1. 2176.
    0
    devam panpa
    ···
  2. 2177.
    0
    bibitmedinizdıbınakoduklarım
    ···
  3. 2178.
    +3 -4
    Lan bin en başta demiştin pgiboloji eğitimim var diye.Bu anlattıklarının hepsi olmayan ama olmasını hayal ettiğin şeyler.Az dikkatli okuyan kurmaca olduğunu rahat anlar açıklarını da yakaladım ama milletin şevki kaçmasın diye su üstüne çıkarmıyorum
    ···
  4. 2179.
    0
    Selam reis geldim bu gece hikayeye..
    ···
  5. 2180.
    0
    anlat panpa dinliyoz ama mineyle olan ilk konusmaların buluşmaların çok heyecanlıydı bakalım bu sefer de aynı etki olcakmı
    ···
  6. 2181.
    0
    oo hadisene tsigalko nerdesin senn ağac olduk soguk davranıyosun bize neden dün yoktun bugün desen tat vermiyor ne oldu panpa?
    ···
  7. 2182.
    0
    sazan.avi veya gerçek gibimde değil adam dıbına koyuyo betimlemeleriyle bu yeter bana
    ···
  8. 2183.
    +23 -1
    http://fizy.com/tr#s/17ks2k

    öğlen arası..

    zıkkımlanıp sınıfa döndüm, bomboş..daha iyi..en azından umursanmama yok..

    sırama yıkılıp kulaklığımı takacağım ve artık yarım saat mi, yirmi dakika mı, ne kadar varsa, dersi bekleyeceğim... zamanın hızlı geçmesi için yalvararak..

    içeri girdim, sırama yöneldim, o ara arkamdan birinin daha girdiğini hissettim, umursamadım... sırama yanlamasına dönüp, ayakta pozisyonda çantamdan defter kalemimi, kulaklığımı çıkarıyorum..ders öncesi hazır dursun kenarda.. o ara görüş açım gereği az önce arkamda kalan sınıfın girişini de görebilmiştim ki, arkamdan girenin de ebru olduğunu gördüm,

    gayri ihtiyari bakmıştım, ama o da bakınca, gözlerimi kaçırma gereği duymadım..ben ne kaçırıcam aq..o kaçırsın..

    bir kaç saniye, bana doğru ilerlerken bakışa durduk, en sonunda tam yanımdan geçerken,

    "naber?" dedi, renksiz bir tonla..

    sınıf içinde son 2-3 haftada bir elin parmaklarınca duyabildiğim ve hepsine "iyilik" diyerek yalan cevaplar verdiğim bir soru kelimesi..

    bu kez dürüst oldum... o benim biraz arka çaprazımda kalan sırasının başına dikilirken, "iyi sayılmaz.." diye cevap verdim..

    sesim mahzun, ya da ağlak çıkmamıştı, ebrunun bana acıması en son isteyeceğim şeydi herhalde..aslına bakarsanız, acıma ve merhamet duygum gerçekten çok gelişmiş olmasına rağmen *, kendime acınmasından nefret ederdim..kim olursa olsun..

    ona yeniden sırtımı dönüp, ayakta vaziyette çantamla uğraşmaya devam ederken, adet yerini bulsun diye sordum "senden naber?"...

    bir iki saniye sessizlik oldu..sonra, "iyi sayılmaz.." dedi o da... oldukça incin bir sesle..yani dalga mı geçiyorr, ağlamak üzere miii, gülmek üzere miii, öylesine mii, ciddi mii, hiç belli olmayan bir ses tonu... sanırım her birinden biraz var..

    çantamın fermuarını çekip ona doğru döndüm, hafif arka çaprazımdaki sırasının masanına yaslanmış, ayakta öylece beni gözlerken buldum..

    ben de kendi sırama aynı şekilde yaslanıp dik dik bakmaya başladım... aramızdaki mesafe 1 metre filan anca...

    öylece bakıyorum..hatta öylece değil, biraz sertçe..sanki "ne var yea?" der gibi...

    o da bakıyor..hiç konuşmadan..

    sadece bakışıyoruz...

    dudağı seyirdi..gülümser gibi..buruk..

    ben derin bir nefes çektiğimi farkettim, burun deliklerini bir anlığına genişleten cinsten *..

    hala göz gözeyiz..

    benimkiler yoruldu bakmaktan... aslında yorulmadı da..rahatsız oldum..sağa sola kaçırdım bakışlarımı, az önce aldığım derin nefesi, off çekercesine geri verdim..

    tekrar yüzüne baktım..gözleri hala yüzümde..yüzünde buruk bir ifade..

    ben de pek iyi hissetmemeye başlamıştım..

    çıkıp gidebilirdim sınıftan, ya da ne bileyim, sırama döner oturur, kulaklığımı takar, kafamı kollarımın arasına gömebilirdim..kaçabilirdim bu sahneden..

    ama kafam sanki görünmeyen bir mengeneyle sabitlenmiş gibiydi, hatta tüm vücudum..

    biraz da inadına..öyle kalmak istedim..
    öylece... senden önce pes edecek değilim..

    öyle 1 dakika filan bakıştık sanırım... beyler..tarifsiz bir atmosfer... çok tuhaf yani..böylesini herkes yaşar mı bilemiyorum..zira bu derece saplantılı iki deli, dünya üzerinde çok zor bir araya, karşı karşıya gelirler bence...

    ben beklediğinden dirençli çıkınca, ebru, savaşı başlatan taraf olmasına rağmen telaşlanmaya başlamıştı... bu kez gözlerini o kaçırdı..yutkundu..dayandığı sırada kaykıldı..o ara fırsattan istifade ben de sınıfın girişine bir göz attım, gelen giden var mı gibisinde..gerçi olsa sanki bir gibim görebilcem o açıdan..ama refleks işte...

    tekrar gözlerimi çevirdiğinde, bu kez onu iyice ekşimiş bir suratla buldum karşımda..ağlamakla gülmek arasında kalmış, ama ilkine daha yakın, mücadele eden bir yüz... onun genelde poker face olan yüzünde pek sık görebileceğiniz türden bir ifade değil...
    o an içime korkunç bir yoğunlukla, acıma-konuşma ihtiyacı hisleri doldu..bir kez daha derin nefes alıp, daha ne söyleceğimi beynimde bile tasarlamamışken, resmen karavana bir şekilde konuşuverdim,

    "neden iyi değil?"

    niye böyle bir şey dediğimi inanın ben de bilmiyorum..diyeceğim varmış..

    artık iyice dağılmak üzere olan ifadesini, cevap vermek için ağzını açmadan evvel toparlamaya çalıştı... mağrur bir eda katmaya çalıştığı sesiyle,

    "bilmem..sence?"

    diyebildi..

    kalbimin hızlandığını hissettim..havadaki o duygusal yoğunluk, inanılmaz bir hal almıştı..beni sıkıştırıyor, boğuyor, nefes almamı engelliyordu..

    ebru daha fazla dayanamadı... tam ben "toparladı galiba" diye düşünüp rahatlamışken küçük bir hıçkırık koyverdi..ardında, deminden beri bozmamaya çalıştığı yüz ifadesi iyice ekşidi, gözlerinin kenarından, benim orada olduklarını bile hissedemeyeceğim şekilde inatla gizlediği damlaları dökülüverdi..

    ağlayan bir kadının karşısında durmak çok zordur beyler..

    elim ayağım dolaştı onun o duygusal boşalımı karşısında... yaslandığım yerde dikleştim..elimle salak bir hareket yaptım, hani böyle hareket ettirmekle ettirmemek arası..
    bir şey söylemek istedim..ağzımı açıp kapadım sadece... refleks olarak gene sınıfın girişine bakıp, ebruya doğru bir adım yaklaştım..aramızdaki mesafe yarım metreden daha az olmalıydı..

    o ise artık bana bakmıyordu..hafif bir açıyla öne eğilen başı, ona özgü, sessiz hıçkırıklarını (çok naif bir kızdı lan harbiden..) ve az önce kendini iplerinden koparmış, hızla akmakta olan gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu..

    daha fazla dayanamadım... tamamen iyi niyetle ve neredeyse reflekssel olarak, gayri ihtiyari, elimi uzatıp yanağına dokundum... başını kaldırmadı... göz yaşıyla ıslanmış yanağında elimi hafifçe gezdirip, siler gibi yaptım... sonra biraz daha ileri giderek, tamamen avcumun içine aldım bir yanağını... baş parmağım göz pınarının civarında, hafif bir okşayışla dolanırken, o, bu sefer kaldırdı gözlerini..

    bakıştık..

    sadece bir kaç saniye daha..

    az önce benim attığım ve aramızda sadece santimler bırakan adıma karşılık, o da bir adım attı ve tüm mesafeyi kapadı, elleri boynumun etrafına dolanırken, görüş açım gittikçe daraldı... önce sadece yüzü, sonra sadece gözleri kaldı, kendini bana, dudaklarını dudaklarıma bastırırken, benim boştaki elim, durumdan vazife çıkarırcasına onun belini kavradı nazikçe...

    bir kaç saniye içinde, tamamen birbirimize dolanmış, o boş sınıfın orta yerinde "dünyaya isyan edercesine" bir tutku ve hararetle öpüşmeye başlamıştık...
    Tümünü Göster
    ···
  9. 2184.
    +5
    takip eden panpalar,

    02.20 gibi yeniden yazmaya başlayacağım, bir şeyler atıştırayım acıktım lan..
    ···
  10. 2185.
    0
    1300
    ···
  11. 2186.
    0
    vay amk olaya bak ya... Nasıl bir döngüdür bu
    ···
  12. 2187.
    +3
    @1860 yiğit özşener misin be kardeşim son satırları okurken dudaklarım kurudu sigaranın külü masaya düştü amk
    ···
  13. 2188.
    0
    reserve
    ···
  14. 2189.
    0
    vay amk
    ···
  15. 2190.
    0
    devam edelim, son 2-3 uzun partla bitiririz
    ···
  16. 2191.
    +1
    olm senin yüzünden içtiğim sigara miktarı 2 ye katlanıyor yazdığın geceler.
    ···
  17. 2192.
    +17
    http://fizy.com/tr#s/1dljys

    ..nefes alamıyordum..ama hayır, bunun nedeni dudaklarımın hunharca sömürülmesi ya da birinin burnumu sıkması filan değil..nefes alamıyorum çünkü öyle bir duygu seli var ki karşımda, boğuluyorum..ebru, aylardır, onu her terslediğimde, her umursamazlıktan geldiğimde, mineyle beni her gördüğünde söyleyemediklerini, şimdi resmen haykırıyor, çığlık çığlığa, ama sessiz ve söz bir şekilde, kulaklarıma da değil, dudaklarıma,

    oradan da direkt kalbime doğru..

    nefes alamıyorum..çünkü boğuluyorum..bu yoğun hislerin baskısı ve kuşatması altında..

    boynum ellerinin, dudaklarım dudaklarının arasında... kıpırdayamıyorum..doğru düzgün karşılık bile veremiyorum, dudaklarımın üzerinde zarifçe bale yapan dudaklarına..elleri boynumu, kulaklarımın arkasını, ensemi dolanıyor, orada, benim bile varlığından haberdar olmadığım, ama onun bildiği gizli mabetlerime konuk oluyor, tutkusu, her bir hücremi ele geçiriyor, yakıp yıkıyor, yağmalıyor..

    ve kalbim, sevdiğini düşündüğü kadının öpüşlerinde bile sıradan, hatta hissiz takılan kalbim, deliler gibi, kaburgalarıma ince bir sancı sokacak kadar çılgın ve delibaş bir şekilde çırpınıyor..gümbürdemesini bir nabız gibi, ta beynimin içinde duyuyorum..

    beyler, şunu söylemeliyim ki, o güne kadar bir kaç kızla, onlarca, belki yüz kez öpüşmüşlüğüm oldu (ki bunların büyük kısmı mineyle zaten), ama inanın hiç biri, buradaki yoğunluğun ve hissayatın yanında bile geçemez..mine ile olan ilk deneyimiz dahi...

    bugün bile geçmişe dönüp baktığımda, beni ebru gibi öpen çok az insan olduğunu görüyorum..yok..tarifsiz..eğer bu tutkuya, tuna kiremitçi, elif şafak gibi duayenler maruz kalmış olsaydı, inanın sonunda, tarifini beceremeyip kalemlerini kırmaktan korkacaklarını düşüneceklerinden dolayı, tek bir kelime bile etmezlerdi o sahne ile ilgili..

    ben de edemiyorum... tarif, ya da tasvire kapalı, bütün edebi icraatların, bütün süslü betimlemelerin, şaşalı mecazların kifayesiz kaldığı..kısacası sözün bittiği bir nokta.

    ..o ilk şokun etkisi altında olduğum bir halde, ebru bu kez üzerime yüklenmeye başladı..zaten aralarında çok fazla açıklık olmayan, benim tarafımdaki sıralara doğru beni iteledi ve tam karşıdaki sıranın masasına, az önce bakışıp durduğumuz şekilde beni yasladı..ben, artık diğer elimi de yanağında çekmiş, tamamen sırtını ve belini sarmıştım..onunkiler hala benim boynumda...

    o şekilde ne kadar öpüşedurduk, inanın hiç bilmiyorum..o ara sınıfa giren-görüp-çıkan oldu mu? inanın onu da bilmiyorum...

    sonunda dudaklarımız ayrıldı..

    ben, sanki dakikalarca suyun altında kalmış bir dalışçının, yüzeye çıkma anında aldığı nefes misali bir nefes aldım..sonra bir daha..

    vücudumun ısısı artmış, kalbim kendini parçalar ve ciğerlerim akordeon gibi sönüp şişerken, topyekün afallamış bir şekilde karşımda duran, beni abondone etmiş bu duyguların sahibi olan kıza baktım..

    gözlerinden hala süzülen yaşlar eşliğinde, o artık çok aşina olan, ifadesiz haliyle bakıyordu bana..

    gülmüyordu,

    mutlu görünmüyordu..

    hiç bir şey düşünmüyor gibiydi...

    bir kaç saniye soluklanıp kendimi topladım, kapıya doğru bir bakış daha attım..

    ve bu kez ben, ellerimle yüzünü kavrayıp onu kendime çektim,
    karşılık vermek istercesine, ama onun gibi doğal ve içten olmaktan uzak bir şekilde öpmeye başladım dudaklarını, çok fazla da sürdüremedim zaten..yanaklarına kaydım biraz, oradan boyuna ve nihayet omzunun üzerinde son buldum..başım, köprücük kemiğinin üzerinde, öyle kaldım..

    sarıldı, sırtımı omzumu sıvazladı..

    kafamı kaldırdım..kolunu yakaladım..az önce masa kısmına sıkıştırılmış olduğum sıraya çökerken, onu da yanıma oturttum..

    bir süre de, öyle durakta otobüs bekleyen yabancılar gibi, yan yana, başlarımız hafif öne eğik ve konuşmadan kalakaldık... yabancılardan tek farkımız, benim hala onun kolunu tutmakta olan elimdi..

    sonunda yüzümü ona doğru çevirdim..ısrarla baktım, o da döndürdü kafasını..tekrar göz göze geldik..

    bu kez ifadesi çok tanıdık ve tam beklediğim şekildeydi,

    "ee?" diyordu... "şimdi ne olacak peki?"...

    hafifçe gülümseyip, kolunu tutan elimi sıktım.."tamam, buradayım bak" dercesine...

    sonunda bakışmalar yerini söze bırakacaktı nihayet..

    "ikimiz..?" diyebildi... üzerinde patlayacak bir şamardan korkan küçük çocuklar gibi tedirgin bir şekilde,

    "oluruz.." dedim bende, yine hafifce ve epey utanmış şekilde gülümseyerek..

    utanmıştım, çünkü o güne kadar itip kaktığım, bir şekilde görmezden geldiğim, saçma sapan düşüncelerle kendimden uzaklaştırmaya çalıştığım bu kızın sevgisi beni mahcup etmişti..

    "iyi ne güzel * " dedi, ve tanıştığımız günden beri daha ilk kez görmeye vakıf olduğum,bir şekilde sevindirilmiş yaramaz çocuklarınkine benzeyen tuhaf bir gülümseme eşliğinde, başını lap diye omzuma attı,
    ben de kolundaki elimi, eline doğru indirdim..avuçlarımız birleşti..mutlu şekilde iç çektiğini duydum..

    tuhaf bir şekilde, ben de mutlu olmuştum..başım hala hafif öne eğik, kendi kendime huzurla gülümsediğimi hissettim..şefkatle..

    az önce, trafik ışıklarının olmadığı bir caddede, yaşlı bir adamcağızı karşıdan karşıya geçirip insanlık görevimi yapmış gibi bir hisle..

    öyle gülümsedim..
    Tümünü Göster
    ···
  18. 2193.
    +22
    bu şarkıyı çok seviyorum lan, bana sesleniyor gibi geliyor * bir daha vereceğim o yüzden,

    http://fizy.com/tr#s/1agyo2

    yeniden yan yana oturmaya başlamıştık,

    ikimizde,kendilerince kimsenin bilmediği gizli bir sırrı bilen çocuklar gibi arada göz göze gelip, şapşal şapşal sırıtıyorduk..aninden bastıran, kaçamak gülümsemeler oluşuyordu dudaklarımızda..

    hani, sanki böyle komik bir durum var, ne bileyim, aramızda bir espri var ve biz, kimseye çaktırmadan, sadece kendimiz anlayarak ve anlaşarak onu mutlulukla yaşıyoruz..

    çok huzurluydum beyler..gerçekten... mesele, benim mutluluğumu, ya da mutsuzluğumu aşmıştı artık..ben, o sade insan halimle, bir başka insana, en çok istediği hediyeyi vermiştim..ne büyük gurur..
    ama diyorum ya, mahcubiyet de var, resmen eziliyorum o sevgi selinin altında..

    ders bitimi, haftalardır beni yok etmeye uğraşan sınıfa, aylardır içimi oyan ayşen ve ozana, beni kendince bir anda silen nilaya ve diğer kızlara inat, kapıdan çıkarken yakaladım ebrunun elini..bütün koridor öyle yürüdük, önümüzde insanlar, arkamızda insanlar... hepsi görsündü..hepsi bilsindi... yıkamamışlardı beni... ve dahası, o kendine bile hayrı olmaz denilen ben, bir başkasına da hayat vermiştim şimdi... ve onunla hayat bulmuştum...

    o eli minibüslere gidene değin bırakmadım..onu servise bindirecektim ki,

    "şey ben... direkt eve gitmesem de olur..senin vaktin var mı?" diye sordu ebru..hala tedirgin... sanki bir rüyada ve her an uyandırılacağından korkar bir halde..

    bu şekilde olmamalıydı... eğer bir şeyi yapıyorsanız tam yapmalısınız... ben de bu akşamımı ve gecemi ona adayarak, ona rüyada olmadığını ve dolayısıyla da uyanma tehlikesinden korkmasının yersiz olduğunu kanıtlamalıydım.

    "var ya" dedim.."kordon a gidelim mi?" sevecen bir gülümseme eklemiştim cümlemin sonuna,

    "gidelim" dedi, yine çılgın gibi gülümseyerek..vay anasını ya..ebru muydu bu? inanılır gibi değil..kızı, değil bu halde, bu halin yakınından geçer halde bile görmemiştim..

    demek ki o da mutlu olunca böyle oluyordu...

    yine şefkatle sardım belini..başka bir minibüse atlayıp kordonun yolunu tuttuk...

    güzel bir geceydi beyler..

    ve bu kez ne kendimi kandırdığım, ne de içimdeki şeytanla savaştığım filan vardı..olmayacaktı da, biliyorum... çünkü artık kendim için, kendimi kurtarmak için değil, bir başkasını mutlu etmek için yaşıyordum..ikisinin arasındaki bu ince fark, şeytanın yeniden harekete geçmesini engelleyecekti..

    lise başı sevgilileri gibi, el ele, kol kola yürüdük kordonda, artık ılıyan bahar havası eşlik etti adımlarımıza, yürürken pek konuşmadık, sadece sarıldık birbirimize, ben öptüm yanağından, o bir yudum aldı boynumdan... yorulana kadar gezindik...

    sonunda içkili bir kafeye oturduk,
    "bence bu gece çok şey konuşuruz biz" deyip gülerek karşısına oturdum, yan yana olsak kesin öpüşür koklaşırdık, öyle sessizce ve huzurlu bir şekilde saatlerimizi geçirebilirdik..ama ben yüzünü görmek, yüzündeki değişimi görmek, gözlerimizin şahitliğinde konuşup dertleşmek ve eski yaralarımızı tamamen yok etmek istiyordum..

    normal düzeyde içtik... epeyce de konuştuk... o, ilk zamanlardaki umursamaz ve tutarsız hallerimden bahsetti..

    ben ona ayşen mevzusunu tamamen anlattım... neredeyse sizin bildiğiniz kadar hatta...

    o, ufukla sırf bana öfkelendiği için çıktığını söyledi..

    ben, mineyle sırf kendi deliklerimi yamamak için...

    o, daha serhatın bizi tanıştırdığı ilk gün, benimle arkadaştan öte olmak zorunda olduğunu bildiğini söyledi..

    ben, aşkına aşık olduğumu, sevgisinin karşısında daha fazla direnemediğimi söyledim.."zor adamım bak, kıymetimi bil" diye espri yaptım..hüzünlendi öyle deyince... bakın trip attı demiyorum... surat yaptı hiç demiyorum... "hüzünlendi"... "üzüldü" işte... teselli ettim..

    "buradayım ben artık, biz konuşalım..aklımızda kalmasın hiç bir şey, bizi korkutan bilinmezlikler" dedim..

    nilaydan bahsettik..serhatın lafı geçti...

    okan meselesini konuştuk epey... o anki duygularının tamamen samimi olduğunu, ona rağmen onu yine de samimi bulmadığımı hatırlattı bana..bir kez daha mahcup oldum...

    döküldük yani..neyimiz varsa döküldük... kıyıda köşede kalmadı hiç bir gizimiz...

    o zaten dünden razı her türlü şeffalığa... ben de koyverdim gitti anasını satayım..kasa kasa çatladık da ne oldu?

    uzun lafı kısası..

    uzun zaman sonra,

    keyfim yerindeydi be dostlar... özlemişim farklı bir insanla muhabbeti, özlemişim yeni bir hayatın renklerini keşfetmeyi..

    uzun zaman sonra,

    huzurla doldu içim..

    yeter be tsigalko..mutluluk dedin, aşk dedin..bir kez olsun elindekilere şükretmedin..

    şükret tsigalko..

    en karanlık anında bile, en yalnız olduğun zamanında bile,

    seni seven birileri var,

    sen de sev tsigalko,

    düşünme daha fazla..hesap etme..

    mutlu et, dileğin mutlu olmaksa...
    Tümünü Göster
    ···
  19. 2194.
    +6
    gene saatin 4 ünü ediyoruz..son partımız olsun panpalar
    ···
  20. 2195.
    +7
    ben yatıyorum iyi geceler.

    ayran gönlünü gibeyim tsigalkocuğum.
    ···