1. 26.
    +5 -3
    bu akşamlık bu kadar...

    sokakta yakalarsam, bu halimde bile güldürdün ya ne diyeceğimi bilemedim...
    ···
  2. 27.
    +6 -6
    istemeyerek de olsa telefona baktım...

    +efendim
    -elif ben
    duraksadım bir an, hatırlamaya çalışıyorum...
    +eliiif, napiyorsun (aradığına seviniyorum ses tonuyla, sanki hiçbir şey olmamış gibi, zütümü gibeyim)
    -iyiyim, sen nasılsın
    +iyiyim, uyuyordum ya
    -hımm, rahatsız mı ettim
    +yok ya ondan değil, gece biraz geç yattım da
    -içtin mi yine,
    +evet biraz
    -tak iç,
    (güldüm biraz, sonra sustum)
    -sen neden böyle yapıyorsun?
    +ne yapıyorum
    -neden bana cevap yazmıyorsun
    +nedenini sen de biliyorsun
    -ben bilmiyorum, anlatt hadi
    +saçma sapan şeyler yapıyorsun elif, görüşelim diyorum, her istediğin olmaz diyorsun, telefonunu ver diyorum yok diyorsun, msn aç diyorum o da yok, ne var? vıcık vıcık mesajlar, çocuk muyum ben allasen.
    -yetinmiyorsun
    +ne alaka ya
    -sadece sen mi çekiniyorsun, sen erkeksin ama ben
    +ne alaka, güvenmiyor musun bana
    -sen bana güveniyor musun
    +çalışıyorum
    -çalışmıyorsun, yargılıyorsun, yalanlıyorsun sen beni yalancılıkla suçlamak için her şeyi deniyorsun ama ben yalancı değilim
    +yalancı değilsin dimi
    -değilim
    +bir dakika o zaman
    -tamam
    +bak şu an 0 212 numaralı bir telefondan konuşuyoruz ve
    -başa mı dönüyoruz
    +başla sonla alakası yok elif, istanbul'da yaşıyorsun lan, eşek kadar olmuşsun nasıl telefonun yok
    -peki
    +ne peki
    -sen bana inanmamaya devam et,
    +ben inanmaya çalışıyorum ama sen izin vermiyorsun, kaçıyorsun, zaten hep yaptığın şey.
    -15
    +yine başladın
    -12,11,10
    +elime düşersin sen
    -9,8,7
    +var ya telefonun çıksın bak ne oluyo
    -4 3
    +ara yine
    -2,1

    dıt dıt dıt

    bu telefondan sonra ben yine yelkenleri suya indirdim, kalktım sözlüğe girdim, geçmiş mesajlarına kısa ama güzel bir mesaj yazdım...

    çay demledim, dışarı çıktım hem yunus amcayı görecek hem de nevalemi alacaktım...

    almaz olaydım!
    ···
  3. 28.
    +7 -5
    hava soğuk diye montumu giyerek bahçeye çıktım... evimi daha önce anlatmıştım ama bahçemi anlatmamıştım... bu arada "gecekondu"da yaşadığımı zaten biliyorsunuz... gecekonduları bilenler bilir, bu evlerin çevresi taş duvarlarla ya da demir çitlerle çevrilidir. parası olan taş duvar yapar olmayan demirle çevirir... dedem evleri yapmadan önce duvarla örmüştü ki imar izni çıktığında yeri değişmesin diye... yani tarla arasası dağıtılırken arsanın üzerindeki taşınmazlara bakılır, eğer arsanın üzerinde bir taşınmaz varsa o arsa taşınmazın sahibine aittir gibi... her neyse bu konulara girmeyeceğim zaten hikayeyle bir alakası da yok...

    bahçem, dedem bahçeye bir dut ağacı dikmişti kendi elleriyle, dut ağacımın altında da bir çekyatım var, gerçi kırık, yırtık ama iş görüyor... genellikle yazları olmakla beraber çoğu kez bu çekyatta ziftlenirim... bu arada dut ağacının hemen sağında küçük bir bahçem var, bu bahçeye de domates, yeşil soğan, yeşil biber, maydanoz ekerim... ha bir de yazları yediğim kavun ve karpuzların çekirdeklerini bahçeye atarım ve o attığım karpuzlar da aynı sene olmasa da bir diğer yıl filizlenip meyvelerini verir...

    neyse, dışarı çıktım aklımda önce yunus amca'ya sonra da fırına uğrayıp ekmek almak var, bu arada çayın suyu koymuşum gidip gelene kadar kaynar herhalde...

    sokağın başına geldiğim de bir de ne göreyim...

    merve...

    o zaman 20 yaşlarında idi... ve evet ben biraz değil ondan çok büyük olmama rağmen uzaktan uzaktan seviyordum... elif'e baktığım gibi değil tabi ki, ciddi bir şekilde hatta bu ilgimi ona da anlatmış ve yaşımı 26 olarak söylemiştim...

    merve, kısa boylu sayılacak biriydi fakat o kısa boy kompleksi yüzünden daima uzun topuklu ayakkabı giyerdi ki hala da öyle... kızıl saçları, beyaz teni ile tam bir melaike... vurgundum merve'ye... hem de öyle bir vurgundum ki onu görür görmez arş-ı alaya varıp cennetin kokusunu alırdım...

    merve, önümde sallana sallana yürüyordu, siyah deri montu, başında siyah beresi, beresinin altından saçaklanan kızıl saçları. acele et dedim cass, yetiş oğlum merve bu...

    adımlarımı hızlandırarak merve'ye yetiştim...

    +günaydın...

    o ne bakıştı yarabbim, ben benden geçtim...

    -günaydın
    +geç mi kaldın

    gülümsedi...
    -hayır
    +işe gitmiyor musun
    -bugün izin aldım
    +ne oldu ki
    -hiç, bakırköy'e gideceğim.
    +hayırdır
    -ne çok soru sordun ya,
    +pardon
    gülümsedi yine
    sustuk bir süre, caddenin başına gelince ona bakarak
    +dikkat et kendine, görüşürüz yine...
    -görüşürüz dedi,

    ben yunus amcaya doğru giderken o da otobüs durağına doğru yürüdü...

    ah merve, bir bilsen içimdeki seni, bir bilsen...
    Tümünü Göster
    ···
  4. 29.
    +7 -4
    yunus amcayla biraz muhabbet ettik, bu arada yunus amca'nın işlettiği bakkal tarzındaki dükkan da dedemden kalma, aylık kira yerine günlük nevale alıyorum... bu arada hiç kira konuşmadık, aylık ne kadar derse ödüyorum... bazen 50, bazen 100... şu ana kadar ödediğim en yüksek meblağ da 100 lira... ha aylık ne kadar harcaman var derseniz, bilmiyorum... günlük 2 paket samsun 216, 3 bomonti alıyorum... bazı günlerde de işin cılkını çıkarıp bomontileri 6 ya çıkarıyorum, ayrıca bazı günler yanında 2 tane kırmızı tuborg aldığım da oluyor...

    neyse, sigaramı, nevalemi alıp eve doğru yürüdüm...

    ekmek nerede lan derseniz onu da ileride alacaktım ama önce merve'yi tekrar görürümün derdine düşmüştüm...

    belki merve'yi görürüm diye de hızlı adımlarla arşınlıyorum yolu... durağa vardığımda merve yoktu, kahrolası otobüs gelip almıştı merve'yi... otobüse ve şoförüne küfür ede ede eve gittim...

    eve vardığımda ağır bir kokunun genzimi yaktığını farkettim...

    hemen mutfağa koştum, evet koku mutfaktan geliyordu... çaydanlıktaki su bitmiş, ocak da çaydanlığı "kendin pişir kendin ye"deki ızgaralara döndürmüştü... çaydanlığı kaldırayım derken orta parmağının boğumu çaydanlığa değdi, parmağımdaki acıyı hissedince elimi ağzıma zütürüp emmek istedim fakat ani hareket edince elim çaydanlığın kulpuna değdi, çaydanlık da bu ani hareketlere fazla dayanamayarak yere doğru yuvarlandı, çaydanlık yerde zikzak çizerken ben de o hışımla bir tekme çaydanlığa atarak buzdolabına doğru koştum... orta parmağımı buzdolabının buz tutmuş tarafına tuttum, acıcı dinse de günlerce bunun acısını çekecektim ve elif de bu acıya merhem olmak için benimle buluşmayı kabul edecekti...

    keşke etmeseydi.!

    (bu arada biraz hızlı ilerleyelim diye birkaç günlük yavşama mesajlarını es geçiyorum, )
    ···
  5. 30.
    +9 -2
    bu arada elif haftanın iki günü sabahları telefon açıyor konuşuyorduk, anlattığına göre tam bir aşçıydı, çok güzel yemekler yaptığını falan anlatıyordu... bu arada mesajlaşmalarımızda cinsellik konuşsak da telefonda fazla detaya girmiyorduk tabii mesajlaşma ile telefon arasında bayağı bir fark oluyordu...

    çaydanlık mevzusu üzerinden bir hafta geçmişti, ben bu bir hafta içerisinde parmağımın acıdığını, su topladığını hatta bazen abartarak mesajlara dahi cevap yazamadığımı hatta geç cevap yazmamın sebebini de o acıya bağlıyordum...

    elif yine her zamanki gibi sabah 10 gibi online oluyor akşam 8 gibi de çıkıyordu, ben artık alıştığımdan bu durumu üstelemiyordum zira insan alışıyor...

    yukarıda da yazdığım gibi elif arıyordu ama yine ankesörlü telefonlardan... işin taktan tarafı da her aradığında farklı bir numara çıkıyordu hatta ben de bunları olur da bir gün lazım olur diye de kayıt ediyorum, "elif inci 1", 2 3 4 ... 8 diye... ediyorsun da ne işine yarayacak oğlum, ne bileyim amk. kayıt ediyorum işte...

    derken bir gün aklıma tak etti, bak bakalım lan bu numaralar hangi ilçeye ait...

    misal: 211 mecidiyeköy'e ait bir numara...

    yani : 0 212 211 11 11 (sadece mecidiyeköy'e aittir)
    0 212 658 11 11 (esenler, esenler otogar)

    hemen google ufak bir araştırma yaptım, aradığı numaraların ilçelerine bakıyorum... ilk aradığı yer. avcılar, ikinci aradığı yer zeytinburnu, üçüncü ardığı yer b.çekmece, bakırköy de vardı bunların içinde... bana gelen aramaların hepsi de farklı ilçelerden geliyordu... fakat o bana avcılardan aradığını söylüyordu, hatta neden aynı ankesörlüden aramıyorsun soruma da hangisi denk gelirse ondan arıyorum diyordu... aslında içten içe güvenmek de istiyordum zira merve'den o ana kadar hiçbir ışık zümresi görmemiştim... hani görseydim elif'i çoktan sıktır ederdim... ve evet elif'in bu bilinmezliği canımı sıksa da katlanıyordum, hem gizemliliği hem de bana verdiği değer ve benimle mesajlaşmaları hoşuma gidiyordu... yani nasıl anlatayım sanki kırk yıllık yatak arkadaşım gibiydi...

    derken bir gün özel mesajda bana bir kafenin ismini yolladı, yolladığı mekanı hemen googleden araştırdım... söylediği gibi avcılar'daydı mekan...

    kafenin ismini tam olarak hatırlamasam da içinde "joy" kelimesi geçiyordu...

    gidecek miydim?

    gidecektim, keşke gitmeseydim...
    Tümünü Göster
    ···
  6. 31.
    +10 -3
    @536 anneyi karıştırma lan züt oğlanı!

    küfür edeceksen de bana et dıbına koyayım!
    ···
  7. 32.
    +7 -3
    bana gönderdiği o mekan mesajını aradım ama bulamadım, zira silmiş idim... nedenine gelince de o aralar yönetimdeki moderatörlerin mesajları okuduğuna dair bir spekülasyon vardı ortalıkta ve buna istinaden de silmek zorunda kalmıştım.

    yanlış hatırlamıyorsam çarşamba günü yazmıştı o mesajı, tabi biz yine akşam 8'e kadar mesajlaştık, yarın saat 3'te buluşmaya karar verdik... yer avcılar da, bir kafeydi, ismini tam hatırlamıyorum ama avcılarda oturan varsa bilir, adında "joy" kelimesi vardı...

    bu arada ben ona fotoğrafımı göndermiştim... o göndermemişti, yani o beni tanıyordu ama ben ilk kez orada görecektim...

    elif sözlükten çıkınca ben de yunus amca kapatmadan fazladan nevale alayım diye dışarı çıktım zira sabah aldığım 3 bomonti yetmeyecekti.. ekstradan 3 adet bomonti 2 adet de kırmızı tuborg aldım, bunların yanına da harç niyetine iki muzlu kek bir de meyveli kek, ayrıca bir paket de büyük klagib lays aldım... yunus amca aldıklarımı bir poşete koydu tam bakkaldan çıkacaktım ki bir de ne göreyim...

    başında kırmızı beresi, elinde çiçekli kırmızı şemsiyesi, üstünde de kırmızı montuyla merve...

    elim havada, yunus amcaya hoşçakal babında kaldırmışım o an ki parmakalarımın hepsi de açıktı...

    merve'yi görünce, nereye gidiyorsun lan merve burda oğlum, nereye gidiyorsun dedim kendi kendime.. merve oğlum bu, adı bile güzel lan, melaike gibi hani, hani şu dünyada bana bir melek gösterin deseniz işaret parmağımla gösteririm onu...

    neyse merve'yi görünce açık olan parmaklarımı kapatıp elimi yarık açık yumruk şekline getirerek indirdim...

    yunus amca dedim, ben bir paket de o 1 liralık çekirdeklerden alayım...

    yunus amca da çaktı köfteyi tabii, tamam evlat dedi... sen biraz bekle hanım kızımın işini görelim sonra seninkini görürüz...

    yere baktım, gülümsedim...

    merve usulca bakkalın tezgahına yanaşarak alacaklarını sıraladı... tam olarak ne istediğini hatırlamıyorum ki zaten ben o an bir şey duyacak kadar kendimde değildim...

    merve yunus amcaya isteklerini sıraladıktan sonra bana doğru baktı,

    gülümseyerek merhaba diyordu... ama bu öyle bir merhabaydı ki yüzünde ceylanlar sekiyordu...

    +nasılsın dedim...
    -iyiyim
    +geç kalmışsın bugün
    -işten mi,
    evet şeklinde gülümseyerek cevap verdim
    -yok hayır işten gelmiyorum, bir arkadaşımın işi vardı oraya uğradık
    ne işi diye sorsam başlayacak ne çok soru sorduğuma, iyisi mi başımı sallayayım gülümsemeyle karışık...
    gülümsedim,
    baş sallamayla olmayacak oğlum, hazır rahat yerde bulmuşken davran... davran davran da ne diyeceğim ki, nasıl açacağım konuyu... gir bir yerlerden işte...
    +ne oldu bizim kahvemiz
    önce yere sonra yunus amcaya baktı, utanmıştı besbelli...
    ben de yunus amcaya doğru baktım, tezgahın altında bir şeylerle uğraşıyordu...
    +duymaz o ya,
    gülümseyerek
    -bilmem, bakarız
    +sen de hep bakarız diyorsun ama
    -gelseydin çağırdığımda
    +sevalin yanında ne konuşacağız merve
    -annem yalnız göndermez, sanki bilmiyorsun
    +bu pazar olsun o zaman,
    sustu, cevap vermedi
    +sen de ne cimri çıktın yaa
    -ya ondan değil , bilmem, kısmet
    +niye böyle yapıyorsun merve ya
    -ne yapıyorum ya
    +yok bir şey

    merve muhabbetten sıkılıp tezgaha doğru yöneldi. yunus amca da merve'nin istediklerini hazırlamıştı poşete koyuyordu...

    ben merve'ye bakıyorum, yunus amca bana, merve poşete...

    ne zaman bana bakacaksın merve?

    bakacaktı da ben ona bakacak yüz bulamayacaktım...
    Tümünü Göster
    ···
  8. 33.
    +12 -3
    yunus amca merve'nin poşetini hazırlamıştı merve ücreti ödedikten sonra bana bakarak gülümsedi tekrar, hoşçakal da demediğine göre... o da konuşmak istiyor...

    yunus amca çekirdek dedim...

    eliyle kapının yanındaki çekirdek rafını göstererek oradan al dedi...

    merve yürüyordu...

    alelacele kapıdaki tezgahtan çekirdek paketlerinden bir paket çektim ama öyle bir çekmişim ki çekirdeklerin hepsi yerde... yeni suç işlemiş bir çocuk gibi yerdeki çekirdekleri toplamaya başladım ama bir gözüm de merve'deydi... o bana bakıp gülüyordu... birkaç saniye güldükten sonra çıkıp gitti merve... merve gidiyordu ben çekirdek paketleriyle uğraşıyordum ki çok geçmeden yunus amcaya elini omzuma koyarak tamam evlat, sen bırak ben düzeltirim dedi...

    kusura bakma yunus amca dediğim gibi fırladım dışarıya...

    ben kapıdan çıkarken merve'de arkasına bakıyordu...

    bu iyiye işaretti... yoksa neden baksın ki?

    hızlıca merve'ye yetiştim.

    hala gülüyordu...

    +gülme ya
    elimdeki poşete baktı, yüzündeki gülümseme yerini ciddiyete bırakmıştı...
    -bira mı onlar
    poşeti arkama saklayarak, sustum cevap vermedim.
    +ne yapıyorsun hafta sonu
    -bilmem
    +karusele gidelim mi

    merve yine sustu, merve'nin bu susuşları beni çıldırtsa da katlanıyordum,

    +tabi başka birine sözün yoksa
    -ne demek istiyorsun
    bu cümleyi öyle bir telaffuz edişi vardı ki, "zütünü giberim seni akıllı konuş"tan farksızdı.
    +seval'e yani
    aslında seval aklımda yoktu ama onun o cümleye tepkisini gördükten sonra mecburen onu attım ortaya
    -yok daha bir şey konuşmadık
    +neyse merve,

    yine sustu...

    merve'nin çekincesi yaşımdan mıydı, beni mi beğenmiyordu bilmiyordum ama o hep kaçıyordu benden ve ben bunu hep yaşa bağlıyordum ki haksız da sayılmazdı, aramızda onun bildiği 6 benim bildiğim 9 yaş vardı... o kabul etse de babası, annesi izin vermezdi hem kim ayyaşın tekine kızını verirdi ki?

    merve'lerin sokağına yetişiyorduk ve merve de de hafif tedirginlik başlamıştı...

    burada ayrılmamız gerekiyordu...

    +fikrini değiştirirsen mesaj atarsın
    -görüşürüz
    +karusel de mi
    +gülümsedi

    cevap vermeden yürüdü gitti...

    o gittikten sonra görüşürüz dedim merve, görüşürüz...

    eve gittim...

    nevalemi dolaba koyarak televizyonu açtım, sözlüğe giriş yaptım tekrar... elif'in gönderdiği mesajdaki kafenin adını googleye yazdım tekrar... mekanın fotoğrafları falan vardı ama kendi sitesi yoktu, olsaydı içeceklerin fiyat listesine bakacaktım...

    ufak çaplı bir araştırma yaptıktan sonra bomontilerden birisini açtım... yavaş yavaş içerken yarın için plan yapıyordum...

    3'te byluşursak 8'e kadar vaktimiz var... 5 saat...

    minibüsle giderim de ya kafede 1 saat takıldıktan sonra eve getirmeye ikna etsem? 4'te çıksak eve gelene kadar 5,5 olur, gidişte 1,5 saat etti mi sana 7...

    süre yetmiyordu... iyi de o da yalnız yaşıyor, belki evine davet eder? etse gideyim mi? oğlum manyak mısın lan, ya soğuk bir küvette uyansan? davet etse gitmeyeyim... gerçi insan sarrafı sayılırım ben, gözlerinden anlarım ki? ya anlamazsan...

    iyi de ne yapacağım, evi mi temizlesem... temizliyim ben en iyisi ne olur ne olmaz deyip salondaki poşetleri, dergileri boş şişeleri falan topladım...

    birkaç eşyayı topladıktan sonra oğlum ilk görüşmede kız eve gelir mi lan saçmalama, niye gelmesin oğlum o kadar cisellik konuştuk, kıvama getirirsem gelir... otel kaç paradır acaba, ya otele gelmezse? huur mu lan tabii gelmez... ha ev ha otel ne fark eder...

    koy zütüne rahvan gitsin deyip pencere kenarındaki koltuğuma geçtim...

    bu arada benim pencere kenarında bir koltuğum var, tek koltuklardan... onu da iso getirmişti... anlattığına göre biri evin mobilyalarını değiştirmiş, 2 takım oturma gurubunu olduğu gibi çöpe atmıştı o da çöp çekyatları koltukları olduğu gibi çöp kamyonuna yüklediği gibi getirmişti... benim payıma düşen de bu koltuktu... kahverengi bir koltuk, kırık, yırtık bir tarafı yoktu...

    neysei koltuğuma geçip başladım içmeye, hafif de müzik var tabii...

    erdal güney, cevdet bağca, yavuz bingöl, efkan şeşen...

    onlar söyledikçe ben içleniyordum... bazen de fal tutuyordum... sıradaki türkü merve'ye gelsin... ondan sana kendime sonra elif'e...

    işin taktan tarafı da ayrılık türkülerinin hepsi de merve'ye denk geliyordu...

    o gece 3 gibi zıbardım...

    sabah uyanacak ve o buluşmaya gidecektim...

    keşke gitmeseydim...
    Tümünü Göster
    ···
  9. 34.
    +4 -2
    buradayım lan, uzun yazdığım için biraz geç oluyor...

    kısa yaz derseniz de kısa yazarım...
    ···
  10. 35.
    +2 -2
    bu ayrıntılar buluşma sonrasını anlayabilmeniz için gerekiyor yoksa ne diye yorayım kendimi oğlum...

    elif hayatımı gibti dıbına koyayım... sadece tek bir buluşmayla bitse iyi, ama bitmiyordu işte...
    ···
  11. 36.
    +15 -2
    sabah 9 gibi uyandım, hemen sözlüğe girdim... elif'ten bir mesaj gelmiş mi acaba diye ama yoktu ondan bir mesaj...

    duş alayım dedim, duştan önce tuvalete gittim... bu arada önemli bir karar vermem gerektiği zamanlarda mutlaka tuvalete gidiyorum... şu yaşıma kadar tuvalette sıçarken verdiğim kararlardan da hiç pişman olmadım...

    neyse, tuvalete gidip bir sigara yaktım ve düşünmeye başladım...

    nasıl yapsam, kız verebilir... verebilir de evine zütürür mü? komşuları var, dul kadın eve erkek alıyor diye adı çıkabilir... korka da bilir... iyisi mi eve getirmek... nasıl... yetişemem, keşke saati erkene alsaydım... ben bunları düşünürken aklıma muhsin geldi...

    muhsin, oto elektrikçisi... yakın arkadaşım. arabasını istesem verir... iyisi mi ondan arabayı alayım... ne kadar yakar acaba... yanlış hatırlamıyorsam 130 lira falan param vardı... 30 liralık gaz koysam, 50 lira hesap gelse. 50 lira da fazla kalır... oldu bu iş... evi temizlemedim, sıktır et gelince ona temizletirsin...

    tuvaletten çıktığım gibi duşa girdim, bu arada kendimi de sevişmeye hazırlıyor gibi vücut temizliğimi yaptım... kıldı tüydü onlardan eser bırakmadım... hani kadın olsam o kadar uğraştığım için kendime verirdim...

    duştan çıktıktan sonra sözlüğe tekrar giriş yaptım, eliften bir mesaj vardı... mekanı haritadan gösteren bir link... haritayı inceledim, mesajına 3 te görüşürüz diye cevap yazıp direkt berbere gittim, berberimin adı hikmet... sizde de var mıdır bilmiyorum ama ondan başkasına da traş olmam...

    neyse berberde traş olurken hikmet anladı... yüzümden mi okunuyordu neydi bilemedim... ince iş galiba dedi... gülümseyerek sayılır dedim...

    hikmet, saçımı sakalımı kestikten sonra bir de fön çekti, cirlop gibi olmuştum...

    muhsin' gidip arabayı istedim, sağolsun o da kırmadı beni...

    araba da reno 19, eurpoa mı ne...

    berberden çıkarken saat 1 gibiydi...

    ancak yetişirim deyip bastım avcılara doğru...

    avcılara gittim, mekanı arıyorum... saat 2,15 gibiydi.. bu arada gönderdiği haritadan mekanın yerini öğrenmiştim ama mekanı bulmak kolay olmadı...

    mekanı bulduktan sonra, önce birkaç kez arabayla yanından geçtim... etrafındaki dükkanlara falan bakıyorum. ters bir şey yoktu, mekan kuytu bir yerdeydi ve dış cephesi hiç de güzel değildi, vbakımsızdı anlayacağınız... ayrıca mekanın camlarında da acayip şeyler vardı... rock amblemleri mi dersiniz bilmiyorum ama bir garipti... satanist mi lan bu diye de geçirdim içimden... saat 2,45'e kadar mekanın önünden geçip arka sokağından tekrar dönüyor tekrar bakıyordum...

    saat de yaklaşıyordu, yeter tur attığım deyip mekana gideyim dedim... mekanın önüne park edeyim dedim ama park yeri bulamayınca bir arka sokağına park ederek mekana gittim...

    mekanda 4 5 erkak bir masada oturup sohbet ediyorlardı ama onlar da oranın çalışanlarıydı... bomboştu anlayacağınız...

    bu arada iki bölgeden oluşuyordu, sigara içilen yer ve içilmeyen yer... ben sigara içilen yere gidip beklemeye başladım...

    garson ne istediğimi sordu, kahve istedim... kahvem geldi... bir de sigara yaktım...

    saate baktım, saat 3 ama eliften ses seda yok...

    bu gelmeyecek galiba dedim...

    derken içeriye, başında şapka, altında kot pantolonu ve siyah deri ceketli hatun girdi...

    beni beklememişsin diyerek elini uzattı...

    o elini uzatınca ben de yerimden kalkarak ona doğru yürüdüm, elini tutarak yanağından öptüm...

    "hoş geldin" dedim...

    hoş bulduk faslı bitti, garson geldi o da kahve söyledi... bir de sigara yaktı, o bana bakıyor ben ona...

    garip bir duyguydu...

    kahvesi geldi...

    ve ilk cümlesi bu oldu...

    "ben evliyim."

    bir şey söyleyemedim... afalladım, ona bakıyorum... sigrasını içiyor benden bir tepki bekliyordu...

    lan oğlum boşanmıştı ya bu karı... evliyim de ne demek...

    dul'du bu lan, dul...

    keşke öyle olsaydı...
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    +17 -2
    lan bu son entryi yazarken sözlük gri ekran verdi dıbına koyayım, kalpten gittim ya... neyseki geri tuşuna bastım da yazdığım entry geri geldi...
    ···
  13. 38.
    +5 -3
    geldim, dünden beri boya badanayla uğraşıyorum bugün anca bitti...

    bu gece 2 3 part atarım, yarın sabah erken uyanırsam birkaç part da sabah yazarım yarın geceden sonra hikaye bitene kadar ara vermemeye çalışırım bu arada küfür edenin annesi ölsün...
    ···
  14. 39.
    +8 -2
    birkaç dakika göz göze bakıştık, benim bakışımda olan şaşkınlık ifadesinin zerresi bile yoktu onda, gayet rahat bir şekilde bana bakıyordu…

    sigarasından bir fırt daha alarak, gülümsedi…

    "evliyim" dedi tekrar...

    yüzümdeki şok ifadesiyle "+boşanmıştın ya" dedim

    elif'in yüzündeki gülümseme yerini ciddiyete bırakmıştı…

    elindeki sigarayı küllüğe koydu, ağzındaki dumanı da ağzını yamultarak küllüğün yan tarafına doğru püfürdetti… eliyle küllükteki sigarayı söndürmeye çalışırken…

    -henüz boşanmadım. dedi.

    +o ne demek?
    -biliyorum bana yine yalancı diyeceksin belki ama istemeyerek de olsa öyle söylemek zorunda kaldım.

    ne diyeceğimi, ne soracağımı bilmiyordum… evli bir kadınla ne işim olurdu benim, adı üstünde “evli bir kadın…” o an ağzımdan sadece “bilmiyorum” lafı çıktı… "bilmiyorum."

    yüzünü masadan kaldırarak tekrar gözlerimin içine baktı…

    o bana bakınca, ben ona bakmamak için elimdeki sigarayı ağzıma zütürdüm… öyle bir fırt çektim ki sigaranın dumanı ciğerimi dağlıyordu…

    elif'e baktım, yüzünü görmek istedim ama tam olarak göremiyordum zira başındaki şapka yüzünü görmemi engelliyordu... bir kadın neden şapka takar ki? o an anlamamıştım ama şu an düşününce başındaki şapkanın nedenini anlıyorum...

    tekrar bana baktı... bu sefer gözlerimi kaçırmadan ben de ona baktım...

    güzelmiş ama… güzel olsa ne yazar oğlum, evli lan kadın… kendi istiyor ama, kendi istese ne olacak, ya şimdi içeriye kocası girerse ne tak yiyecen... cass söyle bana ne tak yiyeceksin oğlum… adam dalağını deşse haksız sayılmaz… benim niye dalağımı deşiyor, karısınınkini deşsin…

    sahi o an kocası içeri girseydi ne tak yiyecektim? ya da içeri girip, karısını; gözümün önünde pataklayıp, dalağını falan deşseydi? ne yapacaktım ben? araya mı girecektim? iyi de hangi sıfatla…

    iyi ki makyaj yapmamış, yüzü de güzel… boyu kısa ama olsun.

    o an gitmekle kalmak arasında sabuklamalar yaşıyordum, bir yandan kalk git diyordum bir yandan da oğlum o kadar masraf ettin, hem gelmişsin de bir dur anlamaya çalış olmadı bir daha görüşmezsin olur biter...

    sigaramdan bir fırt daha alarak…

    -neden dedim

    -seninle eşit olmak istedim sadece
    +ne alaka
    -belki saçma diyeceksin ama ne bileyim işte; kendi kendine gelişti işte her şey, ben bu kadar ilerleyeceğini sanmamıştım… aslında başlarda.

    sustu…

    küllükten sigaramı aldım, kaşlarım çatık, yüzüm solgun biraz önceki hoş geldin faslından eser yoktu…

    elimle “nasıl yani” hareketi yaparak “başlarda” dedim…

    —başlarda yazdıkların için sana çok kızıyordum, kendini ne sanıyor diyordum, ne bileyim bir iki muhabbet eder eğlenirim diyordum ama…

    küllüğün yanındaki kırmızı sigara paketini eline aldı, (kısa winston içiyordu ) paketten çıkardığı kırmızı izmaritli sigarayı dudaklarının arasına koydu, gözlerimin içine baktı.

    sigarasını yakmamı istiyordu ama ben evli bir kadına kibarlık yapacak bir erkek değildim…

    çakmağımı önündeki sigara paketinin yanına koyarak "ama" dedim

    gözlerimin içine bakarak çakmağı aldı, sigarasını yaktı…

    +aması da yok aslında, tanışmak istedim sadece…

    gözlerimi gözlerinden kaçırmaya çalışsam da o inatla gözlerimin içine bakıyordu.

    o an ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum, sadece susuyor onu dinliyordum... benden bir soru ya da tepki görmediğinden olsa gerek ki tekrar lafa girdi…

    +daha doğrusu yazdıkların, anlattıkların, ne bileyim çok ilgimi çekti, kim bu adam dedim… tanışmak istedim sadece ne olur beni yanlış anlama.

    +yanlış anlaması mı var elif
    +evliysen evliyim de yine tanışırdık.
    —tanışamazdık.
    +niye tanışmayalım canım, tanışırdık.

    “gülümsedi” ama öyle bir gülümseme ki hani kendinden emin bir insanın bakışı gibi, karşındaki ne anlatırsa anlatsın; yanlış biliyordur ya da ekgib ama üstelemiyordur, cevap yerine susuyordur…

    gamzeleri de varmış..

    + ne diyeceğimi bilmiyorum elif yemin ederim…. hani şu an burada değil de sözlükte olsa sana ana avrat düz giderdim biliyorsun değil mi?
    —biliyorum
    +eee
    -eee si işte kendin de dedin, sözlükte olsa ana avrat düz giderdin ama burada yapamıyorsun çünkü içinde o insan yok.
    -ne diyorsun
    -beni buraya getiren sebebi anlatıyorum
    +küfür mü istiyorsun yani,

    gamzelerini gösterdi tekrar,

    +bu ne pişkinlik ya, gülüyorsun bir de
    -ne yapayım?
    +nasıl ne yapayım, evliyim diyorsun, evliyim de ne demek allah aşkına, bana bunu bir açıklasana. evliysen ne işin var burada, benim ne işim var burada.

    susuyordu, gözlerini bana dikmiş öylece bana bakıyordu...

    +evet seni dinliyorum
    +hadi hepsini boş verelim, kocan duysa ne yapacaksın?
    -bırak da bunları ben düşüneyim olur mu? ben buraya kendim isteyerek geldim, bak cass istemezsen bir daha görüşmeyiz ama lütfen anın tadını çıkaralım... ben buraya kocamı aldatmaya gelmedim sadece seni tanımak istedim hepsi bu.

    +tanıyınca ne olacak?
    -onu zaman gösterecek
    +zaman neyi gösterecek elif, hem elif diyorum ama belki adın elif bile değil...
    -o kadar da değil.
    +alay mı ediyorsun benle,
    +ya da istediğin gibi sorayım, taşşak mı geçiyorsun?

    sustu bir süre ben de sustum,

    çok geçmeden sigarasından bir fırt daha alarak.
    -peki cass, kahvemizi içelim gidelim... .

    cevap vermedim, bir yandan sigaramı içiyor bir yandan da kahveyi yudumluyordum...

    "-korktuğum kadar değilmiş" diyerek başındaki siyah şapkasını çıkardı, masaya koydu...
    siyah kısa saçları vardı, uzun saçlı kadınlardan hoşlansam da kısa saç da elif'e pek yakışıyordu.
    +anlamadım
    -gösterdiğin tepki, ben daha kötüsüne bile hazırlıklıydım.

    cevap vermedim, aslında ne yapacağımı da bilmiyordum ben ne umutla gelmiş, neyle karşılaşmıştım...

    ne yapacaktım ki elin evli kadınına? neden söyledi ki? hoş hala evli olduğunu söylemeseydi ne değişecekti? çok şey...

    +peki neden şimdi söyledin?
    -neyi?
    evli olduğunu?

    elif tam söze girecekken bizin olduğumuz bölüme iki kişi geldi, bizim oturduğumuz masaya uzak otursalar da adamların gözü bizim masadaydı... biri iri yapılı, diğeri sıskaydı... iri yapılı olan durmadan bizi en çok da bana bakıyordu...

    elif'in sırtı adamlara dönüktü...

    içimden işte şimdi sıçtık, kocası mı acaba? diye düşünüyordum...

    düşünmez olaydım!
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    +4 -2
    @878 sen taşşak geçmek için yazsan da ben birebir yaşadım ayrıca düşündüğün gibi de değil, yalnız şunu diyeyim allah kimseye yaşatmasın o anı, evli bir kadınla otururken kendi gölgeni bile kocası sanıyorsun.
    ···
  16. 41.
    +8 -3
    iri yapılı adamın bakışları hiç de hoşuma gitmiyordu... elif'i mi kesiyor acaba, iyi de benim elif'e benzer bir yanım mı var da bana bakıyor ...

    iyice işkillenmiştim, gözüm adam da, kulağım elif'teydi.

    -bil istedim. nasılsa bir gün öğrenecektin. Bugün söylemeseydim daha da söyleyemezdim…

    Elif’e doğru yanaştım, kısık bir ses tonuyla.
    +kocan mı o adam
    Elif’ de bana doğru yaklaştı
    -kim

    +arka masamızda oturan adam

    Yavaşça bak ama, tam arkamızda, şapkanı tak önce. Şapkanı tak. gözlükle bak ama, Gözlüğün var mı? Çantanda mı? Çıkar hemen.

    Elif yavaşça arkasına dönerek göz altından arkaya doğru baktı. Arkasına bakmasıyla bana bakarak kahkaha atması bir oldu.

    +evet

    Sıçtığımızın resmiydi bu, daha doğrusu sıçtığımın resmi, neyi bekliyor o zaman? Benim dışarı çıkmamı mı? Sıskayla başa çıkarım da iri yarı olan fazla gelirdi, püreye bile çevirirdi beni. inşallah sıska olandır. Ne fark eder lan, iki kişiler oğlum, bir dayak atarken diğeri araya mı girecek sanki. Kocası olan yürekten dövüşecekti, inşallah sıska olandır.

    Doğrularak, elife baktım.

    -nasıl evet

    Elif paldır küldür gülmeye devam ediyordu.

    +gidiyorum ben...

    Nereye gideceksin oğlum, dışarıda yakalarsa adam iflahını giber, burada mekandasın, garsonlar var bari araya girerler, hem mekan sahibi, mekanında kavga çıkmasına müsaade de etmez. Bekle sen, en azından onlar gidene kadar bekle. Ya akşama kadar gitmezlerse… yunus amcayı mı arasam, ya da muhsin’i mi arasam?

    +ya dur nereye şaka yaptım, iştedir o.

    Biraz önce kalkmak için doğrulmaya yeltendiğim sandalyeye tekrar oturdum, sigara paketini masaya bırakmadan içinden bir sigara çıkardım bu arada samsun 216 içiyorum ki en kral sigaraya da değişmem… sigaramı yaktım…

    Bunu söylerken bile gülüyordu, bir taraftan gülüyor bir taraftan da ağzını kapatıyordu.

    Onun bu rahatlığı sinirime dokunuyordu, biraz olsun rahatlayarak elife baktım… içimden sözlükte olsak senin ağzını yüzünü giberim derdim de dua et de karşımdasın...

    +ne yapıyorsun sen, ne yapmaya çalışıyorsun ya da
    +şaka yapılacak konu mu bu
    -ya şaka yaptım kızma hemen
    +ne şakası ya
    —takıyım mı şapka mı?

    Alt dudağımla üst dudağımı yukarı ittirerek, gözlerimi kıstım… Yüzümle tövbe estağfurullahı çektikten sonra “ne tak yersen ye” dedim..

    -seni kızdırmak hoşuma gidiyor.

    +çantanı aç bakacağım
    -kışın ortasında gözlük mü taşıyacağım ya saçmalama
    +ne gözlüğü telefonuna bakacağım
    -telefonum olsa konuşacak mıyız bundan sonra da
    +var mı yok mu?
    -yok
    +inanmıyorum ya neyse.
    -yemin ederim yok, sevmiyorum ben söyledim de sana.
    +nereden arıyordun beni
    -ankesörlü telefondan
    +nerede o
    -Ne yapacaksın
    +hiç merak ettim
    -orda burada her yerde var zaten
    +orda burada derken,
    -orda burada işte, neyi merak ediyorsun anlamıyorum
    +bak hala yalan söylüyorsun
    —saçmalama
    +neyi saçmalama ya, aradığın telefon numaralarına baktım, sadece bir tanesi burada, avcılar’da yani, diğerleri hepsi farklı yerlerden, hepsini hatırlamıyorum ama Bakırköy’den aramışsın, b.çekmece ‘den ne bileyim hepsi farklı yerlerden
    -eee
    +ne eee’si sen bana avcılar’da oturduğunu söylemiştin
    —burada oturuyorum zaten
    +kafayı yedirteceksin bana sen ya
    -neyi merak ediyorsun anlamıyorum ki, aradığımda mutlu oldun mu olmadın mı?
    +ne alaka
    -sorgulama beni, ben seni arayıp aramamak için ne kadar kendimle savaştım biliyor musun? Üstelik şimdi karşındayım hala neyi sorguluyorsun
    +sorgulamıyorum ben, sadece yalan sevmiyorum
    -ben sana yalan konuşmadım
    +sen bana yalan konuşmadın, evliyim diyorsun be bundan büyük yalan mı olur?
    -peki

    Susuştuk bir süre, arka masadaki adamlara baktım, iri yarı olan hala bize bakıyordu. Bu adamda vardı bir tak ama hadi hayırlısı.

    Garson, masadaki kahve boşlarını aldı, küllüğümüzü değiştirdi. elif, garsondan bir su istedi ben de istedim…

    Elif Gözlerimin içine bakarak

    —nasıl buldun beni
    +yalanını saymazsak hoş bir kadınsın
    —teşekkür ederim
    -makyaj yapmadım, öyle demiştin.

    Gözlerimin içindeki gözlerine baktım, güldüm.

    O da gülmeme karşılık olarak gamzelerini gösterdi.

    Garson suları getirdi, elif su’dan bir yudum aldıktan sonra "ben lavaboya gidiyorum" dedi.

    Elif gittikten sonra ben bir sigara daha yaktım, sigaramı yakarken de arka masadaki adamlara bakıyordum. Çok geçmeden iri yapılı olan da arkadaşına bir şey söyleyerek kalktı masadan…

    Tuvalete mi gidiyordu?

    Keşke öyle olsaydı…
    Tümünü Göster
    ···
  17. 42.
    +5 -3
    @926 neyin raklamı lan, reklam yapılacak konu mu bu şimdi?

    hem sor bakalım kime özel mesaj atmışım? günlük o kadar mesaj geliyor biri çıksın desin ki cass bana özel mesaj yazdı ya da mesajıma karşılık verdi sözlüğü bırakmazsam namerdim... bakın bu kadar ağır konuştum...

    siz de üstüme gelmeyin lan, uzun yazıyoruz dıbına koyayım, her bir entrim enazından 2 3 partlık...

    bu arada ben hikmet'in yanına uğrayacağım, saç sakal birbirine girdi yine, akşama gelirim...
    ···
  18. 43.
    +6 -4
    iri yapılı adam da gitmişti, sıska olansa telefonunu kurcalarken arada bir de bana bakıyordu... tak var sanki, neden bakıyorsa artık...

    sigaramdan bir fırt aldıktan sonra sigaramı küllüğe bıraktım, sırma suyumun kapağını açarak bardağa boşalttım, o suyu içme anında arada bir de adama bakıyorum adam da bana... bana baktıkça telefonla uğraşıyor...

    iri yapılı adama mesaj mı atıyor acaba?

    saatime baktım bu arada kol saati takmıyorum, telefondaki saate baktım, on altıyı yarım geçiyordu... bu adam elif'e sarkıntılık yapmasın içeride, suyumdan bir yudum daha aldıktan sonra ben de masadan kalkarak diğer bölüme geçtim...

    garsona "hocam lavabo ne tarafta" diye sordum, barın hemen yanını gösterdi... tuvalete neden lavabo dediğimi de hala anlamış değilim ya neyse...

    (bu arada mekanın adını tam olarak hatırlamasam da biraz anlatayım... ileride lazım olacak çünkü...

    avcıları bilen varsa daha iyi bilir ama aklıma geldiği kadarıyla biraz anlatayım...

    mekanın tam olarak yerini bilmiyorum ama hatırladığım kadarıyla sahil tarafında kalıyor, limana giderken solda bir sokakta, mekanla cadde arasında 100 metre falan var... mekanın ön cephesi bir kıraathaneyi andırıyor, ön cephesi yani vitrin diye tabir ettiğimiz kısmın demirleri kırmızı ve sarı ile boyanmış, kalın yerleri kırmızı, ince yerleri de sarı, ön camlarında ve duvarlarında dövme simgeleri var, çince japonca yazılar gibi ama satanistlerin kullandığı figürler var ayrıca camlarında da “gitar dersi verilir” “saksafon dersi verilir” gibi afişler de var; “gitar dersi “ değil de yazdıkları “saksafon” garibime girmişti zira onun adı “saksafon” değil “saksofon”du. bir insan, dersini verdiği aletin adını nasıl yanlış yazar hala da anlamış değilim...

    içeriye girerken tam karşıda bar, barın hemen solunda ufak bir çıkıntı var, aslında çıkıntı da değil koridor gibi bir şey, o koridorda üç ayrı küçük odalar var, ikisi tuvaletler için, biri de depo olarak mı artık ne için kullanıyorlarsa bilmiyorum... barın hemen önünde büyük yuvarlak bir masa var, aslında masa yazmamak için çok direndim ama adını bir türlü tasvir edemedim, o masanın sağında ve solunda 4 koltuklu birer masa var, sevgili koltuğu diye tabir edilen koltuklardan ki onlarında rengi kırmızıydı ve deri koltuklardı, o koltukların ortasında da küçük bir masa var.

    bu arada ben mekana girerken mekanda bulunanlardan bahsetmiştim; işte onlar, o yuvarlak masanın sağında olan sevgili koltuklarında oturuyorlardı... 4 ya da 5 kişilerdi...

    bar kısmına yani o grup masasına geçmek için de 2 basamaklı bir merdiveni kullanmak zorundasınız. merdivenlerin alt kısmında da küçük yuvarlak masalar ve bar sandalyeleri var... barın hemen sağında bir kapı var, normalde kapı sokağa açılıyor ama adamlar branda ve demirlerin yardımıyla oraya ayrı bir mekan yapmışlar ki orayı da sigara bölümü olarak kullanıyorlar, sigara bölümünde 7 8 tane de ufo var, kışın ortasında gitsek de gayet sıcaktı içerisi.)

    barın solundaki koridora doğru yürüdüm, tam karşıda bir kapı, sağ tarafta da iki kapı vardı, ilk kapının üzerinde kafası gövdesinden ayrı etekli bir insan figürü, diğerinde de kafası gövdesinden ayrı bir erkek figürü vardı…

    erkek figürü olan odanın kapısını orta parmağımın boğumu ile tıkırdattım, zira içeride iri adamın olması gerekiyordu. ilk tıkırdatmama cevap alamayınca belki taharet alıyordur diye bir daha tıkırdattım, yine ses çıkmayınca kapıyı açtım, içeride kimse yoktu; nerdeydi ki bu adam? elif yandaki tuvalette mi acaba? tıkırdatsam mı? barın olduğu tarafa baktım, elinde beyaz bir bezle bardakları silen bir adam vardı ve bana bakıyordu… o bana bakarken nasıl tıkırdatacağım ki… istemeyerek de olsa erkek tuvaletine adımımı attım... aslında o an sigara içmek isterdim zira daha önce de belirttiğim gibi tuvalette sıçaken ve sigara içerken verdiğim karalardan şu yaşıma kadar hiç pişman olmadım ki yaşım da o an yirmi dokuzdu...

    tuvaletten çıktım, acaba geçerken mi tıkırdatsam… barın olduğu tarafa baktım kimse yoktu, geçerken tıkırdatayım… yavaş adımlarla ilerlerken kadın figürlü tuvaletin kapısını sağ elimin orta boğumuyla tıkırdattım… içeride birisi varsa o da tıkırdatacaktı, duyabilmek için yavaş adımlarla ilerledim ama içeriden herhangi bir tıkırdatma yoktu…

    elif gelmiş beni bekliyordur o zaman…

    alelacele bizim oturduğumuz kısma geçtim, önce bizim masamıza baktım masa bıraktığım gibi duruyordu, elif nerede? tuvalette de yoktu… masaya doğru ilerlerken diğer adamların masasına da baktım, sıskanın elinde yine telefon, bana bakıyordu…

    yerime geçip oturdum, cebimden telefonumu çıkardım, saat on altıyı otuz dört geçiyordu… telefonumu masaya bırakarak suyumdan bir yudum aldım… aklım elif’te. acaba başka tuvalet de mi var? mekan kaç katlıydı ki, girerken bakmamıştım, keşke baksaymışım... buradan görünür mü acaba, yıkarı baktım, brandadan başka bir şey görünmüyordu, bir de sobalar…

    masada duran siyah şapkayı elime aldım, taksam mı bir? tam o sırada elif gülümseyerek girdi içeri, şapkasını eski yerine bıraktım…

    —geldim
    +ne uzun sürdü ya
    -sıkıldın mı?
    +sıkılmadım da beklemek pek hoşuma gitmiyor
    —altı üstü bir tuvalete gittim ya; hem beni bu kadar düşündüğünü bilmiyordum cass bey
    bunu söylerken gamzelerini yanaklarından göstermeyi de ihmal etmedi.
    +neredeki buranın tuvaletleri
    —hımmm,
    gülümsedi,
    —biraz önce gittiğin yerde
    nereden görmüştü ki beni.
    +ben erkekler tuvaletine girdim
    güldü,
    —bayanlarınki de yanında hemen
    +ben başka yerde sanmıştım da
    kapıyı tıkırdattığımı nasıl söyleyecektim ki?
    +sen nereden gördün beni ya, ben seni göremedim
    —eve telefon açtım da,
    +ne zaman? nasıl?
    —tuvaletlere girmeden hemen sağda bir oda var, oradan aradım?
    +ne odası,
    -bilmem orayı söylediler oradan aradım
    +benden arasaydın ya
    +teşekkür ederim
    -kimi aradın, kim var ki evde

    sustu… masada duran sigara paketini eline aldı, paketten bir sigara çıkardı, dudaklarının arasına koyarak bana baktı, oralı bile olmadım... masadaki çakmağı alarak sigarasını yaktı... gözleri gözlerimde...

    -benim bir de oğlum var cass, hasta ama, çok hasta.

    al başına belayı, bir de oğlu var, ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemedim, sadece ona bakıyor anlamaya çalışıyordum...

    ben sadece dul bir kadınla internette tanıştım, bugünde karşılıklı kahve içmeye geldim, hatta olur da beğenirsem eve getirir günümü gün ederim diye ama şu öğrendiğim şeylere bak, kahve içtiğim kadın evli, üstelik bir de oğlu var... hem de hasta...

    hem de çok hasta...

    keşke sadece hasta olsaydı...
    Tümünü Göster
    ···
  19. 44.
    +4 -1
    nasıl oğlun var?

    sigarasından bir fırt daha alarak başını eğdi,

    -adı umut

    adını söylerken başını kaldırmış gözlerimin içine bakıyordu, evli olduğunu söylediğindeki bakış yoktu, kendinden emin halleri gitmiş yerini acıların kadını esengül almıştı.

    +neden bana söylemedin
    -sormadın ki

    alt dudağımla üst dudağımı yukarı ittirerek, gözlerimi kıstım, başımı sağa çevirdim sonra da kaşlarım çatık bi vaziyette gibtir git bakışımı attım.

    +daha yeni evli olduğunu öğreniyorum ne soracaktım ki sana
    -daha önce evlendiğimi biliyordun ama

    afferin sana cass, sen merve'yi bırak gel internette tanıştığın bir kadınla buluş, az bile sana az...

    o sırada iri yarı olan adam içeri girdi, kendi masasına yönelmeden önce bizim masamıza, gözlerimin içine baktı, ona karşılık ben de gibtir gite yakın bir bakış attım.

    +tamama elif
    -kızma bana ne olur
    +sana kızmıyorum, kendime kızıyorum
    -özür dilerim
    +ne özürü ya, boşver. suyunu sigaranı iç de kalkalım hadi
    -kızdın bana sen
    +ne diye kızayım canım, allah analı babalı büyütsün... kocanla sana mutluluklar...

    başını sağ omzuna yaslayarak bana baktı, yüzünde beni kırmanın verdiği üzgünlüğün ifadesi vardı.

    +ne o haller, üzülme ikonlarını yasaklamadım mı sana...
    -ikon değil ki bu
    +neyse ne, benim yanımda üzülmek ağlamak yoktu, gerçi

    sen bu saatten sonra gebersen de umurunda değil demek istedim ama yine de kıyamadım sustum...

    -gerçi ne
    +yok bir şey
    -yazacak mısın bana

    neyine yazayım, evliymiş de, kocasını aldatmaya gelmemiş de, ne işin var burada o zaman? bide oğlu varmış, koyduğumun huursu...

    +bilmem yazarım herhalde.

    o an sadece gitmek istiyordum, gidip elif'i hayatımdan çıkarmak, garson nerede acaba, hesap nerede ödeniyordu ki, masaya mı geliyor, kasada mı ödeniyor, o kadar masraf ettim, gitti biraların parası... yazacak mısın bana diyo... tak yazarım sana.

    sigaramdan bir fırt daha alarak sigaramı söndürdüm, o da söndürdü...

    biraz yana eğilerek içeriye girilen kapıdan baktım, garsonu görürüm belki dedim ama göremedim...

    +kalkalım mı
    -kalkalım

    şapkasını taktı, sigarasını çantasına koydu... üzgünlüğü suratıdan belli oluyordu...

    +gamzlerine ne yaptın

    gamzelerini göstererek

    -gördün mü?

    +hep böyle ol
    -teşekkür ederim

    elif önde ben arkada, gidiyoruz bir gözüm elif'in arkadan görüntüsünde, boyu kısa olmasına rağmen hoş bir kadındı, fiziği de güzel... bir gözüm de diğer masadaki iri adamdaydı... içimden huur çocuğu diyerek içeri tarafa geçtik... elif barın olduğu tarafa gidiyordu daha önce gelmiş demek ki...

    elif çantasını karıştırken

    +ne yapıyorsun bırak
    -ben seni davet ettim saçmalama
    kaşlarımı çatarak, elimle çantasını karıştırmasına engel oldum...
    +tamam ben öderim

    21 lira hesap çıkardı, tüm elli lira vardı, 29 lira üstünü verdi, hespini aldım... bir de bahşiş mi bırakacağım...

    kapıya yanaşınca elif bana yöneldi,

    -nasıl gideceğini biliyor musun?
    +arabayla geldim ben, giderim.
    -kimin arabası
    +bir arkadaşın.

    vedalaşmak için elini uzattı, elini tutarken yanaşıp yanaklarımdan öptü, kibarlık olsun diye ben de yanaklarından öptüm...

    eli elimde,

    -yaz bana olur mu?
    +tamam
    -görüşürüz

    sustum cevap vermedim, o mekandan çıkınca sağ tarafa doğru yöneldi, ben de sol tarafa...

    görüşürmüşüz?

    nah görüşürüz, senle ne görüşeceğim ben kaltak... koyduğumun huursu...

    ve fakat görüşecektik...

    görüşmez olaydım!
    Tümünü Göster
    ···
  20. 45.
    +2 -2
    benim anlamadığım neden hepiniz bir olmuş gibi küfür ediyorsunuz...

    kısa yaz derseniz kıza yazarım sorun değil ama küfür etmeniz şevkimi kırıyor lan...

    bir de yine özel mesajlar gelmeye başladı, hangi kitaptan araklama diye, kitaptan araklama falan değil ki ben lise mezunu bile değilim, lise terkim, hani saysan şu yaşıma kadar okuduğum kitap sayısı ikiyi geçmez o da orta okulda öğretmenin zoruyla...

    ayrıca anlattıklarımın hepsi de gerçektir, bunları hikayenin gidişatına göre capslerle de destekleyeceğim...
    ···