1. 126.
    +4 -1
    Panik atak mısın? Oku o zaman. Ama oku bak.. Çünkü artık hepsini yendin.

    "merhaba,

    sizi o kadar iyi anlıyorum ki. şu an hissettiğim duygu şu: yolun ortasında 10 cm derinliğinde bir su birikintisi var. gözümle görüyorum, derin değil. bir adım atsam geçebilirim. bütün dostlarım, sevdiklerim karşımda "üzerinden atla, gel" diyorlar. ben de biliyorum, bu sadece bir su birikintisi ama geçemiyorum. adım atarsam boğulacakmışım gibi geliyor. yahu herkes karşı tarafta, kimisi zaten hep oradaydı, bazıları benim tarafta, onlar da atlamış suyun üzerinden. ben niye burada kaldım, herkes geçti, ben de atlasam, ama ya boğulursam.

    yıllarım böyle geçti. anksiyetem olduğunu biliyorum. yaşadıklarımın kaynağının bu rahatsızlık olduğunu biliyorum. üzerine gitmem gerek. herkes diyor, "üzerine git"
    ben de diyorum, "siz beni anlayamazsınız"

    kalbim sıkışıyor, anksiyeteden olduğunu biliyorum, kalbimde bir problem yok, her şey anksiyete yüzünden ama ya kalbimde bir problem varsa. bu kez son, bir kere daha kardiyologa gidicem, o da problem yok derse, bu sefer anksiyeteden emin olacağım. kafamda karıncalanma olur, "acaba beynimde tümör mü var", ayaklarım sanki yere basmıyor gibi, boşa adım atıyormuşum gibi gelir, "bundan öncekiler anksiyete kaynaklıydı ama bu seferki biraz değişik. galiba bu sefer kanser oldum" derim.

    çok şükür, ben o 10 cm'lik suyun üzerinden atladım, karşıya geçtim. şimdi arkada siz kaldınız. aynı şeyleri yaşadım, "atlayın bu tarafa, o su sizi boğmaz" diyorum. büyük ihtimalle, "benim durum sizinkinden farklı, beni kimse anlayamaz" diyorsunuzdur. ben de, beni karşı tarafa çağıranlara aynı şeyi diyordum, "tamam sizinki de anksiyete ama benim durum daha farklı, beni anlayamazsınız".

    vakti zamanında çok düşündüm, yataktan kalkamadığım için tavana bakarak düşündüm. ömrümün en güzel yıllarını yatakta geçiriyorum, neden, çünkü ayağa kalkınca başım dönüyor. evden dışarı çıkınca göğsüm sıkışıyor, terliyorum, eve dönmem lazım. eve geldim, yatıyorum, tavana bakıyorum. doktor ne diyor, evden çık, dolaş, üzerine git hastalığın. tamam, bugün geçti, yarın dışarı çıkıyorum. yarın oldu, yine dışarı çıkamadım.

    hep akşam olmasını isterdim. niye? çünkü akşam olunca uykun geliyor, yatıyorsun. diğer insanlar da yatıyor. onlarda aynı durumdasın. onlar uyuyor, sen de uyuyorsun. herkes eşit. uyurken ruhun sıkılmıyor, evden çıkma derdin yok, kalbin sıkışmıyor, boşlukta gezmiyorsun. normal insanlar da uyuyor, sen de. sabah olunca işler değişiyor elbette. onlar, güzel yaşamlarına dönüyorlar. herkes işinde gücünde. sen tavana bakıyorsun. keşke akşam olsa da uyusam, diyorsun.

    bir dönem, çabuk yaşlanmak istiyordum. hayat bomboş geçiyor, evde yatıyorsun, önünde uzun yıllar var, bu nereye kadar gidecek? şöyle bir yatsam, 60-70 yaşında uyansam. hem belki o zaman iyileşmiş olurum.
    uzun zaman tavana bakıp düşündüm. bu dert niye beni buldu? böyle hayat mı olur? çocukluğumu düşündüm, en son ne zaman kendimi tam olarak sağlıklı hissetmiştim. başımın dönmediği, kalbimin sıkışmadığı zamanlar... ne oldu da bir anda her şey değişti? artık kurtuluşu olmayan kanser hastalarını düşünürdüm. onların durumu mu daha kötü, benimki mi? şükür, ölümcül bir durum yok ama bu, ölmekten beter. evden dışarı çıkamıyorum, yataktan doğrulamıyorum. böyle 20 sene yaşayacağıma, 1 sene doğru dürüst yaşamak, daha mı güzel olurdu?

    herkes, hastalığın üzerine git, diyor ama anlamıyorlar. bu rahatsızlığı yaşamayan beni anlayamaz. keşke onlar da yaşasa da, beni anlasalar. yok, kimse yaşamasın, onların ne günahı var? bu hastalık niye beni buldu? yarın sabah evden çıkıcam, bayılsam da, yere düşsem de evden çıkıcam, otobüse binicem, yürüyücem, üstüne gidicem, yeter artık, akşam olsa da uyusam, sabaha dinlenmiş kalkarım.

    işte bir anksiyete hastasının hisleri. umarım hala "benim durumum farklı, beni anlayamazsın" demiyorsunuzdur. sizi, doktorunuzdan bile daha iyi anlıyorum. onun için diyorum, hep diyeceğim. çıkın dışarı, dolaşın, gerçekten bir şey olmuyor. başınız dönecek, kalbiniz sıkışacak, nefes alamayacaksınız ama bunun başka bir çaresi yok, en azından ben bilmiyorum. evde kalmaya devam ederseniz, durum daha iyiye gitmeyecek. dolaşın, kalbiniz sıkışsa bile dolaşın, bir şey olmayacak. sinemaya gidin. birkaç hafta, çıkış kapısı hangisi, bu sefer bayılıyorum galiba, hemen çıkmam lazım, diyeceksiniz ama üzerine gidin. bir şey olmuyor. anksiyeteden bayılan, kalp krizi geçiren, ölen adam yok.

    bir de, dedim ya, uzun uzun düşünmüştüm zamanında. evden çıkamıyordum bir dönem, kalbim sıkışıyordu. bu seferki galiba kalp krizi, yok asıl bu seferki, yok yok bu sefer kesin... diye diye, bir gün kalpten öleceğime inandırmıştım kendimi. o sefer, bu sefer derken baktım ölmüyorum. sonra düşündüm, ölsem ne olur, ölmesem ne olur? ölüm niye beni bu kadar korkutuyor? böyle mi yaşamak daha iyi yoksa ölmek mi?
    sorunun cevabını buldum. ölmekten korkuyordum çünkü ölünce büyük ihtimal cehenneme gideceğimi düşünüyordum. yoksa insan neden ölümden korksun? ölümden sonrası yoksa, zaten iş bitti. sonsuz uyku. ya ölümden sonrası varsa? kendimi şöyle bir değerlendirdim, öldükten sonra büyük ihtimalle cehenneme gidecektim. abdest alıp tövbe ettiğimi hatırlıyorum. tövbe etmek garip bir şey, insanı rahatlatıyor.
    siz de bir kendinizi değerlendirin. ölümden korkuyor musunuz? korkuyorsanız neden?
    bu anksiyete saçmalığında, biraz cesur olmak lazım galiba. hep diyorum ya, üzerine gidin diye. insan ölümden ne kadar az korkuyorsa, o kadar cesur olabiliyor. sokağa çıkınca başınız mı döndü, kalbiniz mı sıkıştı, "bu sefer kesin ölüyorum" mu dediniz, ölün o zaman, iyi bir insansanız, allah'a inancınız varsa, ölüm belki de o kadar korkulacak bir şey değildir.

    bakın, ben o suyun karşı tarafına geçtim. zor oldu ama oldu sonunda. sizin gibi, arkada kalan kişileri görünce gerçekten üzülüyorum. bir adım atsanız, dönüp arkanıza baktığınızda "şu kadarcık şey için mi kendimi bu kadar üzmüşüm" diyeceksiniz.

    üzerine gidin, üzerine gidin, üzerine gidin... benim durumum farklı, beni anlamıyorsunuz, dediğinizi duyar gibiyim:) demeyin. çıkın, dolaşın, daha önceleri neler yapıyordunuzsa, aynen devam edin.

    doktor değiştirme konusuna gelirsek, olabilir. kendini yenileyebilen doktorlar var, eski kafalı, memur tipi doktorlar da var. ilaç endüstrisi devamlı değişiyor. başka bir uzmana görünmeniz faydalı olabilir. ilacı değiştirebilir, doz ayarı yapabilir. ilaç meselesinde şöyle bir sıkıntı olabiliyor. bende de vardı. ilaç almaya başladım, demek ki rahatsızlığım fazla, bu rahatsızlık zamanla ilerler mi? ileride delirir miyim? vs vs. saçma sapan şeyler düşünüyor insan. bazı insanların beyinleri daha az serotonin üretebiliyor. bu genetik olabilir, yaşanan problemler nedeniyle olabilir... bunu bilen yok. anksiyete, panik atak vs. beynin kimyasal dengesinin bozulması ile oluşan şeyler. nasıl, kandaki yağ, kolesterole neden oluyor, bu da damarları tıkayıp kalp krizine neden olabiliyor, bizde de, serotonin azlığı, böyle saçma sapan durumlara neden olabiliyor. anksiyete bir akıl hastalığı değil, ilerlemiyor da. önce bunu unutun. sizin, benim, beynimizin kimyası bozulmuş. olabilir, ne yapalım, canımız sağolsun. bu ssri denen ilaçlar da, salgılanan serotoninin geri alımını engelliyor. milletin beyni 100 salgılıyor, sonra bu zamanla 90, 80, 70 şeklinde yavaşça yok oluyor. bizim beyin de 20 salgılıyor:) misal, belki 30'dur. ilaçlarla falan bunun geriye alımı engelleniyor.
    sonuçta, bu bir akıl hastalığı değil, ileriye giden, kötüleşen bir şey değil. bizim yapmamız, doktorların tavsiyelerini uygulamak. belki bir pgibologla da görüşebilirsiniz. o da bir telkinde bulunabilir. bu telkinlerle farklı bir bakış açısı yakalayabilirsiniz belki.

    offf, şimdi baktım da, destan yazmışım. bilinç akışı tekniği ile yazmış gibi oldum. daldan dala atlamış olabilirim, ne yazdığımı karıştırmış da olabilirim.

    sonuç olarak, varmaya çalıştığım nokta şu:
    kimisi genetik olarak kalp krizine yatkın olabiliyor, kimisi genç yaşta lösemiye yakalanıyor, kimisinin kolesterolü fazla, kimisinin saçı dökülüyor, kimisinin reflüsü var... ufak tefek herkeste bir sıkıntı var. bizim problem de, beynimizin kimyasında ufak bir sıkıntı var. olabilir, ne yapalım, canımız sağolsun. ilaç tedavisi+yukarıda da yazdığım gibi, hastalığın üzerine gitmek, bu hastalıktan kimsenin ölmediğini bilerek yaşamak, dışarı çıkıp yürüyüş yapmak, her şeyin nedeninin beynin ufak bir oyunu olduğunu bilmek ve bunun bir akıl hastalığını olmadığını idrak etmekle, hastalığın üstesinden gelmek noktasında, son derece olumlu bir iş yapmış olacaksınız.

    hala "benim durumum farklı" diyor musunuz? allah aşkına demeyin. dünyanın bütün anksiyetelileri olarak, hepimiz aynıyız. ama benim durum biraz farklı (:"
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster