1. 1.
    +7 -3
    --spoiler--
    serversız kaldık yine iyi mi
    --spoiler--

    edit: burada oyun ile ilgili bazı ufak ipuçları da bulabileceksiniz. hikayeyi olabildiğince gerçeğe dönüştürmeye çalıştım, minecraft nedir bilmeyenler sıradan bir robinson crusoe hikayesi gibi okuyabilirler.

    edit 2: beyler takip edenler uplarsa sevinirim, takip edildiğimi görmek beni motive ediyor, aynı zamanda başlığa yeni panpalarımızın geleceğini garanti ediyor.

    son edit: @117'de oyunun haritasını, takip eden entrylerde ise başka başka bölgelerden hikayeyi okuduğunuzda tanıyacağınız capsleri verdim.

    gün 1:

    kendimi deniz kenarında buldum. gizemli bir sandık hemen yanımdaydı. (içinde bir adet tahta balta, birkaç işlenmiş odun, bir ekmek, iki elma vardı). sandığı ve etrafında sanki benim için bırakılmış gibi hissettiğim meşaleleri de yanıma aldıktan sonra içgüdüsel olarak hemen yanımdaki ağacı baltayla hızlı bir şekilde parçaladım ve işledim. ağaç yapraklarına dokunmadım, ne de olsa başka bir çok ağaç bulacaktım, yapraklardan düşecek ağaç fidanlarına ihtiyacım yoktu.

    oradan ayrıldım. deniz kenarlarını severim normalde, ama bu sefer içimde kötü bir his vardı. hemen ufak bi tepeye çıktım. ve korkunç gerçekle karşılaştım, bir adadaydım! etrafıma baktım. ve hiçbir ama hiçbir ağaç görmedim. adadaki tek ağacı kesmiştim, ve yalnız başıma olmanın korkusuyla çok kötü bir hata yapmıştım. karnımın guruldadığını hissettim, acıkıyordum. neyse ki ada ağaç konusundaki fakirliğini yemek konusunda göstermiyordu. her yer domuzlarla doluydu, bir iki grup inek de vardı. irili ufaklı tavuklar akşam yemeklerimi çeşitlendirecekti. o anda kestiğim ağaç geldi aklıma. belki de fidanları yere düşmüş olabilirdi, gidip alır ve bu adada uzun bir süre yaşayabilirdim. ama gittiğimde fidanlar yok olmuştu. artık bu ufak cennet benim için daralıyordu git gide...
    ···
  2. 2.
    +4
    ...
    öğlen saatleri geçmişti. sandığımda bir çok çiğ et (büyük bir kısmı yağlı iğrenç domuz eti), elimde sınırlı tahtamdan yaptığım tahta bir kazma, başımda sıcaktan korunmak için inek derisinden bir kask ve ayaklarıma bağladığım iğreti bir deri parçasından başka bir şeyim yoktu. kazma ile bir miktar taş çıkarttım, sonra o taşların arkasında bir kömür damarı buldum. hemen taşlar ile bir fırın inşa ettim. fırını ve kömürleri kullanarak etleri pişirdim. o iğrenç domuz etleri artık daha yenebilirdi, tavuk etleri ise beni zehirleyip midemi bulandırmıyordu artık. git gide akşam oluyordu artık, yer altında iğrenç yaratıkların sesleri geliyordu. efsanelerde söz edilen zombiler, ellerinde okları olan iskeletler, iğrenç dev örümcekler, üzerine koşup bir anda patlayan creeper'lar. hatta ve hatta simsiyah, gözlerine baktığında seni öldürmek için her şeyi yapan uzun yaratıklar (enderman derlerdi ona). artık bir barınak inşa etmeliydim.

    adanın en yüksek tepesine çıktım. sandığım ve eşyalarımı inşa ettiğim masam oradaydı zaten. hemen etrafına çevredeki topraklarla kerbin bir ev yaptım. kapısı yoktu tabii ki, onu yapmak için tahta harcayamazdım. öldürdüğüm birkaç koyundan yolduğum yün ile biraz tahtadan ufak bi yatak yaptım. dışarıdan gelen seslere kulak asmadan uyudum.
    ···
  3. 3.
    +3
    gün 2:

    uyandım. kapı olarak kullandığım yerdeki toprak parçalarını kazdığımda karşımda yanmakta olan bir zombi vardı. beni fark ettiğinde çok geçti, yanarak yere yığıldı. ilerde iki örümcek vardı. bana saldırmadılar, sabahları o kadar da saldırgan değillerdi. arkalarınaa geçtim. birkaç kazma darbesi ile önce birini, sonra ötekini öldürdüm. evde birkaç çubuğum vardı. ip ile birleştirip ufak bi olta yaptım. çapari ile bolca balık tutabilirdim artık. tahta stoğum çok azdı. birden aklıma adayı terk etmek geldi. nedendir bilmem, bu cenneti terk edecektim. ama tahtasız yaşayamazdım. güneşin doğduğu yerden yönleri buldum. ve adanın kuzey yakasına bir bot yaptım. sandığımı, yemekleri, meşaleleri, yeni yaptığım taştan kazmamı ve yol ne kadar uzun olursa olsun beni yarı yolda açlıktan öldürmeyecek oltamı da alarak, barınağımı benden sonra oraya düşmesi muhtemel birileri olursa (veya bir gün özleyip geri dönersem) diye bırakarak adamdan demir aldım
    ···
  4. 4.
    +4
    ...
    bu bölümü maddeler halinde, açıklayarak geçeceğim. son derece sıkıcı bir bölümdü çünkü.

    -ikinci günüm biterken su midemi bulandırıyordu artık. her yerde su. koskocaman bir okyanusta olabilirdim. oltam kırılıp açlıktan ölene kadar çıkamayabilirdim buradan. yatağımı koyabileceğim bir yer olmadığı için gece de botla kürek çekmeye devam edecektim. bu sefer büyük bir kaya parcası bulmadan botumdan inmeyecektim. daha büyük bir ada bile beni paklamazdı. her türden çimenliğin, çölün, ağacın olabileceği bir ekoton bulmak için uğraşacaktım.

    -üçüncü günün sonunda domuz etleri bitti. daha lezzetli biftekleri ve tavuk etlerini sona bırakmıştım, son tattığım şeylerin lezzetli olduğunu hatırlayarak ölmek istiyordum.
    ···
  5. 5.
    +1
    @8 panpa beni takip et bak biraz ipuçları elde edeceksin bence
    ···
  6. 6.
    +1
    -dördüncü gün, çok ufak adalar var, ağaç yok, belki yatağımı koyup uyuyacak kadar kara parçaları... deniz tehlikesiz. biraz dinlenme ve ayağımı toprağa sürme şansım vardı. her fırsatta balık tutuyordum. böyle bir toprağı fırsat bilip fırınımı tekrar kurup, tahtadan neyim varsa balık pişiriyor, balık yiyordum. etler dayanıklıydı zaten. midem de düzeldi.

    -beşinci, altıncı günler ve geceler hep sudaydım. hava biraz daha ısınıyordu ben gittikçe.

    -sekizinci günün akşamında ufak bir ada sistemi buldum. bir iki ağaç vardı. sonunda tahtaya kavuştum, ve tabii fidanlara da. ama burada beklemedim. belki ufak bi domuzcuk bulabilirdim, ama bakmadım. ben ufukta kara göreceğim bir yere gidecektim
    ···
  7. 7.
    +2
    -dokuzuncu gün sudaydım yine. hiç fırtına çıkmadı. sakindi su, ve balıkla doluydu. oltam gitgide parçalanıyordu. keşke elimle balık tutabilsem diyeceğim anlar oldu. ve nihayet oltam kırıldı. elimdeki yiyeceklere baktım. sanırım 3-4 gün dayanabilirdim..

    -on birinci gün, elimdeki dana bifteğini kemirirken uzakta yüksek ağaçlar gördüm. ısınmanın sebebini anlamıştım artık, tropikal bir yöreye gelmiştim. yüzlerce ağaç, binlerce odun, sayısız işlenebilecek aletim olacaktı artık. tropikal ormanın kenarına demirledim. kazmam ile bir sürü domuz indirdim. yemek miktarımı katladım. baltam kırılana kadar ağaç eşeledim, yeni baltalar yaptım, kılıç gibi kullanabileceğim sopalar keskinleştirdim, kürek bile yaptım. artık taş işleyebiliyordum, kazmam dışında bir sürü taştan aletim vardı. tropikal ormanı baştan sona kat ettim. bir kediyi balıkla kandırdım, artık peşimden geliyordu. geceleri bu kedi creeper'ları korkutuyordu, böylece o patlayan pislikler benden uzak olacaktı. yatağımı bir ağacın üzerine koydum ve uyudum.

    -on ikinci gün yine suya rastladım. ve botuma binip karşıya geçtim. ufak bi göldü bu aslında. karşı kıyıya vardığımda çok değişik bir tepedeydim. doğuda çayırlıklar vardı. batıda bolca canavarın kol gezdiği bir çöl. geldiğim yön olan güneyde sonsuz ağaç kaynağım tropik bölge. kuzeye devam ettiğimde yüksek vadiler vardı, işlevsiz. yolun devamı yine okyanustu. gün biterken geri döndüm o bölgelerin birleştiği noktaya, yeri düzleştirdim ve kerbin bir ev yaptım. zombiler bana dokunamadan bir evim olmuştu
    ···
  8. 8.
    0
    @12 penta ben osensei erepten :D
    ···
  9. 9.
    +3
    13-14. günler

    günlüğüm yine eski halini aldı. buraya evim diyordum. yine besin konusunda hiçbir korkum yoktu, her yer domuz doluydu. ama hiç inek görmedim. doğu yönüne yolculuk için kendimi güçlendirdim. ve güneş doğduğunda oraya doğru yol aldım. çayır iklimi bolca hayvan demektir, ve belki köyler. bu köylerde misafirperver insanlar bana tarlalarından besin verebilirdi. silahtarların evlerinde kutular olur derler, o kutulardan altın bile aşırabilirsiniz. bu hayallerle yola çıktım. ve sonuç yine okyanustu. batı yönündeki çöl dışında, hiçbir ama hiçbir yönde kıta devam etmiyordu, bir yarım adadaydım galiba

    15-16-17. günler

    bu sefer de çölü ziyaret edecektim. bahsettiğim köylerden çöllerde de olabilirdi.çölü gezintiye çıktım. önce tropikal orman sınırlarından gittim. sonra. orta kesimler. ardından aşağıda haritada gösterdiğim yerde bir köy buldum. 4 hane vardı ne yazık ki. sinirlendim, kitaplıklarını parçaladım, tarlalarını yağmaladım. bana hiçbir şey yapmadılar, yapamazlardı da zaten. bir sürü ganimet elde ettim. kuzeydeki ormanlardan biraz daha dolaşarak geri döndüm.

    not: bu caps haritamın en önemli kısmından, okyanus olan yerleri dahil etmedim. (tabii sonraki gezintilerimde bayağı açıldı. geldiğim yönü tayin ederken bir çölü ıskaladığımı fark ettim, sonra doğudaki steplerin başka bir tropik bölgeye bağlı olduğunu da. aynı zamanda batıdaki çölün devamında bir bataklık oluşumu var, ama daha hala oralara gitmedim, yarım adada olup olmadığımı bilmiyorum). harita geldiğim yönü de içeriyor

    http://imgim.com/8141incik5632823.png
    ···
  10. 10.
    +4
    18. gün

    gezinti bitti. artık bir şeylerin inşasına geçmeliydim. ilk olarak aklıma harita geldi. kömür işlerken biraz demir bulmuştum, çölün yanında olduğum için bol miktarda şeker kamışı da vardı. şeker kamışıyla kağıt yaptım bolca, her bulduğum yere şeker kamışı ektim ve büyüdükçe sınırsız kağıt stoğum oldu. derinliklerden redstone bulmalıydım, bir çok elektronik veya karmaşık sistemin redstone'a ihtiyacı vardır. ilk madencilik girişimim başarıyla sonuçlandı. doğal mağaralar yoluyla derinlere indim, doğal şelaleler ile lavlara kadar ulaştım, bulduğum ilk redstone damarını kazıp geri döndüğümde akşam olmaktaydı.

    karnımı doyurdum, önce pusula sonra haritamı yaptım, ardından keşfe çıktığım yönleri tekrar gezeceğim zaman hep yanımda bulunduracağım envanterime koydum.

    kendime notlar: minecraft'ın yapımcısı notch der ki, altın kural dikine asla kazmayın. bir mağaraya düşer ve büyük ihtimalle ölürsünüz, veya yukarıya doğru kazarken üstünüze bir creeper düşebilir. en önemli kurallardan birisi de şudur, her zaman yanınızda bir kova su bulundurun. özellikle mağaralarda lavları yenmenin en güzel yolu, su döküp onları obsidian'a çevirmektir.
    ···
  11. 11.
    +3
    19. gün

    evime binlerce kez şükrediyorum. müthiş bir doğal mağaranın dibinde. evimin hemen altında bile zombiler kükrüyor. onları bulup, öldürüp o boşlukları doldurdum ki geceleri korkmayayım, veya yakınlarda yaratıklar olmadan yatağıma rahatça yatabileyim. evimin etrafını çitle çevirdim. her yere meşaleler koydum. yaratıklar artık buralarda doğamazlardı. ilk günlerimi hatırlıyorum. artık ağacım var. kömürüm de var (en kötü ihtimal bir parça odunu işlenmiş odunla yakarak charcoal denilen odun kömüründen elde edebiliyordum). köylüleri yağmalarken tarla yapmayı öğrendim. tarla yaptım, köylülerden aldığım patatesleri, öldürdüğüm zombilerden düşen havuçları, her yerde bulunabilen buğday tohumlarını ektim. havuçlar domuzları bana çekiyordu. evimden yüksek bir köşeyi çitle çevirdim. oraya topladım domuzları. ve sanırım yarım adada gördüğüm tek inekleri de buğday ile oraya soktum. bu inekler ve gelecek yavruları, adadan beri gördüğüm ilk ve son inekler olacaklardı.
    ···
  12. 12.
    +3
    @19 ben amatörüm panpa, saygılar

    20. gün
    kendimi robinson crusoe gibi hissediyorum. o da yaban hayvanlarını ehlileştirip süt, tereyağı, peynir elde ediyordu, büyük tahıl ambarlarına sahipti. ama onun tek düşmanı yerlilerdi, benim ise her yanım zombi kaynıyor. öldürdüğüm örümcekler sayesinde yeniden olta ve yay, iskeletler ile oklarım oldu. iskeletlerden çıkan kemikleri işlediğimde çıkan şeyin (bone meal) gübre özelliği var, tahıllarımı hemen büyütüyorlar. böylece domuz üretmeye yetecek bir sürü havucum, inek ve tavuklar için bir çok buğday ve buğday tohumum oldu. ve tabii ki patates, pişirdiğimde kokusu bana ortaköyü hatırlatan patatesler de beni müthiş bir şekilde doyuruyordu. Ta adadan beri benimle olan sandıkta artık sadece inşa öğeleri vardı, bunun dışında fırınımın yanına yiyecek ve tarla işlerini zütürecek ayrı bir sandık yaptım.

    böylece artık yemek için dışarı çıkmıyordum. bazen sadece iskelet avı yapmak yeterli oluyordu, gübre için tabii. üzerimdeki deri çarık ve kukuletaya veda etmem gerekiyordu, bu yüzden yarın yer altına inip bolca demir, hatta bulabilirsem elmas toplayacağım
    ···
  13. 13.
    0
    arada boşluk buldukça siz minecraftçı panpalarıma şukular, nik6'lar döşeyeceğim, bakarsınız bir gün hep beraber oynarız beyler * birazdan devam...
    ···
  14. 14.
    +1
    @26 panpa server olayını ben üstlenmeyeyim diyorum çünkü laptop'tan bağlanıyorum bu aralar, kendim bile zor oynuyorum...

    21. gün

    ne yapsam ne yapsam diye düşündüm bu gün. taştan bolca araç gereç inşa ettim hali hazırda, fakat tek başımayım ve madene inmeye biraz korkuyorum, sonuçta redstone'u bulduğum yer büyük bir yeraltı vadisi idi ve onun devamında iyi veya kötü her şey çıkabilirdi karşıma. cesaretimi topladım ve madene girdim. bir süre deniz seviyesinde yol aldım. yavaş yavaş aşağıya indim. yolda karşıma çıkan creeper'lar bana yeni maden sistemleri açtı (gunpowder lazım olmadıkça asla öldürmem creeper'ları yer altında, patlamaya zorlarım vur kaç yaparak). ve daha aşağıya inmeden bir çok demir damarı buldum şaşırtıcı bir şekilde. geçen sefer hiç bakmamışım etrafıma diye iç geçirdim, şu an üzerimde sağlam bi zırh olabilirdi. çarıklardan, deriden kurtulmak istiyordum, zaten kendileri parçalanmak üzereydi.

    yer altı vadisine indim. daha önceden dediğim gibi her zaman su taşımak yararlıdır, bu yüzden ilk gidişimden beri elimde var olan kovamı şelaleden suyla doldurdum (unutkanlık, mağaraya girmeden önce su almamışım). meşalelerle yolun hep sağ tarafını işaretlemek yararlıdır, çıktığınız delikleri de öyle. yer altı mağarasına indiğim şelaleyi işaretledim böylece. ve lavları kurutarak devam ettim. bir süre sonra vadi lav denizlerine vardı: red stone ve diamond kaynakları. o gün oradan 7-8 diamond ve bolca (20-30 arası) iron ile çıktım.
    ···
  15. 15.
    0
    22. gün

    armor setim oldu. gayet güzel. artık diamond bir kazmam var. geriye 3 diamond kaldı. ikisi ile enchantment table yapıp kendimi kuvvetlendireceğim. son kalan bi tanesi ile jukebox yaptım. oyunda okçu iskeletleri creeper'ları öldürmeye iterseniz yere cd'ler düşüyor. artık hoş bir ton var oyunun arka planında. sıradaki amacım enchantment table için obsidian yapmak. aynı yere tekrar indim madende. 4 adet obsidian çıkardım. gelirken bir terkedilmiş maden buldum (işlenmiş tahtalar ve raylar, zehirli örümcekler de tabii). oraya indim. şansıma bir sandık buldum, sandıkta iki aded enchantment kitabı vardi, patlama ve ateş koruması. bir adet örs yapmam lazımdı, 3 demir blok, 4 demir, yani 31 tane demir gerekiyordu. inmişken bolca damar buldum. muhtemelen bir gün kalmışımdır orada, o yüzden günlüğüme 24. gün olarak devam etmem gerekiyor
    ···
  16. 16.
    +1
    @29 olursa manyak olur panpam

    24. gün

    gün ışığını özlemişim. evimin arkasına, yer altına ufak bi oda inşaa ettim. odanın ortasında kitaplıklar ve enchantment table yaptım (kitaplıklar için gereken kitapları yağmaladığım köyden elde ettim, hoş zaten sınırsız kağıdım ve oldukça fazla deri elde etme imkanım vardı ineklerimden). odanın kenarına ufak bi oda daha yaptım. örsümü oraya yerleştirdim. böylece gücü azalan eşyalarımı level karşılığında tamir edecektim. hem de örsün güzel bi özelliği var, enchantment'ları (+ basmak diyebiliriz knight'tan gelenler için) koruyarak tamir sağlıyor. kazma dışındaki bütün gereçlerim hala iron. onları yavaş yavaş tamir ettim. örs ile fire protection kitabını da armor'a yerleştirdim, artık lava düşmekten korkmuyorum
    ···
  17. 17.
    0
    @35 survival olsun, hile olmasın (teleport hariç). mod falan bile olmasın, too many items falan bozar oyunu. görevler olsun, ben seve seve çiftçilik yaparım, food işine bakarım mesela. en eğlendiğim iş o. yer altını çok sevmiyorum, klostrofobik bi insanım amk :D
    ···
  18. 18.
    +1
    25. gün

    umarım bu 25. günümdür. bazen çok doğru hatırlayamayabiliyorum yaptıklarımı. keşke baştan beri bi kitabım olsaydı. şimdi var, ama o da yarım yamalak olduğu için attım. evimi tarif edeyim. evim taştan yapılma, yerler tahtadan laminant. iki oda var, eskiden çok saçma derecede büyük yerler yapardım, şimdi iki oda yapmak yetiyor, az gelirse bi kat çıkarım yukarıya zaten. büyük odada yatağım, beni hiç bırakmayan sandığım (artık ikili), lapis lazuli taşından yaptığım bir zigon, onun yanında tek cd'siyle bir jukebox. evin bi köşesinde mağaradan gelirken lav koyduğum ufak bi delik var, burayı bi tuzak kapıyla kapadım. kullanışlı bi çöp kutusu * başka bi köşede crafting table, diğer odaya açılan kapı üzerinde bir saat.

    diğer odada ise yalnızca yemek sandığım ve iki adet fırınım var (biri adadan beri beni takip ediyor yine). adadan geldiğimden beri duran biftek ve tavuk etleri olabilir hala, ama yine de mütevazı bir yemek dolabım var. bu aralar favori öğünüm 3 açlık dolduran patates, en çok da ondan pişiriyorum.

    bir tane de çakmağım var artık. bu çakmak benim çok önemli bir yere kapım olacak: nether, yani cehennem!
    ···
  19. 19.
    +1
    @42 düşündüm panpa da dediğim gibi ben onunla uğraşamayacak derecede berbat bi sistemde oynuyorum, düşün kendi çevremden bile adam toplayamadım bu yüzden. biri hazır kursa herkes gelir oynar bi yere kadar, ama dediğim gibi o elimizde yok

    26. gün

    cenehheme sayılı günler kaldı. yine aynı yere inip crafting table yaptığım obsidian'lardan toplamam lazım, portal yapacağım. portal şöyle yapılıyor: http://www.minecraftopia....nether_portal_example.gif

    ben başta yanlış hesapladığım için portala yetecek obsidian almadım. ama sonradan köşeleri olmadan da yapabileceğimi hatırladım, böylece cehennemin kapıları benim için açıldı. cehennem lav denizleriyle dolu, iyilikten ıssız, kötülükle dolu bir yer. oranın genel yerlileri zombi domuz adamlara dokunmazsanız size saldırmıyorlar. ghast denen büyük uçan deniz anası vari yaratıklar baş düşman. fırlattıkları bombalar müthiş derecede öldürücü. portalı kapama riski bile olan bu bombalara karşı portalı korunaklı bi ev içine almakta yarar var. aslında nether'e de bi ev yapılabilir, ama orada uyursanız ölürsünüz (ciddiyim, yatınca yatak patlıyor :D)

    biraz ilerlediğimde karşımda devasa bir yapının olduğunu gördüm, bir nether kalesi! bu oyunda şansım yaver gidiyor, başka zaman hileyle uça uça tüm nether'i arasam bulamadığım o yapı hemen karşımda beliriverdi. tabii buraya girmek de canlı kalmak da zor. daha sonra buraya geleceğim, çünkü burada iksir yapımına dair çok şey var.
    ···
  20. 20.
    +2
    27-28-29. günler

    burada biraz hesabı unuttum sanırım. ama bu günlerde genel manada evimin çevresini çevirdim, zombisiz hava sahası oluşturdum. güney yakamda su olduğu için pek sorun yok. kuzey yakasında da tepeler var, çok yaratık spawn olmuyordu zaten. yine de çevirip ışıklandırdım. domuz inek ve tavukları topladığım yer ev sahamın kuzeybatı köşesinde kaldı. doğu yönü, çayırlara bakan yönde diktiğim ağaçlar var, her defasında tropik ormanlara kadar gitmememi sağlıyorlar ve güzel bi görüntüleri var. batı, yani çöle bakan yer, işte o yön benim en sıkıntı çektiğim yer. bolca örümcek saldırısı yemekteydim eskiden ufak çitler bana yardım etmediği için. ben kenarları çevirdikten sonra örümcekler de gelemez oldu.

    batı yönündeki çöl benim için önemli. iskeletleri öldürüp gübre ve ok elde etme işini oradan karşılıyorum. geri kalan bütün yaratıklar benim için gereksiz sayılır şu an, ama yakın zamanda iksir işine gireceğim ve o zaman gunpowder, spider eye gibi bazı şeyler gerekli olacak.
    ···