/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 26.
    +2
    Sonraki iki gün çok garip geçti. Ne zaman odada Özgür'le başbaşa kalsam kendimi sohbetten kaçarken buluyordum. Bana baktığında gözlerimi kaçırıyordum. Bana meyve suyu getirdiğinde sırf eline yanlışlıkla dokunmamak için masanın üzerine bırakmasını söylemiştim. Ne olacaktı sanki ellerimiz birbirine dokunsa? Dünyanın sonu muydu?
    Ondan hoşlanmaktan korkuyordum. 16 yaşındaki bir kızdan. Benden 5 yaş küçük bir kızdan. Aslı'dan sonra başkasına aşık olmaktan korkuyordum. Aslı'yı özlüyordum. Masal'ı özlüyordum. Ve Masal'a benzeyen bu kıza yakın olmak istiyordum. Annemi özlüyordum.
    Zaten dünyanın sonu gelmemiş miydi? Son aylarımızı, son günlerimizi, belki de son saatlerimizi yaşıyorduk. Herkes kabullenmişti. Herkes içten içe ölümü bekliyordu aslında. Mutsuz olmaya gerek var mıydı? Bunları düşünmeye gerek var mıydı? Yine de yaptığım şey etik olamazdı. 5 yaş çok da büyük bir fark değildi aslında ama büyük kuzeni etrazayken
    yine de Özgür'e yaklaşamazdım. Elena ve Özgür mutfakta yemek yapıp, kalan yiyeceklerimizi hesaplıyordu. Birkaç ay daha idare edecek yemeğimiz vardı. Kemal ve Alp yine satranç oynuyorlardı. Dışarıyı üst kattaki camdan gözetledikten ve görünen zombi olmadığına karar verdikten sonra demir kapıları açıp dışarı çıktım. Sağ taraza lamalar vardı. Risk alıp biraz daha ilerlemeye başladım. Güzel bir bahçeye çıktım. ilk gelişimde inceleme imkanım olmamıştı. Gölet vardı. içinde ördekler ve kurbağalar vardı. Çalıların arasında beyaz bir tavşan gördüm. Masal anaokulu gösterisinde tavşan kılığına girmişti. Haline bakarak saatlerce güldüğüm günü hatırladım. Ama arkadaşlarının içinde kostümü üzerine en çok yakışan oydu. Bir anda Masal'ın sesisini duyduğumu sandım. "Burda ne yapıyorsun?" Gelen Özgür'dü. Ben yalnız kalıp düşünmek için dışarı çıkıyordum, o beni takip ediyordu.
    "Ördekleri izliyorum."
    "Aynı sana benziyorlar." dedi. Gülmemek için kendimi tuttum.
    "Bence burdan gitmelisin Özgür."
    "Ama neden?"
    "Yanımda... durmanı... istemiyorum... " Kelimeler ağzımdan güçlükle çıkıyordu.
    "Sebep?" Ona bakmadan cevapladım.
    "Hani arkadaşa ihtiyacın olduğunu söylemiştin ya... " Kafasını salladı. "... işte, benim çocuklarla arkadaş olacak zamanım yok."
    Kalıp, o inatçı tavırlarıyla, 'Ben çocuk değilim!' demesini bekliyordum. Ama o sessizce ayağa kalkıp geldiği yolun zıt tarafına doğru yürümeye başladı. Zombisiz alandan gittikçe uzaklaşıyordu. Gözümle takip ettim. Şimdi bu şekilde tersledikten sonra arkasından gitmek mantıklı olmazdı. Yürüdü, yürüdü... Ufacık bir nokta gibi görünmeye başlayana
    kadar yerimden kıpırdamadım. Artık geri gelmesini söylemek için tam ayağa kalkmıştım ki aylardır görmediğim bir şeyi görünce şaşkınlıktan donup kaldım. Bir ARABA!
    Adımlarımı hızlandırıp yaklaştıkça onun turuncu bir minivan olduğunu anladım. Özgür'ün önünde durdu. Kapısı hızlıca açıldı ve o mesafeden sadece sarışın olduğunu anlayabildiğim genç bir adam Özgür'ü içeri doğru çekti. Özgür karşı koymaya çalıştı ama siyah deri ceketli başka bir adam bacaklarını yakaladı. Kapıyı kapattı. Çok uzaktım, koşmaya
    başladım. Araba hızlanarak gitmeye devam etti. Arkasından koştum fakat yetişemeyeceğim çok belliydi. Özgür'ün kapılara vurup çığlıklar attığını duyduğumda çoktan uzaklaşmaya başlamışlardı bile.
    "Başka hiçbir şey göremediğine emin misin?" diye sordu Kemal beni sarsarak.
    Anlattıklarımdan sonra doğal olarak evdeki herkes paniğe kapılmıştı. Elena bile ellerini birbirine vurarak kendi dilinde bir şeyler söylüyordu.
    "Görmedim. Arkada iki adam vardı, Özgür'ü zorla arabalarına bindirdiler."
    Alp ağlamaktan gözleri şişmiş bir şekilde yanıma geldi. Benim suçummuş gibi gözlerimin tam da içine doğru baktı:
    "Neden gitmesine izin verdin?"
    "Alp ben-"
    "Senin arkadaşın olmayı çok istemişti."
    "Düşündüğün gibi basit değil, Alp."
    "Anlat o zaman. Neden onu gönderdin?"
    Kemal araya girmeseydi küçük çocuk beni ağlatacaktı.
    "Hadi Alp, Elena seni yatağına yatırsın."
    Alp istemeden odasına gitti. Kemal'le yalnız kalmıştık. Üzüntüsü kızgınlığını bastırmıyor olsaydı o da bana kızacaktı.
    "Yetişemedim... " dedim. Dudaklarımdan başka bir kelime çıkmıyordu. Yetişememiştim. O tarafa doğru gitmiş olması benim suçumdu. Belki ters davranmasaydım...
    Bir kurşun sesiyle ikimiz de yerimizden sıçradık. Ses dışarıdan gelmişti.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster