma gitsin. "onlar orda oturuyor tüm işleri biz yapıyoruz" havası. havanıza sçiim afedersiniz. senin afyon'da tek bir dosyan var bu şirketle ilgili, benim burda tamı tdıbına 236 adet. üstelik senin dilekçelerini de ben yazıp gönderiyorum, sen sadece duruşmalara giriyorsun. dürrükkafa. manyak karı.

    neymiş, duruşmalara o giriyormuş, hakimin karşısına o çıkıyormuş, ben evrak asıllarını nasıl göndermezmişim de fotokopisini gönderirmişim. onu da nasıl tek suret gönderirmişim, fotokopisiyle mi uğraşacakmış. artı, en mühimi, ben gönderdiğim evrakı nasıl üstyazı ile göndermezmişim, üstyazı istiyormuş. devlet dairesiyiz ya.

    ulan dürrük, evrak aslını şirket bana gönderdi de ben yedim mi? sen bana hangi hak ve salahiyetle fırça kayarsın? ayrıca tek suret olsa nolur olmasa nolur lan, fotokopi makinesi bozuktu çekemedik -ki gerçekten böyle bu- sen çeksen nolur, onu bırak, eminim karşı taraf vekili senin kadar tavır yapmamıştır buna. fotokopiyle mi uğraşacakmış. uğraşıcaksın tabi, aptal karı, elini taşın altına mı soktun o dosya için? gidip zabıt katibine adını söylemek dışında naptın lan o davada? bi de üstyazı istiyo dingil. sana üstyazı gönderirsem adam değilim lan. mail atarım "aha bunu gönderiyorum" diye, çıktısını alır üstyazı diye üstüne koyarsın. he onu da ben çıkarıp üstüne ekleyim istiyorsan?

    çok sinirliyim ya. vatandaşın ukalalığına sinirlenmiyorum bu kadar, hangi işin nasıl olduğu dışarıdan hiç belli olmaz, tabii ki anlamayacak. ben x bir mesleğin zorluğunu anlıyor muyum, hayır.

    ama avukatın avukata yaptığı ukalalığı yemin ederim anlamıyorum ve assssla da affetmiyorum.

    üzgünüm hatice hanım, bu ofis için bittiniz artık. davanın konusunu bilmene bile gerek olmadan sırf duruşmalara girip çıkarak para kazanırken iyi. ama "ilgili evraklar ektedir" diye üst yazı yazmadığmız için biz kötü oluyoruz.

    bi gibtir git allasen ya. ama çay koyma. içmem ben o çaydan. işim var.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +1
    sevgili günlük,

    bugün yine adliyeye ayaklarım geri geri giderekten konuşlandım. saat 9:30'da icra tetkik mercinde uyduruktan daha uyduruk bir duruşmaya girmem gerekiyordu ancak hakim kendisini ağır ceza mahkemesi başkanı sandığından, iki dakika 15 saniye sürecek ve muhtemelen hiç konuşmama gerek olmaksızın tamamlanacak duruşmaya saat 14:00 sularında girebildim. hakim "davacı vekili geldi, şikayetimiz devam etmektedir dedi, ilgili yazıların cevabının beklenmesine, duruşmanın bu sebeple 05.05.2010 tarihine bırakılmasına karar verildi " dedi. bu duruşma salonuna naçizane tek katkım, katibe ismimi yazdırmak ve çıkarken iyi çalışmalar dilemek oldu. hakim bey dede, hem avukat, hem katip, hem mübaşirdi, adeta portatif bir adliyeydi. bana ne gerek sütlü börekti.

    duruşma sırası beklerken, icra dairelerindeki işleri halletmeye karar verdim. icra dairesinde mahşer kalabalığı vardı, dosya istemek için ayrı, müdürden karar almak için ayrı sıraya girmek gerekiyor.bu ikisi arasında da kah ortadaki masaya, kah bir dolabın üstüne, kah memur tarafından kovulana dek onun sandalyesinde tüneyerek meramımı yazmam gerekiyor. ilk iki süreci kan,ter içinde ve dosyanın yerinde bulunması ve bana getirilmesi için verilen 10,00- tl.nin ekgibliğiyle tamamladıktan sonra, 25 kişinin müdürden karar beklediği sıraya alınmaya hak kazandım. önünde biriken sıra, müdürü hiç ırgalamamaktaydı, çünkü mayın tarlası oyununda istediği başarıyı bir türlü alamamıştı, müdür hırslandı, kuyruk katlandı, bir saat geçti, bana sıra geldi ve müdür, "benden bu günlük bu kadar, bir çay molası, sonra da öğle yemeği" dedi, adam yorulmuştu, mayın tarlasındaaa dolaşıp durmuştuu iş sanıp daaa...

    adliyenin karşısındaki büfede tost kemirirken, önümdeki adamlar adliyeyi gösterip ," ulen bu koduumun avukatları, paraya para demiyorlar, bir tak da bilseler bari, iki laf için para alıyorlar" dedi. ikisi için de için birer portatif adliye diledim.
    ···
  14. 14.
    +1
    günlükçüm,

    seni de iyiden iyiye "avukatın avukatı itiraz kürsüsüne" çevirdim. ama napim, çok alem bu avukat milleti.

    bak ne oldu:

    bizim ofiste sadece iş davalarından sorumlu bir avukat vardı taam mı. bissürü şirket var, her şirketin bi sorumlusu var, ama bunların iş dosyalarını hep o adam yapıyo. hep çok meşgul bu adam, hep çok işi var, ofisin hep en yoğun elemanı filan... ama öte yandan da gün içinde non-stop telefon muhabbeti halinde. eşiyle dostuyla filan bu muhabbet, öyle işsel bişi değil.

    her hafta cuma akşamı iş listemiz yapılır bizim. yapılmış işleri sileriz, yeni işleri yazarız. en kalabalık liste de hep bununkidir, hep çok işi vardır, her hafta bir sürü iş sildirir ve bir sürü iş yazdırır. hep diyordum ki, allah allah, bu adam bütün gün telefonla konuşuyor, bu işler hangi ara yapılıyor... bugün çözdüm...

    bu eleman dün yaka paça atıldı işten. uzun hikaye fakat özetle, hıyarın tekiydi. iyi oldu. kadın avukatlar olarak hepimiz tehlikedeydik onun ofisteki varlığı hasebiyle. neyse, gitti bu, tabi bir sürü iş dosyası bize patladı. iş listesi yeniden yapıldı, herkes kendi şirketinin iş dosyasını aldı masasının üstüne koydu.

    benimkilere bir baktım ki... 5 dosya var bana gelen, ikisi zaten önceden yapılmış, ikisinde yapılacak işlem yok (cidden yok) öbüründe ise iki satırlık bilirkişi raporuna katılma beyanı yazılacak, ister yaz ister yazma.

    adam, önceden yapılmış işleri de listeye yazdırıp, cuma akşamı da sanki yeni yapmış gibi sildirip, yerine yine daha önceden yapılmış başka işleri yazdırıyormuş. liste kalabalık görünsün diye. çakallığa bakar mısın...

    ya avukat olmak gerçekten çok güzel bişey, çok özel olması gereken bişey. ama böyle örneklerin çokkkk fazla olduğu bir meslek grubu da, "aman kimse bizi sevmiyor" diye ağlamasın lütfen. herkes kendi kapısının önünü bir süpürsün önce, sonra ağlasın. haklı lan millet, ben dışardan baksam ben de sevmezdim avukatları, hep söylüyorum, içeriden bakınca bile sevmiyorum.

    çocuğum olursa hukukçu olmasını deli gibi isterim de, buralarda olmasın bir zahmet. illa avukat olmak istiyorsa gitsin gavur ellerinde ne halt ederse etsin, burada yapılmıyor bu iş. avukatım diyince "çantalı dolandırıcı" deniyor sana ama kalkıp iki laf edip mesleğini savunamıyorsun bile. böyle dallamalar yüzünden işte.
    ···
  15. 15.
    +1
    sevgili günlük,

    kafam beynim dümdüz. sabahtan müvekkil şirkete gittim, öğlen ne güzel dönecektim güya. fakat şirket yetkililerinden biri ehliyeti kaptırmış, hop bi dilekçe, hop ver elini kadıköy sulh ceza... bi de adamcağız da benimle geldi, tamam iyi adam seviyorum ama bikbikbik beynimi skti attı bütün gün. yemek de yiyemedim adliye açılır açılmaz hemen hakimle gidip konuşucaz diye... bizim müvekkilin toplantısı varmış ona yetişecekmiş, hemen gidip gelmemiz lazımmış. açım ulan.

    o değil de, geldim ofise tamam mı. işte dosyaları yerleştir masanı topla filan, bi de baktım patron mail atmış. benim diğer şirketin kararlı dosyalarını istemişt bu tamam mı, ben de yazdım hepsini. davacısı kim, davalısı kim, karar kabul mü red mi. yazdım bi güzel. bizimkinin davalı olduğu dosyalarda birkaç tane red kararı var. patrondan gelen soru: "bu dosyalarda red kararı yani lehimize mi?"

    yemin ederim ağlicam. başım ağrıyo, yorgunum, açım, dağ gibi işim var, şu ofiste 30 saniye sessizde duramıyorsun ve eşek yüküyle para kazanan patronun (iki patronun yaş ortalaması yazıyla otuz iki) sana kalkmış "müvekkil aleyhine açılan davanın reddedilmesi lehimize mi yani" diye soruyor.

    bi sktir git çay koy diye cevap yazmak istedim yeminle.
    ···
  16. 16.
    +1
    bi gün;

    09:30 duruşması için evde çıkıp köprü trafiğine revan oluyorum. 08:45 gibi, ulan trafik kilit yetişemeyebilir miyiz sultanahmet'e, bi sakatlık olmasın deyip sekreterimi arıyorum ve bekletme fakslamasını söylüyorum. 10 dakika sonra arayıp faksladığını ve baro odasını arayıp faksın iletildiğini teyid ettirip ettirmediğini soruyorum, fakslamış, teyid almış. 09:25'de adliye önündeyim, arabayı park edecek yer yok. üst tarafa geçip özel otoparka bırakıyorum. 09:30 adliye kapısındayım, icra mahkemesi'nin yerini hatırlayamıyorum o anda, duvardaki levhalara bakıyorum, 3. kat yazıyor, koşa koşa çıkıyorum, 3. katın sonuna kadar varıyorum, yok öyle bir mahkeme. çaycıyı yakalıyorum koridorda soruyorum, giriş katında diyor. koşarak varıyorum kapıya, saat 09:33. listeye bakıyorum şansımı gibiyim 2. sıradayım ve dosyam alınmış. davacı olduğum için düşmüş. listede benden sonra tam 14 adet 09:30 dosyası var. bir önceki duruşmada aynı gibtiğimin koridorunda 09:30 duruşması için 11:30'a kadar yannan gibi beklemişim ve yetişmem gereken başka bir dosya olduğu için 11:32'ye kadar beklediğim halde sıra gelmediği için duruşmaya giremiyorum şeklinde mazeret bırakmışım. ve hakime olacak hanımefendi beni 3 dakika beklememiş, bekletme faksı da dosyada olduğu halde. kaybettim kontrolümü ve duruşmasını bölerek bağırdım zat-ı şahanelerine. beklemek zorunda değilmiş hanımefendi. ben seni niye inek gibi, malak gibi, dıbını zütünü gibtiğimin koridorunda bir uçtan bir uca volta atarak 2 saat beklemek zorundayım? bağırdım, çağırdım. uzattım, takunu çıkardım, alamadım hırsımı dıbına koyim. duruşmanın inzibatını bozduğum için işlem yapacam dedi, "yapsanıza hadi" diye bağırdım bu sefer de. neyse biraz içimdeki ateşi boşaltınca çıkıp yenileme dilekçesi yazdım geldim, dosyayı istemek için tekrar girdim salona. aslında bi tak olduğu da yok ha, ne müvekkilin ne de benim bir kere daha aynı yere gelmek dışında kaybımız yok. hatta dosyada tedbir olduğu için davanın uzaması bir açıdan lehimize bile ama konu o değil, yapılan muamele insanlık dışı resmen. içeri girip ekşi suratını görünce bir volkan daha patladı içimde, bir daha başladım bağırmaya. aynı faslı bir kere daha geçtim, meslektaşlar da dahil herkes uyuz oldu, farkettim de ama açıkçası gibimde de değildi. hala da değil dıbına koyim. dosya kaleme gidince bir posta da orada bağırdım, hayır bağırdıkça da gaza geliyorum, ağzımdan ters birşey çıkacak, tutanak tutacaklar gibtiritaktan bir olay yüzünden başımız ağrıyacak. kalem müdürü baktı susmuyorum, "gel avukat bey çay ısmarlayayım dertleşelim" diyerek yanına çağırdı. istemiyorum ben çay may diye terslendim ama adam "ya gel sen bu kadar sinirlenme, kendi sağlığına zarar" gibisinden şeker gibi girince olaya yelkenleri suya indirdim ve gittim oturdum masasına. çekmecesinden bir kağıt çıkarıp uzattı "oku" dedi. aldım kağıdı elime, meğerse bütün kalemcek hakim hakkında tutanak tutmuşlar. "sen bi gün burdasın, ben her gün çekiyorum avukat bey" dedi adam ve başladı anlatmaya. anlattıklarını buraya yazamam, o derece bir cinslikler silsilesi. offf offf.

    ertesi gün

    gene 09:30 duruşması, gene köprü trafiği, gene anormal kilit vaziyeti. gene sekreter, gene teyid. üstüne bu sefer ben adliyeyi aradım, kalemi bağlattım. şu anda şişli camiinin önündeyim, geliyorum, mübaşire iletir misiniz dedim. iletmeyiz dedi. canınız sağolsun dedim. 11:32 duruşma salonun kapısındayım, karşı tarafın avukatı meslektaş sırıtarak çıkıyor dışarı. bu sefer de 10 tane 09:30 dosyasının ilkiymiş. "ben sizi gelmeyeceksiniz sandım meslektaşım, sordum mazeret veya bekletme de yoktu" dedi. "ee, düştü mü yani dosya?" diye sordum, "yok, düşmedi" dedi ve kaçtı. istedim dosyayı mübaşirden, hakikaten yok bekletme. tam sekreteri arayıp fırçalayacaktım ki çaycı geldi elinde benim bekletme faksıyla, mübaşire uzatıyor. "kim verdi arkadaşım sana bunu ve ne zaman verdi?" diye sordum, baro odasından getirip çay ocağına bırakmışlar. o hırsla gittim baro odasına, başladım gene bağırıp çağırmaya. özür diliyorlar, hiç olmazmış da, yapmazlarmış öyle şey de, nasıl olmuşsa olmuş da.. lan bu gibtiğimin dilekçesini zütürüp çaycıya veren sen değil misin? sen ne iş yaparsın, görevin ne senin? of ulan of.

    neyse döndüm geldim bir daha baktım dosyaya, meslektaş düşürmeye çalışmış ama hakim düşürmemiş. avukat bey takip ediyordu dosyayı, aceleniz varsa alayım, dava zaman aşımıyla ilgili, duruşmayı takip etmese bile karar veririm demiş. helal be, hakime bak. bu arada benim sevgili meslektaşıma da bak, hayır düşürsen ne olacak, kabak gibi belli ki yenileyeceğim ve kazanacağım o davayı. şimdi ben o kararı aldıktan sonra vekalet ücretini icraya koyup senin müvekkiline hacze gitmez miyim? hacze gittiğimde bir lira bile indirim yapmadan bütün parayı dosyaya almaz mıyım? müvekkilin biz alacaklıyken nasıl borçlu konumuna düştük diye sorduğunda "avukatınıza sorun, zuhahahaha" demez miyim? derim. uyanık ://

    kendime not: 09:30 duruşmaları için evden en geç 07:30'da çıkılacak.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    +1
    sevgili günlük,

    avukat olmayı en çok, hayatın gerçekten içinde olmamı sağladığı için seviyorum. adliyelerde sürünmek çok şikayet ettiğim bir şey, fakat mesela dün bir teyze bana gelip, "benim oğlum on yıldır kayıp, ölüsü de bulunamadı. ama şimdi askere çağırıyorlar. askerlik şubesine gittim, adliyeye git dediler. napıcam ben?" diye sordu. gaiplik kararı alması lazım, ya da şartları varsa ölüm karinesi. bilemedim. nereden alınacağını da bilmiyorum zaten, asliye hukuk katında olduğumuz için "hangi mahkemeye gideceğinizi bilmiyorum, bakın şurası asliye hukuk mahkemesi, oranın müdürüne sorun" diye yönlendirdim teyzeyi.

    böyle şeylerle karşılaşmak hoş bişey. her defasında "neler var... " diyorsun. ki ben bi de şirket çalışıyorum, şahıs müvekkil yok. öyle 3. sayfa haberleri, ceza dosyaları falan yok. adliyede denk geldiğim kadar görüyorum böyle şeyleri. şahıslarla çalışsaymışım demek ki, vay arkadaş, neler görecekmişim.

    ofisten arkadaşım bergen'in sorumlu olduğu şirketi dolandırmışlar, karakola gitti. operasyon yaptırmaya. karakolda otururken bi ton olay görüyor insan; mesela istanbul'un bir yerlerinde bir seri katil olduğunu öğrendik. evlere girip kadınları öldürüyormuş, para filan da almıyormuş evden fazla. en son, o günkü olayda, 2 aylık evli bir kadının kafasını kesmiş evden de 20-30 lira alıp gitmiş. zevk için öldürüyor manyak.

    ben masa başı avukatı ya da danışman filan olamam ya. cidden. zaten istemiyordum, bana uygun bişey değil o kadar "belirli" bir konum. adliyeye gitmem lazım, ben camlı binaların* içinde otururken aşağı mahallede insanlar ne yapıyor bilmem lazım, hukuk adliyelerde nasıl işliyor görmem lazım. kanunu kitabı okumakla olmuyor, o kitabın ne kadarının pratik fayda sağladığını görmem lazım.

    hayır öte yandan, duruşma avukatı olmak ya da böyle şeylerle uğraşmak "amelelik" addedildiğinden, masada oturabildiğin kadar artıyor maaşın. sen "iyi bir avukat" oldukça masada oturtuluyorsun ve maaşın artıyor. adliyelerde muhabirlik yapmak da iyi avukatlığa delalet etmiyor. çünkü artık işler hep kurumsal, müvekkiller hep şirket. sana kalkıp başından geçeni anlatan bir insan yok karşında, cari hesaplarını faturalarını filan kargolayıp gönderen ve itirazın iptali davası açmanı isteyen şirketler var. tedarikçisiyle sözleşme yapılmasını isteyen satıcılar var. sigorta şirketinin rücu talebini reddetmeni isteyen kamyoncular var. ama sigorta şirketinin devreye girdiği trafik kazasının nasıl olduğunu anlatan şoför yok.

    yani bir şekilde geri çekilmek zorundasın akan hayattan. seni ilgilendirmemeli böyle şeyler yoksa iş yapılmaz. adliyede sağa sola bakıcam derken sözleşme hazırlayamazsın.

    neyse benim işim var.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +1
    günlük,

    bildiğin sıkıldım.

    "kendi hareket alanı" olmayınca asabileşip isyankarlaşan bi tipim ben. sorumluluk almayı seven bir tipim, çünkü hareket alanı ancak sorumlulukla olan bişey. hiç kaçmam öyle şeylerden, yeter ki rahat olayım. bu yüzden avukat oldum.

    tam "yau tamam oturduğum evde misafirsel bir ortamım var, fakat işyerim iyi, sorumluluğumdan memnunum, ah allam neyse ki avukat olmuşum" derken yine stajyer olduk amk. arkadaşlarım kendi vekalet ücretlerinin icrasıyla uğraşıyor ben burda anca müvekkilin faturasını iade ediyorum. millet ev satın alıyor ben kirasını verebileceğim ev bulamıyorum.

    neyse dur bakalım. doğacaktır bana vaad ettiği günler hakk'ın.
    ···
  19. 19.
    +1
    dear günlük,

    yürütmenin durdurulması taleplerinin reddine dair itiraz dilekçesi yazarken, bi gün kendimi tutamayıp "sayın mahkeme, amacınız üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi allasen, şu kriz ortamında bugün hangi şirket verebilir o kadar parayı şak diye" yazıcam diye endişeleniyorum.

    çok canım istiyor.
    ···
  20. 20.
    +1
    sevgili günlük,

    gecenin yarısına kadar uğraşıp format filan olmaksızın tamamen kendi kendine hazırladığın sözleşmenin, senior'ın tarafından müvekkile "ben hazırladım" diyerek gönderilmediği bir dünya istiyorum.

    cc denen nane bunun için var. senior'ına gönderirken işverenine de gönder diye. bundan sonra cc kullanmayanı dövsünler.
    canım cc.
    ···