1. 1.
    -2
    Bugün internette hersey kontrol ediliyor ve korsan gibi görünen tüm sitelerde
    yavas yavas kapatılmaya baslanıyor. Aynı seyin bu kitabın basınada gelecegini
    tahmin edebiliyorum. Bugün hersey bir sekilde sansüre ugruyor - tıpkı yıllar
    önce rusların yasadıgı hayata benzemeye baslıyor. Bagımsız sunucular, ücretsiz,
    makul yada indirimli sunucular ile degistirilmekte (örnegin devlet sunucuları) -
    bu sunucuların baslıcaları google, youtube, freemp3, blogger, facebook vs ler.
    Yapılmakta olan sey çogunlugun "bilgileri" yada yenilikleri okumak için girdikleri
    yerleri kontrol etmek. Blogger'a yazın, youtube'da seyredin, google'da arayın,
    hepside BEDAVAYA!
    Yaklasık 15 sene evvel internet bugünkünden daha hayran edici ve ilgilendirici
    idi. Video yada resim gibi seyleri izleyemezdiniz fakat sansür diye birseyin
    varlıgıda bilinmiyordu. O zamanlar çocuk ferresi yada benzeri siteler açıldıkça
    açılmaya devam ediyordu - çünkü henüz bir yasak yoktu.
    Fakat sakın yanılgıya düsmeyin; mp3 paylasımı %100 bir hayırsever PROGRAMI
    idi. Mp3 ler halka henüz Napster tanıtılmadan yıllar önce ortalıkta idi. Aynı
    sekildede .wav dosyaları, yani mp3 ten öncekiler. Herzaman oldugu gibi Napster
    gibi bir program koyunlara istedikleri sarkıları "kolayca" ve "bedavaya"
    bulmaları için sunulmustu. Eskiden bir sarkıyı bulabilmek için haber gruplarına
    üye olur, bir istek mektubu bırakır ve birkaç gün bekler, ardındanda 56k hızla
    bilgisayarı sabaha kadar açık bırakıp indirmeye ugrasırdık. Iste elitler bunu bir
    fırsat olarak görerek koyunlara daha çok BEDAVA sunmaya ve böylecede onları
    kontrol altına almaya basladılar.
    Bugün artık kimse dogru dürüst müzik CD si satın almıyor, bunun yerine
    devletin sundugu sitelerdeki bedava mp3 leri indirmeyi tercih ediyorlar... sitede
    bir arama yapıyorlar veee iste tüm albüm orda ve BEDAVA, sadece almaları için
    bekliyor, bir tık ötede "indirmek için tıklayın"... Halk artık bu programa alısıp
    bedava müzige bagımlı olmaya basladıgı için sanatta böylece kontrol altına
    alınmaya baslandı. Yani koyunlar bedava oldugu sürece önlerine pötibörlü ve
    kremalı bir tezek konsa yemege hazır olduklarını ıspatladılar. Iste bugün
    karsımızda olanda bu: Homo-rap müzigi ve çocukları 4 beden büyük giydirip
    kolyeler takıp birer omurgasız orcasaurus'a yada suratlarını boyayıp birer homoemo'ya
    çeviren müzik (sanat). Kadınlarda fileli çorap giyen, ellerinde
    cüzdanları/çantaları ile piyasada Jennifer Lopez gibi gezen havalı birer sürtüge
    ve çocuk yapmaktan uzak birer bagımsız ve yalnız feminaziye döndürülüyor.
    Iste bugün halka sunulan bedava müzik kampanyasının tek amacıda BU.
    Eskiden müzik yada videolar için para ödemek gerekirdi - bugün ise bu
    tamamen yabancı bir olay - bu seylerin laptopu açtıgınızda "bedava" olarak
    karsınıza çıkması tıpkı 60larda TV nin tanıtılması ile sunulan Bedava "eglence"
    PROGRAMI ile ayni
    ···
  1. 2.
    +1
    bak bu benim çakma hesaptı hemen çökmüş biri aferim yardır koçero
    ···
  2. 3.
    0
    Tüm bunlarda beni bu yazıdaki derse odaklıyor: daima hatırlayın, Radyo ve TV
    ilk çıktıklarında BEDAVA seylerin kaynagı olmuslardı, bu yüzden bugünde bu iki
    kaynak (TV & Radyo) sıgırları programlamak için kullanılan EN GÜÇLÜ beyin
    yıkama silahı olmus durumdadır. TV sadece holografik bir sosyal refah düzeni
    saglayıcısıdır. Bunu seyreden koyunlar, bedava konser, bedava müzik, bedava
    film, bedava maç, bedava tiyatro, bedava hava durumu, bedava çizgi filmler ve
    çocuk programları ilede bedavadan birer beyin yıkayan çocuk bakıcısı edinmis
    olurlar, yani herseyi BEDAVAYA elde ederler.
    TV ilk sunuldugunda çıkan 1-2 kanal ve sabahtan aksama kadar gösterilen
    Bedavalar ile koyunlar ekranlara yapısıp kalmaya baslamıslardı. Tabiki sunulan
    seyler gerçek olanlarının birer "sentezi" idi - fakat insanların essiz bir özelligi
    olan hayali seyleri gerçek yapma yetenegi bununda üstesinden geliyordu. Millet
    teknik bir arıza nedeni ile bir taks yada futbol maçını TV de seyredemeyince
    hemen homurdanmaya ve küfür etmeye baslıyordu. Diger yaslılar ise arenada
    yada stadyumda seyredemeyeceklerse hiç seyretmemeyi tercih ediyorlardı.
    Çünkü TV onlar için "gerçek" birsey degildi! Tabiki yavasça buda degisti. (Tek
    yapılan sey, daha çok kanal ve daha net görüntüler sunarak görüneni daha
    "canlı" kılmaktı). Bugün koyunlar için TV gerçegin kendisi. TV de ne görürlerse
    öyle yasıyor, hareket ediyor yada düsünüyorlar. Tüm bu gelismeler
    dogrultusunda tabiki hayırseverlerde bos durmayıp daha çok ıvır zıvır, HD ve 3D
    teknolojiler ile bu PROGRAMI gelistirmeye devam ediyorlar.
    Gerçek hayatta yapmak artık yerini sanal hayatta yapmaya bırakıyor. Tüm
    bunlarda bu otomatik sosyal refah düzeni makinalarında gerçeklesiyor: TV,
    Internet ve Radyo. Tıpkı ödeme, kimlik dogrulama ve iletisim gibi seylerin tek
    bir SIM kartı altında toplanması gibi, tüm bu eglence sektörüde tek bir çatı
    altına alınıyor. Yani tek bir TV de Internet, 500 kanal artı 3D chat ve telefon
    görüsmeleri artık mümkün. All in one! Iste buda koyunların istedigi sey degilmi
    zaten, "tek tusla elinzin altında" modeli.
    Üstteki resim 1950 lerde çizilmis "futuristik" bir imaj! Görebileceginiz gibi
    "futuristik" hayal demek degil! Futurizm sadece gelecek olanı simdiden
    yapmaktır, tek lazim olan seyde düsünebilen bir beyine sahip olmaktır
    ···
  3. 4.
    0
    Kaç kisi gerçekten hayatlarında gerçek bir yarıs arabası ile yarıs yaptı? Çok
    pahalı degilmi? Fakat 3D TV ile artık oturma odanızda BEDAVAYA ve "tehlikesiz"
    bir sekilde bunu yapabilirsiniz! Tabiki koyunlarda bu yeme hoplaya zıplaya
    atlarlar. TV asla yeterli degildir! Ancak birsey ödemek istemeyen koyunları bu
    "bedava" karsılıgında kontrol altına alabilmek için yeterlidir. Önceden 20
    dakikalik bir eglence ardından 10 dakikalik zihin kontrolüne (reklam) tabi
    tutulurlardı, simdi ise 30 dakikanın tamamı bir PROGRAM!
    Yani TV nin insanları nasıl kontrol ettigini halamı anlayamıyorsunuz?! Peki...
    Yani, Bedava sarkıları dinlerken yada filmleri izlerken enerjiniz bu eforsuz
    aksiyona dogru yöneltildigi için bununla beraber gelen kontrolede itaat etmis
    oluyorsunuz. Bedava olan herseyin yanında bir "*" isareti bulunur (BEDAVA*),
    ayrıca koyunlar evlerine gelip bu sosyal refah makinalarını açtıklarında aslında
    otomatik olarak efendilerine itaat ettiklerini asla idrak dahi edemezler. Belkide
    bilinçaltlarında bunun anlamsızlıgının farkındalar ancak asla gördükleri
    görüntüleri objektif bir sekilde kendilerine izah edemedikleri içinde hayranlıkla
    seyretmeye devam ediyorlar.
    Sıgırlar 24 saatlik bedava zırva makinalarına asıklardı ve asık olmayada devam
    edecekler. TV nin bilinçaltında yarattıgı CAZ4BE sonsuz gibi görünen seçenekler
    diyarına çok UCUZA (Kablo TV faturası) açılan kapı gibidir. Tüm sıgırlar artık
    bilinçaltlarında sadece sunu biliyorlar: TV muazzam bir hediye, yani yarın
    Saturn patlayıp sonsuza kadar lanetlenecek olsalar bile, sabahlara kadar dizileri
    yada kendileri için birebir oldugunu zannettikleri PROGRAMLARI izlemeye devam
    ederler. TV nin kendiside "Bugünkü PROGRAM" derken bazılarınızda hiç jeton
    düsmüyormu? TV ye asılı kalanların hepsi birer sıgırdır, hemde istisnasız! Sizde
    eger onların gözü önünde TV nizi sokagın ortasında parçalayıp yaksanız sanki
    mahallede bir çocuk ölmüs gibi yas tutup "TV seyredemeyecek oldugunuz için"
    size aciz gibi bakmaya baslarlar. "Neee, TV seyretmiyormusun?"... "Eee, peki
    baska ne yapıyorsunki?" diyerek saskın saskın bakarlar.
    TV siz ne mi yapıyorum!!! Görüyorsunuzki bu koyunlar bilinçaltlarında
    ÇALIYOR olduklarını biliyorlar - yani devamlı olarak Alice Harikalar Diyarına
    aldıkları biletler hiç bitmesin istiyorlar. Uzay gemisi Enterprise'a binmeyi,
    konserleri tehlikesizce ön sıradan seyretmeyi, CMYLMZ'a yakın olup gülmeyi,
    yemek pisirme dersleri almayı ve yakısıklı fucktorların ilaç önerilerini dinlemeyi
    istiyorlar.
    Sakın bu sıgırların düstügü aynı hataya düsüp, TV seyrederken birseyler yapıyor
    oldugunuzu zannetmeyin! Çünkü esasında yaptıkları tek sey sadece ÇALMAK ve
    Bedava için yalvarmak. Eskiden akraba ziyaretine gittigimizde TV öylece bir
    kenarda süs gibi dururdu ve herkes birsekilde bir konuda muhabbet ederdi. O
    zamanlar TV evdeki bir vazo kadar degersizdi. Haftada bir gün haftanın filmini
    seyrederdik. Aksamlarıda haberleri... o kadar.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 5.
    0
    Ne zaman birisi çıkıp "Hey Maç seyretmek isteyen varmı?" diye sorsa milletin
    suratı garip bir hal alırdı, yapsakmı yapmasakmı gibi, sanki dogru birsey
    yapmadıklarını biliyorlarmıs gibi idiler. 2000 yılı ile gelen bedava Mp3 çılgınlıgı
    öncesinde millette aynı yüz ifadeleri vardı. Yani herkes bilinçaltında hırsızlık
    yapıyor oldugunu biliyordu. Kimse çıkıp "ben bedava müzik indiriyorum" diye
    böbürlenmiyordu. Fakat bugün bunu herkes yaptıgı için aslında kollektif bir
    hırsızlık organizasyonun parçası olduklarını bilmelerine ragmen bunda bir
    problem görmemeye baslıyorlar. Eger FB-GS maçını TV den seyrediyorsan
    aslında maçın biletini çalmıs oluyordun. Artık tüm bu "hırsızlık" NORMAL
    karsılandıgı için TVler evlerin en görünür yerine konuluyor ve onlarca extra
    girisleri ilede her türlü I-Zıvır gereçlere yer vererek koyunların hayatlarının bir
    parçası olmaya devam ediyorlar... üvey evlat gibi birsey olduklarınıda
    söyleyebiliriz.
    TV En Yüce Vericidir, buna baglı olarakta En Yüce Kontrol Mekanizması.
    Tüm bunların en dahiyane tarafı ise hiçbir GERÇEK sey sunmamasıdır! Tıpkı
    1984 kitabındaki gibi; sentezlenerek çikolataya benzetilmis seylerin aslında ne
    oldugunu, halka dogrusunu söyleseniz bile, hangisinin gerçek hangisinin sahte
    oldugunu idrak edemeyecekleridir. Koyunlara GERÇEK seyleri uzatsanız bile,
    tıpkı X ve O isareti olan su ve yiyecek kaplarına alıstırılmıs birer egitimli ev
    köpegi gibi yüzlerini geri çevireceklerdir. Birine Gerçek bir seyi uzattıgınızda
    tıpkı çesme suyunu inek sütüne tercih etmeye alıstırılmıs bir ev kedisi gibi bunu
    geri çevirir. Yani ev hayvanı derken koyunlarında ev dedikleri "dairelerde"
    aslında hayırseverlerin birer sahsi ev hayvanı olarak yasadıklarını sanırım
    anlıyorsunuzdur!
    Dünya her açıdan bir insan ütopyasıdır - gerçek oksijen, yiyecek ve su heryerde
    ve yeterince varken, koyunlar bu gerçek seyleri egitilmis birer sıgır gibi "Fast
    Food" denen çöp gıdalara veya HCFS yada Aspartam içeren içeceklere tercih
    ederler. Dısarıda 3 dakikada ucuza hazırken evde gerçek bir ev yemegi ile
    neden ugrassınlarki! Iste bu yüzdende bugünün kadınlari ne dogru dürüst ev
    isinden nede yemek pisirmekten anlıyor. Onlar için bu tip seyler sadece bir
    eziyet. Hazırı varken neden ugrassınlar. Bugün ellerinde Wii raketleri ile tenis
    yada guitar hero oynayanlar yarının yetiskinleri olacaklar. Henüz ilk çıktıklarında
    video oyunlarının sahte bir dünya oldugunu zaten biliyorduk. Fakat bugünkü
    çocuklar bunun içinde dogdukları için tüm bu hayal dünyasının realitenin bir
    parçası oldugunu zannediyor ve öyle kabul ediyorlar. Eger bugün çocugunuz bir
    video oyununda kaybetti diye yerlerde tepiniyor, duvarları yumrukluyor yada
    etrafa saldırmaya baslıyorsa, bu artık onu kaybetmis oldugunuzun bir isaretidir.
    Çünkü gerçek ile realite arasındaki farkı anlamamıs olan birisi yasamayıda hak
    etmez. Bu tip çocuklar simdiden gelecegin zombi nesli olarak yetistiriliyor.
    Tikifarm, farmville, tikicity, mafiawars gibi bedava oyunlarla gerçek seyleri sanal
    olarak yaptıgınızı zannederek birseyler yapıyor oldugunuz kanısına kapılırsınız.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 6.
    0
    panpa ne yazıyon amk yapma
    ···
  6. 7.
    -1
    Sapsallar! Saatlerce oturmaktan ve zamanınızı tıpkı hayırseverlerin istedigi gibi
    harcamaktan baska birsey yapmıyorsunuz. Yani yapılan tek sey aslında
    HIÇBIRSEY! Eger çocugunuz tüm bu kesmekes içinde büyüdü ise bir ebeveynolarak kendinizi tebrik edin çünkü sayenizde topluma bir tane daha gerzek
    koyun katılmıs oldu. Gurur duyun bundan. O çok özel zannettiginiz çocugun
    nasılda bir gerzek zombiye döndügünü izleyin ve ileridede kendiniz yerine gidin
    devleti, polisi yada seytanı falan suçlayın. Bugünün elektronik manyagı, oyun
    müptelası homo-emo yada bratz J.Lo tarzı takılan tüm gençligi komple kayıp bir
    nüfus ve aslında çoktan ise yaramama sınırını asmıs durumdalar.
    TV ve Oyunlardaki Sadizmin etkilerine hiç dikkat etmeyi denedinizmi? Can
    acıtmak tıpkı bir oyun gibi algılanıyor. Counter Strike yada Medal of Honour gibi
    elinde koca silahlarla ortalıga dehset saçma tarzı oyunlarla çocuklara siddet
    haricinde baska neyin ögretildigini zannediyorsunuz? Edebiyat ve quantum
    fizigimi? Ögretmenleri siz degilsinizki! Koyunlar çocuklarına "sahip" bile
    degiller! Dogdukları anda çocuklarını devlete teslim etmis olduklarını idrak dahi
    edemiyorlar.
    Tabiki bildiginiz gibi SAHTE ve BEDAVA el ele giden bir ikilidir. Fakat koyunlar
    yinede sahtenin gerçek olduguna inanmaya devam ederler. Bir insanı,
    konsantre surubun gerçek sekerden daha iyi oldugu konusunda ikna etmek
    mümkündür. Sentetik gıdayı gerçek gıdayada tercih edebilir. Bunu basarabilmek
    için tek yapmanız gereken onlara tüm bu "yenilikleri" cüzi bir rakama hatta
    "BEDAVAYA" sunmaktır. TV deki ajanlar gerçegi kötüleyerek sahtenin
    promosyonunu yaparlar ve gerçegi sahteden ayırma kabiliyetini kaybetmis olan
    sıgırlarda TV deki Tanrıların dediklerine harfiyen uyarlar. Böylece karsınıza bir
    elinde çerez diger elinde kumanda ilen oturan bir EMBESIL sürüsü ortaya çıkar.
    TV= Elektronik Sosyal Refah Makinası - birini TV den koparmak tıpkı bir bebegi
    annesinin memesinden süt emerken çekip almak gibidir. Oradan onlar için
    gerekli tüm BEDAVA bilgi ve uyusturucuyu ne zaman aglayıp tepinseler elde
    ederler. Bir koyuna TV sini camdan atıp parçalamasını söyleyince gözlerini nasıl
    yuvarladıgına bakın!
    Peki bu bagımlılık neyden kaynaklanıyor?
    Tabiki BEDAVAYA olan arzudan!! Özelliklede eforsuz, risksiz, ugrasmadan ve
    "hemen" elde edilebilen BEDAVAYA olan arzudan!
    Bu yazıyı okuyanların çogu evlerinde halen bir TV ye sahipler ve oradan
    bedavaları izlemeye devam ediyorlar, çünkü hepsi halen birer Bedava Sosyal
    Refah bagımlısı. Yani birer bedavacı KOYUN! Hem gavat olup hemde TV
    seyredemezsiniz. Asla oturup TV seyretmem ve tanıdıgım hiçbir gerçek gavatta
    TV seyretmez. HIÇBIR TANESI! TV izleyiciler birer Sosyal Yardım Bagımlısı
    fahisedir. TV seyretmeyenler ise gerçek hayatla ugrasan Gavatlardır!
    Eskiden kullanılan antenler aslında hem alıcı hemde verici idiler. BU sayedede
    reytingler ölçülebiliyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 8.
    0
    Hiç dikkat etmedinzmi? Artık sürekli biryerde bir kupa maçı var. Sampiyon
    klüpler kupası, UEFA kupası, kupa galibi kupası, dünya kupası, afrika kupası,
    asya kupası... sürekli bir maç mevcut hemde neredeyse 24/7! Bunun haricinde
    diziler tıpkı birer mantar gibi arttıkça artmaya devam ediyor. Sazanlar kurtlar
    vadisinin türkiyenin gündemini dogrudan yansıttıgına inanip seyretmeye devam
    ediyor sonrada bunun üzerinden türkiye politikası polemigine giriyorlar. Evlilik
    programları, kadın programları, magazin programları, aile programları, eglence
    programları, komedi programları ve daha nicelerinin tüm bu koyunlar üzerinde
    uyguladıgı yegane sey her birini ilgi alanına göre PROGRAMLAMAK!
    TV deki dizilerde gelismekte olan hiçbirsey BOS zannettiginiz hayatınıza birsey
    katacak degil. Her dizi-izleyen kendisini mutlaka dizideki bir karakterle eslestirir.
    Kadın dizideki ev hanımıdır ve kendini o gibi görür. Evin beta-embesil erkegi
    diziye bakarak kendini bir an için o hasin, kadınların rüyası erkek zanneder.
    Çocuklar dizideki gibi davranarak kendilerini akıllı zannederler. Hepsini ortak
    yapan sey aslında seyrettikleri dogrultusunda git gide aptallastırıldıklarıdır...
    öyleki moronal seviyenin bile altına düsmeye baslarlar. TV ye çıkan cübbeli
    palyaçoların verdigi akılla hareket etmek isterler. Akıllara zarar sorular sorarak
    sanki çok önemli bir konuya parmak bastıklarını zannederler. Hocalarda sanki
    dalga geçermisçesine açıklamalar yaparak birde "bakın iste biliyoruzda
    konusuyoruz" havasına bürünürler. Din konusuna ileride deginecegim, simdilik
    sabırlı olun!
    Bir düsünün TV niz ve internetiniz olmasa ne yaradınız diye? Hiç aklınıza bir fikir
    geliyormu? Mesela arkadaslarınız eve davet edip muhabbet etmek! Resim
    çizmek! Birseyler okumak! Aile ile dogrudan ilgilenmek! Yürüyüse çıkıp etrafı
    tanımak... Kısaca evinde TV ye sahip oldugunu zannedenlere kısaca sunu
    söyliyeyim: Siz TV ye sahip degilsiniz, O size sahip! Yani sizi uysal bir ev
    hayvanına çeviren ve sürekli kontrolü altında tutan birseyin size ait oldugunu
    düsünmeniz dahi aptallıgın daniskasıdır. Eger hayırseverler bu aletin her eve
    koyulmasına dair bir kanun çıkarsalardı (güç uygulama), kimse bunu evine
    almak istemezdi. Ancak eger kölelere kelepçelerini altına boyayıp güzel bir
    pakete koyarsanız bunu seve seve alıp takacak ve kimin daha parlak bir
    kelepçesi olduguna bakarak karsılıklı imrenme duyguları kabaracaktır.
    Hazır TV ve maçlardan bahsetmisken son zamanların bu saibeli gibe
    tartısmasına nokta koyacak birsey yazmadan edemem...
    Tümünü Göster
    ···
  8. 9.
    +1
    bi gün oturucam böyle bişeyi okuycam baştan sona ölmeden yapıcam bunu
    ···
  9. 10.
    0
    Burnunuzun dibinde isleyen bir baska komplo var. Evet dogru, konu profesyonel
    sporların kontrolü. Çok açık olmak gerekirse: her spor takımı kontrol altında
    belirli sonuçlara ulasabilmeleri için hilelerle oynattırılırlar.
    Profesyonel sporlar ve WWF Güresleri arasında aslında hiçbir fark yoktur. NFL,
    NBA, NHL, NASCAR vb. hepside aynı sekilde hile ile yönetilmektedir. Profesyonel
    sporları izleyen herkes, evet herkes - Tanrının dahi terkettigi 33. dereceden bir
    köledir. Daha korkutucu olan ise bu tip kölelerin bu "Top" ile (Top ingilizcede
    Ball=Haya) oynanan oyunları seyrederken duygusallasmalarıdır. Takımalarının
    tüm tarihini bilirler, tüm kazandıkları gollü maçlarını akıllarında tutarlar,
    takımlarının renklerinde veya onların formalarını giyinirler, kimin takımı daha iyi
    diye tartısmaya girerler ve maçlarıda takıntılı bir müptela gibi izlerler.
    Ancak bu en kötü tarafı degil. Bu tip düsüncedeki kölelesmis insanların en zayıf
    tarafı, bu tip "profesyonel" sproların "gerçek" olduklarını zannetmeleridir. Bu
    "Top" ile oynanan oyunların gerçek olduguna körü körüne inanmaktadırlar. Aynı
    takımların (GS,BJK, TS, FB) seneden seneye kazanmaları sizce bir tesadüfmü?
    Ancak onlarda en iyi oyuncular var degilmi? Yanlıs! En çok para onlarda var ve
    para kimin daha iyi olacagına karar verir! Bunu görmezden gelmek
    hayırsevrelerin gücünü görmezden gelmektir.
    Hadi suna biraz daha ayrıntılı bakalim.
    Bir aksam bir barda iken maç seyreden ve biraları ile TV nin karsısında
    duygularını açıga vuran insanlara baktım. Dünyada baska ne, bu insanları bu
    kadar ateslendirebilirdi? GS/BJK maçı vardı, hiçbirini uyandırmayi falan
    düsünmedim ama onları seyrettim. Ve seyrederken heyecandan nasılda
    hipnotize olduklarını gördüm. Tıpkı koyunlar gibi dizilmis seyrediyorlardi. Sanki
    IQ ları agızlarından salya halinde bosalıyordu. Aralarından birine kazananın
    üzerine bahse girmeyi teklif ettim. Bahse girdi ve kaybetti. O duygularına baglı
    olarak bahse girmisti, bense mantıksal ve gercege baglı olarak. Iste bu yüzden
    bunca bahis siteleri ve kontuarları olusturuldu ve böylece kumarhanelerin
    kapatılmasının ardından bunun yerine bahis yapmanıza izin verildi. Kimin
    kazanacagını önceden zaten biliyorlar. Bu yüzdende bahis oranları maç
    baslamadan az evvel degismeye baslıyor. Sadece mantık size sunu
    söylemeliydi: eger tüm bu sonuçlar sadece takımlarin güçlü olmasına baglı
    olsaydı, bahis bürolari veya sirketleri herhangi bir kazanç elde edemezlerdi, yani
    sonuç iflas olurdu! Bahis merkezleri bunun farkında. Ancak taraftarlar
    duygularına sarılırken, mantıksal düsünmeyi unutuyorlar. Bir taraftarı maçın
    ortasında iken izleyin, yüzü korku dolu. Ve korkuda kontrolün ana
    mekanizmasıdır. Peki neyden bu kadar korkuyorlar? Osama bin Laden? KCK?
    Peki su soruyu bir soralım, hayırsever illuminati neden profesyonel sporları
    kontrol altında tutuyor?
    Tümünü Göster
    ···
  10. 11.
    0
    Cevap basit: Pasiflestirme ve kazanç saglama! Ancak hayırsever illuminati çok
    önceden insanları rasgele/adil oynan maçlar ile ekran karsısına
    oturtamayacagının farkındaydı. Egerki takımlar aynı sekilde ve güçte oynuyor
    olsalardı, taraftarlık ve duygusal baglılık olmazdı. Iste bu yüzden satranç
    turnuvalarını seyretmek "zevk" vermiyor. Karsılasma iki denk oyuncu arasında
    oynanıyor ve bu nedenle sadece satranç hobisi olanların ilgisini çekebiliyor.
    Diger tarz oyunlarda pek farklı degil! Aslında, hayırsever illuminati bir "kötü
    çocuk" (Bad Guy) sporu komplosu olusturdu. Bu yeni deneme suan tüm
    dünyada sporların neden bu kadar çekici oldugunun kanıtı! Olusturulan bagımsız
    ajansların (aslında bagımsız ajanstan baska herseyler) elindeki paranın
    cazibesine baglı olarak süper takımlar olusturuluyor. Aniden, geçenlerde
    neredeyse diger takımlarla esdeger oynayan bir takım bu ajanslardan ellerine
    geçen en iyi oyuncularla bir anda gözde olmaya baslıyor (Ör. Bursaspor).
    Kesinlikle, tam planlandıgı gibi birkaç "zengin" takım en iyi oyuncuları satın
    alıyor. Ve böylecede Süper Takım ortaya çıkıyor. "Türkiye Süper Ligi"!!!
    Süpeeeeeer... Artık birkaç "Güçlü" takım ve karsılarında geriye kalan "sıradan"
    takımlar mevcut. Bu sayede bir "kötü cocuk" (Bag Guy) takımı anlayısı tüm
    takım taraftarları arasında yayıldı. Bu sistemin oturmasıyla artık tüm takım
    taraftarları birbirlerine karsı nefret duygusu besliyorlardi. Yani her maçta
    birbirlerine küfürlü tezahüratlar yagdırmak ve maç sonrası toplu arbedeler ile
    amaca ulasılmıstı. Kısaca çocukluktan kalma "benim takımım senin takimi
    döver" mentalitesi!
    Tüm büyük takımlar ve onların taraftarları birbirlerine duygusal açıdan
    düsmandır! Aslında sunada bakarsanız, her sene aynı takımlar, herhangi bir
    spor dalından, aynı sampiyonalara ve playoff lara katılıyorlar. Aradan 8-10 sene
    geçtikten sonrada "Bad Guy" takımları dönüstürülerek yeni "Bad Guy" takımları
    sahneye çıkıyor. Bunun için eski takımlar skandallarla zan altında bırakılarak
    güven ve akabindede taraftar kaybetmeleri saglanır. Buna baglı olarak ortada
    birer yüklenmeye hazır elektron gibi bosta gezinen taraftarlara yeni takımlar
    sunularak, ilgileri onlara yöneltilir. Bunun nedeni çok basit: Profesyonel
    Sporlardada bir Osama Bin Laden olmaliki tüm taraftarlar korku ve umut dolu
    gözlerle elde tutulabilisin. Yani herkesin bir ortak düsmanı ve herkesin
    yenilmesini istedigi bir düsman. Saldırıdayız ve Eziliyoruz mentalitesi. Bu sadece
    üzücüde olsa, aslında sadece insanların arasindaki "hayat adildir" (ilüzyon)
    düsüncesinden ibarettir. Yani güçsüz bir takımın, güçlü bir takımı
    yenebileceginin üzücü umudu. Iste bu yüzden insanlar her maçta muazzam bir
    sekilde TV nin karsısında ekrana yapısıp kalırlar.
    Güçlü takımların en çok parayı elde etmelerini ve buna baglı olarak en iyi
    oyuncuları almalarına nasıl bir açıklama getirebilirsiniz? Sizler bir takımın
    digerinden daha zenginlesmesini öylesine dogal görürken aslında takımların
    bütçelerinin daha tepedekiler tarafından kontrol edildigini göremiyorsunuz.
    Ancak halen ehemmiyetini koruyan faktör sudur: oyunlarda birkaç Bin Laden
    "Bad Guy" takımı olmaliki taraftarlar yenilmeleri için umutlansınlar. Bunun WWF
    güreslerinden hiçbir farkı yok!
    Tümünü Göster
    ···
  11. 12.
    0
    insanlar WWF gibi güres karsılasmalarını tüm dünyada bu
    kadar popüler kılabiliyorlar? Çünkü WWF in sahibi ve aynı zamandada 33.
    derece Mason olan Vince McMahon'un dedigi gibi "hepsi sadece bir pembe dizi",
    sonu yok! Bir tane "Bad Guy" sunuluyor, etrafa biraz dehset saçıyor ve
    izleyenler onun ezik/averaj birisi ("Good Guy") tarafından yenilmesi için dua bile
    ediyorlar. Bu absürd denebilecek basit bir fomül fakat insanlar yinede
    tırnaklarını kemirerek, bu "gerçek" denilen sporları izlemeye devam ediyorlar.
    ayrıca çogunlugun nefret ettigi ve sürekli yenilmesini istedigi bir takım veya
    sporcunun olması bir tesadüf degildir. Bu sadece icat edilmis ve bagımsız
    ajanslar tarafından dogrulmus bir komplodur. Bu komplo sayesindede insanlar
    duygusallıkları ile kendilerinii pasiflestiren "Top"lu oyunların müptelası
    olmuslardır.
    Hiç neden bowlinge, curlinge veya yüzmeye ilgi duymadıgınızı düsündünüzmü?
    Çünkü bu tip sporlar gerçektende "gerçek" oyunlar, yani içlerinde herhangi bir
    "Bad Guy" barındırmıyorlar ve bu nedenle esit sıfatta karsılasıldıgı için taraftar
    ruhlu olanların ilgisini çekmiyor. Taraftarlar profesyonel sporları seyrederken
    takımlarının ne kadar teknige sahip oldukları veya nasıl oynadikları ile
    ilgilenmezler, ilgilendikleri sey sahadaki "itisme kakisma" veya "vur kır" anlarını
    seyretmektir, yani sadist bir mentaliteye farkında olmadan sahip olurlar. Neden
    profesyonel futbolcular bunca vücut koruma parçaları ile sahaya çıkıyorlar sizce?
    Ne kadar çok itisip kakısılırsa o kadar iyi! Taraftar memnun edilmeli. Bir, satranç
    seyreden bir taraftarın gözüne birde fuutbol seyreden bir taraftarın gözüne
    bakın! Birisi teknik ve sakin bir bakısa sahip, digeri ise nefret, kin ve korku ile
    dolu. Gerçek bir hayırsever illuminati kölesi bu tip "sporlarla" nasılda düpedüz
    kontrol edildiginin farkına dahi varamıyor.
    Mesela futbolcular "artistlik" yaparak kendilerine faul yapıldıgı izlenimini
    vermeye çalısırlar. Aslında tüm maçların aynı artistliklerle yapıldıgıda tabiki
    diger beynini evde bırakıp maça gelmis olanların aklının ucundan geçmez.
    Owwww, nasılda kaçırdı golü... Owww, nasılda pası yakalayamadı... Owwww,
    nasılda yere attı kendini... gibi anlarda seyreden taraftarlar sadece dikkat çeken
    olayların birer "yanıltma" oldugunu zannederken aslında tüm oyunun aynı
    "artistliklerle" yönetildigini görmez. Bu embesiller kendilerini aldatmaya
    programlı olduklarından arada bir aldatılabileceklerini düsünürken, aslında
    DA4MA aldatılıyor olduklarına ASLA inanmayacaklardır.
    Buna en iyi örnek olarak patlayan sigarayı verebilirim. Gençken
    arkadaslarımdan birisi benden sigara istemisti, bende bir paket dolusu patlayan
    sigarayı ona uzattım... birini alıp yaktı ve buuuum... hepimiz güldük... tamam
    al sana normal sigara diye aynı paketi tekrar uzattım... yine yaktı ve buuum...
    yine güldük ve yine tamam tamam al iste deyip aynı paketi yine uzattım... yine
    aldı ve yine buuuum... artık ben bile tüm paketin bu sekilde son bulacagına
    inandıgımdan bu eziyetten kurtulmak için "gerçek" bir sigara verdim. Fakat
    koyunun gözü sanki hala patlayan pakette idi ve birnevi yine denemek
    istiyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 13.
    +1
    artık körüm
    ···
  13. 14.
    -1
    illuminati my--operition for dummies
    ---
    Senelerdir internet üzerinde insan zihnine karsı sürdürülen bir operasyon var!
    Sürpriz bir sekilde, bu çok az kisinin dikkatini çekiyor gibi görünüyor.
    Herzamanki gibi aslında tam burnunuzun dibinde. Yaklasık 1997 yılından beri
    hayırsever illuminati grubu insanları birbirinden koparma çabalarına baslamıstı
    bile. Istedikleri insani arkadaslıklara son verip geçmise gömmekti. O zamandır
    bildikleri ve bu zamana kadar uygulamaya çalıstıkları ise suydu: insanlar
    gruplasırlarsa hayırseverlere karsı bir tehdit olusturabilirlerdi. Her tip etnik,
    ırksal veya grupsal haysiyet yok edilmeliydi. Çünkü bunlar insanları birlikte
    tutan temellerdir! Bu birlegiblik olgusu küresel ve internasyonal devlet olma
    yolunda bir hendegi teskil ediyordu. Bu nedenle kısa bir sürede, önceden
    olusturulmus oldukları, ırksal, etnik veya cinsel farklılıkları ortadan kaldırmaya
    basladılar. Irkçılık, ciksizm, homofobia gibi konular halen aktif gibi görünselerde
    yavas yavas çıkarılan yeni kanunlar , TV ve medya propagandası sayesinde yok
    edilmeye baslandı.
    Hernasılsa yokedilen bu olgulara baglı olarak yeni bir birlesim olusmaya
    baslamıstı ve hayırseverleri aynı sekilde tehdit etmekteydi. Insanlar halen
    materyalist paylasımlarda bulunuyorladı ve bunada izin verilemezdi. Bu tip
    paylasımlarda insanların arasindaki ırksal, etnik veya cinsel bagın güçlenmesine
    yeniden neden olabilrdi. Gamma Knife isimli, Antartika altında gizlenen devasa
    bilgisayar bunu 1995 sıralarında tasdiklemisti. Aynı bilgisayar sorunun çözümü
    içinde bir program sunmustu! Programa “My/I Projesi” denmisti. Basitçe esi
    görülmemis bir bencillik tüm materyalistik ögelerle bagdasacaktı. Beyninize
    kazırcasına kullanılan kelimeler bilinçaltınıza etki etmeye basladı. 4lk çıkan
    kelime ise: “MY”, MYspace.com, Mymsn.com, MYyahoo.com, Myfm, MYRadio
    MYdonose, Myaol.com...
    Myspace'in tanıtımı ile çok güçlü fakat bir o kadarda kullanıcılarını aptallastıran
    bir sistem ortaya çıkmıstı. Yani bir web sitesi yabancılarla paylasım için
    olusturulmus, kisisellestirilmis gibi görünüp pek öyle bilinçaltını etkilemeyen
    “my” ismi altında insanları bencillige itmeye baslamıstı. Egerki Myspace
    paylasım için açıldıysa, peki o zaman ismi neden “Myspace” (benim yerim)?
    Ismin aslında “Ourspace” (Bizim yerimiz) olması gerekmezmiydi? Olamaz,
    çünkü bunları planlayanlar bencilligin ön plana çıkması için ugrasıyorlar. Buna
    baglı olarak, sitenin gösterilen amacı (paylasım) ile kendisine koyulan isim
    (paylasmayın) bir uyusmazlıga yol açıyor ve birbirlerini iptal ediyorlar. Sonuçta
    birsey olmuyor. Yani paylasımda olmuyor. Bugün Myspace te kayıtlı milyonlarca
    kullanıcı asla “gerçek” bir dostluk ve paylasım olusturmamakta. Hepsi sadece
    yalandan bir sanal alem olarak kalmakta ve insanlar arasında sadece mantıksız
    bir halat çekme yarısı olusturmakta. Gereksiz oyunlarla zamanınız yok
    edilmekte. Böylece paylasımdan kastedilende “kendiminkini” paylasıyorum
    oluyor. 4sin gerçegini bu tip sitelerin gösteris dolu, aldatıcı, orta sınıf kullanıcı
    sayfalarına bakarak görebilirsiniz. Bir sürü sanal “friends” ve aslında neredeyse
    hiçbiri ile gercek bir arkadaslık kuracagınız yok! Ayrıca birçok kullanıcıdada
    kimde daha cok “friend” var yarısı dahi olabiliyor.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 15.
    0
    Kullanıcılar üzerinde uygulanan zihin-savasını görmek aslında çok kolay ve
    “gerçek” arkadaslık konseptinin yerini “arkadaslık bencilliktir” almakta. Aslında
    gerçek arkadslık sadece gerçek paylasım ile olusturulabilir. Bu sitelerde ise bu
    imkansızdır. Bu tip sitelerin basarısı ile tüm illuminati bazlı ürünler, medya ve
    servislerde beraberlerinde geldi. Aslında sayısız örnek var ancak yazıyı kısa
    tutmak için sadece radyo istasyonlarından bahsedecegim. Bilimsel olarak Müzik
    arkadaslıkların kurulmasında önemli bir etkendir. Müzik tarihte, baglayıcı bir
    ritual olarak, toplumda güçlü ve anlamlı iliskilerin olusmasını saglardı. Sizce
    illuminatinin bu paylasımı sabote etmesi ve radyo müzigini bencillestirmesi bir
    hatamıdır??? Nasil oluyorda 5TL lik bir radyo ile bile bedavaya dinleyebildiginiz
    bir MYdonose veya Istanbul Fm deki MY Radio “MY” (benim) olabiliyor?? Cevap
    su: radyodaki müzigin paylasımı dahi baskalrı ile bag olusturabilir ve bunada
    izin verilemez. Günümüzde en çok paylasma tecrübesi yasadıgımız radyo dahi
    “bencil” yapıldı.
    Bana göre arabasında MYradio dinleyenler herhalde bu kanalı dinleyenin o an
    için sadece kendilerinin oldugunu zannediyorlardır. Bu nedenle insanlar
    arasındaki müzik bagı kopartılabildi. Bir discoyu ziyaret eden dinledigi sarkıların
    baskaları tarafındanda dinlendigini ve nasıl farklı biçimde tavır aldıklarını (dans
    etme sekli) görünce, bir nevi ölümcül düsmanlık ve yabancılık hissi ortaya
    çıkacaktır. Çünkü onlar “Onun” sarkısını dinliyor! Evet yanlıs okumuyorsunuz,
    illuminati sizlerin müzikle olusan dogal bagınızı yok etmek istiyor.
    Haydi biraz daha derine bakalım...
    Ikinci kelime: “I” (Ben)
    IPhone, ITunes, IPod... Yani anlatmama gerek varmı yoksa anlamaya
    basladınızmı?
    Müziginizi paylasarak arkadaslık bagları kurmanıza izin verilmiyor! Iste bu
    yüzden sizin müzik çalarlarınıza saldırılıyorki, bunu yapamayasınız. Çünkü bu
    müzik “I” (Ben) için. Baska kimse zevkini çıkarmamalı, benim (“I”) haricimde
    tabiki! Ve zihin savası basarılı idi. Çünkü “I”Pod ilk tanıtıldıgında artık müzik
    bencil ve gösterisli birsey oluvermisti. Bir düsünün, kimde bir “beyaz” kulaklık
    görseniz aklınıza dogrudan “I”Pod gelmiyormu? Bunu görüpte aynı seyi almak
    isteyeniniz olmadımı? Yani bencillige ilk adımı atmak ve “benim” (“I”) müzigimi
    dinlemek gibi bir düsünce olusmadımı? Bir gecede yeni müzikseverlerin IPod için
    sıralara girmesini çok etkileyici bulmustum. Walkman ve Discmanler zamanında
    neredeydi bu sıgırlar? Ama hayır, bu “I” Music ve tıpkı illuminatininde umdugu
    gibi hepsi bencilligin keyfini çıkarıyorlar. Ve ilk çıktıgı andan itibaren günden
    güne Sov'a dönüsen tanıtımı aslında esas kullanım amacının ne oldugu
    konusunu unutturdu. Tüm bu zihin-savası sadece birkaç taleple basladı ve
    bencillige kosanlar gerisini halletti.
    Bir durun, peki insan baglarını olusturan en önemli seylerden bir digeri nedir?
    Tabiki Konusmak! Fakat sizi ablukaya aldılar; “IPhone”! Simdi bu cihazın neden telefon olmak haricinde bir sürü ıvır zıvırı oldugunu anlayabiliyormusunuz?
    Içerisi birsürü bencilligi tetikleyen programlar veya oyunlarla dolu, bu sayedede
    digerleri ile konusmanız en aza indirgeniyor. Son çıkan IPhone 4S in bu
    konusmaları taklit eden SIRI programı mevcut. Onunla konusup ondan bilgi
    alabiliyorsunuz - tabi ingilizceyi anlasılır konusabiliyorsanız! 4nsanların saatlerce
    bu programa birini aratmaya ugrasmalsarını seyretmekten daha eglendirici
    birseyde olamaz zaten. Bu konuda bir hata yok, tesadüfte! Hiç hayattaki
    “gerçek” dostluga ne olduguna dair düsündünüzmü? Gerçek sevgi, gerçek
    dostluk, gerçek mutluluk? Zihniniz artık sürekli saldırı altında. 4liskilerin temeli
    olan paylasıma karsı olan bir savas yapılıyor.
    Bugünden itibaren içerigi “Me, My, I yada You” olan tanıtımlara daha fazla
    dikkat edin. Hayatınıza ve mutlulugunuza karsı yapılan bir savas oldugunu ve
    bunun sadece bu kadarla kalmadıgını bilin. Atılan yemlere kanmayın. Sizlerin
    aptal oldugunuzu ve bu tip absürd isimlerin esas manasını çözemeyeceginizi
    sanıyorlar. Myspace, Myaol, Mymsn, Myradio, ITunes, IPod, IPhone, YOUtube, I
    love MY... vb. Ben hatalı bir gözlem yazdıgımı pek sanmıyorum ve sanırım
    bunu zaten kendinizde görebiliyorsunuz. Artık biliyorsunuz.
    Torrent siteleri kapatılıyor, ancak bunun esas nedeni korsan içerik degil!
    Kontrolsüz paylasım. Hayırseverler kontrol altına alamadıkları her düzenegi
    devre dısı bırakmak zorundadırlar. Eger bedava film izlemenizi istemeselerdi
    bunun önüne çoktan geçerlerdi. Öncedende dedigim gibi, size herseyi vermis
    olanlar zamanı gelince herseyi aynı sekilde geri alabilirler. Fakat burada
    kaybetmekte oldugunuz aslında "gerçek" seyler. Gerçek hisler, gerçek mutluluk,
    gerçek sevgi ve dostluk... Tüm bunları yavas yavas sanal olan seylerle
    degistirmeye ve kaybetmeye baslıyorsunuz. Bu yüzden sizlere sunulan süper
    oyuncaklar sanal hayatı daha canlı gösterip bunun yerine gerçek yasamı
    elinizden almak için tasarlanıyorlar.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 16.
    0
    Birçok insan internetin bizleri nasılda birbirimize bagladıgı üzerine zırvalıyorken,
    anlatılanların belkide bir kısmı kulaga hos geliyor fakat çogunun aslında
    gerçektende zırva oldugunu söylemek sanki zor geliyor. Millet blog, twitter yda
    facebook üzerinden Timbutkudaki arkadaslarının bu sabah kahvaltıda ne
    yedigini bilmek gibi seylerin nasılda iyi birsey oldugundan bahsetsede aslında
    kimsenin adamın ne yedigi ile ilgilenmedigini söylemek belki yine bana kalıyor.
    Merak eden varsa kahvaltıda çileki donut vardı!
    Internet öncesinde bu tip bilgileri ya telefon üzerinden yada kahvede otururken
    paylasırdınız ve dinleyenler anlattıgınızı hiç umursamadıklarını dogrudan
    yüzünüze yaptıkları bir bakısla belli ederlerdi. Bir süre sonra zırvalayanda
    zırvaladıgını anlar ve susardı. Tabiki internet ona twitter yada facebook duvarına
    yazma imkani verip, listesindeki tüm arkadaslarının kahvaltıda ne yedigi ile
    ilgilendikleri ilüzyonunu olusturur. Hayır yalan söyledim aslında dünden kalan
    simiti yemisti. Artık herkes rahat uyuyabilir.
    Twittercılar:
    Twitter ile ilgili büyük fiyasko, bu ve benzeri sitelerin, içeriklerin demokratik bir
    sekilde paylasılmasını saglamak için finanse edilmis olmaları idi. Eski medya
    zamanında haberler ya ünlüler yada sirket sahipleri ile ilgili idi, yani haberleri ya
    onlardan alıyordunuz yada hiçbirsey okumuyor veya izlemiyordunuz. Ancak
    twitter sayesinde biraz espirili seyler yazarak kitleleri kendinize çekiyor ve
    medyanın blokajını dogrudan asabiliyorsunuz, böylece sizde ünlü
    olabiliyorsunuz: voaaww bu harika degilmi? Iste bu sayede medya patronlarının
    üzerinizdeki kontrolünü hiçe sayıyor ve begendiginiz içerikleri okuyup izlemeye
    baslıyorsunuz, artık özgürsünüz! Ancak halk yinede ünlülere twitterdan daha
    çok ilgi göstermeye devam ediyor. Ünlü demisken bunların çogunun aslında ne
    oldugunu sizde çok iyi biliyorsunuz: ilgi ve müsteri arayan medyatik fahiseler.
    Fahise olmayı kim istemezki? Belkide ilgi bu yüzden!
    Ünlüleri seyredipte ünlü olamayacaklarini bilenlerde bu tip ördek suratlarla
    fotograflar çektirip kendilerini rezil etmeye devam ediyorlar. Su saçmalıgı
    yapmayı kesin! Bazılarıda bu gülümseme ile barıs isareti yapıyor. Bunun nedeni,
    kendilerini o kadar küçük görüyorlarki, karsı taraftan gelebilecek her türlüsaldırıya (asagılanma, begenilmeme) karsı böylece beyaz bayrak açıyorlar: Ben
    zayıfım, sana karsılık vermeyecegim, lütfen bana saldırma! Bu hareketi
    yapmanın hiçbir komik tarafı yok. Bunu diger eziklerin komik bulmalarının tek
    nedeni kendilerininde aynı mentalite ile bu saçmalıgı uyguluyor olmalarından
    kaynaklanıyor. Buna son verin ve kendine güveni olan bir insan gibi davranın!
    Ünlü zannettiginiz kisiler sizin gibi olmak isterken ne diye siz onlar gibi olmak
    isteyesiniz?
    Ünlülerde tabiki sadece kendi aralarında twitlesiyorlar. Artik Ülkü
    Dokundurmaz'da elindeki tüm ileri teknolojik ekipmanla düsüncelerini tüm
    dünyaya yayabilir, fakat kimsenin tınlamıyor oldugunu düsünmez. Ah birde su
    ördek suratını yapıp ezikligini tasdiklemese!
    Diyelimki 322 tane takipçiniz var, yani yazdıgınız herseyi okuduklarını
    zannediyorsanız size kötü haberlerim var! Sosyal aglarda takılanlar üzerinde
    yapılan arastırmalar sunu gösteriyor: kullanıcıların neredeyse yarısı yazılmıs
    olan hiçbirseyi okumuyor (haftada bir iki kez bakıyorlar). Yaklasık %20lik bir
    kısım ise baskalarının yazılarını kesinlikle okumuyor. %36 hergün giris yapsada
    bu onların sizin yazılarınızı okudukları anldıbına gelmiyor. Bedava ferre
    seyretmek varken ne diye sizin postaladıklarınızı takip etsinlerki!?.
    Bazı insanlar için birini bu sitelerde takip etmek, "begen" dügmesine tıklamak
    gibi birsey, sizi tanımıyorlar ve aslında tanımakda istemiyorlar, yoksa vücut
    hatlarınızın detaylarını istemek için bir email yazmazlardı! Aslında içinizdeki bir
    parça dus almaya "çıplak" gittiginizi yazmakla kimsenin bunu okumadıgını
    biliyor. Hatta çogunlukla herhangi bir yorumda almıyorsunuz ve kimin okuyup
    okumadıgınıda bilmiyorsunuz, böylecede ilüzyon var olmaya devam ediyor. Yani
    böylece dünyayı degistirecek fikirleri yazarak bir degisimin parçası olma hissi ile
    yazmaya, begenmeye, tıklamaya ve paylasmaya devam ediliyor. Kimsenin
    umursamıyor oldugu gerçegi ise aklımızın bir kösesinde fısıldamaya devam
    ediyor ve onu susturmak için yapilabilecek tek seyde twitlemeye devam etmek
    Tümünü Göster
    ···
  16. 17.
    0
    özet istemeye korktum amk bu nası yazı
    ···
  17. 18.
    0
    SOSYAL AĞLAR VE DEVRiM
    Son zamanlardaki DEVRiM haberlerini dinlerken TV yada Internette Twitter yada
    Facebook'un protestocular (manyetize edilmis elektronlar) için öneminin kaç
    kere vurgulandıgını görmeden edemiyoruz. Hatta eski bir Amerikan güvenlik
    teskilatı uzmanı twitter'ı Nobel Barıs Ödülüne aday göstermeyi dahi teklif etmisti
    ve buna baglı olarakta herkes sosyal agların Dünyayı Kurtardıgı hayaline
    inanmaya baslamıstı. Belkide millet Devrim kelimesinin anldıbının 2 ve fazlası
    kisinin kızgın olması durumu oldugunu zannediyor.
    Fakat ne yazikki Realitede, twitter yada facebook tüm bu Devrimler sırasında
    Rambonun dünyayı uzaylılara karsı savunmasından daha çok yardımcı degildi.
    Nasıl yani mi? Ben sahsen Mısırda iken ilk olarak dikkatimi çeken sey bilgisayar
    denen yeniligin henüz birkaç senelik bir geçmisi oldugu idi. Aynı zamandada
    internet "oldukça" yavas yayılıyor ve aslında LÜKS bir kullanım!!! (Maas
    ortalama 600LE, Internetin aylıgı ise 150LE) Henüz devlet dairelerinde bile
    bilgisayar yok ve halen eski model defterler ile çalısıyorlar. Ayrıca bu adamların
    eline bilgisayarı verdiginizde ilk yapacakları seyin ferre seyretmek olacagınıda
    sanırım tahmin edebiliyorsunuzdur! Çünkü bendeki bilgisayara oturanların çogu
    bunu yapiyordu. Kısaca, orta doguda internet ve sosyal ag denen sey oldukca
    az kullanılan hatta çogunluklada bilinmeyen birsey.
    Iranda 2009 yılında olusan "Twitter Devrimi" haberleri sırasında, Iranda
    gerçekten twitter kullanan koyun sayısı 20.000 kadardi - tabiki bu rakam kayıt
    olan IP adreslerine göre belirleniyordu ve bildiginiz gibi proxy sunucuları
    sayesinde orada olmasanızda oradaymıs gibi bir IP adresi üzerinden kayıt
    olabilirsiniz. Birde simdi Iranın nüfusunun 77 milyon kadar oldugunu hesaba
    katarsak, bu kullanıcı rakdıbının aslında hiçde etkileyici olmadıgını görebiliriz,
    yani halkın sadece %0.03 lük kısmı gibi bir mini azınlık ile bu isin
    yürütülemeyecegi herhalde agibardır. Fakat tabiki koyunlar haberlerde sürekli
    aynı Twitter yada Facebook laflarını duyarak sanki birseyler yapılıyormus gibi bir
    havaya sokuluyorlar. Aslında bir tak oldugu yok, en azından halkın anladıgı
    tarzda.
    Tabi yinede büyük umutlarla böyle bir azınlıgın dahi siyasi bir degisimi
    tetikleyebileceklerini düsünebilirsiniz. Tıpkı azınlıkların daima çogunlukları
    yönlendirdigi ve kullandıgı felsefesi gibi. Ancak unuttugunuz birsey var... bu
    çogunlukları yönlendiren azınlıklar elitler ve twitter'ın ise yarayacagını
    düsünenler ise sırf klavye komandolugu yaparak bir sey degistirebilecegini
    zanneden sıgıların kendileri. Anlayacagınız bu yazdıgım 20.000 kisilik rakamda
    aslında tamamen bir zırva. Çünkü bu kullanıcıların çogunlugu aslında
    bulundukları mekanı Tahran olarak degistirmis olan ve Iran dısında yasayanlar!
    Bunu yaparak Iran otoritelerinin kafasını karıstırıp sanki yetkili bir diger
    kuvvetmis gibi bir hale bürünüyorlar. Iran içerisindeki gerçek twitter kullanıcı
    rakamı ise 1000'i geçmiyor, evet sadece B4N kisi kadarlar!
    Tümünü Göster
    ···
  18. 19.
    0
    Gerçek bir olayı ele alırsak: Suriyede facebook üzerinden organize edilen devasa
    bir protesto gerçeklesemedi, çünkü kimse kimin bası çektigini bilmiyordu ve
    "katılacagım" diyenlerin çoguda gelmemisti (bu sazanlarında ülke içerisinde
    bulunduklarına inanmak istersek tabiki). Protestoya katılmak isteyenler ise
    olayın nerede ve ne zaman gerçekleseceginden bihaber idiler çünkü hiçbiri
    hayatında internet bile kullanmamıstı.
    Demekki buda bizi su sonuca vardırıyor: Sosyal aglar "gizlice" organize olmak
    için seçilebilecek en taktan mekanlar!
    Çogu "düsünebilen" kisininde kısa bir sürede idrak edebilecegi gibi, baskıcı bir
    hükümete karsı yapmak istediginiz protestoları halka açık sekilde anons etmek,
    basarmak istediginiz seye ulasmak için yapılabılecek en salakça hareketlerden
    biridir. Böylelikle otoriteler protestoları nerede, ne zaman ve kaç kisi
    yapacagınızı bilmeleri haricinde, bu organizasyonlara katılanların online
    profillerini, gerçek isimlerini, adreslerini ve mafia wars'da elde ettikleri
    puanlarıda çabucak ögreneceklerdir. Zaten bu sosyal aglarda bunun için
    degilmiydi? Koyunlar kendilerini birine begendirmek için haklarında gereken tüm
    bilgileri zaten koyuyorlar, isin ilginç olan yanı bu lapinlerin olusturulmus olan bu
    agların devletler tarafından finanse edildiklerini düsünmüyor oldukları olabilirmi?
    Ahhh, pardon, konu lapinler, sazanlar, orclar, kerevizler, deniz anaları, koyunlar
    ve sıgırlar olunca "düsünme" denen yetinin onlara yüklenmemis oldugunu sanki
    hep unutuyorum.
    Tabiki bugünün ultra zeki tekno çocuklarını devletin yaslı ve sulanmıs beyinleri
    ile karsılastırınca ortaya aslında daha iyi bir görüntü çıkmalıydı degilmi?! Yooo,
    bu adamlar bu sistemi yarattılar ve onun tanrısı olarakda bu is içinde oldukça
    iyiler. Hemde sadece iyi degil, aslında çooook iyiler! Bu yüzdende öncelikle
    öncedende dedigim gibi onlara saygı duyarak onların adımlarını takip ediyor ve
    neyi NASIL yaptıklarını ögrenmeye devam ediyoruz. Çünkü nefret besleyerek
    tek yaptıgınız sey yerinizde saymaya devam ederken halen nefret ettikleriniz
    tarafından sömürülmenizin devdıbına izin vermenizdir. Nasıl basa çıkacagınızı
    bilmediginiz bir düsmana karsı besleyeceginiz nefret sadece onun ekmegine yag
    sürer.
    Mesela Tunusta, devletin ajanları ünlü aktivistlerin twitter ve facebook
    hesaplarını ele geçirerek öncelikle kullanıcıyı taca çıkartıp ardındanda yandasları
    hakkındaki bilgileri edinerek gerekli gördüklerini tutuklamaya basladılar. Iran
    otoriteleri bu islemi hatta bir adım daha ileri zütürdüler. Sadece twitter'ı kullanıp
    yalan dedikodular yaymanın haricinde (bu yalanları batılı twittercılarda yüzlerce
    kez kopyalayıp yaydılar) ülke dısındaki kullanıcılarıda takibe alıp taciz etmeye
    basladılar.
    Otoriteler isterse koyunlara bu kadar "yumusak" davranmasınlar, sonuçta,
    yapılacak protestolar hakkında elde ettikleri bilgiler ile yeterli düzeyde güvenlik
    birimini hazırlayarak protesto alanındaki manyetize edilmis elektron sıgırları
    gerektigi sekilde kontrol altında tutmayı basarıyorlardı
    Tümünü Göster
    ···
  19. 20.
    0
    SNOW WHITE MAKiNASI
    Bu isim yani Snow White Makinasi (Pamuk Prensesin Ingilizcesi) ilk olarak
    Denzel Washingtonun oynamıs oldugu Dejavu filminde kullanılmıstı. Yani isim
    güney kutbundaki gizli süper bilgisayar sisteminin bulundugu tesis yada
    laboratuara koyulan tanım. Tabiki bu konuya bir açıklık getirebilmek için bu
    filmde kullanılan alegorileri örnek olarak kullanmam gerekiyor. Filmin afisindeki
    tanıtım cümleside oldukça ilginç: "Eger sadece zihnin yaptıgı bir hile oldugunu
    zannetiyseniz - kendinizi GERÇEGE hazırlayın". Matrix filmindende bildiginiz gibi
    Dejavu - Matrixte bir degigiblik oldugunda ortaya çıkan belirti idi.
    Yaklasık 1980 lerin ortasından itibaren kullanılan siyah beyaz uydu resimleri
    henüz insanlara yabancı iken, buna yabancı olmalarını bırakın önlerine
    koyulacak resimlerin uydudan çekilmis oldugunu idrak dahi edemezlerdi, yani
    nasıl olurda istenilen bir mekanın yada adresin tepeden uydu ile fotografı
    çekilebilirdiki? Bu yüzdende bu teknoloji halkın haberi olmadan kullanılıyordu,
    zaten merak edip soranda yoktu.
    Sanırım 2002 yada 2003 gibi uydu resimleri artık sokaktaki her averaj internet
    kullanıcısının eline düsmeye baslamıstı. Bugün ise google map yada google
    earth millete evini sadece tepeden degil aynı zamanda 360 derecelik açıyla
    renkli görmesini bile saglıyor. Demek istedigim, bu casusluk teknolojisinin her
    türlü salak için dahi ulasılabilir olması ve bunun yıllardır elde edilen verilerle
    canlı bir görüntüye dönüstürülecek sekilde algoritmlerle yüklenmis olması!
    Böylece istenilen mekan yada zaman zoom edilebilir, görüntünün gelisimi GERI
    yada hızlıca ILERI SARILABILIR. Bu teknolojinin nasıl isledigini hayırseverlerin
    bir lütfu olarak 2006 yapımı DEJAVU filminde SNOW WHITE MACHINE adı
    altında izledik.
    Peki... bakın sapsallar simdi oldukça dikkatlice okumanızı tavsiye ediyorum,
    çünkü simdi size gercekten olayların nasıl isletildigini açıklayacagım, ki bunlar
    yıllardır yapılan ancak asla gerçek olduguna inanmamıs oldugunuz seyler.
    Suan içinde yasıyor oldugumuz MATRIX, yani "Toplum" dedigimiz sey aslında
    GEÇM4S olaylara baglı olarak olusturulmus ve bozulması imkansız bir sistemdir.
    Kafanız simdiden karısmaya basladı belki, fakat simdiye okuduklarınıza baglı
    olarak birer sıgır olmayıp anlayacagınızı umdugum için bu sistemi izah etmeye
    devam ediyorum.
    Hayırseverlerin ekonomi (sosyal yasam) mühendisleri BUGÜN'ü izlemezler!
    Bunun yerine CANLI olarak es-zamanlı bir bilgisayar simulasyonunda GELECEG4
    izlerler. Bu GELECEK simulasyonu tüm dünyadan ele geçen çesitli ve birçok
    GÖRSEL ve OBJEKTIF bilgilerin Güney Kutbundaki Gamma Knife bilgisayarlarına
    yüklenerek Snow White denen program üzerinden yürütülmesi ile yapılır. Tüm
    bu devasa bilgiler Snow White Progrdıbına aktarıldıktan sonra kullanılan
    ALGORITM ile ortaya neredeyse dudak uçuklatacak kadar kesinlik payı ile
    GELECEKTE hangi OLAYLARIN gerçekleseceginin ÖNGÖRÜNÜSÜ sunulur
    Tümünü Göster
    ···