Çok Güzel gidiyo

günlükteki bu güne ait yazılar burada sona eriyor.
temize çektiğim yazıları yayınlamaya devam edicem

hocam acaip sardı amk hikayesi lütfen sakın ama sakın bitirme ve seri yaz amk

harbi iyi gidiyo

babam ile günlük hakkında konuştum ama onunda bildiği herhangi bir bilgi yok.
hatta bulunduğum kafileden herhangi birisi bile bu yerler hakkında bir şey bilmiyor.
yada bana etkin aldırmazlık uyguluyorlar.

günlüğün içinden bir resim buldum...
askerlerin olduğu bir resim 4 kişiler sanırım bu AHMET,DOĞAN,BURAK VE KUTAYIN olduğu bir resim temizledikten sonra buraya koyacağım...

27 TEMMUZ 2016…..
ÇARŞAMBA….
ETiMESGUT….

Sabahın erken saatlerinde burak ve ben evdeki etlerin akıbeti hakkında konuşmaya başladık.
Çünkü sadece et ile beslenmenin ilk başlarda güzel olacağını sanan bizler sonradan bunun aslında hiç iyi bir karar olmadığını midemiz rahatsızlanınca daha iyi anladık.
Tek düze sadece protein mideyi mahvediyor….
Bunu bir köşeye yazmam gerekiyor…..
Sadece etle beslensek insan olarak değil hayvan olarak yaratılırdık değil mi ?
Kaldı ki gölge bile fazla etten hoşlanmıyor….
Grubu toplayıp dışarı çıkmak ve biraz olsun et dışında beslenmek için gayret etmeye karar verdik.

burak etleri bulduğumuz tesise giderken etrafta çok fazla bahçe olduğundan bahsetmişti.
Oralara giderek istediğimiz malzemelerden bulabilirdik ama bu sadece teori olarak değerlendirilmeliydi.
Çünkü elimiz boşta dönebilirdik…..
Bunların dışında başımızda bir dert daha vardı.
Dünkü adam….

Halen kapalı kilitlerin arkasında duruyordu ama ona güvenimiz şu an için yoktu.
Herkes olabilirdi lakin….
Toplayıcılardan ihanet görmüş birisi…..
O kadar adamı sadece balta ile hallettiğine göre çok tekin bir tip değildi üstelik.
Kalıplı bir adamdı…..
Üzerine kilitlediğimiz kapıyı kırıp çıkabilirdi….
Bunları düşünürken apartmandan sesler gelmeye başladı.
Sanki birisi duvarlara vuruyordu.
Çok geçmeden doğan bunun bilinçli bir şekilde yapıldığını söyledi ve sesin alt katlardan geldiğini ekledi.

Kilitlediğimiz adam duvara vuruyordu.
Hepimiz yanımıza tabancalarımızı aldık ve alt kata adamı kilitlediğimiz yere gittik gölge ben yanındayken ejderha oldu adeta.
Burak kapıyı tıklattı önce sonra içeri doğru
Dayı naptın uyandın mı diye seslendi.
Herkes bir anda burağa baktı.
Napıyım .mına koyuyum oda servisimiyim ben dedi.
Dikkatimizi tekrar kapıya yönelttik.

içerden evet uyandım lütfen kapıyı açarmısınız diye bir cevap yükseldi.
Sanki dün geceki vahşeti yaratan adam bu değilmiş gibiydi.
Kapının anahtarını doğan bana verdi ve Ahmet kapıyı sen aç ben seni korurum arkadaşım dedi.
Anahtarı aldım gölgeyide diğer yanıma aldıktan sonra dikkatli bir şekilde anahtarı deliğe sokup çevirmeye başladım.
Aynı zamanda şu anda kapıyı açıyorum kağıdan uzaklaş dedim.
Gölgede hırlamaya başladı.
Kapının kilidini açıp hemen kendimi geriye doğru attım.
Gölge bir kere havladı ama yanımdan ayrılmadı.
Yavaş bir şekilde kapıya doğru gel dedi kutay sakın ani bir hareket yapma diyede ekledi.
Yoksa baltanı vermeyiz dedi doğan baltasız kalırsın.

Bu seferde herkes doğana baktı.
Adamın balta ile ne yaptığını gördünüz o yüzden söyledim dedi.
Herkes tekrar açık kapıya yoğunlaşmaya çalıştı.
Kapıya bir adam çıktı…..
Gayet iyi giyimli….
Saçlarını arkasından düzgün bir şekilde bağlamış…..
Yıkandığı ve temizlendiği her halinden belli…
Diksiyonu düzgün olan bir adam…..
Dünkü cinnet hali sanki bu adama ait değildi….
Kutay bana bakıp yanlış adamı almadık dimi lan dedi.

Kapıdaki adam konuşmaya başladı.
Uzun süre önce uyandım ama sizleri rahatsız etmek istemedim eğer rahatsızlık verdiysem çok özür dilerim dedi.
Evin önceki sahipleri sanırım öğrencilermiş evde bol miktarda sayısal ders notu buldum ve onların elbiselerini giymek zorunda kaldım umarım sizin için bir mahsuru yoktur.
Yok sorun olmaz dedi doğan silahını indirmeden.
Eğer sorun olmazsa bir maruzatım olacaktı dedi ve ekledi “ ben çok açım uzun süredir yemek yemedim yiyecek herhangi bir şeyiniz var mı ? “
Var dedim bende ama önce kim olduğunu söylemen gerekir.
Çok özür dilerim dedi adam. Kabalığımı affedin..
Adım HULUSi….
Hastalık baş göstermeden önce ODTÜ de MOLEKÜLER BiYOLOJi VE GENETiK ANA BiLiM DALI GÖREVLiSiYDiM.

Hastalık ortaya çıktığında devlet benimde içinde olduğum 20 kişiyi hastalığın genetiğini çözmemiz için tam yetki ile görevlendirdi fakat laboratuvar saldırıya uğradı ve herkes öldürüldü bende o günden beri sokaklardayım ve yaşamaya çalışıyorum.
Tamam dedi burak o zaman madem siz devlet tarafından tam yetki ile görevlendirildiniz.
Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesine gönderilen birliklerin adı neydi ?
Hulusi tereddüt etmeden cevap verdi.
GenelKurmay başkanlığı istihbarat Dairesine Bağlı Bordo Bereli Askerlerden oluşturulan timin adı
HAYALET TiMiYDi.
FAKAT NE YAZIK Ki BÖLGEDEN CANLI ÇIKAN OLMADI.
Kutay ve Burak’ın gözlerinin içine bakarak devam etti konuşmaya.
Burak ve kutayın tişörtlerinde hayalet timinin amblemini görünce gözleri büyüdü.

Sizler onlardan birisiniz değil mi ? diyerek burak ve kutaya doğru ilerlemeye başlayacaktı ki
Burak hop hoppppp diyerek ağır ol bakalım uzun saç.
Bu hala sana güveneceğimiz anldıbına gelmez şimdi bizimle geleceksin eğer senin dürüst olduğuna inanırsak geleceğin hakkında konuşuruz eğer sen güvenilmez biriysen seni gölgeye vericez ve o da seni YiYECEK dedi.
O sırada gölge Hulusi ye bakarak kafasını hafif eğip hırlamaya başladı.
Hulusi’yi benim evime getirdik ve masaya oturttuk halen bize güvenilmez bir adam profili çiziyordu.
Bir ara baltam vardı acaba nerede olduğunu biliyor musunuz diye sordu.
Baltan bizde dedi Kutay.
Burak konuşmaya devam etti baltana tekrar kavuşmak istiyorsan neden halen sana güvenemediğimizi anlatarak başlayabilirsin.

Bende baltanın neden bu kadar önemli olduğunu sordum.
Onu ben kendim yaptım dedi Hulusi titanyumu elimden geldiğince işlemeye çalıştım ve sap kısmını karbon fiberden imal ettim yani benim için çok değerli bir silah.ben ateşli silahları pek kullanamıyorum ama diğer tüm ilkel silahların yapımını ezbere bilirim. Ayrıca ODTÜ ELEKTRiK VE ELEKTRONiK bölümün derece ile bitirdim aynı sene MOLEKÜLER BiYOLOJi VE GENETiK bölümünü kazandım ve derece ile bitirdim silikon vadisinde master yapacakken bu olaylar baş gösterdi.
Burak ben bu adama güveniyorum dedi
Kutay’da Burak güveniyorsa bende güveniyorum dedi
Ama hala gölge Hulusi ye karşı sıcak değildi ve bir hayvanın iç güdüleri bir insandan daha derin olabilirdi.
Ben güvenmiyorum dedim çünkü diye ekledim gölge halen sana karşı iyi bir duruş sergilemiyor.

Mesela burak ve kutayıda ilk defa görmesine rağmen onlara alıştı çünkü onlar dürüst adamlar ama sana hala bir tavrı var gibi bence bir şeyleri anlatmadın halen.
Hulusi önce bana sonra gölgeye baktı ama bütün bildiklerim bunlar dedi.
Size olmayan şeyleri anlatma gibi bir gayem yok.
Bence yemekten sonra detaylı bir şekilde tekrar olayları anlatmalısın.
Doğan ve ben Hulusi ye evdeki şeylerden yemek yaptık. Getirdiğimiz zaman Hulusi gözlerine inanamadı en son et yiyeli sanki beş yüz sene geçmiş gibi dedi nereden buldunuz bunları toplayıcılar bunun gibi etlere iyi şeyler sayıyorlar bence değerlendirin dedi.
Bu sefer hepimiz Hulusi ye bakmaya başladık.
Toplayıcılarla ne gibi bir bağın var diye sordu Burak ve ekledi şu andan itibaren verdiğin cevaplar hayatta kalma yüzdeni oldukça etkileyecek ona göre.
Hulusi yemekten kafasını kaldırmadan konuştu.

Hayatın sadece bu apartmandan ibaret olduğunu düşünmüyorsunuzdur umarım….dışarıda halen hayatını sürdürmeye çalışan insanlar var ve bunların içinde iyi kısımda var kötü kısımda…..ama genellikle hayat onları bu hastalıktan dolayı hayatta kalma güdüleri ile donatmış durumda……yaşamak için öldürüyorlar…..SiZDE ÖYLE YAPMIYORMUSUNUZ ?
Aldığı cevaplar karşısında Burak karnına yumruk yemiş gibiydi. Adam haklıydı bizde yaşamak için onlarca toplayıcı öldürmüştük, yürüyenlerin sayısını bilmiyorlardı bile üstelik.
Doğan devam et dedi bence bir şeyleri atlayarak anlattın bize buda bizim sana karşı biraz mesafeli olmamıza neden oluyor.
Hulusi yemeğini yemiş ve bitirmişti. Adam gerçekten açtı iki kişinin yediği yemeği bir anda yemişti ve öyle görünüyor ki aynı porsiyonda ki bir tabağıda yiyebilirdi.
Yemek için çok teşekkür ederim dedi.
Ve konuşmaya başladı……

ne dedi la

“ insanlık ne zaman bulunduğu yerde fazlalaşsa doğaya zarar vermeye başlamıştır. Barınma ihtiyaçları, yiyecek ihtiyaçları gibi konularda etrafına zarar vermekten asla ve asla korkmamış aksine doğayı kendi amaçları için kullanmış ve zamanla tabiatın ritmini bozmuştur. Bunun sonucu olarak doğa insanı cezalandırmış ve onu adeta yok olmanın eşiğine getirmiştir.

1340’lı yıllarda insan nüfusu o kadar çok çoğalmıştı ki Asya ve Avrupa’da bulunan yerleşim yerlerinin etrafında neredeyse canlı hayatı yok olmuştu. Ağaçlar ve hayvanlar artık buralarda yaşamıyor ve dolayısı ile doğanın dengesi bozulduğu için şehirlerde insan yaşdıbını zora sokacak faktörler ortaya çıkmaya başlamıştı. Mesela o zamanlar yılan derisi ticareti çok fazla rağbet gören bir sektördü insanlar deli gibi yılan avlamaya başlamıştı farenin doğal avcısı olan yılan sürekli avlandığı için farenin nüfusunu dengeleyecek olan faktör sekteye uğratılmaya başlanmıştı bunun sonucu olarak şehirlerde fare baskınları ortaya çıktı ve bu hayvanın taşıdığı hastalıklar insanlara bulaşmaya başladı.