1. 51.
    0
    Sonuç
    Basta sordugumuz ilk sorunun cevabı olarak, teknik açıdan bir uydunun
    düsüncelerinizi, duygularınızı ve algınızı tespit ederek bu verileri desifre etmesi
    için bir bilgisayara iletmesi mümkün! Ne oldu sok mu oldunuz?
    Simdiye kadar var olan tek gerçek kısıtlama SLF/ELF bant genisligindeki
    duyarlılık idi! Sanırım bu bilgiler dogrultusunda tüm alüminyum sapkalı çılgın
    teoristler mutlu olacaktır, fakat konu SLF/ELF frekansları oldumu kullandıkları
    alüminyum folyodan yapılan sapkaların aslında bir ise yaramadıgını ögrenince
    belkide kendilerini bir o kadarda aptal hissedeceklerdir. 4sterseniz en derin
    magaralara yada madenlere saklanmaya gidin, uydu yörüngesinden halen
    mükemmel bir sekilde dinleniyor olacaksınızdır.
    Peki ya buradaki istihbarat toplama potansiyeline ne demeli? Anlayabileceginiz
    gibi bu teknoloji sayesinde james Bond tarzı ajan senaryoları sadece birer hayal
    ürünü macera olarak tarihe karısıyor. Artık kimseyi evinin önünde bir minibüsün
    içerisinden dinlemek zorunda degilsiniz. Gereken tüm istihbarat uydular ve
    bilgisayarlar vasıtası ile kolayca yapılabilir.
    Fakat dikkat ederseniz burada olay sizin kafanıza birseyler sokup kabullenmeniz
    yada buna sartlanmanız degil! Bu teknolojiyi kullanmaktaki amaç koyunları birer
    veba virüsü gibi gören hayırseverlerin onların davranıs ve tepkilerini daha iyi bir
    sekilde anlayarak bu vahsileri en iyi sekilde kontrol altında tutabilmek. Yani
    yapılmakta olan tüm bu sok testleri ve istatistiki bilgi toplamaları sadece
    yapılmak istenilenlerin koyunları hangi yolla tesvik ederek buna ikna edebilecegi
    üzerine. Bu yüzden tüm bu arastırmalara "insanlık adına" etiketleri ile her yıl
    milyonlar harcanıyor. Örnek vermek gerekirse:
    Human Genome Project (4nsan Genomu Projesi)
    Human Variome Project (4nsan Genetik Varyasyon Projesi)
    Human Microbiome Project (4nsan Hastalıkları Projesi)
    Human Brain Project (4nsan Beyni Projesi)
    Connectomics (Sinir Sistemi Kurulumu ve Baglantısı)
    Bunlar sadece buzdagının tepesinde görünen projeler! Tüm bu projeler
    dogrultusunda hayırseverler ve bilgisayarları koyunlar hakkında elde ettikleri
    daha ve daha fazla veri ile onların nasıl kontrol edilebilecegini öngörerek
    koyunların kendilerini ve buna baglı olarakta üzerinde yasadıkları gezegeni en
    kısa zamanda yok etmelerini engelliyorlar. Aslında hayırseverlerin bu davranısı
    ilahi bir iyilik olarak bile görülebilir. Herneyse, haydi gelin birazda su EG4T4M
    sisteminin kölelere olan faydasına bakalım...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    0
    EĞiTiM SiSTEMi
    Evet bende hepiniz gibi aynı zihinsel rendeleme ve posa çıkarma maratonundan
    geçtim ve okul süresi boyunca aslında beni birçok seyin rahatsız etmis oldugunu
    farketmis fakat sanki benden baska kimse bunun farkında degilmis gibi
    göründügünden "belki alısırım" mantıgı ile devam etmeye çalısmıstım.
    Okula baslamadan evvel sürekli dısarda benim zamanınmdaki çocuklar neler
    yaptıysa onu yapardım... top kosturur, misket oynar, saklambaç oynar,
    kovboyculuk oynar yada kısın kıçım donana kadar kızakla kayardım. Arada bir
    amca yada dayılarım ziyaret ettiginde biz çocukları bir köseye toplayıp hikayeler
    anlatırlardı - bizde agzımız açık dinlerdik. Güzel günler tabiki okula baslama
    yasım gelince sanki bir anda geride kaldı. Artık okula gidip otorite denen seyi
    ögrenmeliydim. Aslında okulda hademeden tutun çaycıya kadar herkes sizin için
    birer otorite ve sizde sadece itaat etmesi gereken kıçı kırık bir salaksınız. Eger
    kafanızı karıstıran seyleri sormaya baslarsanız çogunlukla aldıgınız cevap: sen
    daha çocuksun anlamazsın, okulda ögretecekler yada sadece bosver bunu
    olurdu.
    4lk defa sınava girdigimizde embesil ögretmen bunun ne manaya geldigini tabiki
    insan gibi izah etmeden soruları önümüze koymustu ve bende cevapların kitapta
    oldugunu bildigimden büyük bir saflıkla kitabı açıp oradan yazmaya
    baslamıstım. Bir anda ögretmen tıpkı bir furiye gibi üstüme yürüyüp bana
    bagırıp çagırmaya basladı ve bunu yapmamın "yasak" oldugunu söylemisti. Okul
    iste böyle bir ortamdı... yasaklarla dolu! Ya onların istedigi gibi yapacak yada
    sürekli azar isitecektiniz. Kimsede size yasakların sebeplerini adam gibi izah
    etmiyor, bunun yerine sanki fotokopi makinasından çıkmıs gibi "öyle iste" yada
    "emir böyle verilmis" gibi cevaplar kullanıyordu. Kısaca kimsenin umurunda
    degildiniz, tek amaç herkesin aynı EG4T4M4 alması idi.
    Her sabah okulun bahçesinde bagıra bagıra gençlik andını okurduk ve aldıgımız
    gazla sınıflara kosardık... gençlik andının ismini duyar duymaz halen o zamanlar
    kulagımda çınlanır. Ne diye bunu her sabah okuyoruz diye sordugum zamanda
    "tüzük böyle, bizler atatürkün çocuklarıyız ve onun izinde gitmek için bunu
    yapıyoruz" derlerdi. Kısaca eger sürüye uymuyor yada mentaliteye karsı
    görünebilecek seyler sordugunuz zaman size belirli bir tolerans gösteriliyordu,
    fakat eger abarttıgınız düsünülürse hemen veliler çagrılıyor ve okul müdüründen
    resmen azar isitiyorlardı! Okul müdürü velilere çocuklara nasıl bakmaları ve
    neleri ögretmeleri konusunda direktif veriyordu. Velilerde tabiki kafa sallayıp
    üstün astı azar etme sistemindeki gibi hırslarını evde benden alıyorlardı. Tek
    yaptıgım sey anlamak için sormaktı! Sadece meraktan tıpkı her çocugun yaptıgı
    gibi soruyordum, belkide bazen aptalca seyler soruyordum ama hey benim bir
    mazeretim vardı; ben hala bir çocuktum
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    0
    4lk defa istiklal marsını okudugum günü hatırlıyorum. Siirsel olarak
    okundugundan basta bir tak anlamıyordum, çünkü heceler öyle bir kayıyorduki
    söylediklerimin kelimemi yoksa hece bütünümü oldugunu anlayamıyordum. 4lk
    defa kagıt üzerinde okudugumda sanırım 8 yasımdaydım ve ögretmene neden
    böyle korkutucu ögeler içeren bir siiri okudugumuzu sordum. Bir hısımla
    yerinden kalkıp üstüme geldi ve o anda korkudan altıma sıçacagımı sandım.
    Sorun neydi yani?? Sen vatanını temsil eden istiklal marsına hakaret mi
    ediyorsun dedi... Neee? dedim ve baaaam diye tokatı yedim. O an hayatımda
    henüz ilk defa bir yabancıdan tokat yemistim ve sebebini bile anlayabilmis
    degildim. sınıftan kaçıp eve gittim ve anneme olanları anlattım... kesin bir
    salaklık yapmıs ve ögretmenin tepesini attırmıssındır deyip sanki oralı bile
    olmadı ve bende iste o anda kendimi yapayalnız hissetim. anlayamadıgım bir
    ortamdayım ve sebebini bile açıklamadıkları seylerden dolayı birde dayak
    yiyiyordum. Neredeydim ben böyle diye düsündüm ve kendi kendime "bir gün
    anlayacagım" deyip devam ettim.
    Ögrettikleri birçok sey aslında ilgimi bile çekmiyordu. Ders sırasında camdan
    dısarı bakıp hayal kurarken egitimden kopmayalım diye camlarıda yarı
    yükseklige kadar griye boyamıslardı zaten. Ayrıca seneden seneye okulun
    etrafındaki duvarda yavas yavas yükseltiliyordu, en son hatırladıgım yüksekligi
    6 metre idi. Mazeret ise çocukların korunması idi tabiki ama tam olarak neyden
    yada kimden diye bir bilgide verilmiyordu. Okulun kapısı sonradan koskoca
    demir bir kapıyla degistirildi ve bir ara bir cezaevinin önünden geçerken annem
    bana orada suçluların kaldıgını söylediginde bir anda kafam karısmıstı. Çünkü
    gördügüm cezaevi ile okulum arasında bir fark göremiyordum. Yani orada
    kalanlar suçlu ise ben neydim o zaman? Beni oradakilerden farklı yapan neydi?
    Sadece aksamları eve gidip sabah yine tıpıs tıpıs geri gelebiliyor olmammı?
    Zaman ilerledikçe basmakalıp pdoktrine bilgiler bize ezberletilerek sınavlar
    vasıtası ile dogru ezberleyip ezberlemedigimiz sınanıyordu. Ögrenmis olup
    olmamamızın bir önemi yoktu. Tek önemli olan sey müfredatı ezberlememizdi.
    Müfredat dısı bir soru sordugunuz zamanda aldıgınız cevap "bu müfredat dısı,
    bu konuyu burada islemiyoruz" gibi birsey olurdu. Esas problem sordugum
    seylerim ögretici bir dogasının oldugu idi ve okulda sanki ögrenmenizde yasaktı.
    Mesela tarih dersinde ögretmen kadimlerden ve çok tanrılarından bahsettiginde
    dogal olarak elimi kaldırıp söz istedim ve "Peki bu tanrıların isimleri neydi?" diye
    sordum ve aldıgım cevap "onlar cahildi ve henüz hak din islami
    benimsememislerdi" oldu. Bunun üzerine "peki bu tanrıları tanrı yapan sey
    neydi?" diye sorunca bana "senin sorunun ne?" dedi. 4ste tam o an anladımki
    ben ögrenim sunan bir okulda degilim! 4ste tam o andan itibaren benim için
    hersey degisti. Henüz 11 yasımda idim ve oldukça kızgındım. Öyleki, elime
    evreni havaya uçuracak dügmeyi verseniz tereddüt etmeden basabilirdim.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    0
    Herneyse, kısa bir süre sonra yatıstım ve gördümkü bu akıl hastanesinden
    kaçmanın yolu yok. Bende kuralları kullanarak durumu lehime çevirecek sekilde
    gidip gelmeye basladım. Mesela o zamanlar yaklasık (yanlıs hatırlamıyorsam)
    25 günlük firar hakkınız vardı. Bende tüm bu hakkımı yerine ve zamanına göre
    kullanmakta ve arkadaslarla kaçıp sehri gezmekteydim. Sehrin tarihini tarihi
    yerleri gezerek ögrendim. Okul herseyi ezberlememizi istediginden birsey
    ögrenip ögrenmedigimize önem vermiyordu. Bu yüzden bende yaratıcılıgımı
    kullanıp akıl almaz tekniklerle kopyalar hazırlıyordum. Aslında tüm kopya hazır
    oldugunda yazılanların çogunu zaten biliyordum ancak icadımın ise yarayıp
    yaramadıgınıda görmeliydim. 4lk denemem inkılap yazılısında idi ve herkesi
    yakalayacagından korkulan hocanın gözünün önünde kopya çektim. Bir tek ben
    basarmıstım ve kendimle gurur duyuyordum, bu sayede kenime olan
    güvenimde artmıstı ve aynı zamandada kopyada yaratıcılıgım. Lise sona kadar
    bu yaratıcılıgımı asla bırakmadan devam ettim. Çünkü lise diplomanızı almıs
    olmanızın aslında size hiçbir yararı yoktu. Diplomanın üzerinde yazan L4SANS
    bile sanki sizinle tassak geçer gibiydi: GENEL KÜLTÜR!
    Din dersleride baslamıstı ve din ögretmeninin kafa düzen zırvalarını dinlemekten
    gına gelmekteydi. Anlattıkları bir türlü mantıgıma sıgmıyordu. Ne kadar
    denemils olsamda olmuyordu. Bir tane soru sorsam, aldıgım aptalca cevap
    kasısında kafamda 3 soru daha beliriyordu. Karsımda anlattıgı hiçbirseye karsı
    en ufak kanıt sunamayan bir orcazoid duruyordu ve benden anlattıklarına
    harfiyen uymamı istiyor yoksa cehennemde yanacagımı söylüyordu. Bizden bir
    duayı 15 kere yazmamızı isterdi bende yazmazdım, çünkü o zamanlar hiçbir
    ögretmen sizi din dersinden sınıfta bırakamazdı! En kötüsü bir 5 alır devam
    ederdiniz. Madem öyle ne diye bu zırvaya kafa yormalıydımki? Sanırım benimle
    yasadıkları en büyük sorun beni birseye karsı korkutamıyor oldukları idi.
    Zamanla MEB kanunlarınıda okudugumdan cezai islemleri rahatlıkla
    atlatabiliyordum. Tek söylemem gereken sey velilerimin MEB'e gibayette
    bulunup bana zor uygulayan sahıs hakkında sorusturma baslatacakları idi. Bir
    devlet memurunun en büyük korkusu sicili idi ve bunu bilmenin verdigi rahatlık
    tıpkı görünmeyen bir güce sahip olmak gibi birseydi.
    Lise bitincede tabiki herkes "eee hadi bakalım simdide üniversiteye" demeye
    basladı. Ne için diye soruncada "sana diploma lazım" diye papagan gibi tekrar
    etmeye basladılar. Ben zaten 11 senemi böyle bir akıl hastanesinde geçirip
    kafayı sıyırmadan ve beyin nöronlarım halen isler haldeyken çıkmısken birde
    gelip bana sanki "hadi oraya tekrar geri dön" diyorlardı. Aldırmadım ve
    dogrudan bir ise girip çalısmaya ve paramı kazanmaya basladım. Çalıstıgım
    meslekler sayesinde 4 sene sonra karsılastıgım üniversite mezunu memur
    yasıtlarımdan kat kat fazla is tecrübesine sahiptim ve ellerinde diploma
    olmasına ragmen benim kazandıgımın yarısını bile kazanamıyorlardı
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    0
    Suan bile üniversite mezunları ile okudukları alanlar üzerine oturup konussam
    hepsinde dikkat ettigim bir ezber ve tekrar sendromunu gözlemliyorum. Tabiki
    sorunları onlara gerekenden fazlasının verilmemis olmasıydı. Yani halen
    müfredatı "takip" etmek zorundalardı. aldıkları bilgilerin %80'i realitede asla bir
    taklarına yarmayacak zırvalardan ibaretti. Buna karsılık ben gerekli gördügüm
    bilgileri edinmeye devam ediyordum, yani herhangi bir otoritenin iznine tabi
    olmadan ne lazımsa onu ögrenmekteydim. Hayat sınavları ise oldukça basitti:
    yap ve sonucu gör! Hata yaptıgım zaman bundan dersimi alıyor ve daha iyisini
    yapıyordum. Aslına bakarsanız neyi yapmaya baslasam hata yapmayı bir nevi
    bekliyordum, çünkü ancak hata yapıyorsanız yaptıgınız her ne ise daha iyisini
    yapabiliyorsunuz. ancak koyunlarda dikkat ettigim sey tamamen hatafobik bir
    yapıya sahip olmaları idi. Hata yapmaktan ödleri kopuyordu. Bense hata
    yaptıkça sanki dahada bir mutlu oluyordum.
    Herneyse, aslında okul sisteminin sizlere sagladıgı yegane seyler sunlar:
    a) Sosyallesme ve iletisim kurmayı ögrenme
    b) Otoritelere saygıyı ögrenme
    Bunların haricinde size sunulanlar sadece realitede pek isinize yaramayacak
    olan bos seyler. Aslında Ortaokulu bitirdikten sonra dahi edineceginiz tecrübeler
    dogrultusunda herhangi bir üniversite profesörünü bile oldukça zor durumlara
    düsürebilirsiniz.
    Okul sisteminin tek görevi ögrencileri birer birer vatandas kalıbına sokmaktır.
    Böylece hem okul sonrası aynı düzen devam edecektir (ebeveynler doktrine
    edildikleri akıl hastanelerine kendi çocuklarınıda yollayıp aynı islemden
    geçmelerini isteyeceklerdir) hemde toplum aynı doktrinasyonlar dogrultusunda
    öngörülen davranısları sergileyecektir. Buna baglı olarakta halk denen koyun
    kitlesini kontrol etmek bir o kadar kolaylasacaktır.
    Hiç dikkat etmedinizmi... lise sona kadar size banka islemleri, kredi alımı, senet
    düzenleme, tapu çıkarma, vergi ödeme, sigorta yada devlet dairesi isleri gibi
    aslında oldukça önemli konular hakkında hiç bir ise yarar B4LG4 vermiyorlar.
    Okulu bitirdiginiz zamanda bir avuç susam sokagı çocugu gibi saf saf piyasaya
    çıkıp kurnazların agına düsmeniz böylece ayarlanmıs oluyor. Kimse size okulda
    düsünmeden borç almanın aslında sizi ne kadarda taktan bir hale sokacagını
    anlatmıyor! Ama ben...
    ···
  6. 56.
    0
    ---AHMAKLAŞTIRMA MERKEZi ÜNiVERSiTELER---
    Simdi bir mekan düsünün, bu mekana akıllı oldugunu zannedenler dahada
    aptallastırılmak için gidiyorlar ve aynı zamanda kendilerine zeki oldukları ve bu
    mekana dahada zeki olabilmek için gelmeleri gerektigi SÖYLEN4YOR. Kısaca bu
    mekana üniversite deniyor.
    Her sene binlerce koyun bu mekanlara kapak atabilmek için ekstradan kurs
    görüyor, bir ton para harcayıp borca giriyorlar, ardından sınavlara giriyorlar ve
    kan ter içinde kalıyorlar. Sonrasında ise korku içinde "acaba basarabildimmi?"
    diye düsünerek sınav merkezini terk ediyorlar. Tabiki artık düzülmeye alısmıs
    olan koyunlar asla efendilerine "ya neden bu lise egitimi üniversiteye hazırlık
    için yeterli düzeye getirilmiyor" diye sormuyor! Ahmaklar... Eger öyle olsaydı
    "seçilmis" olmanın verdigi pgiboloji olmadan aptallastırma kamplarına
    kosarmıydınız? Sizi aynı sınıftaki sümüklü kopyacı osmandan ne farklı kılardı?
    Nasıl olurduda bir (diplomalı itaatkar köle) "elit" olma hissine sahip olabilirdiniz?
    Yani gördügünüz gibi bu enstitüleri cazip kılan sey ulasılmazlıkları ve koyunlarda
    ulasılamayacak seylere kosmaya bayılırlar. Tıpkı "Limited Edition" adı altında
    satılan ürünlerin kapıs kapıs gitmesi gibi. Herkeste aynısından varsa sizi ne özel
    yapabilirki? Ahaaa... ancak eger ulasılmasi zor olursa ve herkesin basarabilecegi
    bir sey olmazsa bir anda deger ve önem kazanır.
    Neyse, gelin tipik bir üniversite turu yapalım. Her sene bu seçilmisler
    kampüslere yıgılırlar ve bir sürü bürokratik islemin ardından, borçlarla harç
    ücretlerini öderler ve ardındanda çesitli "PROGRAMLARDAN" geçerler. Ülkenin
    heryerinden buralara kosturup bilgiyi ödünç alabileceklerini zannederler.
    Üzgünüm ama bunu size birçok kez tekrar ettim: asla avantajınıza borç
    alamazsınız. ASLA! Çünkü açgözlülük onların anası ise tembellikte babalarıdır.
    Iste buda bu ögrencileri "hayalperest" yapan seydir. Fakat borçla bilgi edinme
    fikrinden daha ilginci ise bu koyunların kampüslerde birer DÜSÜNEMEYEN
    MORON olmaya programlanmalarıdır. Evet yanlıs okumadınız, yazdıgım ne ise o.
    Ne oldu üniversite bitirdiginiz yada halen okudugunuz için bir ucu sizemi
    dokundu? Peki o zaman size karsı daha nazik olayım: ÜNIVERSITE SIZLERI
    DAHA APTAL OLMAYA PROGRAMLAR. Bunu yaziyorum ve bunun böyle oldugunu
    her üniversite profesörü ve son sınıf ögrenciside çok iyi BILIYOR. Fakat bu
    gerçegi asla kabullenemiyorlar. Çünkü eger kendinize, "Aptallastırılmak" için bir
    kampüse gitmek istediginizi birde bunun için maddi olarak dara girdiginizi itiraf
    etseniz, sanırım %99nuz ya kendini köprüden atardı yada kafasına mermiyi
    sıkardı. Nasıl yapılacagı konusunda fikri olmayanlar için internette Rehberde
    var!
    Peki üniversiteliler neden salak oluyor? Hadi gelin biraz bu koyunların
    davranıslarını inceleyelim! Insanlıgın yanlıs idrak ettigi seylerden en önemlisi
    GERÇEK BILGININ kavranısıdır. Çogu sıgır ve üniversite ögrencisi bilginin
    ezberleyerek edinildigine inanır. Gerçekte, ezberleme islemi düsünme isleminin
    tam karsıtıdır! Yani bilgiye zütüren dogru yol sadece DÜSÜNMEKTEN geçer.
    Ezber yetisine Dünya üzerindeki en ilkel böcekler ve kemirgenler sahiptir!
    Tümünü Göster
    ···
  7. 57.
    0
    çogunuzunda bildigi gibi sadece INSANLAR düsünebilen varlıklardır. Dahada
    önemlisi INSANLAR dünyadaki tek KRITIKSEL DÜSÜNEBILEN yada ZEKAYA
    sahip olan varlıklardır. "Dünya üzerinde" insanları diger insanlardan baskaları
    avlamadıgına göre, sadece en ZEKI olanlar HÜKMEDENLERDIR! Zeki olmanın
    yolu DÜSÜNMEKTEN gecer. Yani aklınızı kullanmaktan! Kendi aklınız...
    Averaj bir üniversite ögrencisine yurt odasında iken, kütüphanede yada
    kafeteryada iken bakın. Kitapların içine gömülü bir halde dururlar. Gözleri
    sulanmaya ve kapanmaya baslar. Boyunları agrıdıgından sürekli gerilirler ve
    yavas yavas tıpkı bir ilkel maymun gibi bir nevi aptallık transına girerler.
    Milyonlarca anlamsız yada gereksiz kelimeleri ve terimleri ezberleyerek
    beyinlerini çürütürler. Beyinlerini gereksiz tarihler, isimler, formüller yada
    makaleler ile çöpe çevirircesine kendi istekleri ile bombardımana tutarlar.
    Beyninizin yapmayı istedigi tek sey DÜSÜNMEK, fakat bir üniversite moronu
    ezberlemekte oldugu tonlarca kıl tüy yün ile beynine, tasarlanmıs oldugu esas
    islevini yerine getirebilmesi için zaman vermez, yani DÜSÜNMEYE.
    Buna ortaya kendi düsünceleri ile çıkmak denir... üzerine elestiri yaparak
    düsündügü konular üzerine. Yani kendi basına düsünmeyi basaramayan bir
    koyunun beyni bu görevi dıs kaynaklara bırakarak çok önemli görünen
    baskentleri, para birimlerini yada yöneticilerin isimlerini ezberlemeye baslar. En
    kısa sekilde ne meslek yapmak istediklerini ve ögrendiklerinin bu meslekle ne
    kadar alakalı oldugunu veya nezaman islerine yarayabileceklerini sorun!
    Gözlerde iki tane kocaman soru isareti göreceksiniz. Iktisat okumus bir
    muhasebe müdürü Osmanlı Türk Diplomasi Tarihi ile ne yapsın? Veya 19. yy
    Avrupa Gelismeleri ile? Alman Edebiyati okumus bir ortaokul yada Lise Almanca
    Ögretmeni ögrencilerine Almanca gramerı dısında müfredatta olmayan baska bir
    bilgi verebiliyormu? Tabiki hayır! O zaman onca bilgileri ne için "ezberlediler"?Sapsallar! Ezberlemek düsünmek degildir! Bu sizi düsünmekten alıkoyar. Iste
    düsünemezseniz, içinde bulundugunuz REALITEYIde asla idrak edemezsiniz!
    Realiteniz diyorki:
    • Bir havuzunuz var ama içinde yüzecek zamanınız yok.
    • Bir bigibletiniz var ama sürecek zamanınız yok.
    • Balkonunuz var ama günese karsı uzanacak zamanınız yok.
    • Kız arkadasınız var ama düzecek zamanınız yok.
    ... Ve içinde bulundugunuz durumun saçmalıgı üzerine düsünecek kadar dahi
    zamanınız YOK. Sürekli gereksiz seyleri ezberlemekle ugrasırken düsünme
    yetinizi kaybedip mezuniyet sonrası, o ana kadar yapmıs oldugunuz borçları
    birinin yanında köle olarak çalısarak nasıl ödeyeceginizi bile düsünemiyorsunuz.
    Nasılsa Annecik ve Babacık var degilmi!? Allah yardım eder degilmi?
    Yinede üniversitelilerin çogu yazdıklarıma inanmayacak... Ve bunun içinde
    anlasılabilir bir neden var! Koyunların Bedava egitime olan açlıgı karar verme
    yetilerini sürekli olarak köreltir. Gördügünüz gibi eger bir egitim bedava (kredi,
    burs) ise, o zaman egitimi alan neden kendisini egitenleri sorgulasınki?! Tabiki
    kimse bedava verilen birsey üzerine elestiri yapmaz yada sorgulamaz. Aslında
    tam karsıtı gerçeklesir. Eger egitim yada bunu destekleyen birsey bedavaya
    (kredi, burs) verilirse - VEREN kisi yada enstitüye sanki Tanrıymıs gibi bakılır.
    "VEREN" daima TANRIDIR! Bunu iyi hatırlayın hatta aklınıza kazıyın. Eger
    VEREN alanı bedavaya alıstırırsa, alıcı VERENI sonsuza dek OTORITENIN
    Tartısılmaz Temeli yada Tanrının kendisi olarak görür.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 58.
    0
    Tanrı olabilmek için, çok basit manada, birine birseyi BEDAVAYA verin. Aileler
    bunu çocuklarına yaparlar. Isverenler bunu isçilerine yaparlar. Devletler bunu
    vatandaslarına yaparlar. Üniversitelerde bunu ögrencilerine yaparlar. Iste bir
    üniversite ögrencisi koyunda BEDAVA olan egitimi almayı seçmistir. Böylecede
    onlara bedava egitimi verenlere Tanrı muamelesi yapacaktır. Karsılarında sanki
    Tanrının kutsal vahiylerini dinler gibi otururlar. Açgözlü ve hayalperest
    zihinlerinde sanki bir melek onlara yardim etmektedir.. Peki Neden? OTORITEYE
    karsı kayıtsız sartsız itaat için! Kök kelime: OTOR yani Author kelimesi "yaratıcı"
    demektir. Yaratmak bir seyin varolmasını saglamaktır. Iste sıgıların egitimide
    ONLAR tarafından var edilmistir. Buna ragmen kerevizler profesörlerinin
    anlattıklarını asla sorgulamazlar yada aslında ne ögrenmeleri gerektigi
    hususunda DÜSÜNMEZLER! Fakat bunun yerine profesörlerine sanki Tanrısal
    birer Bilge gibi bakarlar ve Otoritelerini kabul ederler. Iste böylece koyunlar
    hayatlarının sonuna kadar onlar VE harici diger otoriteler ne derse inanırlar.
    Bana inanmıyorsunuz, çünkü siz kendinize inanamıyorsunuz. Siz Otoriteye yani
    Tanrılara inanıyorsunuz. Her üniversite ögrencisi yıllar boyunca tonlarca kagıtlar
    doldurur, düzenler, sekiller yapar, hepside sırf o diplomayı almak için. VE her
    ögrenci yaptıklarının yada yazdıklarının aslında bir taka yaramayacagını adı gibi
    bilir, ancak sırf karnesinde yaldızlı pekiyiler olsun diye hertürlü saçmalıga dogru
    olmadıgını bildigi halde katlanır.
    ···
  9. 59.
    0
    Koyunlar için sadece VERENLERIN yani TANRILARIN fikri geçerlidir. Kampüste
    iken normal insanların görüslerinin yada fikirlerinin geçerli olamayacagına
    sartlandırılırlar çünkü NORMAL INSANLAR "sadece" elde etmek istediklerini
    alıncaya kadar YA SAÇMALARLAR YADA YALANLAR ÜRETIRLER (Tıpkı diplomayı
    alana kadar yaptıkları sacmalıklar ve yalanlar gibi). Kendi kendini
    sartlandırmakta buna denir!
    Kampüste iken sosyal bir hayat yasıyorum, insanları tanıyorum, iyiyi yada
    kötüyü ögreniyorum, gruplar halinde kısa tatillere çıkıyorum, belkide evlenecek
    kisiyi buluyorum gibi mazeretler içinde bulundugunuz sistemin amacını örtbas
    etmiyor. Aynı kampüste, aynı doktrinasyondan geçen insanlarla beraberken elde
    ettiginiz tecrübe ile 18 yasında bir ise girip gerçek hayattaki tecrübeyi yasayan
    bir kisi ile kıyaslanamayacak kadar zayıf kalıyorsunuz. Mezun olup bir ise girene
    kadar 18lik yetme çoktan ya bir sef/müdür statüsünde oluyor yada bir sekilde
    kendi isyerini açmıs sizin gibi kek ve ucuz mezunları bekliyor oluyor! Neden mi?
    Zamanını REALITEDE tecrübe toplayarak harcadıgı için!! Ögrenciler kampüste
    gruplasmayı (sürü) ögrenirken digerleri dısarıda TEK baslarına tecrübe
    toplamaya devam edip ileride daha fazla zaman elde edebilmek için o anki
    zamanları ile erkenden yatırım yaparlar ve ögrenirler yani EZBERLEMEZLER!
    Mezun olupta lisan bildigini iddia edenlerle konustugum zaman bir anda
    çogunun itiraf ettigi sey su oluyor "biz hep kitaplardan ögrendik". Ellerindeki
    diplomanın onlara lisanları otomatik olarak upload edecegini sandılar. Karsımda
    otururken kekeleyerek konusmalarını seyretmek bana bir o kadarda haz
    veriyordu. Çünkü o anın gelip çatacagını ve ezberledikleri seylerin aslında pratik
    olarak bir taka yaramayacagını kampüsteki harikalar diyarında iken hiç
    düsünmüyorlardı. 4sletme bitirenlerin neyi isletiyor oldukları konusunda en ufak
    bir fikirleri olmuyordu. 4ktisat okuyanlarda aynı sekilde muhasebe progrdıbının
    önüne oturdukları anda basaramayacakları korkusu tüm bedenlerini sarıyordu.
    Ancak hepsini ortak kılan birsey vardı! Hepsi elinde otoriteye olan
    itaatkarlıklarını sergileyen/tasdikleyen diplomalara sahipti...
    ···
  10. 60.
    0
    ---ÜNiVERSiTE MEZUNLUĞUNDAN KÖLELiĞE---
    Bu yazıdada sizlere üniversite mezunlugunun neden ahmaklık oldugunu
    yazacagım. 4ste o an geldi çattı, mezun oluyorsunuz, cübbelerinizi giyip altara
    çıkıyor ve tıpkı kadimlerin kurban ritualleri gibi aslında neye bulasmıs
    oldugunuzun farkında bile degilsiniz, çünkü sekilli ve jan janlı bir törenle bir
    anda sanki paralize edilmis birer kurbalık koyuna dönüsüveriyorsunuz.
    Bravo size budalalar, basardınız. Itaatkarlık idmanınızı basarı ile tamamladınız.
    Dört ila altı senelik akılsız bir ezberleme sürecinden geçtiniz. Aslında ögrenmek
    adına ugrasmaktan çok, sadece kendine hizmet eden, hayal ürünü bir "bedava
    geçis kartı" elde ettiniz ve gerçeklikten bir adım daha uzaklastınız. Buna bir
    baslangıç veya belirsizlikler süreci diyelim. Sizleri kızdıran birçok kurban, ritüal
    ve görevleri asarak sadakatinizi kanıtladınız. Bilgi için gidilen bir yoldan çok,
    hayata devam etmenin yolu diyelim. Alti yıllık "egitiminiz" boyunca, oturdunuz,
    dinlediniz ve düsünme yeteneginizi kaybedip emirlere itaat ettiginizi
    kanıtladınız.
    Simdi gelin gerçekçi olalım ve su olayı artIk bir açıklıga kavusturalım...
    Üniversiteye gitmenizin tek nedeni ileride iyi bir ise sahip olabilmekti. Açık
    olalım! Planınız üniversitede bir dalı ögrenip toplum için yararlı bir çalısma yada
    kesif yapmak degildi. Amacınız sadece alacagınız Üniversite diploması ile bir
    dereceye sahip olmak ve revaçtaki herhangi ise girebilmekti. Sanırım zekanız
    neden isverenlerin özellikle diplomalı isçi aradıklarını anlaycak kadar keskindir.
    Ancak üniversite mezunlarının mükemmel birer "köle" olduklarını anlayacak
    kadar zeki degildiniz. Hiç o cılız ve körelmis beyin kanallarınızın arasından su
    soru geçmedimi: "neden bunca isveren diplomalı isçi arıyor ancak sundukları is
    sizin derecenizle hiçbir alaka teskil etmiyor?" diye. Hiç o hominid az gelismis
    beyniniz sunulan islerin %90 nının almıs oldugunuz egitimle neden bagdasmıyor
    oldugunu merak etmedimi? Eger ögrendiginiz seyi yapamıyorsanız - o zaman
    neden ögrenmek için zaman harcadınız??? NEDEN? Acaba gerçek nedeni
    isverenlerin belirli özelligi ve kalifiyeligi olan isçiler yerine sistemlerine oturtmak
    için aradıkları çark dislileri olabilirmi? Ucuz, itaatkat ve düsünme yetisi olmayan
    beyinsiz isçiler!
    Bir isveren olarak yıllardır yapmakta oldugunuz "mükemmel köleyi" arama
    çalısmalarınızı bir düsünün. Böyle bir isçiyi nasıl bulupta kosum takımını takıp
    neredeyse bedavaya çalıstırabilirsiniz? Cevap; tam bu amaca uygun köle
    okulları yaparak kobayların efendilerine karsı olan kör itaatini ve sadakatini 4-6
    senelik bir egitimle, çalısmak haricinde baska hiçbirsey yapmalarına izin
    vermeden mesgul tutarak! Köle okulu veya siz üniversite deyin, sadece
    budalaca verilen her akılsız görevi yerine getiren, ahmakça seyleri sürekli
    tekrarlayan, düsünmeyen ve emirleri verenleri sorgulamayanları filtre etmek
    amacı ile kullanılır. Üniversitenin, insanların çalısması ve itaat etmesi için
    kurulmus bir mekan olmadıgını iddia edebilirmisniz???
    Tümünü Göster
    ···
  11. 61.
    0
    ebenin amı hadi ilk ikisini okudukta kim okuyacak bunun hepsini
    ···
  12. 62.
    0
    Sizce üniversite neredeyse ögrencilerin sürekli yaptıkları "ders" (program)
    tekrarları ile emirlere uyup çalısmaları gerektigini programlayan bir yer degilmi?
    Ayrıca üniversiteye girerken istediginiz dal olmasa dahi size sunulan her zırvayı
    kabul edip sırf bir diploma almak için ugrasmıyormusunuz? Bilgisayar
    mühendisligi isteyen kaç kisi veterinerlik okuyor? Insaat mühendisligi isteyen
    kaç kisi belkide sırf askerlikten kaçabilmek adına iktisat okuyor? Istemedikleri
    bir dal olmasına ragmen neden egitimi kabul ediyorlar? Tabiki okul süresince
    realiteyle ve gerçek is ile ugrasmayacak olmalarıda bu hayal alemini cazip kılan
    bir etken.
    Eger bir ögrenci profesörü ile anlasamıyorsa - bunu ona sezdirirmi yoksa sırf
    diplomayı almak için itaatmı eder? Bu kurumda herhangi bir karsı gelme
    hakkınız varmı? Yoksa sadece profesörünüze itaat edip size verilen görevleri
    yerine getirerekmi diplomayı almalısınız?
    Tabiki eger profesörünüzle anlasamıyorsanız üniversiteyi terk etme hakkınız
    var! Fakat bunu hangi koyun yapıyor? Bunun yerine emirlere itaat edip karsı
    gelmemeyi ve sorgulamamayı tercih ediyorlar. Sonuç olarak en iyi notu alan
    ögrenci, en iyi köle olma sıfatını kazanmıs oluyor. Yani bir "A" ögrencisi nedir?
    Itaat eden (veya daha iyisi; öyle davranan) ve emirleri harfiyen uygulayan
    kisidir. Peki ya bir "F" ögrencisi kimdir? Itaat etmeyen, profesörüne karsı gelen
    ve bunu belli eden, kendisine verilen görevleri reddeden veya memnun edici
    sıfatta yerine getirmeyen kisidir. Fakat bir ögrenci itaat etmeyi ve çalısmayı
    kendi kisisel görüslerine aykırı olmasına ragmen tercih eder. Üniversite dısında
    bu davranısı sergileyemeye devam eden birine sadece KÖLE denir. Tebrikler
    ahmaklar, köle okulundan basarı ile mezun oldunuz! Bundan sonra nereye
    ilerleyeceginizi tahmin edebiliyormusunuz? Tabiki köle pazarındaki bekleme
    kafesinize. Tüm kurnaz ve zeki köle tüccarları sizler gibi taze kanların piyasaya
    çıkarılmasını bekliyordu zaten. Artık pazarlanılmaya hazır birer ünite olarak
    kendi isteginiz ile onların kucaklarına oturacaksınız.
    Kölelige hos geldiniiiiiiiz. Sizi karsılayan komitenin gözlerinizin içine baktıgı
    zaman ne gördügünü bilmek istermisiniz? Korku, kızgınlık ve ciddiyetin bakısı...
    Tıpkı bir kölenin bakıslari gibi. Hayata baglı tüm heveslerin bosverildigi bakıs.
    Kendilerine düsünülebilecek her sekilde yalan söylediklerinin bakısı. Üzüntünün
    ve okumak için girilen borçları ödeyememenin verdigi umutsuzlugun bakısı.
    Yeterince temiz hava alamadıklarının bakısı. Yeterince egzersiz yapamadıklarının
    bakısı. Yeterince zamanlarının olmayıp, sevgiye, yaratıcılıga ve oynamaya
    vakitlerinin olmamasının bakısı. BIR KÖLENIN BAKISI... Gözlerindeki parıltı bir
    büroda hayatlarının sonuna kadar kalacaklarına isaret ediyor.
    Saate bakmaya devam edin ahmak köleler! Özgür oldugunuzu zannetmeniz
    sizin özgür oldugunuz anldıbına gelmiyor. Önünüze koyulmus olan görünmez
    parmaklıkları göremeyecek kadar körlesmissiniz. Köleligi siz seçtiniz... bu sizin
    tercihinizdi, kimse sizi zorlamadı. Kapısına kosa kosa gidip, içeriye seve seve
    girdiniz. Bunu halen görememenize üzülüyorum ama yinede acımıyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    0
    Sizi köle yapan sey sadece sorumsuzlugunuz, akılsızlıgınız, düsünmemeniz ve
    tembelliginiz. Günde sadece ve sadece kendinize ayırdıgınız kaç dakikanız var?
    15? 30? Yani 24 saat içinde size sadece o kadarımı kalıyor? Peki ya
    efendilerinizin ne kadar zamanı var? Senede kaç kez tatil yapıyorlar? Yönetilmek
    güzel bir duygu degilmi? Hele sömürülmek, hmmmmmm çok leziz? Aynen
    devam edin ve sonunuzu kendi ellerinizle getirin! Sunu çok açık bir sekilde
    belirteyim: o masada oturdugunuz her an köleliginizi ve itaatkarlıgınızı tasdik
    ediyorsunuz! Size çözüm verecek degilim çünkü hosunuza gitmez! Ya sizi
    multimilyoner yapacak kazancı yoktur yada çok çalısmak gerekir gibi bir sürü
    seyler uydurup tekrar köle hayatınıza dönmeyi yeglersiniz. Risk almaktansa köle
    kalıp sabit bir maas ve is güvenligi tabiki yeterli olacaktır.
    Piyasa diplomalı köle kaynıyor ve bu sayı her dönem git gide artmaya devam
    ediyor. Ya peki hiç düsünüyormusunuz... ilerki jenerasyonların hepsi üniversite
    mezunu olmaya baslayınca bu koyunları birbirleri arasında daha iyi olma
    seviyesine ne getirecek diye? Tabiki daha çok egitim! Master degree, Doktora
    gibi birçok seyle ömür boyu ezberlemeye devam! Eger herkesin elinde aynı
    kagıttan varsa yeni amplifikasyonlarla daha sekilli kagıtlar elde etmeleri
    gerektigine sartlandırılacaklar. Bunca seçme sınavlarının artısı piyasadaki asırı
    diplomalı köle artısından baska ne olabilir? Sınavlar yolu ile kölelerin cream de
    la cream denecek en kalitelileri seçilir. Hiç su ögretmenlik lotosuna baktınızmı?
    Hepsi bir koltukta oturmus bilgisayarın tombaladan isimlerini çekip ekrana
    yansıtmasını bekliyor. An geliyor ve iste isimi orada, tayini evinden 3000km
    uzakta ve sırf tembelligi ve kendi hayatına karsı olan sorumsuzlugu yüzünden
    evini terk edip efendisinin ona tahsis ettigi ahırda yasamaya gidiyor.
    ···
  14. 64.
    0
    TANRISAL UYUŞTURUCU
    Kurtarıcılardan bahsedince akla hemen yeni bir babalık yapacak figür geliyor
    degilmi? 4ste bu figür koyunların sorumlulugunu üzerine alacak ve böylece "zor"
    kararlar vermek zorunda kalmayacaklar.
    Buna aslında yapay rahim demek gerekir - belkide sadece insan tanrı. Insanlar
    daima baslarının çaresine bakacak birer anne ve baba ararlar. Bunu öyle
    çılgınca bir sekilde isterlerki, elde etmek için yapamayacakları sey yoktur.
    Insanlar dogdukları andan itibaren bedava bakılmaya bagımlı olurlar - sebebi ise
    insanların dogadaki diger varlıklara nazaran gelismek ve bagımsız olmak için
    çok daha uzun bir süreye ihtiyaçlari oldugudur. Bir çocuk bebeklikten blug
    çagına yani yaklasık 13üne kadar halen bir bebekmis gibi bakım görür. Bu
    yastan evvel fiziksel olarak kendine bakacak bir kapasiteye sahip degildir
    (birkaç istisna mevcuttur ancak istisnalar kaideyi bozmaz). Diger tüm canlılar,
    blug çagına erismeden yuvadan "dısarı atılır". Gerekirse anneleri sert ve vahsi
    tavırlar göstererek onları korkutur ve yuvadan kaçırtır. Kimisi ise sadece züt gibi
    ortada bırakıp gider ve bir daha geri gelmez. Buna baglı olarakta yavru
    realitenin ilk sillesini yemis olur: baskalarına güvenerek hayatta kalamazsın!
    Insanlar bu tip "uzatılmıs" bebeklik süreçleri yüzünden ergenlestiklerinde dahi
    bu hizmete bagımlı kalırlar. Bu özellikle böyle, çünkü insan zihni 4-5 yaslarında
    iken olgunlasır. Bu yaslarda dünyaya olan temel mental bakısınız asla degismez.
    Anaokulu yada ilk okul 1. sınıf zamanlarınızı düsünün - o zaman nasıl
    davranmıs, hissetmis yada düsünmüs iseniz bugünde bunun aynısını
    yapmaktasınız. Eger 5 yasınızda iken rahat, zeki, sömürgen ve risk alabilen bir
    çocuk iseydiniz, bugünde aynısınızdır. Eger aptal, ilgisiz ve antisosyal idiyseniz,
    bugünde aynısınızdır.
    Yani zihniniz 5 yas sularında tamamen gelismis olur, ancak yinede en az 10
    seneyi ebeveynlerinizin yanında bebek gibi bakılarak geçirirsiniz. Iste bu
    davranıs size bakan insan tanrılara karsı DEVASA, hemde çok DEVASA bir
    alıskanlık ve bagımlılık olusturur. 5 yas sularında zihniniz çalısmadan
    (avlamadan) aç kalacagınızı tamamen anlayacak bir mental kapasiteye sahiptir.
    ···
  15. 65.
    0
    ulan hepsini koryala--yapıştır yapacağına ilk entryi editleyip link versene dıbına koduğum hem resim falan diyo yazıda onlarıda görürüz
    ···
  16. 66.
    0
    Bunun yerine ebeveynleriniz tarafından
    REALITEden uzak tutulursunuz ve size yemegin sihirli bir sekilde her aksam
    tabaga melekler tarafından kondugunu söylerler ve "BIZ, Ebeveynlerin, sihirli
    bir sekilde yemegi buluruz ve diledigin diger seyleride SENIN IÇIN önüne
    getiririz" derler. Çocuk bundan kaçıp kurtulamaz çünkü yası henüz 5 iken zihni
    hem GERÇEG4 (yemek için çalısmalısın) hemde FANTAZIYI (insan tanrılar sana
    yemek getirir) ayırt edebilecek kadar gelismistir - ancak VÜCUDU henüz
    GERÇEG4 uygulayabilecek kadar gelismemistir.
    Bu sekilde bir çocuk yetistirme, çocugun etrafında harfiyen bir MATRIX
    olusturur. 10-14 yılını "harikalar diyarında" geçirmesi gerekir.
    Çocugun liseye baslaması ve insanların nasıl hayatta kalabilecegi hususunda
    ögrendigi herseyin birer YALAN oldugunu anlaması ile bu "GERÇEK" sisteme
    karsı asice davranması pek bir sürpriz teskil edecek degildir. Yası 18 ama en az
    17 yasına kadar hersey ona insan tanrılar (ebeveyn) tarafından saglandı. Yani
    bu kisinin kendisini hergün beslemesi için baska INSAN TANRILAR araması
    çokmu sasırtıcı oluyor? Bir çok kisi liseyi bitirene kadar ne okuldan nede
    ebeveynlerinden dogru dürüst bir çek nedir, senet nedir, sigorta nedir, kredi
    nedir, borç nedir gibi derinlemesine bir bilgi elde etmezler. Lise bitip gerçek
    hayata atıldıkları zamanda herseyin ne kadar karmasık, acımasız, zor ve
    adaletsiz oldugunu gören zavallıda tekrar ebeveynlerinin "kucagına" dönmekten
    baska bir çare görmez. Taki evlenip yuvadan çıkması zorunlu hale gelene
    kadarda anasının memesinden emmeye devam eder.
    Averaj bir sahıs ebeveynlerinin ona sundugu uyusturucuya bagımlıdır - INSAN
    TANRI UYUSTURUCUSU! Emilebilecek bir enerji bulabilmek için, yani INSAN
    TANRI UYUSTURUCUSU "doz"u için gereken herseyi yapmaya hazırdır. Simdi
    neden seçilen politik baskanların yemin törenlerinde insanların sevinçten
    havalara uçtugunu anlayabiliyormusunuz? Buna öfori denir, çünkü bu
    bagımlılara en sonunda, dogduklarından beri kancayı taktıkları INSAN TANRI
    UYUSTURUCUSU "doz"u verilmeye tekrar baslanmıstır. Kalabalıktakilerin
    davranıslarına bakarak gözlerinden: Dozumu ver abi, n'olur abiiiiiii. Kutsa bizi,
    yardim et bize, kurtar biziiiiiii gibi tam bir bagımlının sergileyecegi seyleri
    izleyebilirsiniz.
    ···
  17. 67.
    0
    Gözlerinde bir ısıltı belli olur, salyaları akmaya baslar, kalpleri çarpmaya baslar,
    elleri terler, uyusurlar, çekingenlikleri azalır, yüce bir UÇUS yasarlar... sebebi
    ise uyusturucudur. Bardaki alkolik ayyasların gece 12den sonraki halleri ile aynı
    benzerlikleri tasırlar... çosup eglenirler - bagırıp çagırırlar, hoplayıp zıplarlar,
    nara atarlar.
    Elitler ise çok daha farklı yetistirilirler - realiteye çok daha yakın bir sekilde.
    Sonuç olarakta kendilerini TANRI UYUSTURUCUSUNA ihtiyacı olanların karsısına
    "saglayıcı" olarak koyarlar. Buna baglı olarakta güç elde ederler - iste bu kadar
    basit.
    Tıpkı her uyusturucu bagımlısı gibi, ASLA tatmin olmazlar. Ve tıpkı diger
    uyusturucular gibi asla problemi çözecek miktarda "doz"u elde edemezler. Bu
    yüzdende her defasında "saglayıcıya" daha fazlası için geri dönmek zorunda
    kalırlar. Tabiki bir çocuk ebeveynlerinin emirlerine uymamayı seve seve tercih
    ederdi ancak INSAN TANRI UYUSTURUCUSU "doz"unu elde edebilmek için
    ebeveynlerinin otoritesine boyun egmek zorundadır. Averaj bir yetiskin
    kendisine uyusturucusunu verecek BABASINI arar - karsılık olarakda evdeki can
    sıkıcı isleri yapar. Çöpleri atar, bakkala gider, tuzaktaki bedavacı fare lesini yok
    eder...
    Diyelimki yaklasık 9 yasındaki bir çocuk örnegin bir çiftlikte, bir yetiskinin
    kaldırabilecegi kadar agırlıgı kaldırabilir. Yani teorik olarak bu çocugunda tıpkı
    bir yetiskin gibi yaptıgı is için ödenmesi gerektigini savunabiliriz, ancak isi
    bedava yapması gerektigi hususunda KANDIRILDIGI için onun yerine TANRI
    UYUSTURUCUSU ile beslenir. Topluluklar, tıpkı diger bagımlılar gibi asla
    uyusturucuyu elde etmek için harcadıkları aynı eforu; aslında bu bagımlılıktan
    kurtulmak içinde kullanabileceklerinin farkına varamazlar. 4nsanların
    ebeveynleri tarafından farklı sekillerde yetistirilmesi ile tanrı uyusturucusuna
    olan bagımlılıkları, bu zaaflarının ötesine nasıl geçeceklerini görmelerine engel
    olur. Bagımlılıkları öyle bir hal alabilirki, sanki dozları olmadan hayatta
    kalamayacaklarına kendilerini inandırırlar.
    Yani, bir dahaki sefere politik karakterler TV de yada meydanlarda belirip
    koyunların nasılda üzerlerine yıgıldıklarını görünce, ortaya çıkan histeriyi
    seyrederken, eroin bagımlısı bir kesin eline bir torba pudra sekeri verildikten
    sonra nasıl mutlu "göründügünü" hayal etmenizi istiyorum!
    Simdi neden bu sokak protestolarının yapıldıgını daha iyi anlayabiliyormusunuz?
    Koyunlar bir üst (daha) dozu elde edebilmek için gerekirse kendilerini
    dövdürmeyi bile göze alıyorlar. Bagırırken daima isteklerini sunuyorlar.. tıpkı
    istedigi dogum günü hediyesinin alınması için ebeveynlerine bagıran bir embesil
    gibi debeleniyor ve tepisiyorlar. Herne yapıyorlarsada bunun onları
    saglayıcılarına daha bagımlı kıldıgını anlayamıyorlar ve günden güne dahada
    kölelesmelerini sadece kendi bagımlılıklarına borçlu olduklarını kabullenmek
    yerine bu GERÇEG4 unutmak (örtbas) için yeni bir doz istiyorlar. Buda onları
    sürekli mama için miyavlayan bedavacı sokak kedilerinden farklı kılmıyor.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    0
    keşke baban ananı gibmeseymiş
    ···
  19. 69.
    0
    SKANDALLAR
    Herhalde yıl sonuna kadar aynı futbol gibesi üzerine yayınlanan haberleri
    dinlemeye ve okumaya devam edeceginizi biliyorsunuzdur. Bu tip sahte
    haberleri görmekten kaçmanız neredeyse imkansız. Ancak kaçmak yerine neyin
    ne oldugunu bilerek zırvalara olan bagısıklıgınızı güçlendirebilirsiniz.
    Geçen sene ABD nin dünyaya yaptıgı büyük bir iyiligin haberi bir anda
    kamuoyuna bomba gibi düsmüstü: Osama Bin Laden öldürülmüstü! Hangisi
    daha ilgi çekici bilemiyorum, yaslı bir adamın ölmüs olmasımı yoksa koyunların
    kendilerine sunulmus olan bu amplifikasyon ile sokaklarda sevinç gösterileri
    yapmıs olmalarımı. Önce haber "Son Dakika" olarak giris yaptı ve ardından
    amplifike olmus olan koyunlar SMS yada Twitter ile düsüncelerini yazmaya
    basladılar. "Bin Laden yakalanmıs, duydunmu?" gibi. Belkide çogu halen tüm bu
    amplifikasyonun nasıl isliyor oldugunu anlamıyor, ancak tüm bu haberleri
    izledikten sonra koyunları izleyerek, bu islemin NASIL yapıldıgını daha rahat
    görebilirsiniz.
    TV seyretmenize gerek bile yok. Bırakın etrafinizdaki koyunlar size haberleri
    getirsinler, sadece yeni neler var diye sorun ve hemen papagan gibi medyayı
    taklit etmeye baslayacaklardır. Bu haberler çıktıgından beri sanki hayatlarındaki
    tüm problemler bir anda ortadan kalkmıs ve yasıyor oldukları heyecandan dolayı
    baska hiçbirseyin bir önemi yokmus gibiler. Anons 1.Mayısta geldi, yani pazar
    günü. Ardından, pazartesi günü tüm medya ve buna baglı olarakta koyunlar
    aynı seyi tartısmaya (tekrar) basladılar.
    Hmmm, bir anda yüksek benzin fiyatları sanki o kadarda pahalı görünmüyor,
    çünkü, biliyorsunuz, Bin Laden yakalandı! Borsanın buna nasıl karsılık verdigini
    izleyen oldumu? Bin Laden ölmeden evvel çıkan finans haberleri piyasadaki
    canlılıga ısık tutuyordu fakat sebep gösterilmiyordu veeee "Son Dakika"
    haberleri, iste size piyasanın harekete geçmesi için gerekli olan amplifikasyon...
    koyunlar amplifike edildi ve isleme devam. Önemli olan sey piyasadaki
    degisimleri sürekli olarak birseyin (günah keçisi) üzerine atmak ve buna baglı
    olarakta koyunlara sürekli olarak "güvende" olmaları için vermeleri gereken
    kurbanın önemi irdelenmekte. Yani Bin Ladeni kullanarak yeni bir emlak balonu
    olusturabilir ve yine Bin Ladeni öldürerek bu balonu patlatabilirsiniz!
    Koyunların devamlı kandırılmalarının nedeni ise aslında hiçbir Baskanın
    öldürülmüyor olmasına inanamamalarıdır. Nasıl olurda sahte olabilirki, resimler,
    videolar ve sahitler var degilmi! Sapsallar...
    Bu ve benzeri olaylar daima bir tiyatrodur. Hatırlayın, toplum denen sey büyük
    bir kandırılıs ile baslamıstı. Buna baglı olarakta, bu sistemin isleyebilmesinin tek
    yolu içten içe sürekli olarak yeni kandırmalarla koyunlara bu düzenin
    gerekliliginin vurgulanmasıdır... iste sahte bir suikastte aynı sekilde büyük bir
    kandırma anıdır.
    Is hayatında zaman zaman isyerinin ismini degistirmek gerekir. Bunu bulan ben
    degilim, is hayatı böyle isliyor. Roy Rogers oluyor Burger King, Datsun oluyor
    Nissan, Eunos oluyor Mazda. Bunlar sadece tıpkı bir elitin ölmesinin taklit
    edilmesi gibi gösterilebilecek örnekler. Tabiki elit derken bahsettigim kisi
    "sorumlu" olanı! Görebileceginiz gibi kraliçe arı müsterilerinden yeterince enerji
    emdikten sonra, birinin çıkıp çok uzun süredir yönetimde olmasını elestirmeye
    baslamadan rengini degistirerek sanki yeniymis gibi bir izlenim bırakır.
    Sirektlerin CEO larını degistirdiklerini ne kadar sıklıkta duyuyorsunuz? Bu
    kesinlikle bir hataya baglı degil! Patron daima halkın önünde duracak bir
    temsilci bulundurur ve degigiblik görünümü altındada sadece temsilciyi
    degistirir, fakat patron hala aynıdır. Iste bu yüzden koyunlar seçime gidip
    baskanlarını seçerken aslında bir ilüzyon için seçime gidiyor olduklarını asla
    düsünmek istemezler, aslında biliyorlar fakat gerçegin acı tokatını hissetmemek
    için dün ne yaptılarsa bugünde aynısını yapmaya devam ediyorlar. Simdi neden
    bu varlıklara ZOMBI dendigini anlıyormusunuz?
    Tümünü Göster
    ···
  20. 70.
    0
    Hani TV deki spor haberlerinde antrenörün kovulma haberi vardırya, aynı islem
    buradada uygulanmakta. Tüm bu "kovma" islemleri bilerek yapiliyorki, halk
    ortadaki hanedanlıgı, hanedanlık gibi göremesin. Ironik bir sekilde koyunlar
    gerçekle yüzlestirilerek arada bir sok testinede tabi tutulmaktalar. Mesela,
    Tayyip Erdogan, Necmettin Erbakanın takipçisi idi ve onun yerini aldı. Sabıkalı
    idi ve bildiginiz gibi sabıkalı olanlara milletvekili olma hakkı tanınmıyor. Ancak
    meclisteki 30 dakikalık bir kanun ile bu durumun üzerinden geçtiler ve bugün
    Türkiye sabıkalı bir Basbakana sahip oldu. Ama o söyle yada böyle diye
    anlatsınlar... hanedanlık böyle isler! Istenilen kim ise o basa getirilir, durumlar
    ne olursa olsun, medya hikayeleri sayesinde bu durumun gerekçelerini nasıl olsa
    sunacak ve baskanı halk önünde aklayacaktır. Koyunların bugün kafasındaki
    benzer bir düsünce sudur: "Valla Tayyipi sevmem ama ondan baskada
    Basbakan olabilecek adam göremiyorum". Yani halk aslında asla bir seçim sansı
    olmaıgını görmek dahi istemiyor - bunu itiraf ediyorlar fakat kabullenmek
    istemiyorlar. Bu böyle idi ve böyle kalmayada devam edecek. Tıpkı ABD deki
    gibi, önce baba Bush Baskan oluyor, ardındanda Ogul Bush. Ilk önce Clinton
    Baskan oluyor ardındanda karısı Clinton Baskan Yardımcısı. Yani halka
    hanedanların sok testi uygulanıyor ve koyunlar Bush 1,2,3,4 yada Clinton
    1,2,3,4 gibi bir seçime maruz kalıyorlar. Aslında seçime katılan birçok aday var,
    ancak bildiginiz gibi koyunlar en iyi yalan söyleyeni ve medyanın en popüler
    gösterdigi kisiyi seçmeye programlanacaklardır.
    Koyunlar üzerinde uygulanan islem basit: kırmızı hap, mavi hap liderligi! Bir
    lider geliyor ve sonunda onun sıçtıklarını ortaya çıkaran bir baskası kendini
    "kırmızı hap" olarak tanıtıp degisim vaad ediyor. Bu iyi polis/kötü polis daima devam eden bi oyundur!
    ···