/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 501.
    0
    Rezerve
    ···
  2. 502.
    0
    b.s. 100
    ···
  3. 503.
    0
    Rezerved
    ···
  4. 504.
    0
    rezerve
    ···
  5. 505.
    0
    Rezerve
    ···
  6. 506.
    0
    Rez köroldum devam aq
    ···
  7. 507.
    0
    Pdf dosyasını atsana amk
    ···
  8. 508.
    0
    Rezervasyon 118
    ···
  9. 509.
    0
    panpa tamam isin gucun olabilir gunahini almak istemiyorum ama 1 gun oldu bee rezzzz
    ···
  10. 510.
    0
    rezerve.43
    ···
  11. 511.
    0
    ... rez...
    ···
  12. 512.
    +2 -1

    evde değilim kardeslerim affedin, eve gidersem yazarim, gidemezsem yarin 10 degil 30 sayfa yazarim

    ···
    1. 1.
      0
      Bekliyorum
      ···
  13. 513.
    0
    Okuyacagim
    ···
  14. 514.
    0
    Bekliyorum kardeşim
    ···
  15. 515.
    0
    Rezzerve
    ···
  16. 516.
    0
    Rezervuar
    ···
  17. 517.
    +1 -2

    GELEMEM DiYORDUM AMA iŞiM BiTTi PANPALAR, BAŞKASININ HiKAYESiNDEN PRiM KASIYORMUŞ GiBi GÖRÜNÜYORUM BiLiYORUM, ÇÜNKÜ ÖYLE YAPIYORUMDA KONUMUZ BU DEĞiL. YARIN TÜM HiKAYEYi YAZMAYA ÇALIŞACAĞIM. NEYSE UZATMADAN HiKAYEYE GEÇEYiM.

    ···
  18. 518.
    +10
    bugün, o gün..

    sabahtan alt sınıf ile derse giriyorum..

    alperle bir kez daha konuşup okeyleşiyoruz..

    ceyda tuhaf haller içinde.. sanki uzun zamandır olmasını beklediği bir şeyin artık gerçekleşmek üzere olmasının verdiği bir rahatlık ve kendinden eminlik var hareketlerinde.. bugün, çok da samimi ve pozitif davranmıyor bana.."nasılsa zütürücem oğlum ben seni önümüzdeki gecelerde.." mi diyor acaba kendi kendine?

    zütür ceyda.. zütürdüğün yere gelirim..ama sonrasında o yolu yalnız dönersin..

    ayşegülle oturuyoruz gene.. bana o kadar içten davranıyor ki, neredeyse utanıyorum yapmacıklığımdan ve hesapçılığımdan.. ders filan çoktan beridir yalan zaten..ne için geldim şu sınıva, neler becerdim..

    sahi, nasıl becerdim? *

    bu sorunun aklınıza gelip gelmediğini bilmiyorum.. gelmiş olması muhtemel, çünkü ben olsam "lan bu adam böyle her tanıştığı kızı nasıl ayarta biliyor, nasıl üzerlerinde etkili oluyor? amk, kimsin lan sen gibik?" diye sorardım yani..

    hayır elbette her tanıştığım kızın üzerinde etkili olduğum filan yok..ya da her tanıştığım insanın.. hikayemiz, konusu ve teması itibari ile, sadece bu etkiye maruz kalanları size tanıtıyor çünkü. yani eğer üniversitede tanıştığım her kızı, girdiğim her ortamı yazmaya kalkarsam, bu hikayeyi sittim sene bitiremeyiz.. yanlış anlamayın, bu ben olduğum için değil, sizin hayatınızda da böyledir, çünkü hepimiz, her gün yeni insanlarla etkileşime girmekteyiz, hiç birimiz hepsini birden yazamaz, anlatamaz..

    yalnızca bize lazım olanları yazmak, paylaşmak yeterli..

    ve tabi sonra şöyle de bir durum var, pek etkilemeyi başardıklarımı nasıl ağa düşürüyorum? sonuçta onlar kız, öyle değil mi? bu kadar kolay olmamalı?

    yoksa kolay mı?

    paylaşayım..
    beyler, ahkam kesmek haddime değil, biliyorsunuz ki bu hikayenin başından beri sadece tavsiye veriyorum ben.. bunları da öyle görün isterim..

    pek çok forumda ve inci sözlük bünyesinde de bu konular hakkında pek çok şey yazılıp çiziliyor, bu konu üzerine kitaplar filan çıkarılıyor, insanlar ciddi ciddi kafa yoruyorlar..

    bu konular, yani "kadınları anlamak" ya da "kadınları tavlamak" vb. son derece ciddi olmakla beraber, epey değişken ve öyle üç bilinmeyenli denklem filan da değil.

    değişken diyorum, çünkü hakikaten de öyle.. kadın tipleri, hadi kadını da geçtim, insan tipleri (karakter olarak tip yani), o kadar çeşitli ve o kadar geniş bir parabolize gösteriyor ki, beş parmağın beşinin bile bir olmadığı şu dünyada, oturum da onları birbiriyle aynı olmasını bekleyemezsiniz..

    hatta onları kategorize bile etmek pek mantıklı değil.. çünkü ortaya çıkabilecek grup sayısına inanamazsınız.. yüzbinlerce kadın karakteri çeşidi olabilir.. dolayısıyla yüzbinlerce farklı insan karakteri.. hatta belki milyonlarca..

    o nedenle, bir kere karşımızdaki varlığı özel ve eşsiz olarak algılamamız gerekiyor, yani

    "kadın işte abi yeaa" şeklinde cinsi bir ayrımcılık, ya da

    "kaşar işte aq" gibi genel ve yüzeysel bir niteleme ile bir yere varamazsınız..

    her kadın, her insan, okunması gereken bir kitap, dolaşılması gereken bir şehir gibidir.. kapağına ya da kaldırımlarına bakarak onu tanımak ve hakkında yorum yapmak son derece banal bir yaklaşım olur.

    misal, kadınlar diyoruz, tamam, annenizi düşünün? kusura bakmayın anaları konuya dahil ettik ama amacım kötü değil.. sadece düşünün..

    pek çoğunuz için, hala şu yaşınızda adam olmanıza rağmen, onlar gözünüze birer melek, eşsiz bir sevgi timsali olarak geliyor..onu çok seviyorsunuz, hem de artık ihtiyacınız olmadığı halde..eh, bebek değilsiniz, emziremez, çocuk değilsiniz, düşüp dizinizi kanatınca tentürdiyot da sürmesi gibi durum yok.. ergen değilsiniz, telkin vermesine de ihtiyacınız yok?

    o halde neden onu hala seviyor ve ihtiyaç duyduğunuzu düşünüyorsunuz beyler?
    çünkü o sizin anneniz.. gözleriniz açtığınız beri, pardon, daha gözleriniz oluşmamışkenden beri yanınızda.. sizi ilk o aldı kucağına, ilk kez o okşadı yanağınız, ilk kez ona gülümsediniz, ilk sözünüzü belki de o duydu..ilk adımınıza şahit oldu..

    kim bilir, belki de ilk o şahit oldu, ilk kalp kırıklıklarınıza... ilk düştüğünüzde o kaldırdı..
    anneniz..

    ve o da bir kadın.. hani şu devamlı üzerinde atıp tuttuğumuz ve çözmesinin imkansız olduğuna kanaat getirdiğimiz varlık... hani şu her üç başlığın ikisinde gördüğümüz "hayat giben" cinsten bir varlık..
    Tümünü Göster
    ···
  19. 519.
    +5
    evet.. anneniz, annenizin, yani o kadının çözülmesi zor bir yanı var mı sizce? sizi çok seviyor..siz de onu.. olay bu kadar basit..

    öte yandan bütün ergenlik dönemiz boyunca, hatta belki de hala, komşunuz berkecanın ın annesi dilay hanım ın kalçalarını düşünüp otuzbir çektiğinizi de biliyorum..

    hatta belki de daha iyisi, apartmanınızda güzel vücutlu bir komşu kızı bile varmıştır..o zaman hem onu, hem de dilay hanımı düşünürsünüz ne güzel..

    ee? anne diyorduk? kadın diyorduk? çözdük diyorduk?

    ne oldu beyler?

    ne değişti?

    ikisi de kadın değil mi? ikisi de aynı cins, aynı kümenin elemanı.. aynı rengin morciverti..ne oldu?

    demek ki o kadar da basit değilmiş.. öyle kategorilere ayırmamak gerekiyormuş..

    işte o yüzden, kadın, erkek fark etmeksizin, her bir insana ayrı stratejilerle yaklaşmalı ve onu fethedilmeye değer görüyorsanız, farklı yollar denemelisiniz demektir..

    ve işte o yüzden.. sakın bana "kadınları çözmek için 100 altın kural" vb. kitaplarla gelmeyin..

    kuralları kendiniz belirlersiniz.. kendiniz uygularsınız..

    ve bu kurallar, karşınızdaki her insan için farklılık gösterir.. bunları oluşturmak ve düzenlemek ise zamanla alışacağınız bir şey..

    unutmayın, siz kendi annenize karşı katıksız ve saf bir sevgi besleyip, komşunuzu ferre malzemesi yaparken, komşunun oğlu da boş durmadı..

    acı ama gerçek..

    peki biz, asıl hedefimiz olan, hormonlarımızın ve yaşam felsefemizin gereği kazanmamız gereken dişileri nasıl elde edeceğiz? bu kadar kafa yoracak bir durum var mı ortada? kendimizi bu denli harap etmeye değer mi? bu kaleleri ele geçirmek sahiden bu kadar zor mu?

    hım.. elbette her insanın, -en şekerden olanının bile- kendine göre zorlukları vardır..ama en zor kapıları bile açmanıza yardımcı olabilecek, bir takım temel anahtarlar da vardır..

    işte biz de bu nedenle, karşımızdaki kadınları özel olarak ele alacak, ama onlarla etkileşimimizi, genel anlamda, her 10 insanın 9 unun üzerinde işe yarayan taktiklerle başlayacağız..

    yani önce işin kabasını almak gerekiyor... önce bilindik şekilde bir zımparamızı yapacağız, sonra karşımızdaki insanın karakterine göre bir güzel işleyeceğiz motiflerimizi..

    biz erkekler ise, malesef genelde bu kolay olan, genel olan başlangıç-giriş kısmında takılıyoruz..ah..ah..bir tanışabilsek? bir tanıtabilsek kendimizi??

    neler yapacağız neler..ama bir türlü o giriş kısmı olmuyor, değil mi beyler?? bizi tanısalar, çok severler oysa ki..

    o halde bizi tanımalarını sağlamalıyız..
    panpalar, birazdan son partımı da gireceğim,

    şu kadınları tanıma ve tanışma kısmına genel bir bakış atalım, gerçi zaten hikayenin başından beri, çaktırmadan bu tip mesajlar vermeye çalıştım, anlattıklarımla paralel olarak, ama bu mevzuyu biraz daha açmak istedim.. zaten yine devam ettikçe bu konular hakkında konuşuruz..
    http://fizy.com/#s/1ah03y

    peki..onları özel düşünecek ama giriş kısmını genel yollarla aşacağız demiştik..

    eh, mektuplarda bile öyle değil midir? her zaman "sevgili bilmem kim" diye başlarız..sonra klagib şekilde hal hatır sorarız..mektubun asıl içeriği ise ortadaki paragraflardan itibaren başlar.

    o zaman bizim de insanlarla asıl ilişkilerimiz, yani zımparalanmış tahtanın üzerine motifleri oymaya başladığımız zamanlar, daha sonra gelecek..biz önce bir ağacı keselim, dallarını budayalım hele..

    bir kızdan hoşlandığınızı düşünüyorum..bunda utanılacak bir şey yok..ayıp ya da günah değil..suç da değil?
    peki, bu kız tam olarak hayatınızın neresinde bulunuyor? size olan mesafesi, ulaşılabilirliği ne?

    televizyondaki bir karaktere mi aşık oldunuz?

    yoksa metroda gördüğünüz, bir önceki durakta inan sade güzellikteki genç kıza mı?

    belki de sadece bir kaç sıra çaprazınızda oturan sınıf arkadaşınıza aşık olmuşsunuzdur, benim gibi.

    aynı iş yerinden biri mi?

    ya da hep aynı otobüse denk geldiğiniz biri?

    bu kız nerede beyler? önce bunu bir görmenizi istiyorum..ona ne kadar uzaksınız? o size ne kadar yakın?

    neden bunu sorguluyorum biliyor musunuz? çünkü, genelde bir insan, karşı cinsten birinden hoşlanır ve onun nerede olduğunu anlamak ve aldırmaksızın, kendisini fark etmesini bekler..e iyi de salak, hoşlanan sensin? sence kendini fark ettirmesi gereken de sen değil misin? yani, öylece beklemeyi düşünmüyorsun değil mi? ona baktığını görsün diye..

    kesişmek denilen kavramla başım pek hoş değil beyler..kusura bakmayın..ufak ego tatminleri dışında bir faydası olmadı yani bana..ha ben hatunu gözümle giber, boşaltırım, sonra da o benim ayağıma gelip "ne olur beni ye" der diyorsanız, orasını bilemem..

    ama eğer bir kızla ciddi ya da gayriciddi anlamda bakışıyorsanız, onun devdıbını da getirmeniz gerek..yoksa onun için, günde en az 10-15 kez rastlaştığı sıradan hıyarlardan farkınız kalmaz.

    neyse..

    hoşlandığınız kadının nerede olduğunu belirleyin demiştik..benim bu konudaki şansım, etkileştiğim kızların hep yakın çevremde, girdiğim ya da girmek üzere olduğum ortamlarda olmasıydı..
    yani hiç öyle uzaktan uzağa bakarak, "aahh ulan ahh" demedim. gerçi..ah ulan ah dediğim de pek olmadı ya neyse..

    o yüzden, kusura bakmayın ben uzun menzilli çalışmalardan anlamam..en fazla orta menzil..ki ona da yakınlaşmak gerekir,

    yakın çalışmak şart..

    ayşegül üzerinden örneklendirmek istiyorum,

    ne demiştim en başta onu anlatırken "hoş bir kız, onunla tanışmam gerektiğini bana hissettiren bir kız"

    peki o neredeydi? arka sıramda..ben ne yaptım?

    etkileşim için fırsat kolladım, bu, o sefer bir imza kağıdı sayesinde oldu..başka sefer yere düşen bir kalemin alınmasıyla ya da derste sorulmuş zor bir sorunun çözümü için ortak fikir yürütürken de olabilirdi..

    yakın mesafenizde bulunan ve tanışmak istediğiniz bir insanla milyon çeşit yolla tanışabilirsiniz..o nedenle, yakına girmek şart

    uzaktan, her üç erkeğin ikisinin yaptığı gibi, sadece onları kesen saplarız..ama yaklaştıkça görüntülerimiz netleşiyor, bizi dikkate almaya başlıyorlar..

    peki bizi fark eden insana biz ne yapmalıyız? (hele de bu kişi hoşlandığımız insan ise!)
    çok basit beyler? çok ama çok basit..ufak bir selam, onu fark ettiğinize, onun sizi fark ettiğini fark ettiğinize dair, küçük bir işaret..ama son derece masum..göz kırpma yavşaklığını ilk an için sağlıklı bulmuyorum.

    selam verin, deyince, kulağa basit geliyor, ama çok üzgünüm ki bunu şimdiki nesil, hiç biriniz yapmıyorsunuz..zira hepimiz king iz, hepiniz king siniz..

    selam verirsek belki fiyakamız bozulur..biz niye veriyoruz ki? o versin...

    evet..şimdi anladınız..o kadar da basit değil. çünkü yapmıyoruz..neredeyse unutmuşuz..insanlarla göz göze gelmenin, onlara gülümsemenin, onlara "günaydın!" demenin bile zor geldiği bir zamanda yaşıyoruz..gözlerimiz tv ekranına ve monitörlere bakmaya ve onların tepkisizliğine o kadar alışmış ki, karşımızda canlı bir organizma görünce garipsiyoruz..

    selam verin..
    gülümseyin..
    göz göze gelin..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      amk bu bölümleri okumaktan gına geldi ne edebiyat yapmış amk bunalttı
      ···
  20. 520.
    +8
    gülümsemenin pek çok kapıyı açtığını düşünüyorum.. hayatım boyunca güler yüzlüydüm..(şu karanlık üni 1 i saymazsak tabi..) ve bunun bana, normalde kazanamayacağım artıları sağladığına inanıyorum. sadece karı-kız konuları olarak düşünmeyin.. hayatın her alanında, pozitif olmak ve gülümsemek (ki benimki bir-iki sene öncesine kadar sadece rol icabı idi) size ekstra şeyler katabilir-kazandırabilir.. derslerinizde, işinizde, ailenizle olan ilişkilerinizde..

    pozitif olun.. gülümseyin..gülümsemek hala bedava..

    kendinizi kasmayın.. hele hoşlandığınız kıza karşı hiç kasmayın.. demesi kolay tabi, diyorsunuz, haklısınız..ama inanın bana, dışardan çok kötü görünüyor..

    bunun yerine ona düzgünce, adam gibi selam verin, gülümseyin.. eğer hıyar değilse o da gülümser.. böylece siz de biraz gevşersiniz..

    konuşun.. demin de dediğim gibi, "günaydın!" iyi bir seçim olabilir ya da sıradan bir "selam" bile işinizi görecektir..bu kelimeleri o kadar uzun zamandır kullanmıyoruz ki, artık onların gücünü unutmaya ve hatta küçümsemeye başladık.

    şahsen ben, kız olsam * , yalnız olsam ve biraz göz aşinalığımın olduğu eli yüzü nispeten düzgün bir çocuk, -sınıfımdan olabilir, minibüsümden olabilir, yakından bir yerlerden gelip benimle aynı ortama girmesi yeterli- bana gülümseyerek selam verse, "günaydın" dese,
    hoşuma gider.. hele bir de gün içinde bir şekilde pozitif muhabbet, belki de ufak bir tanışma, isimlerin öğrenilmesi, çıkışta dilenen bir başka güzel dilek daha (iyi akşamlar-görüşürüz vb.) olsa..

    bu durumda ne olur dersiniz? cevabı, bir şekilde sormuş bulunduğum kızların ağzından duymak ister misiniz?

    "yani, o gece yatağıma uzanınca öyle bir aklıma gelir illa ki..etkilenmiş olmam gerekmez, sonuçta karşı cinsten yeni biriyle tanıştım..iyi de birine benziyor.."

    evet..zor mu?

    insanlar selam vermekten, onların gözlerinin içine bakmaktan, onlara gülümsemekten ve adam gibi bir iki laf etmek o kadar zor mu beyler?

    o kadar zor olmamalı, değil mi?

    o halde, şimdi lütfen yapın bu dediklerimi, tanışın onunla.. adını öğrenin, şayet hala bilmiyorsanız.. güzel bir kaç şeyden bahsedin (derslerden bahsetmeyin amk), şehirleriniz mesela.. konuşurken gülümseyin.. içten olsun.. ayrılırken de iletin iyi dileklerinizi.. bugün yeni bir insan tanıdınız, o da sizi tanıdı..ve bu gece, az ya da çok, bir parça ya da tamamen.. aklının bir yerinde ya da her yerinde, siz olacaksınız.. çünkü kural bu, olay da bu..aşık olan, seven, sevebilen, hoşlanabilme özelliği olanlar sadece erkekler değil..ve bazı talihsiz örnekler dışında, karşınızdaki kadınların da, doğru adama verilmek üzere saklanmış ya da çoktan bozdurulup harcanmış bir kalbi var..

    tek yapmanız gereken, biraz kendiniz olmak, insanlığınız hatırlamak ve karşınızda da bir insan olduğunun farkına varmak. bana göre beklentisiz (görünen) bir şekilde verilen içten bir selamın, masum (görünen) bir gülümsemenin ve sorulup yanıtlanacak bir kaç küçük sorudan fazlası değildir bir insanla tanışmanın giriş aşaması için gerekenler.. eğer derseniz ki, "tsigalko, sen yetkili bir abiye benziyorsun, gizli formülün nedir?" bundan fazlası değil.. sorun ise, bunu yapmaya yapmaya unutur olmamız..hor görmeye başlamamızdır.
    o kadar da imkansız değil.. çözülmesi imkansız bir fizik problemi değil..
    onlar kadın,
    bizler erkek..
    biribirimiz için yaratıldık
    ve temelde aynı şeyi istiyoruz..

    rammstein in de dediği gibi,

    "you have a pussy,
    ı have a dick,
    so whats the problem?
    lets do it quick!"

    yani..bu örnek buraya pek olmadı sanırım ama olsun..siz beni anladınız..*

    not: bir de lütfen şu kızın sap olduğundan emin olun dıbına koyim ya..gidip başka şehirde ilkokul-lise aşkı olan karılara abayı yakıyorsunuz, sonra hayatımı şöyle gibti böyle gibti...
    takip eden panpalara iyi geceler, bu gece sosyal mesaj vermekle geçti.. biraz doluyum bu konularda çünkü etrafımda hemcinslerim bu yüzden acı çekmeye devam ediyor.. başınız ağrıdıysa affola, faydası olacaksa ne mutlu bana,

    hikayeye müsait olduğum tüm vakitlerde devam edeceğim, eskişehir bizi bekliyor.. *
    iyi geceler panpalar,
    bu gece saat 02.30 gibi başlıyorum, bu sefer sıkıntı olmaz diye düşünüyorum ;)
    herkese tekrardan iyi geceler çok kalamazsam kusuruma bakmayın bu gece
    ..yandan asmalı, lacivert nike spor çantamı bir kaç çift çamaşır, yağmurluk, şarj aletleri, kişisel temizlik eşyaları ve kalın kıyafetlerle doldurmuş, bir başka poşetin içine de su-bisküvi vb. tıkıştırmıştım. yolculuklarda hazırlıklı olmayı severim, yanımda her daim yiyecek içecek, şeker sakız filan bulunur. hayatı kontrol etme amaçlı bir başka saplantım daha işte..

    tolgayla vedalaştık, "gezdiğin yerleri bana da anlatırsın artık" dedi,

    "aga valla pek kültürel bir gezi olacağını düşünmüyorum da işte, barları kafeleri anlatırım anlat dersen * "

    "hehe hadi bakalım, dikkat et kendine"

    "eyvallah kardeşim"

    saat on civarı olmalı, gece yolculuklarını severim, ama sadece babamın arabasında ya da kamil koç otobüsündeyken.. hiç tanımadığım ve şöförlüğünü bilmediğim bir yaşıtımın arabasındayken değil..

    içimdeki tek sıkıntı yolculuğun kazasız belasız geçip geçmeyeceği.. diğer şeyleri o kadar da takmıyorum aslında..yok yeni insanmış, yeni ortammış..pek utangaç bir adam sayılmam, kendime güvenim de sonsuz..ee o halde gittiğimde karşılaşacaklarım hakkında kaygılanmama gerek yok, değil mi? gidebilsek (ve dönebilsek) yeter.

    çocuklarla buluştuk, cihan denen elemanla da tanıştım orada, uzunca boylu, esmer, sıradan ve pozitif görünüşlü bir tip, sizden bizden biri gibi yani.

    ben önde gidebilirim dememe rağmen alper arkada kızlarla kalmam konusunda ısrar etti, muhtemelen ceydanın işi..

    arka koltuğun solunda, şöför mahallinin arkasında ben, yanımda-ortada ceyda ve en sağ köşede de alper in suratsız sevgilisi ilayda.. yerlerimize yerleştik, araba çalıştı. tanıdık yollardan, bilinmedik bir yöne doğru ilerlemeye başladık.

    yolculuk yaklaşık 7 saat sürecekmiş, eskişehir merkeze gidiyoruz. sabaha karşı orada olacağız.
    bordo fiat palio ile yola çıktıktan 5 dakika sonra ilayda kulaklıkları takıp kendi dünyasında kaybolmayı seçti..biz arkada ceyda ile, önde de alper cihan ile çene çalmakta, arada birbirimizin muhabbetlerine dahil oluyoruz filan.. ortam beklediğimden güzel, eleman da iyi kullanıyor, bir rahatsızlık hissetmiyorum, sordum:

    "dostum sen, ne zamandır araba kullanıyorsun, baya iyisin * ?"

    "geçen yıl aldım ehliyeti ama epeydir kullanıyorum ya, 1 senedir resmi, bir kaç senedir gayriresmi diyelim ;)"

    iyi iyi.. gazetede "üniversitelileri aşırı hız soldurdu" minvalli 3. sayfa haberlerine çıkma korkum da epey azalınca nihayet yaptığım kaçamağın keyfini çıkarmak için kendimi motive etmeye başlamıştım,

    arkadaşlarımla şehirler arası bir gezi yapıyorum lan? ne güzel işte, öğrenci şehrine gidiyoruz, ortam güzel olacak, kafam dağılacak, gevşeyeceğim.. daha ne?

    sabah biraz soğuk davranan ceyda, yanımda bıcır bıcır öterken ben de elimden geldiğince içten görünmeye çalışarak sohbetine ortak olmaya çalışıyor, sık sık gülümsüyor, arada espirilerimle onu da güldürüyorum.. böyle anların bazılarında neredeyse üzerime çıkarak fazlaca samimi görüntü vermemize neden oluyor. cihan zaten bizi manita sanmıştır herhalde, alper de arada ceyda koptukça arkaya bakıp çaprazdan benimle göz göze geliyor.. uyarır ya da kızar gibi bir hali yok, daha çok "aga gözünü seveyim bak" der gibi, gülümsemesi ise "vay vay vay aq" ünlemiyle paralel..

    neşeli ve enerjik geçen ilk saatlerin ardından kızlar uyudular, alperin de epey pili azaldı,"gözlerimi dinlendiriyim aga" diyor..ben hala ufak huzursuzlukları ve ceydanın vücudunun önemli bir kısmını üzerimde taşıdığım için pek uyuyacak bir modda değilim, bu sefer cihanla muhabbete başladık, nedir ne değildir, birbirimizin hakkında bir şeyler öğreniyoruz işte.. şehirde başka bir üniversitede fen bilgisi öğretmenliği okuyor, futbol oynuyor, özel zevkleri olan biri: balık tutmak ve kayak yapmak bunlardan bazıları..ben daha hayatımda elime olta almadım aq * bursaya gelmiş daha önce, uludağda kaymış, heykeli ve altıparmağı öve öve bitiremedi, ama kendi şehir kadar güzel olmadığını da ekledi..ah şu izmirliler *

    muhabbeti kasmayan bir çocuk diyebilirim, başta da söylediğim gibi, pozitif bir kere..

    kütahya sınırından biraz sonra biraz mola verdik, kızları uyandırdık, alper gözlerini dinlendirmeyi bıraktı, ben de biraz hareket edip kaskatı olan vücudumu gevşetmeye çalıştım, sağ tarafım felç olmuş durumda. anladım ki şu "kızın erkeğin omzunda uyuması" fantezisi sadece filmlerde romantik, gerçek hayatta ise kısmi felce neden oluyor, uzun süreli denemeyin.
    Tümünü Göster
    ···