1. 51.
    +10 -2
    mekandan çıktığım gibi arabayı park ettiğim tarafa hızlı adımlarla yürüdüm, ama öyle bir yürüme ki hani sanırsın dabakhaneye tak yetiştiyorum...

    biliyorum yine kızacaksınız ama ileride lazım olacağı için anlatmam gerekiyor...
    (istemeyen aşağıdaki paragrafı okumasın... )

    mekanın önünde park olmadığı için arabayı mekanın arka sokağına park etmiştim... arabanın olduğu tarafa gitmek için önce makanın bulunduğu sokaktan çıkıp sol taraftaki caddeye çıkmanız gerekiyor ki, zaten mekanla soldaki cadde arasında 20 metre var ya da yok, sağdaki ana cadde arasında da 100 metre falan var...

    soldaki caddeye çıktım, arkama baktım, elif artık kaybolmuştu, gebersin... bir de utanmadan "yaz bana" diyo, kaltak... kocamı aldatmaya gelmedim, ne gib yemeye geldin elin herifiyle görüşmeye, oğlum var diyo bir de... hastaymış, o iyileşince sen geberirsen inşallah... yaz banaymış... yaz bana... yaz bana diyo ya, neyine yazayım lan, neyine, o cüce boyuna bakmadan bir de çocuk yapmış, senin anneliğine sıçayım, elif'miş elif'lere kurban ol sen...

    arabayı park ettiğim sokağa girdim, cebimden bir sigara çıkarıp yaktım, sigarayı ciğerlerime istifleyerek yürüyorum...

    şansıma tüküreyim, ayda yılda internetten karı düşüreyim dedim bahtıma düşene bak, evli ve çocuklu bir kadın, kocası kim acaba? polis falan olmasın , o işte dedi gerçi, ne işi ki, sormadım da... ne diye sorayım ki kocasını, salaksın oğlum sen, internete giren kadından ne hayır beklenir ki, hayır mı bekledim sanki, çakarım yollarım dedim, al çaktın işte. ya o iri adamla sıska olandan biri kocası çıksaydı ne tak yiyecektin, geberip gidecekdin namus belasına, huur...

    arabanın yanına geldiğimde sigaramı attım ki zaten dumanı sağ gözümü kör etmiş gibiydi, tek gözle görüyordum... kumandayla arabanın kapısını açtım, şoför mahaline oturdum, kontağı takıp çalıştırayım dedim ama o da kelek yapmaya başlamıştı bile, kontağı çeviriyordum fakat araba tam çalışacakken motor boğuluyor gibi oluyordu... direksiyona birkaç kez vurdum, benim arabam olsaydı belki tekme tokat girişirdim ama emanet olduğu için bir sigara daha yaktım, sigaradan birkaç fırt aldıktan sonra yavaşça kontağı çevirip gaza hafifçe yüklendim bu yavaşlığıma o da çalışarak cevap verdi...

    elif'in yürüdüğü caddeye doğru yavaş yavaş gidiyorum, yaz bana diyo, yaz... ben eve gideyim görürüm sana ne yazacağımı... gitti kira parası, yunus amcaya bu ay para vermeyeyim, en iyisi de o galiba, bu ay da çok içtim ya neyse o da az içtiklerime saysın, iso'dan da kirayı erken isteyeyim, nasıl verecek ki, belki biriktirdiği vardır, biraz da içmeyi azaltırsam, nasıl azaltayım ki nerede bir tak var beni buluyor, görüşürmüşüz...

    ana caddeye çıktım, sağa döndüm, ağzımda sigara aklımda elif gidiyorum... biraz gittikten sonra bir de ne göreyim...

    iri yapılı adamla, sıska hızlı adımlarla yürüyor...

    zütü kurtardın cass, zütü kurtardın... şunlara bak, dua et de başın belaya girmedi, adamlar kevgire çevirirdi seni lan... bas gaza cass, bas, bir daha da avcılara gelme, hele de internette tanıştığın bir kadın için hiç gelme... gaza yüklendim...

    iri yapılı ve sıskayı geçtikten sonra normal hıza döndüm, biraz ilerledim...

    elif değil mi o?

    siyah şapkası, işte o...

    gazdan ayağımı çektim, yavaş yavaş gidiyorum, elif önde sallana sallana yürüyor...

    takip mi etsem, evi nerede acaba... burada mı oturyor, öğrensen ne olacak, kadın evli cass çocuğu var lan sana ne... ya burada oturduğu da yalansa, yalansa yalan ne değişecek... akıllanmayacağım ben, ne tak yerse yesin...

    sol şerite geçtim, bir gözüm de elif'te... geçersem beni görür mü acaba, arabayı görmedi ki nasıl tanısın... fiziği güzel ama, kalçalara bak... gamzeleri de vardı... saçları da uzun olaydı... koyduğumun huursu niye evli olduğunu söyledin ki... korna mı çalsam? ya tanıdığı falan varsa buralarda... bas git cass, sana hayır yok bu kadından... bas git...

    sol şeritte gaza yüklenerek sağ şeride geçtim, elif sağda yürüyor... elif'i geçtim, sağ aynadan elif'e bakıyorum...
    elif durdu, arkasına baktı, tekrar yürümeye devam etti...

    kime baktı ki bu, beni mi konrtol ediyor acaba... niye takip edeyim ki, güvenmiyor mu bana?

    sigaramdan bir fırt alarak bastım gaza... başlarım böyle işe , git evine cass... muhsin'e de ayıp oldu, ne ayıbı be 30 liralık gaz koydum...

    bu arada avcılara ilk gidişimdi, yanlış hatırlamıyorsam ana caddenin üzerinde "kiler mağazası" vardı, onu görünce nereden geldiğimi hatırlayarak gaza bastım, yüklendim gaza saat on yediyi çeyrek geçe muhsin'in dükkanın önündeydim...

    Muhsin beni görünce ağzı kulaklarında gülümseyerek bana doğru geldi, sağ eliyle sağ kulak mememi, baş ve işaret parmağının arasına alarak oynamaya başladı...

    -bu ne oğlum
    +ne

    kahkahalarını sıralayarak

    -taş, taş...
    +sorma ya

    asık suratımı görünce o da gülmeyi keserek kulak mememden elini çekti, omzuma koydu

    -ne oldu lan
    +anlatırım sonra
    -gel çayım da var, laflarız...

    arabanın kapısını kumandasıyla kapatarak anahtaları muhsin'e verdim,

    +çok sağol valla iyi oldu
    -ne demek araba senin oğlum, istediğin zaman

    muhsin, o zaman 30 yaşındaydı... 99 depreminde annesini, babasını, babannesini, dedesini ve iki kardeşini kaybetti, depremden bir tek sağ kalan oydu ki, o da deprem sırasına askerde olduğu için... şu an işlettiği dükkan da babasından kalan mirası, bir de evi var... gecekondu... 2010'da yani o zamanlar, Merve'nin arkadaşı seval'e yanıktı ki aslında şu an bile içten içe yanık da neyse, aslında sadece yanık da değildi seval'in de gönlü vardı, ara sıra görüşüyorlardı ama seval'in babası, muhsin'in yaşından dolayı kızını vermiyordu, o da vereceği günü bekliyordu...

    muhsin'in yazıhanesine geçtim, muhsin dükkanın mutfağında çay dolduruyordu... bu arada ben yazıhane diyorum kibarlar yani okuyanlar ofis der ama benim nazarımda orası yazıhanedir...

    muhsin, çay doldururken soruyordu...

    -beğenmedin mi
    +yok beğendim, güzeldi kadın
    -eee
    +evli çıktı
    -nasıl, bilmiyor muydun?
    +bana boşandığını söylemişti
    -yine mi evlenmiş

    muhsin çayları getirdi,

    çayı bana uzatırken, bileğindeki "seval" yazısını gördüm...

    +vayyyyy, aşk'a bak, yeni mi yazdırdın.

    evet diyerek omuzlarını kabarta kabarta patron koltuğuna geçti, bıyık altından da gülüyordu...

    -tabi oğlum, senin gibi internette aramıyoruz biz aşkı,
    +ne alaka ya, merve'yi bilmiyorsun sanki
    -ne işin var lan o zaman elin kadınıyla
    +ne bileyim ya,
    -ne zaman evlenmiş kadın
    +hiç boşanmamış ki
    -nasıl yani
    +benimle tanışmak için yalan söylemiş,
    -seninle tanışmak için yalan söylemiş, nesin ki oğlum sen?
    +cass'ım lan ben
    -cassını gibeyim, bir çapanoğlu çıkmasın oğlum
    +ya yok ne çıkacak, kocası dayak mı atıyormuş ne, o da herhalde mutluluğu dışarıda arıyor, geldi beni buldu işte bahtımı gibeyim
    -sen yine de dikkatli ol
    +görüşmem bir daha zaten
    -görüşme de, merve duyarsa olacağı varsa da olmaz zaten, akıllı ol
    +şans yok ya bende o da duyarsa şaşırmam
    -yeri kadın mı söyledi sana
    +evet
    - dolu mu gittin boş mu
    elimi belime attım, başımla onaylayarak
    + dolu
    sağ eliyle ne işareti yaptı.
    +delgeç
    -iyi

    sağ bacağının yanindaki çekmecesini açtı, çekmeceden sigara paketini çıkartarak önce bana uzattı, kısa lark içiyordu (mavi kutulu). sigarasından aldım, o da aldı... çakmağımla sigarasını yaktım, avuc içiyle parmaklarıma dokunarak teşekkür etti, ben de sigaramı yaktım...

    -arif'ten bir haber var mı?

    +hatırlatmasan olmaz yani dimi

    +yok!

    vardı da ben bilmiyordum...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    +7 -4
    @1147 ben dabakhane yazdım da soktuğumun yazı denetimi kırmızıyla altını çizdi ben de tabakhaneye çevirdim, hem cahilim oğlum ben... sizin gibi fakülte sıralarında am üstünde züt gibmedim, hayat okulunu gibip attım...
    ···
  3. 53.
    +6 -2
    @1212

    bu hikaye burada yani sözlükte son bulacak kardeşim, diğer hikayemi kitaba çevirdim basılmasını bekliyorum, ne zaman basılır onu da bilmiyorum ya neyse...

    dün işlerim vardı yazamadım, şu an yazıyorum birkaç saate kadar bir part daha atarım...

    bu arada küfür edenlerin zütünde çıkan kıllar var ya hani kıvırcık kıvırcık olanlar; işte o kıvırcık kıllar, çıktığı yerin bir milim yanına geri batar inşallah...
    ···
  4. 54.
    +2 -2
    muhsin, arif’i sorduğu için bozulmuştum zira arif’i sevmediğimi bildiği halde muhabbetini açması canımı sıkmıştı…

    arif, 24 yaşındaydı o vakitler… meyhaneci sabri ağabeyin yanında garsonluk yapıyordu… o da depremde babasını kaybetmiş, annesi ve ablasıyla hayata tutunmaya çalışıyordu… arif 22 yaşındayken ablası nazmi’yle kaçmış; arif de nazmi’yi bulup öldürmek istemişti fakat biz; yani ben , muhsin ve sabri ağabey araya girince biraz yumuşamış ve ablasını nazmi’ye vermişti… gerçi vermese de nazmi almıştı ama düğün dernek kurulup ablasını evlendirince mahallede başı dik olarak dolaşabilmişti…

    nazmi, 27 yaşlarında , 1,75 boylarında 110-120 kilodaydı… (2010), mahallede nalburculuk yapan bir esnaf, aslına bakarsanız nazmi’de bırakın kız kaçırmayı, kızlarla konuşacak cesaret bile yoktu, kendisi pısırık erkek olarak nitelendirdiğimiz bir erkek grubundaydı… kılıbık da diyebiliriz… kimseye de zararı olmayan bir adam… mahallede herkes tarafından sevilen, sayılan ama en çok da sevilen biri, zira şen şakrak ve şakacı yanları, yaşının gösterdiği ağırlıktan daha ağır basıyordu… mahallenin ton ton nazmi’si… hem neden sevilmesin ki… kimseye zararı yok, küfrü yok, kumarı, sigarası alkolü hiç yok, böyle bir adam işte…

    arif’in ablası, yani fikriye, fakirlikten ve arif’in dayağından kurtulmak için nazmi’nin aklına girmiş ve ona kendini yamamıştı… her ne kadar nazmi’nin annesi ve babası karşı çıksalar da fikriye kadınlığını kullanarak nazmi’yi avuçlarına almış bir dediğini iki ettirmiyordu… pek güzel sayılmasa da at gibi kadındı… dolgun göğüsleri, dolgun kalçaları ve uzun saçlarıyla tam bir şırfıntı…

    muhsin’e bozulmuş sigaranın dibine vuruyordum…

    —tamam lan, bozulma hemen
    +ne bozulması muhsin, onun ben…
    sigaramdan bir fırt alarak arif’i döver gibi küllüğe vura vura söndürdüm…
    +küfür ettireceksin bana illa
    —lan tamam, yapmış bir eşeklik işte, bildiğin arif işte…
    +ne eşekliği ya, merve’ye arkadaşlık teklif etmiş puşt. arkadaşının sevgilisine asılmak hangi kitapta yazıyor.
    —sevgilisi…?
    +neyse ne işte, benim merve’ye olan hislerimi biliyor mu bilmiyor mu?

    muhsin, sustu cevap vermedi ki o da benim haklılığımı biliyordu ama yine de arif’i dövmemi yadırgıyordu… az bile yapmıştım aslında… ağzını burnunu dağıtmıştım ama kızgınlığım hala geçmemişti… merve de söylememişti, seval söylemişti bana, iyi ki de söylemiş, yunus amcanın yanında gördüm, merhabalaştıktan sonra biliyor musun dedi, neyi dedim… arif, merve’yi seviyormuş… bunu duyduğum gibi meyhanede bittim… arif’i dışarı çağırdım, gelmedi… o gelmeyince ben meyhaneye dalıp yaka paça dışarı çıkardım, sorgusuz sualsiz giriştim, birkaç tokat ve yumruktan sonra kanlı ağzını görünce bir daha merve’nin yanında görürsem seni öldürürüm dedim ve bıraktım fakat puşt her yerde puşttur ya bu puşt da bırakır bırakmaz cebinde sakladığı delgeçi çıkardı… bastı düğmesine “şrankk” diye bir ses çıkardı… delgeçten korkacağımı sanıyordu ama yanılıyordu… arif, ayağa kalkar kalkmaz sağ elindeki delgeçi bana doğru rastgele savurmaya başladı, bir iki boş hamlesinden sonra sağ elini yakaladım, bileğinden tutup çevirmemle yere diz çöküşü aynı anda oldu… ben bileğini çevirdikçe eşek anırması gibi ses çıkararak inliyordu… elinden delgeçi aldım, göğüs kafesine oturarak boğazına dayadım… sabri ağabey yetişmeseydi gırtlak borusuna tüneli kazıyacaktım ama bırakmadı… elimden tuttuğu gibi beni çekti, bırak desem de bırakmadı, “annene dua et yoksa ciğerini deşer itlere yedirirdim” dedim... elinden aldığım delgeçini de yaslandığı telefon direğine fırlattım… delgeç telefon direğinde sallanırken arif gözlerimin içine avına odaklanmış bir domuz gibi bakıyordu…

    +ben gidiyorum muhsin, araba için sağol
    —olmuyor ama birader
    +sen de biliyordun değil mi?
    —neyi?
    +arif’in merve’ye teklifini?

    muhsin sustu… cevap vermedi, vermek istemedi ki bu da bildiğinin resmiydi…

    kaşlarımı çatarak başımı önce sağa sonra sola çevirdim, olmadı muhsin bakışıydı bu, muhsin arkamdan seslense de duymamazlıktan gelerek yazıhaneden çıktım, arkama bakmadan da oradan uzaklaştım... muhsin’in sokağını çevirir çevirmez cebimden sigaramı çıkardım, yaktığım gibi ciğerlerime muhsin’in ihanetini çektim...

    sen de mi muhsin… ayıp ettin be, kardeşim ayıp ettin… hem de çok ayıp ettin, benden önce gidip arif’i dövseydin ya, bu mahallede bir sen vardın, oldu mu şimdi… yunus amcaya mı uğrasam, kaç biram vardı ki, dün gece ne içtim ben, ayıp ettin muhsin, hem biliyorsun hem de saklıyorsun… ben olsam yani seval'e öyle bir şey yapsaydı senden önce gider gebertirdim, kim olursa olsun, sen ne yapıyorsun? saklıyorsun… dört miydi, beşti en son galiba… sabah dolabı açtım mı ben, kahvaltıyı nerede yaptım ki, evde mi yaptım… ayran mı bu oğlum, ekşir mi al işte, en son bir kırmızı tuborg içmiştim… acaba seval mi söyledi muhsine, arif mi? eğer arif söylemişse ben bir daha muhsin’e selam dahi vermem… yok ya o kadar da değil…

    yunus amcanın yanına gelince sigaramı attım, 5 adet bomonti , 1 adet de kırmızı tuborgumu aldım… yunus amca yüzümdeki çarşamba pazarını görünce ne bir soru sordu ne halimi, ben de anlatmadım…

    eve gittim, elimdekilerinden birisini masaya diğerlerini dolaba yerleştirdim, dünden kalan da iki bomonti bir de kırmızı tuborgdu…

    sözlüğe giriş yaptım… “inbox”um mavi yanıyordu, tıkladım… ucu sivri dibi kalın bomonti şişesini kafama diktim… ne kadar içtiğimi hatırlamıyorum ama yarıladığımı tahmin edebiliyorum…

    elif mesaj göndermişti…

    "... )

    kahve kokulu, bahar gözlü ceylanım sen kızdın bana biliyorum ama kızma bana ne olur kızma benim için çok değerlisin hemde çooook. şu an beynim olasılıklar cenneti bende o cennette bahar sarhoşu bi arı gibi uçuuyooorruuummmmmmmm. sonra karar verip bi çiçeğe konuyorum acele etmeden tek tek parmaklarımı batırıp tadını çıkara çıkara keyifleniyorum. daha daha sürsün bitmesin bi tek o olsun diyarımdaki çiçek diyorum sonra bir el uzanıyor karanlıklarımdan tutuyor beni kanatlarımdan gel bakalım diyor işte burası senin yuvan. tadı parmaklarımda ağzımın kenarında bi parça kıyamıyorum onu yalamaya hoşçakal tatlı sevgilim diyorum hoşçakal beni unutma yanlızca diyorum, çünkü sen benim hem kalbimdesin hemde aklımda ... özür dilerim kahve gözlümmm(
    cevap yaz | önceden | sil | 4 şubat 2010, perşembe 18:45

    cevap yazmadım, gibtir git, koyduğumun huursu deyip sözlüğü kapattım, winampı açıp pencere kenarındaki koltuğuma geçtim…

    mazlum çimen, yavuz bingöl, nurettin rençber, ahmet kaya…

    onlar söyledikçe ben kederlendim, kederlendikçe içlendim… yine fal tuttum ama bu sefer salt merve’yle kendime…

    kaçıncı biradan ya da şarkıdan sonra hatırlamıyorum ama dış kapımın sesi müziği bastırdığını fark ettim… biri ya kırmaya ya da söküp zütürmeye çalışıyordu…

    kim bu münasebetsiz deyip, kapıya doğru yöneldim…

    --spoiler--
    seval’in ilk bana söylediği gün var ya hani, hani arif’i ilk tartakladığım gün, işte o gün arif’i öldürmemiştim ama keşke öldürseymişim…
    --spoiler--

    dipnot : delgeç = sustalı
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    +1 -4
    @1286 anlattıklarımın hiçbirini hikayeyi uzatmak için anlatmadım, evet belki biraz acele ettim onları öne sürmeye ama baştan tanıyın ki ilerde nereden çıktı lan bu arif veya fikriye demeyin diye...

    birkaç kişi kaldı anlatmadığım onları da ileriki zamanlarda kendiniz tanıyacaksınız zaten...

    unutmadan hikayenin sıkıcı partları bitti, bundan sonra hızlı hızlı ilerleyeceğiz...
    ···
  6. 56.
    +4 -3
    elinde siyah bir poşet, kapının çerçevesine başını yaslamış yere bakıyordu…

    elimdeki bomontiyi kafama dikerek salona doğru yürüdüm, kapıyı açık bırakmam onu içeriye davet etmemle eşdeğerdi…

    pencere kenarındaki koltuğuma geçtim, kapı eşiğinden de takır tukur sesler geliyordu, girmişti içeriye… içeriye girdiğine seviniyor muydum? aslında evet, kırgın olsam da onun evime kadar gelmesi hoşuma gitmişti…

    elindeki poşeti masaya bırakarak bilgisayarın başına geçti… müziği kapatmasa bari…

    bir taraftan onu görmezden geliyordum ama bir gözüm de ondaydı…

    müziği kapattı, bilgisayarda birkaç dakika oyalandıktan sonra bilgisayar sandalyesini pencere kenarındaki koltuğumun karşına koydu, masaya bıraktığı poşetten efes birasını alarak tekrar bilgisayarın başına geçti… birkaç saniye oyalandıktan sonra tam karşıma koyduğu sandalyeye oturdu…

    oturmasıyla birlikte haluk bilginer’in sesi odada yankılanmaya başladı…

    http://tinyurl.com/6b5znyy

    bira şişesini bacak arasına koyarak cebinden sigarasını ve çakmağını çıkardı, sigarasını dudaklarının arasına koydu… bana niye uzatmadı ki? sanki sigaram yok, pencere çerçevesine bıraktığım sigara paketimden sigaramı aldım, sigaramı yaktım, dumanını da ağzımı yamultarak pencereye doğru püfürdettim… kırgın olmasaydım yüzüne hatta gözlerine doğru püfürdetirdim ama şu an sigaramın zehrini dahi hak etmiyordu… o, sigarasını yakmadan önce çakmağıyla bacak arasına sıkıştırdığı şişenin kapağını “tılllank fisss” sesiyle açtı, sigarasını yaktı…

    bacak arasına sıkıştırdığı şişeyi eline alarak bana doğru uzattı? karşılık versem mi? evime kadar gelmiş ayıp olmasın... yüzüne bakmadan şişemi uzattım, elindeki şişenin dibini, bomonti şişemin ortasına vurarak “sevda’ya” dedi…

    ikimizde şişeleri kafamızda diktik…

    yayıldığım koltukta doğrularak, yüzüne baktım…

    + neden sakladın?

    sigarasından bir fırt, birasından da bir yudum daha aldı…

    —saygıdan
    +arif’e mi?

    dudaklarını aralama ihtiyacı bile hissetmeden güldü…

    —aşk’a

    + arif'in aşkına yani, vay be... eyvallah kardeş, eyvallah ne diyim... o da güzelmiş…

    sigaramdan öyle bir fırt aldım ki yarıladım desem yeridir, dumanı daha ağzımdayken bomontiyi kafama diktim…

    +saygıdan ha, vallahi güzel...

    kollarımı iki yana açarak...

    +muhsin, arifin aşkına saygı duyuyor vay dıbına koyayım…

    Muhsin suskun, orta ve işaret parmağının arasında sigarası olan eli yanağında, bana bakıyor...

    +ne diyim...
    +iyi bari, hadi arif'in aşkına içelim...

    sağ elimdeki şişeyi uzattım… muhsin oralı bile olmadı, elinde sigarası, bacak arasında birası, gözlerimin içine bakıyordu… o uzatmayınca ben yerimden kalkarak bacak arasındaki şişesine tokuşturdum...

    +arif'in merve'ye olan aşkına içiyoruz...

    bomonti şişesini kafama diktim, arif şişe daha ağzımdayken otur şuraya diyerek beni koltuğuma doğru itekledi...

    —bak oğlum, yanlış yapıyorsun… bana da kendine de…
    +ya bırak muhsin ya, kim yanlış yapıyor… yanlışı da sen yaptın, ben değil.
    - ben yanlış falan yapmadım, sadece saygı duydum hem arif’e de değil, sevgisine.
    +sıçtırtma şimdi arifine de sevgisine de muhsin.

    ben bağırınca muhsin sustu, ben de sustum...

    birkaç dakika sessizlikten sonra muhsin tekar söze girdi..

    - bak arif umurumda bile değil, tamam yaptığı iyi bir şey de değil ama sevgide özgürlük, saygıda mecburiyet vardır cass... isteyen istediğini sevebilir.

    +merve’yi sevemez

    muhsin benim bu kararlı ve sert tonlamamdan hoşnut olmadı ki o da artık kızgınlıkla konuşmaya başlamıştı...

    — sadece sen sevebilirsin yani, sen merve’yi sevdin ya artık kimse sevmesin, sevmeye cüret bile etmesin diyorsun ama öyle değil işte…

    +ben öyle demiyorum, arkadaş, arkadaşının sevdiği kızı sevmez, sevebilemez diyorum.

    —o parmağını indir.

    +sen de arif’i koruma.

    -açtırma ağzımı cass

    +ya bit git muhsin ya

    susuştuk bir süre daha, biram bitmişti, bira almaya kalkarken muhsin’in açtığı sayfayı kapatarak tekrar kendi müziklerimi açtım… mutfağa gittim, kırmızı turborgumu aldım, koltuğuma geçtim ki normalde turborgları en son içerdim ama muhsin’in saçma sapan sözleri yüzünden erkenden içmek istedim…

    muhsin birkaç saat daha yanımda kaldı, ne o konuştu ne de ben… sadece içtik, akşamüzeri dükkanından kırgın olarak aysılsam da yanıma gelip birama eşlik etmesi kırgınlığımı az da olsa hafifletmişti ama arif'i koruması canımı fazlasıyla yakmıştı.

    muhsin birasından son yudumu aldıktan sonra kalktı, burada kal diye de bir teklifte bulunmadım ki bulunmama da gerek yoktu, istediği zaman bende kalıyordu ben de onda kalıyordum…

    Muhsin kalkınca ben istifimi bozmadan onu izliyordum, içtiği bira şişelerinin boşlarını getirdiği siyah poşete koydu... tam kapıdan çıkacakken tekrar geri döndü, gözlerimin içine bakarak...

    —arif değil de merve teklifi yapsaydı ne yapacaktın çok merak ediyorum?

    muhsin’e gibtir git bakışı attıktan sonra ucu sivri dibi kalın şişeye yumuldum… dış kapı açılmış, muhsin ayakkabılarını giyiyordu ya da giymiş tam çıkıyordu… içeriden bağırdım…

    +merve yapmaz öyle bir şey…

    muhsin gitti, ben de mutfağa gidip kalan son tuborgumu aldım, içtikçe muhsin’in sorduğu soruyu düşünüyordum…

    merve teklif etseydi ne tak yiyecektim? merve’yi mi dövecektim, arif’i mi? ya da hangisini öldürecektim?

    gibtir git muhsin deyip salondaki çekyatta zıbarmaya koyuldum…

    sabah 11 gibi uyandım, mutfağa gidip birkaç zeytini mideme zulaladım… sigaramı yakıp bilgisayarın başına geçtim…

    inbox’um mavi yanıyordu…

    …..

    günaydın tatlım *
    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 10:06

    …..

    özledim ki seni ben *

    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 10:18

    …..

    al işte senin yüzünden mosmor oldu beyaz tenim dövdüm kendimi hiç acımadım valla (döverken dövüş kulübünde sandım kendimi bi an bodrumda sabunlar beni bekliyor gitmem lazım tyler la yeni planlar üzerinde çalışıyoruz çok gizli kimseye söleme oke *
    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 10:32

    …..

    lanet olsun ya lanet olsun hiç hayatında geri dönemeyeceğin kararlar aldınmı sen hiç yaşdıbını sadece çevrendeki bikaç kişi için yaşamak zorunda kaldınmı haa yaşam doluyken için kafeslendinmi ha hiç kafeslere kondun mu haaaaa ???...
    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 10:52

    …..

    gelmiceksin dimi : (

    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 10:58

    hiçbirine cevap yazmadım, sözlükteki saçma sapan konulara cevap yazdım, başlıklar açtım, en çok da onun nefret ettiği başlıklardan…

    birkaç saat sözlükte takıldıktan sonra yunus amcanın yanına gittim, merve’nin geliş saatine kadar orada bekleyip sohbet ettik… elif’ten hiç söz etmedim bilmesini de istemedim bilseydi azarlardı ki yaşım yirmidokuz olmasına rağmen yunus amcaya hiçbir zaman saygısızlık yapmazdım…

    akşam yedi gibi merve’nin geldiğini görünce çekirdek raflarının arkasına koyduğum poşetimi aldım, yunus amcaya gidiyorum deyip dükkanın önünde beklemeye başladım…

    krem rengi beresi, kahve rengi uzun topuklu ayakkabıları (topukları krem), krem pantolonu, kaherengi montu ve krem rengindeki çantasıyla melaikem karşıdan geliyordu...

    yunus amcanın dükkanına yaklaşınca ben de kaldırımdan yola inerek yanına yaklaştım…

    +ne haber

    ağzı kulaklarında, gülümsüyor…
    — iyiyim senden

    +ben de iyiyim,
    -saatler olsun (sıhhatler olsun)
    +teşekkür ederim
    +bu ne şıklık
    teşekkür yerine gülümsemeyi seçti.
    +seval'le konuştun mu?
    -neyi
    +hafta sonu çıkacak mısınız dışarı
    -bilmem daha konuşmadık
    +kahve içmeye gidelim mi?

    sustu... yüzündeki gülümseme yerini ciddiyete bıraktı

    +büzme o dudakları hemen... tamam seval de gelsin, ben de muhsin'i çağırırım. okey oynarız işte.

    -tamam bakarız
    +bakarız deme, tamam mı?

    elimdeki poşete bakınca ben arkama saklamaya çalıştım...

    -söz vermiyim yine de ama gelmeye çalışırım
    +niye böyle yapıyorsun merve anlamıyorum
    -başlama yine cass
    +ömrümü yedin merve, ömrümü yedin.

    gülümsedi, bu iyiye işaretti.
    keşke akşam muhsin'e söyleseydim, seval merve'yi ikna ederdi... muhsin gitsin arif'i korusun... saygıymış...

    -tamam hadi sen git.
    +pazar günü görüşürüz o zaman...
    -görüşürüz...

    merve ayrılınca sigaramı yaktım, muhsin'e mi uğrasam, ne diyeceğim ki... eve gideyim ben iyisi mi...

    eve gidip, nevalemi dolaba yerleştirdim... bilgisayarın başına geçtim, sözlüğe giriş yaptım... inbox'um mavi...

    …..

    bira almaya gidiyorum, düşüp sızana kadar içicem. senin benden uzakta çoook uzakta atan o kalbinin her çarpırtısına bir yudum alıcam ve şunu da bil ki bugün hasretinden çok şişeler devirecem.

    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 18:52

    …..

    beni severdin ya eskiden, artık değil di mi? böyle olacanı biliyordum:(

    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 15:18

    …..

    orda mısın?

    cevap yaz | sil | 05 şubat 2010, cuma 13:05

    eve geldiğimde saat yirmiye çeyrek vardı, elif sözlükte değildi... sızmıştır bu kesin deyip ben de sözlükten çıktım... kendime tost yaptıktan sonra koltuğuma geçerek müzik eşliğinde içmeye başladım...

    o gece kaçta uyuduğumu hatırlamıyorum, sabah telefonun sesiyle uyandım...

    arayan 0 543 'lü bir numaraydı...
    Tümünü Göster
    ···
  7. 57.
    +1 -4
    geldim, şu an yazıyorum...

    siz de küfür etmeyin oğlum, uzun uzun yazıyorum... iki üç cümlelik değil ki partlarım... okuyunca zaten anlayacaksınız...

    gerçi bir part bitti de onu da bu gece atarım, şu an ikinci partı yazıyorum...
    ···
  8. 58.
    -2
    0 543'lü bir numaraydı…

    gözlerim kapalı, hem uyumaya çalışırım hem de telefonu kısa keserim diye istifimi hiç bozmadan telefonu kulağıma zütürdüm…

    +…..

    telefonu açtım ama konuşmuyorum, karşıdaki sesi duyayım ona göre ya konuşurum ya da telefonu kapatırım modundayım… birkaç saniye sessizce bekledim karşı taraftan da ses çıkmayınca ses tonumu, telefonun diğer ucundakine kimliksize bağışladım…

    +efendim
    -çok kötüsün
    +alo
    -alo
    +kimsin
    -kimi istersin
    +….

    sesi tanıdık gelmemişti, gibtir git hareketi yaparak telefonu suratına kapattım, geyik yapacak beni buldun huur diye de ekledim… telefonu çekyatın altına doğru itekledim, yastığı da kafama geçirerek uyumaya çalıştım…

    kimi istermişim, sanki ben aradım… uyumak isterim ben… koyduğumun salağı 900 lü numara sanki… yastık kafamdayken uyuyamayınca başımın altına koydum, yastığın bir ucundan diğer ucuna saçlarımla nakışlar örsem de bir türlü uykuma ulaşamadım… işin taktan tarafı da uykum bir bozuldu muydu bir daha da randıman almıyordu…

    gözlerimi dinlendireyim bari, gözlerim kapalı bir şekilde uyuyor gibi yapıyorum, aklımda da biraz önce telefonda “kimi istersin” diyen kimliksizin ses tonu var. kimi isterim, merve’yi isterim… merve olmasın cass? onun numarası bende kayıtlı ki, uykulu gözlerle numarayı da tam olarak görememiştim, sol elimde çekyatın altına attığım telefonu aradım, bulamayınca doğruldum, telefonu bulup son gelen aramaya baktım...

    0 543 957 3x xx tanımadığım bir numara, kim olabilir ki? uykumdan da oldum, keşke kim olduğunu sorsaydım? geri mi arasam, dişiydi de, neyse kontör gitmesin... telefonu masaya bırakıp, sigara paketimden bir sigara çıkararak mutfağa gittim...

    dolapta yarım paket lays ve bir kasenin içinde de birkaç zeytin vardı, üç zeytini mideme doğru uğurladım, iki dilim laysı de dişlerimin arasına koyarak tuvaletin yolunu tuttum... tuvaletin kapısına vardığımda layslerin ikisi de zeytinlerle bulamaç kıvdıbına gelmişlerdi bile...

    tuvalette sigara keyfi yaparken telefonumun çaldığını fark ettim, alelacele toparlanıp salona doğru koştum...

    aynı numaraydı...

    +efendim
    —niye suratıma kapattın

    kim ki bu, sesi tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyordum...

    +kapatmadım
    —kapattın,

    kapattıysam kapattım, kimsin onu desene sen, elim, yüzüm vücudumun her bölgesiyle gibtir git hareketi yaparak...
    +ya uyuyordum, elim yanlışlıkla gitmişse tuşa
    —hı hı ben de inandım
    +da kimsin sen
    —bu kadar çabuk mu unuttun beni
    +sesin tanıdık geliyor da çıkaramadım
    —kim mesela?
    +...

    içimden küfür ederek sustum, o da sustu... birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra

    +neyse, hatırlayınca geri dönerim sana, şimdi kapatıyorum işim var
    —ya dur ya,
    —elif ben
    +eeelif
    —gıcık, piss, insan bir mesaj yazar dimi,
    —cevap da yazmadın, o kadar mesaj yazdım
    —bak sesimi bile tanımadın
    —alooo
    -orda mısın?
    +burdayım
    —küs müyüz?
    +yoo, neden küs olalım ki
    —niye susuyorsun o zaman
    +bilmem, şaşırdım biraz
    —şaşırtırım ben
    —beklemiyordun dimi
    +ondan değil de, 0543 lü numara olunca
    —komşumun telefonu ya, kahvaltıya geldi, kahvaltı yaptık birlikte işte, telefonu vardı seni arayayım dedim
    +komşunun telefonu
    —yine yalancı diceksin dimi

    güldüm

    —valla ya, inanmıyorsan vereyim konuş ona sor
    +ya gerek yok boş ver
    —al konuş
    +ya gerek yok

    [telefonu arkadaşına verdi]

    —alo
    +alo
    —merhaba ben filiz (güleç bir ses tonu)
    +merhaba
    —nasılsınız
    +teşekkür ederim filiz hanım siz nasılsınız
    —ben de iyiyim teşekkür ederim
    —elif inanmaz dedi de inanmazsa bana verirsin dedim, bak dürtüyo bir de, dur kız (ikisinin de gülme sesleri geliyor)
    +[gülerek] yoo inandım (yannan inandım)
    —hep sizden söz ediyor
    + yapar o, komşusu musunuz siz
    —evet
    +ne zamandandır
    —4, 5 yıl oldu galiba, oldu dimi

    [telefonu elif aldı]

    -5 yıl oldu,
    -inandın mı şimdi
    +inandım deli
    -hımm şimdi söyle bakalım niye cevap yazmıyorsun bana
    +bilmem, içimden gelmiyor
    -hımmm
    -beğenmedin mi beni
    +ne alaka ya
    -o zaman
    +ya bilmiyorum elif, bana başka anlattın, sonra geldin evliyim dedin, çocuğum var dedin bu arada umut nasıl oldu
    -aynı daha ameliyat olması gerekiyor
    +ne ameliyatı
    -boşver sonra konuşuruz bunları
    +sen bilirsin
    -bak ne dicem
    +ne oldu
    -bu telefon filizin bak valla,
    +tamam inandım
    -arama yani
    +niye ariyim elin telefonunu sen de ya
    -ya ondan değil benim için ararsın da kocası görürse falan
    +evli mi filiz
    -evet
    +sesi genç geliyordu
    -27 yaşında
    +tamam aramam
    -cevap da yaz bana, yoksa evine kadar gelirim
    +gel de gör ne yapıyorum sana
    -hii hi
    +tamam bakarız
    -yazzzzzz
    +tamam
    -hadi kapatıyorum ben
    +tamam, filize selam söyle
    -hi hi onun da sana selamı var

    telefonu kapattım, numarayı elif inci filiz diye de kayıt ettim...

    nasıl bir arkadaşlıksa, hayata bak... komşusunun telefonundan beni arıyor, komşusunu benle de konuşturuyor... evlisin kızım sen, bu ne cüret, hiç mi korkmuyorsun? gerçi ikisi de evli... hadi elif çatlak da ya diğeri, acaba onun da mı bir sevgilisi var? kocası var ya, ondan başka bir sevgilisi, benim gibi yani, ben elif’'in sevgilisi mi oluyorum? ne alaka, ne olarak anlattı ki, hep de benden söz ediyormuş... filiz'i muhsine mi yapsam... iyi olur valla, bari iki kişi gideriz... seval ne olacak? benim de merve var...

    bir sigara yakarak sözlüğe girdim, elif’'ten mesaj var mı diye, varsa filiz’'in sevgilisi falan var mı diye soracaktım…

    inbox’um mavidi… hemen tıkladım…

    …)
    telefonu elime aldım baştan söliyim arkadaşımın telefonu numaraları çeviriyorummmmm 0 5 3 2 2 1 6 8 3 ... ay gerisi neydiii hay benm muhallebilik aklım yaaa *
    cevap yaz | sil | 6 şubat 2010, cumartesi 10:43

    aramadan önce mesaj yazmış, online olup olmadığına baktım, online değildi olmayınca ben de mesaj yazmak istemedim çıktım sözlükten...

    giyinip dışarı çıkayım, önce muhsin'e uğrar sonra da yunus amcaya gider nevalemi alırım...

    muhsin'in yanına gittim... arabanın altındaydı... selam verdim, geldiğimi duyunca ofise geç ben geliyorum dedi...

    ne ofisi muhsin, orası yazıhane desem de benden başka duyan yoktu zira içimden söylüyordum...

    kendime bir çay alarak muhsin'nin yazıhanesine geçtim... çok geçmeden de muhsin geldi...

    -çay alıp geliyorum
    +turgay'a ne oldu
    -okul da, gelir birazdan
    +birkaç gündür göremeyince işten çıktı sandım
    -yok yok çalışıyor
    +iyi

    elinde çayı, patron koltuğuna oturdu... çekmeceden çıkardığı sigara paketini bana uzattı, sigarasından bir tane alarak yaktım, o da kendi sigarasını yaktı…

    —hala kırgın mısın bana
    +senden beklemiyordum muhsin, başkası olsa vız gelir trıs giderdi ama vallahi senden beklemiyordum lan
    —sen beni anlamıyorsun
    +neyini anlıyım muhsin, huur çocuğu gidip merve'ye sevgilim ol diyo, sen de benden saklıyorsun
    + bu mu arkadaşlık, dostluk mu bu
    -lan oğlum söylesin, ne var bunda, merve kabul mu etti sanki
    +ya git muhsin ya, ben ne diyorum sen ne diyorsun.
    +takma kafana diyorum lan, yeter. ettiyse etti kaç gün geçti aradan oğlum ne diye konuyu açıp duruyorsun.
    +seval’e söyleseydi yine böyle mi konuşacaktın
    -ederse etsin, kimse kimsenin mezarına giremez cass.
    +ne alaka lan
    -kadınların kalbi mezar gibidir oğlum, sadece bir kişi girebilir…
    +felsefe yapma bana muhsin

    muhsin, gözlerini kapatarak başını önce sola sonra sağa çevirerek sustu, bu susuş küfür mahiyetinde olsa da üzerime almadım…

    birkaç dakika sessizlikten sonra muhsin elindeki bardağı, kırmızı beyaz çay tabağına sertçe vurarak kalktı…

    -ister misin?

    konuşmadan bardağımı uzattım…

    mezarmış, bıraksalardı da gönderseydim o deyyusu mezara, mezarmış, o bile çok ona… muhsin sen de onu koru… filiz konusunu nasıl açsam ki, ya yok derse, şimdi açmayayım, sırası da değil gerçi… tipe bak, tipine sıçayım muhsin…

    +sağol

    cevap vermeden yerine geçti..

    +akşam meyhane yapalım mı?
    -arif konusunu açacaksan hiç
    + tamam lan, hem suçlu hem güçlü
    -takunu çıkardın ama
    muhsine gibtir git bakışımı attım,
    +erken kapat da biraz muhabbet edelim, yunus amcanın oraya gelirsin beraber gideriz.
    (akşam merve geçecek, bari görürüm diye yunus amcanın yanına gelmesini söyledim)
    -merve’yi mi bekliyeceksin
    güldüm…

    o da güldü, pazar günkü buluşmayı da meyhanede konuşuruz nasılsa… sigaramı, çayımı içtikten sonra muhsin’in yanından ayrıldım… yunus amcaya uğradım onunla da biraz sohbet ettikten sonra nevalemi alıp eve gittim…
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    +1 -2
    eve vardığımda saat on altıya çeyrek vardı… sözlüğe giriş yaptım…

    inbox’um mavi… elif’ten mi acaba…

    (…)
    ses ver sevgilim orda mısın?

    cevap yaz | sil | 6 şubat 2010, cumartesi 13:14

    (…)

    etrafımdaki herkes üzüyor beni, canım sıkılıyor bazen çekip gitmek istiyorum gidemiyorum ... bir tek seninle mutlu oluyorum, sen de üzme beni sevgilim :(

    cevap yaz | sil | 6 şubat 2010, cumartesi 14:37

    (…)
    nerdesinnnnnnnnnnn :(

    cevap yaz | sil | 6 şubat 2010, cumartesi 15:06

    elif’in tüm mesajlarına bir mesajda cevap yazdım… filiz hakkında da bilgi almaya çalışsam da elif pek oralı olmadı zira dediğine göre kocasını çok seviyormuş, onunki gibi değilmiş… iyi bir adammış…

    kadın mutlu olsa neden benle kikiri kikiri konuşsun ki, yalanına sokayım elif… hayatın yalan lan… hayatın yalan… belki evli de değilsindir, kim bilir?

    yine de sen filiz’e bir çıtlat kabul ederse muhsin’le tanıştırırız dedim… o da sanmam ama söylerim dedi…

    mesajlaşmamız birkaç saat sürdü, saat on sekiz de elif’e işim var deyip yunus amcanın yanına gittim…

    bir paket 1 tl’lik tadım çekirdek aldım, kaldırıma da tabureyi koyarak oturdum, yunus amca da çay söyledi...

    çekirdeğimi çitlete çitlete merve’yi bekliyorum…

    saat on dokuz’u on geçiyordu ki merve göründü… melaikem, uzun topuklu ayakkabılarıyla bana doğru yürüyordu… beni görünce gülümsedi ben de gülümsedim…

    yanımdan geçerken gözleriyle seni seviyorum dedi, dedi mi? bilmiyorum ama ben öyle anlamlandırdım… ben de seni, dedim gözlerimle….

    ben niye merve’yle yürümedim ki? cass merve gidiyor oğlum, yarın buluşacaktınız ya, sorsana , ne olmuş? seval’le konuşmuş mu?

    çekirdeklerimi taburenin üstüne bırakarak hızlı adımlarla merve’ye yetiştim…

    +insan bir selam verir dimi
    gülümsüyor, ağzı kulaklarında…
    —verdim ya
    +ben hiç duymadım
    —güldüm ya
    +ben de sana güldüm

    gözleri gözlerimde, gözlerinin içi gülüyor, benim de...

    +eee nasılsın
    -iyiyim işte yoruldum biraz, sen nasılsın
    +ben de iyiyim
    +ne yaptın, konuştun mu

    neyi der gibi, baktı

    + seval'le ya yarın için

    başı yerde, istemiyor mu ne?

    -seval'le konuştum da annem de izin verirse
    +ya al işte, neden vermesin ki, zaten bir gün iznin var
    -akşam konuşacağım işte
    +ben de muhsin'le görüşeceğim birazdan
    -seval konuşmuş muhsin'le de annem işte
    +hadi ya
    -evet
    +yarın görüşüyoruz o zaman
    -bilmem, görüşürüz herhalde
    +bilmem deme merve ya, izin verir annen sen istedikten sonra
    -ya tamam, mesaj atarım ben sana
    +kaç gibi çıkalım
    -bilmem,
    +neyse muhsin'le de konuşayım ben,
    -hadi sen git,
    +iyi o zaman ben yunus amcanın yanına gideyim
    -tamam, görüşürüz
    +görüşürüz

    merve'lerin sokağında ayrıldık, merve eve ben de yunus amcanın yanına gittim... çekirdeklerim taburenin üstünde değildi, kim aldı ki... yunus amca mı aldı, veletlerin biri almıştır kesin... yunus amcaya bir bakayım... bakkala girdim... muhsin'in elinde çekirdek paketi yunus amcayla konuşuyor...

    +benim çekirdeklerim değil mi onlar

    muhsin gülerek
    -artık değil

    +ne zaman geldin
    -yeni geldim, yunus amcayla lafladık biraz

    muhsin'in elindeki çekirdek paketine sağ elimi daldırdım, avucumu doldurarak muhsin'e gidelim bakışı attım...

    -görüşürüz yunus amca

    sağ elimi kaldırarak
    +görüşürüz yunus amca, kapatınca sen de gel.

    =gidin siz, fırsat bulursam gelirim ben de, sabri'ye de selam söyleyin ha
    +baş üstüne

    yunus amcanın dükkanından ayrıldık... meyhaneye doğru gidiyoruz... meyhane yunus amcanın iki cadde yukarısında... yunus amcanın dükkanının olduğu yere göre meyhane daha işlek bir caddede...

    çekirdeklerimizi çıtlata çıtlata yürüyoruz, bizim sokağa girdik, ışıkları kapattım mı ben, kapatmışım... benim evi geçtikten sonra muhsin dürttü beni...

    -gülşen teyzelerin ışıkları yanıyo oğlum

    sesimi çıkarmadan muhsin'in söylediği eve doğru baktım, hakikaten de yanıyordu... evin önünde de siyah bir araba... markası ne arabanın acaba... arka lambaları alengirli... kiraya mı verdi acaba, kim verecek ki? el mi koydular yoksa... hırsız olmasın, bu arabayla hırsızlığa mı gelecekler...

    -bakalım mı bir

    durdum, muhsin'e sıktır git bakışı attım... muhsin bakışımdaki nefreti, küfrü anlayacak olacak ki...

    -tamam oğlum, kızma. neyse...
    -hırsız falan sandım
    -senin ne suçun var lan
    -neyse, hadi gidelim yarın soruştururum ben

    hiçbirine cevap vermedim, vermek de istemiyordum... şu yaşıma kadar ne onun hakkında bir şey konuştum ne de adının geçtiği sohbetlerde bulundum... adını dahi hatırlamak istemiyordum...

    meyhane'ye gittik... sabri ağabey duvar kenarında bize bir masayı gösterdi, oraya kurulduk... normalde arif'in ilgilenmesi gerekirken bizi görmezden geliyordu, gelecek tabii, bir de gelip benle mi konuşacak, sabri ağabeyi, muhsin dinlemem vallahi delerim, zaten geçen gün delmediğim için pişmanım bu sefer soluk borusuna deliği açarım..

    sabri ağabey, 70'lik rakımızı getirdi. mezelerimizi sordu; meze olarak peynir, patlıcan salatası bir de muhsin için amerikan salatası istedik... iki de adana söyledik...

    rakımızı açtık, muhsin; hadi bakalım cam cama değil can cana diyerek bardağını uzattı...

    ben de bardağımı uzattım, muhsin, bardağının dibini bardağımın ortasına vurarak "dostluğumuza" dedi...

    gözlerimi kapatarak, eyvallah dedim... "dostluğa"...

    ilk yudumlarımızı aldık... ben arada bir de arif'i gözlüyordum... bizim masamıza hizmet etmesi için değil de sadece o domuzun ne yaptığını ya da bana nasıl baktığını merak ediyordum...

    bir ara arif'in dışarı çıktı, birisini aradı, telefonla konuşurken bizim masamıza doğru bakıyordu... merve'yi mi arıyor bu it... merve konuşmaz ki...

    arif, telefonla konuştuktan sonra tekrar işine döndü... bütün masalara hizmette ediyordu, küllük değiştirme, getir zütürme, boşları alma vs ama yaptığı her işin sonunda mutlaka bizim masaya bakıyor en çok da benim gözlerimin içine bakıyordu... bana her bakışında" gözlerime arif seni giberim bakışı" attım...

    kebaplarımız henüz gelmemiş, ben de konuya girmemiştim... muhsin'in aklı gülşen teyzelerin evinde mi bilmiyordum ama benim aklımda da arif, elif, merve ve muhsin vardı...

    henüz ilk dublemizi içmemiştik ki, içeriye bir adam girdi... adam girer girmez arif bir koşu adamı karşıladı... bir yandan adamla konuşuyor bir yandan da bizim masaya bakıyordu...

    iyi giyimli, uzun boylu, kirli sakallı bir adamdı... arif onu tam karşımızdaki masaya oturttu... karşımızdaki masada oturunca sağ gözünün altından başlayıp sakallarının içinde kaybolan façasını gördüm...

    adamın gözleri ben de, benim gözlerim onda... muhsin farkında bile değil...

    kimdi bu adam?

    nereden bilecektim ki...
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    +2 -2
    @1556 lan neresi az, son part 2500 karakterlik bir entry...

    gözünüz doysun lan, biri çıkar der az yazıyorsun, diğeri "insan okuyacak bunu" kısa yaz der...

    bu ne yavşaklık lan!
    ···
  11. 61.
    +7 -3
    @1600 alayınızın dıbına koyayım, anneye küfür edecek kadar acizsiniz...

    cinsinizi cibilliyetinizi gibeyim...

    liseliler başlığa gelmesin diye hep gecenin 2'sinde entryleri girdim, gündüzleri sözlükte online olsam da bir entry dahi girmedim, soruları cevaplamadım, sırf az ve öz kişiler okusun diye...

    bu mu lan az ve öz kişiliğiniz, kişiliğinizin dıbına koyayım!!

    hadi bana küfürler savurdunuz, zütümden kan aldınız da anneyi niye karıştırıyorsunuz lan?

    gibiş sokuşlu hikaye iseyen gibtirsin gitsin... koyduğumun salakları!
    ···
  12. 62.
    +1 -3
    hikayeyi yarım falan bırakmıyorum, nereden çıkardınız ki onu?

    şu an yazıyorum, ya bu gece ya da yarın gece toptan atarım...

    bir de not düşelim buraya ha ne dersiniz...

    http://fizy.com/#s/126c94

    ayrıca hikayedeki belirsizlikleri ya da aklınızdaki soruların cevabını gidişata göre alacaksınız...

    Küçük ve önemsiz soruları da bugün fırsat buldukça cevaplarım...

    biri, bize ne "senin evindeki lambadan" demiş, o lambayı anlatmadan; "gülşen teyzelerin evinin önündeki arabayı, içeride birilerinin olduğunu ve evlerinin tam karşımızda olduğunu" nasıl anlatacağım...

    Biri de günlük mü tutuyorsun diye sormuş, erkek adam günlük mü tutarmış...

    Biri de adam "Maltepe sigarasının rekldıbını yapıyor" demiş, hikayeyi nereden okudun bilmiyorum ama içtiğim sigaranın markasını yazmış idim, rekldıbını yapsam o sigaranın rekldıbını yapardım...
    ···
  13. 63.
    -4
    Neden geç yazıyorum?

    Bu sorunun cevabını da yaşadıklarımı öğrendiğinizde kendin anlayacaksınız, şu an söyleyip de spoiler vermek istemiyorum...

    anlayan zaten anlamıştır...
    ···
  14. 64.
    +1 -2
    Geldim beyler, çok özür...

    Şehir dışındaydım, biraz karışık olaylar geldi başıma onu da başka bir zaman anlatırım...

    1 part yazmıştım onu da bu gece atarım, şimdi ziftleniyorum geceye kadar bir part daha yazarım gibime geliyor...

    küfür edenlerin de annesi ölsün!!!
    ···
  15. 65.
    -2
    kızmayın oğlum ya, 10 gün olduğunun farkında bile değilim, biraz önce bir entryde geçiyordu ve gerçekten de 10 gün olmuş... evet buna göre küfürleri hak etsem de aşırıya kaçmazsanız sevinirim...

    hikayeyi yarım bıraktığım da yok, bu hikaye burada bitecek...
    ···
  16. 66.
    +2 -3
    birazdan bir part atarım, işlerim vardı, kaç gündür onlarla uğraştım...

    artık her gece bir part atar, en kısa sürede hikayeyi bitiririz...

    siz de küfür etmeyin oğlum, ayıp lan!
    ···
  17. 67.
    +2 -2
    façaya bak... saçlarını üç numaraya vuran bir adam neden kirli sakal bırakır ki? façasını gizlemek içindir kesin, yakışmış da ama…

    bizim mahalleden olmadığı giyim kuşamından belliydi… beyaz teni, iyi bir adam olduğunu söylese de bakışlarında iyiliğe dair bir şey yoktu… kapkara gözleri, uzun boynu ve uzun boyuyla tam bir heybet şahikası… heybetinden çok façasındaydı gözüm… sakallarıyla gizlemeye çalışsa da belli oluyordu… kim çizmiş ki bunu?

    arif, fener görmüş tavşan gibi yerinde sabit, façalı adamın söylediklerini dinliyordu… kulağını adamın ağzına kadar getiriyor, adam konuşurken, o da; anladım mahiyetinde; kafasını, aşağı yukarı sallayıp duruyordu…

    arif masasından ayrılırken göz ucundan bana bakmayı da ihmal etmedi… domuz işte, şeytan kalk döv diyor, diyor diyor da o adam kim… beni mi dövdürtecek deyyus, akrabası mı acaba? arif’e de benzemiyor pek… iyi ki esmer değil…

    muhsin’e doğru eğilerek,

    +muhsin

    muhsin, ona doğru eğilmeme karşılık o da gayriihtiyarî bir şekilde eğilerek; “ne oldu” gibi bakış attı…

    +yan masaya baksana bi,
    -ne oldu

    muhsin’le beraber yan taraftaki kirli sakallı, façalı adama baktık, o da bize bakıyordu… acaba muhsin’e ondan bahsettiğimi anlamış mıdır? eşek değil ya anlamıştır… biz ona baktıkça o da bize bakıyordu… en çok da bana… bizi , beni tanımayan biri olsa neden böyle baksın ki? kesin tanıyordur…

    +bize bakıyor lan, kim bu
    —ne bileyim oğlum, kimse kim
    +arif’in tanıdığı…

    muhsin arif ismini duyunca dudaklarını sıkarak eğildiği masadan doğruldu… sandalyesine doğru yaslanarak tekrar bana doğru eğildi…

    -sana da arife’de başlayacağım şimdi cass, kafa dağıtalım diye geldik oğlum, arif mi konuşacağız yine
    +ondan değil lan, tanıyor musun yani
    -tanımıyorum dıbına koyim

    muhsin, doğrularak sandalyesine yaslandı, tip tip de bana bakıyordu… tipine sıçam muhsin; ben ne diyorum sen ne anlıyorsun…

    muhsin sağ eliyle rakı bardağını alarak tokuşturmaya bile gerek yok dercesine kafasına dikti. , rakısından okkalı bir yudum aldı, sanki benim rakım yok, ben de aldım…

    +tamam lan,

    çok geçmeden sabri abi elinde bir tepsiyle geldi, amerikan salatasını muhsi’nin önüne, diğerlerini de masaya gelişigüzel koydu, mezelerle birlikte bir sepet dolusu ekmek de getirmişti…

    muhsin’in masadaki mezelerle uğraşıyor; bense hala arif’e ve adama odaklanmış, onların hareketlerini gözlüyordum…

    birkaç dakika sessizlikten sonra muhsin bardağını uzatarak,

    —gördün mü merve’yi dedi.
    +görmedin sanki
    güldü,

    +uğraştırıyor beni muhsin, bir tak anlamadım
    —haklı kız
    +nasıl haklı
    —haklı oğlum, bir işin mi var sanki, gece gündüz evdesin, iki gün öncesine kadar insana bile benzemiyordun lan
    +…
    —bakma lan öyle, o internette tanıştığın karı olmasaydı şu an hala o saç, sakallaydın.. maymundan ne farkın vardı oğlum.
    +ne diyon muhsin
    —bir iş bul diyorum, kendine çeki düzen ver artık.

    +beni seven böyle sevsin muhsin

    güldü… rakısından bir yudum daha aldı

    —seni seven böyle sevsin
    +ayıp oluyor ama ne varmış lan halimde
    —ne mi var halinde, daha ne olsun,
    +nasıl ne olsun
    -söyle lan, en son ne zaman traş oldun?
    +konu ne muhsin
    -ne zaman
    -…
    +birkaç gün önce
    —ondan önce
    +ne anlatıyorsun muhsin, benim traşımı mı konuşacağız

    muhsin sustu, gözlerini kısarak bana baktı…

    +iyi bayramda
    —kurban mı, ramazan mı?

    cevap vermedim… rakımdan bir yudum alarak gözlerimi muhsin’in gözlerinden çektim, ne zaman traş olmuşmuşum, nah ayarlarım sana filiz’i… kalpte kıl mı çıkar muhsin, benim yüreğim yakışıklı… saçı, sakalı ne yapacaksın lan… karşımızdaki façalı adama baktım… o da rakı içiyordu… gözleri bizim masada… sen de kimsin dıbına koyayım.

    -bayramda, üç ay önce yani,
    sağ eliyle beni bana göstererek…

    —seni seven böyle sevsin,
    +ne oluyor lan
    —oğlum merve kavga arkadaşın mı olacak, kahve arkadaşın mı?
    +ne diyorsun dıbına koyayım ya
    —korkuyor oğlum kız
    +kimden
    —senden
    +ohaaaaa, benden niye korksun ki ne yaptım ben ona
    -ona bir şey yaptığından değil
    +arif’i dövdüğüm için mi
    —başlatma şimdi arif’inden… oğlum çalışmıyorsun etmiyorsun, ayyaşlar gibi ortalıkta geziyorsun, ben olsam ben de korkarım…
    +nasıl korkuyor lan, niye korksun ki, sana mı dedi,
    -bana niye desin oğlum, seval’e anlatmış, o da bana anlattı
    +nasıl yani, korkuyorum mu demiş
    -evet

    başımı eğdim, rakı bardağını sağ elime alarak, bardağın içine baktım, yarımdı… sağa sola salladım, dalgalanıyordu, bir oraya bir buraya… ben salladıkça o zehir…

    seval’e anlatmışsa korkuyordur da neden… benden niye korksun ki? aşk olsun sana merve, ben sana kıyar mıyım, korkulacak adam mıyım… vallahi aşk olsun, ne diyeyim ki ben sana, ben sana bakmaya bile kıyamıyorum sen benden kork… oldu mu şimdi… elimde salladığım rakı bardağını muhsin’e uzatmadan kafama diktim… kirpik ucumdan façalı adama baksam da umurumda değildi artık…

    muhsin de içiyordu…

    +ne dedi seval, ne anlatmış merve
    -ne biliyim ne anlattığını, korkuyormuş dedi seval, ne bileyim; halinden tavrından, her gece içmenden, çalışmamandan falan filan işte...
    -ev kızı oğlum o,
    +ben neyim muhsin
    -kime göre
    +nasıl kime göre, felsefenin sırası değil allah’ını seversen ya
    -allah’ı karıştırma lan meyhanedeyiz oğlum
    +ben kötü biri miyim?
    -ne alaka
    +o zaman
    -ne o zaman
    +yani niye sevmiyor da korkuyor
    -sevmezse korkar mı, seviyor ki korkuyor
    +harbi mi lan, seval mı dedi, seviyor mu beni
    -demedi lan öyle bir şey, ben diyorum. ne bileyim yani sevmezse ne diye senle konuşsun ki mal mısın oğlum
    +iyi de niye korkuyor o zaman, seven korkar mı ya... hem bana demedi ki hiçbir şey
    -ne desin

    cevap veremedim, ben muhsin'e, muhsin bana baktı... ne desin... yannan desin muhsin, seviyorum desin, korkuyorum diyeceğine ben de seni seviyorum desin, kaç ay oldu, her akşam yolunu gözlüyorum, bir gülümsemeyle yanımdan geçiyor o kadar, bu mu sevmek... korkuyormuş, ben korkacak adam mıyım?..

    sabri ağabey elinde iki tabak, kebaplarımızı getirdi... afiyet olsun'u da ekleyerek tam gidecekken muhsin, sol eliyle sabri ağabeyin koluna dokundu... sağ elini de sağ kulak hizasına zütürerek; işaret parmağıyla birkaç daire çizdi... sabir ağabey, muhsin'in bu hareketine karşılık başını öne arkaya doğru sallayarak omzuna dokundu...

    =hadi yarasın
    -eyvallah abi

    ben de eyvallah mahiyetinde başımı salladım... keşke façalı adamı sorsaydım... anlardı ki adam... anlarsa anlasın, iki kişiyiz burda...

    sabri ağabey masamızdan ayrıldıktan birkaç dakika sonra muhsin, elini yumruk şekline getirerek masaya vurdu... bu yumruk, biraz önceki dairelerin mükafatı olarak önce kulaklarımıza sonra da masamısa teşrif eden zeki müren'di...

    http://tinyurl.com/d4tt5wm

    muhsin'in gözleri kapalı, kulakları müzikte... bazen bana bakarak müziğe eşlik ediyor, bazen de sol bileğindeki seval dövmesine bakıyordu...

    +ne yapacağım ben muhsin

    -dudaklarımdan ismin, silinmediii, silinmediiiii seneleeerdir... diyerek elindeki boş bardağını önüme koydu...

    ben nerdeyim sen neredesin muhsin... tak iç, kendi bardağımı da bardağının yanına koyarak rakıları doldurdum...

    -sevemediiimm kimseleriii
    +ne yapacağım ben muhsin
    -yarın konuşursunuz oğlum hadi

    sağ elindeki ucu kalın, dibi sivri bardağı uzattı, ben de uzattım... "zeki müren'e" dedi...
    +zeli müren'e…

    rakımdan bir yudum alarak masadaki telefonu elime aldım, merve'de mesaj atmamıştı daha.

    izin almadı mı acaba... korkuyor muydu, seviyor muydu?.. ya mahsustan izin alamadım derse... telefonu masaya koyarken karşımızdaki adama baktım... gözleri bizim masada... vardı bu adam da bir takluk... sabri abiye sorayım ben iyisi mi...

    kebaplarla birlikte iki duble rakıyı midelerimize zulaladık... o süre zarfında muhsin'den yardım istesem de çalışma gerekliliğinden başka akıl alamadım ve fakat ben de her defasında "beni seven böyle sevsin" den başka da cevap vermedim...

    muhsin'e tuvalete gidiyorum diyerek masadan ayrıldım, façalı adamla göz gözeydik...
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    +1 -2
    ne bakıyorsun diye girişsem mi? muhsin’de yardım eder, haşat ederiz adamı da sabri abiye ayıp olur ki daha geçen gün arif yüzünden darılmıştı...

    adamın suratına şekilsizce bakışımdan sonra meyhanenin tezgahına doğru yöneldim, sabri kebap ustasının başında etlerin pişmesini izliyordu, yanında da arif domuzu… onun yanında konuşmayayım diye tuvalete gittim...

    tuvaletin küçük penceresini açarak sigaramı yaktım, tuvalette küçük bir de ayna vardı, aynada kendime ve kendi korkunçluğumdan herhangi bir zerre arasam da bir türlü muvaffak olamadım, merve neden korkuyor o zaman, seviyordum ki ben onu… korkulacak bir tip de değildim, yan profilden bakınca mı öyle acaba, bir de yan profilden baktım kendime ama yine değişen bir şey yoktu, korkulacak biri değildim… yarın anlarız diyerek tuvalette işimi gördüm, sigara izmaritini tuvaletin kara deliğine attım, sifonu da çektim, ellerimi de bir güzel yıkadıktan sonra dışarı çıkmaya hazırlanırken birden aklıma elif geldi… muhsin’e filizi anlatacaktım ben… alelacele tuvaletten çıkıp muhsin’in yanına gidecektim ki sabri abi geldi aklıma, tezgahın arkasına baktım, sabri abi yoktu, kasaya baktım, oradaydı… sabri abinin elinde kalem, önünde defter hesap kitap yapıyordu… arif nerede ki? façalı adamın yanında mı acaba, façalı adamın masasına doğru aktım, façalı adam yalnız başına masasında oturuyor rakısını yudumluyordu, gözleri de bende…

    sabri ağabeyin yanına yaklaşarak
    +nasılsın abi
    -nasıl
    +nasılsın abi
    -ha sen misin cass, iyiyim , iyiyim napiyim işte hesap kitap
    +iyi abi, yunus amcanın selamı vardı üstümde kalmasın
    -aleyküm selam, onu da getirseydiniz ya
    +söyledik abi, gerçi gelebilirim dedi ama bilmiyorum yine de,
    -hayriye’yi yalnız bırakmaz o, neyse sen nasılsın cass
    +iyiyim abi ne olsun, bildiğin gibi
    -iyiysin iyisin baksana rengin mengin açılmış, hep böyle ol, bak kendine biraz evladım gençsin sen. ben senin yaşındayken ohohoho günde üç gömlek değiştirirdim
    +sağol abi, hala gençsin sen
    -yok yok, geçti bizden
    +gençsin abi de şey sana bir şey soracaktım ben
    -buyur
    +abi şu bizim karşımızdaki adam var ya...
    -hangisi
    +şu kel olan, hani sakalları olan var ya...
    -haa, ee ne olmuş?
    +tanıyor musun abi?
    -yoo tanımıyorum
    -hayırdır
    +bilmem ki abi bize çok bakıyor
    -nasıl çok bakıyor
    +bilmiyorum abi, tuhaf bir bakışı var ben de acaba tanıdık falan mı diye merak ettim
    -ben tanımıyorum da arif’in arkadaşı herhal
    +nasıl abi
    -geçen de gelmişti bu galiba, arif’i sormuştu, sonra arif geldi bayağı bi konuştular
    +ne zaman abi
    -bir, bir buçuk ay oldu galiba
    +ne konuştular abi
    gözlerini olabildiğince açarak alt dudağıyla üst dudağını kaldırdı
    -nereden bileyim ben evladım, sonra arif’e kim diye sordum da eski bir arkadaş dediydi
    +eski arkadaş
    -...
    +eyvallah abi

    masaya dönmek üzereyken sabri abiye tekrar dönerek

    +abi benim şarkıyı unutma
    güldü
    -tamam tamam

    gülümsemeyle karışık eyvallah abi diyerek masaya doğru yürüdüm, sağa sola baksam da arif'i göremedim...

    Muhsin, rakısını içmiş yenisini dolduruyordu

    +geldim
    -nerdesin oğlum ya
    +burdayım, ne yaptın
    -hiç
    +doldursana
    +eyvallah

    telefonu elime aldım, ne bir mesaj ne de arama uyarısı vardı... merve neden mesaj atmadı ki... ben mi yollasam...

    -var mı bi haber
    +yok
    +neyse, hadi bakalım
    diyerek bardağımı uzattım,

    "aşk"'a diyerek bardağının dibini bardağımın ortasına vurdu...

    +korkaklara

    güldü...

    doğrularak sabri abiye baktım, deftere gömülmüş yine... şarkımı da çalmadı... unuttu mu şarkıyı, unuttu kesin... sabri abiye el sallasam da görmedi, façalı adama baktım... bana bakıyordu, ben ona bakınca o da el salladığım tarafa baktı...

    -ne oldu oğlum

    +sabri abi benim şarkıyı çalacaktı, unuttu herhalde

    Muhsin de arkasına dönerek sabri abiye baktı
    -tuvalete gideceğim birazdan, söylerim ben

    +rakıyla iyi giderdi be
    -ne istedin ki
    +her zamanki
    -iyi geliyorum ben
    +çalsın ha
    -tamam

    ben de merve'ye mesaj yazayım... rakımdan bir yudum alarak telefonumu elime aldım, merve'ye "ne yaptın, izin aldın mı?" diye bir mesaj gönderdim...

    Arif, elinde bir kağıt masamıza doğru geliyordu... bizim masamıza yetişmeden façalı adamın yanında durdu... bana bakarak elindeki kağıdı façalı adama verdi... façalı adam önce kağıda sonra da bana bakarak elindeki kağıdı masaya bıraktı... sağ eliyle rakı bardağını eline alarak rakısını bir yudumda içti... masaya bıraktığı kağıdı alarak, arif'in sağ omzuna iki kere vurdu... bana bakarak kasaya doğru yöneldi... arif'in gözü bende... o da arkasından yürüyerek kasaya doğru gitti...

    ne verdi ki bu domuz, merve'yle ilgili mi acaba? ne alaka ki... ben bu arifi keserim...

    façalı adam elindeki kağıdı masaya bıraktı, cebinden cüzdanını çıkararak hesabı ödeyecekken muhsin de yanlarına geldi... façalı adam muhsin'e, muhsin sabri abiye arif de bana bakıyordu...

    Arif bana bakınca ben de arif'e sağ elimin işaret parmağıyla seni dışarıda yakalarım işareti yaptım, bu işaretimden sonra arif bana bakmayı bırakıp façalı adamın yanına geçti...

    Façalı adam hesabı ödedikten sonra, masaya bıraktığı kağıdı cüzdanına koyarak dışarı çıktı, arif de peşinde... kuyruğu sanki...

    takip mi etsem? ya da arif'i mi dışarıda yakalasam... tam iş zamanı sabri abiye ayıp olur, muhsin de izin vermez gerçi... yarın yakalarım ben arif'i, yarın merve'yle buluşacağız, akşama da işte olur... pazartesi yakalarım... bu sefer yedim seni arif...

    Muhsin bana doğru gelirken istediğim şarkı çalıyordu...

    Muhsin kağıtta yazanı gördü mü acaba? milletin özeli diye bakmaz ki mal ve fakat görmüş ama bana söylememişti...

    keşke söyleseydi...

    ne mi değişirdi...

    çok şey...
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    -3
    şarkım meyhanenin duvarlarına çarparak masamıza teşrif ediyordu...

    http://tinyurl.com/bwttsd8

    sağ eli havada, başparmağı hariç diğer parmakları bitişik, avucuyla da yarım ay şeklini çizmiş, halay başı edasıyla bana yaklaşıyordu...

    masaya yaklaştığında sağ elindeki yarım ay şeklini dudaklarıyla da yaparak sandalyesine oturdu…

    -gitti seninki
    +nerden benimki oluyor
    -lan oğlum geldiğimizden beri adamı kesiyorsun görmedim mi sanki
    +ne alaka lan
    -kız olsa neyse de
    +ne diyorsun muhsin ya
    -ha ha… sen bu kafayla yakında cortlarsın diyorum oğlum
    +ya yürü git ne cortlaması
    -neyse neyse

    sağ elini tekrar kaldırarak avucunu yarım ay şekline getirdi, müziğe elleriyle, gözleriyle eşlik ederek…

    —nesine yaaar, nesiineeeee

    —haydi oğlum ağzın çalışacağına elin çalışsın,

    rakı bardağını uzattı, ben de uzattım

    -ölürüm ben sesineeeeeeeeee

    =ştrankk tiynn

    +yarasın, yarasın da bu ne lan, tuvalette bir şey mi içtin, bu ne hal
    -atın ölümü arpadan olsun cassooo
    +ne içtin
    -rakı içiyoz ya oğlum
    +tuvalete gitmeden önce böyle değildin lan
    -yooo, aynıyım
    +oğlum başıma kuşçu kesilmiştin
    -o kim lan
    +hani vardı ya "aşıklar ölmez" diyen
    -hea, yok ben madeleine’ydim
    +o kim
    -tanımazsın
    +kim lan
    -boşveeer, haydi fondip yapalım mı, yiyor mu
    +sende var bir hal ama neyse

    -haydi lan

    =ştrankk tiynnn

    ikimizde rakıları fondiplemiş kana kana kendimizi suya vermiştik… arada bir de mezelerle ağzımızın tadını rakıya hazırlıyorduk ve fakat muhsin’deki bu değişikliğe anlam verememiştim… seval telefon falan mı açmıştı da bu kadar neşelenmişti… kim bilir belki de öyledir de benim biran önce muhsin’e filiz’i anlatmam lazımdı…

    +muhsin
    -hea
    +hani benim internette tanıştığım bir kadın vardı ya
    -evli olan
    +he
    -ne olmuş
    +oğlum onun bir de arkadaşı varmış lan, adı da filiz
    -eee
    +sana yapalım mı onu
    -gibtir git
    +lan oğlum, ben tek gitmiyim sen de yanımda olursun işte
    -nereden arkadaşıymış
    +komşusu
    -o da evli yani
    +evli ama çakar geliriz lan
    -bana uymaz oğlum, benim seval’im yeter

    sol bileğindeki seval dövmesini öperek…

    -ben seval’e ihanet etmem oğlum

    +ne ihaneti lan, gidip çakıp gelecez işte…
    +haydi lan, oğlum kim bilecek
    +hem bir kere gör, beğenmezsen bir daha görüşmezsin olur biter
    -bana uymaz cass, yapmam ben…
    +tipine sıçayım
    -kendi tipine sıç puşt
    +gibtir git

    birkaç dakika sessiz kaldık... muhsin, rakısını yudumluyor ara sıra da sol bileğindeki dövmesini aşkla okşuyordu…

    teklifime bozulduğu yüzünden belli oluyordu da benim kötü bir niyetim yoktu, hani eğlenir, zevkimizi alır gelirdik, kimsenin de ruhu duymazdı ama koyduğumun salağı işte, ihanet etmem deyip duruyor... ihtiyaç oğlum ihtiyaç...

    sol bileğini bana doğru tutarak…

    -bu ne
    +dalga mı geçiyon
    -söyle söyle
    +ya bi git muhsin ya
    -dövmenin yerine bak oğlum
    +ne varmış
    —neresi burası
    +bilek muhsin
    -iyi bak
    +bilek işte oğlum
    -nabzın attığı yer
    +eee
    -neden buraya yaptırdığımı sanıyorsun
    +başladın yine felsefeye, maydaymı olacan yine
    -o ne lan
    +demin dedin ya ben oyum, maykıl mı mayday mı ne
    -ha ha madeleine’yim dedim oğlum... ha ha kafamı karıştırma dur
    +söyle
    -ne diyordum..
    -hehh... beni yaşatan her neyse bak işte burada, nabzımın tam üstünde…
    -ben, beni yaşatana ihanet etmem, edemem…
    +lan oğlum kim görecek de bilecek
    —ben bileceğim
    +geber

    güldü…

    -bunu yapan adam abi manyak mısın dedi,
    -neden dedim
    -abi dedi
    - buraya dövme yapılır mı, nabız burası…
    -iyi ya dedim,
    -nasıl iyi abi, nabız orası, silemezsin bir daha
    -yaşama sebebimi niye sileyim ki dedim
    -anlamadı önce
    -aşk dedim, nabzın üzerinde olacak ki ne için yaşadığını bilesin ve unutmayasın…
    -sustu, seval’i yazdı şuraya, bak tam şuraya…

    rakısından bir yudum alarak…

    -ben aldatamam oğlum, yapmam da

    + kafana sıçayım muhsin, ne aldatması oğlum...
    -...
    +ne tak yersen ye muhsin

    sanki aldat diyorum, gel takılalım işte, açık kapı zaten… burna bak, sana söyleyen de kabahat…

    muhsin'nin kabul etmemesi, kötü olmuştu ki artık gidemezdim, en azından yalnız başıma gitmeyi düşünmüyordum...

    +oğlum merve cevap yazmadı lan
    -gelir yarın
    +inşallah muhsin
    -sen de o karıyı bırak oğlum, evli karıyla ne işin var
    +ya filiz evli olmasaydı

    sustu, dudaklarını sıkarak başını sağa sola çevirdi..

    sol bileğini gözüme sokarcasına uzattı…

    +oğlum iyi tamam yaşama sebebin de ya babası vermezse
    -vermiyor zaten
    +ya ömür boyu vermezse
    -bekleriz
    +ya seval beklemezse
    -niye beklemesin oğlum
    +ya beklemezse
    -bekler
    +ya beklemezse ne tak yiyecen
    -yok öyle bir şey
    +lan oğlum yok yok da ya babası başka birine verirse
    -seval niye varsın ki
    +ya ölürse, ne bileyim bir sabah uyandın ki seval ölmüş, kalp krizi geçirmiş, kamyon çarpmış, tırın altında kalmş, ne tak yiyecen
    -saçma sapan konuşma lan
    +saçma maçma, oğlum oraya kazımışsın da ya seval kaderin değilse
    +kaderindeki başkasıysa, filiz’se mesela

    sol bileğindeki seval yazısını sağ eliyle kapattı… cevap da veremedi… maydaylanmış, al sana mayday muhsin, ne tak yiyecen? başka seval mi arayacaksın…

    -seval benim kaderim…
    +oğlum filiz kaderin olsun demiyorum ki gel işte beraber gidelim, tanışırsın lan.
    -gibtir git lan, açma bir daha bu konuyu, saçma sapan da konuşma

    son söylediklerimden sonra muhsin’in nevri dönmüş, rakının verdiği mayhoşluk da eklenince ağzını bıçak açmıyordu… yetmişliği devirip kalktık… hesabın yuvarlağını muhsin, geriye kalanını da ben ödedim…

    kalktığımız sırada arif’e baksam da göremedim… adamla mı gitmişti? bilmiyordum... sabri abiye de sormadım, unuttum daha doğrusu… önce muhsin’i evine bırakıp evime geçtim… eve vardığımda saat 12’yi geçmişti…

    bir sigara yakarak bilgisayarı açtım...

    sözlüğe giriş yaptım, inbox’um yine mavi…

    (…)

    http://fizy.com/s/1aicmd

    sevişelim mi? demicem

    içimden geldi bugün seninle aynı şarkıyı dinlemek istedim ama yoksun:(

    gelince dinle olur mu*

    cevap yaz | sil | 6 şubat 2010, cumartesi 20:07

    cevap yazmayarak diğer başlıklara göz gezdirdim… sigaramı ciğerlerime istifledikten sonra salondaki çekyata zıbardım…

    normalde uyumak için yatakta olmadık şekillere girerim ama o gece nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum bile ki sabah telefonun sesine uyandığımda beynimin çeperlerinde filler beşe beş çift kale maç yapıyordu…
    Tümünü Göster
    ···
  20. 70.
    -2
    normalde iki part yazacaktım ama bugün hiç iyi değilim...

    bu gece beni bana bırakın :(

    http://fizy.com/#s/1aitfa
    ···