1. 1.
    0
    zütüne güvenip okuyabilecek olanlar varsa toplansın...
    ···
  1. 2.
    0
    bi kerede yaşanmamış bi olayı yazın
    ···
  2. 3.
    -1
    Tanrı dan merhametli olduğumu anladığım gün ona inanmaktan vazgeçtim…
    Hava güneşli, güneş o kadar sıcak ki insanın teniyle beraber içini ısıtıyor, çok serin ılık bir rüzgar esiyor. Yıllardan X. Batıl inançlarla insanların kandırıldığı, tecavüzlerin suç sayılmadığı, tecavüze uğrayanlara devlet denen oluşumun bakmadığı bir yıldayız. Sizlere yaşadığım hayattan bahsetmek istiyorum. Çocuk yaşta ailemi kaybettim. Gerçek ailemin kim olduğunu asla öğrenemedim ama aile sevgisinden asla yoksun kalmadım. Bana bakacak üvey bir ailem vardı. Bu arada adım Leon. Küçük yaşta öldürmeden zengin olunamayacağını, kurallara uyduğun zaman asla saygın bir insan olamayacağını, iyi insanların asla iyi yerlere gelemeyeceğini, saygıyı,şerefi ve parayı istiyorsan önce hak etmen gerektiğini ve sonra adamsan gidip bunları alman gerektiğini öğrendim.Ve tabi en önemlisi, insanların korktuğu şey olursan insanlar sana saygı gösterir, bu yüzden tüm insanların korktuğu şey olmaya çalıştım. Ama öncesinde bunun ney olduğunu öğrenmeye çalıştım. Tanrı mı? Aslında bir bakıma evet, ama inançsız insanlar da var ve onlar tanrıdan korkmuyor. Bu yüzden her toplumun, her insanın korktuğu tek gerçeği öğrendim. Ne mi? Tabiî ki de ÖLÜM. Aslında öğrenmedim, zorla öğrettiler. Tanrıya inanan insanlar asla kötü şeyler yapamaz ve kötü şeyler yapamazsanız asla iyi şeylere sahip olamazsınız. Bu yüzden ne tanrı inancına sahibim nede iyi şeyler yapma isteğine. Gelgelelim ki şuan 60 yaşında olmama rağmen, kimsenin ulaşamayacağı yada hayal bile edemeyeceği şeylere sahibim. Bunlar ne mi ?
    ···
  3. 4.
    0
    ilk olarak, korku. Evet korku. insanlar ismimi duyduğu zaman korkar, nefes alırken bile 2 kez düşünürler. Korkulmak iyi bir şey mi diye soracak olursanız eyer, evet iyi bir şey. insanların seni birer tanrı gibi görmesi. Tanrının bu kadar sevilmesinin sebebi elbette korkudur. Eyer tanrı insanlara cenneti vaat etmiş olmasaydı, Kimse ona secde etmezdi, diye bir söz her defasında kulağımı tırmalar. Korku en büyük sadakati doğurur.
    ikinci olarak, şeref, itibar, saygı, bunlar bir insanda olmazsa olmazlardır. Saygı duyulmayan bir insan, kulübesinin içinde yağan yağmurda ıslanan bir köpek gibidir, başını sokacak yeri olsa dahi o yağmurda ıslanıp o kulübede soğuktan donmaya mahkum olacaktır.
    Ve belki de en önemlisi, Zeka. Bana göre kimsede olmayan bir zekaya sahibim. Ama zeka göreceli bir kavramdır. Çünkü aptallar arasında kullandığın zeka ile dahiler arasında kullandığın zeka çok farklıdır. Aptallar arasında zekanın hiçbir önemi yoktur, onlar senin daha da aptal olmana neden olurlar. Daha zeki olmak istiyorsan daha zeki insanlarla oynaman gerekir. Bu yüzden hep zeki insanlarla oynadım, çevremde hep benden daha zeki insanların olmasına gayret gösterdim. Her ne kadar bunun benim açımdan kötü bir şeymiş gibi göründüğü düşünülse de, aslında tam tersi. Beni olduğumdan kat kat daha zeki ve uyanık bir insan haline getirdi. istemediğim kadar paraya, kadına, içkiye bu sayede sahip oldum…
    Anlatacaklarımdan ister ders çıkarın, ister yargılayın isterse inanmadan hayatınıza devam edin ama bence yaptığım çoğu şeyi hangi tarihte olursanız olun, yaparsanız sizde istediğiniz ve hayalini kurduğunuz hayata sahip olacaksınız. Bence bir kulak misafiri olsanız fena olmaz. Neden mi? Çünkü dünyada o kadar çok fazla para var ki birazını almanıza kimsenin karşı çıkacağını düşünmüyorum…
    ···
  4. 5.
    0
    Hikayeme çocukluğumdan başlamak istiyorum. Daha 7 yaşlarında ufak, sevimli bir çocuktum. Babam denilecek kişi çok acımasız ve çok sinirli bir insandı. Aslında çok iyi kalpli saf biriydi ama hayat koşulları onu otoriter ve eski kafalı bir insan haline getirmişti. Babam bir gemiciydi, gemi sahibi değil tabîki de sadece küçük bir gemide kaptanlık yapıyordu. Büyük gemiler limana yanaşamadıkları için limandan uzak bir yerde motorları durdururlar ve bu küçük gemiler ise halatlarla çekerek bunları sahile yanaştırırdı. Babam 1 ay kadar denizde kalır diğer 1 ayı ise evde dinlenerek geçirirdi. Ama o denizde geçirdiği bir ayın sinirini evde kaldığı sürelerde bizden çok iyi bir şekilde çıkartırdı. Hiç unutmam okula gideceğim ilk gündü. Dolayısı ile çok heyecanlıydım. Babam yanıma geldi ve şunları söyledi;
    - Evlat, masaya biraz para bıraktım, git ve sana yetecek kadarını al, sakın aç gözlü olma!
    Tabi ben daha çocuğum, yetmenin yada fazlanın ne demek olduğunu pek anlamıyorum yada anlamak istemiyorum, masada duran tüm parayı aldım. Bunun üzerine babam çok sinirlendi ve eski usul olan kemer yöntemi ile beni bir güzel dövdü. Belki çoğu erkek çocuğunun başına gelmiştir. Kemer en çok kullanılan yöntemdir. Hem kullananı yormaz, hem kullanması kolaydır, hem de kullanılan üzerinde kalıcı hasarlar bırakır. Nedense bende bıraktığı hasar çok kalıcıydı. Ne mi bu hasar? Tabi ki o günden sonra hiçbir şekilde babamdan para almadım. Okulun ilk günü okula ağlayarak gitmedim tabii ki de. Aslında ağladığımı nerdeyse hiç hatırlamıyorum, gerçekten de sayılıdır, yok denecek kadar az. Sanki bundan bir önceki hayatım olmuş ve o hayatımda her gün her saniye ağlamışım. Aslında ağlamayı çok istiyorum, o kadar çok ağlama istiyorum ki, o kadar çok istiyorum ki bundan sonra doğacak masum çocuklara gözyaşı kalmasın istiyorum.
    Okulun en sevdiğim yönü, beslenme dersinin olmasıydı. Özellikle bu beslenme derslerini o kadar çok sevmiştim ki diğer sınıfların da beslenme derslerine katılır olmuştum. Aslına bakarsanız aç kalmamak için her şeyi yapıyordum. Okula başlama yaşı ülkemizde 6ydı. Bense yedi yaşındaydım. Babam kimlikte beni bir yaş küçük yazdırmıştı. Bunun sebebini ilk başlarda anlayamamıştım ama okulun ilerleyen yıllarında yaşın ne kadar önemli olduğunu anladım.
    ···
  5. 6.
    0
    Birinci sınıfın sonlarına doğru para kazanmanın yolunu ve hatta ilerde ne olacağıma karar vermiştim. Doğal olarak bunu da merak ediyorsunuzdur. Hemen merakınızı gidereyim o zaman. Birinci sınıfta sınıfımdakilerden haraç topladım. Aslına bakarsanız üst sınıflardan bile para topladığım hatta onları para karşılığı koruduğum ve hatta para karşılığı başka sınıflardaki çocukları dövdüğüm bile olmuştur. Babam bana her zaman, benim kafamın bazı şeylere ermediğini hatta benim geri zekalı olduğumu, kafamı kullanamadığım için vücudumu kullanmamı söylerdi. Aslına bakarsanız ben ikisini de çok iyi bir şekilde yapıyordum. Tek ekgib, kafamı yanlış yerlere kullanıyordum.
    Okulun sonlarına doğru çok iyi para biriktirmiştim. Paramın çoğunu biriktiriyordum. ilerde çok önemli bir şeylerin olacağını hissediyor ve paranın orda gerekeceğini düşünüyordum. Yada korkuyordum, okul bitince parasız kalacağımı düşünüyor ve bunun için paramı harcamıyordum. Ve haliyle okul bitti, o para beni bi yer kadar idare edebilirdi. Para kazanmanın farklı ve daha kolay bir yolunu düşündüm, hem kolay hem de eğlenceli olmasını istiyordum. Ve bizim zamanımızda sokak dövüşleri çok meşhurdu. Hem çok para, hem güzel kızlar, ve en önemlisi bildiğim en iyi şeyi yapacaktım. Kavga etmek. 15 yaşıma kadar kavga ederek, her gün okuldan uzaklaştırılarak okulumu bitirdim. Ve biriktirdiğim tüm paramı tanıştığım ve bana gerçekten iyi bir şeyler öğrettiğini düşündüğüm adama verdim. Kim mi bu adam? Ne mi öğretti? Bu adam benim savunma sanatları hocam. Kendisi Brezilya lı ve tam bir dövüş makinesi. Bana öğrettiği en iyi şey ise, En iyisi olmaktı. Onunla nasıl tanıştığımı anlatmak istiyorum. Paramın bir kısmı ile dövüşe katılmıştım. Kendi gibletimde biri ile karşılaşacaktım, ve bir miktar parayı kendi üzerime yatırdım. Dövüş başladı, çok heyecanlıydım, o kadar heyecanlıydım ki attığım her yumruk boşa gidiyordu, resmen havayı dövüyordum. Karşıdaki çocuk ise sakindi, sadece yorulmamı bekliyordu, ve bir güzel dudağımı patlattı ve kaşımı açtı. Resmen ağzım yüzüm dağılmıştı. Kaşımdan akan kan gözlerimin önünden akmaya başladığı anda bir şeyi fark ettim, o akan kanla beraber bir şeyleri kaybettiğimi gördüm.
    ···
  6. 7.
    0
    Kendimi, kişiliğimi kaybediyordum ve sanki bir güç bir varlık vücudumu kontrol etmek istiyordu, kulağıma fısıldıyordu. “kendini bana bırak” diyerek tüylerimi diken diken ediyordu, ne mi yaptım? Tabiî ki de onun dediğini, kendimi ona bıraktım, sanki o an kollarım ve vücudum bana ait değildi, sanki birisi vücuduma girmiş ve kana aç bir şekilde karşıdakinin beynini yerlere vuruyordu. O gün maçı kazanmış bir şekilde yolda sersem sersem yürürken iri yapılı siyah bir adama çarptım, ve pazardan aldığı torbaları dökmesine sebep oldum. Ona ;
    - Çok özür dilerim efendim, istemeden oldu, toplamanıza yardımcı olayım, dedim.
    O ise bana ;
    - Sıkma o güzel canını, olur böyle şeyler,
    diyerek yerde olan başımı okşamaya başladı. Başımı gururlu bir şövalye gibi kaldırdım ve ona gülümsedim. Ağzımın yüzümün kan içinde olduğunu gördüğü zaman yüzündeki o mizahi ifade kayboldu. Ve çok ciddi bir şekle büründü. Bana arkadaşlarımdan dayak mı yediğimi sordu, o an dürüst bir şekilde olanları anlattım, para kazanmak için kavga ettiğimi ve bunların olduğunu söyledim. Bana daha küçük olduğumu ve neden daha zararsız işlerde çalışmadığımı sordu. Bense ona ; Hayatın daha da zor olduğunu ve bir şeyler elde etmek için bundan daha çok çaba sarf etmemiz gerektiğini söyledim. O gün bana bi adres verdi ve ertesi gün sabah oraya gitmemi, eyer gidersem benim için bu işlerin daha kolay olacağını söyledi. ilk başlarda bana verdiği adresin bir balıkçı yada manavda küçük işler yapmak için yardımcı olacak bir kişinin işyeri olduğunu düşündüm ve gitmek istemedim, ama bana gideceğime karşılık söz verdirmişti. Ve bir erkek için verilen sözün önemi benim için çok büyüktü. Sabah 6 gibi verdiği adrese gittim. Gördüğüm manzara gerçekten de beni şaşırtmıştı. Bir sürü iri adam vücut çalışıp antrenman yapıyordu. Ve efendim dedikleri adam ise bana adresi veren kişiydi.
    ···
  7. 8.
    0
    Beni gördüğü zaman yüzünde çok güzel bir gülümseme oluşmuştu, sanki çok uzun zamandır beklediği yolunu gözlediği bir insanın sonunda geldiğini görmüş gibiydi. insana öyle güven veriyordu ki bu gülüşü. Yanına gittiğimde bana hazır olup olmadığımı sordu. Çok şaşırmış bir şekilde neye diye sordum. Bana eğitim için hazır olup olmadığımı sordu. Ona teşekkür edip bunun için fazla paramın olmadığını söylediğimde bana ;
    - Senden para almayacağım, sana gerçekten öğretmem gereken çok şey var , dedi.
    O an hayretler içindeydim, beni tanımayan bir insan bana neden bedavaya bir şeyler öğretsin ki diye düşündüm. Ama gerçekten de hoşuma gitmişti, karşımdaki kişi bana sonsuz bir güven veriyordu. Teklifini kabul ettim. Bana bir parça korumalık verip karşıma da bir çocuk getirdi, ve bana hadi evlat neler yapabildiğini göster bakalım dedi. Daha dünden kalan ağrı ve yaralarla beni tekrar bir kavgaya soktu, o gün beklide öğrenebileceğim en önemli şeyleri öğrendim, kaba kuvvet harcamadan kolay hareketlerle karşımdakini etkisiz hale getirmeyi bana öğretmişti. Tek bir el hareketi ile karşımdakinin kolunu, bacağını, başını yada kaburgalarını kırmasını öğretmişti. Bana bu hareketleri masum kişiler üzerinde zevk için yada bir şeyleri ispatlamak için yapmamam gerektiğini neredeyse beynimin içine kazınana kadar defalarca kez söylemişti.
    Ona olan saygım her geçen gün daha da çok artıyordu. Ona bu kadar çok şeyi, çoğu kişinin bilmediği akıl bile edemediği şeyleri nasıl öğrendiğini sorduğumda ise bana çok yer gezdiğini, çok fazla kişiden çok fazla teknik öğrendiğini ve çoğu hocanın yaptığı yanlışın bir yöntemde birleşip bir yöntemle kavga ettiğini söyledi. Belki sizde buradan bir şeyler çıkarmışsınızdır. Bir insanla farklı farklı yöntemlerle savaşmak gibi mesela. Sokak kavgalarına katılmaya devam ettim ve tabii ki çok da para kazanıyordum. Bu arada Lise hayatımda başlamıştı. Liseye benden önce adım ve yaptıklarım gitmişti.
    ···
  8. 9.
    0
    reserved
    ···
  9. 10.
    0
    Bu yüzden pek fazla arkadaşım da olmuyordu. Çoğu kişi benden korkuyordu. Okula bir gün kaşı açılmış, ertesi gün gözü mor, diğer bir gün ise yüzü şişlikler içinde geliyordum. Ama para konusunda sıkıntı çekmiyordum. Gittiğim lise özel bir liseydi, saygın ailelerin çocuklarını para ile okuttuğu zengin bir okuldu. Öyle bir okulda benim varlığım çoğu kişiyi doğal olarak tedirgin ediyordu. Bir yerden sonra arkadaş edinmeye başladım, hatta kızlar bana aşırı derecede ilgi duymaya başlamıştı. Kızlarla gezmeye, onlara para harcamaya, içmeye, gezmeye para harcıyordum. Gençliğin bunlardan ibaret olduğunu düşünüyordum. ilerleyen zamanlarda tek istediğim kızlarla birlikte olmak, sabaha kadar içip sarhoş olmak, sabah uyandığımda ise hiçbir şey hatırlamadan hayatıma kaldığım yerden devam etmekti.
    Daha fazla paraya ihtiyaç duydum, bu yüzden gibletimi arttırmaya karar verdim. Sokak da dövüştüğüm kişiler tekniğe ve bu konuda eğitime sahip olmayan kişilerdi. Bu yüzden kafes dövüşlerine yöneldim. Orada daha sert, daha teknik ve daha çok para ile dövüşülüyordu. Lise de çok sağlam arkadaşlar edindim, güvenilebilinecek kişilerdi. Onlarla geziyor, onlarla bir şeyler paylaşıyor, ortak işler yapmak istiyorduk. Bir dönem liseye Rusya dan öğrenciler transfer oldu. Rusya da çıkan savaş sebebi ile zengin aileler ülkelerini terk ederek bizim ülkemize yerleştiler, biz tabii ki büyük güç Almanya’ yız. Hayatım da bu kadar güzel bir kız görmemiştim, Hiçbir erkek kendine güvenip bu kızla konuşmaya bile cesaret edemiyordu. Çok güzel, sarı, uzun, dalgalı saçlar, bembeyaz bir ten, ki vişne suyu içtiği zaman boğazında, o vişnenin geçtiği görülüyordu. incecik, küçük, pembe dudaklar. Ve tabii ki de kendine aşık eden, insanı etkisi altına alan büyüleyici yeşil gözler. Kim inanırdı ki böyle bir güzelliğin insan olabileceğine ve yanımdan geçebileceğine. Bir gün karar verdim, onunla tanışmakla yetinmeyecek ve onunla çıkacaktım, onu hayatımın bir parçası yapmak istiyordum. Ve onu kaba kaslarımla değil de zekam ile etkilemem gerektiğine kadar verdim. Çok iyi bir plan yapıp karşısına çıkmak için hazırlandım. Birkaç arkadaşla konuşup birkaç saat pratik yaptık. Her şeyin kusursuz olmasını istiyordum. Planımın çok iyi olduğunu ve işe yarayacağına çok inanıyordum. Ertesi gün arkadaşlarla derse girmedik ve planlandığı üzere onu dışarıda bekledik. Arkadaşlarım ise yakınımda bir yerlerde görebileceğim şekilde bir şeylerle meşgul oluyor gibi görünerek bizi izleyeceklerdi.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 11.
    0
    Ve beklediğim an geldi, dersten çıktı, çok heyecanlı bir şekilde yanına gittim, ve
    - Size söylemek istediğim çok önemli bir şey var, acaba bana birkaç dakikanızı ayırabilir misiniz? dedim.
    - Beni hiç kırmadan, tabii ki de, dedi.
    - Sizinle denemek istediğim bir şey var, acaba elinizi alabilir miyim? Dedim ve geleceği görebilir misiniz? Yada insanların neler düşündüklerini söyleyebilir misiniz? Dedim.
    - Bana gülümseyerek, “ Tabii ki de hayır, böyle bir şey olamaz ki” dedi.
    - O an halen elini tutuyordum, ve dedim ki size bunu inandırmak istiyorum. Mesela şuan şu, şu kişiler neden halen elinizi bırakmadığımı, şu ve şu kişiler sizinle ne konuştuğumu, şu ve şu kişiler de neden gözlerimi gözlerinizden alamadığımı merak ediyorlar, isterseniz gidip bi zahmet sorun ve gelecekte neler olacağını beraber öğrenelim, dedim.
    Bu sözlerim onu o kadar çok etkilemişti eli ellerimin arasında terliyor ama o bunu fark etmiyordu, yada elinin ellerimin arasında kalmasını istiyor gibiydi, o an ile ilgili hatırladığım tek şey gözlerime bakarken kalbimin yerinden çıkacakmış gibi hatta abartmadan söylüyorum, sanki kalbim her atışında göğüs kafesimi kırıyormuş, yediğim her yumruktan daha acı bir o kadar da tatlı bir darbeydi. O an merak ve kuşku içinde ellerimi bırakarak söylediğim kişilerin yanına giderek;
    - Pardon sizlere izniniz olursa bir soru sormak istiyorum, dedi ve şu soruyu yöneltti, az önce bir kişi ile konuşuyordum ve bize baktığınızı gördüm, acaba o an aklınızdan nelere düşünüyordunuz, dürüstçe söyler misiniz?
    Ve tabii ki de o kişiler benim arkadaşlarımdı, bu kişileri özellikle seçmiştim, 2 grup kızlardan oluşuyordu ki bu kızlar daha önce benle pek görülmemiş ve suratları çok temiz yani yüzlerinden samimiyet akan kişilerdi, kim görürse görsün bu yüzleri asla yalan söyleyeceği akıllarının ucuna bile gelmezdi, o kadar ki sade ve temiz yüzleri vardı bu kişilerin. Onlara söylemesini istediğim şey hem basit hem de bir o kadar kişiye etkileyen şeylerdi. içinde hem dürüstlük hem de inandırıcılık olmalıydı.
    ···
  11. 12.
    0
    O yüzden arkadaşlarımın ağzından şu sözcükler döküldü :
    - Yoo biz size bakmıyorduk. Bir süre bekledikten sonra, utanır bir şekilde, yaa aslına bakarsan dürüst olmak istiyorum. Evet size bakıyordum ve bir şeyi merak ettim, oradaki çocuk elini sıktıktan sonra bırakmadı ve çok uzun süre elini sıktı, neden bu kadar uzun süre sıktığını ve bırakmadığını merak ettim sadece, gerçekten de kötü bir düşünce aklımdan geçmedi.
    - içten cevabın için sana teşekkür ederim, diyip şaşkınlık içinde ikinci ve üçüncü Gruba da aynı soruları sorar.
    Oturma şeklini ve son cevabı en ince ayrıntısına kadar hesaplamıştım, alacağı son cevap onu çok etkilemeli ve içinde almak isteyeceği bir cevap hissi uyandırmalıydı. ikinci grup iki tane erkek den oluşuyordu. Cevabı umursamaz alaycı bir şekilde inandırıcıydı. ikinci grubun cevabı şuydu :
    - Aslına bakarsan seni çok uzun zamandır izliyoruz, neredeyse okuldaki çoğu erkek de seni izliyor ama konuştuğun kişi ise şurada ki çocuk, açıkçası neler konuştuğunuzu merak ettim, dedi ve alaycı bir şekilde gülümseyerek önüne döndü.
    Ve geldik üçüncü ve can alıcı cevaba. Üçüncü grubumuz üç kişilik kızdan oluşuyordu. Onların cevabı hem etkilemeli, hem inandırmalı hem de bu güzel kızı tekrar ayaklarıma getirmeliydi. Ve işte o gruptaki bir kızın cevabı :
    - Aslında sana saçma gelebilir ama ikinizi izliyoruz da bir çok kişinin önce neden size baktığını anlamaya çalıştık ilk başlarda, ama sonra benim aklımı bir soru daha da çok kurcaladı. Bu ne biliyor musun? Neden o çocuk gözlerini senin gözlerinden alamadı, sanki sana bir şey anlatmaya çalışıyor, sence neden gözlerini senden alamadı?
    - Bilmiyorum, gerçekten hiç dikkat etmemiştim. Sence neden olabilir?
    - Bence bu çocuk sana aşık! Sanki senin gözlerinde kendini görmeye çalışıyor.
    Ve umduğum gibi titreyerek, şaşkın bir şekilde yanıma geldi, hafif bir gülümsemeyle, dediklerin çıktı, peki ya şimdi gelecekte neler olacak bunun cevabını söyler misiniz? Dedi. Gülümseyerek, “şuan gerçekten yetişmem gereken bir yer var, bir daha ki karşılaşmamızda bunun cevabını size veririm” , dedim ve oradan uzaklaştım. inanın bana ertesi gün okulun kapısında beni bekliyordu ve beni görür görmez yanıma geldi, öyle içten ve sıcak gülümsedi ki o gülüşün sıcaklığını sizlere anlatamam. Bana “ eee, anlat bakalım” dedi.
    Bende ona ;
    - Dünkü kabalığımı bağışlayın size kendimi tanıtmayı unuttum, ben Leon Cham, dedim. Peki siz hanımefendi bana isminizi bahşeder misiniz?
    - Ben Lenore P. Dün gerçekten de beni merak içinde bıraktınız, aslında en büyük merakım bunların nasıl olduğu değil de en son soru sorduğum kızın verdiği cevap olmuştu.
    - Neden yoksa söylediğim cevabı vermedi mi? Dedim ve ekledim. Hayır bence dediğim cevabı verdi, çünkü bize bakarken gözleri tamda öyle söylemişti.
    - Peki madem gözlerinizi benden alamıyordunuz, onun gözlerinin neler söylediğini nerden anladınız? Ded, ve bu sözü ile ikinci planımı harekete geçirdi! Gerçekten de ona söyletmek istediklerimi söyletiyordum, gerçekten de benim söyletmek istediklerimi söyleyebilecek kadar zeki bir kızdı. Bunun üzerine,
    - Onun gözlerine baktığımı söylemedim zaten, ben onun gözlerinin söylediklerini sizin gözlerinize bakarak gördüm, aslına bakarsanız dün gösterdiğim çoğu kişi benim arkamdaydı, ben onları nasıl gördüm biliyor musunuz?
    - Nasıl gördünüz gerçekten de merak ettim, arkanıza bile bakmadan onları gösterdiniz!
    - Gözleriniz o kadar temiz ve o kadar güzel ki sadece bakmam yetti!
    Tümünü Göster
    ···
  12. 13.
    0
    O sözün ardından gelen gülüş, bu sözler üzerine bir şey söylememe gerek yok der gibiydi. Bende ona bir şeyler içmeye gidelim mi derslerden sonra dediğimde, sanki bu soruyu bekliyormuşçasına o beni bitiren gülüşüyle beraber “neden olmasın” dedi ve okul çıkışı beraber yemeğe gittik, o günü, o anı, o yemeği hayatım boyunca asla unutamam, söylediğim her söze küçük bir gülüş, o gülüşün içinde utangaçlık, içtenlik, samimiyet ve öldürücü bir güzellik saklıydı. O gün ona gelecekten ziyade kendimden bahsettim, ki o da gelecekten çok anlatmak istediklerimi dinlemek istiyordu. Ona hayallerimden bahsettim, hayallerimin içinde olmasını istediğimden bahsettim, ona olmayacak ama olmasını istediğim tüm güzelliklerden bahsettim. Ertesi gün sanki bir önceki gün ona çıkma teklif etmişim de, o da kabul etmiş gibi bir yanıma geldi, ve ertesi gün de aynı şekilde, ondan sonraki günde ve ondan sonraki günlerde de aynı şekilde geldi. Onunla her an her saniye beraberdik, onunla alışverişe çıkıyor, onunla geziyor, onunla kitap okuyordum. Zamanımın çoğunu ona ayırıyordum. Bunlar olurken daha çok paraya ihtiyaç duyuyordum, onun istediği her şeyi ona almak, sahip olması gereken her şeyi ona sunmak istiyordum. Eğitimlere daha çok ağırlık vermeye başladım. Bana bunu yapmamam gerektiğini söylerdi, bazı günler gözüm mor bir şekilde yanına gittiğimde hüngür hüngür ağlardı. Hatta benimle birkaç saat konuşmazdı.
    Bir gün ne oldu bilmiyorum ama onu eve bırakamadım, bir şey oldu ve ona bensiz arabaya binmesini ve ona yetişeceğimi söyledim, o güne kadar iki sene boyunca her gün onu evine bıkardım, ama o gün ne oldu bilmiyorum. O gün biri, bir şey, ne olduysa o gün o yalnız başına bindi otobüsüne. Onbeş dakikalık işim vardı ama ben ona bensiz gitmesini söyledim. Onbeş dakika…
    Onbeş dakika sonra işimi hallettim, arabaya bindim ve arkasından gittim. Evleri çok ıssız bir yerdeydi, Rusya dan gelen aileler için dağın başına konutlar yapmışlardı. Arabadan indikten sonra, eve gitmek için patikada 10 dakika yürümen gerekiyordu. Gerçekten bilmiyorum, sırf ben o gün eşlik etmedim diye mi oldu yoksa… o gün arabadan indikten sonra yolda hızlı hızlı yürüyordum, sanki bir şey olmuş yada olacakmış gibi kulağıma fısıldayan o ses bana koşmam gerektiğini söylüyordu, hızlı adımlarla o patikada ona yetişmek için yürüyordum. Biden hiç istemediğim bir şey gördüm. O yolda sırt üstü yatıyor, birisi ellerini tutmuş ve ağzını kapatmış biriside üstündekilerini yırtarak çıkartıyordu. O n kulağıma bir şeyler fısıldayan o şey, o an çığlık attı. O an yine ben kendim değildim, gözlerim karardı, hiçbir şey görmüyordum, sadece karanlık ve karanlığa doğru yürüyordum. Gözlerimdeki perde kalktığı zaman üzerimde kanlar olduğunu ellerimin kanlar içinde olduğunu hatırlıyorum. Ve Lenore bana bakarak ağlıyordu, yerden doğruldu ayağa kalktı ve bana bakmaya başladı, gördüğüm şey, yerde kanlar içinde yatan iki kişi ve bana gözyaşları ile bakan masum bir kız. Yanına gittim ve ona sarıldım.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 14.
    0
    Ona dokunmamla birlikte çığlık attı, ve koşmaya başladı. Arkasına bile bakmadan. Arkasından koştum, evine girdi ve kapısını kilitledi. O an acaba yanlış bir şey mi yaptım diye düşündüm, sonra olanların onun için çok ağır olduğunu düşündüm. Kapısında iki gece sabahladım, ailesine beni görmek istemediğini ve gitmem gerektiğini söyledi. iki hafta boyunca aralıksız her gün geldim ve konuşmak istedim. Her defasında aynı yanıt, ’’ kimseyle konuşmak istemiyor” oldu. Okula gittim, her gün geleceğini umut ederek bekledim, aradan bir ay geçti ve babası beni aradı, ağlayarak ve hıçkırarak, sesi sanki her çıktığında ses telleri parçalanıyor, her nefes alışında sanki boğazı yırtılıyor gibiydi, ve o güçlükle iki cümle söyledi. “Lenore, öldü”. Bu nasıl olur? dedim, kulaklarıma inanamıyordum, direk evlerine gittim ve intihar ettiğini öğrendim. Bunun olduğunu kabullenemedim, bu nasıl olur bana söz vermişti, beraber yaşlanacaktık, ona benzeyen çocuklarımız olacaktı, onu her gece saçlarını tarayarak uyutacaktım! Dünyam yıkılmıştı evet, inanır mısınız, ölmek istiyordum. Dünyanın en güzel varlığını kaybetmiştim. Onunla beraber hayallerimi, amaçlarımı, umutlarımı kaybetmiştim. Birkaç ay kendime gelemedim. Yemeden içmeden kesilmiştim. Paramı içkiye ve kadınlara harcıyordum. En son az miktarda bir param kalmıştı. Ve hayattan zevk alamaz hale gelmiştim. intihar etmek istiyordum, artık yaşamak, nefes almak bana zor geliyordu. Ama yapamıyordum, onun yaptığını yapmak istemiyordum. Kendi canıma kıymak istemiyordum. Bunun yerine üzerimdeki acıyı hafifletmek için tekrar kafes dövüşlerine katıldım ama bu seferkiler biraz daha farklıydı. Kendimi resmen öldürtmek istiyordum. Birileri gelsin ağzımı yüzümü kırsın dağıtsın, bana öyle şeyler yapsın ki öyle şiddetli vursun ki hiçbir şey hatırlamayayım diyordum. Gittim kalan son paramı da yatırdım, ve ringe çıktım. inanır mısınız, hiç karşılık vermedim, resmen aldığım darbeler yüzünden şoka girecektim, ama o an yine aynı şey oldu.
    ···
  14. 15.
    0
    Kaşımdan akan kan gözümün önünden geçti ve yine aynı, fısıltı şeklinde tüyleri diken diken eden o derinden gelen ses ;
    - Bunun için mi yaşıyorsun, asla ölmeyeceksin, ölmene asla izin vermeyeceğim, kendini bana bırak ve olması gerekenler olsun. Bırak seni herkesin korktuğu şey haline getireyim, senden senin çok sevdiğin bir şeyi aldım ve karşılığında sana bir hediye vermek istiyorum. Hediyemi kabul et !!!
    Aldığım darbelerden diyordum bir çok kez, ama o kadar içten ve netti ki, gerçekten de birisi kulağıma fısıldıyordu. O an gerçekten de ölmeyeceğimi daha doğrusu beni öldüremeyeceklerini anladım. Yada birisi bunun böyle olmayacağını kafama sokmamı istedi. Ve işte o an, vücudumu özgür bıraktım. Kollarım, bacaklarım, ellerim hiçbiri bana ait değildi artık. Gözlerim görmüyordu, nefes bile zar zor alıyordum, gözlerim açıldığında ellerim kan içindeydi, rakibim yüzü tanınmayacak şekilde kanlar içindeydi. Ama ben hiçbir şey hatırlamıyordum. Bunu bir süre daha yaptım. Param katlanmaya başlamıştı ama ben umursamıyordum. ilerleyen zamanda ne yaptığımın yada nasıl yaptığımın bilincindeydim. Nasıl vurduğumu neler olduğunu görebiliyordum. Karşımdaki yerde yatmış suratından kanlar atana kadar yumrukluyordum, bunun yanlış bir şey olduğunu biliyordum ama ellerim kan istiyordu. Kana susamış bir açlıkla vuruyordum, taki ellerim vurmaktan titreyene kadar. Çoğu kez bayılıp da çöpe atıldığımı, yada gözlerimi sokaklarda açtığımı hatırlıyorum. Bunlar olduğu zamanlar arkadaşlarımda kalıyordum. Kendimi ailemden uzak tutmaya soğutmaya çalışıyordum, evde bazen haftada bir kere bazen de dokuz yada on günde birkaç gecelik kalıyordum. Ailem alışmıştı duruma, eve eli yüzü şiş hiç gitmemiştim ama morluklar azalmaya yakın gittiğimde annem hep sorardı bu halin ne diye, ona uykusuzluktan gözlerimin morardığını söylerdim.
    Kız arkadaşım öldüğü sene sınıfta kalmıştım. Hiç unutmam daha doğrusu unutamam, o sene sınıfta kaldığım için babam bana düşman olmuştu. Gerçi artık dövme denen bir şey yoktu ama yaptıkları beni hastaneye düşürecek kadar etkiliydi. Hastane dediğim pgibolojik olarak tedavi gördüm. Evde dört kişiyiz. Ailemden fazla bahsetmek istemiyorum elbette, yada çok fazla değer verdiğim şeylerden. Her belge hayattaki her yazı bir tehdit unsurudur çünkü. Dediğim gibi ailede dört kişiyiz ve bu dört kişi sofraya oturmadan yemeğe başlanmazdı. Yemeğe oturdum ve babamın gelmesini bekliyorum, önümde çok güzel bir yemek, acıkmışım ve sabırsızım. Neyse babam geldi oturmadan yaptığı ilk şey tabağımdaki yemeği çöpe dökmek ve tabağı evden dışarı atmak oldu. Ve anneme söylediği şey; bu evde üç kişi var neden sofraya dördüncü bir tabak daha koyuyorsun, oldu. Mesela yine hiç unutamam evimizin holü biraz dardır yani iri yapılı 2 insan yan yana yürüyemezdi. Hol de yürüdüğüm zaman babam bana doğru yürürdü, sanki ben yokmuşum gibi bana çarpar düşürür üstümden geçerdi. Sanki yokmuşum gibi!
    Dediğim gibi bir şeyler öğreneceksiniz elbette bu yazdıklarımdan, en önemlisi de, şu olsun ; Fikir!
    Evet, Fikir! Bir insanın zihninin derinliklerine bir fikir yerleştirirseniz, o ufacık fikir onun hayatını değiştirir. Çok mutlu bir insanın beynine öleceği fikrini aşılarsanız mutsuz olur, ve mutsuzluk onun canını alır. Unutmayın fikir çok önemlidir, insanları kelimeler ile de öldürebilir yada yaşatabilirsiniz. Babam yaptığı da buydu. Bana, benim gerçektende olmadığım fikrini benimsetmişti. Bende gerçekten de var olmadığıma inandım. Odamdan çıkmıyordum, 3 aylık yaz tatilimin yarısını odamda geçirmiştim, çok zor yemek yiyordum. En son annem durumuma dayanamadı ve beni doktora zütürdü. Uzun bir süre ilaç tedavisi gördüm. ilk aldığım ilaç beni çok sersemletiyordu. Adeta yürüyen zombi gibiydim. Ama çok mutluydum, olur olmaz şeylere gülüyordum. ikinci ilacımsa beni uyutuyordu, hem de çok ucun bir süre. Zaten ilk aldığım ilaçtan dolayı hareket edemez hale gelen vücudum ikinci ilaçtan sonra adeta tamamen duruyordu. Salı günü uyuyorsam bazen perşembeleri bazen de cumaları kendime gelebiliyordum. Bazen de bazı şeyleri unutuyordum. inanır mısınız adımı bile unutmuştum bir keresinde, beynim işlevini yitiriyordu, hatırlamam için bana ismimle hitap edilmesi gerekiyordu. Neyse okuluma devam ettim. ikinci sınıfı tekrar alıyordum. Dövüşten biriktirdiğim paramı saklaması için arkadaşıma vermiştim baya da yüklü bir miktardı.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 16.
    0
    Arkadaşıma olan güvenim çok yüksekti çünkü benim için ölümü bile göze alacak insanlardı. ikinci sınıfın tekrarını verdim ama notlarım pek de iyi değildi. Üçüncü sınıfa geldiğim zaman her şey çok farklı oldu, kendi isteğim ile ilaçlarımı azaltıyordum, içer gibi yapıp içmiyordum. Beynim kendini toparlamaya başlıyordu. Aslında babamın bu davranışını şimdi anlıyorum. Kendisi gerek iş hayatı olsun gerekse sosyal hayatı olsun pek de saygın bir kişilik değildir. Hani sevilir hatırı vardır ama dediğim gibi işte standart bir kişilik. Mesela şunu yapacaksın derseniz mecburen yapar. Demek istediğim şu üst düzey bir yönetici yada fabrika sahibi bir insan değil, emir alan bir işçi, her ne kadar işi çoğu kişinin yapamayacağı yada çok özel bir iş olsa da, benim de kendisi gibi olmamı istemiyordu. Okuyarak üst düzeyde bir kişi emir alan değil de emir veren bir kişi olmamı istiyordu. Bana her zaman hayatım boyunca şu sözleri söylerdi : “ Gerçekten saygın ve başarılı birisi olmak istiyorsan beni örnek al”. En son dayanamadım ve lise üçüncü sınıfımda sordum “baba sen o kadar da başarılı birisi değilsin, neden her defasında bu lafı bana yedire yedire söylüyorsun” verdiği cevabı unutmam mümkün değil. “ Evlat, her çocuk için küçükken kahramanı babasıdır. Her babada çocuğuna kendisini örnek gösterir. Bende öyle yapıyorum ama senin kaçırdığın bir şey var. Kendimi örnek gösteriyorum ama benim gibi olman için değil benim gibi olmaman için” … Bu sayede üçüncü sınıfta kendime bir özel hoca tuttum, ekgibliklerimi gidermek için, ayrıca dershaneye de yazıldım. Üçüncü sınıfım gerçekten de başarılı bir şekilde geçti. Üçüncü sınıfın yaz tatilinde kendimi diksiyon ve hızlı konuşma kursuna bununla beraber Latin dansları ve farklı savunma sporu sanatlarına yazdırdım. Ayrıca müzik gelişimi içinde elektro gitar ve bateri kurslarına yazıldım. Dördüncü sınıf içinde hem dershaneye hem de özel derslere gittim. Bunlar fizik, matematik, geometri ve kimyaydı. Dördüncü sınıfta amacıma erdim. Ve çok iyi bir not ortalaması ile okulumu bitirdim. Harcamalarım yüzünden param bitmişti. Yine malum para kazanmak için yapmam gerekeni yaptım ve en iyi bildiğim şey olan kafes dövüşlerine tekrar katıldım. Tabi bu sefer işler biraz farklıydı. Çünkü sağ kolum iki kere, sol kolum bir kere, burnum iki kere, sol kaşım defalarca kez, sağ alt iki kaburgam da bir kere kırıldı. Belki daha bilmediğim bir sürü kemiğim kırılmıştır ama sağ kaşım asla açılmadı. Neyse kolum kırıldığı zamanlarda en az 3 ay kavga edemiyordum. Bunun yüzünden de parasız kalıyordum. Geçici işler bulmam gerekiyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 17.
    0
    Bende en iyi yol olan ot işine girdim. Bunun için güvenilir birkaç arkadaşa ihtiyacım vardı ki bende de bundan bol bir şey yoktu. Anlaştık plan ve gerekli şeyler benden emir alma ve uygulama ise onlardandı. Her sözüme harfi harfine uyacaklarına sözümün dışına çıkmayacaklarına söz vermişlerdi. Bende plan yaptım, o yaşıma göre bence çok zekice bir plandı. O zamanlar hemen her cadde de sokak da satılıyordu. Bende tohumları aldım ve saksılara ektim. Ama bu esrarın en kötü yanı filizlendikten kısa süre sonra kötü koku yaymasıydı. Öyle kötü bir kokuydu ki 100 m den herkes alabilirdi. Bende bizim sitedeki çiçekçiyi ziyaret ettim ki sitemizde yok yok. Polis olsun, komiser olsun, doktor, öğretmen, mühendis, avukat. Çiçekçiye tuvaletimizden çok kötü kokular geliyor sizde hiç kötü kokuları çeken bir bitki var mı dediğimde, bana hemen birkaç tane bedavadan verdi. Bende saksıları sitemizin çatısında zütürdüm. Sitemiz on katlı, dört binadan oluşuyor. Her bir katta üç kişi oturuyor ve toplamda yüzyirmi kişi bulunuyor ki bunların rahat ellisi polistir. O yüzden hiç korkmadım çünkü en büyük düşman en son bakacağın yere saklanır. Çatı katına da asla kimse çıkmazdı. Öncelik olarak altı yada yedi saksı ile başladım. Kuruttuğumuz esrarları ise lise de satıyorduk. Satış işini ise en yakın arkadaşıma yaptırıyordum. ilk başlarda işler pek iyi değildi, daha üst kademedeki satıcılar bunun satmasına izin vermiyordu ki bunlar son sınıftaki çocuklardı, bu ise daha üçüncü sınıftı. Buna bir sene sınıfta kalmasını istediğimi söylediğimde hiç düşünmedi ve bir yılını uzattı. Bu sayede hem üst devreden tanıdıkları vardı hem de saygınlığı, çünkü kendimden biliyorum okulda sınıfta kalan kişilerden korkarlar. Bu işten beklediğimden daha fazla kar yapmıştık. Toplamda beş kişiydik. Arkadaşlarımdan birisi hasılat işleri ile ilgilenir. Diğeri ise tam bir teknoloji manyağı, telefonları dinleyebilir, kiminle, nerde, ne yaptığımdan her saniye haberi vardı. Tabiî ki onun işi biraz daha zordu çünkü yaptığı şey pekte yasal değildi, o yüzden bu işleri çok nadir yapardı, mesela benden uzun süre haber alamadığı zamanlar yada çok önemli bir satım işlemi sırasında. Diğer arkadaşım satım işlemleri ile uğraşırdı. Son olarak da diğer satıcılarla olan irtibatı sağlayan kişi bu çok çok önemlidir. Çünkü her mahalle kendi bölgesinde satım yapar bazen onlar ürün yetiştiremez ve başkalarından alırlar, burada devreye o giriyor çünkü tek bir çok miktarda ürün satmak daha karlı ve kolay iştir. Genelde öğrencilere ve tanınmış kişilere satarız. Asla yeni bir alıcı ile direk olarak temasa geçmeyiz, yeni alıcılar malı daha önceden sattığımız kişiler vasıtası ile alır. Ve asla eroin yada damardan alınan ürünleri satmayız yada kullanmayız. Bu en temel kuralımızdı. Esrarın özellikleri hakkında bilgi vermek gerekirse oldukça yararlı bir maddedir. En önemlisi beynin belirli bir süre ileri derecede hızlı çalışmasını sağlar, algıyı yüksek seviyede arttırır, bağımlılık olgusu fazla değildir, isteyen bırakabilir, nerden mi biliyorum? Daha önce kullandığımdan biliyorum! Neyse bu iş oldukça dikkat çekiyordu. Gerek tehditler olsun, gerek polisler olsun çok tehlikeliydi. Dikkat çekmemek için bir sürü farklı işlerle uğraştım. Garsonluk, inşaatlarda amelelik gibi. En sevdiğim ise üniversite öncesi gümrükte çalışmıştım ki böyle bir kazançlı iş daha yoktur. Limana diğer ülkelerden gelen gemiler yanaşır ve içlerinde çok sayıda değerli eşya yer alırdı. Bilgisayar, cep telefonu, televizyon vs vs… gelen ürünler sayılıydı ve yaptığım iş. Gelen ürünü ve fiyatı söylemekti. Örneğin 15 tane bilgisayar geldi ve toplam fiyatı 15.000$ . Ama ben öyle yapmıyordum tabiî ki. Gelen bilgisayar 10 tane ve toplam fiyatı 15.000$ . sonuçta yollayanlar toplam fiyata bakıyordu. Dolayısı ile 5 tane bilgisayar da bana kalıyordu. O beş bilgisayarı da yarı fiyatına satıyordum. Üç ay içinde üniversitede bir yıllık yer yemek ve tüm giyecek ihtiyacımı karşılayacak parayı kazanmıştım. Üniversite işi de yaşadığım yerden ve beladan uzak kalmak için birebir fırsattı. ilk senem de özel kendime özel bir yurt kiraladım.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 18.
    0
    Çok iyi olmasana okunacak bir bölüm, iyi arkadaşlar ki bu en önemlisi dikkat çekmemek için birebirdir. Her şey çok iyi gidiyordu okuduğum yerden arkadaşlarıma yeni planlar veriyordum ve çok iyi para biriktiriyordum. Amacım artık daha farklıydı, iyi güzel bir hayat, kendimi olabildiğine geliştirmek, çok kültürlü bir birey haline gelmekti. Tam olarak tarif etmek gerekirse bir insan düşünün, çok iyi bir kıyafet giymiş, kıyafeti size kendisi hakkında bir bilgi veriyor, öyle bir duruşu var ki onunla konuşmak istiyorsunuz ne olursa olsun sadece sesini duymak istiyorsunuz, onun sesinin size huzur vereceğini biliyorsunuz, duruşu ile size bunu inandırmayı başarmış. Öyle bir konuşuyor ki, öyle akıcı ve ses tonu o kadar güzel ki sizi büyülüyor, etkisi altına alıyor söylediği her şeye koşulsuz inanıyorsunuz. Sözleri o kadar çok anlam ifade ediyor ki ne kadar bilgili olduğunu sorular sorarak öğrenmek istiyorsunuz. Onun verdiği cevaplar ise sizi tatmin etmekten öte oluyor. Kendimi her açıdan geliştirmeye çalıştım. Buna ilk dilimden başladım. Kendimi ifade etmek yada anlatabilmek için dilimi akıcı ve anlaşılır konuşmam gerekiyordu. Ama sadece konuşmak yetmiyordu, karşıdakini etkilemek için bundan daha fazlası gerekiyordu. Bunun içinse ayrı dersler aldım. Dünyanın en iyi konuşmacılarının ortak noktası nedir bilir misiniz? Çok iyi yalan söylüyor olmalarıdır. O kadar iyi yalan söylerler ki sizi olmayan bir şeye inandırırlar. Size ihtiyaç duyduğunuz şeyleri sunarlar. Hayal ettiğiniz her şeyi size verirler. Aç mısınız? Paranız mı yok? Size bunların hepsini vaat ederler. Hayatım boyunca hiç yalan söylemedim demeyi çok isterdim ama doğru değil. Ama çok azdır. Bu hayatımın devamında da dürüst olmaya her zaman gayret gösterdim. Kendime bir yöntem edindim. Diyelim ki birisini öldürdüm. Bana soracağınız soru eyer birini öldürdün mü? Olursa, asla hayır demem. Ama asla evet de demem. Tek diyeceğim şey birini öldürmenin çok yanlış bir davranış olduğudur. Yanlış bir şey olması onu öldürmeyeceğim anldıbına gelmez. Ve yanlış bir davranış olması onu öldürdüğüm anldıbına da gelmez. Soruna gördüğün gibi yalan söylemden bir cevap verdim. Şimdi sen diyeceksin ki doğruyu da söylemedin. Evet ama sorun doğru cevabı hak edecek bir soru değildi. Önemli olan uygun soruyu sormaktır. Ki zekanızı zorlamayın asla o soruyu bulamayacaksınız! Üniversitenin ilk yılında elimden geldiğince gözden uzak bir şekilde sessizce okumaya çalıştım. Neredeyse hiç dikkat çekmedim. ilk yılın sonunda, muhteşem bir yaz geçirdim. Para harcamamaya gayret gösterdim. Ama yaz gelince işler çok değişiyor. Arkadaşlarımın ve bir çok erkeğin eğlenme yada yaşama amacı neredeyse aynıdır. Bir erkeğe çok miktarda para verdiğinde yapacağı şey diğer tüm erkeklerle ortaktır. Gezmek, içmek, ve asıl en önemlisi kadınlar. Evet kadınlar da benim arkadaşlarım için birinci sıradaydı. Paramızı ortak bölüştürdük, benim biriken param o yıl yaklaşık 80.000$ dı. Onlarınsa 20.000 di. Ama onlarda sevdiğim bir yön vardı. Bana olan saygıları çok yüksekti.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 19.
    0
    bunu insan okicak huur çocuğu kısa kısa yaz adamı soğutma entrylere böl
    ···
  19. 20.
    0
    Tüm harcamalarımızı hep ortak yapardık ama eğlenceye gelince bana asla para harcatmazlardı. Yazın içtik, gezdik, para karşılığı kızlarla birlikte olduk, parti verdik ki amaç hep aynıydı, içip içip kızlarla birlikte olmak.
    Yat kiraladık parti verdik, il dışına çıktık ev kiraladık parti verdik, bar bar gezdik içtik sarhoş olduk. Hayat bunlardan ibaretmiş onlar için. Gerçekten de çoğu için hayal bile edilemeyecek kadar güzel şeylerdir bunlar. Çoğu erkeğin hayalleridir beklide. Ama benim için çok farklıydı. Daha fazlası vardı ve bunu biliyordum. Bi yerlerde beni bekleyen bir şeyler vardı.
    Yazın tadını inanılmaz derecede almıştım. Ama plan yapmaktan ve kazancı arttırmaktan da geri kalmıyordum. Arkadaşım o sene liseyi bitirmişti ve onu polislik sınavlarına sokmuştum. Oda kendine benim isteğim ile özel hoca tutup çalışmaya başlamıştı. içimizden polis çıkması gerekiyordu. Neyse ikinci seneme başlamıştım, ilk dönem her şey çok keyifliydi. Geziyordum, il dışına çıkıyordum, ama çevremdeki çoğu arkadaşım benim nasıl bir insan olduğumu nelerle uğraştığımı bilmiyordu. Bende onları da korumak ve uzak tutmak için bunlardan bahsetmiyordum. Ara yıl tatilinde farklı bir şeyler yapmak istedim, ve ülke dışına çıktım. Kuzenlerimin yanına gittim. Bir ülke bu kadar mı güzel olabilir. insanları bu kadar mı sıcak olabilir. Onların okullarında bizim okullarda olmayan çok şey vardı benim için en önemlisi de partiydi. Benim yabancı olduğumu anlayan herkes daha da yakınlaşıyordu. Kaynaşmaya çalışıyordu. Kuzenimle üniversitesinin yapmış olduğu partiye katıldım. Gitmeden önce bana, kuzen seni uyarmak istiyorum. Lütfen! Buraya geldin kimseye aşık olmayacaksın, kimseye bağlanmayacaksın, burada işler o şekilde yürümez! Dedi, bende hiç umursamadım. Kendi kendime” buda ne kadar abarttı, görende melekleri cennetten buraya getirmişler” dedim. Ama şato şeklindeki okulun içine adım attığımda gerçekten çok önemli bir şey fark ettim. Cenneti bulmuştum. O kadar güzel kız vardı ki, sanki bu güne kadar gördüğüm ve hayalini kurduğum tüm kızlar bir yerde toplanmıştı. Kendi kendime sesli bir şekilde, her üç saniyede bir aynı şeyi söylüyordum. “sana aşık oldum, sana da, sanırsam sana da aşık oldum, galiba sana da”. Ama kuzenimin dediği gibi işler orda farklı yürüyor. Bunu sınıflarda sevişen öğrencileri gördüğüm zaman anladım.
    Tümünü Göster
    ···