1. 51.
    +7 -3
    bana gönderdiği o mekan mesajını aradım ama bulamadım, zira silmiş idim... nedenine gelince de o aralar yönetimdeki moderatörlerin mesajları okuduğuna dair bir spekülasyon vardı ortalıkta ve buna istinaden de silmek zorunda kalmıştım.

    yanlış hatırlamıyorsam çarşamba günü yazmıştı o mesajı, tabi biz yine akşam 8'e kadar mesajlaştık, yarın saat 3'te buluşmaya karar verdik... yer avcılar da, bir kafeydi, ismini tam hatırlamıyorum ama avcılarda oturan varsa bilir, adında "joy" kelimesi vardı...

    bu arada ben ona fotoğrafımı göndermiştim... o göndermemişti, yani o beni tanıyordu ama ben ilk kez orada görecektim...

    elif sözlükten çıkınca ben de yunus amca kapatmadan fazladan nevale alayım diye dışarı çıktım zira sabah aldığım 3 bomonti yetmeyecekti.. ekstradan 3 adet bomonti 2 adet de kırmızı tuborg aldım, bunların yanına da harç niyetine iki muzlu kek bir de meyveli kek, ayrıca bir paket de büyük klagib lays aldım... yunus amca aldıklarımı bir poşete koydu tam bakkaldan çıkacaktım ki bir de ne göreyim...

    başında kırmızı beresi, elinde çiçekli kırmızı şemsiyesi, üstünde de kırmızı montuyla merve...

    elim havada, yunus amcaya hoşçakal babında kaldırmışım o an ki parmakalarımın hepsi de açıktı...

    merve'yi görünce, nereye gidiyorsun lan merve burda oğlum, nereye gidiyorsun dedim kendi kendime.. merve oğlum bu, adı bile güzel lan, melaike gibi hani, hani şu dünyada bana bir melek gösterin deseniz işaret parmağımla gösteririm onu...

    neyse merve'yi görünce açık olan parmaklarımı kapatıp elimi yarık açık yumruk şekline getirerek indirdim...

    yunus amca dedim, ben bir paket de o 1 liralık çekirdeklerden alayım...

    yunus amca da çaktı köfteyi tabii, tamam evlat dedi... sen biraz bekle hanım kızımın işini görelim sonra seninkini görürüz...

    yere baktım, gülümsedim...

    merve usulca bakkalın tezgahına yanaşarak alacaklarını sıraladı... tam olarak ne istediğini hatırlamıyorum ki zaten ben o an bir şey duyacak kadar kendimde değildim...

    merve yunus amcaya isteklerini sıraladıktan sonra bana doğru baktı,

    gülümseyerek merhaba diyordu... ama bu öyle bir merhabaydı ki yüzünde ceylanlar sekiyordu...

    +nasılsın dedim...
    -iyiyim
    +geç kalmışsın bugün
    -işten mi,
    evet şeklinde gülümseyerek cevap verdim
    -yok hayır işten gelmiyorum, bir arkadaşımın işi vardı oraya uğradık
    ne işi diye sorsam başlayacak ne çok soru sorduğuma, iyisi mi başımı sallayayım gülümsemeyle karışık...
    gülümsedim,
    baş sallamayla olmayacak oğlum, hazır rahat yerde bulmuşken davran... davran davran da ne diyeceğim ki, nasıl açacağım konuyu... gir bir yerlerden işte...
    +ne oldu bizim kahvemiz
    önce yere sonra yunus amcaya baktı, utanmıştı besbelli...
    ben de yunus amcaya doğru baktım, tezgahın altında bir şeylerle uğraşıyordu...
    +duymaz o ya,
    gülümseyerek
    -bilmem, bakarız
    +sen de hep bakarız diyorsun ama
    -gelseydin çağırdığımda
    +sevalin yanında ne konuşacağız merve
    -annem yalnız göndermez, sanki bilmiyorsun
    +bu pazar olsun o zaman,
    sustu, cevap vermedi
    +sen de ne cimri çıktın yaa
    -ya ondan değil , bilmem, kısmet
    +niye böyle yapıyorsun merve ya
    -ne yapıyorum ya
    +yok bir şey

    merve muhabbetten sıkılıp tezgaha doğru yöneldi. yunus amca da merve'nin istediklerini hazırlamıştı poşete koyuyordu...

    ben merve'ye bakıyorum, yunus amca bana, merve poşete...

    ne zaman bana bakacaksın merve?

    bakacaktı da ben ona bakacak yüz bulamayacaktım...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    +8 -2
    birkaç dakika göz göze bakıştık, benim bakışımda olan şaşkınlık ifadesinin zerresi bile yoktu onda, gayet rahat bir şekilde bana bakıyordu…

    sigarasından bir fırt daha alarak, gülümsedi…

    "evliyim" dedi tekrar...

    yüzümdeki şok ifadesiyle "+boşanmıştın ya" dedim

    elif'in yüzündeki gülümseme yerini ciddiyete bırakmıştı…

    elindeki sigarayı küllüğe koydu, ağzındaki dumanı da ağzını yamultarak küllüğün yan tarafına doğru püfürdetti… eliyle küllükteki sigarayı söndürmeye çalışırken…

    -henüz boşanmadım. dedi.

    +o ne demek?
    -biliyorum bana yine yalancı diyeceksin belki ama istemeyerek de olsa öyle söylemek zorunda kaldım.

    ne diyeceğimi, ne soracağımı bilmiyordum… evli bir kadınla ne işim olurdu benim, adı üstünde “evli bir kadın…” o an ağzımdan sadece “bilmiyorum” lafı çıktı… "bilmiyorum."

    yüzünü masadan kaldırarak tekrar gözlerimin içine baktı…

    o bana bakınca, ben ona bakmamak için elimdeki sigarayı ağzıma zütürdüm… öyle bir fırt çektim ki sigaranın dumanı ciğerimi dağlıyordu…

    elif'e baktım, yüzünü görmek istedim ama tam olarak göremiyordum zira başındaki şapka yüzünü görmemi engelliyordu... bir kadın neden şapka takar ki? o an anlamamıştım ama şu an düşününce başındaki şapkanın nedenini anlıyorum...

    tekrar bana baktı... bu sefer gözlerimi kaçırmadan ben de ona baktım...

    güzelmiş ama… güzel olsa ne yazar oğlum, evli lan kadın… kendi istiyor ama, kendi istese ne olacak, ya şimdi içeriye kocası girerse ne tak yiyecen... cass söyle bana ne tak yiyeceksin oğlum… adam dalağını deşse haksız sayılmaz… benim niye dalağımı deşiyor, karısınınkini deşsin…

    sahi o an kocası içeri girseydi ne tak yiyecektim? ya da içeri girip, karısını; gözümün önünde pataklayıp, dalağını falan deşseydi? ne yapacaktım ben? araya mı girecektim? iyi de hangi sıfatla…

    iyi ki makyaj yapmamış, yüzü de güzel… boyu kısa ama olsun.

    o an gitmekle kalmak arasında sabuklamalar yaşıyordum, bir yandan kalk git diyordum bir yandan da oğlum o kadar masraf ettin, hem gelmişsin de bir dur anlamaya çalış olmadı bir daha görüşmezsin olur biter...

    sigaramdan bir fırt daha alarak…

    -neden dedim

    -seninle eşit olmak istedim sadece
    +ne alaka
    -belki saçma diyeceksin ama ne bileyim işte; kendi kendine gelişti işte her şey, ben bu kadar ilerleyeceğini sanmamıştım… aslında başlarda.

    sustu…

    küllükten sigaramı aldım, kaşlarım çatık, yüzüm solgun biraz önceki hoş geldin faslından eser yoktu…

    elimle “nasıl yani” hareketi yaparak “başlarda” dedim…

    —başlarda yazdıkların için sana çok kızıyordum, kendini ne sanıyor diyordum, ne bileyim bir iki muhabbet eder eğlenirim diyordum ama…

    küllüğün yanındaki kırmızı sigara paketini eline aldı, (kısa winston içiyordu ) paketten çıkardığı kırmızı izmaritli sigarayı dudaklarının arasına koydu, gözlerimin içine baktı.

    sigarasını yakmamı istiyordu ama ben evli bir kadına kibarlık yapacak bir erkek değildim…

    çakmağımı önündeki sigara paketinin yanına koyarak "ama" dedim

    gözlerimin içine bakarak çakmağı aldı, sigarasını yaktı…

    +aması da yok aslında, tanışmak istedim sadece…

    gözlerimi gözlerinden kaçırmaya çalışsam da o inatla gözlerimin içine bakıyordu.

    o an ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum, sadece susuyor onu dinliyordum... benden bir soru ya da tepki görmediğinden olsa gerek ki tekrar lafa girdi…

    +daha doğrusu yazdıkların, anlattıkların, ne bileyim çok ilgimi çekti, kim bu adam dedim… tanışmak istedim sadece ne olur beni yanlış anlama.

    +yanlış anlaması mı var elif
    +evliysen evliyim de yine tanışırdık.
    —tanışamazdık.
    +niye tanışmayalım canım, tanışırdık.

    “gülümsedi” ama öyle bir gülümseme ki hani kendinden emin bir insanın bakışı gibi, karşındaki ne anlatırsa anlatsın; yanlış biliyordur ya da ekgib ama üstelemiyordur, cevap yerine susuyordur…

    gamzeleri de varmış..

    + ne diyeceğimi bilmiyorum elif yemin ederim…. hani şu an burada değil de sözlükte olsa sana ana avrat düz giderdim biliyorsun değil mi?
    —biliyorum
    +eee
    -eee si işte kendin de dedin, sözlükte olsa ana avrat düz giderdin ama burada yapamıyorsun çünkü içinde o insan yok.
    -ne diyorsun
    -beni buraya getiren sebebi anlatıyorum
    +küfür mü istiyorsun yani,

    gamzelerini gösterdi tekrar,

    +bu ne pişkinlik ya, gülüyorsun bir de
    -ne yapayım?
    +nasıl ne yapayım, evliyim diyorsun, evliyim de ne demek allah aşkına, bana bunu bir açıklasana. evliysen ne işin var burada, benim ne işim var burada.

    susuyordu, gözlerini bana dikmiş öylece bana bakıyordu...

    +evet seni dinliyorum
    +hadi hepsini boş verelim, kocan duysa ne yapacaksın?
    -bırak da bunları ben düşüneyim olur mu? ben buraya kendim isteyerek geldim, bak cass istemezsen bir daha görüşmeyiz ama lütfen anın tadını çıkaralım... ben buraya kocamı aldatmaya gelmedim sadece seni tanımak istedim hepsi bu.

    +tanıyınca ne olacak?
    -onu zaman gösterecek
    +zaman neyi gösterecek elif, hem elif diyorum ama belki adın elif bile değil...
    -o kadar da değil.
    +alay mı ediyorsun benle,
    +ya da istediğin gibi sorayım, taşşak mı geçiyorsun?

    sustu bir süre ben de sustum,

    çok geçmeden sigarasından bir fırt daha alarak.
    -peki cass, kahvemizi içelim gidelim... .

    cevap vermedim, bir yandan sigaramı içiyor bir yandan da kahveyi yudumluyordum...

    "-korktuğum kadar değilmiş" diyerek başındaki siyah şapkasını çıkardı, masaya koydu...
    siyah kısa saçları vardı, uzun saçlı kadınlardan hoşlansam da kısa saç da elif'e pek yakışıyordu.
    +anlamadım
    -gösterdiğin tepki, ben daha kötüsüne bile hazırlıklıydım.

    cevap vermedim, aslında ne yapacağımı da bilmiyordum ben ne umutla gelmiş, neyle karşılaşmıştım...

    ne yapacaktım ki elin evli kadınına? neden söyledi ki? hoş hala evli olduğunu söylemeseydi ne değişecekti? çok şey...

    +peki neden şimdi söyledin?
    -neyi?
    evli olduğunu?

    elif tam söze girecekken bizin olduğumuz bölüme iki kişi geldi, bizim oturduğumuz masaya uzak otursalar da adamların gözü bizim masadaydı... biri iri yapılı, diğeri sıskaydı... iri yapılı olan durmadan bizi en çok da bana bakıyordu...

    elif'in sırtı adamlara dönüktü...

    içimden işte şimdi sıçtık, kocası mı acaba? diye düşünüyordum...

    düşünmez olaydım!
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    +6 -4
    iri yapılı adam da gitmişti, sıska olansa telefonunu kurcalarken arada bir de bana bakıyordu... tak var sanki, neden bakıyorsa artık...

    sigaramdan bir fırt aldıktan sonra sigaramı küllüğe bıraktım, sırma suyumun kapağını açarak bardağa boşalttım, o suyu içme anında arada bir de adama bakıyorum adam da bana... bana baktıkça telefonla uğraşıyor...

    iri yapılı adama mesaj mı atıyor acaba?

    saatime baktım bu arada kol saati takmıyorum, telefondaki saate baktım, on altıyı yarım geçiyordu... bu adam elif'e sarkıntılık yapmasın içeride, suyumdan bir yudum daha aldıktan sonra ben de masadan kalkarak diğer bölüme geçtim...

    garsona "hocam lavabo ne tarafta" diye sordum, barın hemen yanını gösterdi... tuvalete neden lavabo dediğimi de hala anlamış değilim ya neyse...

    (bu arada mekanın adını tam olarak hatırlamasam da biraz anlatayım... ileride lazım olacak çünkü...

    avcıları bilen varsa daha iyi bilir ama aklıma geldiği kadarıyla biraz anlatayım...

    mekanın tam olarak yerini bilmiyorum ama hatırladığım kadarıyla sahil tarafında kalıyor, limana giderken solda bir sokakta, mekanla cadde arasında 100 metre falan var... mekanın ön cephesi bir kıraathaneyi andırıyor, ön cephesi yani vitrin diye tabir ettiğimiz kısmın demirleri kırmızı ve sarı ile boyanmış, kalın yerleri kırmızı, ince yerleri de sarı, ön camlarında ve duvarlarında dövme simgeleri var, çince japonca yazılar gibi ama satanistlerin kullandığı figürler var ayrıca camlarında da “gitar dersi verilir” “saksafon dersi verilir” gibi afişler de var; “gitar dersi “ değil de yazdıkları “saksafon” garibime girmişti zira onun adı “saksafon” değil “saksofon”du. bir insan, dersini verdiği aletin adını nasıl yanlış yazar hala da anlamış değilim...

    içeriye girerken tam karşıda bar, barın hemen solunda ufak bir çıkıntı var, aslında çıkıntı da değil koridor gibi bir şey, o koridorda üç ayrı küçük odalar var, ikisi tuvaletler için, biri de depo olarak mı artık ne için kullanıyorlarsa bilmiyorum... barın hemen önünde büyük yuvarlak bir masa var, aslında masa yazmamak için çok direndim ama adını bir türlü tasvir edemedim, o masanın sağında ve solunda 4 koltuklu birer masa var, sevgili koltuğu diye tabir edilen koltuklardan ki onlarında rengi kırmızıydı ve deri koltuklardı, o koltukların ortasında da küçük bir masa var.

    bu arada ben mekana girerken mekanda bulunanlardan bahsetmiştim; işte onlar, o yuvarlak masanın sağında olan sevgili koltuklarında oturuyorlardı... 4 ya da 5 kişilerdi...

    bar kısmına yani o grup masasına geçmek için de 2 basamaklı bir merdiveni kullanmak zorundasınız. merdivenlerin alt kısmında da küçük yuvarlak masalar ve bar sandalyeleri var... barın hemen sağında bir kapı var, normalde kapı sokağa açılıyor ama adamlar branda ve demirlerin yardımıyla oraya ayrı bir mekan yapmışlar ki orayı da sigara bölümü olarak kullanıyorlar, sigara bölümünde 7 8 tane de ufo var, kışın ortasında gitsek de gayet sıcaktı içerisi.)

    barın solundaki koridora doğru yürüdüm, tam karşıda bir kapı, sağ tarafta da iki kapı vardı, ilk kapının üzerinde kafası gövdesinden ayrı etekli bir insan figürü, diğerinde de kafası gövdesinden ayrı bir erkek figürü vardı…

    erkek figürü olan odanın kapısını orta parmağımın boğumu ile tıkırdattım, zira içeride iri adamın olması gerekiyordu. ilk tıkırdatmama cevap alamayınca belki taharet alıyordur diye bir daha tıkırdattım, yine ses çıkmayınca kapıyı açtım, içeride kimse yoktu; nerdeydi ki bu adam? elif yandaki tuvalette mi acaba? tıkırdatsam mı? barın olduğu tarafa baktım, elinde beyaz bir bezle bardakları silen bir adam vardı ve bana bakıyordu… o bana bakarken nasıl tıkırdatacağım ki… istemeyerek de olsa erkek tuvaletine adımımı attım... aslında o an sigara içmek isterdim zira daha önce de belirttiğim gibi tuvalette sıçaken ve sigara içerken verdiğim karalardan şu yaşıma kadar hiç pişman olmadım ki yaşım da o an yirmi dokuzdu...

    tuvaletten çıktım, acaba geçerken mi tıkırdatsam… barın olduğu tarafa baktım kimse yoktu, geçerken tıkırdatayım… yavaş adımlarla ilerlerken kadın figürlü tuvaletin kapısını sağ elimin orta boğumuyla tıkırdattım… içeride birisi varsa o da tıkırdatacaktı, duyabilmek için yavaş adımlarla ilerledim ama içeriden herhangi bir tıkırdatma yoktu…

    elif gelmiş beni bekliyordur o zaman…

    alelacele bizim oturduğumuz kısma geçtim, önce bizim masamıza baktım masa bıraktığım gibi duruyordu, elif nerede? tuvalette de yoktu… masaya doğru ilerlerken diğer adamların masasına da baktım, sıskanın elinde yine telefon, bana bakıyordu…

    yerime geçip oturdum, cebimden telefonumu çıkardım, saat on altıyı otuz dört geçiyordu… telefonumu masaya bırakarak suyumdan bir yudum aldım… aklım elif’te. acaba başka tuvalet de mi var? mekan kaç katlıydı ki, girerken bakmamıştım, keşke baksaymışım... buradan görünür mü acaba, yıkarı baktım, brandadan başka bir şey görünmüyordu, bir de sobalar…

    masada duran siyah şapkayı elime aldım, taksam mı bir? tam o sırada elif gülümseyerek girdi içeri, şapkasını eski yerine bıraktım…

    —geldim
    +ne uzun sürdü ya
    -sıkıldın mı?
    +sıkılmadım da beklemek pek hoşuma gitmiyor
    —altı üstü bir tuvalete gittim ya; hem beni bu kadar düşündüğünü bilmiyordum cass bey
    bunu söylerken gamzelerini yanaklarından göstermeyi de ihmal etmedi.
    +neredeki buranın tuvaletleri
    —hımmm,
    gülümsedi,
    —biraz önce gittiğin yerde
    nereden görmüştü ki beni.
    +ben erkekler tuvaletine girdim
    güldü,
    —bayanlarınki de yanında hemen
    +ben başka yerde sanmıştım da
    kapıyı tıkırdattığımı nasıl söyleyecektim ki?
    +sen nereden gördün beni ya, ben seni göremedim
    —eve telefon açtım da,
    +ne zaman? nasıl?
    —tuvaletlere girmeden hemen sağda bir oda var, oradan aradım?
    +ne odası,
    -bilmem orayı söylediler oradan aradım
    +benden arasaydın ya
    +teşekkür ederim
    -kimi aradın, kim var ki evde

    sustu… masada duran sigara paketini eline aldı, paketten bir sigara çıkardı, dudaklarının arasına koyarak bana baktı, oralı bile olmadım... masadaki çakmağı alarak sigarasını yaktı... gözleri gözlerimde...

    -benim bir de oğlum var cass, hasta ama, çok hasta.

    al başına belayı, bir de oğlu var, ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemedim, sadece ona bakıyor anlamaya çalışıyordum...

    ben sadece dul bir kadınla internette tanıştım, bugünde karşılıklı kahve içmeye geldim, hatta olur da beğenirsem eve getirir günümü gün ederim diye ama şu öğrendiğim şeylere bak, kahve içtiğim kadın evli, üstelik bir de oğlu var... hem de hasta...

    hem de çok hasta...

    keşke sadece hasta olsaydı...
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    +9 -1
    +dedi naber?
    -dedim iyidir.
    +dedi ee dedi
    -dedim ee dedim
    +iyidir
    -dedi ne dedi
    +dedim ne dedin
    -kim dedim dedi
    +kim ne dedi dedim

    demez olaydım...
    ···
  5. 55.
    +7 -3
    @1600 alayınızın dıbına koyayım, anneye küfür edecek kadar acizsiniz...

    cinsinizi cibilliyetinizi gibeyim...

    liseliler başlığa gelmesin diye hep gecenin 2'sinde entryleri girdim, gündüzleri sözlükte online olsam da bir entry dahi girmedim, soruları cevaplamadım, sırf az ve öz kişiler okusun diye...

    bu mu lan az ve öz kişiliğiniz, kişiliğinizin dıbına koyayım!!

    hadi bana küfürler savurdunuz, zütümden kan aldınız da anneyi niye karıştırıyorsunuz lan?

    gibiş sokuşlu hikaye iseyen gibtirsin gitsin... koyduğumun salakları!
    ···
  6. 56.
    +5 -4
    işte sonra gerçekleri öğrendim... keşke öğrenmeseydim...

    mitçi arkadaş ile annem, benim yufka yürekli anacığım... gizli gizli görüşmeye başlamışlar... mitçi arkadaşım da ben anlamıyım diye beni böyle oyalayacak bir yol bulmuş. aslında herşey yalanmış yani, günlerdir kafamda kurduğum senaryo... herşey benim ilgimi başka yöne çekmek içinmiş...

    "kardeşim" dediğim adam, anamı gibiyormuş günlerdir, anam, garib anam...

    sonra ilk iş bir buluşmaları sırasında yakaladım bunları...

    keşke yakalamasaydım...
    ···
  7. 57.
    +5 -4
    neyin yalanı oğlum ne saçmalıyorsunuz, atayım mı capsleri?
    ···
  8. 58.
    +2 -7
    http://imgim.com/4u1d6.jpg

    alın bu da caps...

    yalanına sokuyumculara gelsin...
    ···
  9. 59.
    +3 -6
    dıbına koyduğumun sözlüğü imgim olarak değiştiyor...
    ···
  10. 60.
    +8
    hikayeyi özetliyorum beyler
    yorum atacaktım
    atmaz olaydım...
    ···
  11. 61.
    +1 -7
    bir baktım, anamın karnı, o 50 yaşındaki menapoza girdiğini düşündüğüm kadının karnı kocaman... hayır dedim hayır... anamın en yakın arkadaşından çocuğu olacaktı... 5 aylık hamileydi...

    hayır dedim olamaz! çektim vurdum ikisini de... hatta önce kendimi sonra onları vurdum... şu an cehennemden yazıyorum.

    çok sıcak lan burası binler. zebaniler fena değil ama. bi de cennete transfer olayım o zaman görün hikayeyi.

    hadi öptüm hepinizi.

    xdéééééééééé
    ···
  12. 62.
    +8
    ardından gözümü kapattım, çayımın sonunu da yudumladıktan sonra bir mesaj yazdım... bu aslında daha önce çektiğim bir restti, ama tekrar yapmam gerekti, ve yazdım...

    sana güvenmeyi, sana inanmayı çok istiyorum... çünkü kendimde senden birçok parça buluyorum... ama bu nereye kadar böyle gidecek bilmiyorum.. ve bu bilinmezlik canımı sıkıyor. o yüzden buna artık bir son vermem gerekiyor. bu akşam, saat 20.00de avcılar cinepol'ün önünde olacağım. eğer gelirsen beni zaten tanıyorsun. gelmezsen de bu benden aldığın son mesaj olacak...

    aynen böyle yazdım. ve sadece 1 dakika sonra bu cevap geldi...

    bitanem, yaşam sevincim* bu hayatımda hiç yapmadığım ve asla yapmayacağım birşey. ama sadece senin için kurallarımı ihlal ediyorum. akşam orada olacağım sevgilim... kırmızı elbisem ile geleceğim, bekle beni*

    cevap yaz | önceden | sil | 24 ocak 2010, pazar 12:21

    (... )

    o andan itibaren müthiş bir heyecan kapladı içimi. sonunda onu görebilecek, dokunabilecektim...

    dokunmaz olaydım...
    ···
  13. 63.
    +3 -5
    hikayenin linkini ilk sayfaya koydum...
    ···
  14. 64.
    +5 -3
    bu akşamlık bu kadar...

    sokakta yakalarsam, bu halimde bile güldürdün ya ne diyeceğimi bilemedim...
    ···
  15. 65.
    +5 -3
    geldim, dünden beri boya badanayla uğraşıyorum bugün anca bitti...

    bu gece 2 3 part atarım, yarın sabah erken uyanırsam birkaç part da sabah yazarım yarın geceden sonra hikaye bitene kadar ara vermemeye çalışırım bu arada küfür edenin annesi ölsün...
    ···
  16. 66.
    +5 -3
    @926 neyin raklamı lan, reklam yapılacak konu mu bu şimdi?

    hem sor bakalım kime özel mesaj atmışım? günlük o kadar mesaj geliyor biri çıksın desin ki cass bana özel mesaj yazdı ya da mesajıma karşılık verdi sözlüğü bırakmazsam namerdim... bakın bu kadar ağır konuştum...

    siz de üstüme gelmeyin lan, uzun yazıyoruz dıbına koyayım, her bir entrim enazından 2 3 partlık...

    bu arada ben hikmet'in yanına uğrayacağım, saç sakal birbirine girdi yine, akşama gelirim...
    ···
  17. 67.
    +6 -2
    @1212

    bu hikaye burada yani sözlükte son bulacak kardeşim, diğer hikayemi kitaba çevirdim basılmasını bekliyorum, ne zaman basılır onu da bilmiyorum ya neyse...

    dün işlerim vardı yazamadım, şu an yazıyorum birkaç saate kadar bir part daha atarım...

    bu arada küfür edenlerin zütünde çıkan kıllar var ya hani kıvırcık kıvırcık olanlar; işte o kıvırcık kıllar, çıktığı yerin bir milim yanına geri batar inşallah...
    ···
  18. 68.
    +6 -2
    @2292 merakını giderecekse mekanın adını vereyim...

    "avcılar / jalopy rock bar"

    ilk başlarda adını yazmak istemedim, çekindim açıkçası... zira hikayede yaşadıklarımdan sonra liseliler gidip de mekanda arıza çıkarabilirdi," havuza giden her kızı huur sanan ergenler misali" vs ve fakat buradan bir arkadaş bana ulaşarak; mekanın kapandığını söyledi... yani korkulacak bir şey de yok artık... bu arada defalarca yazdım, hikayenin sonunda neden geç yazdığımı anlayacak ve bana hak vereceksiniz... atarlanmanın veya küfür etmenin bir manası yok, ki hikayeyi de dizi olarak görün, biliyorsunuz diziler her hafta bir bölüm olarak yayımlanıyor... onları nasıl bekliyorsanız bunu da öyle bekleyin... tabii ki haftada bir part atacağım demiyorum, bu bir gün olur, iki gün olur o da olmadı üç gün olur, hadi bilemedin dört gün olur ama beşinci gün, mutlaka ama mutlaka iki part sözlükte yerini alır...

    Ben bekleyemem arkadaş, "sen bana sonunu anlat, ben kafamda kurgularım" diyenler; özel mesajla bana ulaşsın, onlara final partının son paragrafını atarım...

    ayrıca küfür etmek isteyenlerin de şahsıma etmelerini rica ediyorum... son partı okuyanlar neden böyle bir ricada bulunduğumu anlayacaklardır...

    işe bak dıbına koyayım, küfrü bile seçer olduk, hatta rica ve minnette de bulunuyoruz...

    sokayım sözlüğünüze de mottolarınıza da...
    ···
  19. 69.
    +7
    ayraç

    not : iki kız arasında kalmış bir erkeğin ilginç öyküsü . ne iş yaptığı , ailesi nerede belli olmayan , dedesinden kalma gecekonduda yaşayan , hayata umursamaz gözlerle bakan bir adam . aniden ortaya çıkan , varlığı tam olarak ispatlanamamış gizemli kadın , sonradan aşk üçgenin diğer ayağı olacak kızıl afet . izleyelim görelim .
    ···
  20. 70.
    +4 -3
    elinde siyah bir poşet, kapının çerçevesine başını yaslamış yere bakıyordu…

    elimdeki bomontiyi kafama dikerek salona doğru yürüdüm, kapıyı açık bırakmam onu içeriye davet etmemle eşdeğerdi…

    pencere kenarındaki koltuğuma geçtim, kapı eşiğinden de takır tukur sesler geliyordu, girmişti içeriye… içeriye girdiğine seviniyor muydum? aslında evet, kırgın olsam da onun evime kadar gelmesi hoşuma gitmişti…

    elindeki poşeti masaya bırakarak bilgisayarın başına geçti… müziği kapatmasa bari…

    bir taraftan onu görmezden geliyordum ama bir gözüm de ondaydı…

    müziği kapattı, bilgisayarda birkaç dakika oyalandıktan sonra bilgisayar sandalyesini pencere kenarındaki koltuğumun karşına koydu, masaya bıraktığı poşetten efes birasını alarak tekrar bilgisayarın başına geçti… birkaç saniye oyalandıktan sonra tam karşıma koyduğu sandalyeye oturdu…

    oturmasıyla birlikte haluk bilginer’in sesi odada yankılanmaya başladı…

    http://tinyurl.com/6b5znyy

    bira şişesini bacak arasına koyarak cebinden sigarasını ve çakmağını çıkardı, sigarasını dudaklarının arasına koydu… bana niye uzatmadı ki? sanki sigaram yok, pencere çerçevesine bıraktığım sigara paketimden sigaramı aldım, sigaramı yaktım, dumanını da ağzımı yamultarak pencereye doğru püfürdettim… kırgın olmasaydım yüzüne hatta gözlerine doğru püfürdetirdim ama şu an sigaramın zehrini dahi hak etmiyordu… o, sigarasını yakmadan önce çakmağıyla bacak arasına sıkıştırdığı şişenin kapağını “tılllank fisss” sesiyle açtı, sigarasını yaktı…

    bacak arasına sıkıştırdığı şişeyi eline alarak bana doğru uzattı? karşılık versem mi? evime kadar gelmiş ayıp olmasın... yüzüne bakmadan şişemi uzattım, elindeki şişenin dibini, bomonti şişemin ortasına vurarak “sevda’ya” dedi…

    ikimizde şişeleri kafamızda diktik…

    yayıldığım koltukta doğrularak, yüzüne baktım…

    + neden sakladın?

    sigarasından bir fırt, birasından da bir yudum daha aldı…

    —saygıdan
    +arif’e mi?

    dudaklarını aralama ihtiyacı bile hissetmeden güldü…

    —aşk’a

    + arif'in aşkına yani, vay be... eyvallah kardeş, eyvallah ne diyim... o da güzelmiş…

    sigaramdan öyle bir fırt aldım ki yarıladım desem yeridir, dumanı daha ağzımdayken bomontiyi kafama diktim…

    +saygıdan ha, vallahi güzel...

    kollarımı iki yana açarak...

    +muhsin, arifin aşkına saygı duyuyor vay dıbına koyayım…

    Muhsin suskun, orta ve işaret parmağının arasında sigarası olan eli yanağında, bana bakıyor...

    +ne diyim...
    +iyi bari, hadi arif'in aşkına içelim...

    sağ elimdeki şişeyi uzattım… muhsin oralı bile olmadı, elinde sigarası, bacak arasında birası, gözlerimin içine bakıyordu… o uzatmayınca ben yerimden kalkarak bacak arasındaki şişesine tokuşturdum...

    +arif'in merve'ye olan aşkına içiyoruz...

    bomonti şişesini kafama diktim, arif şişe daha ağzımdayken otur şuraya diyerek beni koltuğuma doğru itekledi...

    —bak oğlum, yanlış yapıyorsun… bana da kendine de…
    +ya bırak muhsin ya, kim yanlış yapıyor… yanlışı da sen yaptın, ben değil.
    - ben yanlış falan yapmadım, sadece saygı duydum hem arif’e de değil, sevgisine.
    +sıçtırtma şimdi arifine de sevgisine de muhsin.

    ben bağırınca muhsin sustu, ben de sustum...

    birkaç dakika sessizlikten sonra muhsin tekar söze girdi..

    - bak arif umurumda bile değil, tamam yaptığı iyi bir şey de değil ama sevgide özgürlük, saygıda mecburiyet vardır cass... isteyen istediğini sevebilir.

    +merve’yi sevemez

    muhsin benim bu kararlı ve sert tonlamamdan hoşnut olmadı ki o da artık kızgınlıkla konuşmaya başlamıştı...

    — sadece sen sevebilirsin yani, sen merve’yi sevdin ya artık kimse sevmesin, sevmeye cüret bile etmesin diyorsun ama öyle değil işte…

    +ben öyle demiyorum, arkadaş, arkadaşının sevdiği kızı sevmez, sevebilemez diyorum.

    —o parmağını indir.

    +sen de arif’i koruma.

    -açtırma ağzımı cass

    +ya bit git muhsin ya

    susuştuk bir süre daha, biram bitmişti, bira almaya kalkarken muhsin’in açtığı sayfayı kapatarak tekrar kendi müziklerimi açtım… mutfağa gittim, kırmızı turborgumu aldım, koltuğuma geçtim ki normalde turborgları en son içerdim ama muhsin’in saçma sapan sözleri yüzünden erkenden içmek istedim…

    muhsin birkaç saat daha yanımda kaldı, ne o konuştu ne de ben… sadece içtik, akşamüzeri dükkanından kırgın olarak aysılsam da yanıma gelip birama eşlik etmesi kırgınlığımı az da olsa hafifletmişti ama arif'i koruması canımı fazlasıyla yakmıştı.

    muhsin birasından son yudumu aldıktan sonra kalktı, burada kal diye de bir teklifte bulunmadım ki bulunmama da gerek yoktu, istediği zaman bende kalıyordu ben de onda kalıyordum…

    Muhsin kalkınca ben istifimi bozmadan onu izliyordum, içtiği bira şişelerinin boşlarını getirdiği siyah poşete koydu... tam kapıdan çıkacakken tekrar geri döndü, gözlerimin içine bakarak...

    —arif değil de merve teklifi yapsaydı ne yapacaktın çok merak ediyorum?

    muhsin’e gibtir git bakışı attıktan sonra ucu sivri dibi kalın şişeye yumuldum… dış kapı açılmış, muhsin ayakkabılarını giyiyordu ya da giymiş tam çıkıyordu… içeriden bağırdım…

    +merve yapmaz öyle bir şey…

    muhsin gitti, ben de mutfağa gidip kalan son tuborgumu aldım, içtikçe muhsin’in sorduğu soruyu düşünüyordum…

    merve teklif etseydi ne tak yiyecektim? merve’yi mi dövecektim, arif’i mi? ya da hangisini öldürecektim?

    gibtir git muhsin deyip salondaki çekyatta zıbarmaya koyuldum…

    sabah 11 gibi uyandım, mutfağa gidip birkaç zeytini mideme zulaladım… sigaramı yakıp bilgisayarın başına geçtim…

    inbox’um mavi yanıyordu…

    …..

    günaydın tatlım *
    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 10:06

    …..

    özledim ki seni ben *

    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 10:18

    …..

    al işte senin yüzünden mosmor oldu beyaz tenim dövdüm kendimi hiç acımadım valla (döverken dövüş kulübünde sandım kendimi bi an bodrumda sabunlar beni bekliyor gitmem lazım tyler la yeni planlar üzerinde çalışıyoruz çok gizli kimseye söleme oke *
    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 10:32

    …..

    lanet olsun ya lanet olsun hiç hayatında geri dönemeyeceğin kararlar aldınmı sen hiç yaşdıbını sadece çevrendeki bikaç kişi için yaşamak zorunda kaldınmı haa yaşam doluyken için kafeslendinmi ha hiç kafeslere kondun mu haaaaa ???...
    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 10:52

    …..

    gelmiceksin dimi : (

    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 10:58

    hiçbirine cevap yazmadım, sözlükteki saçma sapan konulara cevap yazdım, başlıklar açtım, en çok da onun nefret ettiği başlıklardan…

    birkaç saat sözlükte takıldıktan sonra yunus amcanın yanına gittim, merve’nin geliş saatine kadar orada bekleyip sohbet ettik… elif’ten hiç söz etmedim bilmesini de istemedim bilseydi azarlardı ki yaşım yirmidokuz olmasına rağmen yunus amcaya hiçbir zaman saygısızlık yapmazdım…

    akşam yedi gibi merve’nin geldiğini görünce çekirdek raflarının arkasına koyduğum poşetimi aldım, yunus amcaya gidiyorum deyip dükkanın önünde beklemeye başladım…

    krem rengi beresi, kahve rengi uzun topuklu ayakkabıları (topukları krem), krem pantolonu, kaherengi montu ve krem rengindeki çantasıyla melaikem karşıdan geliyordu...

    yunus amcanın dükkanına yaklaşınca ben de kaldırımdan yola inerek yanına yaklaştım…

    +ne haber

    ağzı kulaklarında, gülümsüyor…
    — iyiyim senden

    +ben de iyiyim,
    -saatler olsun (sıhhatler olsun)
    +teşekkür ederim
    +bu ne şıklık
    teşekkür yerine gülümsemeyi seçti.
    +seval'le konuştun mu?
    -neyi
    +hafta sonu çıkacak mısınız dışarı
    -bilmem daha konuşmadık
    +kahve içmeye gidelim mi?

    sustu... yüzündeki gülümseme yerini ciddiyete bıraktı

    +büzme o dudakları hemen... tamam seval de gelsin, ben de muhsin'i çağırırım. okey oynarız işte.

    -tamam bakarız
    +bakarız deme, tamam mı?

    elimdeki poşete bakınca ben arkama saklamaya çalıştım...

    -söz vermiyim yine de ama gelmeye çalışırım
    +niye böyle yapıyorsun merve anlamıyorum
    -başlama yine cass
    +ömrümü yedin merve, ömrümü yedin.

    gülümsedi, bu iyiye işaretti.
    keşke akşam muhsin'e söyleseydim, seval merve'yi ikna ederdi... muhsin gitsin arif'i korusun... saygıymış...

    -tamam hadi sen git.
    +pazar günü görüşürüz o zaman...
    -görüşürüz...

    merve ayrılınca sigaramı yaktım, muhsin'e mi uğrasam, ne diyeceğim ki... eve gideyim ben iyisi mi...

    eve gidip, nevalemi dolaba yerleştirdim... bilgisayarın başına geçtim, sözlüğe giriş yaptım... inbox'um mavi...

    …..

    bira almaya gidiyorum, düşüp sızana kadar içicem. senin benden uzakta çoook uzakta atan o kalbinin her çarpırtısına bir yudum alıcam ve şunu da bil ki bugün hasretinden çok şişeler devirecem.

    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 18:52

    …..

    beni severdin ya eskiden, artık değil di mi? böyle olacanı biliyordum:(

    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 15:18

    …..

    orda mısın?

    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 13:05

    eve geldiğimde saat yirmiye çeyrek vardı, elif sözlükte değildi... sızmıştır bu kesin deyip ben de sözlükten çıktım... kendime tost yaptıktan sonra koltuğuma geçerek müzik eşliğinde içmeye başladım...

    o gece kaçta uyuduğumu hatırlamıyorum, sabah telefonun sesiyle uyandım...

    arayan 0 543 'lü bir numaraydı...
    Tümünü Göster
    ···