/i/Bilim

"hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. ilimin ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, dalalettir, cehalettir".
M.K ATATÜRK
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 41.
    0
    Uzaylılar geldi dünyaya çağlarca
    Anunakiler, galaktik konsey can cana
    Repteliyanlar ağlar aşkla
    Oy ölem ben ölem intergalaktik yarim
    ···
  2. 40.
    0
    Rezervasyon
    ···
    1. 1.
      0
      Vay bee
      ···
  3. 39.
    0
    illuminate
    ···
  4. 38.
    0
    Ayrıca hatırlarsanız Maya Takvimi’nin 21 Aralıkta bittiğini söylemişlerdi. kıyamet kopucak Dünya yok olucak diyorlardı. Aslında bu bir bitiş değil yeni bir çağın başlangıcıydı. Bütün dikkatleri Şirinceye çektiler ama NASA o tarihte PLANET X diye bir gezegen bulduklarını duyurdu bu gezegen için Güneş Sistemine dahil ama belirli aralıklarla görünüyor diyolardı işte bu NiBiRU’idi.Ve o tarihten sonra ABD Mezopotamya sayılan bölgelere petrol bahanesiyle girdi ve eski tapınakları koruma altına aldı.Bu işe Rusya’da dahil oldu.O tarihten sonra reklamlarda sürekli altınınızı bankaya yatırın altınınızı bize verin gibi reklamlar çıktı ve ABD en güvenli saklama yerini altınlar için yaptıklarını söylediler bilmem anlatabildim mi?
    ···
  5. 37.
    0
    Akkadca adı iştar olan tanrıça ‘nın da fiziksel mevcudiyeti ve varlığına dair sayısız yazıtlar, metinler, ilâhîler, kehanetler, dualar ve tarifler vardır. Romalılarca Venüs, Yunanlılarca Afrodit, Kenanlılar ve ibranilerce Astarte, Asurlular ve Babilliler ve Hititler ve diğer kadim halklarca iştar veya Eşdar, Akkad ve Sümerlilerce inanna veya innin veya Ninni diye bilinen ve diğer birçok lâkabı ve sıfatı olan inanna tüm zamanların Savaş Tanrıçası ve Aşk Tanrıçasıydı; hiddetli, güzel bir dişiydi.Anu, Enlil ve Enki’nin oğullarının ve onların çocuklarının hanedanlık silsilesindeki konumları, özgün bir Sümer aracıyla netleşir: belirli tanrılara sayısal rütbe atfetme. Bu sistemin keşfi, Sümer uygarlığı çiçek açtığında Gök ve Yerin Tanrılarının Büyük Meclisindeki üyeleri de ortaya çıkarır. Bu Üstün Panteonun on iki ilâhtan oluştuğunu görürüz. Sümer altılı sistemindeki en yüksek birim olan 60 Anu’ya atfedilmişti; Enlil 50 “idi”, Enki 40 ve Adad 10. 10 sayısı ve onun 60 aslî sayısı içindeki katları, eril ilâhlara atfedilmişti.
    Sümer’de daha birçok tanrı vardır; Büyük Tanrıların çocukları, torunları, yeğenleri ve kuzenleri; ayrıca “genel görevlere” atanmış (denilebilecek) Anunnakiler adıyla anılan birkaç yüz tanrı daha vardır. Ama sadece on ikisi Büyük Grubu oluşturur.
    Sümer metinleri tanrıların Dünya’ya gelişinin o ilk dönemlerinde, bir güçler ayrılığı üzerinde anlaşıldığını bildirmektedir: Anu göklerde oturacak ve On ikinci Gezegene hükmedecek; Enlil toprakları kumanda edecek ve Enki de AB.ZU’dan sorumlu olacaktı. E.A adının “sulak” anldıbına gelişinin yönlendirmesiyle, bilginler AB.ZU’yu “sulak derin” olarak çevirdiler; Grek mitolojisinde olduğu gibi Enlil’in fırtınalar yaratan Zeus’u temsil ettiğini, Ea’nın da Okyanuslar tanrısı Poseydon’un prototipi olduğunu varsaymışlardı.
    Kadim metinlerde altın ve diğer metallere yapılan yaygın göndermeler, daha ilk zamanlardan itibaren metalürjiye olan aşinalığı önermektedir. Metinlerin belirttiği gibi, insanoğlunun ortaya çıkışından çok önce madencilik ve metalürjiyle uğraşan tanrılar tarafından insanoğluna bahşedilen bilginin sonucu olarak, uygarlığın daha en başında canlı bir metal ticareti mevcuttu. Güney Afrika’da “yeni keşfedilen” maden bölgeleriyle ilgili araştırmalar çarpıcı bilgiler sağladı. Optima dergisinde bulgularını bildiren Adrian Boshier ve Peter Beaumont, kadim ve tarih öncesi madencilik faaliyetleri ve insan kalıntıları içeren katman üstüne katmana rastladıklarını anlatıyorlar. Yale Üniversitesi ve Hollanda’daki Groningen karbon tarihlen dirme testleri, eşyaların yaşını akıl alır bir M.Ö. 2000 ile akıl almaz bir M.Ö. 7690 arasında saptamıştır.
    Bulguların beklenmedik eskiliğinden dolayı meraklanan ekip araştırma sahalarını genişletti. Kömür kalıntıları, mağara içindeki madencilik faaliyetinin yaşını M.Ö. 20.000 ile 26.000 arasında gösterdi. Metalleri çıkarmak için madencilik yapmak, Eski Taş Devri sırasında mümkün müydü? Şaşkınlık içindeki bilginler, kadim madencilerin çalışmalarına başladığı yer olduğu anlaşılan bir noktada bir şaft kazdılar. Orada bulunan bir kömür örneği, Groningen laboratuvarına gönderildi. Sonuç, aşağı yukarı 1.600 yıl fark edebilecek bir M.Ö. 41.250 idi!
    Güney Afrikalı bilim adamları daha sonra güney Swaziland’daki tarih öncesi maden alanlarını incelediler. Açılmamış maden mağaraları içinde dallar, yapraklar ve otlar, hatta kuş tüyleri buldular; hepsi de, muhtemelen, kadim madenciler tarafından yatak olarak kullanılmak üzere getirilmişti. M.Ö. 35.000 seviyesinde, “insanın o uzak devirde sayı sayma yeteneğine sahip olduğunu belirten” üstüne çentik atılmış kemikler buldular. Diğer kalıntılar, eşyaların yaşının M.Ö. 50.000 civarına kadar ilerletti. Bu keşifleri yorumlayan, Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nin eski başantropoloğu Dr. Kenneth Oakley bu bulguları çok farklı bir bakımdan önemsiyordu. Bu, insanoğlunun kökenine önemli bir ışık tutmaktadır… artık güney Afrika’nın, insanoğlunun evrimsel yuvası olması mümkündür; yani Homo sapiens’in “doğum yeri.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 36.
    0
    Rez devamm
    ···
  7. 35.
    0
    Not defterinden kopyala yapıştır yapıp bitiriyorum.
    ···
  8. 34.
    0
    Aralarında Ea’nın ta kendisi tarafından yazılmış gerçekten şaşırtıcı bir otobiyografi de bulunan Sümer metinlerine göre, Ea göklerde doğmuş ve Dünya üstünde herhangi bir yerleşim veya uygarlık olmazdan çok önce Dünya’ya inmiştir. “Ülkeye yaklaştığımda, çokça sel vardı” diye belirtir. Daha sonra ülkeyi yerleşilebilir hâle getirmek üzere kendi tarafından girişilen bir dizi faaliyeti anlatır: Dicle Nehri’ni taze, “yaşam veren sularla” doldurdu; Dicle ve Fırat’ta yol alınabilmesi için kanalların inşasına göz kulak olmak üzere bir tanrı atadı; bataklıkları temizledi ve onları balıklarla doldurdu, onları her türden kuş için bir barınak yaptı ve kullanışlı inşa malzemesi olan kamışların oralarda büyümesini sağladı. ilâhı, insanlığın en büyük koruyucusu, uygarlığı ortaya çıkaran tanrı olarak betimleyen birçok metin, ayrıca onu tanrılar meclisinde insanoğlunun başkahramanı olarak da resmeder. incil’deki tarifin kaynağı olması gereken Sümer ve Akkad Tufan metinleri, Ea’yı Tanrılar Meclisinin kararına karşı koyarak güvendiği bir takipçisinin (Mezopotamya “Nuh”u) felâketten kaçmasını sağlayan bir tanrı olarak betimler. Gerçekten de, (Eski Ahit gibi) bir tanrı veya tanrıların insanı şuurlu ve kasıtlı bir fiil yoluyla yarattığı inancına bağlı olan Sümer ve Akkad metinleri, Ea’ya anahtar bir rol verirler: Tanrıların baş bilimcisi olarak, insanın yaratılacağı metodu ve işlemi belirleyen odur.
    Tanrılara ve insanoğluna yaşam veren olarak Ninhursag’dan Ana Tanrıça diye söz edilir. Takma adı “Mammu”dur; bu, anne anldıbına gelen ingilizce “mom” veya “mamma” kelimelerinin arasıdır.
    ···
  9. 33.
    -1
    Sümerliler Enlil’e hem korkudan hem de şükran duyduklarından hürmet ediyorlardı. Tanrılar Meclisinin kararlarının insanlığa karşı yürütülmesini temin eden oydu; saygısızlıkta bulunan şehirlere karşı silip süpüren “rüzgâr”ını üfüren oydu. Tufan sırasında, insanoğlunun imhasını amaçlayan oydu. Ama insanoğluyla barış hâlinde olduğunda iyilikler yapan dost bir tanrıydı. Enlil ayrıca insanoğluna hükmedecek olan kralları, hükümdarlar değil de ilâhî adalet kanunlarının uygulanması görevi kendisine teslim edilen, tanrı hizmetkârları olarak seçmekteydi. Gerçekten de Sümer, Akkad ve Babil kralları kendilerini öven yazıtlarına, Enlil’in kendilerini Krallığa nasıl çağırdığını anlatarak başlarlar. Gök ve Yerin Tanrısı, Anu’dan ilk doğan, Krallık Dağıtıcı, Tanrılar Meclisinin Baş icracısı, Tanrıların ve insanların Babası, Tarımı Bahşeden, Havanın Efendisi; bunlar Enlil’in büyüklüğünüve güçlerini gösteren bazı atıflardır.
    Sümer’in üçüncü Büyük Tanrısı, Anu’nun bir diğer oğludur; iki adı vardır: E.A ve EN.Ki. Erkek kardeşi Enlil gibi o da bir Gök ve Yer tanrısıdır; yani aslında göklerde olan ve Dünya’yainmiş olan bir ilâh. Ea (bu isim kelimenin tam anlamıyla “evsu” anldıbına gelir), usta bir mühendistir; kanalların inşasını, nehirlerin bentlenmesini ve bataklıkların kurutulmasını plânlamış ve gözetmiştir. Ea, “Tuzlu Suların Efendisi” idi, yani denizlerin ve okyanusların. Sümer metinleri tekrar tekrar üç Büyük Tanrının âlemleri kendi aralarında bölüştükleri çok eski bir zamandan söz ederler. “Denizler Enki’ye verildi, Dünya Prensi’ne”, böylece Enki de “Apsu’nun (“Derinler”in) hükümdarlığını” aldı. Denizlerin Efendisi olarak Ea uzak diyarlara, özellikle de Sümer’e değerli metallerin ve yarı değerli taşların getirildiği yerlere yelken açan gemiler inşa etti.
    ···
  10. 32.
    +1
    Sümer panteonunun en güçlü ikinci ilâhı EN.LiL idi. Adı “havanın efendisi” anldıbına geliyordu; daha sonraları kadim dünyanın panteonlarının başını çeken Fırtına Tanrılarının prototipive babasıydı. Anu’nun en büyük oğluydu, babasının Göksel Evinde doğmuştu. Ama en eski zamanlardaki bir noktada Dünya’ya inmişti, dolayısıyla başlıca Gök ve Yer tanrısıdır. Tanrılar Göksel Evdeki mecliste toplandıklarında, Enlil babasının yanında bu toplantılara katılırdı. Tanrılar Dünya’da meclis hâlinde toplandıklarında ise, ana tapınağının, E.KUR (“dağ gibi olan ev”)’un bulunduğu Enlil’e adanmış şehir olan, ilâhî bölge Nippur’daki Enlil’in sara yında biraraya gelirlerdi. Sümer inançlarına göre Enlil Dünya’ya, Dünya meskûn ve uygar olmazdan çok önce gelmiştir. Sümer metinleri ayrıca, Enlil’in Dünya’ya “kara başlı halk” (bu, Sümerlilerin insanoğlu için kullandığı lâkaptır) yaratılmadan önce geldiğini de belirtir. Tanrıların şefi oluşunun dışında, Enlil aynı zamanda Sümer Diyarının ve “Kara Başlı Halkının ” en üstün Efendisi’dir.
    ···
  11. 31.
    0
    Arkeolog, tarihçi, antik diller uzmanı, sosyal bilimci Zecharia Sitchin’e göre Kutsal kitaplarda anlatılan olaylar dinsel bir öykü değil, gerçek tarih! Dünya Tarihleri/Zaman Çizelgesi” adlı kitabında şöyle diyor; “mitoloji bir hayal değildir, fakat eski hatıraların saklandığı bir hazinedir; Kutsal Kitaplar bilimsel ve tarihsel bir döküman olarak harfi harfine okunduğu takdirde, hayal edilenden daha eski ve büyük uygarlıklar varlıkları anlaşılacaktır. Uzak geçmişte, dünya başka canlılar tarafından kullanılmış bir yerdir; Mısır Piramitleri iniş alanlarının fenerleridirler, Sina Yarımadası 4.000 yıl önce tanrılar savaşında yok edilen özel bir üstür.”Tevrat ve incil dinsel bir metin olarak değil, tarihsel/bilimsel bir döküman olarak okunmalıdır, antik büyük uygarlıkların kökeni dünyadışıdır. Kutsal kitaplardaki tüm mucizeler onların teknolojisinden başka birşey değildir. Sitchin, antik bilginin dünyaya Annunakiler tarafından getirildiği ileri sürerken, modern bilimin antik bilgiyle uyum sağlamaya başladığını ve devamı olduğunu söylemektedir. Tevrat´ın “Genesis” bölümünün 6. Bölümü´nde adları geçen ve Tufan´dan önce insanoğullarının kızlarıyla evlenen “Nefilimler”in Nibiru’dan geldiğini yazar. Gezegenin adının anlamı artı veya haç demekti. “Nefilim” sözcüğünün özgün anlamı, “Tanrının Oğulları ya da göklerden gelen Devler”dir. ibranice´deki “Nafal” sözcüğü de “Nefilim” yorumunu destekler gibidir ve “Düşüş/Düşenler” anlamındadır. iniş yeri veya irtibat merkezi Sina Dağı´dır. yani uzay üsleri Sina Dağı´ndaydı ve Kudüs´ün önemi bu yüzdendi. Tüm antik metinler, kutsal kitaplar, Eski Yunan ve Eski Mısır mitolojilerini içeren metinler, piramit yazmaları ilk uygarlık olan 6.000 sene öncelerde yaşayan Sümerlerle ilişkilidir. Diğer bir deyişle efsanelerin ve mitlerin kaynağı Sümerler’dir. Sümerliler “Bildiğimiz herşey bize Anunnaki tarafından öğretildi.” diyorlardı. Mezopotamya Yaradılış Miti, Tevrat´daki Yaratılış Bölümü´nün ilk satırlarıyla aynı anlamdadır ve burada Anunnaki ile ilgili bilgiler bulunmaktadır.
    Kadim milletlerin yaratılış efsanelerinde göklerden gelenlerden, göklerden verilen hükümdarlıklardan sık sık söz edilir. Bunlara sembolik demiş, halk üstünde otorite ve üstünlük kurmak için uydurulmuş deyip geçmişiz. Bu bilgilerin herkese mal olamayışının sebebi budur. Tüm kadim halklar göklerden Dünya’ya inen ve istediklerinde göklere yükselebilen tanrılara inanmaktaydı. Ama bu hikâyelere hiçbir zaman inanılmadı, daha en başından itibaren bilginler tarafından mit olarak etiketlendiler. Yaklaşık 6000 yıl önce hiçbir öncesi olmaksızın Sümer uygarlığı anîden nasıl ortaya çıkıvermiştir? Bir biçimde, yaşam buraya ait değildi. Eğer yaşam bir dizi kendiliğinden kimyasal tepkime yoluyla başladı ise, Dünya üzerindeki yaşamın neden birçok şans eseri kaynak çokluğu değil de tek bir kaynağı vardı? Ve niçin Dünya üzerindeki canlı maddenin hepsi, Dünya’da bol bulunan kimyasal elementlerin çok azını ve gezegenimizde nadir bulunan kimyasal elementlerin pek çoğunu içermekteydi? Öyleyse, yaşam Dünya üzerine başka yerden mi getirilmişti? Yüz binlerce, hatta milyonlarca yıllık, acı verecek derecede yavaş seyreden insanın gelişiminden sonra her şeyi böylesine birdenbire ve tamamen değiştiren ve bir-iki- üç dokunuşta, yani M.Ö. 11.000, 7.400 ve 3.800’ler civarında, ilkel göçebe avcıları ve yiyecek toplayıcılarını, çiftçilere ve çömlekçilere, derken şehir kurucularına, mühendislere, matematikçilere, gökbilimcilere, metalürjistlere, tüccarlara, müzisyenlere, yargıçlara, doktorlara, yazarlara, kütüphanecilere, rahiplere dönüştürüveren şey neydi? Bu cevap, ortaya çıkartılan onbinlerce kadim Mezopotamya yazıtından birinde şöyle özetleniyor: “Güzel görünen her neyse, tanrıların lütfuyla yaptık.”
    Bu Gök ve Yer Tanrılarının başını AN (veya Babil/Asur metinlerinde Anu) çeker. O, Tanrıların Büyük Babası, Tanrıların Kralıdır. Anu’nun mekânı ve krallığının merkezi göklerdeydi. Kişisel öğüt veya iyiliğe ihtiyaç duyduklarında veya aralarındaki bir tartışmayı yola koymak için bir meclis olarak toplandıklarında veya büyük kararlar alacaklarında diğer Gök ve Yer tanrılarının gittiği yerdi burası.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 30.
    0
    Sitchin’ e göre 300.000 yıl önce Anunnakiler (Göklerden dünyaya gelen) tarafından genetik müdahele ile yaratılan ilkel işçilerin melez olmaları sebebiyle üreme yetenekleri bulunmamaktaydı ve klonlama için 7 tanrıça Anunnaki gönüllü olmasına rağmen yeterli sayıda işçi üretilmesi konusunda sıkıntı yaşanıyordu. Daha sonra ilk mükemmel insan Adamu yaratıldı, fakat dişilere hala üreme yeteneği kazandırılamamıştı. Adamu’ nun kaburga kemiğinden alınan özüt ile hazırlanan karışım Enki’ nin karısı Ninki’ nin rahmine yerleştirildi ve kadın anldıbına gelen issha yaratıldı, Adamu kendisine bahşedilen karısına “yaşamın dişisi” anldıbına gelen Chava adını verdi. Aden’ deki bahçede yaşam ağacına (ölümsüzlük ağacı) yaklaştıkları için bölgeden kovuldular ve dünya üzerinde dolaşmaya ve üremeye başladılar.
    ···
  13. 29.
    0
    Rez okurum
    ···
  14. 28.
    0
    Yaz yav
    ···
  15. 27.
    0
    ananınki diye okudum ilk baştan aklım çok karıştı amk
    ···
  16. 26.
    0
    Reserved
    ···
  17. 25.
    +3
    Neyse okumak isteyen sonra da okur.
    Sümer uygarlığının aniden ortaya çıkması ve yine aniden ortadan kaybolması, aynı dönemde inşa edilmiş devasa yapılar, maymunlar ile homo sapiens arasındaki ekgib evrim halkası ve son dönemde yapılan bazı bilimsel keşifler Sitchin’ in çalışmalarına ilgiyi artırmıştır. Nibiru’dan 450.000 yıl önce dünyamıza gelen Anunnakiler (Nefilim, Elohim) 300.000 yıl kadar önce gen mühendisliği sayesinde kendi genlerini dünyadaki hominid’ lerle karıştırarak ilk insanların ortaya çıkmalarını ve gelişmelerini sağlamışlardır. Dünyaya yapılan ilk seferin lideri aynı zamanda genetik çalışmalarını da yöneten EN.Ki dir. Genetik mühendislik ve Adem´in nasıl üretildiği, Enki mitinde açıkça anlatılır, Enki´nin simgesi olan birbirine dolanmış iki yılan, günümüzün tıbbının da simgesidir ve aynı zamanda DNA´nın çift sarmalını da simgeler. Sümer Mitolojisinde Anunnaki, Dünya‘ya gelip tüm ırkları yaratan iyi ve kötü tanrıların ve tanrıçaların hepsini temsil eder. Sümer kayıtlarına göre, Nefilim erkeklerinin boyu, 3 – 5 metre idi.
    ···
    1. 1.
      0

      ANANI ANNUNAKiLERLE gibTiM

      ···
  18. 24.
    +1
    Burada olanlar kendilerini belli etsin.Ona göre devam edeyim
    ···
  19. 23.
    +1
    Sümerliler, ellerinde araç ve gereç olmasa da küresel bir astronomi ve geometrinin gerektirdiği gelişmiş astronomik ve matematik “know—how”a sahip miydiler? Dillerinin gösterdiğine göre, gerçekten de sahiptiler. Göklerin kavisi veya yayından söz ederken, DUB terimini —astronomide dünyanın 360 derecelik çevresi anldıbına gelmektedir— kullanmaktaydılar. Astronomik ve matematik hesaplamaları için AN.UR çizdiler; bu da gök cisimlerinin doğuş ve batışlarını ona oranlayarak ölçebilecekleri hayali bir gök ufkuydu. Bu ufka dikey olarak bir dik çizgi uzattılar: NU.BU.SAR.DA; bunun yardımıyla referans noktasını elde ettiler ve buna AN.PA dediler. Boylam dediğimiz çizgileri çizdiler ve onları “derecelenmiş boyunduruk”, enlemleri ise “göklerin orta çizgileri” diye adlandırdılar. Örneğin, yaz gündönümünü işaret eden enleme AN.BiL (göklerin ateşli noktası) dediler. Zitchin 12. Gezegen adlı kitabında Sümer metinlerinden yola çıkarak bundan binlerce yıl önce Güneş sisteminde bir gezegenin daha bulunduğunu belirtiyor;”Metinlerde açık bir şekilde mulmul ul—şu 12 “Mulmul 12’den oluşan bir banttır” diye belirtilmektedir. Mulmul teriminin, “tüm gök cisimlerini içeren göksel yapı” olduğunu belirtmek üzere tekrarlanarak (MUL.MUL) güneş sistemini işaret ettiğini söyleyebiliriz.
    ···
  20. 22.
    +1
    Trende girmişiz haberim yok geldin
    ···