1. 1.
    +10 -2
    evet arkadaşlar, sözlükte emsali görülmemiş -varsa da affola, ben bilmiyorum- bir hikaye yazacağız. zombili, dramlı, yer yer eğlenceli ve bolca aksiyon & korku içerecek bir hikaye yazıyorum. not defterinden yazarak, buraya aktaracağım. orada kendimi daha iyi hissediyorum.

    işin en özel ve güzel tarafına geliyorum.
    hikaye'nin baş kahramanları sizler olacaksınız. yani sözlük yazarları...

    reservelerinizi alın. uygun nick ve takip dahilinde hikayeye ekleyeceğim.
    takip ettiğini en çok belli eden yazarlar, hikayeye ekleneceklerdir.

    başlıyoruz.

    sadece benim yazdıklarım için:

    http://inci.sozlukspot.co...li-hikaye/@sapanlavurbeni
    ···
  2. 2.
    +4
    helen çayları yeniledi.

    ortam çok kasvetliydi. yeri değildi belki, ama kıymalı yine ani bir çıkış yaptı:

    "ananı çay içerken gibtim ;))" dedi helen'e bakarak.

    helen tepsiyi, sehpanın üzerine bıraktıktan sonra kiymali'ya bir tokat yapıştırdı:
    "beyinsiz köpek." diye serzenişte bulundu ardından.

    herkes istemsiz şekilde gülmüştü.

    bu ortamı biraz olsun yumuşatmıştı. ama durum ciddiydi ve konuşulması gerekenler vardı.

    jamaikagocmeni konuşmaya girdi: "bu sokağa çıkma yasağı ne zamana kadar acaba?"

    fero cevapladı: "vallahi darbe dönemi gibiyse, 4 gün evdeyiz en az."

    saat gece 03.00'e yaklaşıyordu. sadece pinkpillow fark etmiş olacak ki soruverdi:

    "pompei nerede yahu? dün çok neşesiz görünüyordu okulda, blok dersin yarısında çıkıverdi."

    çocuklar birbirine baktılar. sessiz kaldılar.

    derin bir nefes çektikten sonra sapan konuşmaya başladı ve her şeyi tek tek anlattı.

    jamaikagocmeni patavatsızlık yaparak konuşmayı böldü: "desene bizim şerefsiz zombiye dönüşmüş."

    herkes sert bakışlarla jamaikagocmeni'ne yöneldi.
    ama dobra bir yorumdu ve doğru olma ihtimali oldukça yüksekti.

    bir şey de diyemediler...
    ···
  3. 3.
    +5 -1
    -dünya değişiyor-

    bölüm 1:

    ankara'da kış etkisini her zamankinden daha fazla gösteriyordu.
    dışarıdaki rüzgâr hışırtıları, binaları uçuracak gibiydi sanki. fena tipi vardı dışarıda, kral4fero camdan dışarıyı izliyordu iç çekerek. "dıbına çaktığım git odunları getir" diye bir ses duyduktan sonra ensesine bir tokat yiyiverdi. arkasına döndüğünde kiymali puding48'i gördü. tokadın şehveti ve hırsı biraz farklıydı. evde feroyu pek sevmezlerdi, hayır aslında severlerdi. ama tembelin teki olduğundan, diğer çocuklara saç baş yolduruyordu. "ne vuruyosun lan" diye arkasını döndü fero. kıymalı esprili bir ses tonuyla:

    - winter is coming, sen camdan dışarıyı izliying birader donuyoruz, hem pompei sapkini çok hasta. bize acımıyorsan çocuğa acı. git getir hadi şu odunları.

    pompei'yi duyunca, fero utanır şekilde aşağıya inme kararı aldı odunları almak için.

    müstakil bir öğrenci evinde kalıyorlardı. çift katlı, şirin bir evdi.
    etrafında başka ev olmaması, onlara cazip gelmişti evi tutmak için. ama kış farklıydı. kışın mangal yoktu, balkonda poker keyfi yoktu. rüzgarın o sert esintisi ve soğuk bütün keyiflerini kaçırıyordu...
    ···
  4. 4.
    +4 -1
    başlığı açan, inci'ydi. olan biten'de de paylaşmıştı başlığı.
    tam bir kaos ortamı vardı, entryleri okurken kanları donmuştu.

    kiymali entryleri okurken, dayanamayıp klavyeyi fero'nun elinden aldı ve entry girdi.
    "ananı açıklama yaparak gibtim ;))" yazdı.

    herkes tuhaf bir bakış attı kiymali'ya, entryleri okumaya devam ettiler.

    serkan'ın açıklaması şu şekildeydi:

    "arkadaşlar, bildiğiniz üzere bugün akşam haberleriyle hepimiz sarsıldık. yıllardır gizlenen insan denekler ve yanlış işlemler sonucunda kimliği tespit edilen erhan hiçyılmaz isimli hasta, bugün ankara kızılay meydanında öldürülmüş. hastanın garip hareketleri, ve bünyesinde oluşan virüs aklıma bir ihtimal getirdi. bilmiyorum katılır mısınız:

    dönüşüm. tıpkı zombi filmlerindeki gibi.

    dikkatli olun, bizleri çok zor günler bekliyor.
    sağlıcakla."

    ikinci entry yine serkan'a aitti.

    "amerika'dan açıklama geldi beyler. türkiye'nin daha önceDEN YiNE bu işe karıştığını, amerikan hükümeti tarafından destek görmediğini ve yanlış işlemler dahilinde devam ettiğini belirtti basın sözcüsü. Universal Declaration of Human Rights tarafından ülkenin en ağır cezalar ile yargılanması için başvuracaklarmış. bakalım bizleri neler bekliyor."

    evde bir sessizlik hakimdi, televizyonu açtılar tekrar.
    bütün kanallarda aynı ibare vardı.

    hiçbir kanal aktif değildi...
    ···
  5. 5.
    +3
    herkes hak verdi. yapılacak bir şey yoktu.

    "hastalık, onu eski insanlığının tamamen dışında bir canavara dönüştürmüştü.
    o adam artık babamız değildi biz de onun prensesi değildik.
    prenseslerinin, güzel kızlarının başını okşayamazdı.

    sadece kan ve et istiyordu.
    biz de yapmamız gerekeni yaptık."

    "o gün sabaha kadar burada yattık, korku içinde.
    gelene kadar 3 adet enfekte öldürdük. ama öldürmekle bitecek gibi değillerdi.

    zar zor uyuduğumuz uykudan sonra, rüya gördüm.
    tanrı, bana bir koloni olduğunu söyledi. ışıkları gösterdi. güney tarafta olacaktı koloni.
    ertesi gün kolej tarafından güneye gidecekken, sizlerle karşılaştık işte... "

    her şeyi tek tek açıklamışlardı chucky ve gibirella.
    onların hikayesi de acıydı.

    hava kararmak üzereydi ve bu saatten sonra dışarı çıkmak intihar olurdu.

    pinkpillow:

    "profesörün laboratuvarına 200 metre mesafemiz kaldı.
    gidersek daha güvende oluruz." diyerek öneride bulundu.

    helen ve akvaryum da onay verdiler.

    fero sormadan edemedi:
    "farklı yoldan gitmeliyiz, ana cadde enfektelerle dolu. parçamızı bırakmazlar orada."

    chucky, kardeşi gibirella'ya baktı: "madem istiyorsunuz, çıkalım dışarı. ara sokaktan zütürürsünüz. karşımıza çıkanları da temizlemek zorunda kalırız." dedi.

    ve salondan çıktılar.
    dış kapının sürgüsünü yavaşça açtılar...
    ···
  6. 6.
    +4 -1
    sabah olmuştu...
    ışık hüzmeleri, pencereden evin içerisine süzülüyordu.

    herkes yavaştan kalkmıştı.

    fero, etrafına baktı. sapan'ın paketinden sigara çıkarttığını gördü, hemen eline yapışarak bir sigara da o çekti ve konuşmaya başladı: "birader çok pis rüyalar gördüm. pompei ölüyordu, ülkede zombi salgını başlıyordu." sapan fero'ya baktı, alaycı bir gülümsemeyle "üstün açık yatmışsındır." dedi.

    jamaikagocmeni su içmek için mutfağa geçti. pinkpillow ve helen kahvaltı hazırlıyorlardı.

    "günaydın kızlar, bir bardak su alıp çıkacağım işinize karışmayacağım." diyerek gülümsedi ve suyunu alarak içeri geçti tekrar.

    kıymalı tabureden kafasını kaldırdı. "ananı tabure üstünde gibeyim ne biçim zonkluyo kafam." dedi etrafına kısık gözlerle bakarak.

    gözüyle herkesi tek tek inceledi.

    ve devam etti:

    "akvaryum'la, superrman nerede?"

    SAPAN camdan bakıyordu. onları izliyordu.

    "aşağıda oturuyorlar bahçede, etrafa bakıyorlar."
    ···
  7. 7.
    +4 -1
    fero, üstüne montunu giydi ve yüzünü tamamen kapatarak aşağıya indi. rüzgârın sesi iç gıdıklıyordu, ama diğer taraftan oldukça rahatsız ediciydi. depo, evin hemen 10 metre ilerisinde eski kulübeden bozma bir yerdi. odunları oradan çıkartıp yukarı çıkartması gerekliydi. etraf pusluydu, ne ışık ne başka bir şey sis bulutlarından görünmüyordu. fero yavaşça deponun kapısını açtı, açmasıyla yere düşüp bayılması bir oldu.

    "lan ölüyo dıbınakoyim kaldırın şunu hahahaha"
    "oğlum kaldır, kaldır."
    "lan ne mal adamsınız hahaha"

    şeklinde konuşma cümleleri arasında fero ayılıverdi. karşısında 3 çift göz, ona bakıyorlardı. kısık ve boğuk bir sesle: "sizin ben ağzınıza sıçayım ya... " diyebildi.

    çocuklar gülüşmeye devam ettiler.
    sapanlavurbeni, akvaryumda giber ve helen'di bu kişiler. öğrenci evinde alt katta onlar kalıyordu. onlar da odun almaya çıkmışlardı, ama içeride akvaryum'un açtığı bir muhabbet üzerine daldıklarından dolayı odunları taşımadan oraya oturup sohbete başlamışlardı. gariban fero da, onları gördüğünde korkudan yere devrilivermişti.
    ···
  8. 8.
    +3
    akvaryum diğerlerine göre daha çok merak içerisindeydi. sordu lufi'ye:

    "peki dönüşmeyen, sağlıklı insan kaldı mı?"

    arkasından jamaika sordu: "koloni var mı gerçekten?"

    fero meraklı bakışlarla, lufi'nin vereceği cevabı bekliyordu...

    lufi PiPOSUNDAN BiR NEFES ÇEKTi VE KONUŞMAYA GiRDi:

    "MORALiNiZi BOZMAK iSTEMEZDiM ÇOCUKLAR. AMA BiLiMLE UĞRAŞAN BiR iNSAN OLARAK SiZLERE YALAN DA SÖYLEYEMEM. HASTALIK ÖNCESi:

    ANKARA'DA YAŞAYAN iNSAN SAYISI 4 MiLYON 551 BiN KiŞiYDi.
    ViRÜS YAYILDIKTAN SONRA, 2 GÜN iÇERiSiNDE DÖNÜŞEN iNSAN SAYISI TAM 4 MiLYON KiŞi."

    gençlerin içini büyük bir huzursuzluk kaplamıştı.
    geniş çaplı düşündüklerinde bu 4 milyon insan arasında anneleri, babaları, kardeşleri hatta bütün akrabaları olabilirdi. öte yandan 551 bin kişi için bir şey dememişti lufi.

    fero merakla sordu lufi'ye: "peki ya kalan 551 bin kişi?"

    lufi iç çekerek cevapladı:

    "virüs bulaştığı anı takiben 2 saat içerisinde ölen insan sayısı 550 bin kişi... "

    lufi konuşmasını bitirdi. koloni yoktu, canlı insan yoktu.
    umut yok gibiydi artık...

    yukarıdan tomris'in sesi ile irkildiler daha sonra...

    "yemek hazır!"
    ···
  9. 9.
    +4 -1
    anlaşılan o ki pompei, ailesi uğruna kendini feda eden binlerce kişiden birisiydi. insan tacirleri, onun gözünü parayla boyayıp hayatını elinden almıştı.
    arkadaşları bu durumu kıymalı'dan öğrendikten sonra bir kez daha gözyaşı döktüler, fero şoktaydı adeta. hiç kimseyle konuşmuyor, boş boş halıyı inceliyordu.

    sapan'ın bakışları değişti. "biz napıyoruz burda? yukarıda kardeşimiz yatıyor ve kimse korkusundan yukarı çıkmıyor. lafı geveliyoruz burada."

    herkeste durum buydu, yukarıda bir ölü vardı.
    ne yapmalılardı, nereye zütürmeliydiler onu, meryem teyze ya da sude aradıklarında ne diyeceklerdi? olayın sıcaklığı yerini korku ve strese bırakmıştı.

    sapan tekrar serzenişte bulundu: "haydi arkadaşlar kime diyorum? yukarı çıkıyoruz."
    herkes birer kere yutkundu ve merdivenleri çıktılar üst kata doğru.

    kapıyı açtılar ve içeri girdiler.

    nasıl olurdu bu?
    gördüklerine inanamadılar...
    ···
  10. 10.
    +4 -1
    KAPI ÇALIYORDU.

    kiymali hemen kapıyı açtı: sapan, helen ve akvaryum endişe içinde içeri girdiler.

    "izlediniz mi haberleri?"

    fero hala olayın şaşkınlığındaydı, pompei hasta yatağından onları dinliyordu.

    helen ağlıyor, akvaryum'a sarılıyordu. sapan lafa girdi: "birader ben söylüyordum, hep diyordum deep web'te okudum diye, inanmıyordunuz. hep dexer'ın tak yemesi, insan üzerinde deneyler yapıldığını biliyordum."

    fero sinirli bir çıkış yaptı: "şu olayı bi anlatın dıbınakoyim. hiçbir gibim anlamadım."

    sapan devam etti: "yüksek ihtisas hastanesinden, saat 20.30 sıralarında bir hasta kaçmış. haber kanallarının söylediğine göre devlet insanlardan gizli yeni insan dna sistemi ve yeni hayat üzerine insan denekler kullanıyormuş. hastanın aldığı çekirdek transferi dna ve metabolizmasını değiştirerek bir virüs halini almış. sıhhıye'den kızılaya kadar, millete saldıra saldıra yürümüş. insanları tırmalamış, ıssırmış. kızılay avm'nin önünde de linç etmişler adamı polis gelene kadar."

    fero korku dolu gözlerle: "ölmüş mü peki?"

    sapan yanıtladı:

    - "evet, öldürmüşler. ama ülke karışacak bu haberden sonra, tayyibin ipini çekecekler kesin. böyle bir şey olduğunu biliyordum ben. sözlüğü açsanıza lan hemen bi."

    fero bilgisayarın başına oturdu, incisözlüğe giriş yaptı.
    sol frame tamamen konuyla ilgili başlıklarla doluydu.

    "televizyonlar sizde çalışıyor mu beyler?"
    "yolda gibtiğim zombi capsli."
    "tayyibi gibecekler"
    "amerika açıklama yaptı beyler yarraa yedik"

    dikkat çekici başlık, "amerika açıklama yaptı beyler" olandı.
    hemen başlığa girdiler...
    ···
  11. 11.
    +4 -1
    derken, kapı zili çalıverdi.

    endişe içerisinde herkes birbirine baktı.

    kıymalı, cesaret örneği göstererek kafasını camdan çıkardı ve aşağı baktı:

    "oha jamaikagocmeni, superrman ve pinkpillow kapının önünde bekliyorlar."

    hemen aşağı indi ve kapının kasnağını çevirdi.

    açar açmaz, etrafı kollayarak kapıyı tekrar kapattı.

    nefes nefese içeri girdiler ve üst kata çıktılar.

    jamaikagocmeni nefes nefese anca konuşabildi:
    "bir bardak su.. bir bardak su verin, ölüyorum."

    helen hemen mutfağa geçti ve tepside üç bardak su ile geri geldi.

    sularını içtiler, derin bir nefes aldılar.

    sapan sordu: "birader nasıl gelebildiniz buraya?"

    jamaikagocmeni, superrman ve pinkpillow da aynı evde kalıyorlardı.
    evleri, 5 dakikalık mesafedeydi.

    "evde bunaldık, çıkmamız lazımdı.
    pinkpillow çok ağladı. dayanamayıp geldik."

    pinkpillow ve superrman kardeş, jamaikagocmeni ise kuzenleriydi. onlar da okul için buralara kadar gelmişler ve kendilerine ev tutma durumunda kalmışlardı.

    sapan, gözlerini pinkpillow'dan ayıramadı.
    okula geldiği günden beri onu seviyordu, ama belli edemiyordu.
    ···
  12. 12.
    +2
    bugünlüğüne olsun, rahat bir uyku çekeceklerdi.

    lufi'nin bürosu oldukça güvenliydi. tomris hanım yataklarını kurdu herkesin, kızların odası ayrı; erkeklerin odası ayrı olacaktı.

    söylemeden de edemedi: "yorgunsunuz, duş almak isteyen olursa hemen soldaki salondan girin. ışıkları takip edin, koridorun sonunda banyoyu bulacaksınız."

    tomris'in bu sözünün ardından herkesin gözleri doldu.
    yine de ona bir şey demeden, teşekkür ederek ihtiyaç duymadıklarını belirttiler.

    herkes yataklarına girdi. uyku zordu. yatak başında iki tarafta da muhabbet vardı.

    gibirella, pinkpillow'a "suç sende değil, kendini suçlamaktan vazgeç. doğanın kanunu bu, ölüm her şeyin içinde var. önemli olan bundan sonrası. hayatın, hayatımız ve gelecekteki nesillerin yaşamı olmalı hedefin."

    bu sözler pinkpillow'un içini bir türlü rahatlatmıyordu.
    her şeye rağmen, yine de daha az suçlu hissediyordu önceki saatlere göre.

    helen ise chucky ile konuşuyordu. onların sohbeti, şu anki dünyanın çok dışındaydı sanki.

    chucky konuşuyordu: "akvaryum hoş çocuk, bu olaylar olmasa kısa süre içerisinde evlenecektiniz heralde? ne dersin?"

    helen tuhaf bir bakış atmıştı. "evlilik mi? bence iğrenç. böyle mutluyuz. yok çocuk yap, yok ev işleri, yok temizlik. hiç gelemem!" diyordu gülümseyerek.

    //

    diğer taraftan fero, jamaika ve akvaryum muhabbet ediyorlardı.
    lufi'nin söyledikleri onları oldukça umutsuzluğa sürüklemişti.

    fero söze girdi: "1000 kişi ya var, ya yok diyor adam.
    düşünsene bizim bilgisayarcı hüsnü hoca bile zombiye dönüşmüştür."

    akvaryum kikirdeyerek cevapladı:
    "o herif zaten yaşamıyordu dıbınakoyim."

    kısa süreli gülüşmelerden sonra, jamaika'nın da neşesiz olduğunu gördüler.

    19 yıllık kuzeni, kardeş gibi büyüdüğü superrman kilolarca ağırlıktaki merdivenin altında can vermişti. dahası anlık bir olaydı, kendisi de ölebilirdi.

    yaşadığı olaylar pgibolojisini oldukça zorluyordu.

    fero ve akvaryum'un muhabbetini dinleyerek, biraz olsun rahatlamaya çalışıyordu...

    muhabbet arasında iki oda da uykuya daldı.
    rahat bir uyku onları bekliyordu

    - en azından bu gecelik...
    ···
  13. 13.
    +3 -1
    fero dış kapının kilidini döndürdü ve eve giriş yaptılar.
    üst kata çıktılar, değişen hiçbir şey yoktu.

    yorgan ve televizyon yerde, pencere açık, perde havalanıyordu...

    o da ne?

    televizyonda görüntü vardı, gidip geliyordu.

    spiker bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

    görüntüler cebecidendi. çığlık ve bağırma sesleri geliyordu.

    "hasta..lar. sokak. askerler. silah."

    duydukları kelimeler bunlardı, kegib kegib.
    yayın tekrar kapalı hâl aldı.

    akvaryum televizyonu tekmeledi: "çalış dıbınakoyim çalış" diyerek.

    5 dakika kadar televizyonu tekrar yapmaya uğraştılar, fakat sorun televizyonda değil yayındaydı. tekrar gelmedi yayın. diğer yandan helen bilgisayarın başına oturmuş, internete bağlanmaya çalışıyordu.

    incisözlüğe giriş yapabildi, açılmıştı!
    son açılan başlık, hala serkan'ın açtığı idi.

    incisözlükte 4 saat yeni bir başlık açılmaması imkansızdı, türkiye genelinde kimse giremiyordu demek ki. aynı başlıkta, aynı entryleri tekrar tekrar okudular; haber sitelerine girdiler. aynı haberler vardı.

    "hastaneden kaçan hasta, kızılay meydanında saldırgan hareketlerinden sonra, halk tarafından linç edildi."

    "gizlenen denek olayına, amerika'nın yaptığı açıklama."

    ve başka hiçbir güncel haber yoktu...
    ···
  14. 14.
    +3 -1
    aşağı kata, girdiler. akvaryum rica etti:
    "helen'im, çay vardı ocakta. sıcak daha. sana zahmet... "
    helen mutfağa gitti çay doldurmak için.

    akvaryum sanki gitmesini bekliyormuşcasına: "ne tak yedin it, ne tak yedin, niye söylemedin kimseye?" diyerek kiymali'yi tartaklıyordu. fero önlerine geçti. "yeter artık birader. bırakın çocuğu konuşsun."

    derin bir iç çektikten sonra, konuşmaya başlayacaktı ki helen elinde tepsiyle geldi:
    "alın şunları, şimdi başlayabiliriz."
    ···
  15. 15.
    +3 -1
    cadde ışıklarının yarısı yanıyor, yarısı yanmıyordu.
    bütün dükkanlar kapalıydı. gece saat 01.00'de bulundukları semtte sokaklar cıvıl cıvıl olurdu. ama bir tek kişi yoktu sokakta onlardan başka. bütün dairelerin ışıkları yanıyordu şüphesiz, hepsinin.

    anlaşılan kimse uyumamıştı, çalkantılı haber herkesin gözünü korkutmuş, herkes bir yerlerden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu.

    sokağın bitişiğinde 2 tane asker ile karşılaştılar.

    ve birdenbire siren çalmaya başladı.
    korkmuşlardı.

    askerler koşarak yanlarına geldiler.

    "ne arıyorsunuz burada, hemen evinize gidin."

    ne olduğunu anlayamadılar. askerlerin yüzüne bakarken, asker daha sert bir tepki verdi. silahın sivri tarafıyla akvaryum'un diz kapağına vurdu. "defolun gidin evinize, dışarı çıkma yasağı var!" diye bağırdı.

    kıymalı lafa girdi: "abi arkadaşımız yok evde, onu arıyoruz. bulur bulmaz gireceğiz."
    "buralardaysa biz birazdan bulur evine yollarız zaten. gidin şimdi."

    çaresizce evin yolunu tuttular, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
    durum bu kadar ciddi miydi gerçekten?
    ···
  16. 16.
    +3 -1
    muhabbet arasında herkes yorgunluktan kendinden geçmişti, soba yanıyordu.
    ev sıcacıktı. bunun da verdiği rehavet ile herkes oturduğu koltukta uyuyakaldı.

    kıymalı taburenin üstünde otururken uyuyakalmıştı.
    helen, kafasını akvaryum'un göğsüne yaslamıştı.
    fero, superrman ve jamaikagocmeni de üçlü koltuk takımında sıkış pıkış uyumuşlardı.

    sapan yerde oturuyor, ağzında bir sigara pinkpillow'u izliyordu.
    yerde, oturduğu yerde uyuyakalmıştı o da. içeriden bir pike getirerek üstünü örttü.

    ve içinden geçirdi: "senle kavuşmak, burada bu şekilde olmamalıydı. ama olsun, şu anda farkımda dahi olmasan da buradasın." sigarasını söndürdü, pencereyi kapatarak uykuya daldı...
    ···
  17. 17.
    +2
    güneşin ilk ışıkları, odaları aydınlatıyordu...

    kimsenin uyanmaya niyeti yoktu, kötü bir gün olacaktı.
    nasıl güzel olabilirdi ki?
    güzel olması imkansızdı.

    o yüzden uyumayı tercih ediyorlardı.
    ama içeriden gelen bağrışma sesleri öyle demiyordu.

    salondan tomris'in çığlıkları geliyordu.

    endişe ve telaş içerisinden erkekler kendi odalarından,
    kızlar kendi odalarından fırlayıverdiler salona.

    tomris ve lufi kapasitif bir radyo'nun önünde bekliyorlardı.
    kimsenin konuşmasına izin vermeden lufi bağırdı: "sessiz olun, radyo yayını var!"

    herkesin kalbi duracak gibiydi. radyo'dan, spiker konuşmaya başladı.

    "sevgili yurttaşlarımıza günaydınlar diliyoruz. evet... gün her şeyden daha kara bugün.
    3 gün içerisinde 4.5 milyon insanımızı semptom7 virüsüne kurban verdik. ilaç üreticileri ve teşhircileri bildiğiniz üzere dün akşam ölü olarak ele geçirildiler. başbakan ricard dexer shawn ise, kabinesi ile birlikte 3 gündür cia ve swat ekipleri tarafından aranıyor. profesyonel searcher ekibi, başbakanın endonezya'da olabileceği tahminleri üzerinde duruyor.

    öte yandan tüik'ten gelen verilere göre
    sınır dahilinde yaşayan insanların %99.2'si dönüşüm geçirdi.
    şehir neredeyse tamamen enfektelerin eline geçmiş durumda.

    yine de ulaştırma ekiplerinden açıklamalar var.
    tırnak içerisinde belirtiyoruz, bu kısmı özenle dinlemenizi talep ediyoruz.

    "kurtarma çalışmalarının sonuncusu bugün yapılacaktır. 19 şubat 2015 tarihinde saat 23.00'da ankara'ya yıkım işlemi uygulanacaktır.
    şayet sağlıklı olan, sesimizi duyabilen yurttaşlarımız varsa 19 şubat 2015 tarihinde saat 20.00'a kadar esenboğa havalimanına ulaşmalıdırlar. yetkililer tarafından yapılacak kontrolden sonra, herhangi virüs belirtisi bulunmayan yurttaşlarımız uçaklar ile istanbul'a transfer edileceklerdir."

    tekrarlıyoruz:

    "kurtarma çalışmalarının sonuncusu bugün yapılacaktır. 19 şubat 2015 tarihinde saat 23.00'da ankara'ya yıkım işlemi uygulanacaktır.
    şayet sağlıklı olan, sesimizi duyabilen yurttaşlarımız varsa 19 şubat 2015 tarihinde saat 20.00'a kadar esenboğa havalimanına ulaşmalıdırlar. yetkililer tarafından yapılacak kontrolden sonra, herhangi virüs belirtisi bulunmayan yurttaşlarımız uçaklar ile istanbul'a transfer edileceklerdir.

    • **

    • **

    • **

    şimdilik size aktaracaklarımız bu kadar... "

    herkesin içinde tuhaf bir boşluk oluştu...

    tomris mutluluktan havalara uçuyordu!
    "kurtuluyoruz, kurtuluyoruz!" diye bağırıyordu evin içerisinde.
    lufi ise düşünceliydi... "çözebilirdim, bu kadar insanı kurtarabilirdim." diyordu kendi kendine. gençlerde ise yarı mutluluk, yarı hüzün vardı.

    kurtulacaklardı, evet... her şeye, hayata yeniden başlayacaklardı.
    fakat sapan ve pompei kayıptı...

    bu onları düşüncelere sevk ediyordu...

    tarih 19 şubat 2015, saat 11.34
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +2
    tahmin ettikleri gibi, lufi enfektelerin salgını ve hastalıklar hakkında araştırmalar yapıyordu. gençlerin gözündeki merak, lufi'nin heyecanını ikiye katlamıştı.
    anlatmaya başladı...

    "8b numaralı hasta bu. daha önce 7 enfekte üzerinde deneyler yaptım, başarısız oldu.
    ama bu enfektede dikkat çekici bir durum var. kalp ritimleri farklı, PANZEHiR enjekte ettiğinde diğerlerinden çok daha farklı tepkiler veriyor. yaklaşık 1.5 gündür bununla uğraşıyorum. bakalım neler çıkacak ortaya."

    lufi oldukça bilgiliydi. superrman'in dediği gibi çatlak birisi değildi. oldukça bilgili, bu konu üzerinde sıkı çalışmalar yürüten; gerçek bir bilim adamıydı.
    en azından gençlerin ilk izlenimi bu şekildeydi.

    jamaika, lufi'nin bilgilerine sığınarak sordu.

    "nasıl başladı salgın lufi amca, bilginiz vardır muhakkak."

    lufi, ağzına piposunu aldı ve laboratuvarın içindeki ara odayı işaret etti.
    içerideki bölmeye girdi gençler ve koltuğa oturdular.

    lufi sandalyesini sürükledi ve karşılarına geçti...

    "bundan 3 ay önce başladı her şey. yeni bir düzen oluşturmak adına denek çalışmalar yapılmalıydı. daha önce kobay olarak kullanılan fareler ve köpekler bu testi kaldırabilecek organizmalar değildi. binlercesi deney sırasında telef oldu. sinir sistemi yoğun çalışan bir varlık gerekliydi. maymunlar seçildi, insana en yakın sinir sistemlerine sahip olduğundan ötürü. yüzlerce denemenin ardından, maymunlar da sonuç vermediler. onlar da itlaf edilmiş oldu. son çare olarak türlerimiz kalmıştı, insanlar...

    bir insan üzerinde, ölümcül bir deney yapmak ne kadar acımasız değil mi çocuklar?"

    hep bir ağızdan onay verdi jamaika, fero ve akvaryum.

    lufi devam etti: "işte hayat ve sistem daha acımasız. yüzlerce, hatta binlerce insana gizli kanallar ile ulaştılar, iş teklif ettiler. önlerine çantalar dolusu para döktüler. başlangıç olarak sadece uygun kan değerleri alınacak gibisinden yalanlar söylediler. daha sonra ufak deneylere katılacaklarını, canlarının zaman zaman yanacağını; fakat çok para kazanacaklarını söylediler. insanoğlu tamahkardır. kendi bedenini dahi parayla satacak kadar. onlar da kabul ettiler... "

    "deneyin son haftası bugündü. gizli işlerden haberdar olan bütün bilim adamları sonucu bekliyordu. itiraz edenler elbette olmuştu, ama devlet hepsini susturdu. ölüm ve işkence ile tehdit etti. kimse sesini çıkartamadı."

    "son deney, tahmin edilenin dışındaydı. deformasyon için kullanılan tüpler, mutasyon ile sonuçlandı ve ortaya korkunç bir tablo çıktı."
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +2
    hava kararmıştı, pinkpillow ve kuzeni jamaika önden hızlı adımlarla ilerliyor.

    diğerleri onları takip ediyordu.

    meşrutiyet caddesi üzerinden dolanarak, atatürk bulvarına çıktılar.

    her şeyin başladığı yerin önündeydiler.

    kızılay alışveriş merkezi...

    gördüklerinde şok olmuşlardı...

    ilk salgının başladığı yerdi burası.

    2 gün öncesine kadar adım atılacak yer yokken;

    http://mw2.google.com/mw-...hotos/medium/82960566.jpg

    aynı bina, yıkık dökük bir hal almıştı.

    http://www.imgim.com/image/wt3okhv.jpg/

    fero hemen aklından geçirdi. "enfektelerin yoğunluğunu durdurmak adına, askeri bir ateş açılmış olabilir. bomba patlatılmış olabilir. şu hale bak, koskoca alışveriş merkezi ne hale gelmiş...

    kimse şaşkınlığını gizleyemiyordu...
    helenkonuşmaya girdi: "izleyecek vaktimiz yok, acele etmeliyiz."

    pinkpillow da lise zamanında yıllarını geçirdiği alışveriş merkezine son kez bakarak, laboratuvarın olduğu sokağa doğru ilerledi...
    ···
  20. 20.
    +3 -1
    "askerler, askerler bir şey demedi mi?" diye konuşmaya girdi akvaryum.

    "birader ortalık çok karışık. her sokak başında 5-6 tane asker duruyor. aralardan saklana, saklana geldik. kimse görmedi." diye yanıtladı superrman.

    pinkpillow olayın şokunu atlatamamıştı, yine ağlamaya başladı.

    onu teselli etmeye çalışıyordu jamaikagocmeni, omzunu sıvazladı.

    "zombi salgını var dışarıda desem ne dersiniz?" diye sözüne devam etti superrman.

    fero lafa girdi: "nasıl yani, hastalık bulaşıcı mı?"

    "yüksek ihtisas'a bugün, 53 adet hasta şiddetli baş ağrısı ve havale riski için başvurmuş. hepsinin bugün gelmesi sizce de garip değil mi? raporlara göre doktorlarda da saldırganlık tespit edilmiş akşam saatlerinde. 12 adet askeri, hastane önünde parçalara ayırmışlar."

    herkesin tüyleri diken diken olmuştu.

    kıymalı sordu: "sen nereden öğrendin bunları?"

    "yarım saat önce 15 dakika boyunca yayın vardı, orada izledik."

    herkesin korkusu 1 kat daha artmıştı.

    havanın soğukluğu, yerini içlerindeki korkunun sıcaklığına bırakmıştı.
    ···