/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 226.
    +11
    evet, nilay ın telefonundaki mesajlarda kalmıştık..

    pek çoğunuz doğru tahmin etmişsiniz, zaten pek seçenek yoktu ama olsun * mesajlar, tolga ins. olarak kayıtlı olan bizim kerataya gönderilmekte (inşallahın değil, inşaatın kısaltması, anlamışsınızdır * ). ancak durum şu ki, içerikler ne sizin ne de benim ilk anda tahmin ettiğim şekilde değil,

    8-10 mesajı okudum sayılır, kimini tam kimini yarım yamalak ancak büyük kısmında benden bahsediliyor olması, adımın geçiyor olması son derece düşündürücüydü..bu hafta sonu atılanlardan bir iki tanesini örnekleyeyim,

    "tolgacım, tsigalko yurtta demi? sizinle?"

    "sen gitmesen daha iyi yani"

    "tamam biz öbür çarşıda takılırız"

    ben bir yandan şaşkınlığımı korumaya, durumu çaktırmamaya çalışıyor bir yandan da mine nin mesajını bekliyorum.. neyse geldi benimkinin cevabı, ben de son bir mesaj daha atıp geri verdim nilay a telefonu,

    "ne oldu? ne diyor?"

    "yok bir şey, şarjım yok, merak etme dedim, tamam diyor."

    "ha iyi, mesajlarıma bakmadın demi bakiyim?? * "

    "yok be napayım senin mesajlarını, kesin hepsi kızlarladır zaten"

    "piss!" deyip şakacıktan dürtükledi..ben durumu çaktırmadığım için mutluyum zira dediğim gibi benim sıfat genelde aklımdan geçenleri bildiğin resimli şekilli olarak dışarıya yansıtır..

    kafam karışmıştı beyler..

    benden, benim nerede olup olmadığımdan bahsediliyordu, bir nevi kontrol etme, göz altında tutuma durumu..?

    sonra tolgayla da buluştukları anlaşılıyordu, araları tahmin ettiğimden iyi olabilirdi, farklı olabilirdi...

    valla dediğim gibi, kafam bildiğiniz çorba olmuştu,

    akşam yurda gidince tolgayla konuşmaya karar verdim.. umarım bana yalan söylemecekti..
    ···
  2. 227.
    +12
    kafamda sorularla akşam yurda vardım,

    tolga daha gelmemiş, ben biraz oyalandım sağda solda..

    döndüğümde odaya gelip yatağına kurulmuş bile, fal açıyor..

    "kanka naber? hayırdır, neye niyet ettin * ?"

    "iyidir aga, takılıyorum öyle ya, can sıkınıtısı..gel kumarhaneye geçelim, bizim çocuklar gene nevale sokmuşlar içeri ;)"

    "geçelim baba da..ben bir şey konuşmak istiyorum senle.."

    "konuşalım abi, hayırdır inşallah?"

    ben de kendi yatağıma oturdum, bu sefer konuyu gümbürtüye getirmemesi için oldukça ciddi bir duruş sergilemem lazımdı,

    "abi, bak, ciddi ciddi soruyorum tamam mı kaynatmayalım?"

    "allah allah, tamam la söyle çatlatma adamı?"

    "tolga, sizin nilay la aranız nasıl?" diye dimdiretk daldım konuya, zira artık benim de dolambaç yapacak sabrım kalmamıştı..

    "gene mi aynı şey.. taktın sende ha"

    "kardeşim..bak, sen de yakın arkadaşımsın, o da yakın arkadaşım, yani iyi bir varsa duymak isterim.."

    "ne olsun ki..tanıştık, öyle işte.."

    "hala konuşuyor musunuz?"

    biraz şaşırdı.. duraksadı, benim bir şeyler bildiğimi hissetmişti..

    "yani.. arada..ne... niye soruyorsun bunları hacı?"

    "peki o geceden sonra bir daha buluştunuz mu?... "

    ben aşırı stabil ve ciddiyim, o yüzden gır gıra da vuramıyor ama epey rahatsız oldu.. içimden, "lütfen yalan söylemesin" diye dua ediyorum zira bu adam, özellikle okan ın gidişinden sonra benim en yakınım ve en büyük destekçim oldu.. yani araya yalan girerse, benim için ve dostluğumuzun sağlamlığı açısından hoş olmaz..

    epey duraksadı yine.. gözlerimin içine baktı tip tip..

    "aga belli ki sen bir şeyler öğrenmişsin zaten... nilay söylemez.. nasıl oldu anlayamadım.."

    "buluştunuz mu buluşmadınız mı?"

    "oha aq kanka bir de beyaz florasan yak tepemde, iyice sorgu moduna geçelim?"

    "tolgacım.. güzel kardeşim, tamam cevap vermek zorunda değilsin de, yani neden bu şekilde beni olayların dışında tuttunuz anlamadım yani.. kötü mü ettik sizi tanıştırmakla? insan biraz vefakar olur, iyi bir şey de olsa, olmasa da, sonuçta birer insan tanıdınız.."

    ben tribimi atıp, son kozumu oynamıştım.. artık duygu sömürüme dayanamayıp konuşmasını beklemekten başka bir şey yapamazdım...

    bir kaç saniye sonra,

    "tamam buluştuk, bir kaç kere... devamlı da mesajlaşıyoruz.. konuşuyoruz yani.. irtibat sağlam.. rahatladın mı aq?"

    evet.. epey rahatlamıştım..her şeye rağmen inkar edebilirdi... aferin tolga, koçumsun ;)

    şimdi konuyu son katmanına indirip, vurucu soruyu sorma zamanıydı,

    "beni, sana kontrol mü ettiriyor?" dedim, acımasızca...
    bu iyice fitil olmuştu.. kızardı hafiften.. yutkundu..
    Tümünü Göster
    ···
  3. 228.
    +13
    umarım bir çeşit ispiyon oyununa alet olmamışsındır kardeşim, öyle görünüyor ama en yakın dostlarımın arkamdan beni gözetlemesi ve denetlemesi çok koyardı yani.. umarım bir şekilde kıvırırsın burdan..

    "bak abi.. tamam belli ki sen bir şey görmüşsün, ya da duymuşsun.. eyvallah.. yalan söyleyecek değilim sana (aferin).." biraz daha duraksadı.. belli ki duygusal bir takım ortaklıklar da kurmuş olduğu nilay ı satmak istemiyordu, ama benim zaten pek çok şeyi bildiğimi hissettiği için konuştu tekrar,

    "ya, sen benim kankamsın sonuçta.. senden de bahsediliyor konuşmalarda.. nilay soruyor yani, napıyorsunuz bilmem ne diye.. öyle yani..ne kontrol edicez olm seni.. eşek kadar adamsın"

    "kanka..net konuş gözünü seveyim, tamam ben biliyorum bazı şeyleri, ama senden duymam daha uygun olur, hadi bak rakıyı bekletiyoruz" deyip gülümsedim.. ortamı yumuşatmaya çalışıyordum ama, çok kızmıştım beyler..

    "... dıbına koyim..ya bak öyle kontrol gibi değil cidden.. nilay, benden rica etti yani, şimdi sen de zor günler yaşıyorsun, hani biraz göz kulak olma babında, o yüzden... ya... bir de şey olmuş... ya aga işte, bak cidden öyle senin sandığın gibi bir durum yok, öyle bir şey yaparmıyız sana aq ajan gibi?"

    "ney olmuş aga?

    "ya tama bak işte duydun duyacağını"

    "ne olmuş???"

    "... öuffff..bu senin ayşen mevzusunu duymuş tamam mı dıbına koyayım? hah.. işte o yüzden, biraz şey yapıyor işte.. yani mine üzülmesin diye sonradan.. anladın mı? hay aq senin tsigalko emi... "

    bir şey demedim... son parçalar da yerine oturmuştu..

    elimle tanıştırdığım, daha arkadaşlıkları "dünkü tak" seviyesinde olan, """en yakın arkadaşlarım""" beni çapkın, pekekent, güvenilmez, huur çocuğu ilan etmiş, dahası, gözetlemeye başlayıp, acaba mine ye terso bir durumlar içinde miyim? diye birbirlerine raporlamaya başlamıştı...

    bravo...
    ···
  4. 229.
    +12
    hatta öyle ki, nilay, o hafta sonu benim mineyle buluşmama sebebimde bile bir çapanoğlu aramıştı.. yurtta mıyım değil miyim diye rapor almıştı "tolgacığından"...

    tebrikler aq...

    bu olanlardan mine nin haberi var mı?? hatta bilhassa o mu bunu istedii?? yoksa bu salaklar kendi çaplarında bir halta mı kalkıştılar, bilmiyordum.. işin açıkcası, daha fazla da öğrenmek istemedim.. yeterince rahatsız etmişti beni çünkü bu kadarı bile...

    o an farkında olmamışım beyler..ama bu, sırtıma gizlice basılmış "güvenilmez" damgası, içimde, derinlerde bir yere oturmuştu.. sonradan acısı çıkarılmak üzere, zulalanmıştı...

    ne başka soru sordum, ne de kızdım tolgaya.. aksine, "hadi gel içek gari" deyip konuyu dağıttım..

    ama bunu unutmayacaktım..ve ilk fırsatta davranacağım bir silah olarak belime takacaktım..
    http://fizy.com/tr#s/1ahd7h

    sevgililer günü *

    hayatım boyunca, sevgilim varken, sadece 3 sevgililer gününe denk gelebildim..biri lisede, ikisi üniversitede..

    onca fındık ceviz kıran biri için acınılası bir rakam değil mi?... gerçi, belki de zaten bu sebepten öyle..

    lisedeki çocukça deneyimimi saymazsak, bu benim ilk gerçek sevgilimle, ilk gerçek sevgililer günüm olacak,

    ne yalan söyleyeyim, heyecanlıyım beyler..içim kıpır kıpır..arkamdan döndürülen dolabı bile aklımın dışına itmişim..

    harika bir kolye almıştım, koca şehrin tüm gümüşçülerini gezdim diyebilirim..

    harika bir kolye, çok ama çok güzel bir güneş motifi..hayatımın güneşine, bir nevi minyatürünü hediye ediyorum..tanrıçalar adına yapılan kilden heykeller misali... deniz dalgasına benzeyen kıvrımlarla kombine..ne çok büyük, ne çok küçük..onun güzel boynuna tam yakışacak cinsten..

    ve tek bir kırmızı gül..tüm gün elinde tutacağı, göğsünü gere gere, bir alay sancağı gibi taşıyacağı, aşkımızın organik, yaşayan simgesi..tek bir güzel kırmızı gül..

    harika bir program yapmıştım... önce iki ayrı kafe..aşıklar yolu yürüyüşü... sinema da hoş bir film..akşama canlı müzik..sonra gene aşıklar yolu..bizim ağacımızın altındaki, bizim bankımızda, bizim şarkılarımızı dinleme...

    beyler..bir insan daha fazla mutlu, heyecanlı olamaz sanardım..ama gün daha başlamamıştı bile..hayatımın en güzel öğleden sonralarından birinin beni beklediğinin o kadar da farkında değildim doğrusu...
    http://fizy.com/tr#s/1aiyl4

    yurdun önünden almaya gittim gene sevgilimi,

    ellerim arkada birleşmiş, sözde ona vereceğim gülü saklıyorum, o vaziyette sarılıp öpüştük filan,

    "hımm ne var bakiyim orda, daha hediye vermek için erken değil mi?? * " deyip güldü.

    gülü sırtımın ardından çıkarıp, mazlum aşıklar gibi hafiften kafamı da bükerek masalsı şekilde sunmaya çabaladım *

    epey güldü o hallerime, gözleri de aldığım gül e güldü..yanakları pespembe olmuş halde, gülü ellerine alıp tekrardan sarıldı bana..bu sefer daha uzun..meşur lafını söyledi gene.."çok tatlısın sen..tsigalko..bitanem"

    ben, daha günün başında bu atmosferi yakalamaktan son derece memnun halde, ona kolumu takdim edip, ilk durağımız olan, daha önce bahsettiğim şu "vıcık vıcık çiftler kafesi" ne doğru yola çıkardım. oradaki kıza kesin gene gıcıklık yapacaktı, gülle kafasına bile vurabilirdi * böylece akşama ve daha sonraya, gülüp gır gır geçilecek anılar çıkacaktı ortaya..

    mekana gittik, birer kahve içtik..beklediğimin aksine, kızı giblemedi bile benimki, herhalde o gün biraz beni denemek, ya da ilgi çekmek için öyle kıskançlık hallerine girmişti..gerek yoktu ki bunlara..zaten tüm benliğim onun değil miydi?

    bir saatten biraz fazla oturduk diye hatırlıyorum,

    çıktık, bu sefer ikinci durağımız olan, "bizim mekan" a gidiyorduk..bu gene masa rezerve espirisini yapıp beni bir kez daha utandırdı sağolsun *

    orada da benzer şekilde, az ama aşk dolu zamanlar geçirmiştik..yalnız durum şu ki, günün anlam ve önemine binaen, etrafımızdaki insanların %90 ı filan çift, onun %90 ı filan da mütemadiyen bir sevişme ve öpüşme halindeler..anlayacağınız bir biz seviyeli çift modunda kasmaktayız..

    bu öpüşenlere bakıyor, kaş göz kaldırıyor filan..bizim mekanda rast geldiğimiz çiftler birinde, benim hemen sağ-arka çaprazımda çocuk, kızı resmen sömürüyor beyler, inanın böyle çıps çıps diye ses geliyor dıbına koyayım.. mine bir ara bir kaç saniye bunları izledi, "çizgi film izleyen çocuk" gibi gözlerini iri iri açıp, "ayıp bir şey duymuş küçük kız çocukları gibi ağzını yarı güler, yarı yuvarlak hale getirerek..bana döndü,

    "uoohaa yaa sindirdi resmen" dedi gülerek, ben koptum bu sefer tabi, o koptu..millet yiyişiyor, biz gülüşüyoruz..ben durumdan şikayetçi sayılmam çünkü çok eğleniyoruz..

    neyse, buna benzer epey şeyle dalga geçtikten sonra nihayetinde oradan da çıkıp, benim biletlerini çoktaaan ayarladığım filmin, uygun seansına doğru yola koyulmuştuk..
    Tümünü Göster
    ···
  5. 230.
    +13
    sinemada da güzel vakit geçirdik diyebilirim*. film fena değildi, filmin büyük bölümünde başının huzur verici ağırlığını omzumda hissettim, ara sıra eğilip öptüm..o beni öptü..nereme denk gelirse..boyundan, kulaktan biraz kaptırdık beyler karanlığın da etkisiyle..içim epey hoş olmuştu aq..hatırlayınca hala muzip bir gülümseme belirir yüzümde..

    sinema çıkışı, artık tamamen bulutlar üzerinde yürüme levelindeyiz, saat akşam 8 filan olmuş, canlı müziğe gidicez, o mekanı da beraber konuşmuştuk zaten..ben artık hediyemi filan orada takıcam, beraber şarkılara eşlik edicez, mum ışıklı masamızda, o loşluğun da verdiği gizemlilikle, birbirimizi süzücez yandan yandan..belki öpüşücez..gerçi onları hesap ederek ilerlemiyordum ben bu ilişkide, şimdi dışardan baktığım için böyle rahat tespitte bulunabiliyorum..ama olayın içindeyken, eğer seviyorsanız..bunların hiç birinin farkında bile olmuyorsunuz zaten..

    mekan gittik, müzik 10-15 dakikaya başlayacak..harika bir ortam var, epey kalabalık..bizim masamızın yeri de oldukça güzel asma balkon katında, az görülen, çok gören bir yerde, tam pusudayız yani ;)

    loş ortamı, mum ışıkları destekliyor, masanın üzerinde kuru gül yaprakları, her yerde o güne özel süslemeler,

    iyi de bir solist var, hatta o hatun ve tayfası sonradan kasette yaptı, burada olan herkes de tanıyordur onu..adını söylemeyeceğim huyum olduğum üzere,

    gece başladı, biz müziklerle kendimizden geçiyoruz, göz gözeyiz, diz dizeyiz, vücutlarımızın birer yanı, siyam ikizleri gibi birbirine yapışık..benim gülümsemekten ağzım yırtılacak aq..

    neyse bunlar ara verdi, hah dedim, tam şimdi şarkılarla da kendimizi bulmuşken, tam hediye zamanı,

    çıkardım kolyeyi, kutusunu uzattım, bu baktı, gülmeye başladı,

    "ne o evlenme mi teklif ediceksin bana" gülüştük filan..ben biraz kızarmış olabilirim..*

    kutuyu açtı, kolyeyi görünce yine erik tanesi gibi oldu gözleri.."amaa çook güzel buuu" deyip burnumun üzerine bir öpücük kondurdu, sarıldı, başını göğsüme dayadı..

    "takmamı ister misin?" dedim *

    "tabii" dedi, saçlarını yukarıda topladı, ben arkasına geçtim, zinciri ayarlayıp narin boynuna doladım, çıt çıtını birleştirdim..sonra dayanamayıp o tatlı ensesine bir de öpücük ekledim:

    "hayatımın güneşine.."..
    bu arada bu gece ikinci sırada paylaştığım yunanca şarkı bağımlılık yapabilir beyler uyarayım, 20. repeatım filan sanırım..her açışımda böyle oluyor *
    panpa sakin olaydın ya *
    http://fizy.com/tr#s/1ahgas

    evet..beyler, o an kendimi zirvede diye düşünüyorum..yani, muhtemelen daha fazla mutlu olunamaz..bu, kolye ucuna filan bakıyor paso, bakıp bakıp gülümsüyor, defalarca teşekkür etti..ben tabi, acayip şişmiş durumdayım lan helyum balonu gibi oldum, bir salsa beni kesin uçucam * artık dudaklarımın kenarı resmen acıyor, ama duramıyorum lan sırıtmadan, ağzımın iki yakasını birleştiremiyorum, inek şabandan halliceyim..

    neyse,
    grup tekrar başladı,

    biz gene hülyalar içindeyiz..ellerimiz havada, kafa kafaya dayanmışız, leylalarr gibi eşlik ediyoruz her şarkıya..çok da allahsız bir repertuar yapmışlar ulan, iyice kaybettik kendimizi..

    gece öyle sürerken, bunlar son bir ara daha verdiler, 1 saat daha söyleyip bitirecekler, saat 12 ye geliyor..

    sonra bizim kız, "ben bi lavoboya gidip gelicem" diye gitti..ben de o ara telefona bir bakayım dedim ki, obaa..cevapsız çağrılar, 3-5 tane, bir de mesaj,

    baktım kim? annem, babam *

    mesaj da babamdan, "bu gece senin ne meşguliyetin olabilir ki lan eşek sıpası" yazıp sonuna göz kırpmış... seviyorum bu adamı ya *

    ben öyle salak salak güle durayım, benim kız geldi, ama yalnız değil,

    yanında üç tane zenc... * *

    yanında bir kafe çalışanı bir kadınla çocuk da var, birinin elinde küçük boy bir pasta, öbürünün elinde bir hediye kutusu, şu noel babanın bıraktığı cinsten *

    obaa...

    beyler ben şoklardayım lan..

    "sevgililer günün kutlu olsun bitanem" deyip yanağıma bir öpücük kondurdu,

    pasta masaya konulunca seçebildim, pasta sarı lacivert beyler * üzerinde ismimiz var, kremayla kalp malp çizilmiş,

    hediye paketini de bıraktılar masaya, sonra da, ben öyle ablak halet-i ruhiye de iken, bu da yanağıma dudaklarını kondurup, beni öperken bir kaç poz resmimizi çektirdi elemanlara,

    yalnız varya, bilerek alıyor o kareleri, kesin ilerde bakıp gülmek için, zira ben acayip ambale haldeyim, böyle sürpriz doğum günü partisine kurban gitmiş şaşkın ergenler gibiyim..

    neyse..oturdu bu yanıma..elemanlar gitti, müzik yeniden başlıyor..

    ben şoktan çıkabilmiş değilim..

    "paketi açmıcan mı tatlım?" dedi..

    robot robot aldım elime paketi, başladım açmaya..
    arkadaşlar teknik bir sorun oldu belli ki *
    Tümünü Göster
    ···
  6. 231.
    +12
    paketi açtım,

    içinden kırmızı renk boyanmış, ahşap bir kutu çıktı, menteşeli kapağını kaldırdım,

    içindekileri tek tek yazıyorum,

    jean christophe granger in kızıl nehirler kitabı,

    ac/dc back in black albümü cd si

    benim parfümümden* yeni bir 50 lik

    bunun büyük boy, yazın, üzerinde beyaz bir elbiseyle tahta salıcakta çekilmiş şahane bir resmi..

    beraber gittiğimiz hemen hemen her mekandan bir hatıra (şekeri-tuzu-bilmem nesi..sinema biletleri)

    sporcu bilekliği (şu ter silme bilekliklerinden)

    küçük altın kutularının içine konmuş küçük bir tutam, altın sarısı saçlar (onun saçları..)

    en altta da benim ilk buluştuğumuz gün çok beğendiğim renkli-enine çizgili kazağının aynısından bir tane daha..

    beyler..nefesim kesildi lan..yemin ederim ölüyorum..sunni tenefüs mü ne hal edecekseniz edin aq..

    ciddi anlamda, mutlu olmaktan ziyade, kendimi kötü hissetmeye başlamıştım,

    hani şu, 360 derecelik açının, aynı zamanda da 0 derece olması gibi..

    ne biçim bir hediyeydi bu beyler..biz ne olmuştuk böyle? ben ne yapmıştım bu kıza?..ne yapmıştım da bu derece kaynaşmıştı ruhlarımız?

    ne yapmıştım da birlikte ritim tutmaya başlamıştı kalp atışlarımız?

    ne yapmıştım ben?

    aşık olmuştum..

    aşık da mı etmiştim?

    bu derece??

    ... 18 yaşındaki bir çocuk için fazlaca büyük bir sorumluluk... içkiyi fazla kaçıran sarhoş olurdu... aşkı fazla kaçıran, ondan da sarhoş..

    sarhoştum be beyler... çok ama çok sarhoştum...
    http://fizy.com/tr#s/1ajf3i

    gece sona ermişti, hediyelerimi aldıktan sonra girdiğim o şok halinin etkisinden hala kurtulamamıştım..

    mekandan çıktık, mine kolumda, omuz omuza yürüyoruz..

    aşıklar yoluna girdik, benim bir elimde hediye kutusunun olduğu poşet, bir elim onun kolunda..leyla gibi, resmen onun zütürdüğü yere gidiyor ayaklarım, benim beynim devre dışı..

    epey yürüdük..

    yoldan saptık..gecenin içinde kaybolmaya başlamıştık..

    daha önce girmediğim sokaklara girmiş..daha önce görmediğim yolları görmüştüm..zaman, mekan mevhumları kaybolmuştu benim için.

    boş sokağın birinde epey ilerledikten sonra, nihayet konuştu,

    "teşekkür ederim her şey için..harika bir geceydi.."yanağıma bir öpücük kondurdu..iyice sokuldu boynuma..

    ben de teşekkür etmek isterdim ama aklıma minnetimi tanımlayacak değil cümle, kelime,..hece bile gelmedi.

    ona doğru döndüm, kolundaki kolumu beline dolayıp kendime doğru iyice yaklaştırdım..şimdi burun burunaydık..

    gözlerinin mavisi, görüp görebildiğim tüm açılarımı kaplarken, en ufak bir itiraz duymadım dudaklarından..iyice yaklaştım..dudağının kenarından küçük bir öpücük aldım..sonra bir daha... bir daha... ve her defasında yasaklı bölgelere birer milim daha yaklaşarak..

    sonra hafifçe uzaklaştım yüzünden..elimdeki poşeti usulca yere saldım..ahşap, asfalta değince tok bir ses çıkardı..boşalan kolumla yanağına uzandım... güzel yüzünü inceledim öyle..bir-iki saniye..gözlerinde gördüğüm ifade beni memnun etti, artık bazı şeyleri aşmanın vakti gelmiş miydi?

    o karanlık ve boş sokağın orta yerinde,ellerimiz birbirinin belinde, yüzünde, omuzunda olduğu bir halde..dudaklarım, dudaklarına yaklaşırken fısıldadım.."seni seviyorum"...
    takip eden panpalarıma iyi geceler *

    yarın görüşmemiz biraz zor ama fırsatım olduğu takdirde muhakkak 2-3 part atarım diye umuyorum.
    iyi geceler arkadaşlar,
    Tümünü Göster
    ···
  7. 232.
    +14
    ..o kadar yakındım ki şimdi ona, sadece bedenen değil, ruhen de en yakın olduğumuz andı bu ilişkimizde.. soluk alış verişlerinin hızlandığını farkettim, sıcak nefesini, dudaklarımın üzerinde hissettim.. hani sıcak bir yaz günü, klimalı bir bakkal dükkanına, kapının açılmasıyla dolan o ani yel gibi.. sıcak..huzur verici bir sıcak..

    biz, vücudumuz tamamen birbirine bitişik, dudaklarımızın arasında sadece milimler olduğu bir vaziyette, o boş sokakta, belki de o an dünyanın tüm çiftlerinden daha masum, daha savunmasız, daha menfaatsiz, daha hesapsız,..sunmak üzereydik birbirimize bir başka boyutta daha sevgimizi..

    dudaklarımı onunkilerin üzerine kapadım.. itiraz etmedi, tereddüt dahi etmemişti zaten ama, iştirak da etmedi önce,

    sakindim, çünkü bu kızı cinsel ve içgüdüsel hislerin gölgesinden çok ama çok uzakta öpüyordum.. insan, birini çok sevince artık böyle, nasıl diyeyim, yemek ister ya resmen, misal küçük kardeşlerinizi, pamuk babaannelerinizi, o kadar çok seversiniz ki, o elmacık yanaklarından ısırmak gelir içinizden, ancak öyle ifade edebilirsiniz sanarsınız içinizdeki yoğun duygu selini..

    işte ben de öyle öptüm onu, dudaklarım dudaklarının üzerinde, öylece durdum bir kaç saniye, sonra biraz daha ileri gittim, o baldan, şekerden tatlı alt dudağı, şimdi benim iki dudağımın arasındaydı.. reaksiyon gösterdi, beni saran elleri daha da sıkıldı belimde, omzumda, dudakları kıpırdadı, şimdi benden bir kaşık balı da o çalmıştı ağzına..o kadar yavaş, o kadar ürkek ve o kadar temkinli davranıyordum ki, sanki onlarca katlı iskambilden bir kulenin çatısını tamamlıyor gibi.. hassas..narin.. nefesimi tutmuş bir halde..

    öyle kaldık biraz,

    sonra ben, usulca çektim dudaklarımı, çok yavaş, o kadar yavaş ayrıldı ki birbirinde, bir türlü vedalaşamayan sevgililerin ellerinin ayrılışı gibi, bebeğin ağzından alınan emzik gibi.. dudaklarımı, dudaklarından kurtardım..ama tatlı bir inatla.. sanki hem bırakıyor, hem de bırakmak istemiyormuş gibi.. tutkalından ayrılan bir kağıt parçası gibi... gibi.. gibi işte...

    yüzüne baktım, gözleri eğikti.. yüzünde pek çok duyguların karışımından bir ifade..az önce ballandığım dudaklarında küçük bir gülümseme..

    sonra o da kaldırdı gözlerini, tekrar göz göze geldik.. sessiz gecemizin fonu deliler gibi çırpınan yüreğinin ritimleri olmuştu artık.. kendi göğsüme bitişik göğsünün altındaki kıpırtıyı, sanki benimmişçesine sahiplendim, ortak oldum heyecanına..

    gözlerimiz kararlılılaştı, anlaştı..bir kez daha birbirimize doğru eğilirken başlarımız, ellerimiz de omuzlardan, boyunlara kayıvermişti sihirli bir şekilde.. şahsen ben, hiç hareket ettirdiğimi bile hatırlamıyorum, kendiliğinden olmuştu sanki..

    bu kez çok daha ihtiyatsız bir araya gelmişti, birbirine bir kaç saniye evvelinden aşina dudaklar..

    ben, bu sefer tutkuyla öptüm onu.. yanlış olmasın, gene öyle naif, öyle kırılgan, hassas bir şekilde..ama artık korkmayarak,

    ve o,

    karşılık verdi bu kez,

    her türlü içgüdüden ve kolpalıktan uzak, birbirimize, birbirimizin en değerli özünden armağan ederken, başka hiç bir şey düşünmeye gerek duymadı beynim.. bomboş..ve sadece o ana odaklı..o anın duygularını, mümkün olduğunda katkısız ve saf bir biçimde kaydetmeye hazır. size bu satırları yazdığım şekilde..

    o şekilde ne kadar öpüştük bilmiyorum, ama ben artık omurgamda, belimden başlayıp boynuma değin uzanan o tatlı karıncalanma hissini iyiden iyiye hissetmeye başlamıştım, daha önceki öpüşmelerimden epey farklıydı, zira,

    sadece karşısındaki sömürmeye odaklanmış dudakların yerini, karşısındakiyle uyumlu, adeta onunla dans eden dudaklar almıştı,

    normalde göğüsleri, kalçaları ya da bacak arasını avuçlaması gereken ellerin yerine, bir güvercin tutuyormuşçasına narin, ama güvenceli bir şekilde boyna dolamış eller vardı,

    ereksiyon olmadım..

    karşımdaki dişi inlemedi, kendini kaybetmiş numarası yapmadı..

    diyorum ya, farklıydı beyler.. çok ama çok farklıydı..

    siz hiç sevdiğiniz, ama öyle çikolatalı gofret sever gibi değil, adam gibi sevdiğiniz biriyle öpüştünüz mü? hah.. işte o zaman beni anlıyorsunuz demektir.. anlayamayanların da en kısa zamanda anlayabilmesini dilerim, çünkü her insan evladı bu duyguları yaşamalı, yaşatmalı bence,

    insan olduğu için yapmalı bunu, sokaktaki köpekten, çiftlikteki attan, inekten farkı olduğu için yapmalı.. yaşamalı..çünkü biz, sadece zevk ve üreme için ciks yapan bir organizmadan çok ama çok daha fazlasıyız..biz bunu hak ediyoruz..

    dudaklarımız bir kez daha ayrıldı, olayı başlatan olarak, bitiren de yine ben olmayı seçmiştim, çünkü her ne kadar artık duygularım köpürüp taşmakta olsalarda, karşımdaki, bazı sınırları olan insana da saygı duymalıydım.. çünkü seviyordum, sevginin büyük bölümü de bu karşılıklı anlayış ve saygıdan temellenmekteydi zira..

    yüzünden yüzümü uzaklaştırıp, onu tekrar incelemeye başladım,

    ilk öpüşmemizin etkisini merak etmiştim ne yalan söyleyeyim..
    Tümünü Göster
    ···
  8. 233.
    +15
    ..ben de o duygusal anaforun içinde çıktığım anda, ilk farkettiğim şey inanılmaz biçimde gümbürdeyen kalbi oldu.. kendi kaburgasının üzerini geçtim, artık neredeyse benimkinin üzerinde hissediliyordu.. bense tam tersi ulan.. hiç atmıyor neredeyse,

    heyecandan, birimizin ki coşmuş, birimizin ki de durmuştu herhalde *

    yüzünü inceledim, çok heyecanlıydı beyler.. edebiyat kasmayacağım, bildiğiniz heyecan işte..o günlük hayatta defalarca cümlelerimiz içinde kullandığımız kelimenin, yüze vurmuş hali, resmolunmuş hali..

    soluk soluğa "şuraya oturalım.." dedi, yolu yanındaki sitenin bahçe duvarını gösterip, geçtik, oturduk... bu hala kendini toparlamaya çalışıyor, açıkçası ben de biraz tırstım, çünkü tamam, iyi tanıyoruz birbirimizi, epey şeyden bahsettik de, genelde iyi şeylerden konuştuğumuz için birbirimizin kronik hastalığı vb. var mı yok mu bilmiyoruz.. içimden dedim "oha lan kızın kalbi filan mı var yoksa?"

    herhalde bir çiftin başına gelebilecek en tuhaf ve talihsiz şeylerden biri olurdu olası bir fenalaşma vb.

    yarı şaka yarı ciddi sordum,

    "canım? iyisin demi?"

    güldü.. gene aklımdan geçenleri okumuştu anlaşılan.. biraz da saflığıma güldü yani, "iyiyim.. iyiyim, kalbim filan yok.. yani şu ana kadar yoktu" gülüşmeye başladık.. elimi aldı, göğsünün üzerine zütürdü, bu kez de avcumla hissettim bu yaramaz ve zıpır şeyi *

    sonra o da avcunu benim kalbimin üzerine koydu.."solda demi senin ki de? yanlış olmasın?" gene salak salak gülmeye başladık, hani böyle ayıp, ya da hafif rezil olabilitesi olan şeyler yaptıktan sonra insan sinirleri bozulup salak salak kıkırdar ya, aynı o hesap.. benim çocukluğumda "değerli" diye bir köpek vardı, çizgi film..aha işte ben aynı öyle gülüyorum o ara (hııı hıı hııı * ).

    neyse bu benimkiyle ilgili durgunluğu espiri konusu yapınca bende,

    "senin ki ikimiz için de atıyor zaten bu gece" deyip zaten utanmış olan sevdiceğimi iyice utandırdım.. önüne döndü, manalı manalı gülüyor,

    sonra,

    ikimizin birden bu kez sonu 3. bir öpüşmeyle bitecek olan o geceki son kopuşumuza neden olan şeyi ona gösterdim,

    "mine... yavrum ya ilk öpüşmemizi türbe önünde yapmışız güzelim? amma mübarek adamım haa"

    harbiden de bizim oturduğumuz duvarın karşında, mini bir türbe ve minaresiz bir cami var, dışarda bir kaç mezar taşı..lan iyi çarpılmamışız *

    bu baktı, "aa sahiden.." sonra da yine gülmeye başladık dediğim gibi, ve bir kez daha, bu kez biraz daha uzun öpüştük oturduğumuz yerde,

    sevmiştik dudaklarımızın tadını.. birbirlerine olan tandansını.. dansını..

    sonra ayağa kalktık nihayet,

    ben sağa sola bakındım biraz..lan sanki bir şey farkedecek, gören olduysa, göreceğini görmüştür zaten.. daha ne bakınıyon..

    sonra el ele tutuştuk, kırmızı başlıklı kızın sepetini sallaması misali, biz de birleşik ellerimizi sallaya sallaya, bir kez daha gecenin içinde kaybolduk..
    Tümünü Göster
    ···
  9. 234.
    +11
    kader, ne zaman saldıracağı belli olmayan,asla uyumayan bir düşman gibidir..ve çoğu kez siper dışında yakalar sizi..

    biraz ileri sarıp, perşembe gününü anlatmak istiyorum, zira bu duygusal yakınlaşmadan sonra geçen ilk 2-3 günü anlatmaya kalkarsam burada mini boyutta ve son derece cıvık bir aşk romanı çıkabilir..öyle ki, böyle sivilceli, 7 numara gözlüklü ergen kızlar bile okurken zorlanırlar o duygusal yapışkanlıktan ötürü..

    neyse, ne diyordum,

    perşembe günü,

    mine nin dersi o akşam erken bittiği için buluşmaya karar vermiştik yine,

    zaten hemen her gün buluşuyoruz,

    o gün de bunun dersinin bitmesini bekledim okulda, 1 saat filan anca sürmüştür zaten, geldi, çıktık, bizim mekana gidiyoruz.

    neyse mekana vardık, bir baktım, benim uğurlu masam dolu... (şu ilk oturduğumuz filan hani)

    pff..şimdi sevgilinle geldin mi, o masaya oturacaksın yani arkadaş, hele ki bir de bu derece yakınlaşmışken..

    bu küçük aksiliği sineyi çekip karşılıklı oturmuş agalı magalı konuşan iki sap gerizekalı liseliyi (sözüm meclisten dışarı) orada bırakıp, daha iç taraftaki bölüme geçtik,

    oturduk, karşılıklı oturduk çünkü arka bölümde 2-3 masa daha dolu..çoğu da arkadaş grubu, biz de öyle milletin gözü önünde görmemişler gibi sevişelim istemedik yani *

    gene klagib, pek çok şeyden konuşabildiğimiz ve konuştuğumuz her şeyden de zevk aldığımız, konuları çılgınca dallandırıp budaklandırdığımız bir akşam, bu karşımda gülüyorr, konuşuyorr, ama böyle cıvıl cıvıl, neredeyse cik cik leyecek, e ben çok mutluyum tabi..düşünüyorum da, yahu ne bozabilir ki benim mutluluğumu? insan daha ne kadar mutlu olabilir? bizi ne ayırabilir lan? bizden daha uyumlu kim olabilir?

    düşünüyor..ve hayatla inceden inceden dalga geçiyorum.."hahaha..mutluyum olum ben..mutluyuz biz, var mı lan?! var mı aq?!"

    ama büyük konuşmamak gerekir..diyorum ya..kader asla uyumaz..ve siz tam dalmışken saldırır..

    arka bölüme açılan koridorun ağzına, yani kafenin dışına doğru bakan sandalye de ben oturuyorum, koridoru bizim bölüme bağlayan kemervari dizayn edilmiş geçiti görebilen benim..mine odanın içine bakacak şekilde oturuyor,

    neyse biz böyle cıvıl cıvıl ötüşürken kafenin elemanı gelip birilerine masa ayarlamaya başladı, "sizi böyle alayım isterseniz? burada boş var?"

    "tamam" dedi birileri..sesleri tanıdık geldi..ve işte o an, benim için zamanın ve canlı cansız her şeyin sabitlendiği o saniyede, bölme girişinde o yüzler göründü..oldukça tanıdık..

    tanıdığıma lanet ettiğim yüzler...
    gecenin son partını yazıyorum arkadaşlar, bu seferlik böyle olsun,

    biraz uzun tutacağım bakalım
    http://fizy.com/tr#s/1a5gkn

    ozan ve ayşen, girişte durmuş, içeride elemanın onlar için hazırladığı masayı tartıyorlardı..

    benim mekanımda..benim kafemde..benim saatlerimde..ne işi vardı bu şerefsizlerin?

    size söylemiştim beyler..yüzüm..lanet yüzüm ve onun, ruh halimi ortaya yansıtmaktaki karanlık hüneri..kim bilir gene ne şekle girmişti..

    mine, hafifçe arkasına dönüp, benim bir-iki saniyeliğine de olsa bakakaldığım ve ağzımı yüzümü kaydıran sahneye bakma gereği hissetti doğal olarak..ben toparlamaya çalışmıştım ama nafile tabi..

    sonra o da döndü önüne..tam ayşen-ozan yanımızdan geçer ve benim hafif arka sağ çaprazımdaki masaya otururken..

    beyler..

    çok..çok tuhaftı yahu..yani..nasıl oluyor da hala..ve hala..sadece onu görmek bile beni bu kadar dağıtabiliyordu? nasıl becerebiliyordu beni her şekilde mutsuz etmeyi? nasıl başarıyordu iç dünyamı altüst hale getirmeyi?

    mine, gözlerindeki -az önce fener gibi parlayan- ışık sönmüş, yüzü düşmüş bir halde dönmüştü bana..sözde hala gülümsüyordu ama, buz gibi, soğuk..bir infazcının gözlerindekine benzer duygusuz bir gülümseme..

    bana sormasını bekledim..-hatta içimden yalvardım- "kim bunlar tsigalko?" diye..sormadı..sorsaydı ya? sallasaydım ben de..geçiştiriverseydim..espiri konusu yapsaydım..

    ama sormadı..

    eh..belli ki zaten biliyordu... yüzündeki ifade de aksini iddia eder gibi değildi zaten..

    az önce ne hakkında konuşuyorduk bilmiyorum..ama her neyse bir an da sönüvermişti..ben, konuşmaya çalıştım ama, beceremedim..o hala soğuk soğuk gülümsüyor bana..dudakları incelmiş..gözleri boş ve donuk bakıyor..

    bitmek bilmeyen bir an..geçmek bilmeyen saniyeler... yine beynimi okuyordu... eminim..

    sonra aniden, durumu kurtarma adına kullanılabilecek bir mucize oldu..aramın iyi olduğu eleman gelip, "dostum, senin yer boşaldı, istersen oraya alabilirim sizi?" dedi..

    oh..

    oh..

    "tabi tabi geçelim" dedim, resmen balıklama uçarak..mineye onaylatmayı bile unutuvermiştim..genelde ben en ufak şeylerde bile nezaketen onun okeyini de alırdım, zaten hiç itiraz ettiği olmamıştı ama diyorum ya, yine de sorardım..tsigalko sorardı..

    apar topar kalkıp, masamıza doğru ilerlerken, beynimin tüm blokesine ve itirazına rağmen, adeta refleks olarak dönüp arkama baktım, yine sadece 1 saniyeliğine..

    ozan leoparlar misali ayşeni boynundan yakalamış, kız da gözlerini hafifçe kısmış, tam bir vahşi doğa belgeseli..
    ve tabi bu bakışım da mine tarafından farkedilmişti..

    ben allak bullak, ne düşüneceğimi, ne düşünmem gerektiğini şaşırmış bir halde yeni masamıza oturmuş, onun yerleşmesini bekliyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 235.
    +9
    nihayetinde yine göz göze kalabildik, ve bu kez, o malum masanın da atfosferinden mütevelli, baş başa gibiydik,

    o, bir gram bile değiştirmediği o soğuk-gülümser yüz ifadesiyle beni süzmeye devam ederken, ben baktım olacak gibi değil, salağa yatmaya karar verdim;

    "hayatım? bir sorun mu var?"

    bakmayı sürdürdü..

    "minecim?..bir..so.."

    "ben de aynısını sana soracaktım canım" dedi buz gibi..

    "yı..yo... neden?"

    "bilmem? sorun yaşıyor gibi görünen sendin" gülümsedi..bir pgibopat gülümsemesi..bir cellat gülümsemesi..az sonra ruhumu parçalarına ayıracak, baltasını bileyen bir cellat..

    daha fazla salağa yatamazdım, çünkü durumu toparlamak şöyle dursun kötüleştirmişti.. harbi adamı oynamaya karar verdim;

    "evet.. şey, görmekten pek hoşnut olmadığım yüzler gördüm doğrudur" dedim, sıkkın sıkkın..

    "hımm.."

    "ondan yani, biraz etkilenmiş olabilir, yoksa bir sorun yok bende yani... sen de yok değil m... "

    "ama etkilenmemen gerekirdi"

    sesi normalden bir perde yüksek çıkmıştı..

    "ne..nas"

    "etkilenmemen gerekirdi!"

    züt gibi kalmıştım.. sırtım terden yapış yapış olmuştu..tam bir şeyler gevelemek umuduyla ağzımı açıyordum ki yine konuştu,

    "onca şeyden sonra.. yaşadığımız onca şeyden sonra.. senin için yaptıklarımdan sonra... etkilenmemen lazdımdı tsigalko???

    bu sefer bariz şekilde yüksek sesle konuşuyordu.. yerimde sinip göz ucuyla etrafa bakındım.. yakın masalarda, insanlar kesin duymuştu

    acaba ayşen duymuş muydu?

    ayşen?

    hala ayşen diyorum?

    hala ayşen diyorsun tsigalko? farkın mısın? kendin de misin? kendimde miyim?

    ben üzerime hücum etmiş karanlık düşüncelerle boğuşurken, mine tekrar saldırdı,

    "hala bu kadar etkileyebiliyor seni öyle mi? her şeye rağmen?"

    bu sefer biraz silkindim,

    "mine..bak, etkilemesi önemli değil, benim ne düşündüğüm önemli..ben, kötü duygular taşıyorum artık onlara karşı anladın mı? duygusal ve duygularının etkisi uzun süreçli biriyim biliyorsun... bunun senin işine gelmesi gerekir.."

    "öyle mi? bu işin iyisi kötüsü olmaz, hiç bir şey düşünmüyor olmalısın, hiç bir şey düşünmüyor olmalıydı!" deyip masada iyice dikleşti, bana doğru yaklaşmıştı karşıdan..

    "öyle.. çünkü..çünkü,ben seni seviyorum ve, yani bu ..bu güçlü duygusallığım da onun teminatı gibi... "

    saçmalamaya başlamıştım farkındaysanız..

    iyice masaya abanıp yüzüme yaklaştı, bu kez bağırarak,

    "lütfediyorsun canım benim.. unutamıyorum demiyorsun da , lütfediyorsun.. sağol ya..çok sağol" dedi..son "sağol"u bütün kafenin duyduğuna eminim..

    ayşenler de kesin duymuştu... *

    ben bu son çıkışının ardından, zaten kopkoyu olan ruhumun da etkisiyle, yine o yüzümü nasıl bir şekle sokup "mine, kendine gel" diye serinkanlı ve tehditkar şekilde tısladıysam artık, kız aniden olduğu yere sinip yüzüne "iyi..iyi.. öyle mi? öyle olsun" tarzı bir bakış yerleştirdi,

    ben dişlerimin arasından,

    "ne yapayım yani?" dedim yine düşük sayılabilecek bir ses tonuyla.."ne yapayım?..seni seviyorum diyorum? senden başkasını düşünmüyorum diyorum, ama belli ki bu nefret de bir şekilde, bir süre içimde kalmaya devam edecek..ne yapayım daha? ben ne yapayım?"

    diye saydırdım,

    "senin bir şey yapmana gerek yok" dedi.. masadan kalktı.."zahmet etme,ben yaparım"

    ok gibi fırladı, tam yanımdan geçerken son anda kolunu yakaladım,

    "kızım, ne yaptığının farkında mısın sen?

    zorladı,

    "mine, otur şuraya, herkes bize bakıyor"

    "bırak kolumu.. bırak yoksa bağırıcam daha beter rezil olucaz.. bırak!"

    bırakmak zorunda kaldım..bu geniş adımlarla uçarcasına kafenin girişine doğru seyirtirken, ben tamamen donakalmış bir vaziyette arkadasından onu seyrediyordum.. çıkışa gelip kapıyı açmak için yanlamasına döndüğünde ekşimiş, ağlamak üzere olan yüzünü hayal meyal gördüm..
    Tümünü Göster
    ···
  11. 236.
    +10
    önüme döndüm..

    beyler o an,

    yer yer yarılsaydı da,

    ben içine girseydim işte..

    batsaydım kalsaydım oraya...

    bir daha çıkmayacasına..

    yüzüm, gözüm boynum.. alev alev.. kafamdan aşağıya kızgın yağlar, kaynar sular akıyor.. midem bulanıyor... boynum başımı taşımıyor.. masaya yığıldım yığılacağım..

    öyle bir kaç dakika kaldım..

    neden sonra kafedeki aramın iyi olduğu çocuk geldi,

    "dostum, iyisin değil mi? yapabileceğim bir şey var mı şu an için?" dedi, elini omzuma koyup,

    oha aq..onlar bile olayın farkındaydı..bir daha yüzün tutarsa gel bu mekana işte..

    "yok..yok abi sağol.." dedim zorlukla.."hesabı... alayım ben.."

    "tamam bu gün gerek yok" dedi,

    "yok abi, olmaz öyle.." lan sanki yeterince utanmadık, bir de sen utandırıyorsun,

    "yok yok, bana yazdırıcam ben, tamam halloldu o iş..sen çık git şimdi peşinden hemen.. daha ilk çıktığı an gitmen lazımdı be abisi.."

    öyle mi yapmam gerekirdi?

    beyler?

    süklüm püklüm yerimden kalktım, elemana teşekkürümsü bir şeyler söyledim.. sırtımı sıvazladı..vay aq..içtiğim çaylara ödediğim kazık hesaplar helal olsun lan.. delikanlı, delikanlıyı bu günde bulur işte.. hesap mesap değil mesele beyler biliyorsunuz, mesele, orada günlüğü bilmem kaç liraya çalışan bir elemanın bana yapmış olduğu manevi bir hareket.. yoksa ben az önce öyle bir bedel ödemişim ki,
    o hesap gibi milyon tane olsa gene dengelemez..
    kafeden çıktım,

    soğuk yüzümü yakarak bana "naber lan yannanım" dedi.. yaraktan halliceydim zaten.. haksız sayılmazdı..

    merdivenlerden inerken, kafam çorba olmuş bir vaziyette, sersem salak bir şekilde iki kere düşme tehlikesi atlattım..

    ne olmuştu böyle yahu..

    ne oluyordu?

    ben..ben hala ayşen mayşen diye sayıklıyor,

    mine, o beni çok seven, biriciğim mine daha anında ağzıma sıçıp gidiyor..

    tek bir saniye ile, bütün hayallerim, kendi çapımda kurmaya çabaladığım geleceğim yerle bir oluyor..

    ne oluyor beyler?

    hayat neden beni hep böyle, en amansızca ve en mutlu olduğum anlarda sınıyor?

    bu beyin ambalesi ve karmaşık haller içerisinde bir vaziyette, ellerim çeplerimde, kısa ve seri adımlarla, ilerliyordum şehrin soğuk sokaklarında...

    sonra birden bire durdum..

    istop eden bir araba gibi,

    zank diye..

    dışardan bakan, sorunlu sanmıştır o hareketimden sonra beni.. insanların akıp geçtiği o kaldırımda, öylece durdum.. sinyal vermeksizin...

    kaldım.. belki saniyelerce, belki dakika...

    yanımdan annesinin elini tutan küçük bir kız çocuğu geçti, kafasında kırmızı beresi.. dönüp baktı.. meraklı meraklı "bu abi ne yapıyor böyle" dercesine... elinde deri çantası, pardösülere bürünmüş orta yaşlı, alaca bıyıklı, ciddi suratlı bir adam geçti.. umursamadı bile..

    anılar geçti...

    hayatım geçti...

    bir film şeridi gibi,

    rüzgar gibi geçti...

    şu son 5.5-6 ayda yaşadıklarım..

    ayşenin gururumu paramparça edişi geçti yanımdan..

    okan ın zorunlu gidişi geçti...

    nilay ve tolga nın döndürdüğü dolaplar geçti..

    serhatın yavşaklıkları geçti...

    ebrunun umutsuz aşkı geçti...

    minenin kırdığı umudum geçti...
    Tümünü Göster
    ···
  12. 237.
    +13
    tsigalko adında bir adam geçti yanımdan.. adam da demeyelim.. daha çocuk sayılır.. sakalı filan epeyce ama.. aklı o kadar değil..

    yürüdü, öyle saf, öyle masum.. yüzünde aptalca bir gülümsemeyle.. belli ki daha bütün bunların hiç birini yaşamamıştı henüz.. hala gülebiliyordu katısız ve pürüzsüz..

    tsigalko adında bir adam geçti yanımdan... geçti... ve gitti...

    o soğuk kış akşamı.. orada, kaldırımda, bir sokak lambasıymışcasına sabit, yalnız ama etrafına ışık vermeden bekleyen kişi,

    artık bambaşka biriydi...
    iyi geceler arkadaşlar..
    iyi geceler arkadaşlar,

    bu gece yazamayacağım malesef, tel den giriyordum..

    bu gece erken yatmam lazım zira yarın önemli bir gün gene.

    cuma akşamı acısını çıkarırız, görüşmek üzere ;)
    selamlar arkadaşlar,

    öncelikle yorumlarınız için teşekkür ediyorum, hoş bir atmosfer oluştu başlık altında. hikayeyi analiz etmeniz ve tartışmanız çok güzel zira ben de hala bu olaylar üzerinde dışardan bakan gözlerin değerlendirmelerine ihtiyaç duyuyorum . o açıdan yazdıklarınız benim için oldukça değerli, sağolun.

    hasbinallah kardeşimin analizi son derece güzel olmuş, aslında benim de vermeye çalıştığım şey bu, ama fıkra anlatıp sonra da espriyi açıklayan hıyarlar gibi görünmek istemediğim için, yorum kısmını size bırakıyorum, bu arkadaşımız da benimle aynı frekansta düşünerek yüzde yüze yakın doğru tespitlerde bulunmuş.
    ···
    1. 1.
      0
      lan okuyan 3 kişi miyiz amk
      ···
      1. 1.
        +1
        panpa bu yazılar 2010 yıllarında felan yazılmış, kopyala yapıştır yapıyorum. Dinliyeciye hitap eden yazılarda yazara ait, sözlükteki ismi; tsigalko okoronkwo
        http://www.incisozluk.com.tr/u/tsigalko-okoronkwo/
        Başlığı yoğunluktan dolayı açılmıyor bende de pdf 'si vardı yazıyorum işte.
        ···
      2. 2.
        0
        panpa çok sağol cidden beni baya bağladı bu yazı. silinmiş başlığı malesef :/ ben her entrynde 3 şuku var ya 3 kişi miyiz amk diye o yüzden dedim yanlış anlama *
        ···
  13. 238.
    +15
    ... yurda hemen gitmedim. soğuk canımı yakacak derecede işliyordu yüzüme.. olsun, işlesindi, belki o zaman o lanet ifadeyi, hayal kırıklığını, kalbimin ve ruhumun acısının yansımalarını da silerdi.. inanın şu an yanan bir bir yüzü, akan bir burnu tercih ederim, yurda vardığımda duyacağım "ne oldu aga?" "bir durum mu var kanka" tarzı sorulara..

    salak salak dolandım, yine o kısa ve hızlı adımlarla, sakatlar gibi..

    neyse, o şekilde 1 saat filan gezdim her halde amaçsız bir şekilde, yurda gittim, tolga o kadar erken beklemiyor tabi beni, odada yok..

    bir de o oda bana sanki uğursuz geldi be beyler.. sanki o cümbüş ortamından, nam-ı diğer "kahvehane"den taşındım taşınalı, benim hayatımın da cümbüşü ve mutluluğu soluvermişti..

    yalnız olmak işime geldi, hemen yatağa girdim, telefonu kontrol ettim,

    mesaj yok.

    neden olsundu ki?

    şunu net söyleyebilirim ki, aslında o kadar da çok yakmadı canımı mine nin bu hareketi, eğer orada bizim ilişkimiz tamamen bitmiş bile olsaydı, o kadar yakmazdı, daha doğrusu, "bir anda yakmazdı" diyelim. ayşen de olduğu gibi, tır çarpmışa dönmemiştim bu sefer... o denli şiddetli değildi aslında o ilk izlenimler,

    daha ziyade bir at arabasının arkasına bağlanmış sürükleniyor gibiydim.. yavaş yavaş.. uzun vadeli bir acı yatırımı,

    ayşen de olduğu şekilde kurşun yemiş gibi değil de, sanki zehirli bir okla vurulmuş gibi,

    ve onun doldurması gereken her an da, onun yokluğu yeni bir doz olacaktı hasta bedenime..

    tuhaf ama çok güzel uyudum o gece.. bilmem belki de rahatlamıştım biraz, kabullenilmiş çaresizlik mi diyorlar buna? ben ne düşünmek istersem isteyeyim, ne yaşarsam yaşayayım,

    hala, bir şekilde,

    unutamamıştım ayşeni,

    sevgi.. nefret..intikam.. hangi duygu? bilemem..ama hatırlamanın iyisi kötüsü olmazdı söz konusu bu durum olduğunda,

    doğru.. hatırlamamalıydım..etkilenmemeliydim, mine nin dediği gibi.

    ama hatırladım,

    etkilendim beyler,

    yeniden ve yeniden..bu kez iki farklı kadeh tarafından, zehirlendim beyler..
    cuma günü,

    uyandım, giyindim-özensiz-

    okula gidiyorum, ama aklım gene çorba gibi, daha sabah kalkar kalkmaz elim telefona gitmiş ve her sabah görmeye alıştığı mesajı görememişti gözlerim:

    "günaydın aşkım * "

    bir doz zehir daha..

    sınıfa biraz erken vardım, buna rağmen gidip en arka sıraya gömüldüm, nilayla oturmak istemiyordum bugün çünkü hem ona kızgındım -ve üzerimdeki acının da etkisiyle bunun sebebini de haykırabilirdim yüzüne- hem de sorması muhtemel sorularla uğraşacak dermanım yoktu.

    neyse dersin başlamasına yakın bu geldi,her zamanki sıramızdan el kol yaptı bana "niye öyle oturdun?" gibisinden, ben de "boşver" gibisinden jest mimik sergiledim.

    ders boyu bambaşka bir alemde yüzdüm durdum,

    olayları değerlendirdim, durumu tarttım,
    Tümünü Göster
    ···
  14. 239.
    +10
    mine,

    iyi, hoş, naifsin de güzelim.. yani bu şekilde de olmaz ki? öyle mutluyken, her şey güllük gülistanlıkken sevgililik yapmaya bir şey yok ki? onu herkes yapar,

    sen bana öyle zamanlarda lazımdın, hani beni o masada yerin dibine geçirerek gittiğin zamanlarda,

    bana teselli vereceğine, yanımda duracağına, bir de sen vurdun, sen baltaladın yeniden yeşertmeye çalıştığım fidanları..

    böyle olmamalıydı sevgi..bu değildi aşk.. hani seviyorduk birbirimizi..tek bir bakış, bir kaç mimik mi yıktı bizi?

    ben onu, çürümeye başlayan ruhumun kurtarıcısı, uçurumdan yuvarlanırken tutunabildiğin son dal, beni yukarı çeken bir halat, daha da önemlisi,

    beni iyileştiren bir şifalı ot zannetmiştim,

    oysa ki minenin bu yaptığı, onun da her sıradan kız gibi, "yan etkileri olan bir antibiyotik" den başka bir şey olmadığını göstermiyor muydu?

    sözde, önce beni iyileştirmiş, ruhumdaki hastalığı temizlemişti ama, sonra da doz aşımına bağlı, mide bulantısı, ateş, kusma yaratıvermişti..

    tüm ders, gözüm açık rüya gördüm deyim yerindeyse.. epey muhakemenin ardından kendimle biraz da olsa mutabakata varmayı başardım.

    ders arasında nilay yanıma doğru hareketleniyordu ki ben tuvalete kaçtım.. yüzüme su çarptım... bir yol ayrımındaydım..

    geçen gecenin finalinde demiştim ya, artık başka biriyim diye,

    beyler ben örümcek tarafından ısırıldıktan sonra spider-man a dönüşen peter parker değildim,

    maskeyi takınca çılgına dönen stanley ipkiss de değildim,

    bir süper kahraman değildim, olmaya da niyetim yoktu zira,

    o yüzden, öyle bir anda değil, yavaş yavaş, sindire sindire oldu değişimim.. mucizevi bir dokunuşla değil, çoğu kez sonunu düşünmeden yaptığım kendi "eski ben e ters" davranışlarımla oldu,

    damlaya damlaya göl oldu yani bir nevi..bir zaman sonra okyanus ortasında küçük bir ada parçası olarak kaldı "öteki-saf, masum-" benliğim..

    yaptıklarım beni sonsuz bir denize çevirdi.. zaman zaman tsunami yaratıp insanları boğduğum.. zaman zaman kendi genişliğim ve terkedilmişliğimde boğulduğum bir denize..
    http://fizy.com/tr#s/1ai0gd

    öğleden sonra beden eğitimi dersi vardı,

    çantamı açıp eşorfmanlarımı giydim, onun hediyesi olan bilekliği bileğime geçirdim (bir başka doz daha..)..biraz saha etrafında koşar, sonra da gibtir olur giderim diye düşünüyordum ki serhat soyunma odasına dalıp,

    "hazırsın demi aga?" dedi

    "neye?"

    "kanka maçımız var ya bugün? makinelerle?"

    haydaa...

    tamamen unutmuşum lan..

    pek bozuntuya vermeden,

    "ha tamam tamam, geliyorum sahaya" dedim..çıktı bu..

    doğru, bugün de bir meşkalem vardı beni oyalayacak..bu iyi olmuştu..

    beyler moralim bozukken, nasıl bir gibkoluktur bilmem ama çok daha konsantre oynarım..sanırım yine bir çeşit "tutunacak dal" duygusu..

    2 numaralı açık basket sahasına doğru ilerlerken kenarda azımsanmayacak bir kalabalık da gördüm, bizim çocukların çoğu, soğuk havaya rağmen şortlu mortlu, karşı taraf desen öyle.. bir ben hıyar uzun eşofman, üzerimde kapşonlu filan, basket oynayacaktan ziyade rap yapacak gibiyim yani,

    neyse,

    karşı taraf makine 3. sınıflar, olcay var ilk tanıştığımız çocuk, sonra bir tane de artist bir eleman var, ilk dikkati çeken, ısınma hareketleri, şut mut takılırken, kendine en güvenli ve ciddi duran o,

    serhat a sordum, eleman profmuş, bildiğin alt kulüp oyuncusu, a2 takımında mıdır nedir artık bilemem, var mı öyle bir şey..her neyse..

    maç öncesi halka olduk,

    bizim takım, tunahan, necati, ben, serhat ve bekir. tuna gene pivot oynayacak (1.90 bile olmayan boyuyla * ) ben-serhat mevkimizdeyiz, diğerleri de takılacak işte öyle..

    karşı tarafı pek tanımıyorum ben, ama dediğim gibi o eleman epey etkili olacak gibi,

    bismillah dedik başladık,

    ben hem ruh gibiyim böyle..aklım ebesinin amında, hem de focus bir durumdayım..o ikisi nasıl aynı anda oluyor derseniz, ben de bilmiyorum ama birazdan biraz daha tarif etmeye çalışacağım *
    Tümünü Göster
    ···
  15. 240.
    +10
    maç başladı,

    çok fazla uzatmayacağım beyler.. sadece karşı tarafı da biraz tanımanız iyi olur zira ilerleyen bölümlerde ortak amaçlar uğruna yollarımız kesişecek.. basket masket hikaye aslında..

    gerçi evet bu kısımları yazmayı da sevmiyor değilim, zira istikrarlı olarak iyi yaptığım ender şeylerden biri basketbol, birazcık hevesimi alayım..

    karşı takımda olcay denen eleman, tam bir fırlama.. caner erkin in basketçi versiyonu aq..(o zaman ki tuncayın ya da) adam aşırı atletik, müthiş sıçrıyor, eller kollar uzuyor resmen, enerjik..ama bitiricilik çok az..

    o artist eleman, adı berkant, bu da yakından bakınca, uzaktan görünüşüne göre epey uzunmuş aq..adam 1.85-1.90 var..(yani bize göre uzun aq..) bunlar da normalde kendi takımında gard oynayan adamı pivot oynatıyorlar mecbur..

    neyse..

    biz, başta zamanlı filan olsun demiştik ama sonradan ayarlayamamışlar, mecbur 20 de devre 40 da biter şeklinde yaptık, geçen seferki gibi mahalle maçına dönmesin diye,

    artı bir de üçlük var, bu benim işime geldi tabi.

    ilk devreyi 9-20 önde kapattık, serhat harika oynuyor, pekekentin istediği zaman, daha doğrusu bencillik yapmadığı zaman harika bir asist özelliği var,

    benim 4 tane şut isabetim var, toplam 9 sayı..

    karşının tüm sayıları o havalı binin pota altındaki müthiş oyunundan geldi.. ulan ben de böyle iddialı iddialı maç teklif edince, sandım ki bir numaraları var.. herhalde o prof bine güvendiler, alayı kazma çünkü.. işte bir de olca biraz hareketli o kadar.

    ikinci devre başladık..ben artık iyice hayal alemindeyim..o kadar garip oynuyorum ki beyler.. yani 2-3 set, elime top bile değmiyor, tuttuğum adamdan filan sayı yiyoruz.. ondan sonra üst üste üç tane şut sokuyorum.. beni savunmaya çalışan adamlar da sapıttı aq..zira ben bile ne yapacağımı bilmediğimden, onların tahmin etmesi daha da imkansız..

    nihayetinde maç bitti,

    17 ya da 19 a 41 geçirdik bunlara, bizim sayıların yarısında çoğu benden ki onlarında yarından çoğunu antrenman şutu atar gibi attım aq..o kadar boş, tabi bunda serhat ın da payı var..

    molalarıyla beraber en az 35-40 dakika boğulmuşuz orda, benim elime toplasan 1 dakika bile top değmemiştir..ama işte görev adamıyız beyler, ne asist var, ne ribaund var, adam bile kovalamamışım ama 20 küsür sayı takıvermişim yani..

    maçın sonunda millet birbirini tebrik ediyor, ben o ara kalabalığa baktım.. paso karı kız, neco ya dönüp "aga bunlar kim aq serhat parayla seyirci mi kiraladı?"

    bu koptu bu sefer, "olm bizim sınıf lan onlar"..

    yemin ediyorum suratını ilk kez gördüğüm insanlar var..

    bizim sınıf ha?... lan resmen yaşamıyorum ben be..6 aydır aynı sınıfta okuduğum insanın yüzünde haberim yok..

    ben böyle konuşunca, serhat duymuş, geldi hemen lafını soktu yavşak,

    "ee kanka sen kimseyi pek takmadığın için, yeni görmen doğal.."

    şimdi bir takardım ben sana ama neyse... maç kazandık, sevinmeye çalışıyorum işte..

    sonra bu olcay denen eleman geldi, azarlar gibi

    "dostum?..senin şutların fazla iyi ya?" dedi..e napayım aq? adam resmen kızıyor ya bana sanki kabahat işlemişim gibi,

    hani kantır oynarken devamlı headşot giden elemanlara dersiniz ya sanki wall-hack filan yapıyormuş gibi imalı imalı "aga sen de hep kafadan vuruyon maşallah valla" diye.. adam da resmen ban öyle diyor yani..

    ben de bu sefer,

    "şifre yazdım dostum ondandır" dedim.. epey gülüşme oldu..

    neyse soyunma odasına gidiyoruz, serhatla olcay bir şeyler konuşuyor, artiz de yanlarında,

    dedim herhalde rövanş istiyor yaraklar.. gene sokarız sorun değil..

    soyunma odasında üzerimizi değiştirirken serhat geldi,

    "beyler, haftaya salı öğlen arası fen- edebiyatla maç ayarlamaya çalışcaz, onların bedeni o zamanmış, benim tanıdıklarım var, biz de mühendislikten bu iki takımı kararız, maksat oynamak olsun yeaa"

    dedi,

    vay aq ya..adam iki günde david stern kesildi başımıza.. maç filan hikaye onun için, devamlı koyuyoruz ya, herhalde oradan bir ortam yaratırız, ekmek çıkar diye kovalıyor işi bu kadar.. beyler yemin ediyorum bu serhat denen çocuk, biraz ortam yapabilmek, üç beş yüksek adam tanımak ya da bir ortam kurmak için babasını keser..

    eh..benim de canıma minnet.. spor, her zaman iyidir ;)

    iyi dedim, bakarız filan..

    oradan çıktım, mine nin dersi vardı..

    beklesemiydim lan sizce?..
    Tümünü Göster
    ···
  16. 241.
    +10
    beklemedim aq..

    gibtir olup gittim yurda, sanki tak varmış gibi..

    dahası o gün nilayla da bir kere yan yana gelmemiştim o gün..pff..

    bütün akşam telefonumun ışığı yine sönük kalmıştı..

    tolgayla durumu paylaştım..hepsini değil tabi, lafımı da soktum

    "ben anlatıyorum ama gerçi sen nilaydan duymuşsundur zaten" diye..

    aga maga gak guk etti..ben de çok üstüne varmadım..bu olayda onun suçunun yüzde 20 filan anca olduğunu düşünüyorum..tamamen kızların işi, çocuğu da "güya benim mutluluğum" adına alet etmişler..yani tolganın olaya ortak olması tamamen iyi niyetinden ötürü..sonradan konuştuk tabi bunları..

    dedim, "sen olsan ne yapardın?"

    "valla kanka, zor bir durum tabi de..ne bileyim, yengede de biraz kabahat var gibi..şimdi atıyorum, sen ondan özür dileyeceksin, ama ne diye dileyeceğin belli değil, "kusura bakma onları görünce yüzüm şekilden şekle girdi, söylerim bir daha yapmaz öyle bir şey" mi diyeceksin? çok saçma yani.."

    doğru aq..yani öyle bir gidiş yaptı ki, bana da açık kapı kalmadı resmen..ne diyeyim de, ne bahane edeyim de döneyim..

    biraz daha konuştuk konu üzerine, bu konuşmalar, benim zaten kafamda şekillenmiş olan düşünceme son rötuşlarını da attı, gece 2 ye kadar içten içe mesaj bekledim..ve geçen her saniye, onun "iyi geceler canım" ını okuyamadığım her an, biraz daha yaktı canımı..

    sabahı zor ettim beyler..kararımı vermiştim..
    http://fizy.com/tr#s/2b7lab

    günün ışıdığını görmüştüm..ama o ara dayanamayıp bayılmışım tekrar aq..kaltım, saat öğlen 11..

    hemen gene elim telefona gitti, baktım, arayan soran yok tabi..

    kafamdaki düşünceleri uygulamak adına hazırlanmaya başladım, önce sıcak bir duş..kıyafet seçimi, saçları düzeltmeler filan derken, 2 saate yakın oyalandım gene,

    yurttan çıktım, çarşıya indim, tipik bir cumartesi günü öğleden sonrası, insanlar, güneşe aldanmış, soğuk havada, muhtemelen gidecekleri kapalı mekanı kararlaştırarak dolanıyorlar kaldırımlarda, çiftler..çocuklar..gençler... yaşlılar..aileler..saplar..

    çarşıda, daha önce gül almış olduğum tanıdık çiçekçeye gittim, adam beni görünce tanıdı, ya da tanımış numarası yaptı bilemiyorum,

    naber delikanlı bilmem ne gibi geyik kısmını atlattıktan sonra, dedim,

    "abi, benim için önemli birinden özür dilemem gerekiyor..nasıl bir şey önerirsin?"

    bu biraz düşündü.."aslında yine gül olabilir" dedi.."orkide var..ama o öğrenciye fazla kaçar biraz ;).."

    "önemli değil.." dedim.

    "ya da bak sarı güller var, onlar da uygun olur her açıdan ;)"

    benim için fiyat önemli değildi..mümkün olduğunca gösterişli olsun istiyordum..aslında salakça evet biliyorum ama..hatta ben çok uyuz olurum sevgisini böyle maddiyatla kanıtlamaya çalışan züppelere. ama ne bileyim işte..o an öyle düşünmüşüm..

    ben önerdiği tüm çiçekleri şöyle bir süzdüm..sarı güllerde karar kıldım, kendi gibi sarı olan, kendi gibi tanrının bir harikası olan o naif çiçeklerden, koca, şatafatlı bir buket hazırlattım..

    parası zütüme girdi tabi..şimdinin 100-120 lirası gibi bir şey ödedim bir buket çiçeğe..bildiğin çicek lan..ot aq..(demin tanrı harikası diyorduk da, o hesaptan önceydi aq * )

    çiçekçiden çıktım, yurda mesafem 15 dakika filan..bütün yolu yürüdüm gene, insanlar bakıyor arada, lan bu çiçek nereye gibisinden..

    yurdun önüne geldiğimde, günlerdir görmeyi özlediğim o numaraya mesajımı attım,

    "mine aşağı gelebilir misin?"

    biraz daha açıklayıcı olmam iyi olurdu..ya da bu şekilde öküz girmemem..lan kız seni masada terkedip gitmiş, senin ilk mesajın,

    "aşağı gelsene"..aq valla ben olsam inmezdim beyler..ne bileyim adam piskopat belki, yüzüme gözüme kezzap atıcak *

    10 küsür dakika sonra mesaj geldi..daha ilk saniyesinde gördüğüne eminim ama işte..maksat acı çektirmek olsun:

    "müsait değilim şu an.."

    yaa bırakk... !

    bu sefer biraz daha duruma uygun bir mesaj çaktım,

    "mine..ikimiz için çok önemli..aşağı gelebilir misin?"

    bir kaç dakika bekledim yine..

    aq o ara yurdun önünden insanlar geçiyor tabi, bakıp gülümseyenler var, 3-5 tane küçük huur geçti kıkırdaya kıkırdaya, amcalar filan geçiyor böyle tip tip, açıkca çük görmüş gibi ha güldü ha gülecek bir ifadeyle..

    elimde öküz kadar çicekle kızlar yurdunun önünde, o soğukta durduğumu düşünürseniz,
    herhalde ben de oradan geçiyor olsam, kendime tepkisiz kalamazdım *

    minenin mesajı geldi,

    "gelemem şu an.."

    yo hayır, böyle kestirip atamazdı..

    "mine ben aşağıdayım canım..sen inene kadar bekleyeceğim, üzerim pek kalın değil ayrıca, onu da belirtmek isterim * "

    ciddiyetten biraz uzaklaşmıştım..iyi mi oldu, yoksa kötü mü oldu bilemedim..artı bir de epey iddalı konuşmuştum..sen inene kadar beklerim..

    e zaten 20-25 dakikadır bekliyorum?..

    beyler bir 15 dakika kadar daha bekledim sanırım..yurdun duvarına dayandım, donuyorum aq bir de öyle sabit duruyorum ya, iyice üşüme geldi..yüzüm gözüm yanıyor, burnum düşecek..keşke kaşkol alaydım..kesin hastayım..

    ben gene bir mesaj daha atayım dedim, telefonu elime alıcam, zorla aldım alan tutamıyorum parmaklarım buzlanmış-şişmiş resmen..

    telefonla uğraşırken refleks olarak yurda doğru baktım..bir baktım ki..benimki sarınmış geliyor ana kapıya doğru..
    daha ilk gördüğüm an iç kaynaklı bir soba aniden harladı içimde..kıyamamıştı bana..hani gelemezdi? geldi işte *
    lan 2 gündür ne görüyorum, ne de bir haberini alıyorum..2 gün..2 gün de bu kadar özlenir mi bir insan?

    kapıdan çıktı, ben duvarın köşesine büzülmüşüm..burnum akıyor hafiften..benden tarafa dönüp beni gördü..

    aramızda 5-6 metre mesafe vardı ama ben bir an için, sadece bir saliselik de olsa bir bir gülümseme görmüştüm suratında beyler..ama
    http://fizy.com/tr#s/2b71c4

    tekrar o amansız ifade yerleşti yüzüne..anlaşılan o kadar kolay olmayacaktı, biraz daha çekeceğimiz vardı..imtihanın sonuna gelmemiştim daha..

    yine de o gülüşü yakalamıştım işte..iyi bitecekti bu filmin sonu.

    bana doğru yaklaştı..

    "ne oldu?" diye sordu sert sert..

    biraz yüzüne bakındım..beyler çok mahzun görünüyor olmalıyım lan..valla kendime kıyamadım bak şu anda * .. burnumu çektim hafifçe,

    "bunlar, senin için" çiçekleri uzattım..yine o saliselik parıltı..bu kez gözlerinde..

    hemen almadı ama, bir kaç saniye sonra nihayet uzanıp buketi kucağına aldı,

    "hımm..saol güzelmiş.."

    ben ısrarla gözlerine bakmayı sürdürüyorum..o da bakıyor dik dik..güldü sonra..ama sanki "çattık yaa" dercesine, böyle sinirli bir hava katmaya çalışarak,

    "önemli bir mesele var demiştin? meraktan geldim bak.."

    "haa..ben üşümeyeyim diye değil yani" deyip gülümsedim, ellerim ona sarılmak, dudaklarım yumuşak yanaklarına gömülmek için çıldırıyor..burnum akıyor..damla neredeyse düşecekken elimi koydum, gene burnumu çektim filan..o ara nasıl oldu bilmiyorum ama, herhalde o sümük akıntısının da etkisiyle, aniden gözlerimin dolmaya başladığını hissettim..yüzüm biraz buruşur gibi oldu ama toparladım..lan ne ağlaması aq..öyle bir şey yok aklımda!?

    biraz daha bakıştık..bunun kızgın ve ukala bakışları, yerini üzgün bakışlara bıraktı..yüzünü asıp gözlerin yere indirdi..

    ben de tam o sırada, kelimeleri gırtlağımdan yırtarcasına sökerek,

    "mine..sana ihtiyacım var.." diyebildim..gözlerini tekrar bana çevirdi, "üzgünüm..ne için, neden özür dileyeceğimi bilmiyorum ama..üzgünüm..çok.." son kelimelere doğru boğazıma dolan balgam, burnumu tıkayan akıntı ve boşalmak üzere olan göz pınarlarımdan dolayı ses zütümden çıkıyor gibi gelmişti ""amk""..

    iki avcumla yüzümü baştan savma, bodoslama bir hareketle silip akmak üzere olan gözyaşlarını ve sümükleri bir süreliğine daha savuşturdum..

    tekrar yüzüne bakmaya başladım..o da bakıyor..nihayet..onun da dudakları titremeye başladı..ağzı yüzü garip bir hal aldı.. neredeyse fısıltıyla,

    "ben..bende..sorun değil.." diyebildi..daha kelimelerini yeni bitirmişti ki üzerine uçtum resmen..sımsıkı sarıldım, çicek aramızda kalıp biraz ezildi..sonra bu yarı ağlar yarı güler halde "durr..dur" deyip çiçeği kurtardık, tekrar, bu sefer aramızda engelsiz sarıldık..

    yüzümü boynuna, yanaklarına gömdüm, öyle öper gibi değil, daha ziyade koklar gibi..o da bana sım sıkı sarılı halde..nefesiyle soğuktan buz kesmiş ensemi ısıtıyor...

    öyle kaldık biraz..baktım..ağlamak üzere..ben nispeten toparlamışım..

    "bunu.." dedim.."bunu konuşalım..konuşmaya ihtiyacımı var..hiç susmayalım bir daha"..

    bu elinin tersiyle gözlerini ovuşturarak, "tamam... yarın görüşelim o zaman..olur mu yani? yarın görüşsek?" dedi..

    belli ki yarına kadar biraz mutluluk gözyaşı döküp kendini rahatlatmak istiyordu, ben de, onun bu isteğine saygı duymakla beraber, o gün o masada kalkıp gitmesi yüzünden konuşamadığımız konuları, bu kez daha usturupluca ve daha iyi bir atmosferde konuşup, bir kez daha aynı acının bizi yıkmasının yolunu tamamen kapatmak istiyordum..

    "nasıl istersen" dedim..

    bir kez daha sarıldık..ben artık döndüm gidiyorum..bu seslendi..

    "kaşkol almamışsın ya.." döndüm..baktım gülüyor ıslak gözlerle..benim lafımı yine bana hatırlatıyor... onu neden bu kadar sevdiğimi hatırlatıyor..
    Tümünü Göster
    ···
  17. 242.
    +19
    döndüm..yine ve yine sarıldık..kaşkolunu boynuma doladı..sonra elindeki içi uca asılıp beni kendine doğru çekti, birbirini özleyen dudaklar, kısa bir süreliğine de olsa kavuştular..soğuk filan yine yalan olmuştu... üstüme benzin dökülüp yakılmış gibi oldum bir anda o öpücükle..

    bu kez ben onun gidişini, her zamanki gibi sonuna kadar izledim..kapıdan geçerken, son gülümseyişini bırakıp gözden kaybolduğunu gördüm bir kez daha..

    yola döndüm yüzümü..kaşkolu ağzıma çektim..görmesindi kimse öyle güldüğümü..deli sanarlardı beni..öyle, kaşkol altından sırıta sırıta..yurda kadar, bu kez geliş yolundakinin yarısı kadar bile üşümeden yürüdüm..
    beyler bir işeyeyim geliyorum
    devam edelim
    http://fizy.com/tr#s/3jyx7f

    harika bir hafta sonunu geride bırakmıştım..ilişkimiz ise uzun vadede dolu dizgin bir hal almıştı..

    pazar günü mineyle buluşmuş, beni giberttiği mekanın, tam da giberttiği masasında (tanıdık eleman daha girişte bizi el ele görünce anında gülümseyip göz kırpmış,sevincime ortak olmuştu..o çocuğu daha sonra yemeğe filan zütürdüm ben de jest olarak..aramız epey iyi oldu..ve bu dostluk da 3. yılımda yaşayacağım bazı aksiyonlara bir nevi tohum olmuş oldu, mini spoilerimiz olsun ;) ), bu kez iki diplomat gibi, gayet ciddi, konuyu benim bir hastalığımmış, yarammış gibi görerek konuştuk.

    bir ara konuşma epey derinleşti ve benim geçen partlarda hayıflandığım "yanımda olması gerekirdi" olayına bu kez kendisi geldi, bir nevi hatasını anlar gibi oldu..gözleri doldu..özürler peş peşe geldi..sözler verildi..

    mine ile artık bu sorunun, en azından o kısmını aşmayı başarmış, el ele, epey iyi bir yol katetmiş, oldukça yüksek engellerden birlikte atlamıştık..

    ilişkimiz dolu dizgin devam ederken, biz de artık buluşmalarımızın yarısına yakınını öpüşe koklaşa geçirmeye başlamıştık..bana "sen dudaklarına ne sürüyorsun ya?" diye sormuştu..

    ben şaşırıp, "ne..ne sürüyorum ya, bir şey sürdüğüm yok * " demiştim salak salak..

    "bilmem..bende bağımlılık yaptılar daa..bir numara olmasın dedim" diye kahkahayı patlatıp bir daha yumuldu üzerime..

    biz,

    liseli aşıklar gibi, kah çocuksu, kah ateşli, kah ciddi, kah gülmekten karnımız ağrıyasıya..artık, zaten çok fazla olan ortak noktalarımızı dibine kadar yaşamaya başlamıştık... adeta aramızda yeni bir dil yaratmıştık, paylaştığımız anılar ve önceden yapılmış esprilere dayalı..bazen muhabbet öyle bir hal alıyordu ki, dışardan duyan, "ne diyor la bu uzaylılar" derdi her halde..ama biz birbirimizi anlıyorduk..o öpüşmeler, minik sevişmelerse kaymağın üzerine bal oluyordu..ballı kaymak..doyamıyorduk birbirimizle geçirdiğimiz saniyelere, her an bir öncekinden daha tatlı geliyordu..her lokma bir öncekinden daha tatlı..

    sinemada sıkıcı bir filme, söz de bilmeyerek, ama aynı gizli niyetlerimizle girmiş, koltuğumuzun arkasında kimsenin de olmayışından istifade, her zamankinden biraz ileri gitmiştik..

    ileri gittik dediysem..dudaklara, bu kez ellerimiz de eşlik etti işte biraz..ben onun göğüslerini, baldırlarını, kalçasını biraz daha yakından tanırken, o zaten aşina olduğu belimde, göğsümde ve göbeğimde fazladan, ekstra detaylı keşif yapmıştı..sinemadan bir çıktık, ikimizde kıpkırmızı, nefes nefeseyiz..

    o kısımları 31 malzemesi yapmak istemiyorum çünkü minenin anısına hala biraz da olsa saygım var (ki bence o öpüşme sahnelerinde bile çavuşunu yoklayanlar olmuştur, siz değil tabi, dışardan okuyan üyeliksiz totoşlar filan :p) ve zaten ilerde bunun için yeterince malzeme çıkacak... bu iyi bir şey mi, (hala) bilemiyorum..

    şimdi biraz geriye sarıp, o hafta sonunun peşi sıra gelen salı gününe gidelim..oldukça çekişmeli bir basket maçı beni bekliyor..dahası, bu kez oldukça özel bir seyircim de tribünde ;)..
    pazartesiden serhat haber vermişti,

    salı günü hazır geldik, maç öğlen arası, artı kapalı salonda (artık nasıl ayarladılar bilmem, genelde besyolu binlerden sıra gelmezdi bize)

    mineyle konuştuk, o da maç için o gün erken gelebileceğini söyledi, ben düzenini bozma filan dedim ama o yine de "seni bir de öyle göreyim istiyorum" diye ısrar etti tatlı tatlı..

    malum gün, malum saat geldi,

    soyunma odasında üzerimi giyindim, bilekliği koluma takıp bir de öpücük kondurdum..

    mühendislik, fen- edebiyat fakültesine karşı.. gerçi öyle resmi bir gibim yok ama olsun.. iddia iddiadır ve ayrıca bizim üniversitede bu tip aktiviteler oldukça ciddiye alınır.

    parkeye çıkıyoruz, ilk beş, gard da serhat ve ben, artiz bin berkant 3 numara oynuyor, olcay 4 numarada, pivotumuz ise inşaatçılardan 1.92 lik yeni bir yetenek ;)

    pazartesi günü öğle arası kotlarla filan antrenmanımsı bir şey yapmıştık biraz birbirimizi tanımaya yönelik.. çocuk bariz iyi.. kaldı ki o da prof.

    bu durumda bizim takım, 3 tane kulüp oyuncusu, bendeniz tsigalko ve olcay zıp zıpından oluşmakta.. inşaat-makine ve bizim bölüm güçlerini birleştirmiş durumda *

    bench de oynayınca katkı verebilme özelliği olan tunahan -ki yeden uzunumuz- ve necati var. başka kimse bulamadık..amk diğerleri gelmek istemedi, kapris yaptılar..

    kapalı salonun tribünleri yarı yarıya dolu.. daha çıkar çıkmaz, 10 dakika önce kapıda şans öpücüğü aldığım, şans meleğimi 100 kadar seyircinin içinden, ilk bakışta seçiyorum..

    sanki bu dünyadan değil gibi.. orada, kendi halinde, sessiz, sakin..ve öylesine masum, gökten sanki sırf beni izlemek için inen, kanatlarını kısıp oturmuş bir melek..

    sonra o da beni görüyor, gülümsüyor.. serhat takımı toplamış bir şeyler anlatıyor.. benim aklım gidik..

    "gelsene aq oley yapıcaz" deye azar yiyorum.. oleyimizi yapıyoruz..

    karşıdaki puştları tanımıyoruz ama serhat ın söylediğine göre dikkat edilmesi gereken adamlar var, nispeten kulüp, altyapı yüzü filan görmüş adamlar,

    zira sahaya da geçen yılın ünivesite içi turnuvası için bastırdıkları formalarla çıkıyorlar.. kırmızı-beyaz dikine çizgili.. olimpiyakos gibiler aq..

    biz de random team * herkes ayrı telden.. fosforlu sarı yelekler geçiriyoruz üzerimize ki iyice fark belli olsun karışma olmasın..

    besyonun bedencilerinden biri hakem.. maç 6 şar dakikadan 4 periyot..her periyotta 2 mola hakkı.. bizim benchimizi daha dar, onlar 9 kişiler.. neyse..kabul ettik..

    ve nihayetinde düdük çalıyor, maç başlıyor..
    arkadaşlar deminki partta biraz spoiler gibi olmuş olabilir,

    ama olmamış da olabilir, zira mine ile ayrılıyoruz gibi bir şey demediğim gibi, konu başlığı da "müthiş aşkımı anlatıyorum" değil *

    bence bu duygusallığın ve benim iyi bir adam olduğum düşüncesinin * tadını çıkarın, benden iğrenmeye başlayacağınız zamanları gerçekten merak ediyorum.. acaba tepkiniz ne olacak.

    ama en başında da demiştim.. memnun muyum? değilim.. pişman mıyım? hiç değilim...
    maçı fazla uzatmayacağım, aynı şeyler.. formalı, daha fazla sayıda taraftarlı, havalı fen-edebiyatın ağzına 60 küsüre 30 küsürle sıçıyoruz..

    inanılmaz savunma... olcay, berkant, inşaatçı yetenek (emir ali) ve oyuna girdiği dönemlerde necati, adeta aşıyorlar.. hele olcay, üç dört kere yerleri süpürdü herhalde..

    emir pota altında fencilerin 2 metrelik yarmasının ağzına sıçıyor.. tunanın dahi 7-8 sayısı var

    serhat yine paylaşımcı.. yine döktürüyor, e yiğidi öldür, hakkını ver, emir aliye olan temiz asistlerini sayamadım amk..

    tsigalko bu sefer kendini o kadar ön plana çıkarmak zorunda kalmadı, bir kaç ribosu, bir kaç isabetli şutu var, 12-15 sayı civarında maçı tamamlıyorum.

    yalnız uzun süre sonra ilk kez o derece zütü parlatmışız.. maç sonu ciğerlerim lime lime oldu aq... kondisyon şart beyler..

    maç çıkışı, minenin yanına gidicem.. serhat ortaya "fen edebiyatlarla beraber çıkışta takılıp onların ortamıyla da kaynaşma" önerisi sunuyor.. adamlar bize karşı aşırı saygı duymaya başlamışlar beyler.. bizim tayfayı davet ediyorlar, bunların binaların oralarda takılacağız işte.. ortam mortam.. karılar kızlar.. yeni insalar..amk serhatı başka ne düşünür zaten..
    Tümünü Göster
    ···
  18. 243.
    +11
    teklifi reddediyorum.. serhat "hep böyle yapıyorsun" diyor..ben durumu izah etmeye çalışırken "ya bırak şimdi mineyi filan, kırk yılda bir takılıcaz" diyor... ulan pekekent.. senin zütün benle mi kesildi?? bensiz takılamıyor musun?..mine ye öyle abuk subuk konuşunca bunu hafiften ittiriyorum..laf dalaşı ediyoruz soyunma odasında... o tatlı galibiyet havası kaçıyor... keyifler bozuluyor...

    sinirle çıkıyorum soyunma odasından.. doğruca minenin yanına, onun kollarında teselli bulmaya.. gene sinirimi bozmayı başardılar ya, helal olsun valla..

    benim hayatta hiç bir şeyim mükemmel gitmesin aman.. sakın... hep illa bir çıbanlık çıksın aq...

    neyse.. çok da gibimde değil ama..o güzel takım havasına yazık oldu işte... her halde artık bir daha basket masket oynamayız... o bin kurusuyla bir daha aynı takımda hayatta olmam... olmam mı dersiniz?..
    ne diyorduk..

    mine evet.. doludizgin bir ilişki... oldukça hızlı yaşıyoruz..her gün ama her gün buluşuyoruz.. vizeler yaklaşıyor.. dersler yalan olmuş..o değil de, dünya yalan olmuş beyler.. artık buluşmalarımızın büyük kısmı öpüşmekle geçiyor...

    paylaşacak bir şey kalmadı mı yoksa?

    ..ve dışardan görünce iğrendiğim, kötülediğim o çiflerden mi olduk yoksa?
    ama mümkün değil beyler..ne benim..ne de onun benim tenime karşı koyması mümkün değil..
    o cici, oturaklı, entelektüel hanım kızın, her geçen gün vahşi bir dişiye dönüşmesine şahit oluyorum..
    o olgun geçinen, filozof, yoğun duygu sahibi, muhabbetçi tsigalkonun nasıl kendini kaybettiğini görebiliyorum..

    ama bir şey yapamıyorum.. yapmıyorum yada.. işime geliyor..

    artık yanında, özellikle belli bir noktayı aştıktan sonra erekte oluyorum..her gece eve don ıslak dönmekten çamaşır kalmadı aq..damat sancısı da cabası tabi..

    bir gece, kordondaki oldukça uzun bir gecenin ardından, ilk defa, yurda vardığımda "off.." dediğimi anımsıyorum( ve bu beni huzursuz ediyor)..off diyorum.. yorulmuşum..

    ..sıkılmışım ya da,

    ..ya da zor mu gelmeye başlamış?

    ... yük mü olmaya başlamış?

    ..teferruat haline mi gelmiş?..

    off.. diyorum.

    yarı ıslak donumu çamaşırlığıma fırlatıp yenisini alırken.. düşünmeden edemiyorum.."ne oluyor böyle?..neredeyse gece bittiği için seviniyorsun be tsigalko? hani önceden zaman hiç geçmesin derdin?"

    yine ve yine... kahretsin ki belki yüzüncü kere.. gece muhakemesindeyim kendimle..ben soruyorum..ben cevaplıyorum... ben yargılıyorum... ben infaz oluyorum..

    yine ve yine..ben sorguluyorum kendimi... artık iyice bölünen, şizofrenik ve depresif ruhumdan hesap soruyorum...
    bir 10 dakika mola verelim,

    ben bir muz yiyeyim, siz de aklınızdaki paylaşın.. bardaklarımız tazelensin, mezelerimiz yenilensin.. daha yeni yeni buluyoruz kendimizi,

    kaçıncı biranızdasınız beyler, ya da kaç duble oldu rakınız?

    ..belki de yarısına geldi şarabınız ;)
    http://fizy.com/tr#s/3pcfeq

    mine ile yine bir buluşma..vizelerden iki gün önce..bundan özellikle bahsetmek istiyorum,

    biliyorsunuz, benim kız,

    güzel, akıllı, esprili..ciksi, denebilir evet..yani bence o aralar öyle..yani devamlı şu hayalimizde yaratıp durduğumuz pek çok iyi özellik sahibi, üstelik eğitimli bir kız..buraya kadar harikayız değil mi? hiç bir sıkıntımız yok..

    eğer bu karşımızdaki bir bilgisayar programı, ya da bir robot, ya da herhangi bir cansız nesne olsaydı, muhtemelen de hiç problem olmayacaktı zaten..

    ama karşımızda bizler gibi, düşünebilen, yorumlayabilen, analiz edebilen varlıklar var..evet..kızlar, onların da insan olduğunu ve bizim kadar olmasa da bize yakın bir beyin büyüklükleri olduğunu * * düşünürsek, onları hafife almamamız gerektiğini de idrak edebiliriz diye düşünüyorum.

    ve kıskançlık denen duyguları,yeri gediğinde 1000000 sayısının başındaki o "1" gibi davranıp, siliniverdiğinde, geriye o az önce saydığımı üstün özelliklerin bol basamaklı, kocaaaa bir sıfırdan farkı kalmıyor... emin olun..

    kızları hafife almayın..

    kadınları hafife almayın..

    hele seven kadınları asla hafife almayın..
    Tümünü Göster
    ···
  19. 244.
    +12
    dediğim gibi, biz vizelerden 2 gün önce artık sınav temposuna girmeden önce, son son bir yerlere gidelim dedik..ama önceki akşamdan da biraz limoniyiz... çok ciddi bir durum değil..sebebi, klagib dizi tripleri *..yani..aslında sebep benim biraz ilgi kaybım,

    ve o bunun farkında,

    bu triplerse, ilgi çekme, dumanı azalan nargileyi közleme çabasından başka bir şey değil..

    görünürde bir şey yok beyler..ama bilirsiniz depremler de, görünür de bir şey olmayan arazilerin derinindeki fay hatlarına müteakiben ayyuka çıkar..

    şu, hani sevgililer gününün son bölümünü kutladığımız kafe vardı ya, canlı müzikli olan..oraya gittik gene..canlı müzik var,
    bu sefer karşılıklı oturmuş, bir nevi evcilik oynuyoruz..konuşmalar biraz resmi, trib havaları var, o yine bana bozuk takılıyor hafiften, ama biliyorum ki yanına geçip boynundan bir öpücük alsam, olmadı iki sarılsam, bir şekilde kaynatacağız..

    ama yapmadım..

    o takılıyor,

    ben de takılıyorum..

    benim oyununa gelmeyişim, tam ters etki yaparak bu sefer onu kışkırttı..ufak laf sokma çabalarını da en yavşak üslubumla, üzerine sevimlilik kiranesi çekerek savuştururken, bu, bu kez başka bir hamle yaparak aynen şöyle dedi,

    "baterist çocuk da yakışıklıymış yalnız.."

    hımm..

    deminden beri ilgi alanında olan orkestra bir anda menziline girmişti..hafifçe gülümseyip oyununa ortak oldum bu kez, kendime güvenin ve rahatlığın verdiği rahatlıkla * arkama doğru dönüp şöyle bir göz atayım dedim ki,

    lan bin harbiden yakışıklı?

    benden yakışıklı..beni geçtim, etrafımdaki 10 adamın da 9 undan yakışıklı..ha kime göre neye göre dersiniz bilemem de, yani ben beğendim lan adamı *

    biraz o güvenim kaybolmuş şekilde önüme döndüm..o anlık etkiyi hissedip yarattığı efektten oldukça mutlu oldu mine hanım..

    ben de,
    "öyleymiş valla, alalım mı onu sana?" dedim gülerek, söz de olayı cıvıklaştırmaya çalışıyorum..

    ama kız yemedi beyler..biz yine hafif limoni konuşmaya devam ediyoruz, fakat gözleri iki de bir oraya kayıyor... yani, öyle bir şey olamaz ama, harbiden de ciddi ciddi bakıyor, çocuğu süzüyor gibi geldi..ben tekrar döndüm arkama..zavallı cücüklünün bir taktan haberi yok, dım tıs dım tıs takılıyor..

    bu laf arasında bir yine övüyor elemanı..yok "sakalı yakışmış" yok "gömleği çok güzelmiş bak, sen de bu şekilde giyinsene?"..

    bir ara hareketli bir parçaya başladılar, bu kendini kaptırmış gibi yapıp "off..çok iyi çalıyor ya cidden.." filan yapınca ben iyice sinir oldum beyler..

    bir kaç lafıma da yansıdı..

    "canım istiyorsan ben sizi tanıştırayım sonra da siz takılın, ben yurdumun yolunu biliyorum nasıl olsa" filan dedim güya gülerek filan ama..o gülüş o gülüş değil yani..

    bu istediğini almaktan memnun..kendinin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha, kafama vura vura bana hatırlattığı için kendisiyle gurur duyuyor olmalı..

    benimse bunun altında kalmamam lazım beyler..en azından ilişkimin sağlığı ve kontrolü için..tamam, o küçük şakasını yaptı, dalgasını geçti, eğlendi..

    ama şimdi sıra bende olmalı..bir şekilde, aynı formatta misilleme lazım...
    http://fizy.com/tr#s/1d69kg

    allah yardım etti herhalde beyler..yani aslında yardım mı etti pek de emin değilim, ama o zaman öyle göründü bana..

    ben iyice sinir olmuş, sağa sola bakınadururken, alt katta (yani orkestranın olduğu kat, biz asma katın kıyısındayız böyle..aşşağıyı net görebiliyoruz) tam kafamı masadan sağa çevirip bir miktar aşağı açı yapınca görebildiğim, mekanın kapıya en yakın, duvara dayalı "l" şeklinde koltuklu bir masada, sarışın bir hatun gördüm.

    yalnız epey sarışın yani, epey beyaz tenli, saç rengi ve ten rengi gülşenin şu son haline benziyor, ya da seçkin piriler e de benzetebiliriz..tek farkı bu hatunun doğal olarak o saç rengine sahip olması..

    o tarafa doğru bakmaya başladım, çünkü kız cidden değişik bir tipti, farklı bir güzelliği vardı ve dikkat çekiciydi.

    mine o yöne baktığımı görünce kafasını çevirip masada oturan kız grubuna baktı,

    "olta mı sallıyorsun?" deyip kıkır kıkır güldü..bu girişimimi ciddiye almamıştı..

    ben laf arasında bakmaya devam ettim, ta ki malum hatunla göz temasını kurana kadar,

    işin tuhafı, o teması da kurduk beyler *

    şimdi burada konuyu biraz kesip güncel bir toplumsal problemden bahsetmek istiyorum;

    beyler fok balık çok yal...

    elbette konumuz bu değil * ... konumuz yine kızlar-kadınlar..ve onların her geçen gün değişen, teknolojiye ayak uyduran abuk subuk huyları..facebook meselesi değil..erken bir tahmin oldu bu, daha sonra bunu da konuşacağız hikaye aralarında detaylıca,

    konumuz kızların eline artık, doğuştan otomatik ve fiks olarak yapışık vaziyette geldiğine inanmaya başladığım telefonlar..evet bildiğiniz cep telefonları lan..

    özellikle üniversiteliyseniz,

    gidin, kampüsünüzün kafesinde bir masaya oturun..bir çay söyleyin kendinize, simit alın..

    sonra da etrafa bakınmaya başlayın..masaları gözlerinizle tarayın..ve yalnız kızların bulunduğu masalara odaklanın..

    5 üzerinde ya da 10 üzerinde değerlendirme yapmanızı isteyeceğim, yapan olursa sonuçları paylaşabilir,

    değerlendirme konumuz ise, masada yalnız başına oturan kızlardan kaçının elindeki telefonla uğraştığı..

    evet, olay bu beyler..

    masalarında yalnız otururken..
    sokakta yalnız yürürken..
    tuvalette yalnız sıçarken..

    her hangi bir şekilde bir yerde yalnız başına bir şey yaparken, elindeki telefonla, mesajlaşan,(aslında büyük çoğunluğu mesajlaşıyormuş gibi yapan) kızları görmüyor musunuz zaten?

    her daim,

    sanki ellerine yapışmış gibi değil mi? kafalarını asla kaldırmıyor..dış dünya ile asla kontak kurmuyorlar..yolda yürürken hele..ya mesajlaşıyorlar,

    ya da sizin karşıdan geldiğinizi görünce telefonlarını ceplerinden çıkarıp "az önce gelen(!)" mesajı okumaya başlıyorlar..

    dediğim gibi..masaları kontrol edin..yalnız kızları bulun..eğer o an için elinde telefon yoksa bile, sizinle göz göze geldikten sonra çok yüksek ihtimalle çantasının ya da cebinin bir yerinden çıkarıp o "az önce gelen (???)" mesajı okumaya başlayacaklardır.

    eğer bu oran yarı yarıyadan aşağı çıkarsa züt capsimi koyacağım aq..

    şaka bir yani, size bu konuda bir anımı da paylaşayım,

    bir gün ikinci öğretimlerle derse girmiş, gece minibüsle merkeze dönüyorum..minibüse bindim, ilk başta epey tenha, kimse yok, en önde oturan bir hatun var, hoşumsu, onu da kestim girerken, sonra da hafif arka çaprazındaki tekli koltuğa oturdum..yarım açıyla kesmeye devam ediyorum..

    bu tabi beni gördü hem girişte bakarken hem o ara..

    sonra cebinden telefonu çıkardı..

    genin karanlığına tezat, beyaz ışıklarla aydınlatılan minibüsün içinde, telefonunun ekranının camdan yansıma yapıp gözüktüğünden habersiz, telefonunun mp3 playerine girip çıkmaya başladı... * belki 15-20 kere tekrarladı bu hareketi, sonra telefonu indirdi,
    1-2 dakika sonra bir daha...

    ben tabi gülmemek için dudaklarımı ısırıyorum... salak, az önce "hoş hatun" diye içimden geçen düşünceler bir anda "mal aq" ya dönüşmüş durumda..

    ha gerçi muhtemelen o da beni beğenmedi, ama o mallık da nedir yani aga?

    gibicez mi seni?

    yani evet aslında temelde amaç o uzun vadeli düşünürsek ama,

    yani otobüsün ve insaların içinde güvendesin be bebeğim... o kadar kasmana gerek yok kendini... mp3 gireee çıkaa... *

    neyse beyler, buradan nereye bağlayacağım diyorsunuz muhtemelen... bağlayalım,

    sene 2005... bu hareketler yaygın değil pek..insaların birbirine göstermek için kıçını yırttığı i phoneler filan yok tabi, bundan kelli, benim kestiğim ekstra sarışın hatun da, ne eline telefon aldı... ne de gözlerini kaçırdı..

    bir kaç kontaktan sonra, hiç tanımadığım ve aramda en az 8-10 metre olan bu güzellikle, masamda-karşımda da bir kız oturuyor olmasına rağmen, 1-2 dakikada bir, bir kaç saniyelik uzunluklarla ciddi ciddi bakışmaya başlamıştık..
    http://fizy.com/tr#s/18jj7n bu şarkıyla ya-rock lara gelelim biraz *

    ..mine durumu biraz daha fark etti tabi..zeki sevgilim benim..ama hala ciddiye almak niyetinde değil, zira o daha çok bana odaklı olduğu için hatunun da bana baktığını fark etmiyor..

    neyse bir ara ben mineye dönükken bu sefer o kafasını o masaya doğru çevirdi..ve bir kaç saniye öyle kaldı..sonra bana dönüp,

    "vay vay..o da bakıyor yalnızz" diye dalga geçmeye çabaladı... nedense bu çabayı, az önce benim içten içe sinir olurken ki çabama çok mu çok benzettim beyler..

    ben tekrar gözlerimi aşağı masaya çevirdim, kızla artık epey epey bakışıyoruz, 3 saniye 5 saniye 8 saniye... oha lan..sonra ben utanıp önüme döndüm..gerçi kız, "masasında kız varken başka kızlara bakan şu huur çocuğunun sıfatını iyice aklıma kazıyayım da, ilerde insanları uyarırım" diye de düşünmüş olabilir tabi bilemem... * amaan..ne düşünürse düşünsün, benim işime yarıyor muydu?
    Tümünü Göster
    ···
  20. 245.
    +10
    yarıyordu..

    neyse ben önüme döndüm..minenin hala gülmeye çalışan ama epey düşmüş yüzüyle karşılaştım..

    "ya siz baya baya hoşlaştınız sanki? gidip bir tanış istersen?" deyip az önce benim yaptığım savunmayı tekrarladı, ben de,

    "olur valla, sen bateristi al, ben de onu alayım, bu gece onlarla getirelim gecenin sonunu..iyi fikir?"

    beyler..

    morardı..morardı aq..sen misin benimle it dalaşına giren? sağından atar solundan geçerim bebeğim...

    bu arada kız arkadaşım için içimden bu şekilde düşünüyor olmamdan da anlayacağınız gibi..gidişat pek iyi değil..

    neyse..bu karşılıklı kıskandırma biraz daha devam etti..bir yarım saat kadar sonra bu kalkmak istedi..

    kalktık mekandan, hala yüzümüze gülüyoruz ama müthiş de bir soğuk savaş halindeyiz..amerikayla rusyadan farkımız yok..

    tam kapıdan çıkarken, ekstra sarışınla bir kez daha göz göze gelmemiz ve onun, ben çıktıktan sonra da boynunu çevirip camdan dışarıya bakması vurduğum son ve bitirici darbe oldu, mine,

    "şuna bak ya.." dedi sinirli sinirli gülerek.."şimdi içeri girip saçını başını dağıtacağım haberi yok..hala bakıyor..boynun kopsun emi.." dedi..

    gülüyor ama, bildiğin sinirden..rap rap yürümeye başladı hızlı adımlarla..yetiştim koluna girdim;

    "hayatım, neden öyle diyorsun, o bizi arkadaş sanmıştır. malum öyle mesafeli mesafeli takılınca..kızma ablasıı" diye oyunumu sürdürdüm.

    istese o kendine has absürd tepkilerinden biriyle beni bozmaya çalışabilirdi, ama yapmadı... ben de böylece hem onun başlattığı oyunu kazanmış, hem de son son lafı sokmuş oldum..

    biz, içten içe birbirini çok seven..ama o sıra ağız dolusu saydırmakta olan, dışardan görünüşü "kol kola, mutlu bir çift" olarak yolumuza devam ettik,

    onu yurduna bıraktım, savaş belli ki bitmemişti..soğuk soğuk bir "iyi geceler" dedi,

    ben de, "hadi artık çalışmaya başla" dedim yaklaşan vizeleri kastederek..bu, "git işine ya" dercesine yan yan güldü..küçük gamzeleri ortaya çıktı bu gülüşle... sadece onlar değil..benim içimde, sevgiyle alakası tartışılır bazı hisler de ortaya çıkmıştı bu geceki bütün bu ukala tavırlarından sonra... "dur bakayım" dedim, "saçına ne gelmiş öyle?"

    durdu, dönüp saçına doğru bakmaya çalışırken çenesinden yakaladım... bir elimi de beline doladım..tüm gücümle kendime yapıştırıp dudaklarımı, dudaklarına tutkuyla bastırdım...

    karşılık vermedi, karşı koydu hatta, biraz mücadele etti..ama kurtaramadı kendini ellerimin arasından..koyverdi kendini..o da inadına saldırdı dudaklarıma..daha öncekilerden farklı, hiç olmadığı kadar tutkuyla, hırsla, neredeyse sevgisiz ve hayvanca öpüşüyorduk (yurdun kapısının önünde oluyor bunlar aq)..öyle ki dudaklarımın acıdığını hissettim, dillerimiz içerde birbiriyle güreşedururken, bir kaç kez dişlerimiz birbirine çarpıştı..ne kadar kaldık o savaş-seviş halinde bilmiyorum ama en nihayetinde aniden kurtuldu dudaklarım, dudaklarında..resmen savruldum aq..

    karşımda durmuş nefes nefese ve kızgın bir ifade ile beni süzerken ellerini beline koydu..çenesini yukarı kaldırdı, o gecenin son cümlesini söyledi,

    "sana da iyi çalışmalar..hayvan.." bunun ardından yüzünde ürkmüş bir gülümsemeyle hızlıca yurdun giriş kapısından içeri daldı..bu kez kapıdan kayboluşunu izlemedim..

    ne de olsa artık hayvandım ben..insanlara özgü duygusallıklara gerek yoktu...

    doğru, hayvanlık etmiştim... ama onun da hoşuna gitmişti...

    ve bizim, o cicili bicili, tamamen mantık ve sevgi çerçevesinde başlayan birlikteliği, nasıl becerdiğimizi anlayamadan oldukça farklı çizgilere kayıvermişti..
    :) beyler yine harikasınız, sizlerin bu doğal tepkilerini okumak apayrı bir keyif gerçekten..

    sabahlarız demiştik, yazmayı planladığım kısmı daha erken bitireceğim sanırım, 3 orta uzunlukta partla bu geceyi bitiririz diyorum.

    zira yine kanımda olmaması gereken maddelerin konsantrasyonu artmaya başladı, sonlara doğru iyice kendimi kaybedip afdsgasgfdsgsfdgsfg ammmıınıı gibeeeüüüinn filan yazmak istemiyorum buralara *
    http://fizy.com/tr#s/1t38tv

    sınavlar..sınavlar..

    beklediğimden iyi geçmiş olmaları, iyi geçmiş oldukları anldıbına gelmezdi..

    aşk meşk işlerinin peşinde koşarken, epey boşlamıştım doğrusu..

    okan reyizle sınav haftasının ortasında bir gün msn de karşılaşma fırsatı buldum..önce bu durumlardan bahsedeyim mi diye düşündüm..ama sonradan da dedim ki, "lan 10 bin kilometreden bile herife dert taşımayayım şimdi, iyice güzin ablaya döndürdük adamı"..

    aslında anlatsam hoşuna bile giderdi, ama gerek yoktu beyler... okan yoktu artık..ve benim onsuz yaşamaya da alışmam lazımdı, fena da gitmiyordum doğrusu..

    ebrunun uyuşuk sevgilisinden ayrıldığını öğrendim... benim için pek de haber niteliğinde bir olay değildi gerçi, zira daha işin başından belliydi öyle olacağı..

    nilayla arama biraz mesafe koydum..bir kaç kez üstü kapalı atıfta bulunmasına rağmen durumu geçiştirdim..şimdi onunla uraşacak halim yoktu..o..bana bir yanlışta bulunmuştu... ve ben klagib savunmalardan dinlemek istediğimi sanmıyordum. en azından şimdilik..ilerde eğlenceye ihtiyacım olursa diye bu mevzuyu elimin altında bulundurmam daha iyiydi..öyle ya, canım sıkılırsa ya da kafama eserse, teybe kaset koyar gibi, bu konuyu onun önüne koyup, karşımda utana sıkıla, kızara bozara ezilmesini ve kendisini savunmaya çalışmasını izleyebilir ve zevkle kendimden geçebilirdim *

    sınav haftalarının ertesinde, serhat, direkt benle muhattap olmaksızın, ortaya konuşurcasına, ama bariz benim de duymamı isteyerek basketbol la alakalı bir konudan bahsetti bir gün,

    bu gittikten sonra onu dinleyen necatiye durumu sordum,

    "ne diyor la bu yarak? kimle maç ayarlamış gene aq.."

    necati anlatmaya başladı,

    "abi biliyorsun son maçta kapalıdaydık, bir de epey coştuk malum, olay duyulmuş,bu maç olayları filan bizim dekanın kulağına gitmiş, bizim bedenciyle konuşmuşlar öyle, besyo nun takımıyla bizim mühendislik fakültesini karşılaştırmak istiyorlar. hem onlar açısından hazırlık olur, hem de okul da etkinlik-spor olsun maksat"

    ooo

    beyler,

    üniversitenin besyo takımıyla maç ayarlamak? inanılır gibi değil... türkiyenin amerikayla dünya kupası finali yapmasının bize indirgenmiş haki gibi bir şeydi bu.

    zira üniversitenin basketbol takımı, oldukça ciddi ve yatırım yapılan bir takım olup, bildiğin gerçek disipline bir basketbolculardan oluşuyordu..

    yani tamam o kadar abartmayalım da, biz matematikti, kimyaydı, fizikti zütümüzü yırtarken, bütün gün spor dersi alan, antrenman yapan, kondisyonu yerinde, fundamentali sağlam, yani bildiğin basketçi adamlarla kapışacağız lan..oha.

    bunu duyunca epey heyecanlandım, serhatla aynı takımda oynamama olayını bile unuttum resmen... hatta "lan ya beni takıma almak istemezlerse" diye ekstra bir korku bile hissettim..

    besyo ile maç beyler..

    kapalıda..

    kim bilir kaç seyirciye karşı..salon dolar muhtemelen... hocalar gelir... dekan izleyecektir mutlaka..lan..
    Tümünü Göster
    ···