1. 176.
    0
    gün 5

    açlıktan ölmek üzereyim. hiç bu kadar çaresiz hissetmedim. hani derler ya insanın başına bi açlık gelmesin diye, aynen öyleymiş. bunca vakit dolabımdan dolup taşan, orduyu doyuracak yemek hiç yanımda yoktu. oltamı kurmak için envanterime girdiğimde bir şey fark ettim. son ender sandığım oradaydı. düşünün, içindeki yemeklere nerede olursam olayım ulaşabilirdim. ama yapmadım bunu. çünkü bu sandığı buraya bırakırsam bir daha geri alamazdım. boşu boşuna kullanmış olurdum. açlıktan ölsem yine kaybedecektim o sandığı, ama yine de bu riske girmeye değerdi. şimdi ormanda hiçbir şeye takılmadan koşuyordum. hiçbir hayvan yoktu, tavuklar dışında. tavuk yiyemezdim, zehirlenebilirdim onların çiğ etinden ötürü, ve zehir şu an son tahammül edeceğim şeydi. iyice ilerledikten sonra büyük bir su kütlesine rastladım. hiçbir şey düşünmeden oltamı attım. her tuttuğum balığı anında mideme indirdim. bir-iki saat kadar sonra tamamen toparlanmıştım

    kafam yerine geldiğinde (ve daha fazla balık tuttuktan sonra) haritama baktım. burası adadan geldiğimde ilk ayak bastığım yerlerdi sanırım. biraz sonra ilk ayak bastığım noktayı buldum. denizden çıkmak için üst üste yığdığım bloklar, ortasından kesilmiş bir ağaç, burası insan eli değmiş bir yerdi! aylar önce açlıktan son anda burada kurtulmuştum, upuzun bir deniz yolculuğu ardından, yine oltam yoktu o vakit. Deja vu dedim kendi kendime. Demek ki ölmek için o kadar büyük bir okyanusa gerek yokmuş, insan ufak bir ormanda dahi açlıktan kırılabilirmiş. okyanusa varmanın sevinç ve ormanı tüketmenin hüznüyle yolumu doğuya döndürdüm, o yönde bir orman daha vardı, ama yol uzundu ve arada geçilmesi gereken bir göl vardı

    (şu eski capsi buraya yine koyayım, geçtiğim orman ve doğudaki diğer orman mevcut: http://imgim.com/8141incik5632823.png )
    ···
   tümünü göster