1. 226.
    0
    vay amk be. anlat panpa. şu dede olayın beni salya sümüğe bağladı lan. yaşattın o anı bana bin. Allah rahmet eylesin karşim. fazla ara verme seni bekliyorum. ulan ne yaşantılar var anasını gibeyim beeee
    ···
  2. 227.
    0
    geldim, birazdan bir part atıyorum...

    @187 güzel kardeşim yazdıklarımı iyi okursan neyin ne olduğunu anlayacaksın...

    bir daha yazayım burada yazılan hiçbir olayda yalan ya da abartı bir şey yoktur, hepsi de yaşadığım olaylardır...

    evet sakladığım bazı şeyler var ama onları da mecbur saklıyorum ya da yanlış yazarak zütü sağlama almaya çalışıyorum...

    neyse anlayan zaten anlamıştır...
    ···
  3. 228.
    0
    hey yavrum hey her telden adam var amk sende anlat babuş
    ···
  4. 229.
    0
    ağlattın bin anlat
    ···
  5. 230.
    0
    devam etsene laann
    ···
  6. 231.
    0
    @190 başkan umut tacirliği yapar gibi okursan anlarsın falan diye yeme şimdi bizi.
    cezaevine girdim 6 yıl 8 ay 14 gün yattım dediğin tarihten itibaren çıkmana daha 6 ay var.

    şimdi biri sana çıksa bayrampaşada yattım kaşıkla tünel kazdım, çatalla duvar deldim dese sen inancan mı bi kendine sor sora yazmaya devam et. ha güzel yazmışın bişey demiyorumda yaşadım bunları dersen yemez haberin olsun.
    ···
  7. 232.
    0
    @194 bayrampaşa'da bırak çatal kaşığı da kazmayla tünel kazısan ne olacak? hiçbir şey...

    seni inandırmak isterdim ama sen kendini inanmamaya kurmuşsun onun için yapacak bir şeyim yok ama keşke hikayeyi baştan okusaydın o zaman bu soruları ya da hesaplamayı yapma gereği duymazdın...

    her neyse...
    ···
  8. 233.
    0
    %%%%%%%%%%%%%anlat panpa%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%
    ···
  9. 234.
    0
    rezerve
    ···
  10. 235.
    0
    @1 Kaç Cigaramız Kaldı Panpa ?
    ···
  11. 236.
    0
    ellerimi donumun üzerinde birleştirmiş aval aval esmer gardiyanın suratına bakıyordum… söylediğini ya yanlış anlamıştım ya da gerçekten cehennemin orta yerindeydim…

    esmer gardiyan yani hıdır, gözlerini bana dikerek;

    “gilodunu çıkar, gilodunu” dedi bir kez daha…
    cehennemin orta yerinde değildim belki ama işittiğimin gerçek olduğunu hıdır’ın o kurşun döven sesiyle anladım…

    yapamazdım, üç kişinin yanında donumu çıkaramazdım, belki yardımları dokunur diye diğer gardiyanların suratlarına baktım ama onların da suratlarından dökülen, çarşamba pazarlarında kurulan pazar tezgahlarından farksızdı…

    hiçbirinin suratında insanlığa dair bir işaret yoktu ya da insan değildi bunlar...

    elinde sopasıyla önümde bir heykel gibi dikilen hıdır’ın önce sopasına, sonra da yüzüne buz kesilmiş bir ifadeyle baktım…

    bakmaz olaydım…

    “ne bağıyon lan it, çıkarsana gilodunu” diyerek sol baldırıma bir sopa daha yedim…

    buz kesilmişti her yanım, baldırıma yediğim sopadan daha ağır geliyordu “gilitonu da çıkar” sözü… gözaltında yaşadığım o beş acı günün sonrasında belki biraz rahatlarım diye düşünmüştüm ama her geçen zaman daha da taka batıyordum…

    ellerimi donumun üzerinden çekerek...

    “nasıl yani” diyebildim sadece,

    esmer gardiyan yani hıdır, sarı dişlerini altlı üstlü sıkarak arkadaşlarına baktı… iki üç saniyelik bakıştan sonra bana doğru yaklaştı…

    o ana kadar yere bakan sopasının ucu artık bana bakıyordu…

    biliyorum o sopa herhangi bir yerime inecekti ki, insin de ama donumu çıkaramazdım…

    bilmiyorum belki sizler için normal bir şeymiş gibi gelebilir ama ben utangaç bir yapıya sahiptim… ve bana saçma geliyordu birilerinin yanında anadan üryan soyunmak; hem de tanımadığın kişilerin yanında…

    hıdır’ın elindeki sopa, göğüs hizamdan aşağı doğru kaydıkça benim de ellerim tekrar donumun üzerinde birleşti… aklımdan geçeni yapacak kadar gaddar olamazdı bu adam diyordum… ve evet, insan değildi belki ama bu kadar da olamaz diyordum… olmamalıydı da...

    o yanıma yaklaştıkça ben başımı eğdim… hıdır, artık bir nefes kadar yakınımdaydı, yüzüne de bakamıyordum, baktıkça ya küfür ediyordu ya da sopayı indiriyordu…

    “ne soruyon lan sen, ne soruyon, heyvan” diyerek sopayı kaldırdığı gibi kalçamın sol lobuna indirdi…

    biraz yalpalasam da düşmedim, düşmek de istemedim daha doğrusu… başım eğik bir vaziyette sol elimi kalçama zütürdüm, sopayı indirdiği yeri ovuştursam da acıyı bir türlü dindiremedim…

    hıdır’ın ağzından çıkan biçimsiz “çığks ıçğks” sesiyle, sağ yanımda duran beyaz tenli ve uzun boylu gardiyan, yanıma yaklaşarak koluma girdi… elindeki sopayla odanın ortasında olan masanın köşesini göstererek "oraya geç" dedi...

    bir elim donumda bir elim de sol kalçamda, beyaz tenli gardiyanın gösterdiği yere doğru yürümeye çalıştım fakat yürürken de baldırıma bir sopa daha indirdi hıdır…

    baldırıma o son sopayı yiyince durdum ve hıdır’ın suratına baktım… ben o bakışta hıdır’a ana avrat düz gittim ama neye yarar… biçimsiz bıyığı ve sarı dişleriyle suratıma bakarak sopasını gösterdi…

    beyaz tenli gardiyan omzuma dokunarak "geç "dedi…

    masanın köşesine geçerek bekledim…

    “arkanı dön” dedi beyaz tenli gardiyan..

    döndüm…

    adının rıfat olduğunu öğreneceğim bu gardiyan aslında maden mühendisiydi, sonradan iş bulamayınca gardiyan olmuş tabii bunları daha sonra öğrenecektim o an için bırak gardıyana adını sormayı soru bile soramıyordum soracak halde de değildim daha doğrusu…

    rıfat’ın suratında iyiliğin zerresi bile yoktu ama hadır’a ve diğer esmer gardiyana göre daha iyi davranıyordu…

    “donunu çıkar” dedi o da…

    arkamı dönerek rıfat’a baktım…

    “arama yapacağız, hadi zorluk çıkarma” dedi.

    tatlı dil dedikleri buymuş aslında, çıkarmamak için onca sopa yediğim donu iki tatlı söz ve bakıştan sonra çıkarmaya karar vermiştim…

    rıfat, hıdır’a dönerek

    “tamam abi ben ararım, siz kıyafetleri arayın” dedi.

    hıdır yanımızdan gidince ben de önüme dönerek yavaşça donumu çıkardım, çıkarırken de sağ elimle önümü kapattım… kıçımı kapatmak varken neden erkeklik organımı kapattığımı da hala anlamış değilim... ama o don çıkarma anında yer yarılsa da içine girsem diye düşündüm… ama yine ve herzamanki gibi yapacak bir şeyim yoktu…
    donumu çıkardıktan sonra rıfat’a doğru döneyim dedim ama rıfat ona da izin vermedi…

    “o şekilde bekle” dedi…

    “o şekilde bekle” sözünden sonra sol elimle de kalçalarımı kapatayım dedim…

    demez olaydım…

    rıfat,

    “her iki elinle ayak bileklerinden tutacak şekilde eğil ama dizlerini de kırma…” dedi…

    şaka gibiydi, arkamda duran adam benden eğilmemi istiyordu… evet, bu bir domalma şekliydi ki, aklıma geldikçe de utanıyorum…

    donumu bile çıkaramıyorken nasıl eğilecektim ki… ne yazık ki eğilecektim…

    arkamı dönerek rıfat’a baktım, gözlerinin içine , o da bana bakıyordu…

    başıyla yapacak bir şeyim yok gibi bir şey yaptı ya da ben öyle anlamak istedim.

    diğer gardiyanlara baktım, her biri bir kıyafetimi almış didik didik arıyorlardı, gömleğimin yakasına, pantolonumun paçalarındaki kıvrıma, kemer düğümleri, fermuar kenarları aklınıza gelebilecek her yeri arıyorlardı...

    o iki gardiyanın bana bakmadıklarını görünce bir nebze de olsa rahatlayarak rıfat'ın söylediği şekilde eğildim...

    bacak aramdan rıfat'ı görüyordum... gözgöze gelmemek için gözlerine bakmıyordum ama görüyordum...
    rıfat da bana bakıyordu, hem de en ayıp yerlerime...

    utanıyordum ama kimin umurunda...

    rıfat'ın ağzından çıkacak olan "tamam kalk"a odaklanmışken rıfat bir kez daha beni yerin dibine sokmayı istercesine...

    "ıkın" dedi..

    evet "ıkın", ne yapmak istediklerini o an anlamasam da sonradan neden yaptıklarını öğrenecektim...

    cezaevine küçük ve önemli eşyaları kıç deliklerinde taşıyanlar yüzünden bu yönteme başvurulmuştu ki, haklılar da...

    o ana kadar gözlerimi gözlerinden kaçırdığım rıfat'ın gözlerinin içine baktım...

    o da bana bakarak,

    "ıkın" dedi tekrar...

    erkekliğindne utanır mı bir insan? ben utandım... o an, erkek olduğumdan utanarak rıfat'ın söylediğini yaptım...

    "ıkındım"...

    "kalk" dedi...

    kalktım...

    "çömel" dedi...

    çömeldim...

    "ıkın" dedi tekrar...

    ıkındım...

    vücudumda dayak yemediğim bir yerim kalmamıştı ama o an yaşadığım o acı, yediğim dayakların verdiği acıdan daha keskindi... ölmekten daha beterdi desem yerinde olur...

    aslında tarifi de yok o acının, bilmiyorum aklıma geldikçe utanıyorum...

    "rıfat, hıdır'a dönerek abi donu da aradınız mı" dedi..

    "he, he fevzi bağtı" dedi...

    iki elim önümde, başım eğik bir vaziyetteydim ve utanıyordum...

    rıfat, donunu giy dedi...

    alelacele donumu giydim ama yanlış giydiğimi çok sonra öğrenecektim...

    donumu giydikten sonra sanki yeniden doğmuş gibiydim, o ana kadar eğik olan başım artık dikti..

    o an herşey bitti sanıyordum ama hıdır'la fevzi arasında geçen konuşma yeni felaketin habercisi gibiydi ki felaketti de...

    hıdır fevziye bakarak...

    "nerde galdı bu iso" dedi...

    "haber verdim, geliyor abi... "

    hıdır, diğer iki gardiyandan yaşça tecrübeli olduğundan her ikisi de abi diye hitap ediyordu...

    "eyi, gelsin de garpuza çevirsin bu puştu... "

    iso...

    "ismail" yani...

    gelecekti ve hıdır'ın dediği gibi karpuza çevirecekti beni...
    Tümünü Göster
    ···
  12. 237.
    0
    reserved
    ···
  13. 238.
    0
    okuyan varmı?
    ···
  14. 239.
    0
    son part biraz geç oldu ama gerçekten işlerim vardı ve yoğundum...

    bu arada bütün hafta sonu buradayım bayağı yazarım...
    ···
  15. 240.
    0
    helal devam lan
    ···
  16. 241.
    0
    reserved çetin
    ···
  17. 242.
    0
    dedeme gelsin bu...

    sadece dedeme...

    http://fizy.com/#s/1aite5
    ···
  18. 243.
    0
    reserved
    ···
  19. 244.
    0
    gardiyanlara sakso yaptığınıda sölesene lan amın feryadı
    ···
  20. 245.
    0
    reserved
    ···