1. 1.
    0
    desem ve başlasam anlatmaya, anlatmaya başlasam ve hiç dinlemesem gerisini, hiç bir şeyi dinlemesem ve anlatsam sadece kimse dinlemez değil mi?
    ···
  2. 2.
    0
    kimsenin aklına gelmez değil mi, anlatılacak olanın, kendilerinin hikayesi olduğu? kimse beklemez, kendi acılarının anlatılmasını, kimse tahmin etmez kendi içindeki yangından bahsedileceğini durduk yere! ama bazen, bi kitap alırsınız elinize, bi sayfa açarsınız ya da nette, okunmayı bekleyen, ya da beklemeyen bir öykü görürsünüz, istemli ya istemsiz, başlarsınız okumaya. az çok sarar sizi, ya da sarmaz, bazen sadece sardığı için devam edersiniz okumaya, bazen de sırf sarmadığı için. insan sadece kendini gördüğü, sadece sevdiği, sadece dinlemek istediği hikayeleri dinlemez, sadece okumak istediği hikayeleri okumaz insan. ben suç ve cezayı okuduğumda, lise ikinci sınıftaydım, ve aslına bakarsanız, o yaşta, o öyküyü okumayı, şimdiki aklımla değerlendirirsem, okumuş olmayı istemezdim hiç.
    ···
  3. 3.
    0
    faust u okuduğumda henüz lise bitmemişti. beyaz diş hikayesinin kült olduğunu öğrenmeme daha çok vardı. simyacı o zamanlar bize göre meşur olmuş ama istendiği kadar derine inememiş bir eserdi, ha keza, gül ve haç da öyle. ama bırakmamıştık okumayı, okumuş, okumuş, okumuştuk. ta ki,

    değer mi?
    parayı su satarak kazanıyordu, hayatını sadece soluyarak. okul okumamıştı hiç, ama düşünceye ve anlama çok değer verirdi. önünden geçerken o güzelim okulun, görünce bahçesinde anlamsızca birbirini kovalayan çocukları, vazgeçti anlama değer vermekten, en güzeli anlamsızlıktı baksana.

    öyküsünü okuyana kadar, bu bilmediğimiz yazarın. o günden sonra, yzmaya çalışmıştık, ne kadar çalıştığımızı, hatta çalışıp çalışmadığımızı bilmeden. anlatmak istemiştik, içimizde olanı, bizden bile uzaklaşmış olanı, anlatmak istemiştik, anlatmak ve yakınlıaştırmak, bizde olup bizden uzaklaşmış olanı.
    ···
  4. 4.
    0
    zamanı ve yeri belli olan öyküler, çağdışı geliyor şimdiler bize, postmodern zırvalıklar olduk çünkü hepimiz. neyse, ben, bu postmodern zırvalıktan, hatta modern dediğimiz zırvalıktan bile anlamadığım için yeri ve zamanı vericem.

    ünive yeni başlamıştık, keyfimiz, az çok yerindeydi, lisede kalacak olan son aşkımızın hatıralarıyla gelmiştik üniversiteye. hayata belki de, kendimizce, yeni başlıyorduk. bize öğretilen buydu çünkü.
    ···
  5. 5.
    0
    ünive gelmiştik artık, hayat, eskisi gibi olmayacaktı. bunu az çok biliyorduk, bizden önce üniye girmiş olan konu komşudan, ama hayatımızın tamamen değişeceği, hem e bunun, bir sürü kez gerçekleşeceği aklımıza gelmiyordu o zamanlar doğal olarak.

    hazırlık sınıfındayım. burs aramak, ünive her başlayan adamın asli görevidir. öğrenci işlerine gidilir, burs başvuruları yapılır, evraklar verilir ve beklenmeye geçilirdi.

    ben pederle gelmişim üniye. ne o anlar bu işlerden ne ben anlarım. kayıt yaptık, burs başvurusuna gelince sıçtık ikimizde. sırf bu yüzden hiç burs alamadım o zamanlar. gerçi sonra da alamadım ama o zamanlar sebebi başkaydı.

    neyse, okulun, o zamanlar sonsuz sandığım yeşilliğinde pederle beraber oturuyorduk.
    ···
  6. 6.
    0
    anlatıyorum kısa kısa aklıma geldikçe. sadece anlatmak istiyorum çünkü. dinlenmesini, okunmasını beklemeyerek, ama dinlenirse, okunursa da daha şevkle anlatacağımı bilerek.
    ···
  7. 7.
    0
    pederle aramız ezelden kötüdür bizim. zaten üniv e geldiğim günden beridir de ne o beni arar sorar, ne ben onu arar sorarım, yalnızca tatillerde falan memlekete gidince mecburen aynı evde kalırız kısa bir süreliğine, onda da birbirimizi görmeyiz bile doğru düzgün.

    istanbul a ilk kez gelicez tabi, yol bilmeyiz, iz bilmeyiz, uzak bir akraba var burda, peder zorla yapıştı kıçıma geldi benle istanbula. gittik bu uzak akrabanın evine o gece kalıp ertesi gün hep beraber gittik okula.

    bitti bahsettiğim bürokratik saçmalıklar, çıktık çimlerde oturuyoruz. bizimkiler yaktı cigaralarını pöfür pöfür içiolar. ben içemiyorum tabi, lafta da olsa baba sonuçta. ben bi tur atayım dedim gelecem. kulüpler siyasi guruplar yeni bebeler geldiği için tabi her tarafa masalarını açmışlar afişlerini yapıştırmışlar müzikler bangır bangır, kızlı erkekli guruplar halinde gülüşüyor şakalaşıyorlar. ben bi dumur tabi. hayatımızda böyle şey mi görmüşüz amk. bizim en büyük eğlencemiz amcaoğlunun düğünde cigaralı kafayla salak salak halay çekmek o güne kadar.

    masalara, afişlere ve dahi insanlara hayatında ilk kez am görmüş ergen şaşkınlığıyla bakıyorum amk. kızlar kısacık etekler şortlar giymiş, adamların saçlar sakallar bi karış pantolonlar yırtık pırtık amk. yuh dedim bu taş bebekler bu tinerci kılıklı heriflere mi vericek şimdi gece.

    mal mal bakınırken etrafımda olan bitene, soldan bi kız sesi, kendine güvenli ama biraz da çekingen:

    - kafana takılan bişiy varsa sorabilirsin, dedi.

    sesin geldiği tarafa döndüm ki ne döneyim. resmen afrodit dedikleri hatun işte. saçlar sarı omuzdan sarkmış, askılı bi tişört, altta bordo renkli genişçe bi pantolon ki pantolon mu etek mi belli değil dıbına koim bilek kısımlarındaki lastikler olmasa etek sanırsın. burunda hızma, kulakta küpe kollarda şangır şungur bileklikler.

    mala bağladım tabi. ha ho derken tekrar etti, çok anlamamış gibi bakıyorsun dedi etrafına bişiy sormak istersen sor dedi, yardımcı olabilirim istersen.
    ···
  8. 8.
    0
    elimi ayağımı nereye sokucağımı şaşırdım amk. normalde böyle bir hatunu en fazla evi boş bir arkadaşın evinde izlediğim ferrede görebilirim sanıyordum meğer bunlar gerçek hayatta da varmış amk o zaman fark ettim.

    yuooo dedim sanki çok bi tak anlıyormuşum gibi. ölesine bakınıyorum dedim ve hayatımın dumur anlarının çoğunda olduğu gibi daha ilk dakkadan söylnebilecek en taktan lafı hemen arkasına yapıştırdım.

    - siz ne satıyonuz burda böle kermes gibi bişiy mi bu?

    anaaaam. ne kadar salakça bişiy yaptığımı hatunun sümük fışkırta fışkırta gülmesiyle anlayıverdim. kız bi eliyle ağzını burnunu kapatmaya çalışıyo, diğer eliyle de bişiyler söylemeye başlamak isteyen bir insan gibi hareketler yapıo ama gülmekten katıldığı için tek kelam edemiyo tabi. bi dakka kadar güldükten sonra baktı benim yüzüm taze gibilmiş eşek amı gibi kızardı durdurmaya çalıştı kendini.

    yok dedi sen çok yanlış biliyon, hala sırıtıyo ama tutamıyo tabi, bu masalar hep kulüplerin siyasi gurupların falan tanışma masaları, hem yeni kayıp yaptıranlara yardımcı olmaya, hem de çalışmalardan falan bahsedip tanışmaya kaynaşmaya çalışıyoruz dedi yeni gelenlerle.
    ···
  9. 9.
    0
    neyse dediğimiz gibi dinlenip dinlenmediğimizin o kadar da önemli olmaması gerek ki harbi anlatmış olalım. devam
    ···
  10. 10.
    0
    ben hatunun bu ne yaptığını bilen biri olarak sahip olduğu özgüven karşısında kah alışmamış olduğum için tavuk zütü kırmızısına, kah böyle bir rahatlığın karşısında rahat olmak gerekliliğini hissedip tüyleri yeni yolunmuş hindi sarılığından dinliyorum.

    ama hatun çok güzel. gözleri, ışıl ışıl derler ya şiirlerde, aynı o dıbına kodumun şiirlerndeki gibi ışıl ışıl işte. yaşadığım aptallıktan ne diyeceğimi nasıl davranacağımı bilmiyorum. pat diye bi sonraki salak cümleyi kurdum,

    - ben anlamam öle devrim kulüp mulüp işlerinden sen kulüp müsün devrim misin?

    hasssssgibtir. bu ne biçim cümle lan. devrim misin kulüp müsün dedim lan hatuna.
    ···
  11. 11.
    0
    bir ikinci kahkaha. sümkürte sümkürte. karı resmen maymuna fıstık atan bir ilkokullu gibi eğleniyor benle ama suç benim amk. eğer sen, sirk maymunuyum diye bağırırsan, fıstık atan çok olur. gene benim yüz karpuz içine döndü mü amk.

    karı toparlamaya çalışıo kendini, bir yandan konuşmaya, bir yandan ağzından burnundan saçtığı balgamla sümükle mücadele ediyor.

    - gel biraz konuşalım gel nolur gel. ahahahah. gülmeye devam edio dıbına kodumun dünya güzeli. yanaştım elimde olmadan. offfff. hem gülüyor hem elini omzuma attı şimdi. resmen vücudumun o yarısı felce uğradı amk. o nasıl el. sanki bin kilo. dedi bana,

    - sen devrimi yapmış, sonrasında huzuru mutluluğu bile bulmuşsun yahu ahahahaha.
    ···
  12. 12.
    0
    ulan diyorum ben böle angalak biri değilim sen ne diyorsun ben senin kafandaki sarı saçlar kadar kitap okudum şimdiye kadar. ama ne çare bi kere rezil ettik kendimzi bu sözlerle.

    hatun bildiğin yanımda şimdi. ben zütünü ilk kez avuçlayan bir muallak kadar heyecanlıyım. ben dedi büşra. ikinci sınıfım politikada. sen hangi bölüme yerleştin?

    dedim türk dili ve edebiyatı. dedi yaş kaç dedim 20. hadi ya dedi hiç göstermiosun en fazla 17 18 dedi dedim sağolasın.

    sonra fark ettim gene bu sağolasın sözünün o ana ne kadar uymadığını.

    dedi zamanzaman sen şimdi şaşkınsın tabi. ne oluyor ne bitiyor anlamaya çalışıyorsun, ben sana özetliyim, sadece herkesin bi şeklde geçirmek zorunda olduğu bi dönemi geçiriyorsun. üniv e yerleştin ama üniv ne demektir bilmiosun sana göre sadece bitince sana iş ve para sağlayacak bi kurum. ama hayat öyle değildir, bir insaın en çok kendş olduğu dönemidir üniversite dönemi bunu bil öncelkle ve en baştaki sırayı kendine ayır. yani bir sen bul. sen ol.

    ben tabi 28 damarlıyı görmüş eskort gibi bakıyorum hatunun surata.
    ···
  13. 13.
    0
    bi an, aklıma, okuduğum ve anladığımı sandığım o adamlar geldi. dedim aleladelik işte böle bişi. kendinin ne olduğunu bilmemek işte böle bişi. kaybolmak dedim iştte böle bişi herhalde. hep okuyup ilk kez deneyimlediğim bişiydi bu. kaybolmak, hatta olmamak. resmen yoktum orda, varolma çabası gösteren bir adamdım varlığa. dedim herhalde böyle böyle anlayacaz okuduğumuz şeylerin gerçekte ne olduğunu.

    aklıma geldi sonra. gerçek ne idi ki. ne idi ki gerçek. ben o ya da diğerleri hangimizin geçeği idi ki gerçek.

    yazarlara güvenerek yaşarsam bu hayatı daha çok dumur olacağımı anladım. çünkü her yazar kendi baktığı evrenin gerçeklerinden bahsediyordu. ben tolstoy un insanın insanı öldürme güdüsünden bahsettiğini görmedim misal. ya da dostoyevsky nin doğanın insanın düşünme sürecinde ne denli yer ettiğini konuladığına da rastlamadım.

    dedim ya yazarlara ya da feylezoflara göre yaşamaya ya da yaşamı anlamlandırmaya çalışırsak, sonucun sadece hüsran olduğunu seziyordum.
    ···
  14. 14.
    0
    @22 eywallah panpa bu yorumun dediğim gibi bir teşvik sebebi olacaktır, sağolasın. ama bu yazma süreci uzun sürecek büyük ihtimal çünkü hakkaten yazmaya başladığım anda yazmaya başlıyorum. bir tek kayıt yok elimde. hakkaten sadece içimden geldiği gibi sadece anlatacam. eğer dinlendiğini görürsem bu sadece teşvik eder. eyw.
    ···
  15. 15.
    0
    ben o saçmalıklarımdan sonra çok az toparlayabildim tabi. o zamanlar, kafamızda beliren düşünceler, okunmuşluklar, o kadar da dahil olamıyordu hayatımıza. misal karı kendin ol diye bize rehberlik danışmanlık hizmetini beş kuruş almadan yaparken diyemiyorduk kendim olayım, yani sadece salfırganlık ve cinsellikten ibaret olayım öyle mi?

    halbuki çoğumuz hatta hepimiz, bundan ibarettik. ya varlık alanımızı şiddet ve saldırganlık temelli kuracaktık, ya da cinsellik olacaktı temek yaşam ögemiz. bilsek de bilmesek de bu idi çoğu zaman hayatı sürdürmek için bize gerek.

    mesela gazetelerin üçüncü sayfalarıdır o yüzden, en çok gerçek olan. çünkü olmuş olanı, az çok, olduğu gibi aktarırlar. ve o kadar gerçektir ki o haberler, bazen çevremizde olan insanları bile bulabiliriz oralarda. belki karısı tarafından aldatılan bir adam, belki kızı intihar etmiş bir anne.
    ···
  16. 16.
    0
    daha ilk gününden, aklıma tecavüz etmeyi başarmıştı üniversite. ve özellikle de o hatun. ordan kaçar gibi ayrılışım ayrı bir trajedi idi mesela. dedi sen istediğini yaşamakta özgür birisin. ben bu kez salak bi ergen gibi görünmemek için okuduğum büyük adamlardan bi cvp vereyim dedim.

    - ama özgürlük ne kadar mümkündür ki, toplumsal bir varlık olan insan için?

    ne dedim lan ben? şu anda karşımdak hatunun gözünde bir marx mı oldum ya da daha önce olduğum salak ergen olmaya evam mı ettim?

    ulan dedim ne zor bişi lan bu? kıçı kırık adamlarız ve kıçı kırık hatunlarla çiftleşme isteğimiz yüzünden ne hallere geliyoruz?
    ···
  17. 17.
    0
    bu gecelik bu kadar beyler:(

    tekirdağ' ın dıbına su kaçırdık, sarhoş muhabbetine çevirmeyek şimdi hikayeyi. dediğim gibi sadece anlatacam, istediğim için, hissettiğim için, bunu yapmam gerektiğini düşündüğüm için. hiç bir sebeple aceleci olup gibmeyecem öyküyü. olduğu gibi aklıma geldiği gibi yazacam anlatacam. görüşmek üzere. eyw.
    ···
  18. 18.
    0
    @26 panpa bi kaç part giriyorum senin hatırına ama kendi zütüme güvenmediğimi de ekliyorum * ))
    ···
  19. 19.
    0
    neyse beyler. demem o ki zamanın neresinde olduğumuzu, orda olduğumuz zaman değil, ordan göçtüğümüz zaman anlarız.

    geçti gitti o çaylaklık zamanları. kayıt olduk, peder gitti, artık amca da gelmez oldu bizle okula. kendi kendime hayat dersleri veriyorum. oğlum diyorum, artık yazlnızsın işte, artık tek başınasıni bundan sonra ne yapacaksan kendin yapacaksın diyorum, ve ne yapmayacaksan, kendin yapmamış olacaksın. gerçi diyorum bişiy yapmış ya da yapmamış olmak ne kadar önemli ki? nasılsa olacak, olmakta olan diyorum. sona kızıyorum bu salak ergen felsefeye, olur mu hiç diyorum, zihnini bütün önkabullerden arındırman gerek özgür olmak için

    dıbına koyayım şu edebiyatın gene aklıma okuduğum bişiler geliyor, özgürlük, insan zihninden bağımsız bişiydir, insan üstü bişiydir, o yüzdendir ki insanın özgürlüğe erişmesi, kendi özüne erişmesi gibidir.

    anlamıyorum belki de o zman okuduğum bu şeyleri söylerken ne anlatıldığını. anlayacak mıyım dersiniz? kim bilir?
    ···
  20. 20.
    0
    başladık okumaya. hazırlık sınıfıyız hem de en bigaynırından. ingilizcemiz sıfıra yakın yani. az çok geliyoruz derslere. öss den çıkmışız. kendimizce çok yorulmuşuz, dinleniyoruz güya, çok takmıyoruz yani hazırlığı.

    sınıfa ilk gittiğim gün. daha derslerin başlangıcının ikinci günü yani, ilk gün gitmedim derse.

    bi çocuk kalktı, nasılsa bütün sene aynı sınıfta olacaz, tanışalım bence şimdiden, sonra herhangi birimiz diğeriyle tanışırken kem küm etmesin.

    adım falanca soyadım falanca. neyse hocanın da hoşuna gitti. bekliyor. ikincisi üçüncüsü derken sınıfın bayağı bir kısmı kalktı tanıttı kendini. ben kalkmadım. neden bilmiyorum ama bişi bekliyordum sanki
    ···