1. 76.
    0
    @61 vay huurnun evladı lan sılıcen bu amk ordusunu karadenizden yazı super hacı elıne saglık
    ···
  2. 77.
    0
    ... ve hikayemin devamında da bildiğiniz gibi eşşek gibmeye başladım
    ···
  3. 78.
    0
    birgün öksürmeye başladım.

    öksürük gittikçe derinleşti.

    sonra hastaneye gittik.

    sonra geçmedi.

    sonra hastaneye yattım

    çocuk koşuşundaydım ama yaşım 14.

    cefizox diye bir iğne var. her akşam zütümü gibiyorlar onunla.

    derken birşey oldu bir sabah.

    ipek hemşire geldi ateşime bakmaya.

    elinde dosyyası ve güleryüzüyle gülümseyerek ölçtü odadakilerin ateşini.

    yanımdaki yatağa eğildiğinde kısa beyaz eteğiyle... ohşşşş... diz kapaklarının arka tarafındaki iki gamze stertı verdi cinselliğe.

    utandım arkamı döndüm tabi.

    utanacak birşey halini alınca başka bir kadının mahrem yerleri artık geri dönüş yok demiş bir çin atasözü. ( belki de dememiştir. )

    pipiye su yürümeye başlamıştı o gün.

    kimyei bişey olmadı aslında.

    sadece erkek olmaya başlamıştım.
    ···
  4. 79.
    0
    hastanede yattığım sene sınıfta kaldım.

    artık matematikten nefret ediyordum.

    taklu değildim artık.

    herkes beni sevsin hastalığı semptomları görülüyordu bende.

    bir yeteneğim olmalıydı herkesi hayran bırakacak.

    bunu okulda sergilemeliydim.

    her birinden bir miktar vardı aslında.

    ama hiçbirinden yeteri kadar yoktu.

    bir kompozisyon dersinde fıllik diye çıkıverdi yeteneğim ortaya.

    ben çok güzel hikaye yazabiliyordum.

    kalemim kuvvetliydi yani.

    bir iki kompozisyonda şow yapınca adımı tarihe yazdıracam sandım bir ara.

    türkçe öğretmeni beni yarışmaya yollamaya karar verdi.

    dünyadaki açlıkla ilgili birşeyler yazacaktım.

    yazmadım. yazamadım. öğretmen çok kızdı.

    ne kızıyon dıbını gibtiiim.

    ne destek verdin ki ne istiyon. ben zütümden uydurdum bunca zaman. senin zütümle ilgili bir ortaklık anlaşman yok.

    gibtir ammmına koyduuum.
    ···
  5. 80.
    0
    sonra reyhan,
    sonra liber,
    sonra cemile,

    cemile de duuurrr.

    huurydu cemile.

    bugünün ve bu yaşın şartlarına göre belki değil ama o zamana ve o yaşın şartlarına göre huurydu cemile.

    erkeklerden korkmuyordu. beni öğretmen dolabına sıkıştırıp pipimi ellediği gün anladım karıları gibmem gerektiğini.

    ama buna cemilem ile başlamayazdım.

    dudağımdan öptüğü gün, pipimi ellediği gün , tarihe işlenmiş istemsiz bir başarı oldu.

    remen cemile beni iğfal etmişti.

    tam o sıralarda 31 diye bir efsane geziyor okulun bahçesinde fısır fısır .

    lan nedir bu.

    hacı alıyon sabunu veriyon osmanın gözüne gözüne.

    denedim.

    başarılı da oldum.

    ama o gece aklım zütümden çıktı.

    ya yarınsabah pipim tıkanırsa,
    ya doktora gidersek,
    ya doktor "bu sapık bin 31 çekmiş" derse

    allahııımmmm sana geliyorum...

    sonra işedim geçti.

    keşke tıkanaydı dıbınakoyim.

    bir oyuncağa dönüştü 31 .

    gece gündüzher fırsatta osmanı tokatlıyorum.

    sonra yavaş yavaş geçti.

    ama tam geçmedi tabi.
    ···
  6. 81.
    0
    ortaokulun sonuna doğru peder araba aldı.

    yeşil bir volkswagen variant.

    az var bu arabalardan türkiyede. porche ye benzer hafiften.

    ama sadece tipi.

    lise yıllarına gelip dayandım.

    dayı kızı makine ressamlığı okuyor.

    kıskandım nedense.

    bende makine ressamı olacam dedim.

    sınavdan aldığım ouan anca tesviyeye yetti.

    yetmez olaydı.

    ameleliğe ( teknik elemanlığa burada başladım ) ilk adımımı attım.

    halbuki yazar olacaktım ben.

    ( sanki şimdi bir engel var da )
    ···
  7. 82.
    0
    ilk sene dersler iyi.

    sevmeye de başladım koca makinelere hükmetmeyi,
    parlak ölçülü sert materyallerle uğraşmak hoştu ( metal parçalardan bahsediyorum ) ( aklı gibten başkasına çalışmayan ergenler için açıklama)
    tam o sırada bir zütoğlanı girdi hayatıma.

    hamdi.

    hamdi duyuyorsan buradan sana seslenmek istiyorum.

    ananı gibeyim sonra inkar edeyim hamdiiiiiii.

    hocalardan biri bu.

    allahım gestapo subayı gibi.

    ızdırab oluyor amcık herkese.

    böyle mendebur bir bin tarih yazmadı.

    kalın bağırsağını gibeyim ben onun.

    beni dersten bırakınca kredili sitemin ne gibim bişey olduğunun ilk canlı örneklerinden biri oluverdim.

    bu dersten kaldım ya.

    okul uzadı. hem de daha birinci sınıfta.
    ···
  8. 83.
    0
    hala iyi niyetliyim.

    hala uslu bir çocuğum.

    hala ideal evlatım.

    sonra birşey oldu.

    mezatlıktan geçip okula doğru giderken iki kız bana arkadan pişşşt dedi.

    koşa koşa çıktım okulun önüne.

    kazımı alıp döndüm kızların yanına.

    dedim kazım bunlar yollu.

    belki verirler de milli oluruz.

    dıbını giberim ben onların ded kazım.

    gittik ki kızlar bizim okulun birinci sınıfları.

    üç tane kız. üçü de birbirinden paçoz.

    ama meslek lisesi bu. manita olsun nefes alsın yeter.

    paylaştık ızları aramızda.

    ben yeşil montlu tıfıl olanı aldım.

    kazım da kırmızı montlu köylü kızını.

    ertesi gün buluşmalar falan derken sevgili olduk biz yeşilli tuğbayla.

    tuğba ben senin ecdadını gibeyim.

    sigara denilen illeti bu kaltak soktu ciğerime.

    yine mezarlıkta el ele tutuşmalar falan derken tuğba beni bir ağacın dibine yıktı.

    parfümünü seviyordum aslında.

    ama bacakları gerçekten çok kısaydı.

    dudaklarımdan kaptı beni tuğba.

    dilini ağzımın içine soktu.

    demek ki böyle oluyor öpüşmek falan deyip karşılık verdim.

    elimi tutup eteğinin altına soktu.

    ben ince çorap giymiş bir bacağın daha kaygan ve pürüzsüz olacağını düşlemiştim.

    ama koltuğu ellemekten pek farkı yokmuş meğersem.

    bir elimle de olmayan ya da yeni olmaya başlayan ama henüz başarılı olamamış göğüslerinin bulunması gereken yerleri elliyordum.

    ama dona gelince duruyor aslında iyi niyetli bir genç olduğumu kanıtlamaya çalışıyordum.

    böyle yiyişme günlerinden birinde duvarın dibinden bir ses duyuldu.

    kim var lan orda dedi bir polis.

    buyrun abi dedim biraz sonra yannanlara yan basacak genş olarak.

    gelin bakiim buraya dedi.
    ···
  9. 84.
    0
    ulan bekçi senin ananı gibiyim diyerek yürüdüm polisin yanına.

    buyru abi dedim.

    ordaki de gelsin dedi.

    çalıların arasından tuğba çıktı.

    ne tak yiyonuz lan burda dedi.

    abi oturuyoruz dedim.

    oturmak için ecnabi mezarlığını mı seçtiniz lan dedi.

    polis arabasının yanına kadar yürürken kimliğimi eline geçirmişti.

    arabadaki dayı daha kıdemli ve göbekliydi.

    kimliğe baktı.

    nerelisin lan sen dedi.

    rizeliyim abi dedim.

    arabadan çıktı.

    nerelisin laaannnn diye bağırdı.

    ben öliim memeleketin de ta dıbına koyim diyesim geldi ama boğaz kelime trafiğine kapalı dıbınakoyim.

    abi yazıyo ya arkasında dedim.

    bak muallakye bir de dalga geçiyor dedi.

    oossuuuuaaaa... diye koydu tokat yumruk karışımı birşey.

    ben kendi etrafımda dönerek uçtum çimenlere.

    ama çok acımadı aslında.

    kız çığlık çığlığa tabi.

    karizma yerlerde döşeli ben üzerinde gidip geliyorum.

    sonra polis yumuşadı.

    bak oğlum... bu kızın başına birşey gelse sen onu kurtaramazsın... yaptıüınız doğru değil... bak ananız babanız sizi buraya okumaya gönderiyo... ahlaksızlık yapmayın... bu kızı bu karanlıkta alırlar elinden hiçbirşey yapamazsın... dedi.

    düşündüm... haklı lan adam.

    adam huur çocuğu ama ne yazık ki haklı bin.

    kızın amcası okulda müdür yardımcısı mı ne.

    kadıköye doğru inerken kız zirlıyor tabi... amcam duyarsa ben bittim falan diye... dedim senin de dıbına korum amcanın da... gibtirgit dıbına koydumun kevaşesi...
    ···
  10. 85.
    0
    amcası duymadı.

    bende kızdan soğudum.

    kazım da kırmızı montlu köylü kızını aldattı... başka bir kızla kırıştırdı falan...

    sonra birden bişey oldu.

    bu köylü kızına benzeyen ama aslında hiç de olmayan kızla ben bir cumartesi günü kitapçılar çarşısına gitmek içiçn buluştuk.

    akşama kadar gezdik. dolaştık. ama arkadaşça.

    derken kız dedi ki o gün yanlış seçim yapmışsınız.

    kazım tuğbayı seçmeliydi. çünkü ikisi de ayran gönüllü.

    sen de beni seçmeliydin.

    dedi.

    gitti.

    sen de beni seçmeliydin... meliydin... liydin... din ... din ... din...

    güllü ydü adı bu kızın. ve sonraki 3 senemin katili olacaktı.
    ···
  11. 86.
    0
    pelin diye bir pembe yanak açtı aşk denilen dünyanın kapılarını.

    nasıl tatlı.

    o zaman sınıfta üç sıra bulunuyor.

    cam kenarında çalışkanlar.

    orta tarafta normaller

    duvar tarafında tembeller ve kapıcı çocukları.

    boynum uzadı pelini görecem diye o yıllarda. bir de cam kenarında zilli. güneş girer gözüme.

    güneşi mi sevdim pelini mi sevdim bilemiyorum.

    halbuki yanımda sağ omzu duvar boyalı yeşim var. hem seninki gibi proleter onun babası da .
    ···
  12. 87.
    0
    noluyo kubarmı içiliyo kafalarmı iyi
    ···
  13. 88.
    0
    Kardeşimle ahırın avlusunda oynarken aşağıda, gümüş söğütler altında görünmeyen derenin hüzünlü şırıltısını işitirdik. Evimiz iç çitin büyük kestane ağaçları arkasında kaybolmuş gibiydi. Annem, istanbul’a gittiği için benden bir yaş küçük olan kardeşim Hasan’la artık Dadaruh’un yanından hiç ayrılmıyorduk. Bu, babamın seyisi, yaşlı bir adamdı. Sabahleyin erkenden ahıra koşuyorduk. En sevdiğimiz şey atlardı. Dadaruh’la birlikte onları suya zütürmek, çıplak sırtlarına binmek, ne doyulmaz bir zevkti. Hasan korkar, yalnız binemezdi. Dadaruh onu kendi önüne alırdı. Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, gübreleri kaldırmak eğlenceli bir oyundan daha çok hoşumuza gidiyordu. Hele tımar. Bu en zevkli şeydi. Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı… tık… tıkı… tık… tıpkı bir saat gibi… yerimde duramaz,
    - Ben de yapacağım! diye tuttururdum.
    O vakit Dadaruh, beni Tosun’un sırtına koyar, elime kaşağıyı verir,
    - Hadi yap! derdi.
    Bu demir gereci hayvanın üstüne sürter, ama o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdım.
    - Kuyruğunu sallıyor mu?
    - Sallıyor.
    - Hani bakayım?..
    Eğilirdim, uzanırdım. Ama atın sağrısından kuyruğu görünmezdi.
    Her sabah ahıra gelir gelmez,
    - Dadaruh, tımarı ben yapacağım, derdim.
    - Yapamazsın.
    - Niçin?
    - Daha küçüksün de ondan…
    - Yapacağım.
    - Büyü de öyle.
    - Ne zaman?
    - Boyun at kadar olduğunda….
    At, ahır işlerinde yalnız tımarı beceremiyordum. Boyum atın karnına bile varmıyordu. Oysa en keyifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun’un hoşuna gidiyor, kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o zaman Dadaruh, “Höyt..” diye sağrısına bir tokat indirir, sonra öteki atları tımara başlardı. Ben bir gün yalnız başıma kaldım. Hasan’la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. içimde bir tımar etmek hırsı uyandı. Kaşağıyı aradım, bulamadım. Ahırın köşesinde Dadaruh’un penceresiz küçük bir odası vardı. Buraya girdim. Rafları aradım. Eyerlerin arasına falan baktım. Yok, yok! Yatağın altında, yeşil tahtadan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Az daha sevincimden haykıracaktım. Annemin bir hafta önce istanbul’dan gönderdiği armağanlar içinden çıkan fakfon kaşağı, pırıl pırıl parlıyordu. Hemen kaptım. Tosun’un yanına koştum. Karnına sürtmek istedim. Rahat durmuyordu.
    - Sanırım acıtıyor? dedim.
    Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine baktım. Çok keskin, çok sivriydi. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başladım. Dişleri bozulunca yeniden denedim. Gene atların hiçbiri durmuyordu. Kızdım. Öfkemi sanki kaşağıdan çıkarmak istedim. On adım ilerdeki çeşmeye koştum. Kaşağıyı yalağın taşına koydum. Yerden kaldırabildiğim en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başladım. istanbul’dan gelen, üstelik Dadaruh’un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezdim, parçaladım. Sonra yalağın içine attım.
    Babam, her sabah dışarıya giderken bir kere ahıra uğrar, öteye beriye bakardı. Ben o gün gene ahırda yalnızdım. Hasan evde hizmetçimiz Pervin’le kalmıştı. Babam çeşmeye bakarken, yalağın içinde kırılmış kaşağıyı gördü; Dadaruh’a haykırdı:
    - Gel buraya!
    Soluğum kesilecekti, bilmem neden, çok korkmuştum. Dadaruh şaşırdı, kırılmış kaşağı ortaya çıkınca, babam bunu kimin yaptığını sordu. Dadaruh,
    - Bilmiyorum, dedi.
    Babamın gözleri bana döndü, daha bir şey sormadan,
    - Hasan dedim.
    - Hasan mı?
    - Evet, dün Dadaruh uyurken odaya girdi. Sandıktan aldı. Sonra yalağın taşında ezdi.
    - Niye Dadaruh’a haber vermedin?
    - Uyuyordu.
    - Çağır şunu bakayım.
    Çitin kapısından geçtim. Gölgeli yoldan eve doğru koştum. Hasan’ı çağırdım. Zavallının bir şeyden haberi yoktu. Koşarak arkamdan geldi. Babam pek sertti. Bir bakışından ödümüz kopardı. Hasan’a dedi ki:
    - Eğer yalan söylersen seni döverim!
    - Söylemem.
    - Pekâlâ, bu kaşağıyı niye kırdın?
    Hasan, Dadaruh’un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktı! Sonra sarı saçlı başını sarsarak,
    - Ben kırmadım, dedi.
    - Yalan söyleme, diyorum.
    - Ben kırmadım.
    - Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok kötüdür, dedi. Hasan inkârda direndi. Babam öfkelendi. Üzerine yürüdü “Utanmaz yalancı” diye yüzüne bir tokat indirdi.
    - zütür bunu eve; sakın bunu bir daha buraya sokma. Hep Pervin’le otursun! diye haykırdı.
    Dadaruh, ağlayan kardeşimi kucağına aldı. Çitin kapısına doğru yürüdü. Artık ahırda hep yalnız oynuyordum. Hasan evde hapsedilmişti. Annem geldikten sonra da bağışlanmadı. Fırsat düştükçe, “O yalancı” derdi babam. Hasan yediği, tokat aklına geldikçe ağlamaya başlar, güç susardı. Zavallı anneciğim benim iftira atabileceğime hiç ihtimal vermiyordu. “Aptal Dadaruh, atlara ezdirmiş olmasın?” derdi.
    Ertesi yıl annem, yazın gene istanbul’a gitti. Biz yalnız kaldık. Hasan’a ahır hâlâ yasaktı. Geceleri yatakta atların ne yaptıklarını tayların büyüyüp büyümediğini bana sorardı. Bir gün birdenbire hastalandı. Kasabaya at gönderildi. Doktor geldi. “Kuşpalazı” dedi. Çiftlikteki köylü kadınlar eve üşüştüler. Birtakım tekir kuşlar getiriyorlar, kesip kardeşimin boynuna sarıyorlardı. Babam yatağın başucundan hiç ayrılmıyordu.
    Dadaruh çok durgundu. Pervin hüngür hüngür ağlıyordu.
    - Niye ağlıyorsun? diye sordum.
    - Kardeşin hasta.
    - iyi olacak.
    - iyi olmayacak.
    - Ya ne olacak?
    - Kardeşin ölecek! dedi.
    - Ölecek mi?
    Ben de ağlamaya başladım. O hastalandığından beri Pervin’in yanında yatıyordum. O gece hiç uyuyamadım. Dalar dalmaz, Hasan’ın hayali gözümün önüne geliyor “iftiracı! iftiracı!” diye karşımda ağlıyordu.
    Pervin’i uyandırdım.
    - Ben Hasan’ın yanına gideceğim, dedim.
    - Niçin?
    - Babama bir şey söyleyeceğim.
    - Ne söyleyeceksin?
    - Kaşağıyı ben kırmıştım, onu söyleyeceğim.
    - Hangi kaşağıyı?
    - Geçen yılki. Hani babamın Hasan’a darıldığı…
    Sözümü tamamlayamadım. Derin hıçkırıklar içinde boğuluyordum. Ağlaya ağlaya Pervin’e anlattım. Şimdi babama söylersem, Hasan da duyacak belki beni bağışlayacaktı.
    - Yarın söylersin, dedi.
    - Hayır,. şimdi gideceğim.
    - Şimdi baban uyuyor, yarın sabah söylersin. Hasan da uyuyor. Onu öpersin, ağlarsın, seni bağışlar.
    - Pekala!
    - Haydi şimdi uyu!
    Sabaha kadar gene gözlerimi kapayamadım. Hava henüz ağarırken Pervin’i uyandırdım. Kalktım. Ben içimdeki zehirden vicdan azabını boşaltmak için acele ediyordum. Yazık ki, zavallı suçsuz kardeşim, o gece ölmüştü. Sofada çiftlik imamıyla Dadaruh’u ağlarken gördük. Babamın dışarıya çıkmasını bekliyorlardı.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 89.
    0
    kanka telefonla devam edelim bi tek ben okuyorum zaten
    ···
  15. 90.
    0
    bizimkiler auschwıtz kampından kaçıyorlar bir gece. ben kundakta taklu taklu. düşüyorlar istanbula.

    peder zamanında valideyi kaçırmış ( ki bu bizim oralarda çok normal. )

    bizim memlekette iki adet var anlamsız.

    1 herkes sevdiğini kaçırıp evleniyor
    2 herkes ölüsünü kendi bahçesine gömüyor.

    kaçırmış cıbırı bizim peder. dolayısıyla kayınlarına da yüzü tutmuyor pek. adamlar okumuş mevki sahibi adamlar zati. ama biri on numara adam. tutuyor bizimkilerin elinden. iş falan buluyor. bizimkileri fakirliğin içinden çekip çıkarıyor.

    devlet işinde çalışıyor peder.

    ben hala taklu.
    ···
  16. 91.
    0
    sonra sonra görüntü geliyor bende.

    küçükyalı da rampalarla dolu bir mahalle.

    boş arazilerde ateş yakmalar. poşeti yakıp ciuv ciuv sesi ile damlata damlata sıça sıça başlayan bir hikaye bu.
    ···
  17. 92.
    0
    http://www.incicaps.com/images/dikkat-1283077784.jpg
    ···
  18. 93.
    0
    tüp kuyruklarını hatırlıyorum. sene 80 olsa gerek. sokağa çıkma yasaklarını ve bekçilerin sokakta birilerini kovalayıp durduğu yıllar. o zaman sizin babanız liseli falan.

    hamsi yiyip pipini göster diyen sosyalist bir dayı.
    köyündeki faşistten kaçıp istanbulda kollektivizmi öğrenen bir baba.
    süt gibi beyaz temizlik hastası eli maşalı bir anne.
    bir de kız kardeş.
    sonra ilk arkadaşlar.
    sonra okul.
    ···
  19. 94.
    0
    dıbını astarını gibeyim ben o okulun.

    doğuranlarını gibeyim o öğretmen denilen kaltağın.

    bir insan hep mi sigara kokar ecdadını gibeyim.

    tamam ben de tak kokuyorum ama ben daha çocuğum anasını gibtiim.

    durduk yere tokat atan bir kappe. sarışın dominant bir kadın.

    herşey o kadının yüzünden taka sardı zaten.

    ezik yaptı bütün sınıfı anasını gibtiim.

    adam olan yok lan aramızda.

    kitabını gibeyim onun ben.
    ···
  20. 95.
    0
    bu napmaya calısıyo lan marjinal misin sen
    ···