1. 1.
    +10 -2
    evet arkadaşlar, sözlükte emsali görülmemiş -varsa da affola, ben bilmiyorum- bir hikaye yazacağız. zombili, dramlı, yer yer eğlenceli ve bolca aksiyon & korku içerecek bir hikaye yazıyorum. not defterinden yazarak, buraya aktaracağım. orada kendimi daha iyi hissediyorum.

    işin en özel ve güzel tarafına geliyorum.
    hikaye'nin baş kahramanları sizler olacaksınız. yani sözlük yazarları...

    reservelerinizi alın. uygun nick ve takip dahilinde hikayeye ekleyeceğim.
    takip ettiğini en çok belli eden yazarlar, hikayeye ekleneceklerdir.

    başlıyoruz.

    sadece benim yazdıklarım için:

    http://inci.sozlukspot.co...li-hikaye/@sapanlavurbeni
    ···
  2. 2.
    +5 -1
    -dünya değişiyor-

    bölüm 1:

    ankara'da kış etkisini her zamankinden daha fazla gösteriyordu.
    dışarıdaki rüzgâr hışırtıları, binaları uçuracak gibiydi sanki. fena tipi vardı dışarıda, kral4fero camdan dışarıyı izliyordu iç çekerek. "dıbına çaktığım git odunları getir" diye bir ses duyduktan sonra ensesine bir tokat yiyiverdi. arkasına döndüğünde kiymali puding48'i gördü. tokadın şehveti ve hırsı biraz farklıydı. evde feroyu pek sevmezlerdi, hayır aslında severlerdi. ama tembelin teki olduğundan, diğer çocuklara saç baş yolduruyordu. "ne vuruyosun lan" diye arkasını döndü fero. kıymalı esprili bir ses tonuyla:

    - winter is coming, sen camdan dışarıyı izliying birader donuyoruz, hem pompei sapkini çok hasta. bize acımıyorsan çocuğa acı. git getir hadi şu odunları.

    pompei'yi duyunca, fero utanır şekilde aşağıya inme kararı aldı odunları almak için.

    müstakil bir öğrenci evinde kalıyorlardı. çift katlı, şirin bir evdi.
    etrafında başka ev olmaması, onlara cazip gelmişti evi tutmak için. ama kış farklıydı. kışın mangal yoktu, balkonda poker keyfi yoktu. rüzgarın o sert esintisi ve soğuk bütün keyiflerini kaçırıyordu...
    ···
  3. 3.
    +4 -1
    fero, üstüne montunu giydi ve yüzünü tamamen kapatarak aşağıya indi. rüzgârın sesi iç gıdıklıyordu, ama diğer taraftan oldukça rahatsız ediciydi. depo, evin hemen 10 metre ilerisinde eski kulübeden bozma bir yerdi. odunları oradan çıkartıp yukarı çıkartması gerekliydi. etraf pusluydu, ne ışık ne başka bir şey sis bulutlarından görünmüyordu. fero yavaşça deponun kapısını açtı, açmasıyla yere düşüp bayılması bir oldu.

    "lan ölüyo dıbınakoyim kaldırın şunu hahahaha"
    "oğlum kaldır, kaldır."
    "lan ne mal adamsınız hahaha"

    şeklinde konuşma cümleleri arasında fero ayılıverdi. karşısında 3 çift göz, ona bakıyorlardı. kısık ve boğuk bir sesle: "sizin ben ağzınıza sıçayım ya... " diyebildi.

    çocuklar gülüşmeye devam ettiler.
    sapanlavurbeni, akvaryumda giber ve helen'di bu kişiler. öğrenci evinde alt katta onlar kalıyordu. onlar da odun almaya çıkmışlardı, ama içeride akvaryum'un açtığı bir muhabbet üzerine daldıklarından dolayı odunları taşımadan oraya oturup sohbete başlamışlardı. gariban fero da, onları gördüğünde korkudan yere devrilivermişti.
    ···
  4. 4.
    +3 -1
    fero konuşmaya girdi. "oğlum pompei çok hasta, yanıyor çocuk ama daha çok terlemesi lazım. sobayı acilen yakmamız gerekiyor, ben kaçtım yukarı." diyerek elinde odunlar, hızlı adımlarla eve doğru yürüdü.

    sapan da "ben de eve giriyorum çocuklar, üşümeye başladım." diyerek yanlarından uzaklaştı.
    akvaryum, helen'e ufak bir öpücük kondurdu, aşklarını tazelediler...
    akvaryum ve helen sevgililerdi. 4 senelik ilişkileri, onları üniversitede de birleştirmişti. sapan'ın kadim dostu olan akvaryum ona güvendiğinden, kız arkadaşıyla birlikte aynı evde kalma kararı almışlardı. dostluk bunu gerektirirdi.

    helen, akvaryum'a bakarak:
    "bu çocuğun hali ne olacak, ailesinden de haber yok. hiç iyi değil... "

    akvaryum iç çekerek konuşmaya girdi... "bilmiyorum, her gece çok inledi, canı çok yanıyor, suratı bembeyaz. ama umarım aklıma gelen şeyler olmaz." diyerek telkinde bulundu.

    ikisinin de yüzünde buruk bir ifade vardı...
    ···
  5. 5.
    +2 -1
    fero yukarı çıkmıştı, gözünü pompei'ye çevirdi ve arkasından kiymali'ya yöneldi: "durum ne birader, nolucak bu çocuğun hali?" kiymali cevap vermedi, televizyona kitlenmişti. fero, kıymalının bakışlarını takip etti ve televizyona baktı. kızılay meydanındandı görüntüler, kızılay avm'nin önünde bir adam, onlarca kişi tarafından tartaklanıyordu. muhabir konuşmuyordu, o yüzden olayın ne olduğunu anlayamamıştı fero. oturdu hemen sandalyeye ve takip etmeye devam etti. tam izleyecekti ki, yayın sıfırlandı rahatsız edici bir ses dahilinde. ekrana görüntü gelmişti:

    https://i.ytimg.com/vi/qQC1gskwWGc/hqdefault.jpg

    fero, kıymalı'ya bakarak: "bu ne dıbınakoyim sene 2014 hahaha" diye kahkaha atmaya başladı.
    kıymalı umursamadı, yüzünde buruk bir ifade vardı; korkusu gözlerinden okunuyordu.

    fero bunu geç de olsa fark etti. kıymalı'yı dürterek: "b-birader... hayırdır?"

    kıymalı içten bir of çekti ve fero'ya döndü.

    "deep web diye dalga geçiyorduk, gülüyorduk." dedi kısık bir sesle.

    - eee ?

    "hepsi gerçekmiş, insan deneyleri, denek alım satımı, devlet zorlamaları."

    fero'nun içi buz kesmişti...
    ···
  6. 6.
    +4 -1
    KAPI ÇALIYORDU.

    kiymali hemen kapıyı açtı: sapan, helen ve akvaryum endişe içinde içeri girdiler.

    "izlediniz mi haberleri?"

    fero hala olayın şaşkınlığındaydı, pompei hasta yatağından onları dinliyordu.

    helen ağlıyor, akvaryum'a sarılıyordu. sapan lafa girdi: "birader ben söylüyordum, hep diyordum deep web'te okudum diye, inanmıyordunuz. hep dexer'ın tak yemesi, insan üzerinde deneyler yapıldığını biliyordum."

    fero sinirli bir çıkış yaptı: "şu olayı bi anlatın dıbınakoyim. hiçbir gibim anlamadım."

    sapan devam etti: "yüksek ihtisas hastanesinden, saat 20.30 sıralarında bir hasta kaçmış. haber kanallarının söylediğine göre devlet insanlardan gizli yeni insan dna sistemi ve yeni hayat üzerine insan denekler kullanıyormuş. hastanın aldığı çekirdek transferi dna ve metabolizmasını değiştirerek bir virüs halini almış. sıhhıye'den kızılaya kadar, millete saldıra saldıra yürümüş. insanları tırmalamış, ıssırmış. kızılay avm'nin önünde de linç etmişler adamı polis gelene kadar."

    fero korku dolu gözlerle: "ölmüş mü peki?"

    sapan yanıtladı:

    - "evet, öldürmüşler. ama ülke karışacak bu haberden sonra, tayyibin ipini çekecekler kesin. böyle bir şey olduğunu biliyordum ben. sözlüğü açsanıza lan hemen bi."

    fero bilgisayarın başına oturdu, incisözlüğe giriş yaptı.
    sol frame tamamen konuyla ilgili başlıklarla doluydu.

    "televizyonlar sizde çalışıyor mu beyler?"
    "yolda gibtiğim zombi capsli."
    "tayyibi gibecekler"
    "amerika açıklama yaptı beyler yarraa yedik"

    dikkat çekici başlık, "amerika açıklama yaptı beyler" olandı.
    hemen başlığa girdiler...
    ···
  7. 7.
    +4 -1
    başlığı açan, inci'ydi. olan biten'de de paylaşmıştı başlığı.
    tam bir kaos ortamı vardı, entryleri okurken kanları donmuştu.

    kiymali entryleri okurken, dayanamayıp klavyeyi fero'nun elinden aldı ve entry girdi.
    "ananı açıklama yaparak gibtim ;))" yazdı.

    herkes tuhaf bir bakış attı kiymali'ya, entryleri okumaya devam ettiler.

    serkan'ın açıklaması şu şekildeydi:

    "arkadaşlar, bildiğiniz üzere bugün akşam haberleriyle hepimiz sarsıldık. yıllardır gizlenen insan denekler ve yanlış işlemler sonucunda kimliği tespit edilen erhan hiçyılmaz isimli hasta, bugün ankara kızılay meydanında öldürülmüş. hastanın garip hareketleri, ve bünyesinde oluşan virüs aklıma bir ihtimal getirdi. bilmiyorum katılır mısınız:

    dönüşüm. tıpkı zombi filmlerindeki gibi.

    dikkatli olun, bizleri çok zor günler bekliyor.
    sağlıcakla."

    ikinci entry yine serkan'a aitti.

    "amerika'dan açıklama geldi beyler. türkiye'nin daha önceDEN YiNE bu işe karıştığını, amerikan hükümeti tarafından destek görmediğini ve yanlış işlemler dahilinde devam ettiğini belirtti basın sözcüsü. Universal Declaration of Human Rights tarafından ülkenin en ağır cezalar ile yargılanması için başvuracaklarmış. bakalım bizleri neler bekliyor."

    evde bir sessizlik hakimdi, televizyonu açtılar tekrar.
    bütün kanallarda aynı ibare vardı.

    hiçbir kanal aktif değildi...
    ···
  8. 8.
    +2 -1
    kendi aralarında olayı tartışmaya başladılar.

    "nasıl olur birader?" diye çıkışıverdi akvaryum. "nasıl olur, böyle bir şey nasıl yapılabilir. denek olarak bir insan nasıl kullanılabilir? aklım hayalim almıyor."

    sapan devam etti: "ben söylediğimde gülüyordunuz, yeni insan tiplemeleri için yapılan çalışmalar. deneklerden birinin üstünde ters etki göstermiş. onu bir hayvan gibi yırtıcı ve vahşi yapmış anlaşılan. kan dolaşımı üzerinden, dnasını tamamen değiştirmeden öldürülmüş."

    pompei hasta yatağından ağzını kımıldatırcasına: "yarraa yediniz çocuklar... "

    onu unutmuşlardı. hiç iyi gözükmüyordu.
    helen yanına gitti ve ateşine baktı.

    elini çekti ve sallayarak: "çocuk yanıyor, ölüyor... "

    fero eline telefonu aldı ve derhal 112'yi aradı.
    telefon "dıt dıt... " ettikten sonra kapandı.

    "benim telefon aramıyor, sen ara birader hemen." diye akvaryum'a seslendi.
    akvaryum eline telefonu aldı, çevirdi.

    onun da telefonu çalmıyordu.
    keza sapan, helen ve kıymali'nın de öyle.

    "kimsenin telefonu çalışmıyor. televizyon hatlarından sonra, telefon santrallerini de mi kapattılar acaba?"

    hemen bilgisayar başına oturdular. internet sayfasını açtılar.
    "sayfa görüntülenemiyor." şeklinde hata gelmişti.

    internet de çalışmıyordu.
    düşündükleri kaos, çok daha ötesiydi sanırım...
    ···
  9. 9.
    +2 -1
    pompei yanıyordu. dili dışarıda, zor nefes alıyordu.
    herkes elini başına koydu, gözlerinin önünde eriyip gidiyordu adeta.

    kısık bir sesle ağzından iki kelime çıktı pompei'nin.
    "b-beni unutun... "

    helen bakamadı, gözyaşları yüzünün kıvrımlarından akıyordu.
    fero dibine girdi: "iyi olacaksın, söz veriyorum iyi olacaksın. bir şeyler yapacağız. kıymalı havlu getir hemen, terini silelim." diye bağırdı.

    kıymalı havluyu getirdi, fero, pompei'nin alnını silecekti ki eline vurdu pompei.

    "bırak dedim.
    dönüşü yok artık hiçbir şeyin.
    madde öldürüyor beni."

    fero bir adım geri çekildi. herkes şaşkınlıkla ona bakıyordu.

    akvaryum içinden geçiriyordu: "uyuşturucu kullanıyordu bu şerefsiz demek."

    pompei bakışlarından anlamış olacak ki, akvaryum'a bakarak: "düşündüğün gibi değil." öksürmeye başladı... 15 saniye sonra kadar devam edebildi: "testlere katıldım, para gerekliydi. sude ömrü boyunca rahat edecek... " sude pompei'nin ufak kardeşiydi. durumları oldukça kötü olduğundan ölümcül bir işe girişmişti. bu aptallıktı! hayır hayır ona göre fedakarlık buydu...

    "ne testi? neden bahsediyorsun?" diye çıkıştı akvaryum.

    "televizyon'da gördün her şeyi... helen'i ilk gördüğüm günden beri sevdim, hep onu sevdim. ona çok iyi bak, sakın üzme onu. geri döndüğümde canını yakarım."

    sesi kesilmişti pompei'nin.
    nefes alışı yavaşladı... yavaşladı.. ve tamamen kesildi.
    bir tür kriz geçiriyordu, kendi içinde.

    kimse bakamadı.
    fero omuzlarını yumrukluyordu pompei'nin. "kalk ulan kalk huur çocuğu! bu kadar basit mi? kalk... kalk!" elden bir şey gelmiyordu...

    herkesin gözünden yaşlar akmaya başladı.
    fero da önlerinde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu...
    ···
  10. 10.
    +3 -1
    kalbi dışarıya ses verecek şekilde çarpıyordu pompei'nin, nefes almıyordu.
    dili dışarıdaydı... herkesin gözü kıpkırmızıydı, ne yapacağını kimse bilmiyordu.

    sapan hızla aşağı indi hiçbir şey demeden. arkasına bakmadan.
    kıymalı arkasından indi. kapının önünde rüzgara ve soğuğa aldırmadan birer sigara çıkarttılar ve geceyi aydınlatacak şekilde çakmaklarını yaktılar.

    dostları, gözlerinin önünde eriyip gitmişti.
    çaresizlerdi. sigara en iyi düşünce aracıydı onlar için.

    yaktılar ve birer duman aldılar. kiymali endişeli gözlerle sapan'a baktı.
    sapan kafasını çevirdiğinde, hemen kafasını başka yere yönlendirdi kıymalı.

    aynı şekilde, ikinci kez kıymalı'yı bakarken yakaladı sapan.
    hissetmişti:

    "biliyordun değil mi?"

    kiymali sessiz şekilde cevapladı.
    "evet... "

    sapan, ani bir hamleyle kıymalı'yı yere düşürdü ve karın içerisinde yumruklamaya başladı.

    sesi duyar duymaz fero, helen ve akvaryum aşağı koştular.
    sapan'ın elinden kıymalı'yı aldılar.

    sapan rüzgarın sesini bastırırcasına bağırdı:
    "biliyormuş bu, biliyormuş ve kimseye söylememiş!"

    kıymalı üstünü çırptıktan sonra "çok üzgünüm... her şeyi anlatıcam."
    diyerek eve geçti.

    diğerleri de arkasından devam ettiler.
    ···
  11. 11.
    +3 -1
    aşağı kata, girdiler. akvaryum rica etti:
    "helen'im, çay vardı ocakta. sıcak daha. sana zahmet... "
    helen mutfağa gitti çay doldurmak için.

    akvaryum sanki gitmesini bekliyormuşcasına: "ne tak yedin it, ne tak yedin, niye söylemedin kimseye?" diyerek kiymali'yi tartaklıyordu. fero önlerine geçti. "yeter artık birader. bırakın çocuğu konuşsun."

    derin bir iç çektikten sonra, konuşmaya başlayacaktı ki helen elinde tepsiyle geldi:
    "alın şunları, şimdi başlayabiliriz."
    ···
  12. 12.
    +3 -2
    "2 hafta önce konuştuk. ailesi çok zor günler geçiriyordu. bu kışın soğuğunda ne yakacak odunları, ne de kombi çalıştıracak paraları yokmuş. hüseyin amca da eve uğramıyormuş, ilgilenmiyormuş. kahveden çıkmıyormuş hiç."

    çayından bir yudum aldı, devam etti kıymalı:

    "her şeyi düzelteceğim artık sude güzel kıyafetler giyebilecek, et yiyecek, evde üşümeyecek diyerek yanımda hıçkıra hıçkıra ağladı arka bahçede."

    "deep web'den, altıncı katman aracılığı ile insan taciri birisiyle tanışmış. buna çok para vermişler. haftada 3 gün kan vermesini, vücut ph'ının çok uygun olduğundan aranılan kişi olduğunu söylemişler. işlemleri polatlı'da, kapatılmış bir fabrika'nın içerisinde yapıyorlarmış. bunun gözünü başta para ile boyamışlar, sadece kan alacaklarını söylemişler. daha sonraki işlemlerin çok ağır olduğunu söylemişti bana. derisinin 3 katman altına, kimyasal tüp içerisinde yeşil renkli bir sıvı enjekte ediyorlarmış. 10 saniye yandıktan sonra, geçiyor hiçbir şeyin kalmıyor demişti."

    bir yudum daha aldı, diğer çocuklar pür dikkat kıymalı'yı dinliyorlardı.

    "ARTIK GiTMEK iSTEMEDiĞiNi, AMA ADAMLARIN BUNU SÜREKLi TEHDiT ETTiĞiNi DUYDUM. NE OLDUĞUNUN FARKINA KENDiSi DE ÇOK GEÇ VARMIŞ. GÖZÜNÜ ÇOK KORKUTMUŞLAR, KiMSELERE BiR ŞEY DiYEMEMiŞ. EN SONUNDA iÇiNDE TUTAMADIĞINDAN VE BAŞINA GELEBiLECEK HERHANGi BiR DURUMDAN HABERi OLSUN EN AZINDAN BiR KiŞiNiN DiYE GELiP BANA ANLATMA GEREĞi DUYMUŞTU. bu hafta zor bir işlemden geçeceğini, başına neler geleceğini bilmediğini; ama artık o adamların kölesi haline geldiğini söylemişti ağlayarak."

    "polis çağıralım, şikayet edelim. fabrikayı bastıralım." dediğimde. bana çok kızmıştı:

    "sakın... sakın duymamış olayım kiymali, bu olay aramızda kalacak. her yerde adamları var, her yerde. yaşatmazlar beni, anlamıyorsun. kardeşinin hayatı söz konusu, sakın bi salaklık yapma ve kimseye söyleme." diyerek benden söz vermemi istedi.

    sözü verdim, işlemi dün yapılmış olsa gerek. akşam eve geldiğinde hiç hali yoktu.
    fark etmişsinizdir.

    fero lafa girdi: "dün hiçbir şey de yemeden yatmıştı zaten. birader yemek? diye sorduğumda soluk bi ifadeyle "yorgunum fero, uyuyacağım." diye yanıt vermişti."

    sabahtan beri de yatıyor, yataktan çıkmadı biliyorsunuz.
    ···
  13. 13.
    +4 -1
    anlaşılan o ki pompei, ailesi uğruna kendini feda eden binlerce kişiden birisiydi. insan tacirleri, onun gözünü parayla boyayıp hayatını elinden almıştı.
    arkadaşları bu durumu kıymalı'dan öğrendikten sonra bir kez daha gözyaşı döktüler, fero şoktaydı adeta. hiç kimseyle konuşmuyor, boş boş halıyı inceliyordu.

    sapan'ın bakışları değişti. "biz napıyoruz burda? yukarıda kardeşimiz yatıyor ve kimse korkusundan yukarı çıkmıyor. lafı geveliyoruz burada."

    herkeste durum buydu, yukarıda bir ölü vardı.
    ne yapmalılardı, nereye zütürmeliydiler onu, meryem teyze ya da sude aradıklarında ne diyeceklerdi? olayın sıcaklığı yerini korku ve strese bırakmıştı.

    sapan tekrar serzenişte bulundu: "haydi arkadaşlar kime diyorum? yukarı çıkıyoruz."
    herkes birer kere yutkundu ve merdivenleri çıktılar üst kata doğru.

    kapıyı açtılar ve içeri girdiler.

    nasıl olurdu bu?
    gördüklerine inanamadılar...
    ···
  14. 14.
    +2 -1
    pompei yatağında yoktu. yorgan yere atılmıştı, televizyon yerdeydi.
    gördüklerine inanamadılar. kimseden çıt çıkmıyordu.

    sonra fero'nun dikkatini çekti pencere, açıktı ve perde havalanıyordu usulca...

    "gitmiş, pompei gitmiş, yok!"

    çılgına dönmüştü herkes, nasıl olabilirdi?
    gözleri önünde can çekişiyordu ve şimdi yoktu.

    kıymalı lafa girdi: "kalbi atıyordu, nefes almıyordu."

    ne yapacaklarını bilemediler. akvaryum aradan çıktı "yürüyün, hemen dışarı çıkıyoruz."

    herkes üstüne kalın bir şeyler aldı.
    apar topar dışarı çıktılar.

    gece saat 01.00'i gösteriyordu.
    ···
  15. 15.
    +3 -1
    cadde ışıklarının yarısı yanıyor, yarısı yanmıyordu.
    bütün dükkanlar kapalıydı. gece saat 01.00'de bulundukları semtte sokaklar cıvıl cıvıl olurdu. ama bir tek kişi yoktu sokakta onlardan başka. bütün dairelerin ışıkları yanıyordu şüphesiz, hepsinin.

    anlaşılan kimse uyumamıştı, çalkantılı haber herkesin gözünü korkutmuş, herkes bir yerlerden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu.

    sokağın bitişiğinde 2 tane asker ile karşılaştılar.

    ve birdenbire siren çalmaya başladı.
    korkmuşlardı.

    askerler koşarak yanlarına geldiler.

    "ne arıyorsunuz burada, hemen evinize gidin."

    ne olduğunu anlayamadılar. askerlerin yüzüne bakarken, asker daha sert bir tepki verdi. silahın sivri tarafıyla akvaryum'un diz kapağına vurdu. "defolun gidin evinize, dışarı çıkma yasağı var!" diye bağırdı.

    kıymalı lafa girdi: "abi arkadaşımız yok evde, onu arıyoruz. bulur bulmaz gireceğiz."
    "buralardaysa biz birazdan bulur evine yollarız zaten. gidin şimdi."

    çaresizce evin yolunu tuttular, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
    durum bu kadar ciddi miydi gerçekten?
    ···
  16. 16.
    +3 -1
    fero dış kapının kilidini döndürdü ve eve giriş yaptılar.
    üst kata çıktılar, değişen hiçbir şey yoktu.

    yorgan ve televizyon yerde, pencere açık, perde havalanıyordu...

    o da ne?

    televizyonda görüntü vardı, gidip geliyordu.

    spiker bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

    görüntüler cebecidendi. çığlık ve bağırma sesleri geliyordu.

    "hasta..lar. sokak. askerler. silah."

    duydukları kelimeler bunlardı, kegib kegib.
    yayın tekrar kapalı hâl aldı.

    akvaryum televizyonu tekmeledi: "çalış dıbınakoyim çalış" diyerek.

    5 dakika kadar televizyonu tekrar yapmaya uğraştılar, fakat sorun televizyonda değil yayındaydı. tekrar gelmedi yayın. diğer yandan helen bilgisayarın başına oturmuş, internete bağlanmaya çalışıyordu.

    incisözlüğe giriş yapabildi, açılmıştı!
    son açılan başlık, hala serkan'ın açtığı idi.

    incisözlükte 4 saat yeni bir başlık açılmaması imkansızdı, türkiye genelinde kimse giremiyordu demek ki. aynı başlıkta, aynı entryleri tekrar tekrar okudular; haber sitelerine girdiler. aynı haberler vardı.

    "hastaneden kaçan hasta, kızılay meydanında saldırgan hareketlerinden sonra, halk tarafından linç edildi."

    "gizlenen denek olayına, amerika'nın yaptığı açıklama."

    ve başka hiçbir güncel haber yoktu...
    ···
  17. 17.
    +2 -1
    kısa bir süre sonra, internet erişimi tekrar sonlandı.
    televizyon kapalı yayın halinde açık bekliyordu.

    telefonu tekrar denedi fero.

    çekmiyordu telefon.

    ne yapacaklarını şaşırdılar.

    dışarıdan siren sesi yoğun şekilde geliyordu.

    arkasından diyafondan gelen ses tüylerini iyice ürpertti:

    "sevgili vatandaşlarımız, dışarı çıkma yasağı vardır.

    dışarı çıkma yasağı vardır.

    lütfen kimse evlerinden dışarı adım atmasın.

    lütfen kimse evlerinden dışarı adım atmasın."

    durum çok ciddiydi.

    pompei neredeydi, aileleri ne haldeydi, ne düşünüyorlardı, yapılacak işlem ne olmalıydı?

    rafta duran eski radyo, kıymalı'nın dikkatini çekti.

    hemen elini uzattı ve radyoyu eline aldı.

    frekansları kurcalamaya başladı...
    ···
  18. 18.
    +2 -1
    tek tek frekansları değişmeye başladı, aktif bir yayın yoktu. tam kapatacaktı ki
    89.4 frekansında gelişme vardı, boğuk ve kısık bir ses bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

    "yüksek ihti... hast... sinde bü..k olayl.. var onik... aske... feci şeki... can verdi."

    kegibti, ama anlaşılırdı. yüksek ihtisas hastanesi yakınlarında 12 adet asker öldürülmüştü.
    ama neden, kim tarafından?

    "dönü... ler her tarafa yay... mış du... mda"

    dönüşenler olarak bahsedilen kişiler, aynı hafta deneye tabii tutulan insanlar olmalıydı. para için, kandırılarak denek edilen insanlar. belli ki hepsi şiddetli ağrı ve acı ile hastaneye kaldırılmış ve orada virüsün tesiri altına girmişlerdi. bilinçlerini kaybedip, yeniden uyandıklarında sokaklara düşmüşlerdi.

    evet evet bu bir salgındı. daha kötüsü, bulaşıcı mıydı acaba?

    helen korku dolu gözlerle akvaryum'a sarıldı.
    sapan derin bir off çekerek, elini fero'nun omzuna attı.

    kıymalı bağdaş kurdu ve yere çöktü.

    her şey değişiyordu artık.
    ···
  19. 19.
    +4 -1
    derken, kapı zili çalıverdi.

    endişe içerisinde herkes birbirine baktı.

    kıymalı, cesaret örneği göstererek kafasını camdan çıkardı ve aşağı baktı:

    "oha jamaikagocmeni, superrman ve pinkpillow kapının önünde bekliyorlar."

    hemen aşağı indi ve kapının kasnağını çevirdi.

    açar açmaz, etrafı kollayarak kapıyı tekrar kapattı.

    nefes nefese içeri girdiler ve üst kata çıktılar.

    jamaikagocmeni nefes nefese anca konuşabildi:
    "bir bardak su.. bir bardak su verin, ölüyorum."

    helen hemen mutfağa geçti ve tepside üç bardak su ile geri geldi.

    sularını içtiler, derin bir nefes aldılar.

    sapan sordu: "birader nasıl gelebildiniz buraya?"

    jamaikagocmeni, superrman ve pinkpillow da aynı evde kalıyorlardı.
    evleri, 5 dakikalık mesafedeydi.

    "evde bunaldık, çıkmamız lazımdı.
    pinkpillow çok ağladı. dayanamayıp geldik."

    pinkpillow ve superrman kardeş, jamaikagocmeni ise kuzenleriydi. onlar da okul için buralara kadar gelmişler ve kendilerine ev tutma durumunda kalmışlardı.

    sapan, gözlerini pinkpillow'dan ayıramadı.
    okula geldiği günden beri onu seviyordu, ama belli edemiyordu.
    ···
  20. 20.
    +3 -1
    "askerler, askerler bir şey demedi mi?" diye konuşmaya girdi akvaryum.

    "birader ortalık çok karışık. her sokak başında 5-6 tane asker duruyor. aralardan saklana, saklana geldik. kimse görmedi." diye yanıtladı superrman.

    pinkpillow olayın şokunu atlatamamıştı, yine ağlamaya başladı.

    onu teselli etmeye çalışıyordu jamaikagocmeni, omzunu sıvazladı.

    "zombi salgını var dışarıda desem ne dersiniz?" diye sözüne devam etti superrman.

    fero lafa girdi: "nasıl yani, hastalık bulaşıcı mı?"

    "yüksek ihtisas'a bugün, 53 adet hasta şiddetli baş ağrısı ve havale riski için başvurmuş. hepsinin bugün gelmesi sizce de garip değil mi? raporlara göre doktorlarda da saldırganlık tespit edilmiş akşam saatlerinde. 12 adet askeri, hastane önünde parçalara ayırmışlar."

    herkesin tüyleri diken diken olmuştu.

    kıymalı sordu: "sen nereden öğrendin bunları?"

    "yarım saat önce 15 dakika boyunca yayın vardı, orada izledik."

    herkesin korkusu 1 kat daha artmıştı.

    havanın soğukluğu, yerini içlerindeki korkunun sıcaklığına bırakmıştı.
    ···