1. 1.
    +10 -2
    evet arkadaşlar, sözlükte emsali görülmemiş -varsa da affola, ben bilmiyorum- bir hikaye yazacağız. zombili, dramlı, yer yer eğlenceli ve bolca aksiyon & korku içerecek bir hikaye yazıyorum. not defterinden yazarak, buraya aktaracağım. orada kendimi daha iyi hissediyorum.

    işin en özel ve güzel tarafına geliyorum.
    hikaye'nin baş kahramanları sizler olacaksınız. yani sözlük yazarları...

    reservelerinizi alın. uygun nick ve takip dahilinde hikayeye ekleyeceğim.
    takip ettiğini en çok belli eden yazarlar, hikayeye ekleneceklerdir.

    başlıyoruz.

    sadece benim yazdıklarım için:

    http://inci.sozlukspot.co...li-hikaye/@sapanlavurbeni
    ···
  2. 2.
    +5 -1
    -dünya değişiyor-

    bölüm 1:

    ankara'da kış etkisini her zamankinden daha fazla gösteriyordu.
    dışarıdaki rüzgâr hışırtıları, binaları uçuracak gibiydi sanki. fena tipi vardı dışarıda, kral4fero camdan dışarıyı izliyordu iç çekerek. "dıbına çaktığım git odunları getir" diye bir ses duyduktan sonra ensesine bir tokat yiyiverdi. arkasına döndüğünde kiymali puding48'i gördü. tokadın şehveti ve hırsı biraz farklıydı. evde feroyu pek sevmezlerdi, hayır aslında severlerdi. ama tembelin teki olduğundan, diğer çocuklara saç baş yolduruyordu. "ne vuruyosun lan" diye arkasını döndü fero. kıymalı esprili bir ses tonuyla:

    - winter is coming, sen camdan dışarıyı izliying birader donuyoruz, hem pompei sapkini çok hasta. bize acımıyorsan çocuğa acı. git getir hadi şu odunları.

    pompei'yi duyunca, fero utanır şekilde aşağıya inme kararı aldı odunları almak için.

    müstakil bir öğrenci evinde kalıyorlardı. çift katlı, şirin bir evdi.
    etrafında başka ev olmaması, onlara cazip gelmişti evi tutmak için. ama kış farklıydı. kışın mangal yoktu, balkonda poker keyfi yoktu. rüzgarın o sert esintisi ve soğuk bütün keyiflerini kaçırıyordu...
    ···
  3. 3.
    +4 -1
    başlığı açan, inci'ydi. olan biten'de de paylaşmıştı başlığı.
    tam bir kaos ortamı vardı, entryleri okurken kanları donmuştu.

    kiymali entryleri okurken, dayanamayıp klavyeyi fero'nun elinden aldı ve entry girdi.
    "ananı açıklama yaparak gibtim ;))" yazdı.

    herkes tuhaf bir bakış attı kiymali'ya, entryleri okumaya devam ettiler.

    serkan'ın açıklaması şu şekildeydi:

    "arkadaşlar, bildiğiniz üzere bugün akşam haberleriyle hepimiz sarsıldık. yıllardır gizlenen insan denekler ve yanlış işlemler sonucunda kimliği tespit edilen erhan hiçyılmaz isimli hasta, bugün ankara kızılay meydanında öldürülmüş. hastanın garip hareketleri, ve bünyesinde oluşan virüs aklıma bir ihtimal getirdi. bilmiyorum katılır mısınız:

    dönüşüm. tıpkı zombi filmlerindeki gibi.

    dikkatli olun, bizleri çok zor günler bekliyor.
    sağlıcakla."

    ikinci entry yine serkan'a aitti.

    "amerika'dan açıklama geldi beyler. türkiye'nin daha önceDEN YiNE bu işe karıştığını, amerikan hükümeti tarafından destek görmediğini ve yanlış işlemler dahilinde devam ettiğini belirtti basın sözcüsü. Universal Declaration of Human Rights tarafından ülkenin en ağır cezalar ile yargılanması için başvuracaklarmış. bakalım bizleri neler bekliyor."

    evde bir sessizlik hakimdi, televizyonu açtılar tekrar.
    bütün kanallarda aynı ibare vardı.

    hiçbir kanal aktif değildi...
    ···
  4. 4.
    +4 -1
    sabah olmuştu...
    ışık hüzmeleri, pencereden evin içerisine süzülüyordu.

    herkes yavaştan kalkmıştı.

    fero, etrafına baktı. sapan'ın paketinden sigara çıkarttığını gördü, hemen eline yapışarak bir sigara da o çekti ve konuşmaya başladı: "birader çok pis rüyalar gördüm. pompei ölüyordu, ülkede zombi salgını başlıyordu." sapan fero'ya baktı, alaycı bir gülümsemeyle "üstün açık yatmışsındır." dedi.

    jamaikagocmeni su içmek için mutfağa geçti. pinkpillow ve helen kahvaltı hazırlıyorlardı.

    "günaydın kızlar, bir bardak su alıp çıkacağım işinize karışmayacağım." diyerek gülümsedi ve suyunu alarak içeri geçti tekrar.

    kıymalı tabureden kafasını kaldırdı. "ananı tabure üstünde gibeyim ne biçim zonkluyo kafam." dedi etrafına kısık gözlerle bakarak.

    gözüyle herkesi tek tek inceledi.

    ve devam etti:

    "akvaryum'la, superrman nerede?"

    SAPAN camdan bakıyordu. onları izliyordu.

    "aşağıda oturuyorlar bahçede, etrafa bakıyorlar."
    ···
  5. 5.
    +4 -1
    KAPI ÇALIYORDU.

    kiymali hemen kapıyı açtı: sapan, helen ve akvaryum endişe içinde içeri girdiler.

    "izlediniz mi haberleri?"

    fero hala olayın şaşkınlığındaydı, pompei hasta yatağından onları dinliyordu.

    helen ağlıyor, akvaryum'a sarılıyordu. sapan lafa girdi: "birader ben söylüyordum, hep diyordum deep web'te okudum diye, inanmıyordunuz. hep dexer'ın tak yemesi, insan üzerinde deneyler yapıldığını biliyordum."

    fero sinirli bir çıkış yaptı: "şu olayı bi anlatın dıbınakoyim. hiçbir gibim anlamadım."

    sapan devam etti: "yüksek ihtisas hastanesinden, saat 20.30 sıralarında bir hasta kaçmış. haber kanallarının söylediğine göre devlet insanlardan gizli yeni insan dna sistemi ve yeni hayat üzerine insan denekler kullanıyormuş. hastanın aldığı çekirdek transferi dna ve metabolizmasını değiştirerek bir virüs halini almış. sıhhıye'den kızılaya kadar, millete saldıra saldıra yürümüş. insanları tırmalamış, ıssırmış. kızılay avm'nin önünde de linç etmişler adamı polis gelene kadar."

    fero korku dolu gözlerle: "ölmüş mü peki?"

    sapan yanıtladı:

    - "evet, öldürmüşler. ama ülke karışacak bu haberden sonra, tayyibin ipini çekecekler kesin. böyle bir şey olduğunu biliyordum ben. sözlüğü açsanıza lan hemen bi."

    fero bilgisayarın başına oturdu, incisözlüğe giriş yaptı.
    sol frame tamamen konuyla ilgili başlıklarla doluydu.

    "televizyonlar sizde çalışıyor mu beyler?"
    "yolda gibtiğim zombi capsli."
    "tayyibi gibecekler"
    "amerika açıklama yaptı beyler yarraa yedik"

    dikkat çekici başlık, "amerika açıklama yaptı beyler" olandı.
    hemen başlığa girdiler...
    ···
  6. 6.
    +4 -1
    fero, üstüne montunu giydi ve yüzünü tamamen kapatarak aşağıya indi. rüzgârın sesi iç gıdıklıyordu, ama diğer taraftan oldukça rahatsız ediciydi. depo, evin hemen 10 metre ilerisinde eski kulübeden bozma bir yerdi. odunları oradan çıkartıp yukarı çıkartması gerekliydi. etraf pusluydu, ne ışık ne başka bir şey sis bulutlarından görünmüyordu. fero yavaşça deponun kapısını açtı, açmasıyla yere düşüp bayılması bir oldu.

    "lan ölüyo dıbınakoyim kaldırın şunu hahahaha"
    "oğlum kaldır, kaldır."
    "lan ne mal adamsınız hahaha"

    şeklinde konuşma cümleleri arasında fero ayılıverdi. karşısında 3 çift göz, ona bakıyorlardı. kısık ve boğuk bir sesle: "sizin ben ağzınıza sıçayım ya... " diyebildi.

    çocuklar gülüşmeye devam ettiler.
    sapanlavurbeni, akvaryumda giber ve helen'di bu kişiler. öğrenci evinde alt katta onlar kalıyordu. onlar da odun almaya çıkmışlardı, ama içeride akvaryum'un açtığı bir muhabbet üzerine daldıklarından dolayı odunları taşımadan oraya oturup sohbete başlamışlardı. gariban fero da, onları gördüğünde korkudan yere devrilivermişti.
    ···
  7. 7.
    +4 -1
    anlaşılan o ki pompei, ailesi uğruna kendini feda eden binlerce kişiden birisiydi. insan tacirleri, onun gözünü parayla boyayıp hayatını elinden almıştı.
    arkadaşları bu durumu kıymalı'dan öğrendikten sonra bir kez daha gözyaşı döktüler, fero şoktaydı adeta. hiç kimseyle konuşmuyor, boş boş halıyı inceliyordu.

    sapan'ın bakışları değişti. "biz napıyoruz burda? yukarıda kardeşimiz yatıyor ve kimse korkusundan yukarı çıkmıyor. lafı geveliyoruz burada."

    herkeste durum buydu, yukarıda bir ölü vardı.
    ne yapmalılardı, nereye zütürmeliydiler onu, meryem teyze ya da sude aradıklarında ne diyeceklerdi? olayın sıcaklığı yerini korku ve strese bırakmıştı.

    sapan tekrar serzenişte bulundu: "haydi arkadaşlar kime diyorum? yukarı çıkıyoruz."
    herkes birer kere yutkundu ve merdivenleri çıktılar üst kata doğru.

    kapıyı açtılar ve içeri girdiler.

    nasıl olurdu bu?
    gördüklerine inanamadılar...
    ···
  8. 8.
    +3 -2
    "2 hafta önce konuştuk. ailesi çok zor günler geçiriyordu. bu kışın soğuğunda ne yakacak odunları, ne de kombi çalıştıracak paraları yokmuş. hüseyin amca da eve uğramıyormuş, ilgilenmiyormuş. kahveden çıkmıyormuş hiç."

    çayından bir yudum aldı, devam etti kıymalı:

    "her şeyi düzelteceğim artık sude güzel kıyafetler giyebilecek, et yiyecek, evde üşümeyecek diyerek yanımda hıçkıra hıçkıra ağladı arka bahçede."

    "deep web'den, altıncı katman aracılığı ile insan taciri birisiyle tanışmış. buna çok para vermişler. haftada 3 gün kan vermesini, vücut ph'ının çok uygun olduğundan aranılan kişi olduğunu söylemişler. işlemleri polatlı'da, kapatılmış bir fabrika'nın içerisinde yapıyorlarmış. bunun gözünü başta para ile boyamışlar, sadece kan alacaklarını söylemişler. daha sonraki işlemlerin çok ağır olduğunu söylemişti bana. derisinin 3 katman altına, kimyasal tüp içerisinde yeşil renkli bir sıvı enjekte ediyorlarmış. 10 saniye yandıktan sonra, geçiyor hiçbir şeyin kalmıyor demişti."

    bir yudum daha aldı, diğer çocuklar pür dikkat kıymalı'yı dinliyorlardı.

    "ARTIK GiTMEK iSTEMEDiĞiNi, AMA ADAMLARIN BUNU SÜREKLi TEHDiT ETTiĞiNi DUYDUM. NE OLDUĞUNUN FARKINA KENDiSi DE ÇOK GEÇ VARMIŞ. GÖZÜNÜ ÇOK KORKUTMUŞLAR, KiMSELERE BiR ŞEY DiYEMEMiŞ. EN SONUNDA iÇiNDE TUTAMADIĞINDAN VE BAŞINA GELEBiLECEK HERHANGi BiR DURUMDAN HABERi OLSUN EN AZINDAN BiR KiŞiNiN DiYE GELiP BANA ANLATMA GEREĞi DUYMUŞTU. bu hafta zor bir işlemden geçeceğini, başına neler geleceğini bilmediğini; ama artık o adamların kölesi haline geldiğini söylemişti ağlayarak."

    "polis çağıralım, şikayet edelim. fabrikayı bastıralım." dediğimde. bana çok kızmıştı:

    "sakın... sakın duymamış olayım kiymali, bu olay aramızda kalacak. her yerde adamları var, her yerde. yaşatmazlar beni, anlamıyorsun. kardeşinin hayatı söz konusu, sakın bi salaklık yapma ve kimseye söyleme." diyerek benden söz vermemi istedi.

    sözü verdim, işlemi dün yapılmış olsa gerek. akşam eve geldiğinde hiç hali yoktu.
    fark etmişsinizdir.

    fero lafa girdi: "dün hiçbir şey de yemeden yatmıştı zaten. birader yemek? diye sorduğumda soluk bi ifadeyle "yorgunum fero, uyuyacağım." diye yanıt vermişti."

    sabahtan beri de yatıyor, yataktan çıkmadı biliyorsunuz.
    ···
  9. 9.
    +4 -1
    derken, kapı zili çalıverdi.

    endişe içerisinde herkes birbirine baktı.

    kıymalı, cesaret örneği göstererek kafasını camdan çıkardı ve aşağı baktı:

    "oha jamaikagocmeni, superrman ve pinkpillow kapının önünde bekliyorlar."

    hemen aşağı indi ve kapının kasnağını çevirdi.

    açar açmaz, etrafı kollayarak kapıyı tekrar kapattı.

    nefes nefese içeri girdiler ve üst kata çıktılar.

    jamaikagocmeni nefes nefese anca konuşabildi:
    "bir bardak su.. bir bardak su verin, ölüyorum."

    helen hemen mutfağa geçti ve tepside üç bardak su ile geri geldi.

    sularını içtiler, derin bir nefes aldılar.

    sapan sordu: "birader nasıl gelebildiniz buraya?"

    jamaikagocmeni, superrman ve pinkpillow da aynı evde kalıyorlardı.
    evleri, 5 dakikalık mesafedeydi.

    "evde bunaldık, çıkmamız lazımdı.
    pinkpillow çok ağladı. dayanamayıp geldik."

    pinkpillow ve superrman kardeş, jamaikagocmeni ise kuzenleriydi. onlar da okul için buralara kadar gelmişler ve kendilerine ev tutma durumunda kalmışlardı.

    sapan, gözlerini pinkpillow'dan ayıramadı.
    okula geldiği günden beri onu seviyordu, ama belli edemiyordu.
    ···
  10. 10.
    +3 -1
    "askerler, askerler bir şey demedi mi?" diye konuşmaya girdi akvaryum.

    "birader ortalık çok karışık. her sokak başında 5-6 tane asker duruyor. aralardan saklana, saklana geldik. kimse görmedi." diye yanıtladı superrman.

    pinkpillow olayın şokunu atlatamamıştı, yine ağlamaya başladı.

    onu teselli etmeye çalışıyordu jamaikagocmeni, omzunu sıvazladı.

    "zombi salgını var dışarıda desem ne dersiniz?" diye sözüne devam etti superrman.

    fero lafa girdi: "nasıl yani, hastalık bulaşıcı mı?"

    "yüksek ihtisas'a bugün, 53 adet hasta şiddetli baş ağrısı ve havale riski için başvurmuş. hepsinin bugün gelmesi sizce de garip değil mi? raporlara göre doktorlarda da saldırganlık tespit edilmiş akşam saatlerinde. 12 adet askeri, hastane önünde parçalara ayırmışlar."

    herkesin tüyleri diken diken olmuştu.

    kıymalı sordu: "sen nereden öğrendin bunları?"

    "yarım saat önce 15 dakika boyunca yayın vardı, orada izledik."

    herkesin korkusu 1 kat daha artmıştı.

    havanın soğukluğu, yerini içlerindeki korkunun sıcaklığına bırakmıştı.
    ···
  11. 11.
    +3 -1
    kalbi dışarıya ses verecek şekilde çarpıyordu pompei'nin, nefes almıyordu.
    dili dışarıdaydı... herkesin gözü kıpkırmızıydı, ne yapacağını kimse bilmiyordu.

    sapan hızla aşağı indi hiçbir şey demeden. arkasına bakmadan.
    kıymalı arkasından indi. kapının önünde rüzgara ve soğuğa aldırmadan birer sigara çıkarttılar ve geceyi aydınlatacak şekilde çakmaklarını yaktılar.

    dostları, gözlerinin önünde eriyip gitmişti.
    çaresizlerdi. sigara en iyi düşünce aracıydı onlar için.

    yaktılar ve birer duman aldılar. kiymali endişeli gözlerle sapan'a baktı.
    sapan kafasını çevirdiğinde, hemen kafasını başka yere yönlendirdi kıymalı.

    aynı şekilde, ikinci kez kıymalı'yı bakarken yakaladı sapan.
    hissetmişti:

    "biliyordun değil mi?"

    kiymali sessiz şekilde cevapladı.
    "evet... "

    sapan, ani bir hamleyle kıymalı'yı yere düşürdü ve karın içerisinde yumruklamaya başladı.

    sesi duyar duymaz fero, helen ve akvaryum aşağı koştular.
    sapan'ın elinden kıymalı'yı aldılar.

    sapan rüzgarın sesini bastırırcasına bağırdı:
    "biliyormuş bu, biliyormuş ve kimseye söylememiş!"

    kıymalı üstünü çırptıktan sonra "çok üzgünüm... her şeyi anlatıcam."
    diyerek eve geçti.

    diğerleri de arkasından devam ettiler.
    ···
  12. 12.
    +3 -1
    akvaryum, sapan'ın aşağı baktığını fark etmiş olacak ki, seslendi:

    "birader, söyle de herkes aşağı insin."

    sapan, onaylarcasına kafa salladı. "haydi arkadaşlar, aşağı iniyoruz." diye ahaliye seslendi. helen ve pinkpillow "kahvaltı hazırlıyorduk ya, nereye" diye serzenişte bulundular.

    "buna vaktimiz yok." diyerek fero ceketini giydi üstüne.
    keza diğerleri de aynı şekilde.

    aşağı indiler. akvaryum'Un aşağı indirme sebebi bu olmalıydı.
    dışarı çıkan, şaşkınlığını gizleyemedi.

    günün 18 saati yoğun olan yol, bomboştu. sokakta kimsecikler yoktu.

    gözlerine inanamadılar. caddeye doğru biraz daha yürüdüklerinde, asıl şaşkınlık o zaman başlamıştı. gözle görülen 100 metrelik mesafede, araçlar arka arkaya tıkış pıkış yolun ortasında terk edilmişti.

    hiçbir araçta insan yoktu...
    ···
  13. 13.
    +3 -1
    "beyler sizi önden alalım." dedi gibirella.

    herkes birbirine bakıyordu. beklenmedik şekilde kıymalı bir adım öne çıktı ve kapıyı ittirerek içeri daldı. sağa, sola her yere baktı. arkasından ışıkları yaktı dairedeki.

    "antirede bir şey yok galiba, ses soluk da gelmiyor."

    herkes kıymalı'ya övgü dolu bir bakış attı.

    içeriye geçtiler teker teker.

    ev sıcaktı, soğuk şimdilik bitmişti.

    herkes üstündeki kaban, şapka, eldiven ne varsa çıkartıp oturmanın huzurunu çıkarıyordu.

    sapan elindeki şişeleri, buzdolabına koydu.

    herkes salonda otururken, gibirella kimsenin konuşmasına izin vermedi.

    "şimdi diğer marifetlerimizi gösterelim, tuce haydi" diyerek mutfağa geçtiler.

    marketten yağmaladıkları domates, biber, yumurta ile menemen yapacaklardı.

    herkesin içinde buruk ama hoş bir mutluluk vardı.

    kısa bir süre sonra, yemek hazırlanmıştı.

    enfes gözüküyordu...

    "hagibtir ekmek yok" dedi superrman

    gibi sert bir bakış attı superrman'e
    "haydi, ekmeği alma sırası sende. markete in, al ve getir."

    superrman'in yüreği ağzına gelmişti.

    diğerleri şaka olduğunu anlayacak ki gülümseye başladılar.
    mutfaktan jamaikagocmeni çıktı "ta ta tam... işte burada ekmek!" diyerek elindeki poşeti gösterdi. ekmekler bayat da olsa, yenilebilir şekildeydi.

    büyük bir şevkle herkes yemeğe yumulmuştu.

    kiymali, sapan'a döndü ve "ananı menemen yaparken gibtim" dedi.

    artık herkes gülüyordu, alışmışlardı kıymalı'nın tavırlarına.

    ortam çok huzurluydu, dışarının karanlığına ve ürkütücü rüzgar sesine rağmen...
    ···
  14. 14.
    +3 -1
    fero konuşmaya girdi. "oğlum pompei çok hasta, yanıyor çocuk ama daha çok terlemesi lazım. sobayı acilen yakmamız gerekiyor, ben kaçtım yukarı." diyerek elinde odunlar, hızlı adımlarla eve doğru yürüdü.

    sapan da "ben de eve giriyorum çocuklar, üşümeye başladım." diyerek yanlarından uzaklaştı.
    akvaryum, helen'e ufak bir öpücük kondurdu, aşklarını tazelediler...
    akvaryum ve helen sevgililerdi. 4 senelik ilişkileri, onları üniversitede de birleştirmişti. sapan'ın kadim dostu olan akvaryum ona güvendiğinden, kız arkadaşıyla birlikte aynı evde kalma kararı almışlardı. dostluk bunu gerektirirdi.

    helen, akvaryum'a bakarak:
    "bu çocuğun hali ne olacak, ailesinden de haber yok. hiç iyi değil... "

    akvaryum iç çekerek konuşmaya girdi... "bilmiyorum, her gece çok inledi, canı çok yanıyor, suratı bembeyaz. ama umarım aklıma gelen şeyler olmaz." diyerek telkinde bulundu.

    ikisinin de yüzünde buruk bir ifade vardı...
    ···
  15. 15.
    +3 -1
    aşağı kata, girdiler. akvaryum rica etti:
    "helen'im, çay vardı ocakta. sıcak daha. sana zahmet... "
    helen mutfağa gitti çay doldurmak için.

    akvaryum sanki gitmesini bekliyormuşcasına: "ne tak yedin it, ne tak yedin, niye söylemedin kimseye?" diyerek kiymali'yi tartaklıyordu. fero önlerine geçti. "yeter artık birader. bırakın çocuğu konuşsun."

    derin bir iç çektikten sonra, konuşmaya başlayacaktı ki helen elinde tepsiyle geldi:
    "alın şunları, şimdi başlayabiliriz."
    ···
  16. 16.
    +3 -1
    cadde ışıklarının yarısı yanıyor, yarısı yanmıyordu.
    bütün dükkanlar kapalıydı. gece saat 01.00'de bulundukları semtte sokaklar cıvıl cıvıl olurdu. ama bir tek kişi yoktu sokakta onlardan başka. bütün dairelerin ışıkları yanıyordu şüphesiz, hepsinin.

    anlaşılan kimse uyumamıştı, çalkantılı haber herkesin gözünü korkutmuş, herkes bir yerlerden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu.

    sokağın bitişiğinde 2 tane asker ile karşılaştılar.

    ve birdenbire siren çalmaya başladı.
    korkmuşlardı.

    askerler koşarak yanlarına geldiler.

    "ne arıyorsunuz burada, hemen evinize gidin."

    ne olduğunu anlayamadılar. askerlerin yüzüne bakarken, asker daha sert bir tepki verdi. silahın sivri tarafıyla akvaryum'un diz kapağına vurdu. "defolun gidin evinize, dışarı çıkma yasağı var!" diye bağırdı.

    kıymalı lafa girdi: "abi arkadaşımız yok evde, onu arıyoruz. bulur bulmaz gireceğiz."
    "buralardaysa biz birazdan bulur evine yollarız zaten. gidin şimdi."

    çaresizce evin yolunu tuttular, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
    durum bu kadar ciddi miydi gerçekten?
    ···
  17. 17.
    +3 -1
    fero dış kapının kilidini döndürdü ve eve giriş yaptılar.
    üst kata çıktılar, değişen hiçbir şey yoktu.

    yorgan ve televizyon yerde, pencere açık, perde havalanıyordu...

    o da ne?

    televizyonda görüntü vardı, gidip geliyordu.

    spiker bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

    görüntüler cebecidendi. çığlık ve bağırma sesleri geliyordu.

    "hasta..lar. sokak. askerler. silah."

    duydukları kelimeler bunlardı, kegib kegib.
    yayın tekrar kapalı hâl aldı.

    akvaryum televizyonu tekmeledi: "çalış dıbınakoyim çalış" diyerek.

    5 dakika kadar televizyonu tekrar yapmaya uğraştılar, fakat sorun televizyonda değil yayındaydı. tekrar gelmedi yayın. diğer yandan helen bilgisayarın başına oturmuş, internete bağlanmaya çalışıyordu.

    incisözlüğe giriş yapabildi, açılmıştı!
    son açılan başlık, hala serkan'ın açtığı idi.

    incisözlükte 4 saat yeni bir başlık açılmaması imkansızdı, türkiye genelinde kimse giremiyordu demek ki. aynı başlıkta, aynı entryleri tekrar tekrar okudular; haber sitelerine girdiler. aynı haberler vardı.

    "hastaneden kaçan hasta, kızılay meydanında saldırgan hareketlerinden sonra, halk tarafından linç edildi."

    "gizlenen denek olayına, amerika'nın yaptığı açıklama."

    ve başka hiçbir güncel haber yoktu...
    ···
  18. 18.
    +3 -1
    muhabbet arasında herkes yorgunluktan kendinden geçmişti, soba yanıyordu.
    ev sıcacıktı. bunun da verdiği rehavet ile herkes oturduğu koltukta uyuyakaldı.

    kıymalı taburenin üstünde otururken uyuyakalmıştı.
    helen, kafasını akvaryum'un göğsüne yaslamıştı.
    fero, superrman ve jamaikagocmeni de üçlü koltuk takımında sıkış pıkış uyumuşlardı.

    sapan yerde oturuyor, ağzında bir sigara pinkpillow'u izliyordu.
    yerde, oturduğu yerde uyuyakalmıştı o da. içeriden bir pike getirerek üstünü örttü.

    ve içinden geçirdi: "senle kavuşmak, burada bu şekilde olmamalıydı. ama olsun, şu anda farkımda dahi olmasan da buradasın." sigarasını söndürdü, pencereyi kapatarak uykuya daldı...
    ···
  19. 19.
    +4
    helen çayları yeniledi.

    ortam çok kasvetliydi. yeri değildi belki, ama kıymalı yine ani bir çıkış yaptı:

    "ananı çay içerken gibtim ;))" dedi helen'e bakarak.

    helen tepsiyi, sehpanın üzerine bıraktıktan sonra kiymali'ya bir tokat yapıştırdı:
    "beyinsiz köpek." diye serzenişte bulundu ardından.

    herkes istemsiz şekilde gülmüştü.

    bu ortamı biraz olsun yumuşatmıştı. ama durum ciddiydi ve konuşulması gerekenler vardı.

    jamaikagocmeni konuşmaya girdi: "bu sokağa çıkma yasağı ne zamana kadar acaba?"

    fero cevapladı: "vallahi darbe dönemi gibiyse, 4 gün evdeyiz en az."

    saat gece 03.00'e yaklaşıyordu. sadece pinkpillow fark etmiş olacak ki soruverdi:

    "pompei nerede yahu? dün çok neşesiz görünüyordu okulda, blok dersin yarısında çıkıverdi."

    çocuklar birbirine baktılar. sessiz kaldılar.

    derin bir nefes çektikten sonra sapan konuşmaya başladı ve her şeyi tek tek anlattı.

    jamaikagocmeni patavatsızlık yaparak konuşmayı böldü: "desene bizim şerefsiz zombiye dönüşmüş."

    herkes sert bakışlarla jamaikagocmeni'ne yöneldi.
    ama dobra bir yorumdu ve doğru olma ihtimali oldukça yüksekti.

    bir şey de diyemediler...
    ···
  20. 20.
    +3
    herkes hak verdi. yapılacak bir şey yoktu.

    "hastalık, onu eski insanlığının tamamen dışında bir canavara dönüştürmüştü.
    o adam artık babamız değildi biz de onun prensesi değildik.
    prenseslerinin, güzel kızlarının başını okşayamazdı.

    sadece kan ve et istiyordu.
    biz de yapmamız gerekeni yaptık."

    "o gün sabaha kadar burada yattık, korku içinde.
    gelene kadar 3 adet enfekte öldürdük. ama öldürmekle bitecek gibi değillerdi.

    zar zor uyuduğumuz uykudan sonra, rüya gördüm.
    tanrı, bana bir koloni olduğunu söyledi. ışıkları gösterdi. güney tarafta olacaktı koloni.
    ertesi gün kolej tarafından güneye gidecekken, sizlerle karşılaştık işte... "

    her şeyi tek tek açıklamışlardı chucky ve gibirella.
    onların hikayesi de acıydı.

    hava kararmak üzereydi ve bu saatten sonra dışarı çıkmak intihar olurdu.

    pinkpillow:

    "profesörün laboratuvarına 200 metre mesafemiz kaldı.
    gidersek daha güvende oluruz." diyerek öneride bulundu.

    helen ve akvaryum da onay verdiler.

    fero sormadan edemedi:
    "farklı yoldan gitmeliyiz, ana cadde enfektelerle dolu. parçamızı bırakmazlar orada."

    chucky, kardeşi gibirella'ya baktı: "madem istiyorsunuz, çıkalım dışarı. ara sokaktan zütürürsünüz. karşımıza çıkanları da temizlemek zorunda kalırız." dedi.

    ve salondan çıktılar.
    dış kapının sürgüsünü yavaşça açtılar...
    ···