1. 72.
    0
    dursun bu
    ···
  2. 71.
    +1
    @69 sen raad ol

    bizim binler esrar satıyo kreşin kantininde hey yavrum benim
    ···
  3. 70.
    0
    oha hikaye mi? rezerve
    ···
  4. 69.
    +4
    inanmışlardı, olayın vehametinden olsa gerek sorgulamamışlardı, köye döndüğümüzde herkes benimle olağan üstü ilgileniyordu, 1 hafta sonra okula tekrar gittim, ve para üstünü zütürüp müdüre verdim, haberi bile yokmuş vermediğimden, unutmuşum dedim güldü sadece...

    atraksiyon isteyen binler kusura bakmayın hşkayemde öyle olağan üstü bişey yok sadece çocuk pigibolojisini ve özgüven ekgibliğini anlatmak istedim... eğer bir gün çocuğunuz olursa mutlaka onu özgüveni yüksek bir birey olarak yetiştirin, ve mutlaka winstonun ne olduğunu öğretin...
    ···
  5. 68.
    +2
    allah senin belanı versin okurken içim sıkıldı nasıl bir malın oğlusun sen amk
    ···
  6. 67.
    0
    http://inciswf.com/1290871654.swf
    ···
  7. 66.
    0
    @64 binsin
    ···
  8. 65.
    0
    uyandığımda hastanedeydim ve sabah olmuştu, annem vardı yanımda, babam pencereden dışarı bakıyordu, utançtan yüzlerine bakamıyordum, uyandığımı görünce herkes toplandı başıma, sorgulayıcı bakışlarla benden bir açıklama istiyorlarda, tekrar ağlamaya başladım, bu arada nası bir yalan söylemem gerektiğini düşünüyordum, aklıma ilk gelenleri söylemeye başladım,

    bir adam benden çuvallarını taşımak için yardım etmemi istemişti, sonra zorla bir arabaya bindirip kaçırmıştı, çevre yoluna gelince bende arabadan atlayıp kaçmıştım falan filan
    ···
  9. 64.
    +2 -2
    ve sonra adam elini vücudumda kalçalarımda gezdiriyor, hissediyorum yavaşça pantolonumu indirip zütümü parmaklamaya başlıyor, korkudan sesimi çıkartamıyorum, zütümü parmağıyla genişlettikten sonra aletini dayıyor, kucağına oturtup köküne kadar içime sokuyor... atraksyon katiyim dedim *
    ···
  10. 63.
    0
    dimitri medvedovic rezervoff
    ···
  11. 62.
    0
    bir adam geliyor yanımdaki banka, konuşmadan oturuyor öylece, ben sürekli ne yapacağımı düşünüyorum, polise gitme fikri beliriyor aklımda, ona da cesaret edemiyorum...

    artık gücümün son raddesindeyim, öyle bitkinim ki ne düşündüğümü unutup dakikalarca neyi düşündüğümü hatırlamya çalışırken yakalıyorum kendimi, ve sonra herşey kararıyor...
    ···
  12. 61.
    0
    şehrin merkezi olduğunu düşündüğüm bir yerde bir parkta oturuyorum, açlıktan yürüyecek halim yok, tek tük insanlar geçiyor, sabahki olayı düşünüyorum, kfür üstüne küfür, ne yapıyorum ben burda, annem ne kadar merak etmiştir, okul köy ayağa kalkmıştır, ne olurdu gidip verseydim, ah aptal kafam, ne yaparım bi gece yarısı bu bilmediğim yerde,
    ···
  13. 60.
    +1 -1
    hikaye sürükleyiciliğini kaybetti ben yatıyorum @1 daha çok çalışman lazım edebiyata zütünü teslim etmen lazım gerekirse hikayen kırmızı çiziklerle dolu otur sıfır amk
    ···
  14. 59.
    0
    @55 gercekbirbeyefendi ol ve git burdan panpa
    ···
  15. 58.
    0
    tecavüze falan uğra bare bi atraksyon kat şu olaya gibicem
    ···
  16. 57.
    0
    yolda mı uyudun amk yuh herşeyden tırsan adam tecavüzden korkmuyor
    ···
  17. 56.
    0
    uyandığımda heryer kapkaranlık, etrafta gece böceklerinin ürküten sesi, korkudan ölebilirm, ne yapıyorum ben burda, açlıktan öyle halsizim ki koşamiyorum bile, şehrin içine doğru hızlı adımlarla ilerliyorum...
    ···
  18. 55.
    -1
    Yalann söylüyorsun yalann! Demişlerdi ki, 12 Eylül'den bir hafta-on gün kadar önce Kara Harp Okulu'nun haftasonu iznine çıkan öğrencilerine Gençlik Parkı'nda sol militanlar saldırıp birkaçını dövmüşler; bunun üzerine okul komutanlığı bütün öğrencileri servis otobüslerine doldurup Gençlik Parkı'na sevk etmiş ve çakı gibi organize çocuklar, park haydutlarını bir güzel benzetmişler! Gazetelere aksetmiş midir bilmem; o netâmeli günlerde Polatlı Topçu ve Füze Okulu'nda (hiç füze görmedik ama!) yedeksubay talebeydik. Cuma günleri evci çıkarken bölük komutanı hepimizi avluda toplayıp, "Dayak yiyip gelirseniz askerliğinizi söndürürüm. Tek gezmeyeceksiniz, üniformanın şerefini koruyacaksınız" diye talkın veriyordu. işte bu yüzden askerî üniforma ile Ankara sokaklarında dolaşırken iki kere korkuyorduk. Durumun vahâmetini anlamak için 1980 yılının hadiselerine, özellikle 12 Eylül'den bir ay önceki cinayet ve saldırı listesine göz atmak kâfidir. Cinnet geçiriyorduk, buna sağcılar, solcular, hükümet, polis, asker, vatandaş herkes dahildi. "Bizden-onlardan" ayrımı en hayatî bilgiydi. Taraf olmanın mantıkî gerekçesi kalmamıştı; yaşamak ve yaşatmamak için herkes kimliğine tutunuyordu. Solcu katledilince "Oh olsun" diyorduk; onlar da, "Üç faşist geberttik; kökünüze kibrit suyu" diyorlardı. Vaziyet fenaydı. Huzurun, sükûnetin, toplumsal barışın bir gün yeniden kurulabileceğine inancım kalmamıştı. Sele kapılmış çürük kütükler gibiydik. 12 Eylül sabahı saat 6'da taburun içinden demiryolu geçen arka avlusunda içtima ettiğimizde bölük komutanı bize "darbe"yi haber verdi. Bu, beklenen bir şeydi, öngöremediğimiz, "Şimdi bize n'olacak?" endişesiydi. 12 Eylül yönetimi ideolojik kamplaşmayı bitirmek için, bataklığı değil bütün ormanı yakan bir toptancı, nobran ve asılsız bir özgüven tavrına tutunmuştu. ilk gözaltıyı, en iyi şartlarda 4 ay sorgusuz sualsiz tutukluluk günleri bekliyordu; sıkıyönetim mahkemelerinin tartışılabilir adalet duygusuna mukabil, soruşturma ve delil toplama süreci fecîydi, bunları zaten çok duydunuz. Az duyduğunuz şey, sokağa çıkma yasağı sona erdiğinde hayretle fark edilen rahatlama, sükûnet duygusudur. Kaldırımlarda, sokakta, mahallede endişesiz gezebilme, canından emin olabilme, sıradan bir gündelik hayatı sürdürebilme konforu toplumu mest etmişti. insanlar, iç savaşın kader olmadığını, "netekim" bir düdükle sona eriverdiğini fark ettiklerinde memnun oldular. Siyasî hayatın topyekûn askıya alınmış olması öyle kimsenin umurunda değildi. Biraz da işlerin bu raddeye varmış olmasından sorumlu sayıldıkları için dönemin siyasî liderlerinin gözaltında tutulup yargılanması büyük rahatsızlık doğurmadı. Barış ve sükûneti hepimiz sevmiştik ve terör cinini yeniden şişesine tıkabildiği için askere bir ölçüde saygı duyulduğu zamanlardır o günler. 12 Eylül'ü bütün melânet, ahlâksızlık ve yolsuzluğun teşvik edildiği uğursuz bir milât noktası gibi gösterenler yalan söylüyorlar. Bunlar, sayıca bir mânâ ifade etmedikleri halde, basında tuttukları subaşı yerlerinden ötürü büyük yanılgılarını gizlemeye çalışan bir avuç iflâhsız Marksist militanın tarihi restorasyon çabasından ibaret. 12 Eylül öncesi yükselen şiddetin ahlâkî ve felsefî kofluğu, dönemin Marksist çetebaşılarının omuzundadır; nitekim bu ahlâkî sorumluluğun altında ezilip kalmışlardır ve her 12 Eylül'de ülkücü eylemcilere sövüp durmalarının sebebi budur. Sağ eylemcilik bîgünâh değildi, daha ziyade mâruz kalan, inisiyatif kullanmakta donanımsız taraftı; garibandı, hâlâ biraz öyle galiba. Hapishaneden tek parça çıkan Marksistler tez zamanda büyük sermayeye yamanırken, ülkücülerin küçük esnaflığa, ufak memuriyetlere veya olmadı düpedüz mihnete düşmeleri sebepsiz değildi. 12 Eylül buz gibi darbeydi ama onu ahlâken 27 Mayıs'ın, 28 Şubat'ın, Balyoz'un, Ergenekon'un yanına koyamazsınız. Şeytan teferruatta gizlidir.
    a thousand thoughts in my head, still shaky, what will happen now, this is how I explain to my family, got up and here come the development of school you describe what happened to my mother how to say, I have to find a lie, certainly, is pushing br sleep now, so tired that I am, everything went black with fits ...
    Tümünü Göster
    ···
  19. 54.
    0
    kafamda binbir düşünce, hala titriyorum, ne olacak şimdi, nasıl açıklarım bu durum aileme, hadi okulda olanları anneme anlatabilirm de kalkıp buraya gelişimi nasıl söylerim, bir yalan bulmam gerek kesinlikle, uyku bastırıyor br an, o kadar yorgunum ki, sonra herşey siyahlaşıyor ve ben uyuyorm...
    ···
  20. 53.
    0
    dıbını ızdırıbını gibtiğim, köyde winston yokmu.
    ···