-
1.
+1bunun hepsini okuyana zütümü veririm amk.
-
2.
+1bak bu benim çakma hesaptı hemen çökmüş biri aferim yardır koçero
-
3.
+1artık körüm
-
4.
+1bi gün oturucam böyle bişeyi okuycam baştan sona ölmeden yapıcam bunu
-
5.
+1yeter kardeş bi okuyalım yorumlayalım ondan sonra yaz
-
6.
0Koyunlar için sadece VERENLERIN yani TANRILARIN fikri geçerlidir. Kampüste
iken normal insanların görüslerinin yada fikirlerinin geçerli olamayacagına
sartlandırılırlar çünkü NORMAL INSANLAR "sadece" elde etmek istediklerini
alıncaya kadar YA SAÇMALARLAR YADA YALANLAR ÜRETIRLER (Tıpkı diplomayı
alana kadar yaptıkları sacmalıklar ve yalanlar gibi). Kendi kendini
sartlandırmakta buna denir!
Kampüste iken sosyal bir hayat yasıyorum, insanları tanıyorum, iyiyi yada
kötüyü ögreniyorum, gruplar halinde kısa tatillere çıkıyorum, belkide evlenecek
kisiyi buluyorum gibi mazeretler içinde bulundugunuz sistemin amacını örtbas
etmiyor. Aynı kampüste, aynı doktrinasyondan geçen insanlarla beraberken elde
ettiginiz tecrübe ile 18 yasında bir ise girip gerçek hayattaki tecrübeyi yasayan
bir kisi ile kıyaslanamayacak kadar zayıf kalıyorsunuz. Mezun olup bir ise girene
kadar 18lik yetme çoktan ya bir sef/müdür statüsünde oluyor yada bir sekilde
kendi isyerini açmıs sizin gibi kek ve ucuz mezunları bekliyor oluyor! Neden mi?
Zamanını REALITEDE tecrübe toplayarak harcadıgı için!! Ögrenciler kampüste
gruplasmayı (sürü) ögrenirken digerleri dısarıda TEK baslarına tecrübe
toplamaya devam edip ileride daha fazla zaman elde edebilmek için o anki
zamanları ile erkenden yatırım yaparlar ve ögrenirler yani EZBERLEMEZLER!
Mezun olupta lisan bildigini iddia edenlerle konustugum zaman bir anda
çogunun itiraf ettigi sey su oluyor "biz hep kitaplardan ögrendik". Ellerindeki
diplomanın onlara lisanları otomatik olarak upload edecegini sandılar. Karsımda
otururken kekeleyerek konusmalarını seyretmek bana bir o kadarda haz
veriyordu. Çünkü o anın gelip çatacagını ve ezberledikleri seylerin aslında pratik
olarak bir taka yaramayacagını kampüsteki harikalar diyarında iken hiç
düsünmüyorlardı. 4sletme bitirenlerin neyi isletiyor oldukları konusunda en ufak
bir fikirleri olmuyordu. 4ktisat okuyanlarda aynı sekilde muhasebe progrdıbının
önüne oturdukları anda basaramayacakları korkusu tüm bedenlerini sarıyordu.
Ancak hepsini ortak kılan birsey vardı! Hepsi elinde otoriteye olan
itaatkarlıklarını sergileyen/tasdikleyen diplomalara sahipti... -
7.
0---ÜNiVERSiTE MEZUNLUĞUNDAN KÖLELiĞE---Tümünü Göster
Bu yazıdada sizlere üniversite mezunlugunun neden ahmaklık oldugunu
yazacagım. 4ste o an geldi çattı, mezun oluyorsunuz, cübbelerinizi giyip altara
çıkıyor ve tıpkı kadimlerin kurban ritualleri gibi aslında neye bulasmıs
oldugunuzun farkında bile degilsiniz, çünkü sekilli ve jan janlı bir törenle bir
anda sanki paralize edilmis birer kurbalık koyuna dönüsüveriyorsunuz.
Bravo size budalalar, basardınız. Itaatkarlık idmanınızı basarı ile tamamladınız.
Dört ila altı senelik akılsız bir ezberleme sürecinden geçtiniz. Aslında ögrenmek
adına ugrasmaktan çok, sadece kendine hizmet eden, hayal ürünü bir "bedava
geçis kartı" elde ettiniz ve gerçeklikten bir adım daha uzaklastınız. Buna bir
baslangıç veya belirsizlikler süreci diyelim. Sizleri kızdıran birçok kurban, ritüal
ve görevleri asarak sadakatinizi kanıtladınız. Bilgi için gidilen bir yoldan çok,
hayata devam etmenin yolu diyelim. Alti yıllık "egitiminiz" boyunca, oturdunuz,
dinlediniz ve düsünme yeteneginizi kaybedip emirlere itaat ettiginizi
kanıtladınız.
Simdi gelin gerçekçi olalım ve su olayı artIk bir açıklıga kavusturalım...
Üniversiteye gitmenizin tek nedeni ileride iyi bir ise sahip olabilmekti. Açık
olalım! Planınız üniversitede bir dalı ögrenip toplum için yararlı bir çalısma yada
kesif yapmak degildi. Amacınız sadece alacagınız Üniversite diploması ile bir
dereceye sahip olmak ve revaçtaki herhangi ise girebilmekti. Sanırım zekanız
neden isverenlerin özellikle diplomalı isçi aradıklarını anlaycak kadar keskindir.
Ancak üniversite mezunlarının mükemmel birer "köle" olduklarını anlayacak
kadar zeki degildiniz. Hiç o cılız ve körelmis beyin kanallarınızın arasından su
soru geçmedimi: "neden bunca isveren diplomalı isçi arıyor ancak sundukları is
sizin derecenizle hiçbir alaka teskil etmiyor?" diye. Hiç o hominid az gelismis
beyniniz sunulan islerin %90 nının almıs oldugunuz egitimle neden bagdasmıyor
oldugunu merak etmedimi? Eger ögrendiginiz seyi yapamıyorsanız - o zaman
neden ögrenmek için zaman harcadınız??? NEDEN? Acaba gerçek nedeni
isverenlerin belirli özelligi ve kalifiyeligi olan isçiler yerine sistemlerine oturtmak
için aradıkları çark dislileri olabilirmi? Ucuz, itaatkat ve düsünme yetisi olmayan
beyinsiz isçiler!
Bir isveren olarak yıllardır yapmakta oldugunuz "mükemmel köleyi" arama
çalısmalarınızı bir düsünün. Böyle bir isçiyi nasıl bulupta kosum takımını takıp
neredeyse bedavaya çalıstırabilirsiniz? Cevap; tam bu amaca uygun köle
okulları yaparak kobayların efendilerine karsı olan kör itaatini ve sadakatini 4-6
senelik bir egitimle, çalısmak haricinde baska hiçbirsey yapmalarına izin
vermeden mesgul tutarak! Köle okulu veya siz üniversite deyin, sadece
budalaca verilen her akılsız görevi yerine getiren, ahmakça seyleri sürekli
tekrarlayan, düsünmeyen ve emirleri verenleri sorgulamayanları filtre etmek
amacı ile kullanılır. Üniversitenin, insanların çalısması ve itaat etmesi için
kurulmus bir mekan olmadıgını iddia edebilirmisniz??? -
8.
0ebenin amı hadi ilk ikisini okudukta kim okuyacak bunun hepsini
-
9.
0Sizce üniversite neredeyse ögrencilerin sürekli yaptıkları "ders" (program)Tümünü Göster
tekrarları ile emirlere uyup çalısmaları gerektigini programlayan bir yer degilmi?
Ayrıca üniversiteye girerken istediginiz dal olmasa dahi size sunulan her zırvayı
kabul edip sırf bir diploma almak için ugrasmıyormusunuz? Bilgisayar
mühendisligi isteyen kaç kisi veterinerlik okuyor? Insaat mühendisligi isteyen
kaç kisi belkide sırf askerlikten kaçabilmek adına iktisat okuyor? Istemedikleri
bir dal olmasına ragmen neden egitimi kabul ediyorlar? Tabiki okul süresince
realiteyle ve gerçek is ile ugrasmayacak olmalarıda bu hayal alemini cazip kılan
bir etken.
Eger bir ögrenci profesörü ile anlasamıyorsa - bunu ona sezdirirmi yoksa sırf
diplomayı almak için itaatmı eder? Bu kurumda herhangi bir karsı gelme
hakkınız varmı? Yoksa sadece profesörünüze itaat edip size verilen görevleri
yerine getirerekmi diplomayı almalısınız?
Tabiki eger profesörünüzle anlasamıyorsanız üniversiteyi terk etme hakkınız
var! Fakat bunu hangi koyun yapıyor? Bunun yerine emirlere itaat edip karsı
gelmemeyi ve sorgulamamayı tercih ediyorlar. Sonuç olarak en iyi notu alan
ögrenci, en iyi köle olma sıfatını kazanmıs oluyor. Yani bir "A" ögrencisi nedir?
Itaat eden (veya daha iyisi; öyle davranan) ve emirleri harfiyen uygulayan
kisidir. Peki ya bir "F" ögrencisi kimdir? Itaat etmeyen, profesörüne karsı gelen
ve bunu belli eden, kendisine verilen görevleri reddeden veya memnun edici
sıfatta yerine getirmeyen kisidir. Fakat bir ögrenci itaat etmeyi ve çalısmayı
kendi kisisel görüslerine aykırı olmasına ragmen tercih eder. Üniversite dısında
bu davranısı sergileyemeye devam eden birine sadece KÖLE denir. Tebrikler
ahmaklar, köle okulundan basarı ile mezun oldunuz! Bundan sonra nereye
ilerleyeceginizi tahmin edebiliyormusunuz? Tabiki köle pazarındaki bekleme
kafesinize. Tüm kurnaz ve zeki köle tüccarları sizler gibi taze kanların piyasaya
çıkarılmasını bekliyordu zaten. Artık pazarlanılmaya hazır birer ünite olarak
kendi isteginiz ile onların kucaklarına oturacaksınız.
Kölelige hos geldiniiiiiiiz. Sizi karsılayan komitenin gözlerinizin içine baktıgı
zaman ne gördügünü bilmek istermisiniz? Korku, kızgınlık ve ciddiyetin bakısı...
Tıpkı bir kölenin bakıslari gibi. Hayata baglı tüm heveslerin bosverildigi bakıs.
Kendilerine düsünülebilecek her sekilde yalan söylediklerinin bakısı. Üzüntünün
ve okumak için girilen borçları ödeyememenin verdigi umutsuzlugun bakısı.
Yeterince temiz hava alamadıklarının bakısı. Yeterince egzersiz yapamadıklarının
bakısı. Yeterince zamanlarının olmayıp, sevgiye, yaratıcılıga ve oynamaya
vakitlerinin olmamasının bakısı. BIR KÖLENIN BAKISI... Gözlerindeki parıltı bir
büroda hayatlarının sonuna kadar kalacaklarına isaret ediyor.
Saate bakmaya devam edin ahmak köleler! Özgür oldugunuzu zannetmeniz
sizin özgür oldugunuz anldıbına gelmiyor. Önünüze koyulmus olan görünmez
parmaklıkları göremeyecek kadar körlesmissiniz. Köleligi siz seçtiniz... bu sizin
tercihinizdi, kimse sizi zorlamadı. Kapısına kosa kosa gidip, içeriye seve seve
girdiniz. Bunu halen görememenize üzülüyorum ama yinede acımıyorum. -
10.
0Sizi köle yapan sey sadece sorumsuzlugunuz, akılsızlıgınız, düsünmemeniz ve
tembelliginiz. Günde sadece ve sadece kendinize ayırdıgınız kaç dakikanız var?
15? 30? Yani 24 saat içinde size sadece o kadarımı kalıyor? Peki ya
efendilerinizin ne kadar zamanı var? Senede kaç kez tatil yapıyorlar? Yönetilmek
güzel bir duygu degilmi? Hele sömürülmek, hmmmmmm çok leziz? Aynen
devam edin ve sonunuzu kendi ellerinizle getirin! Sunu çok açık bir sekilde
belirteyim: o masada oturdugunuz her an köleliginizi ve itaatkarlıgınızı tasdik
ediyorsunuz! Size çözüm verecek degilim çünkü hosunuza gitmez! Ya sizi
multimilyoner yapacak kazancı yoktur yada çok çalısmak gerekir gibi bir sürü
seyler uydurup tekrar köle hayatınıza dönmeyi yeglersiniz. Risk almaktansa köle
kalıp sabit bir maas ve is güvenligi tabiki yeterli olacaktır.
Piyasa diplomalı köle kaynıyor ve bu sayı her dönem git gide artmaya devam
ediyor. Ya peki hiç düsünüyormusunuz... ilerki jenerasyonların hepsi üniversite
mezunu olmaya baslayınca bu koyunları birbirleri arasında daha iyi olma
seviyesine ne getirecek diye? Tabiki daha çok egitim! Master degree, Doktora
gibi birçok seyle ömür boyu ezberlemeye devam! Eger herkesin elinde aynı
kagıttan varsa yeni amplifikasyonlarla daha sekilli kagıtlar elde etmeleri
gerektigine sartlandırılacaklar. Bunca seçme sınavlarının artısı piyasadaki asırı
diplomalı köle artısından baska ne olabilir? Sınavlar yolu ile kölelerin cream de
la cream denecek en kalitelileri seçilir. Hiç su ögretmenlik lotosuna baktınızmı?
Hepsi bir koltukta oturmus bilgisayarın tombaladan isimlerini çekip ekrana
yansıtmasını bekliyor. An geliyor ve iste isimi orada, tayini evinden 3000km
uzakta ve sırf tembelligi ve kendi hayatına karsı olan sorumsuzlugu yüzünden
evini terk edip efendisinin ona tahsis ettigi ahırda yasamaya gidiyor. -
11.
0Tanrı olabilmek için, çok basit manada, birine birseyi BEDAVAYA verin. Aileler
bunu çocuklarına yaparlar. Isverenler bunu isçilerine yaparlar. Devletler bunu
vatandaslarına yaparlar. Üniversitelerde bunu ögrencilerine yaparlar. Iste bir
üniversite ögrencisi koyunda BEDAVA olan egitimi almayı seçmistir. Böylecede
onlara bedava egitimi verenlere Tanrı muamelesi yapacaktır. Karsılarında sanki
Tanrının kutsal vahiylerini dinler gibi otururlar. Açgözlü ve hayalperest
zihinlerinde sanki bir melek onlara yardim etmektedir.. Peki Neden? OTORITEYE
karsı kayıtsız sartsız itaat için! Kök kelime: OTOR yani Author kelimesi "yaratıcı"
demektir. Yaratmak bir seyin varolmasını saglamaktır. Iste sıgıların egitimide
ONLAR tarafından var edilmistir. Buna ragmen kerevizler profesörlerinin
anlattıklarını asla sorgulamazlar yada aslında ne ögrenmeleri gerektigi
hususunda DÜSÜNMEZLER! Fakat bunun yerine profesörlerine sanki Tanrısal
birer Bilge gibi bakarlar ve Otoritelerini kabul ederler. Iste böylece koyunlar
hayatlarının sonuna kadar onlar VE harici diger otoriteler ne derse inanırlar.
Bana inanmıyorsunuz, çünkü siz kendinize inanamıyorsunuz. Siz Otoriteye yani
Tanrılara inanıyorsunuz. Her üniversite ögrencisi yıllar boyunca tonlarca kagıtlar
doldurur, düzenler, sekiller yapar, hepside sırf o diplomayı almak için. VE her
ögrenci yaptıklarının yada yazdıklarının aslında bir taka yaramayacagını adı gibi
bilir, ancak sırf karnesinde yaldızlı pekiyiler olsun diye hertürlü saçmalıga dogru
olmadıgını bildigi halde katlanır. -
12.
0çogunuzunda bildigi gibi sadece INSANLAR düsünebilen varlıklardır. DahadaTümünü Göster
önemlisi INSANLAR dünyadaki tek KRITIKSEL DÜSÜNEBILEN yada ZEKAYA
sahip olan varlıklardır. "Dünya üzerinde" insanları diger insanlardan baskaları
avlamadıgına göre, sadece en ZEKI olanlar HÜKMEDENLERDIR! Zeki olmanın
yolu DÜSÜNMEKTEN gecer. Yani aklınızı kullanmaktan! Kendi aklınız...
Averaj bir üniversite ögrencisine yurt odasında iken, kütüphanede yada
kafeteryada iken bakın. Kitapların içine gömülü bir halde dururlar. Gözleri
sulanmaya ve kapanmaya baslar. Boyunları agrıdıgından sürekli gerilirler ve
yavas yavas tıpkı bir ilkel maymun gibi bir nevi aptallık transına girerler.
Milyonlarca anlamsız yada gereksiz kelimeleri ve terimleri ezberleyerek
beyinlerini çürütürler. Beyinlerini gereksiz tarihler, isimler, formüller yada
makaleler ile çöpe çevirircesine kendi istekleri ile bombardımana tutarlar.
Beyninizin yapmayı istedigi tek sey DÜSÜNMEK, fakat bir üniversite moronu
ezberlemekte oldugu tonlarca kıl tüy yün ile beynine, tasarlanmıs oldugu esas
islevini yerine getirebilmesi için zaman vermez, yani DÜSÜNMEYE.
Buna ortaya kendi düsünceleri ile çıkmak denir... üzerine elestiri yaparak
düsündügü konular üzerine. Yani kendi basına düsünmeyi basaramayan bir
koyunun beyni bu görevi dıs kaynaklara bırakarak çok önemli görünen
baskentleri, para birimlerini yada yöneticilerin isimlerini ezberlemeye baslar. En
kısa sekilde ne meslek yapmak istediklerini ve ögrendiklerinin bu meslekle ne
kadar alakalı oldugunu veya nezaman islerine yarayabileceklerini sorun!
Gözlerde iki tane kocaman soru isareti göreceksiniz. Iktisat okumus bir
muhasebe müdürü Osmanlı Türk Diplomasi Tarihi ile ne yapsın? Veya 19. yy
Avrupa Gelismeleri ile? Alman Edebiyati okumus bir ortaokul yada Lise Almanca
Ögretmeni ögrencilerine Almanca gramerı dısında müfredatta olmayan baska bir
bilgi verebiliyormu? Tabiki hayır! O zaman onca bilgileri ne için "ezberlediler"?Sapsallar! Ezberlemek düsünmek degildir! Bu sizi düsünmekten alıkoyar. Iste
düsünemezseniz, içinde bulundugunuz REALITEYIde asla idrak edemezsiniz!
Realiteniz diyorki:
• Bir havuzunuz var ama içinde yüzecek zamanınız yok.
• Bir bigibletiniz var ama sürecek zamanınız yok.
• Balkonunuz var ama günese karsı uzanacak zamanınız yok.
• Kız arkadasınız var ama düzecek zamanınız yok.
... Ve içinde bulundugunuz durumun saçmalıgı üzerine düsünecek kadar dahi
zamanınız YOK. Sürekli gereksiz seyleri ezberlemekle ugrasırken düsünme
yetinizi kaybedip mezuniyet sonrası, o ana kadar yapmıs oldugunuz borçları
birinin yanında köle olarak çalısarak nasıl ödeyeceginizi bile düsünemiyorsunuz.
Nasılsa Annecik ve Babacık var degilmi!? Allah yardım eder degilmi?
Yinede üniversitelilerin çogu yazdıklarıma inanmayacak... Ve bunun içinde
anlasılabilir bir neden var! Koyunların Bedava egitime olan açlıgı karar verme
yetilerini sürekli olarak köreltir. Gördügünüz gibi eger bir egitim bedava (kredi,
burs) ise, o zaman egitimi alan neden kendisini egitenleri sorgulasınki?! Tabiki
kimse bedava verilen birsey üzerine elestiri yapmaz yada sorgulamaz. Aslında
tam karsıtı gerçeklesir. Eger egitim yada bunu destekleyen birsey bedavaya
(kredi, burs) verilirse - VEREN kisi yada enstitüye sanki Tanrıymıs gibi bakılır.
"VEREN" daima TANRIDIR! Bunu iyi hatırlayın hatta aklınıza kazıyın. Eger
VEREN alanı bedavaya alıstırırsa, alıcı VERENI sonsuza dek OTORITENIN
Tartısılmaz Temeli yada Tanrının kendisi olarak görür. -
13.
0---AHMAKLAŞTIRMA MERKEZi ÜNiVERSiTELER---Tümünü Göster
Simdi bir mekan düsünün, bu mekana akıllı oldugunu zannedenler dahada
aptallastırılmak için gidiyorlar ve aynı zamanda kendilerine zeki oldukları ve bu
mekana dahada zeki olabilmek için gelmeleri gerektigi SÖYLEN4YOR. Kısaca bu
mekana üniversite deniyor.
Her sene binlerce koyun bu mekanlara kapak atabilmek için ekstradan kurs
görüyor, bir ton para harcayıp borca giriyorlar, ardından sınavlara giriyorlar ve
kan ter içinde kalıyorlar. Sonrasında ise korku içinde "acaba basarabildimmi?"
diye düsünerek sınav merkezini terk ediyorlar. Tabiki artık düzülmeye alısmıs
olan koyunlar asla efendilerine "ya neden bu lise egitimi üniversiteye hazırlık
için yeterli düzeye getirilmiyor" diye sormuyor! Ahmaklar... Eger öyle olsaydı
"seçilmis" olmanın verdigi pgiboloji olmadan aptallastırma kamplarına
kosarmıydınız? Sizi aynı sınıftaki sümüklü kopyacı osmandan ne farklı kılardı?
Nasıl olurduda bir (diplomalı itaatkar köle) "elit" olma hissine sahip olabilirdiniz?
Yani gördügünüz gibi bu enstitüleri cazip kılan sey ulasılmazlıkları ve koyunlarda
ulasılamayacak seylere kosmaya bayılırlar. Tıpkı "Limited Edition" adı altında
satılan ürünlerin kapıs kapıs gitmesi gibi. Herkeste aynısından varsa sizi ne özel
yapabilirki? Ahaaa... ancak eger ulasılmasi zor olursa ve herkesin basarabilecegi
bir sey olmazsa bir anda deger ve önem kazanır.
Neyse, gelin tipik bir üniversite turu yapalım. Her sene bu seçilmisler
kampüslere yıgılırlar ve bir sürü bürokratik islemin ardından, borçlarla harç
ücretlerini öderler ve ardındanda çesitli "PROGRAMLARDAN" geçerler. Ülkenin
heryerinden buralara kosturup bilgiyi ödünç alabileceklerini zannederler.
Üzgünüm ama bunu size birçok kez tekrar ettim: asla avantajınıza borç
alamazsınız. ASLA! Çünkü açgözlülük onların anası ise tembellikte babalarıdır.
Iste buda bu ögrencileri "hayalperest" yapan seydir. Fakat borçla bilgi edinme
fikrinden daha ilginci ise bu koyunların kampüslerde birer DÜSÜNEMEYEN
MORON olmaya programlanmalarıdır. Evet yanlıs okumadınız, yazdıgım ne ise o.
Ne oldu üniversite bitirdiginiz yada halen okudugunuz için bir ucu sizemi
dokundu? Peki o zaman size karsı daha nazik olayım: ÜNIVERSITE SIZLERI
DAHA APTAL OLMAYA PROGRAMLAR. Bunu yaziyorum ve bunun böyle oldugunu
her üniversite profesörü ve son sınıf ögrenciside çok iyi BILIYOR. Fakat bu
gerçegi asla kabullenemiyorlar. Çünkü eger kendinize, "Aptallastırılmak" için bir
kampüse gitmek istediginizi birde bunun için maddi olarak dara girdiginizi itiraf
etseniz, sanırım %99nuz ya kendini köprüden atardı yada kafasına mermiyi
sıkardı. Nasıl yapılacagı konusunda fikri olmayanlar için internette Rehberde
var!
Peki üniversiteliler neden salak oluyor? Hadi gelin biraz bu koyunların
davranıslarını inceleyelim! Insanlıgın yanlıs idrak ettigi seylerden en önemlisi
GERÇEK BILGININ kavranısıdır. Çogu sıgır ve üniversite ögrencisi bilginin
ezberleyerek edinildigine inanır. Gerçekte, ezberleme islemi düsünme isleminin
tam karsıtıdır! Yani bilgiye zütüren dogru yol sadece DÜSÜNMEKTEN geçer.
Ezber yetisine Dünya üzerindeki en ilkel böcekler ve kemirgenler sahiptir! -
14.
0Suan bile üniversite mezunları ile okudukları alanlar üzerine oturup konussam
hepsinde dikkat ettigim bir ezber ve tekrar sendromunu gözlemliyorum. Tabiki
sorunları onlara gerekenden fazlasının verilmemis olmasıydı. Yani halen
müfredatı "takip" etmek zorundalardı. aldıkları bilgilerin %80'i realitede asla bir
taklarına yarmayacak zırvalardan ibaretti. Buna karsılık ben gerekli gördügüm
bilgileri edinmeye devam ediyordum, yani herhangi bir otoritenin iznine tabi
olmadan ne lazımsa onu ögrenmekteydim. Hayat sınavları ise oldukça basitti:
yap ve sonucu gör! Hata yaptıgım zaman bundan dersimi alıyor ve daha iyisini
yapıyordum. Aslına bakarsanız neyi yapmaya baslasam hata yapmayı bir nevi
bekliyordum, çünkü ancak hata yapıyorsanız yaptıgınız her ne ise daha iyisini
yapabiliyorsunuz. ancak koyunlarda dikkat ettigim sey tamamen hatafobik bir
yapıya sahip olmaları idi. Hata yapmaktan ödleri kopuyordu. Bense hata
yaptıkça sanki dahada bir mutlu oluyordum.
Herneyse, aslında okul sisteminin sizlere sagladıgı yegane seyler sunlar:
a) Sosyallesme ve iletisim kurmayı ögrenme
b) Otoritelere saygıyı ögrenme
Bunların haricinde size sunulanlar sadece realitede pek isinize yaramayacak
olan bos seyler. Aslında Ortaokulu bitirdikten sonra dahi edineceginiz tecrübeler
dogrultusunda herhangi bir üniversite profesörünü bile oldukça zor durumlara
düsürebilirsiniz.
Okul sisteminin tek görevi ögrencileri birer birer vatandas kalıbına sokmaktır.
Böylece hem okul sonrası aynı düzen devam edecektir (ebeveynler doktrine
edildikleri akıl hastanelerine kendi çocuklarınıda yollayıp aynı islemden
geçmelerini isteyeceklerdir) hemde toplum aynı doktrinasyonlar dogrultusunda
öngörülen davranısları sergileyecektir. Buna baglı olarakta halk denen koyun
kitlesini kontrol etmek bir o kadar kolaylasacaktır.
Hiç dikkat etmedinizmi... lise sona kadar size banka islemleri, kredi alımı, senet
düzenleme, tapu çıkarma, vergi ödeme, sigorta yada devlet dairesi isleri gibi
aslında oldukça önemli konular hakkında hiç bir ise yarar B4LG4 vermiyorlar.
Okulu bitirdiginiz zamanda bir avuç susam sokagı çocugu gibi saf saf piyasaya
çıkıp kurnazların agına düsmeniz böylece ayarlanmıs oluyor. Kimse size okulda
düsünmeden borç almanın aslında sizi ne kadarda taktan bir hale sokacagını
anlatmıyor! Ama ben... -
15.
0Herneyse, kısa bir süre sonra yatıstım ve gördümkü bu akıl hastanesindenTümünü Göster
kaçmanın yolu yok. Bende kuralları kullanarak durumu lehime çevirecek sekilde
gidip gelmeye basladım. Mesela o zamanlar yaklasık (yanlıs hatırlamıyorsam)
25 günlük firar hakkınız vardı. Bende tüm bu hakkımı yerine ve zamanına göre
kullanmakta ve arkadaslarla kaçıp sehri gezmekteydim. Sehrin tarihini tarihi
yerleri gezerek ögrendim. Okul herseyi ezberlememizi istediginden birsey
ögrenip ögrenmedigimize önem vermiyordu. Bu yüzden bende yaratıcılıgımı
kullanıp akıl almaz tekniklerle kopyalar hazırlıyordum. Aslında tüm kopya hazır
oldugunda yazılanların çogunu zaten biliyordum ancak icadımın ise yarayıp
yaramadıgınıda görmeliydim. 4lk denemem inkılap yazılısında idi ve herkesi
yakalayacagından korkulan hocanın gözünün önünde kopya çektim. Bir tek ben
basarmıstım ve kendimle gurur duyuyordum, bu sayede kenime olan
güvenimde artmıstı ve aynı zamandada kopyada yaratıcılıgım. Lise sona kadar
bu yaratıcılıgımı asla bırakmadan devam ettim. Çünkü lise diplomanızı almıs
olmanızın aslında size hiçbir yararı yoktu. Diplomanın üzerinde yazan L4SANS
bile sanki sizinle tassak geçer gibiydi: GENEL KÜLTÜR!
Din dersleride baslamıstı ve din ögretmeninin kafa düzen zırvalarını dinlemekten
gına gelmekteydi. Anlattıkları bir türlü mantıgıma sıgmıyordu. Ne kadar
denemils olsamda olmuyordu. Bir tane soru sorsam, aldıgım aptalca cevap
kasısında kafamda 3 soru daha beliriyordu. Karsımda anlattıgı hiçbirseye karsı
en ufak kanıt sunamayan bir orcazoid duruyordu ve benden anlattıklarına
harfiyen uymamı istiyor yoksa cehennemde yanacagımı söylüyordu. Bizden bir
duayı 15 kere yazmamızı isterdi bende yazmazdım, çünkü o zamanlar hiçbir
ögretmen sizi din dersinden sınıfta bırakamazdı! En kötüsü bir 5 alır devam
ederdiniz. Madem öyle ne diye bu zırvaya kafa yormalıydımki? Sanırım benimle
yasadıkları en büyük sorun beni birseye karsı korkutamıyor oldukları idi.
Zamanla MEB kanunlarınıda okudugumdan cezai islemleri rahatlıkla
atlatabiliyordum. Tek söylemem gereken sey velilerimin MEB'e gibayette
bulunup bana zor uygulayan sahıs hakkında sorusturma baslatacakları idi. Bir
devlet memurunun en büyük korkusu sicili idi ve bunu bilmenin verdigi rahatlık
tıpkı görünmeyen bir güce sahip olmak gibi birseydi.
Lise bitincede tabiki herkes "eee hadi bakalım simdide üniversiteye" demeye
basladı. Ne için diye soruncada "sana diploma lazım" diye papagan gibi tekrar
etmeye basladılar. Ben zaten 11 senemi böyle bir akıl hastanesinde geçirip
kafayı sıyırmadan ve beyin nöronlarım halen isler haldeyken çıkmısken birde
gelip bana sanki "hadi oraya tekrar geri dön" diyorlardı. Aldırmadım ve
dogrudan bir ise girip çalısmaya ve paramı kazanmaya basladım. Çalıstıgım
meslekler sayesinde 4 sene sonra karsılastıgım üniversite mezunu memur
yasıtlarımdan kat kat fazla is tecrübesine sahiptim ve ellerinde diploma
olmasına ragmen benim kazandıgımın yarısını bile kazanamıyorlardı -
16.
04lk defa istiklal marsını okudugum günü hatırlıyorum. Siirsel olarakTümünü Göster
okundugundan basta bir tak anlamıyordum, çünkü heceler öyle bir kayıyorduki
söylediklerimin kelimemi yoksa hece bütünümü oldugunu anlayamıyordum. 4lk
defa kagıt üzerinde okudugumda sanırım 8 yasımdaydım ve ögretmene neden
böyle korkutucu ögeler içeren bir siiri okudugumuzu sordum. Bir hısımla
yerinden kalkıp üstüme geldi ve o anda korkudan altıma sıçacagımı sandım.
Sorun neydi yani?? Sen vatanını temsil eden istiklal marsına hakaret mi
ediyorsun dedi... Neee? dedim ve baaaam diye tokatı yedim. O an hayatımda
henüz ilk defa bir yabancıdan tokat yemistim ve sebebini bile anlayabilmis
degildim. sınıftan kaçıp eve gittim ve anneme olanları anlattım... kesin bir
salaklık yapmıs ve ögretmenin tepesini attırmıssındır deyip sanki oralı bile
olmadı ve bende iste o anda kendimi yapayalnız hissetim. anlayamadıgım bir
ortamdayım ve sebebini bile açıklamadıkları seylerden dolayı birde dayak
yiyiyordum. Neredeydim ben böyle diye düsündüm ve kendi kendime "bir gün
anlayacagım" deyip devam ettim.
Ögrettikleri birçok sey aslında ilgimi bile çekmiyordu. Ders sırasında camdan
dısarı bakıp hayal kurarken egitimden kopmayalım diye camlarıda yarı
yükseklige kadar griye boyamıslardı zaten. Ayrıca seneden seneye okulun
etrafındaki duvarda yavas yavas yükseltiliyordu, en son hatırladıgım yüksekligi
6 metre idi. Mazeret ise çocukların korunması idi tabiki ama tam olarak neyden
yada kimden diye bir bilgide verilmiyordu. Okulun kapısı sonradan koskoca
demir bir kapıyla degistirildi ve bir ara bir cezaevinin önünden geçerken annem
bana orada suçluların kaldıgını söylediginde bir anda kafam karısmıstı. Çünkü
gördügüm cezaevi ile okulum arasında bir fark göremiyordum. Yani orada
kalanlar suçlu ise ben neydim o zaman? Beni oradakilerden farklı yapan neydi?
Sadece aksamları eve gidip sabah yine tıpıs tıpıs geri gelebiliyor olmammı?
Zaman ilerledikçe basmakalıp pdoktrine bilgiler bize ezberletilerek sınavlar
vasıtası ile dogru ezberleyip ezberlemedigimiz sınanıyordu. Ögrenmis olup
olmamamızın bir önemi yoktu. Tek önemli olan sey müfredatı ezberlememizdi.
Müfredat dısı bir soru sordugunuz zamanda aldıgınız cevap "bu müfredat dısı,
bu konuyu burada islemiyoruz" gibi birsey olurdu. Esas problem sordugum
seylerim ögretici bir dogasının oldugu idi ve okulda sanki ögrenmenizde yasaktı.
Mesela tarih dersinde ögretmen kadimlerden ve çok tanrılarından bahsettiginde
dogal olarak elimi kaldırıp söz istedim ve "Peki bu tanrıların isimleri neydi?" diye
sordum ve aldıgım cevap "onlar cahildi ve henüz hak din islami
benimsememislerdi" oldu. Bunun üzerine "peki bu tanrıları tanrı yapan sey
neydi?" diye sorunca bana "senin sorunun ne?" dedi. 4ste tam o an anladımki
ben ögrenim sunan bir okulda degilim! 4ste tam o andan itibaren benim için
hersey degisti. Henüz 11 yasımda idim ve oldukça kızgındım. Öyleki, elime
evreni havaya uçuracak dügmeyi verseniz tereddüt etmeden basabilirdim. -
17.
0EĞiTiM SiSTEMiTümünü Göster
Evet bende hepiniz gibi aynı zihinsel rendeleme ve posa çıkarma maratonundan
geçtim ve okul süresi boyunca aslında beni birçok seyin rahatsız etmis oldugunu
farketmis fakat sanki benden baska kimse bunun farkında degilmis gibi
göründügünden "belki alısırım" mantıgı ile devam etmeye çalısmıstım.
Okula baslamadan evvel sürekli dısarda benim zamanınmdaki çocuklar neler
yaptıysa onu yapardım... top kosturur, misket oynar, saklambaç oynar,
kovboyculuk oynar yada kısın kıçım donana kadar kızakla kayardım. Arada bir
amca yada dayılarım ziyaret ettiginde biz çocukları bir köseye toplayıp hikayeler
anlatırlardı - bizde agzımız açık dinlerdik. Güzel günler tabiki okula baslama
yasım gelince sanki bir anda geride kaldı. Artık okula gidip otorite denen seyi
ögrenmeliydim. Aslında okulda hademeden tutun çaycıya kadar herkes sizin için
birer otorite ve sizde sadece itaat etmesi gereken kıçı kırık bir salaksınız. Eger
kafanızı karıstıran seyleri sormaya baslarsanız çogunlukla aldıgınız cevap: sen
daha çocuksun anlamazsın, okulda ögretecekler yada sadece bosver bunu
olurdu.
4lk defa sınava girdigimizde embesil ögretmen bunun ne manaya geldigini tabiki
insan gibi izah etmeden soruları önümüze koymustu ve bende cevapların kitapta
oldugunu bildigimden büyük bir saflıkla kitabı açıp oradan yazmaya
baslamıstım. Bir anda ögretmen tıpkı bir furiye gibi üstüme yürüyüp bana
bagırıp çagırmaya basladı ve bunu yapmamın "yasak" oldugunu söylemisti. Okul
iste böyle bir ortamdı... yasaklarla dolu! Ya onların istedigi gibi yapacak yada
sürekli azar isitecektiniz. Kimsede size yasakların sebeplerini adam gibi izah
etmiyor, bunun yerine sanki fotokopi makinasından çıkmıs gibi "öyle iste" yada
"emir böyle verilmis" gibi cevaplar kullanıyordu. Kısaca kimsenin umurunda
degildiniz, tek amaç herkesin aynı EG4T4M4 alması idi.
Her sabah okulun bahçesinde bagıra bagıra gençlik andını okurduk ve aldıgımız
gazla sınıflara kosardık... gençlik andının ismini duyar duymaz halen o zamanlar
kulagımda çınlanır. Ne diye bunu her sabah okuyoruz diye sordugum zamanda
"tüzük böyle, bizler atatürkün çocuklarıyız ve onun izinde gitmek için bunu
yapıyoruz" derlerdi. Kısaca eger sürüye uymuyor yada mentaliteye karsı
görünebilecek seyler sordugunuz zaman size belirli bir tolerans gösteriliyordu,
fakat eger abarttıgınız düsünülürse hemen veliler çagrılıyor ve okul müdüründen
resmen azar isitiyorlardı! Okul müdürü velilere çocuklara nasıl bakmaları ve
neleri ögretmeleri konusunda direktif veriyordu. Velilerde tabiki kafa sallayıp
üstün astı azar etme sistemindeki gibi hırslarını evde benden alıyorlardı. Tek
yaptıgım sey anlamak için sormaktı! Sadece meraktan tıpkı her çocugun yaptıgı
gibi soruyordum, belkide bazen aptalca seyler soruyordum ama hey benim bir
mazeretim vardı; ben hala bir çocuktum -
18.
0SonuçTümünü Göster
Basta sordugumuz ilk sorunun cevabı olarak, teknik açıdan bir uydunun
düsüncelerinizi, duygularınızı ve algınızı tespit ederek bu verileri desifre etmesi
için bir bilgisayara iletmesi mümkün! Ne oldu sok mu oldunuz?
Simdiye kadar var olan tek gerçek kısıtlama SLF/ELF bant genisligindeki
duyarlılık idi! Sanırım bu bilgiler dogrultusunda tüm alüminyum sapkalı çılgın
teoristler mutlu olacaktır, fakat konu SLF/ELF frekansları oldumu kullandıkları
alüminyum folyodan yapılan sapkaların aslında bir ise yaramadıgını ögrenince
belkide kendilerini bir o kadarda aptal hissedeceklerdir. 4sterseniz en derin
magaralara yada madenlere saklanmaya gidin, uydu yörüngesinden halen
mükemmel bir sekilde dinleniyor olacaksınızdır.
Peki ya buradaki istihbarat toplama potansiyeline ne demeli? Anlayabileceginiz
gibi bu teknoloji sayesinde james Bond tarzı ajan senaryoları sadece birer hayal
ürünü macera olarak tarihe karısıyor. Artık kimseyi evinin önünde bir minibüsün
içerisinden dinlemek zorunda degilsiniz. Gereken tüm istihbarat uydular ve
bilgisayarlar vasıtası ile kolayca yapılabilir.
Fakat dikkat ederseniz burada olay sizin kafanıza birseyler sokup kabullenmeniz
yada buna sartlanmanız degil! Bu teknolojiyi kullanmaktaki amaç koyunları birer
veba virüsü gibi gören hayırseverlerin onların davranıs ve tepkilerini daha iyi bir
sekilde anlayarak bu vahsileri en iyi sekilde kontrol altında tutabilmek. Yani
yapılmakta olan tüm bu sok testleri ve istatistiki bilgi toplamaları sadece
yapılmak istenilenlerin koyunları hangi yolla tesvik ederek buna ikna edebilecegi
üzerine. Bu yüzden tüm bu arastırmalara "insanlık adına" etiketleri ile her yıl
milyonlar harcanıyor. Örnek vermek gerekirse:
Human Genome Project (4nsan Genomu Projesi)
Human Variome Project (4nsan Genetik Varyasyon Projesi)
Human Microbiome Project (4nsan Hastalıkları Projesi)
Human Brain Project (4nsan Beyni Projesi)
Connectomics (Sinir Sistemi Kurulumu ve Baglantısı)
Bunlar sadece buzdagının tepesinde görünen projeler! Tüm bu projeler
dogrultusunda hayırseverler ve bilgisayarları koyunlar hakkında elde ettikleri
daha ve daha fazla veri ile onların nasıl kontrol edilebilecegini öngörerek
koyunların kendilerini ve buna baglı olarakta üzerinde yasadıkları gezegeni en
kısa zamanda yok etmelerini engelliyorlar. Aslında hayırseverlerin bu davranısı
ilahi bir iyilik olarak bile görülebilir. Herneyse, haydi gelin birazda su EG4T4M
sisteminin kölelere olan faydasına bakalım... -
19.
0bu güç menzilindeki sinyaller tespit edilebilmelerine ragmen buTümünü Göster
sinyaller arasındaki farklı islevleri ayırt edebilecek essiz birsey mevcutmu?
Öncelikle ilk soru ile ilgilenelim, tespit etme! Yaptıgım arastırmalar
dogrultusunda uyduların radyo frekanslarına olan duyarlılıklarına açıklık
getirebilecek bir temel kavramı NASA'nın JPL (Jet Propolsion Lab)
laboratuarlarındaki belgelerden elde ettim:
Dünyanın heryerinde derin uzayı inceleyen antenlerin duyarlılıgı oldukça
hayranlık uyandırıcı. Antenler Voyager uydusundan gelen verileri
algılamalılar ve antenlere ulasan zayıf sinyaller sadece 10 üstü -16 watt
(10 katrilyonda 1). Modern günümüzün elektronik dijital saatleri dahi 20
milyar kez daha güçlü bir seviyede islemekteler.
Peki, acaba beyin 0.0000000000000001 watt'tan daha güçlü bir radyo sinyalini
birkaç yüz kilometre ileriyede yayıyormu? Bu sorunun cevabı yüzlerce sayfalık
belgelerde bulundugu için ve çogunluguda matematiksel denklemlerden
olustugundan kafanızı fazla ütülemeden kısa bir cevap verecegim: Evet!
Bir eylem potansiyali için gereken tipik frekanslar 0-500Hz arasındadır ve
boslukta yayılmakta olan bur dalgalara SLF yada ELF frekans bandı denir. Bu
aynı zamanda sadece deneylere baglı verilere göre insanlarında aynı ELF
frekans bandı üzerinden yayın yaptıklarını göstermektedir. Bazı bilimsel
makaleler SLF/ELF algılayıcılar ve antenleri uydu üzerine yerlestirmenin pratik
bir biçimlendirme faktörü oldugunu göstermektedir. Bu tip uyduların dizilimi ile
açıklık sentezi kullanılarak uzayda cok daha genis bir dizilim (VLA- Very Large
Array) olusturulabilir, ki tıpkı resimdeki gibi bu uydular zaten suan tepemizde
gezmekteler. Buna baglı olarak 1977 yılında ABD nin Ohio eyaletinde kullanılan radyo
teleskobunun duyarlılıgı kanal basına 2 ×10^-22 Watt m-2 idi ve VLA'nın 100
kez daha duyarlı oldugu söyleniyordu, yani bizim üretmekte oldugumuz tüm
sinyaller uzaydaki dizilimler vasıtası ile açık ve net olarak algılanabiliryordu. Bu
dizilim beyin aktivitesinin yüksek çözünürlülükte bir haritasının çıkarılmasını
saglayabilirdi!
Tabiki bu teknoloji 1970 hatta dahada öncesinden beri beyin sinyallerini
algılayabilecek kapasiteye sahipti. Eger bir uyduya yaklasık olarak 5 senelik bir
ömür biçersek bugünkü uyduların yaklasık olarak 8 yada 9. jenerasyon
olduklarını söyleyebiliriz. Yani sinyalleri tespit edebiliyoruz - simdi ise bunların
islenmesi gerekiyor. -
20.
0rizörvıd...
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 24 05 2024
-
orman meyveli kefir
-
kamil senin gibi tipler mide bulandırıcı kardeş
-
off sözlük akıyorr
-
geniş aile kütüğün manita
-
buu eteği giyenn kadınnn
-
toplum tarafindan dislanmis herkes burada
-
meral güven
-
yarang boyunu nasıl ölçüyonuz
-
chromeda çalışmayan sözlükmü olur aq
-
herkes yalnılzık seviyesini yazıyor
-
amerikanın hangi eyaletinde yaşamak isterdiniz
-
boş kafa şeytanın tarlası
-
cumaya gitmeyen müşrikler 24 05 24
-
dünyanın en iyi saç ekim doktorları istanbuldaymış
-
kuş ötüyor mu lan bunak
-
naber lan toplumun dışlanmış insanları
-
bir yumruğuma bakarsın kardeş
-
sözlükte birlikte oldugum kızlar
-
kamışına su yürüyenler sözlüğü
-
klagib amele turk
-
beyler cümleten herkese hayırlı gecelerrr
-
rose burada mı
-
kamil allah bilir sen slay falan diyorsundur
-
scarlet dekolten var mı hızlı
-
eskiden burada komik ve iyi yürekliler
-
chromedan başlıklara giremeyen kim
-
anan chp kadın kollarına mı üye
-
astrol meral güven patladı
-
kamil kız kardeşini arka mahallede görmüşler
- / 2