1. 101.
    +2
    yunus amcanın ağzından çıkaran "ibrahim"'den sonra oturduğum yerden kalktım... ama öyle bir kalkış ki hani ayağında nasırı olan bir adamın nasırlı ayağına bir basar da ayağını çeker ya aynen öyle...
    oda üstüme, çekyata başıma yıkıldı sanki...

    çekyata bakıyorum sonra yunus amcaya bakıyorum...

    ---fleşbek---

    18 eylül 2003…

    akşam saat 7 gibi… işten çıkmış eve dönüyordum, kucağımda bir ekmek, bir de onun çok sevdiği karpuz… kapıyı çaldım, açan yok… oysa bu saatlerde dedem bahçendeki çekyatta uzanmış beni bekliyor olurdu… o akşam yoktu, bahçede görmeyince haberleri izliyordur diye düşündüm…

    kapıyı çaldım, açan yok… seslendim “dedeee” diye, ses yok… tepki de yok…
    sesimin sessiz kalması beni fazlasıyla ürkütmüştü… karpuzu yere bırakarak cebimden anahtarı çıkararak kapıyı açtım, içeri koştum…

    konuşacak diyordum bir gün, yüzüme vuracak… aşağılayacak da diyordum, ki hakkı da...

    iki torununun ve gelinin ölümüne sebep olan bu aşağılık adamı yerden yere vursa da hakkıdır ama oğlunun yaptıkları karşısında torunun yaptığı hiçbir şeydi belki de bu yüzden konuşmuyor, susmayı yeğliyordu ve fakat yine de bir gün konuşacağını biliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum…

    elimde ekmek, içimde korku dedeme sesleniyorum ama öyle bir sesleniş ki, hani taş olsa sesimin çığlığından ikiye ayrılırdı… sesim kapıya, oradan duvarlara çarparak tekrar kulaklarımdan beynimin çeperlerine değiyor ve orada o da susuyordu…

    mavi demirli kapıyı açar açmaz içeri koştum, kapıyı öyle hızlı açmışım ki, kapı önce duvara sonra omzuma çarparak durabilmişti... o an omzuma çarpan kapının farkında bile değildim ama günler sonra omzumdaki acıyı fark edecektim...

    duvarlara çarpa çarpa eve girdim; evin girişinde hemen sol tarafta mutfağımız vardı ki hala da var, önce acaba mutfakta mı diye baktım, orada da kimse yoktu… mutfakta göremeyince bir kez daha bağırdım orada "dedeeee" diye yine sesimden başka hiçbir ses yoktu işin taktan tarafı da bir kere içine korku girince artık kulaklarına çarpan sesinin yankısından bile ürküyorsun…. evin salonuna koştum... evet oradaydı dedem, başı eğik bir vaziyette çekyatta oturuyordu... üzerinde siyah ceketi, başında da kasketi vardı; öylece oturuyordu ama gelişimden haberi bile yok gibiydi...

    dedemi orada öyle görünce korkuyla karışık yaklaştım... tekrar "dedeee" diye bağırdım ama bu sefer kısık bir ses tonuyla... uyuyorsa uyanmasın, uykusu bozulmasın diye…

    yine de kötü giden bir şeylerin varlığı dedemin hareketsizliğinde gizliydi, ne bir hareket ne de ses vardı... duymuyor muydu beni, görmüyor muydu, bilmiyordum ama bilmek istediğim sadece uyuyor olmasıydı... elimdeki ekmeği dedemin yanına bıraktım, dedemin önünde eğilerek elini tuttum... işte o an, dedemin elinin tuttuğum an ölümün soğuk yüzüyle tanıştım... parmakları buz kesmişti sanki... hayır dedim kendi kendime, hayır dedim, hayır... olamaz, olmamalı da... şu hayatta, yaşadığım onca acıya rağmen beni bir dakika olsun ekgib bırakmayan bu dağ gibi adam, bugün de beni ekgib bırakmaz, bırakmamalı da...

    "dede" diye bağırıyorum, "dedeem, dedem" diye ama sadece dediğimle kalıyordum, hiçbir hareket yoktu, yaşamsal belirti de... elini öperek sol tarafına oturdum... sakallarına dokundum, sarıldım... dedemin eğik başı, omzuma düşünce bütün ev üzerime yıkıldı, tutamadım kendimi,… “dede” diye ağlamaya başladım... daha sıkı sarılarak beyaz sakallarına avuç içimle dokundum… aç dedim dede, gözlerini aç, dede aç gözlerini, gözlerini aç... ben geldim dede, ben, hayırsızın... soğuk eli dudaklarımda, öylece yığıldım dedemin kucağına... öylece, ekgib yarım ve artık bir hiç olarak yığıldım…

    şimdi ne yapacaktım ki? artık olmayacak mıydı? gömecek miydim dedemi, toprak mı olacaktı… olmamalıydı ama olacaktı… ve yine her zamanki gibi yapacak hiçbir şeyim yoktu… soranlara öyle diyecektim ki, hala öyle diyorum; ama aslında yapacak çok şeyim vardı… kendimden bile gizlediğim gerçekler…

    ve evet, yapacak hiçbir şeyim yoktu, dedemi gömecektim hem de kendi ellerimle…

    dedemin dizlerinde ne kadar kaldığımı hatırlamıyorum, kendime geldiğimde ilk iş yunus amcayı aramak oldu, yunus amca dedemin ahretlik dediği arkadaşıydı…

    telefonumu elime aldım, yunus amcayı arayacaktım… telefon rehberini baştan sonra tarıyordum ama yunus amcayı bir türlü bulamıyordum… yunus amca kayıtlıydı eminim ama ben bir türlü bulamıyordum…

    birkaç denemeden sonra yunus amcayı aradım, telefonun çalma sesi yerini yunus amcanın “alo” sesine bırakınca istemsizce ağlamaya başladım…

    dedem, diyorum… ağlıyorum… dedem diyorum ağlıyorum, allah kimseye yaşatmasın o anı… bir türlü konduramıyorsun ölümü, yakıştıramıyorsun da…

    yunus amca, benim ağlamayla karışık dedem sözlerinden sonra telefonu kapattı o telefonu kapatınca ben de salonun ortasına yığıldım…

    iki elimle telefonu sıkıyorum ağlıyorum, dedeme bakıyorum ağlıyorum… dedemin başı sol omzunda… dedemi o halde görünce yanına gidip başını omzuma koydum, ben de başımı onun başına yasladım… orada bir kez daha elini öptüm… beyaz sakallarına dokundum… yüzüne baktım ağladım, elini öptüm ağladım… bilmiyorum an için ölümü kabullensen de yarın dedenle kahvaltı yapamayacağını, ya da dut ağacının altında onun köy anılarını anlatırken ki el hareketlerini, mimiklerini göremeyeceğini düşünemiyorsun… çok geçmeden yunus amca girdi içeri…

    yunus amcayı görünce daha şiddetli ağlamaya başladım, yunus amcamın o anki hali hiç aklımdan gitmiyor…

    dedeme bakıyor, yüzünü çeviriyor… dedeme bakıyor yüzünü çeviriyor o da konduramadı belli ki… gitmekle kalmak arasında sabukluyordu…

    yunus amca diyorum, dedem diyorum ağlamayla karışık, o hâla sessiz… dedeme yaklaştı, tek bir cümle çıktı ağzından…

    ibrahim dedi…
    “gittin ha”

    o gittin kelimesi benim ağlama şiddetimi ve dedeme sarılma halimi kırbaçlamış gibiydi, daha şiddetli ağlıyor ve daha şiddetli sarılıyordum…

    elimi dedemin sakallarından çekti, dedemi çekyata yatırmaya çalıştı ben öylece bakıyordum…

    yunus amca dedemi çekyata yatırırken, çekyatın kenarından bir fotoğraf düştü…

    ---
    keşke düşmeseydi ve keşke görmeseydim...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 102.
    +1
    ---fleşbek'e devam---

    o fotoğrafta dedemin bana yıllarca sakladığı konuşması vardı… kin miydi, nefret mi bilmiyorum ama ben kendimden utanıyordum, ona ve ailesine yaptıklarımdan ötürü de vicdan azabı çekiyordum…

    size sadece şunu söyleyeyim kahrolası benliğim ve bencilliğim o fotoğrafın her karesinde gizliydi…

    ne mi vardı fotoğrafta; bir tarafında cennet, bir tarafında da cehennem, bense omzumda cehennem ateşi, cenneti ateşe vermeye gidiyordum…

    yaptım mı, yaptım...

    cenneti, cehenneme çevirdim mi, çevirdim...

    yalnız şunu bilin ki, şu an bunları yazarken bile kendimden utanıyorum... ölüm çare değil ve biliyorum öyle kolay da olmayacak benim ölümüm...

    elimde siyah beyaz bir fotoğraf… dedemin giderken bana bıraktığı miras…

    fotoğrafa bakıyorum… dedem, babam, annem, sadık, elif ve ben…

    ben dedemin elinden tutuyorum, elif babamın kucağında, sadık annemin elinden tutmuş gülümsüyoruz dedem hariç …

    bir aile olarak çektirdiğimiz ilk ve son fotoğraftı bu, ki varlığından bile habersizdim o ana kadar… dedemin sakalları kısa ve siyah, başı dik ve başında kasketi, gömleğinin düğmeleri sonuna kadar ilikli, siyah yeleği, cep saatinin zinciri… bir eli, yeleğinin cebinde… diğer eliyle elimi avuçlamış , gözleri boncuk boncuk, yüzünde de ciddiyet hırkası…

    hepimiz gülümserken bir o ciddi, bir o… güzel dedem, dedem…

    elimde fotoğraf çekyatın yanına yaklaştım, dedeme baktım, fotoğraftaki ciddiyet yerini solgun bir yüze bırakmıştı, elleri göbeğinde bağlanmış, boncuk gözleri kapalıydı… çekyatın dibine yere oturdum… sakallarına dokundum dedemin, sakalları bile ölümün soğuk nefesini soluyor gibiydi… dedemi ilk kez böyle solgun görüyordum…

    dedemin yüzüne dokunarak, güzel dedem böyle yığılacak mıydın dedem, böyle gidecek miydin?

    yığılmıştı ve gitmişti artık...

    şimdi uyansa da nefretini kussa diyordum ama o susuyordu... hep af dilemek istemiştim dedemden ama korkuyordum, konuyu açmaktan bile çekiniyordum... o da bunu biliyordu aslında bütün suçun ben de olmadığını biliyordu belki de bunun için susuyordu… biri oğlu, diğer torunu…

    “affet beni dedem, affet”dedim ağlamayla karışık... sonra da sarıldım, öyle bir sarılıyorum ki hani daha çok sıkarsam belki kendine gelir de gözlerini açar diyordum… ama açmıyordu gözlerini, açmıyordu…

    dedeme o sarılma anında kendime ettiğim lanetleri bir ben bilirim, ki hala da ediyorum ve ben dedemi çok ama çok özlüyorum… biliyorum beni hiçbir zaman affetmeyecek ki, hakkı da ama ben de affetmiyorum kendimi…

    ben dedeme sarılı bir şekilde ağlarken bir elin omzumdan çekerek beni dedemden ayırmaya çalıştığını hissedince daha çok sarıldım, omzuma dokunan el sanki sarılma hissimi kırbaçlıyor gibiydi… daha sıkı çok sıkı sarıldım.. ben ne kadar sarılmamı güçlendirdiysem o el de beni dedemden ayırmaya kararlıydı…

    gelen yunus amcaydı, elinde beyaz bir nevresim, “kalk evlat, kalk”… diyordu bana…

    yunus amcanın evde olduğunu bile unutmuştum…

    “yunus amca” dedim,

    “dedem” dedim, ağladım…

    dedemi yunus amcaya göstererek,

    “dedem” bir kez daha… “dedem”

    “dedem diyordum tıkanıyordum, yunus amcaya “dedem öldü” diyemedim… öldüğünü söylemekten bile korkuyordum, ki yakıştıramıyordum da… ne bileyim ölüm bana yakışırdı da dedeme hiç yakışmıyordu… o an ben ölseydim de dedem yaşasaydı diyordum ki hala da öyle diyorum…

    yüzümle dedemi yunus amcaya göstererek,

    “dedem” dedim bir kez daha…

    dedemin sağ eli göbeğinden düşmüş, çekyatın kenarında hareketsiz duruyordu…

    dedemin elini o halde görünce eline sarılarak öptüm, ağladım… öptüm ağladım… avuç içini, elini… parmaklarını öpüyordum… avuç içini yanağıma koydum, ağladım… yunus amca yanıma yaklaşınca dedemin elini diğer elinin üzerine koyarak sırtımı çekyata dayadım, başımı bacaklarımın arasına alarak lanet ettim kendime bir süre daha…

    o sırada yunus amca dedemin üzerine beyaz nevresimi örtüyordu… kendi evinde kefenini giymişti dedem… kendi evinde kendi nevresimi ona kefen olmuştu…

    yunus amca kolumdan tutup kaldırmaya çalışınca kalktım, kalktığım gibi sarıldım yunus amcaya… o da bana… omzuna başımı koyarak hıçkıra hıçkıra ağladım… ben ağladım, o sustu… ben ağladım o sustu…

    saçlarımı okşayan eli sırtıma indi, avuç içiyle sırtıma vurdu birkaç kez…

    “tamam evlat, tamam” dedi…

    o tamam dedikçe ben sarıldım, ağladım…

    “harap etme kendini”…

    “ibrahim” dedi…

    sustu…

    “ibrahim” dedi bir kez daha…

    “sahibine gitti ibrahim… ailesine gitti… ev dedi sustu… gözlerime baktı, evlat diyemeden ya da demeden gelinine dedi ve ekledi torunlarına gitti... "

    "bırak artık evlat" dedi " bırak , huzurla uyusun"

    "bırak da kavuşsun sevdiklerine…”

    o bırak dedikçe ben gözlerimden akan yaşı durduramadım, sanki vanası bozuk bir musluk gibi akıyordu gözlerimden yaşlar…

    başımı omzundan alıp yanaklarımı avuçlarının içine aldı…

    göz göze geldik yunus amcayla, gözlerimi silmeye çalışsam da izin vermedi…

    “bırak kalsın” dedi…

    başımı eğerek yunus amca dedim…
    yunus amca dedeme bakarak…
    “yolu ışık olsun…” dedi…

    ben de dedeme baktım…

    üzerinde beyaz bir örtü… göbeğinin üzerinde de bir bıçak vardı, öylece uyuyordu…

    ...

    masadan sigaramı alarak mutfağa gittim...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Okuyamadım bu partı , ağlamaktan dedeme ve babanneme sağlık sıhhat dilemekten , onları her kırma anım aklıma geldikçe göz yaşlarım süzüldü yanaklarımdan . Başın sağ olsun öyle bir anlattınki ben yüreğimde hissettim o yangını . Allahım yaşama sebeplerime uzun sağlıklı ömür versin ..
      ···
  3. 103.
    0
    bu gece kendime bir şarkı armağan etmek istiyorum...

    bu da bana gelsin...

    http://fizy.com/#s/1aitfa
    ···
  4. 104.
    +2 -1
    iki gündür iyi değilim panpalarım... bu gecelik izin istiyorum... yarın gece bir part atarım...

    ve galiba artık özet geçerek hikayeyi bitireceğim... ben bildiğim gibi yani detaylı yazmayı sürdürdükçe küfür yiyorum ama yine de detaylı yazmak hoşuma gidiyordu ama aldığım tepkiler yüzünden artık detaylı yazmamaya karar verdim...

    bilmiyorum bu sizin ne kadar gibinizde olur ama belirtmek istedim sizlere değer vermemden mütevellit...
    ···
  5. 105.
    +1 -1
    sağ kalca lobuma delgeci yedim...

    ne oturabiliyorum ne de yatabiliyorum...

    o değil de hiç mi vicdan, adalet, merhamet yok sizde lan, hiç mi? oğlum siz neyseniz ben de oyum lan... hoş kıçınıza diken batsa idi benim ciğerlerim ağlardı da neyse...

    iki haftadır yunus amcanın evinde kalıyordum, dün geldim kendi evime...

    yeni yeni yürümeye başladım ama o da sekerek...

    fırsat buldukça gelirim...

    küfür edecek olan varsa rica ediyorum gidip başka başlıklarda küfrünü etsin...
    ···
  6. 106.
    +1 -2
    @2693 narsist olmadan hümanist olamazsın...

    eleştiri yapsa idin cevap verirdim ama eleştiriden çok kişiliğini kusmuşsun, ben hayatımda kitap okumadım desem yalan olur, en son ilkokulda okudum, o da öğretmenin zoruyla ki birisinin sadece diyaloglarını okumuştum...

    neden bunu anlattım biliyor musun? dışarıda konuştuğun, gezdiğin, tanıdığın, tanımadığın, sevdiğin, sevmediğin birçok insan var... bunların bazıları solak, bazılarının ağzı kokar, bazılarının kalbi güneşi görmez, bazılarının gözlerinde hüznü, bazılarının dudaklarında kahkahalar ama öyle bir kahkaha ki sanırsın kuzu bonfile...

    bunlardan bazılarını seversin, bazılarını da sevmezsin... gözlerinde hüzün taşıyanı seversin, hüznü için, ağzı kokandan kaçarsın, koktuğu için, dizlerinin üzerine çöküp kahkahaları bonfile tadında olan adama tapmak istersin, yalanları için. vs vs vs...

    yani demem o ki, benim tarzım bu, ya seversin ya da sevmezsin, işte bu kadar basit.

    tamamen uydurma kısmına gelirsek, nick altıma bakarsan uydurmamı değil mi anlarsın...
    ···
  7. 107.
    +1
    geldim...

    bu hikayeye başlarken bir sözüm vardı o da "bu hikayenin finali burada olacak" diye...

    hikayeyi yarım bırakmayacagim, şu an yazıyorum, bitince partları atarım...
    ···
  8. 108.
    -1
    bir de not düşelim buraya...

    http://youtu.be/-XUdO88p0ys
    ···