1. 79.
    0
    -nasıl, hoşuna gidiyor mu?
    -harikasın alev. şu an dalgasız bir denizde yüzüyorum sanki. ne bileyim kelimeler kifayetsiz kalıyor.
    -vaavv bu seni şairleştiriyor galiba. biraz daha hızlanayım istersen.
    -dur yavaş biraz başımı döndürüyorsun.
    -bu işin zevki de burada zaten.
    alev daha da hızlanmıştı. o dönek kasnak en az 200 devir/dakika yapıyordu herhalde. bacakları ise daha hızlı hareket ediyordu.bir ara durdu ve ayaklarını yüzüme koydu.
    -of ne zor işmiş ya,ayaklarım yoruldu.
    -ee bu kadar hızlanırsan olacağı buydu. dur, bileklerine masaj yapayım.
    bileklerine güzel bir masaj yaparak yorgunluğunu giderdim. birden ayaklarıyla başımı iterek pedala yatırdı.
    -yat yerine,bu kadar çabuk kurtulacağını mı sandın?
    bir ayağını pedala diğer ayağını da çeneme koydu ve ayak başparmağını ağzıma soktu. makineyi çalıştırarak sallamaya devam etti. başım sallandıkça başparmağı ağzıma girip girip çıkıyordu.bir süre böyle devam ettik. daha sonra ayağını yüzümden çekerek pedala koydu. orta hızla sallamaya devam ediyordu. birden bir kapı sesi duyuldu.i̇kimizde irkildik. arkasından güzel bir kadın sesi geldi.
    -alev, evde misin kızım?
    alev telaşla bağırdı.
    -hii!... annem geldi.
    i̇kimizde paniklemiştik.ben sandalyenin altında kilitlendiğim için kalkamadım. alev de şaşkınlığın ve paniğin etkisiyle yerinden kalkamamıştı. annesi birden içeriye girdi ve bizi o vaziyette gördü.ben korku ve panikle beraber büyük bir şaşkınlık geçirmiştim. çünkü alev’in annesi, fantezilerimi süsleyen, figen hanımın ta kendisiydi. doğrusu alev’in bu denli güzelliğini kimden aldığı şimdi anlaşılıyordu. figen bizi o vaziyette görünce tam bir dumura uğramıştı.ela gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.
    -aa!... çocuklar ne yapıyorsunuz siz?
    ben telaşla kekelemeye başladım.
    -şey, efendim ben, yani sandığınız gibi değil,ben...
    alev sözümü kesti.
    -şey anneciğim dikiş makinası arızalanmıştı da.ne yapacağımı bilemedim, mahmut’u aradım. neyse ki o biraz anlıyormuş, gelip tamir etti.ben de olmuş mu diye kontrol ediyordum.
    -kızım senin makinayla ne işin vardı? daha düğme dikmesini bile bilmiyorsun. ayrıca nasıl kontrol etmek bu böyle?
    -anneciğim ben makineyi çalıştırırken. mahmut’ta alttan bakıyordu düzgün çalışıyor mu diye.
    figen yanımıza geldi ve ikimizi de baştan aşağı süzdü.
    -şu makinayı bir de ben göreyim.sen kalk bakayım kızım. sen hiçbir yere kıpırdama genç adam.
    biraz sonra figen’in o harika ayaklarının arasındaydım. figen makineyi hızlıca çalıştırarak beni sallamaya başladı. doğrusu bu işi gerçekten iyi biliyordu. harika ayakları vardı. tırnaklarında kırmızı ojeler vardı. alev’inkinden daha dolgun o muhteşem bacakları hızlıca yukarı aşağı doğru hareket ediyordu.bu şekilde 10-15 dakika kadar beni salladı. sonunda durdu. figen:
    -aferin delikanlı, makinayı iyi tamir etmişsin. eskisinden bile daha iyi olmuş.
    ben hala o güzel anın etkisinden kurtulamamıştım. esrar çekmiş gibi uçuyordum. figen hanım kalkınca hemen toparlandım.
    -şey, rica ederim efendim. ciddi bir arızası yoktu, sadece bir parçası gevşemiş.
    -dur! sana kim kalk dedi? yat yerine. alev sende otur makinenin başına, sallamaya devam et.
    alev:
    Tümünü Göster
    ···
  2. 78.
    0
    ya dur, çalamıyorum
    alev şımarık kızlar gibi gülüyor ve omuz silkiyordu.
    -banane ayağımla çal sende.
    -eh bunu sen istedin.
    birden ayağını tuttum ve pena gibi kullanarak parmaklarını tellere sürtmeye başladım. artık gitardan saçma sapan sesler çıkmaya başlamıştı.:) i̇kimizde kahkahalarla gülüyorduk. alev birden ayağının birini omzuma diğerini de yüzüme koydu. bende gitarı bırakarak ayaklarının altına girdim ve öpmeye başladım.o pembe tabanlarının her cm karesini öpüyor ve yalıyordum. daha sonra dilim parmaklarının arasında gezindi. çok güzel tatları vardı ayaklarının. ayak başparmağını bir süre emdim. daha sonra ayak çukurunu bir süre yüzüme sürdü ve topuğunu ağzıma bastırdı. daha sonra ayaklarını yüzüme sürttü ve ayağıyla yüzüme bir tokat vurdu. ardından ayağını başımın yanına koydu. parmaklarından başlayarak öpmeye başladım. ayak tepeciklerine doğru çıktım ve bileklerine doğru seyahat ettim.bir ara aklıma bir fikir geldi. alev’e bir deniz topu getirmesini söyledim. topu getirdi ve şişirdik. alev’i genişçe bir sandalyeye oturttum ve sandalyenin altına uzandım. deniz topunu da başımın altına koydum. alev de ayaklarını yüzüme koydu ve yüzüme pedal gibi basarak kafamı topun üzerinde yaylandırmaya başladı.bu oyun alev’in çok hoşuna gitmişti.bir ara sandalyeden tutundu yüzüme ağırlığını vererek bastırdı.top neredeyse patlayacaktı. bense tabanlarının pembeliğinden başka hiçbir şey görmüyordum.bir süre bu şekilde devam ettik. alev:
    -ne kadar ilginç ya.sanki dikiş makinasının pedalına basar gibi.ah sahi ya aklıma bir şey geldi.
    -ya,nedir o?
    ayağa kalktı ve salonun bir köşesinde duran ayaklı bir dikiş makinesini bana gösterdi. sanırım ne yapmak istediğini anlamıştım.
    -bu makina annemin. babam bizi terk ettiği zamanlar geçimimizi dikiş dikerek sağlıyordu. şimdi iyi bir işi var ama hala makinesine gözü gibi bakıyor. üstelik bundan daha iyisini,son çıkan elektrikli modellerini alacak kadar kazandığı halde.
    -ee,eskiden kadınlar için ayaklı dikiş makineleri ve merdaneli çamaşır makineleri çok değerliydi. şimdi bunlar birer yaşayan klagibtir. hani eskiden derlerdi.her genç kızın rüyası, bilmem ne dikiş makinası.
    -aman, benim hiç öyle rüyalarım olmadı. gerçi dikiş dikmesini de merak etmiyor değilim. neyse, seni bununla ayaklarımda sallamamı ister misin?
    tahmin ettiğim gibiydi her şey.ama kız nerden bilecekti ki bunu daha önce başka kızlarla yaptığımı. ben işin büyüsünü bozmamak için bilmiyor gibi davranmaya devam ettim.
    -hımm peki nasıl olacak bu?
    -çok basit. sen yine sandalyenin altına gireceksin ve başını pedala koyacaksın. bende pedalla beraber seni de sallayacağım.
    -i̇yi de ben 70 kilo varım. beni orada taşıyabilecek misin?
    -ayol bütün gövdenle pedala yatacak değilsin ya.zaten senin kafan ve benim ayaklarım ancak sığar oraya. ayrıca bir deniz yatağının üzerine yatacaksın. onun sayesinde zorlanmadan sallayabileceğimi sanıyorum.
    ne kadar akıllı bir kızdı alev. hemen bir deniz yatağı getirdi ve şişirdik. biraz sonra alev makinenin başında oturuyordu. bende sandalyenin altındaydım,ve başım makinenin pedalında kızın ayaklarının arasındaydı. alev:
    -hazır mısın?
    -evet, başlayabilirsin.
    makinayı hızlıca çalıştırdı. harika, hatta mükemmel bir olaydı bu.o harika ayaklarının arasında yukarı aşağı doğru sallanıyordum. hiç zorlanmadan sallıyordu. pedalın hemen yan tarafında pedalın hareketiyle dönen büyük bir kasnak vardı.tek gördüğüm o kasnak ve alev’in o dolgun pürüzsüz harika, bacaklarıydı. makinenin tıkırtıları arasında sallanıyordum. bacakları makine çalıştıkça yukarı aşağı doğru hareket ediyordu. alev:
    Tümünü Göster
    ···
  3. 77.
    0
    kitap yazsaydın bari bin
    ···
  4. 76.
    0
    yalanını zütünden gibiyim. amın oğlu google diye birşey var. arayıp bulunur. 2006'da başka biri yazmış. gibtiğimin liselisi.

    http://www.fetisizm.net/f...170925ff3&p=34486
    ···
  5. 75.
    0
    -efendim alev?
    -nasılsın canım?
    -i̇yiyim canım. dışarıdayım, sabah yürüyüşü yapıyordum,sen napıyorsun?
    -bende evdeyim işte,her zamanki gibi. annem de işe gitti. hadi bize gelsene.
    -şey bilmem ki,daha kahvaltı da yapmamıştım ama.
    -olsun canım bende yapmamıştım,gel kahvaltıyı beraber yapalım. sana kendi ellerimle bir şeyler hazırlamak istiyorum.
    -tamam geliyorum. eve haber veriyim de merak etmesinler bari.
    -tamam canım bekliyorum.
    eve haber vererek alev’in evine gittim. alev beni kapıda karşıladı. bütün sevimliliği üzerindeydi. işıl ışıl ela gözleriyle, sımsıcak gülüşüyle karşımda duruyordu. üzerinde beyaz bir tişört ve güzel bir short vardı. ayakları ise her zamanki gibi harika görünüyordu. tırnaklarında parlatıcı oje vardı. beni içeriye davet etti. güzel bir evi vardı. bahçe içerisinde oldukça güzel dekore edilmiş bir yazlık bir evdi. doğrusu ana-kız iyi zevk sahibiydiler. beraber balkona çıktık. çok güzel bir sofra beni bekliyordu. sofrayı görünce dudaklarımı büzdüm.
    -hımm itiraf etmeliyim ki oldukça hünerli ellerin var alev.ne güzel bir sofra bu böyle.bir kuş sütü ekgib.
    -senin için bir şeyler yapmaya çalıştım işte.ee annemiz çalışan kadın olduğu için ister istemez mutfak maharetlerimiz oluyor.
    -çok teşekkür ederim canım ama fazla zahmete girmene gerek yoktu.
    -ne zahmeti canım? hem senin için büyük bir zevkle yaptım.e hadi oturalım artık. çay soğuyacak.
    beraber kahvaltımızı yapmaya başladık. alev’in kendi elleriyle yaptığı peynirli omleti iştahla yedim. arkasından ince dilimlerle kesilmiş salamları atıştırıyordum. doğrusu uzun zamandır böyle güzel kahvaltı yapmamıştım. alev ekmeğine reçel sürüyordu, birden ayağına reçel damlattı.tam ayağını silecekken alev’i durdurdum ve yere eğilerek ayağındaki reçeli yaladım. alev hayretle gülüyordu.
    -ya sana inanamıyorum. nasıl miden kaldırıyor ya?
    -niye kaldırmasında canım, ayağında zehir mi var sanki?
    -ya çok enteresan birisin mahmut.bir başkası olsa iğrenmişti belki.i̇yi ama neden ayaklar?
    ona anlayabileceği şekilde kadınların en çekici yerlerinden birinin de ayakları olduğunu ve bununla bazı erkekleri etkileyebileceğini anlattım ve ona sahip olduğu güzellikleri hatırlatmak istedim. galiba ikna olmuştu, gözlerime sevgiyle bakıyordu.
    -ya harika birisin mahmut. kendimi prensesler gibi hissettim bir an.i̇yi ki yanımdasın.
    bir an gözlerim dalıp gitmişti. alev’e bazı gerçekleri söylemem gerektiğini düşünüyordum ama henüz kendimi hazır hissetmiyordum. alev’in sesiyle kendime geldim.
    -mahmut ne oldu?
    -hiç, dalmışım bir an. sen zaten prensessin güzelim.
    alev birden ayağını reçel tabağına bandırdı ve yüzüme uzattı.
    -al bunu da yala, madem bu kadar çok seviyorsun ayaklarımı, yalasana hadi
    reçelli ayaklarını bana yalattı. arkasından ayağını sarelleye bandırdı.o güzel ayaklarından bir şeyler yemek daha bir tatlı oluyordu.bir süre bu muhabbet devam etti. daha sonra alev yanıma oturdu “kıyamam sana” diyerek elindeki tereyağlı, ballı ekmeği ağzıma koydu. kollarını omuzlarıma sararak dudaklarımdan öpücük aldı.i̇kimizde karnımızı güzelce doyurmuştuk. ellerimize çaylarımızı alarak t.v. nin karşısına geçtik. güzel bir film izliyorduk.i̇kiz koltukta yanyana oturuyorduk.bir ara koltuğa uzandım ve başımı alev’in dizlerine koydum. alev de saçlarımı okşuyordu.bir saat kadar sonra film bitmişti. televizyonu kapattık. alev:
    -bana gitar çalar mısın mahmut?
    -çalarım çalmasına da hani gitar?
    odasına gitti ve elinde bir gitarla geldi. gitarı kontrol ettim, telleri akortsuzdu. hemen bir akort çektim.
    -hımm iyi bir markaymış. gitarının olduğunu niye daha önce söylemedin bakayım? çalmasını biliyor musun?
    -ne bileyim söylemek hiç aklıma gelmedi. odamda öylece duruyordu.i̇ki yıl kadar önce bir hevesle almıştım, birkaç gün kursa falan gittim ama çalmak zor geldi. öyle olunca bırakıverdim.
    -yazık, halbuki devam etseydin iyi olurdu.her işin biraz zorluğu vardır. ama önemli olan istek ve azimle işe sarılmaktır. düzenli bir çalışmayla da o zorlukları aşabilirsin.
    -aman, uğraştık biraz tabi ama ne o öyle la minör,mi minör falan? hoca da hiç öğretemiyordu zaten. ayrıca iki yıldır üniversiteye girmekle uğraşıyordum, bunla uğraşmaya vakit mi vardı sanki. sen beni boş ver de bir şeyler çal.
    hemen güzel bir parça girdim. bildiğim romantik parçaları sırayla geçiyordum. alev kendinden geçmişçesine beni dinliyordu.bir ara aklıma bir çılgınlık geldi. kalktım ve yere, ayaklarının önüne oturdum ve bir serenat geçmeye başladım. alev’in etkilendiği her halinden belliydi. ela gözleri ışıl ışıldı. birden ayağını kaldırdı ve gitarın tellerinde gezdirmeye başladı. öyle olunca tellerden istemediğim sesler çıkıyordu. diğer ayağını da gitarın klavyesinde gezdirmeye başladı. öbür ayağı ise gitarın gövdesindeydi. enstrümana olan hakimiyetimi tamamen kaybetmiştim.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 74.
    0
    -neyse tamam, sizde kusura bakmayın.
    hanzoyu kollarından tutarak zütürdüler, alev de beni elimden çekiştiriyordu. adamlar uzaklaşmıştı.ben hala sinirliydim.
    -ya alev bırakacaktın da adama bir iki patlatacaktım.ya bunun gibiler yüzünden bırak kızları biz erkekler bile yolda rahat yürüyemiyoruz.
    -ya mahmut saçmalama. kavga hiçbir şeyi halletmez. adamı görmüyor musun?zil zurna sarhoş. ayrıca onlar üç kişilerdi. neyse ki diğerleri biraz aklı başındaymış.hem biraz ileride polisler vardı. gece vakti başımıza iş açmaktan başka hiçbir işe yaramazdı bu.
    -sonrada al başına belayı. gece vakti karakollarda uğraş dur. ya bu adamlar nereleriyle içiyorlar anlamıyorum.
    bir süre daha homurdandım. alev gülerek bana bakıyordu. bende ona gülümsedim.
    -ne? *
    gözleri ışıl ışıl parlıyordu. birden boynuma atıldı ve sıkıca sarıldı.
    -canım benim, nasılda kıskanırmış beni.:)
    -ya kıskanmak değil de,ne biliyim. şurada arkadaşımsın, adam sana laf atıyor bende seyirci kalamazdım ya.
    -öyle mi?:)
    -ya ne var?:) biz de seni seviyoruz ki kıskanıyoruz. ayrıca şu anda canınla, ırzınla bana emanetsin.
    muhabbetimiz evine kadar böyle devam etti. biraz sonra evlerine gelmiştik. alev:
    -yarın buluşuyoruz değil mi?
    -senden kurtulmak mümkün mü? * buluşuyoruz tabi ki. cafede buluşalım istersen.
    -aa aşk olsun, benden bu kadar çabuk mu sıkıldın?:(
    -aman şaka yaptık be kızım, senden kurtulmak isteyen kim.hem senden sıkılacak erkeğin aklına şey ederim ben. *
    -canım benim. vakit müsait olsaydı bize girelim derdim ama malum, annem evde şu anda. üstelik elinde oklavayla beni bekliyordur şimdi, baya bir geç kaldım da.
    -yok canım, şimdi gerek yok kimseyi rahatsız etmeye. hem gecenin bu vakti doğru olmaz. zaten bende bayağı bir yoruldum.eve gidip uyuyacağım.
    -tamam canım, yarın görüşürüz o zaman.
    yanak yanağa öpüşerek vedalaştık. hemen eve gittim. saat 2.30’u gösteriyordu. mustafa evde yoktu. anlaşılan rus sevgilisiyle beraberdi bu gece. hemen kendimi yatağa attım. alkolün etkisinden olacak, yatar yatmaz sızdım kaldım.
    yine güzel bir gün daha doğmuştu. sımsıcak alanya’da güzel bir akdeniz sabahı. gerine gerine uyandım. dışarıya çıkıp biraz dolaştım. akdeniz, masmavi güzelliğiyle bana ışıl ışıl gülümsüyor, şırıl şırıl dalga sesleri ile bana “günaydın”diyordu. boyları göklere uzanan palmiye ağaçları meltem esintisinin tazeliğini buram buram yüzüme serpiştiriyordu.şu tatiller bitmese ne iyi olurdu. alanya’ya geleli bir hafta olmuştu. bu zaman zarfında alev’le beraber alanya’yı neredeyse keşfetmiştik. bütün sahillerinde, parklarında, caddelerinde ayak izimizi bırakmıştık. kızla neredeyse her gün beraberdik. birlikte ya gezerdik yada denizde yüzerdik. akşamları bazen evde oturuyordum, bazen bara, mustafa’nın yanına takılıyordum bazen de cafede arkadaşlarla takılıyordum. alev yanımda çok mutluydu. bende mutluydum ama içimi huzursuz eden bir şey vardı. alev’e bazı şeyleri itiraf etmek istiyordum ama bir türlü edemiyordum.bu düşüncelerle ilerlerken, birden cebimden gelen bir titreşimle irkildim.cep telefonum birisinin benimle görüşmek istediğini dürterek bana haber veriyordu. ekrana baktım arayan güzel birisiydi.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 73.
    0
    hemen yakındaki büfeden iki bira alıp geldim. beraber sahile doğru gidip kumların üzerine oturduk ve biralarımızı içmeye başladık. kafamız güzelleşmişti. alev’le inanılmaz bir geyik muhabbetine dalmıştık. birden ayaklarının önüne uzandım. alev kahkahalar atarak ayaklarını yüzüme koydu. hafif terlemiş ayaklarını yüzüme sürtüyordu. bende tabanlarını ayak çukurunu yalıyordum. geçen birkaç kişi hayretle bize bakıyordu ama alkolün etkisinden olacak, hiç aldırmıyorduk. bir süre ayaklarını yaladım ve parmaklarını emdim. daha sonra kalkarak yanına oturdum. beraber denizi seyrediyorduk. yine dudaklarımız kenetlendi.bir süre öpüştükten sonra kalkıp evlere doğru yola koyulduk. giderken yanımızdan geçen,zil zurna sarhoş olduğu belli, hanzo kılıklı bir adam alev’e laf attı. yanında da iki kişi vardı. dönüp adama ters bir bakış attım:
    -hey arkadaş, laflarına dikkat etsen iyi olur.
    adam sallanarak üzerime doğru geldi.
    -etmezsem ne olurmuş lan?
    birden adamın üzerine doğru yürüdüm. dişlerimin arasından konuşuyordum.
    -bak arkadaşım, zaten ayakta zor duruyorsun, şimdi bir üflerim uçarsın. gece vakti suratını dağıttırma bana.
    adam tırsmış ve bir iki adım geriye kaçmıştı. birden alev kolumdan asıldı.
    -ya mahmut yürü, uğraşma şu hanzoyla. baksana adamın alkolden tipi kaymış zaten. hangi dağın ayısı kim bilir.
    adam iyice zıvanadan çıkmıştı. arkadaşlarından destek almış olacak, bağırıp çağırmaya devam ediyordu.
    -ulan kızın arkasına mı saklanıyorsun? erkek gibi çıksana karşıma.
    -bana bak,ben kimsenin arkasına saklanmıyorum. asıl sen arkadaşlarının arkasına saklanacağına tek çıksana karşıma.
    ortalık iyice gerilmişti. adamla tam birbirimize girmek üzereyken arkadaşları araya girip adamı uzaklaştırdılar. alev de benim önüme geçip uzaklaştırmaya çalışıyordu. arkadaşlarından birisi:
    -tamam arkadaşım uzatma artık. sarhoş işte, onun adına özür dileriz.
    ···
  8. 72.
    0
    -sende çok safsın be güzelim. öylelerini iyi bilirim ben. bunlarda ahlak denen bir şey yoktur. sevgilisinin yanında bile 100 kişi ile fingirderler. kızın kaybedeceği ne var ki.bir hafta bilemedin bir ay sonra memleketine sktir olup gidecek. kırdığı cevizler de burada kalacak. mustafa’ya da bakma,o günü birlik aşkların adamıdır, sevgilisi gözü önünde birileriyle fingirdemiş, umurunda bile olmaz ki.
    -yok artık. tamam mustafa çapkındır ama o kadar onursuz da değildir.hem baksana kıza zil zurna sarhoş, yarın bu yaptıklarını hatırlamaz ki.neyse sus, geliyorlar.
    mustafa ile cati yanımıza geldiler. öyle böyle derken vakit bir hayli geçmişti ve saatler 1.30 gösteriyordu. mustafa, alev ve ben iyice yorulmuştuk ve artık gitmemizin iyi olacağını düşünüyorduk. catiana ise sarhoşluğun etkisiyle iyice zıvanadan çıkmış, karşımızda hala tepinip duruyordu.bir ara yanıma geldi ve ne olduğunu anlamadan kendini kucağıma atıverdi.onu güçlükle zaptetmeye çalışırken kollarını boynuma doladı ve birden dudağıma bir öpücük kondurdu.ben şaşkınlık içerisindeydim, alev önündeki birayı alarak öfkeyle yerinden kalktı ve “durun ben şimdi onu ayıltırım”diyerek birayı kızın başından aşağı boşalttı. catiana neye uğradığını şaşırmıştı ve hayretle alev’in yüzüne bakıyordu. hemen mustafa ile alev’in kollarına girdik ve kızdan biraz uzaklaştırdık. alev birden silkelendi ve kollarımızdan kurtuldu. gözlerinden ateş püskürüyordu:
    -mustafa,şu sevgiline sahip ol lütfen. yeter artık ya,bazı şeylerin de bir sınırı vardır değil mi?
    mustafa:
    -alev neden böyle yapıyorsun? tamam sende haklısın ama biraz ayıp olmuyor mu?
    -i̇yi be,o bütün bunları yaparken ayıp olmuyor değil mi?bu ortam beni boğmaya başladı artık,ben gidiyorum.
    çantasını aldı ve öfkeyle kapıya doğru gitti. hemen bende eşyalarımı aldım.
    -ya dostum kusura bakma.ben şununla konuşayım. onun adına özür dilerim.
    -biz onun bu hallerine alışkınız dostum, dert etme. koş,onu yalnız bırakma, burayı ben hallederim. yalnız kıza kırıcı davranma sakın.
    hemen dışarıya çıktım ve kıza yetiştim. alev koşar adımlarla gidiyordu.
    -alev beklermisin lütfen.
    -git başımdan mahmut. senin de keyfini kaçırmak istemem,git eğlenmene bak.
    -ya saçmalama, eğlencesi kaldı sanki? her şeyin bku çıktı.
    -i̇şin bkunu çıkaran ben değilim. kız neresiyle içiyor bilmiyorum,ama yaptıklarına artık dayanamıyorum.
    -farkındayım bir tanem,sen yerden göğe kadar haklısın. tamam, sakin ol.
    kız bir süre homurdandı durdu.onu zorlukla sakinleştirdim. biraz sonra yol kenarında ki banklardan birinde oturuyorduk. gökyüzü ay ışığı ile parlament mavisi bir renge bürünmüştü. ay ışığının yansıması denizde ışıl ışıl parlıyordu. gökyüzünde binlerce yıldız bize göz kırpıyordu. alev’in yüzüne baktım, sakinleşmiş gibi görünüyordu. neden sonra sessizliği ben bozdum.
    -ne güzel bir gece değil mi?
    -tabi canım ne demezsin.bir karakola düşmediğimiz kaldı.
    -kızın neresiyle içtiğini bende bilmiyorum ama en son birayı kafasıyla içmek zorunda kaldığı kesin. *
    birbirimizin yüzüne baktık ve birden kahkahalara boğulduk.i̇kimizin de sinirleri boşalmıştı. alev:
    -seninde geceni mahvettim ya,kusura bakma.
    -ya unut artık olanları. zaten disko ortdıbını fazla sevmem.ne o öyle tepinip duranlar? zaten gürültüden de başıma ağrılar girmişti.
    -valla ne yalan diyeyim bende sevmiyorum. bazen arkadaşların hatırına gidiyoruz işte.
    -yalnız mustafa’ya ayıp oldu ya.gerçi arkadaşlardan bazıları hala orada ama. ne bileyim çocuğu satmış gibi olduk.
    -aman, yanında catiana’sı var ya. bizi falan düşünmez şimdi. zaten hep o şırfıntının yüzünden oldu bunlar.
    -ya o kızcağızda iyi niyetliydi bence.i̇çkiyi fazla kaçırınca işin dozu kaçtı tabi.
    -ya hala o kızı savunuyorsun ya,inanamıyorum.
    -ya ben kimseyi savunmuyorum.hem neden bizde dozu kaçırmıyoruz biraz?
    -nasıl yani?
    Tümünü Göster
    ···
  9. 71.
    0
    ya sorma,iki saattir onu ikna edeceğim diye canım çıktı. neyse akşama görüşürüz.
    alev biraz ileride beni bekliyordu. beraber biraz yürüdük. daha sonra alev’i akşamdan sonra tekrar almak üzere evine bıraktım ve eve gittim. akşam yemeğinden sonra çıktım ve alev’i 9.30 gibi evinden aldım. alev güzelliği ile gözleri kamaştırıyordu yine. üzerinde body altında mini etek vardı. kusursuz bacaklarını sergilemekten kaçınmıyordu. ayakları ise her zamanki gibi harikaydı. tırnaklarında koyu renkli ojeler vardı. diskonun yerini bilmediğim için alev bana rehberlik etti. biraz sonra diskodaydık ve tüm arkadaşlar gelmişti. biraz sonra mustafa ile catiana da geldi. çılgınlar gibi dansetmeye ve eğlenmeye başladık. alev ile beraber tüm dans hünerlerimizi sergiliyorduk.i̇kimizde içtiğimiz birer biranın etkisiyle kendimizden geçmişçesine eğleniyorduk.bir ara slow bir parça çalmaya başladı. alev ile birbirimize yılların sevgilisi gibi sarılıp dansetmeye başladık. doğrusu görenler de bizi yılların aşığı sanırdı. gerçi alev’le ne olduğumu hala anlayamamıştım ama onun bu sempatik, cana yakın, uçuk kaçık hallerine de karşı koyamıyordum.i̇çimde bir şeylerin kontrolümden çıkması korkusu vardı. diskonun karanlık ortamında kimi hareketli, kimi sabit, rengarenk spotların altında dans ediyorduk. alev elleri omuzlarıma sıkıca bağlanmış başı göğsümde kendinden geçmiş gibiydi. güzel bir danstan sonra masamıza döndük. kendimize birer bira daha almıştık. catiana ya dikkat ettim bir ara. kız sünger gibi içiyordu. kafayı da adamakıllı bulmuştu. ortam tekrar hareketlendi. catiana birden yanıma geldi ve beni kolumdan tutarak dans pistine attı. karşımda çılgınlar gibi dansetmeye başladı. bende elimden geldiğince ona ayak uydurmaya çalışıyordum.bir ara mustafa’nın yüzüne baktım, bana gülümsedi.ama alev’in bakışları yine öfke dolmuştu.bir süre dansettik, daha sonra alev piste gelerek catiana’yı yana itti ve karşıma geçerek dansetmeye başladı. catiana şaşkınlıkla alev’e bakıyordu. mustafa hemen yetişti ve catiana’nın karşısında yerini aldı.bir süre dansettikten sonra alev’le yerimize döndük. mustafa cati ile dansa devam ediyordu. alev:
    -şu utanmazın yaptığına bak ya,biz gelmesek seni kızlar tuvaletine zütürecekti eminim ki.
    -yine abartıyorsun alev. niye yapsın ki öyle bir şey? ayrıca yanında sevgilisi mustafa var.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 70.
    0
    -gelin bakalım çifte kumrular. doğrusu tebrik ederim sizi, yakında düğününüzü yaparız herhalde *
    -aman sende mustafa *
    catiana lafa karıştı:
    -mahmut sen olmak çok romantik.bir an kendimi titanik gemisinde sanmak var ben.
    -teşekkür ederim catiana. umarım bir buz dağına çarpmayız *
    mustafa:
    -sıcacık memlekette buzdağı mı olurmuş dostum. catiana aşk olsun,biz ormantik miyiz yani?
    -ormantik ne demek ben anlamadi.
    -boş ver güzelim ben sonra sana anlatırım.
    işıl:
    -bize de böyle çılgınlıklar yapacak bir sevgilimiz olsa keşke ahh ah. bizde de şans yok ki ayol.
    ömer:
    -sen bence deneme işıl yoksa herkes seni gemi direği sanabilir.
    -ömer, ayaklarımın tadını çok beğendin galiba.
    mustafa:
    -aman oğlum sus. denizin ortasındayız zaten, şimdi senin yüzünden bizimde içimiz kalkacak.ee mahmut biraz eğlenmek bizimde hakkımız. arkadaşlar şu gitarı getirin bakayım.
    hemen gitarı elime tutuşturdular. neşeli şarkılarla türkülerle tekne gezimiz devam etti.bir süre sonra alanya kalesi yakınlarındaki iskelede demirlemiştik. kaleye çıkarak gezmeye başladık. restorasyonu yeni yapılmış kalede buram buram tarih kokuyordu. alev,ben, mustafa ve catiana beraber yürüyorduk. surların yanında, denize karşı pozlar veriyor fotoğraflar çekiyorduk.bir iki poz toplu olarak, birkaç pozda ikişerli, birer tane de tekli pozlar verdik.bir ara catiana ile poz verdim. catiana birden ellerini omuzlarıma dolayarak sarıldı.o vaziyette resmimiz çekildi.o anda alev’in yüzünü kızgın bir ifade almıştı. öfkeyle catiana’ya bakıyordu. gezmeye devam ettik. alev birden koluma girmişti.az sonra gruptaki diğer arkadaşlarla birleşmiştik. surların yanında bir yere oturduk. gitarı yine elime tutuşturdular. çalıp, söylemeye başladık.bir yanımda alev, diğer yanımda catiana oturuyordu. güzel bir şarkıdan sonra yine alkış tufanı kopmuştu. özellikle catiana alkışlıyordu.
    -harikasın mahmut,ben bu şarkıyı çok seviyor,sen çok güzel çalıyor.
    mustafa:
    -öyledir tabi. çok yeteneklidir benim kankim.
    -teşekkür ederim catiana. bilseydim rusça bir şeyler çalardım ama bilmiyorum maalesef.
    alev birden kalktı ve catiana ile aramıza oturdu. davranışlarındaki asabiyet, yüzündeki öfke gözümden kaçmıyordu. catiana da alev’in bu tavırlarından biraz tedirgin olmuş gibiydi. alev:
    -bırak şimdi rusçayı musçayı.sen benim şarkımı çal bakayım.
    doğrusu bu davranışlarına anlam veremiyordum. hemen “akdeniz akşamları” şarkısını girdim. birkaç şarkı daha çaldıktan sonra kalktık ve tekrar tekneye bindik. neşeli muhabbetlerle, gırgır ve şamatalarla gezimiz devam ediyordu. alev pek konuşmuyordu ve sinirli bir hali vardı.bir ara onunla, gruptan ayrı bir yere oturduk.
    -alev ne oldu, neyin var?
    -yok bir şey.
    -var bir şey. alev anlat lütfen. kaleden beridir somurtuyorsun.
    -dışarıdan öyle mi gözüküyor?kim bilir belki de yüzüme mutluluk yakışmıyordur.
    -alev saçmalama lütfen.ne oldu,ben mi bir şey yaptım? i̇stemeden incittim mi seni?
    -ya şu rus şırfıntıya ifrit oluyorum.
    -i̇yi ama neden? kız ne yaptı ki sana?
    -öff hala anlamadın mı mahmut? kızın sana nasıl baktığını görmedin mi? nerdeyse içine düşecek ya,sarılmalar falan. üstelikte mustafa’nın gözü önünde yapıyor, ayıp denen bir şey var ya.
    -saçmalama güzelim ya. kız bana arkadaşça yakınlık göstermeye çalışıyor ne var bunda?
    -tabi canım,bu nasıl yakınlıksa.bir öpüşmediğiniz kaldı. çok da güzel ya haspam.
    -hımm baya bir kıskanmışız bakıyorum. *
    -hıh ne kıskanacağım ayol?o benim tırnağım bile olamaz. alt tarafı yeşil gözleri bir de fasulye sırığı gibi boyu var.
    -i̇yi de erkek olsan sende bakmaz mısın? şu kıza baksana bir *
    -erkek olsam sizin kadar iğrenç olamam herhalde. madem çok beğeniyorsun git onunla arkadaşlık et.
    yanımdan kalkıp gitmek istedi ama ben birden kolundan tutup yanıma oturttum.
    -hişt saçmalama gel buraya.
    -ya bırak kolumu.
    -alev bırak şu inadı da beni dinle.o öncelikle mustafa’nın sevgilisi.ona hiçbir şartlarda yan gözle bakmam ben. ayrıca onunla samimi olmak istesem şimdiye çoktan olurdum. kız mustafa’nın arkadaşları olduğumuz için hepimize yakınlık göstermeye çalışıyor. bunda bu kadar kızacak bir şey yok.e bizde ona defol git diyemeyiz ya. en başta mustafa’ya ayıp olur, değil mi?
    alev hala somurtuyordu. çenesinden hafifçe tutarak gözlerinin içine baktım.
    -hem istediği kadar güzel olsun. benim gözüm senden başkasını görmüyor ki.benim için buradaki en güzel kız sensin.
    yüzüne hafif gülümseme gelmişti.
    -i̇yi samimi olmasın demiyorum ama bazı şeylerinde sınırı var değil mi?
    -e canım sen kendine sınır koyabiliyor musun sanki? o da kendince çılgındır belki.
    -ya ne bileyim.
    kızı omuzlarından kendime çekerek sarıldım.
    -ah güzel gözlüm benim. nasılda kıskanırmış beni *
    -evet ne var yani? seni seviyorum ki,kıskanıyorum. çok sevdiğim bir arkadaşımı elin rusuna mı kaptıracağım? ayrıca burada partnerin benim.
    -ya tabi ki öylesin. ayrıca bende seni seviyorum. şimdi bunları kafana takma olur mu?
    nihayet morali düzelmişti.o çok sevdiğim gülümsemeleri, neşeli halleri tekrar yüzüne gelmişti. arkadaşların yanına döndük. güzel bir tekne gezisinden sonra bizim iskeleye gelmiştik. vakit ikindiyi geçmiş akşama yaklaşıyordu. arkadaşlar evlere dağılmaya karar verdiler. mustafa :
    -arkadaşlar akşam saat 10.00 da diskoda buluşuyoruz. yorgunum, canım istemiyor, adet günüm gibi mazeretler geçersizdir.
    herkes kendince bir karşılık vermişti,ama sonuçta herkes gelmek istiyordu.i̇ş karara bağlandıktan sonra mustafa’nın yanına gittim.
    -ben alev’i evine bırakacağım oradan da eve giderim. sen ne yapacaksın?
    -ben akşam yemeğinde cati ile beraberim. oradan da bara gideceğim.bu gün erken çıkarım bardan.sen alev’le beraber gelirsin diskoya.ok?bu arada alev’le biraz daha yakından ilgilen. onun bugünkü halleri gözümden kaçmadı. niye sinirlendiğini de tahmin edebiliyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 69.
    0
    biraz sonra mustafa rus sevgilisi ile geldi. gerçekten de dehşet bir hatundu. sarı saçlarıyla, yeşil gözleriyle, bembeyaz teniyle, uzun boyuyla tam bir sarışın afetti. ayakları ise tek kelime ile harikaydı. onunla tanıştık, kız yarım yamalak ta olsa türkçe biliyordu.az sonra hepimiz teknedeydik. tekne demir aldı ve ağır ağır iskeleden ayrıldık. masmavi akdeniz’de alanya açıklarında ilerliyorduk. hepimiz teknenin ön güvertesinde toplanmış muhabbet ediyorduk. deniz meltemi, püfür püfür bizi serinletiyordu. alev yanımdaydı tabi ki.kolu omuzlarımda, etrafına gülücükler saçıyordu. birden aklıma bir çılgınlık geldi. alev’i elinden tutarak teknenin uç kısmına zütürdüm. gözlerini kapatmasını söyledim ve cebimden mp3 çalarımı çıkarttım. kulaklıklarını alev’in kulaklarına taktım ve celine dione’nin my heart will go on şarkısını ayarladım. alev’in kollarını iki yana açarak şarkıyı başlattım. gözlerini araladım ve belinden tuttum. alev kendinden geçmişti.o dalgalı, ipek gibi saçları rüzgarla savruluyor, bayrak gibi dalgalanıyordu adeta. parça bitinceye kadar bu şekilde kaldık. parçanın sonunda, yüzüme sevgiyle baktı. birden boynuma atıldı ve sıkıca sarıldı. sarmaş dolaş olmuştuk ve beni öpücüklere boğuyordu. daha sonra yerimize döndük. arkadaşlar bu sahneyle büyülenmişlerdi sanki ve bizi çılgınca alkışlıyorlardı. mustafa:
    ···
  12. 68.
    0
    ertesi gün yine öğleye doğru uyandım. yine harika bir gündü. lavabonun başında uykumu açtıktan sonra balkona çıktım. mis gibi havayı ciğerlerime çektim. kahvaltı sofrası hazırdı yine. biraz sonra mustafa geldi. ailesi sofranın başındaydı zaten. oturup kahvaltımızı yaptık. çaylarımızı yudumluyor etrafı seyrediyorduk.bir ara cep telefonum çaldı. arayan alev di. onunla görüştükten sonra mustafa’nın yanına geldim.
    -mustafa, alev aradı şimdi. bizim arkadaşlar bir tekne gezisi düzenlemişler. hemen bizi de bekliyorlar.
    -oo harika bir haber kanka. catiana da ne zamandır böyle bir gezi istiyordu zaten.
    -catiana???
    -ha,catiana benim rus kız arkadaşım. çağırayım da o da gelsin.hem seninle de tanıştırmış olurum.
    biraz sonra yat limanında arkadaşlarla buluşmuştuk. çok güzel bir tekne iskelede bizi bekliyordu. alev askılı tişörtü ve shortunun içinde yine harika görünüyordu. ayaklarında benim hediye ettiğim terlikler vardı. hemen yanıma geldi.
    -hoş geldin canım, nasılsın bu sabah?
    -teşekkür ederim canım.sen nasıl oldun?
    -merak etme düne göre daha iyiyim. asıl senin sağlığında bir bozulma olmamıştır umarım * malum dün o kadar ayaklarımızı yaladın.
    -hişt! bunları konuşmak için hiç doğru bir yer değil.
    -ay pardon *
    ···
  13. 67.
    0
    ya abi nasıl bu kadar ayak fetişisti olabiliyorsun cok ciddiyim
    ···
  14. 66.
    0
    özet geç bin
    ···
  15. 65.
    0
    -yok, öyle bir koku yok ama burada anlaşılmaz ki.asıl bir ayakkabının hatta çizmenin içinde kapalı kalacak ki...
    işıl:
    -aa resmen kokluyor ayol alev ne kadar midesiz bir arkadaşın var. ayrıca gözü biraz dışarılarda gibi geliyor bana.
    alev:
    -bana da öyle geliyor.:) bu çocuk iyi bir dersi hak etti ne dersin işıl?
    -bence de...
    i̇kisi birden beni tekmeleyerek yere yıktılar ve ayaklarını yüzüme yapıştırdılar. yüzüme biraz bastırarak ayaklarını sürtüyorlardı. daha sonra alev üzerime oturdu ve ayaklarını yüzüme kapattı.bir süre öyle kaldı. gözlerim pembe tabanlarından başka hiçbir şey görmüyordu. daha sonra ayak başparmağını ağzıma soktu ve ayağını ileri geri oynatmaya başladı. denizin tuzu ayaklarının tadı ile birleşmişti ve ağzıma kum tanecikleri gelmişti.bu arada işıl arkama oturmuş ayaklarını saçlarımda gezdiriyordu. daha sonra alev ayaklarını çekti ve birden yüzümü daha büyük ayaklar kapladı. bu işıl’ın palet gibi ayaklarıydı.bir süre onun ayaklarını da kokladım ve başparmağını emdim. daha sonra yattığım yerden beni doğrulttular işıl arkamdan ayaklarını boynuma dolamıştı. alev de önümde oturdu ve ayaklarını yüzüme yapıştırdı. alev önden, ışıl arkadan beni ittirip çekerek sallıyorlardı. daha sonra alev ayaklarını yüzüme sürttü. işıl birden ayaklarıyla boynumu sıktı. böyle olunca dilim dışarıya çıkmıştı ve alev’in tabanlarını yalamak zorunda kalmıştım. tabanlarının her cm karesini yaladım. daha sonra alev ayaklarıyla gözlerimi kapadı. ayakları hala boynumda olan işıl parmaklarını ağzıma soktu ve bütün parmaklarını bana emdirdi.bir süre daha ayaklarıyla benimle oynadılar. alev:
    -neyse şimdilik yeter bu kadar. akşam yemek yiyebilirsen iyi
    işıl:
    -i̇stersen yemeğini de ayaklarımızdan yesin,ne dersin?
    -o kadarına gerek yok. ama daha sonra belki.
    ben shortumun altındaki ereksi yon olmuş aletimi saklamaya çalışıyordum. kızlara gülümsedim:
    -biliyor musunuz ikinizde harbi çatlaksınız.bu arada ağzımı yüzümü kumla doldurdunuz.
    alev:
    -ya olayı biraz abarttık galiba. kusura bakma canım ya,seni iğrendirmemişizdir umarım.
    -eh ayaklarınız güzel olmasa, bunlara asla katlanmazdım ya neyse.
    muhabbetimiz gırgır şamata ile devam etti. biraz daha denize girdik. daha sonra cafeye giderek arkadaşlarla biraz takıldık. akşam yemeğinden sonra mustafa’nın çalıştığı bara takıldım. barda figen hanım da vardı ve yanımda oturuyordu. mustafa bizi tanıştırdı. figen hanım beni hemen anımsadı ve bana içecek bir şeyler ısmarladı. oldukça zarif ve kültürlü bir kadındı. onunla bir süre sohbet ettik. doğrusu onu tanımayanlar asla 39 yaşında olduğunu anlayamazlardı ama yaşının verdiği olgunluk hareketlerinden belli oluyordu. bunun yanında büyüleyici ela gözlerinde, sesinde ve hareketlerinde hükmedicilik vardı sanki. vakit baya ilerlemişti. figen:
    -tanıştığıma memnun oldum delikanlı. şimdi gitmem gerekiyor evde kızım beni bekler.
    -müşerref oldum efendim. bende gitsem iyi olur bayağı uykum geldi. umarım tekrar görüşürüz.
    -mustafa sende hazırlan, ikinizi evinize bırakayım.
    mustafa hemen hazırlandı ve beraber çıktık. figen arabasıyla bizi evimize kadar bıraktı. biraz sohbet faslından sonra ikimizde uyku moduna geçtik.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 64.
    0
    cCc Takipteyim hmps cCc
    ···
  17. 63.
    0
    özet geç bin sırf olay izmitte diye okuyacağım amk ama şimdi değil her gün bir paragraf anca okurum amk
    ···
  18. 62.
    0
    *** (bkz: inci sözlük toplumsan duyarlılık ekibi)***
    !!!beyler mutlaka bakın desteklerinze ihtiyacı olanlar var!!!
    destek verene şuku
    vicdanı sorumluluklarımızı yerine getirelim.
    inciye giremeyecek kadar zor durumda olanlar var...
    ···
  19. 61.
    0
    -annemin tek isteği benim okumam. bende onun hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyorum ama olmuyor. onun için arada böyle bunalımlara giriyorum.ah bir kazanabilsem.
    -tabi ki kazanacaksın. kazananların senden ne fazlası var ki?hem bak bana, bende 3. girişimde kazandım. göreceksin bak, çok yakın bir gelecekte üzerinde cübbe, başında kep ve elinde diploma ile annene sarılmış, olacaksın. parlak bir gelecek seni bekliyor.
    -kim bilir, ondan sonra iyi bir iş ve kariyer yaparım belki.
    -yürü be alev,kim tutar seni.
    yüzüne hafif bir gülümseme geldi. gözlerinde hala yaşlar vardı.bir mendil çıkararak gözyaşlarını sildim. alev:
    -senin de başını şişirdim kusura bakma. kendi dertlerimle seni de üzdüm.
    -hımm bunları bir daha duymamış olayım.ben senin arkadaşınım. bana anlatmayacaksın da kime anlatacaksın?
    -beni gerçekten seviyor musun mahmut?
    -elbette, bütün arkadaşların gibi.
    gözleri ışıl ışıl parlamaya başlamıştı. birden beni iterek kumların üzerine yatırdı. üstüme kapaklandı ve yüzümü elleriyle tuttu.
    -oğlum şeytan tüyü mü var sende?ben kimseyle böyle çabuk samimi olmazdım. nedir sendeki şey?
    -açıkçası bilmiyorum alev. aslında kızlar benden genellikle kaçardı ama...
    -o kızların akıllarına şey edeyim.
    yavaşça dudaklarıma yumuldu.bir süre öpüştük. daha sonra yanıma uzandı ve kollarıyla beni sardı. birbirimizin gözlerine bakıyorduk. birden gelen bir sesle irkildik
    -öhö öhö..
    hemen toparlandık. alev sesin geldiği yöne döndü..
    -ayy sen miydin işıl?
    -ne oluyoruz ayol? daha dün bir bugün iki,ne bu acele böyle? siz beni de geçtiniz valla.
    alev:
    -hayır canım,biz arkadaşça oturuyorduk. öyle değil mi mahmut?
    ben:
    -evet, öyle.
    işıl:
    -tabi canım, belli...
    işıl’a olanlarla ilgili rapor verdikten sonra beraber denize girdik. başımda çılgın kız bir tane iken iki tane olmuştu. bir süre neşeli oyunlar oynadık denizde. daha sonra kumsala çıktık, muhabbet etmeye başladık. bir ara konu dünkü hadiseden açıldı.
    -dün ömer,i iyi madara ettin ha.hele o tekme neydi öyle?
    işıl:
    -ee lise yıllarımda taek wan do ile uğraşmıştım. yalnız benim anlamadığım çocuk niye kustu, ayaklarım iğrenç mi o kadar?
    -yoo hiç te öyle gözükmüyor, tabi kokusunu bilemem.
    -bak bakalım kokuyor mu.
    işıl birden ayağını burnuma yapıştırdı. bende ayağını sigaradan nefes çeker gibi kokladım.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 60.
    0
    -annem, canım annem, bazen onu bile sebepsiz yere üzüyorum. halbuki şu hayatta ondan başka kimsem yok. babamla boşandıklarında ben daha 8 yaşındaydım. hiç baba sevgisi nedir tatmadım ben anlıyor musun? annem her zaman yanlış bir evlilik yaptığını söyler durur. çocukluğumda da bana hiç sevgi göstermemişti. boşandıktan sonra da gitti almanya’ya yerleşti. hatta bir alman kadınla evlenmiş, çocukları bile olmuş. yıllardır bizi hiç arayıp sormuyor, burada bir kızı olduğu aklına bile gelmiyor.
    sesi büzülmeye, gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı.
    -ondan istediğim birazcık sevgiydi.bu kadar zor muydu istediğim? sadece birazcık sevgi. ama hayır, yıllardır ne kendisi göründü ne de haberini aldık. canım anneciğim türlü sıkıntılara katlandı, beni bu günlere getirdi. şimdi iyi bir işi var ama o da mutlu değil.ara sıra benden gizli ağlıyor. yaşadıkları kolay değildi nede olsa.
    -güzelim bence yanılıyorsun. hangi baba çocuğunu sevmez ki?evet, annenle evliliği yürümemiş olabilir,ama seni unuttuğunu sanmıyorum, aramamasının ise kendine göre sebebi vardır mutlaka,ama emin ol bir gün seni arayacaktır.
    gözyaşları pınar olmuş gözlerinden akıyordu. birden haykırdı:
    -hayır, asla istemiyorum. beni bu güne kadar arayıp sormamış bana babalık yapmamış birine asla baba demem ben. annem onun yüzünden çok zor günler geçirdi.ben çocuk yaşlarda baba hasretiyle büyüdüm. bize bütün bunları yaşatmaya ne hakkı vardı ha?artık aramasın kesinlikle istemiyorum onu, asla asla...
    omzuma kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. benim de gözlerim dolmuştu. yavaş yavaş saçlarını okşuyordum. mustafa’ya hak vermiştim. kız gerçekten de sorunluydu ama onun yerinde kim olsa aynı durumda olurdu. açıkçası o hayırsız babasına çok kızmıştım.bir süre ağladı. gözyaşları yağmur gibi gözlerinden akıyordu. başını göğsüme bastırdım ve saçlarını okşadım.
    -ağla canım, rahatlarsın.ama bu kadar da harap etme kendini. böyle isyan ederek bir yere varamazsın ki.seni seven bir çok insan var burada,en başta annen. bütün sevgisini sana vermiş. hatta düşünsene, istese başkasıyla evlenebilirdi belki. ama eminim ki senin için evlenmemiştir. sonra arkadaşların,ne bileyim ben mesela. daha tanışalı ne kadar oldu? dün bir bugün iki. ama emin ol sana kanım o kadar çabuk ısındı ki.sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi. o sıcakkanlılığınla, cıvıl cıvıl hallerinle beni 6 yaş gençleştirdin adeta.ben seni çok seviyorum alev, bütün arkadaşlarında seviyordur eminim ki.geçmişe fazla takılma artık. tanrının izniyle önünde yaşanacak uzun yıllar var.
    hıçkırıkları biraz kesilmişti. gözyaşlarını sildi ve bakışlarını denize doğru çevirdi.
    Tümünü Göster
    ···