/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +9
    #
    -burası neresi. dedim şaşkınlıklar içinde
    -aradığın cevapların adresi ali. dedi
    uzun uzun adrese baktım bi şey çağrıştırır mı diye ama benim için hiç bir şey ifade etmiyordu bu kağıt parçası.
    -eyvallah. dedim
    -eyvallah. dedi murat kapıya doğru yönelirken.
    ama çıkamadı, durdu orda, durdu bir süre.
    tekrar arkasını döndüğünde gözlerinin yaşlı olduğunu gördüm murat'ın.
    geri döndü yanıma.
    sarıldı.
    kocaman yüreğiyle sarıldı bana.
    sımsıkı sarıldı.
    önce şaşkınlıktan karşılık veremesem de ben de ona sarıldım sonra.
    nedenini bilmediğim bir şekilde vedalaşıyorduk murat'la.
    -kendine iyi bak. dedi
    -sen de. diyebildim sadece.
    murat çıktı ve gitti.
    beynim yanıyordu yine.
    hiç bi şey düşünemiyordum.
    aptal gibi hissediyordum kendimi.
    kafamı avuçlarımın arasına almış çaresizce düşünüyordum.
    ne yapmam gerekiyordu, bilmiyordum.
    elimdeki kağıda baktım yine.
    ve gitmeye karar verdim.
    bu bilet elimdeyken burda öylece kalamazdım.
    "sabah ola hayrola" diyerek kafamı yastığa koydum.
    normalde bu yorgunluklu direk uyumam lazımdı ama yataka bi kaç saat döndüm durdum.
    sabah kapı sesine uyanmıştım.
    babam gelmişti.
    her zaman olduğu gibi geldiğini belli etmek için ıslık çalarak girdi eve.
    elindeki poşetleri mutfağa bırakarak odama geldi babam,
    -günaydın oğlum. dedi
    -günaydın baba, hoşgeldin. dedim yataktan doğrulurken.
    -napıyorsun, iyi misin? dedi
    -iyiyim baba da dün geç çıktım bardan, ondan bu saate kadar uyudum. dedim.
    -yat hadi geri, daha saat 10, al uykunu. dedi
    -yok baba çıkıcam birazdan. dedim
    -nereye. dedi
    normalde yalanı hiç sevmesem de inandığım değerler uğruna tek ayak üstünde babama bile 40 yalan söyleyebiliyordum.
    -vallahi ege turu yapıcaz baba. dedim
    -nasıl yani, tatil gibi mi. dedi
    -yok baba, iş için, turne gibi düşün, farklı farklı mekanlarda çalıcaz. dedim
    -ne zaman dönersin. dedi
    -bilmiyorum baba, kendimizi sevdirirsek belki uzun sürer, sağlam para kaldırana kadar dönmem. dedim
    -parayla pulla işimiz yok. dedi babam birden üzülerek.
    -o zaman bahçeye niye gidiyorsun baba. dedim
    babam cevap vermeden içeri geçti.
    kötü bi laf dememiştim ama beni göndermemek için "parayla pulla işimiz yok" demesi saçma gelmişti.
    parayla pulla herkesin işi vardı.
    önce çantamı toparladım.
    sonra mutfağa geçtim ve babamın kahvaltı hazırlamasına yardım ettim.
    laf arasında 2-3 sataşarak aldım babamın gönlünü
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    +9
    poncuk senin baba tarafı mı adana/mersin yöresinden? senaryolarında çok geçiyor.. soy isim de akdeniz?

    edit: yunus bini sen misin yoksa lan. adamın hikayesini de mi çalıyosun.

    dünya çok bozuk beyler kafam çok karışık.
    ···
  3. 28.
    +18 -9
    siz neden herkesi birbirine benzetiyorsunuz? boncuğa kelebek dediniz, bana boncuk diyorsunuz, bi sonra gelene de yarım ali mi diyeceksiniz? bu nasıl bi döngüdür amk. bu konuyla ilgili başka entry girmeyeceğim. açık konuşuyorum buraya muhabbete değil bu hikayeyi anlatmaya geldim. selametle.
    ···
    1. 1.
      +2
      ilk şuku yapalım mı sanada? ister misin? :D
      ···
    2. 2.
      +4 -2
      saçma sapan işlere gerek yok bilader, okuyun geçin işte.
      ···
      1. 1.
        +2
        boncuga kelebek dedigimizi biliyosun , bu demektir ki boncuk ömerin her enrtysini tek tek okumus birisin (bence direk boncuk ömersin) ,diğer entryde de dedigim gibi
        diyelim ki sen boncuk ömer değilsin ;
        -boncuk ömer - yarim ali
        -boncuk ömer in hikayesi - yarim ali nin hikayesi
        -her gece 10 da part atımı
        -part başlarında * tarzı şeyler
        -hikayenin en heyacanlı yerinde hikayeyi bitirmeler
        -her gün son partlari 3 nokta ile bitirmen
        -hikayenin ilk başında size göre hikaye bana göre gerçek herkes kendinden bişey bulsun demen
        ...

        bu demek oluyor ki sen tam bir hırsızsın boncuk omerin hikayesini kendi hikayene uyarlayıp çalmıssın tam bir huursun yani
        ,ama bence sen direk boncuk ömersin ve hikayende bize yaptıgını daha unutmadık hikayenin sonunda gerçek degildi demen yeterliydi bizim için ama sen şerefsizlik yaptın ama hala geç değil ..

        Not : hangi ihtimal dogruysa o ihtimalde dediklerimi kaale al ve adam ol
        Not2: Delikanliysan bu enrtyi cevaplarsin
        ···
      2. 2.
        +2 -1
        delikanlılık bahsettiğin gibi bi şey değil kardeşim. selametle.
        ···
  4. 29.
    +10 -1
    #
    -evet evet o. dedim sanki çok biliyormuşum gibi
    -caner'in kız arkadaşı o, garip bir kız, ben de çok tanımıyorum, bi kaç defa gördüm caner'in yanında, arada gelir buraya. dedi
    -nerde yaşıyor. dedim
    -kardeşim inan ki senin bildiklerin haricinde bi tek adını biliyorum. dedi
    -anladım kardeşim. dedim umduğumu bulamayarak.
    ama aradığım cevapları bulmadan gitmeyecektim.
    1100 km yolu bu kızın diğer elemanın kız arkadaşı olduğunu öğrenmek için gelmemiştim ben.
    -peki caner, o nasıl biri, nedir, necidir? dedim
    -abi kusura bakma da meraktan soruyorum çocukların bi yanlışı mı oldu ben yokken. dedi
    -yok yok, birine benzettim de, geçen sefer konuşamadık apar topar gidince, yolum bu tarafa düşmüşken de bi uğriyim dedim, aklına başka bi şey gelmesin. dedim
    -ha anladım, sıkıntı yok o zaman. dedi
    -sıkıntı yok kardeşim. dedim
    -caner bizim mahalleden bi eleman, ev arkadaşım diyebiliriz ama çok da sayılmaz aslında, bi kaç evi vardır onun, kaçak göçek yaşar, arada hatun getirir, ayda bi kaç defa gelir, geldimi de eve erzak falan alır, karşılıklı çıkar ilişkisi işte. dedi
    -ne iş yapar. dedim
    -polis falan göndermedi di mi seni. dedi çağdaş gülerek.
    yaptığı espriyi anlamamıştım.
    -yok. dedim soğuk soğuk.
    -torbacıdır caner. dedi çağdaş birden ciddileşerek.
    -nasıl yani, uyuşturucu falan mı satıyor. dedim
    -küçük çaplı evet, esrar, hap ayağı bununkisi. dedi
    -anladım. dedim
    -kullanıyorsan var içerde. dedi şakayla karışık teklif ederek.
    -yok kardeşim, eyvallah. dedim
    kısa bi süre daha sessizlik oldu.
    -peki nasıl ulaşırız bu caner'e. dedim
    -ulaşamazsın. dedi
    -neden, torbacı değil mi bu herif, müşterileri nasıl ulaşıyor. dedim
    -ama sen müşterisi değilsin, caner'in kitlesi bellidir, temiz iş yapar, kimin ne zaman ne alacağını bilir ona göre çıkar piyasaya, işini görür, kaybolur. dedi
    -numarasını verir misin bana. dedim
    -hangisini. dedi gülerek.
    -kaç tane var ki. dedim
    -beni bi numaradan 2 defa aradığını görmedim. dedi
    bu iş sandığımdan da zor olacaktı.
    ama asla vazgeçmeyecektim.
    içimde kalan o kocaman boşluğun cevabı bu 2 insandaydı.
    bilmiyordum ama sonuna kadar hissedebiliyordum.
    geçmişim silinmişti belki ama hislerim olduğu gibi duruyordu.
    -çağdaş benim caner'e ulaşmam lazım. dedim
    -sen emin misin caner'i sadece birine benzettiğine. dedi
    bu işin böyle olmayacağı çok açıktı.
    mecburen başladım anlatmaya.
    yaşadığım kaza olayını çağdaş zaten az çok biliyordu,
    hatta belki benden fazlasını bile biliyordu.
    o yüzden hiç girmedim o konuya.
    direk buraya geldiğimiz geceden başladım,
    o kızıl saçlı hatun'un, aslı'nın yaptıklarından bahsettim çağdaş'a.
    bana dokunduğunu, yüzümü sevdiğini, gözlerime baktığını söyledim.
    -dumanlılardır, çok takılma. dedi
    -öyle değil çağdaş, başka bi şey bu. dedim
    -onlara ulaşırsan rahatlayacak mısın peki. dedi
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    +9
    #
    -o kadar güçlüsün madem... demişti ki aslı indi arabadan.
    -caner sus. dedi
    caner aslı'ya döndü.
    -gidelim. dedi aslı
    caner yakamdan tuttu beni.
    -eğer bir daha karşıma çıkarsan seni yaşatmam. dedi
    -bana uyar. dedim hiç korkmadan.
    ve yakamı bırakarak indiği arabaya geri bindi.
    ben hala arabanın önünde duruyordum.
    gitmelerine izin veremezdim.
    eğer giderlerse onları bir daha bulamayacağıma emindim.
    caner arabayı çalıştırdı ve hareket etti.
    arabanın tamponu dizlerine dayanmıştı.
    bu şekilde biraz daha sürdü arabayı.
    ufak ufak geri kaydım.
    biraz daha uzatırsam gerekirse beni ezip geçeceğini biliyordum.
    gözlerinde gram merhamet yoktu o an caner'in.
    o, benim sebebini bilmediğim düşmanımdı.
    garson çocuk koluma girdi ve bir hamlede çekti beni arabanın önünden.
    caner hiç durmadan gaza bastı ve uzaklaştı.
    arabanın ardından bakarken plakayı kazıdım beynime.
    -iyi misin abi. dedi garson çocuk.
    -iyiyim. dedim yediğim darbelerden suratımın her yeri zonklarken.
    beynim kazan gibi olmuştu.
    hiç bir şey düşünemiyordum.
    garson çocuk kaldırıma oturttu beni.
    -bi hasteneye falan mı gitsek abi. dedi çocuk
    -gerek yok. dedim
    -iyi gözükmüyorsun ama. dedi
    -uzun süre de iyi gözükmeyeceğim. dedim
    -bana düşmez ama mevzu ne abi, kız davası mı? dedi
    -evet. dedim uzatmamak için.
    -o kız da aslı herhalde. dedi çocuk
    -evet. dedim yine
    -anladım abi. dedi konuşmak istemediğimi anlayan çocuk.
    çocuğu daha fazla işinden alıkoymamak için cebimden cüzdanı çıkarttım ve
    -borcum ne kadar. dedim
    -ne borcu abi. dedi çocuk şaşırarak.
    onun da kafa gitmişti
    -bira içtik ya oğlum. dedim
    -haaa, 15 lira. dedi
    "öh amk" dedim içimden ve 20 lira uzattım cüzdandan.
    -eyvallah abi, para yok yanımda, üstünü barda veririm gelirsen. dedi
    -gerek yok kardeşim, eyvallah, hadi işine bak sen. dedim
    -seni bi taksiye bindireyim mi, evine git, kalma burda, o manyak yine gelir falan. dedi
    -keşke. dedim
    -anlamadım. dedi çocuk.
    -gibtir et kardeşim. dedim
    -nerde oturuyorsun abi. dedi
    -çanakkale. dedim
    -buralı değilsin yani. dedi
    -değilim. dedim
    -dönecek misin. dedi
    -dönemem. dedim
    -sende başka dalgalar var abi, anlatmak ister misin. dedi çocuk
    ···
  6. 31.
    +10 -1
    #
    ezgi ve murat'ı bir süreliğine oyalayabilecek olmamın rahatlığıyla devam ettim yola.
    pozantı'yı geçmiştim geçmesine ama yolun yorgunluğu ve tek olmanın vermiş olduğu can sıkıntısıyla çok fazla uykum geldi.
    100 km kadar bi yolum kalmıştı ama dayanamadım.
    ilk benzinliğe çekip kapattım gözlerimi.
    1 saatlik uyku bile yetmişti.
    gözlerimi açtığımda saat 10'a geliyordu.
    arabayı çalıştırdım ve devam ettim yoluma.
    2 saat kadar sonra girdim adana'ya.
    yolları hatırlamıyordum ama adres aklımdaydı.
    sora sora buldum aynı evi.
    açık olan bina kapısından girdim içeri.
    çıktım 3. kata.
    çaldım kapıyı.
    kapı hemen açıldı.
    ben karşımda yine o yüzü yaralı elemanı görmeyi beklerken kapıyı bu sefer murat'ın arkadaşı çağdaş açmıştı.
    çağdaş'ı murat'tan birlirdim ben,
    üniversite'den eski bir arkadaşıydı.
    zor bi hayatı vardı bildiğim kadarıyla ve okula devam edemeyip dönmüştü memleketine, adana'ya.
    beni çok iyi tanımasa da o da murat'tan bilirdi beni.
    -hoşgeldin. dedi şaşkınlıkla
    -hoşbulduk çağdaş. dedim
    kısa süreli bi sessizlik yaşandı.
    davet beklediğim çok belliydi.
    birazdan durumun farkına varan çağdaş
    -geçsene? dedi
    ikiletmeden geçtim içeri.
    eve girer girmez gözlerim öncelikle kızıl saçlı hatunu sonra da diğer elemanı aradı.
    ama kimseyi göremedim.
    ses seda da yoktu evde.
    çağdaş'ın yönlendirmesiyle salondaki koltuklara oturduk.
    -tek misin. diye sordu çağdaş
    -evet, tek geldim bu sefer, işlerim vardı da. dedim
    -iyi hoş geldin kardeşim, geçen sefer ağırlayamadım sizi kusura bakmayın, siz de apar topar gitmişsiniz zaten. dedi
    -evet, biraz öyle oldu. dedim
    -eee neler yapıyorsun. dedi çağdaş
    -aynı işte, iş güç devam, sende nasıl keyifler. dedim
    -nolsun be, tutunmaya çalışıyoruz işte. dedi
    -herkes gibi. dedim
    -benimkisi biraz farklı be kardeşim. dedi
    -haklısın. dedim konuyu daha fazla uzatmayarak.
    çağdaş'la çok bi paylaşımımız olmadığı için daha fazla ilerletemedik tabi ki de muhabbeti.
    gergin bi sessizlik oldu salonda.
    daha fazla dayanamayarak girdim konuya.
    -çağdaş. dedim
    -efendim. dedi
    -bi şey sorabilir miyim kardeşim sana. dedim
    -sor tabi kardeşim, buyur. dedi
    -biz geçen geldiğimizde 2 kişi vardı evde, kimdi onlar, ev arkadaşların mı? dedim
    -caner vardı evde, bizim burdan bi arkadaş ama başka kim vardı bilmiyorum. dedi
    -kızı saçlı bi kız vardı bi de. dedim
    -haaa aslı'yı diyosun sen. dedi
    Tümünü Göster
    ···
  7. 32.
    +12 -3
    #
    çok garip bir duyguydu lan beyler.
    bu iki insanı hem çok iyi tanıyor hem de ilk defa görüyor gibiydim.
    kızın derin bakışları da beni onaylar gibiydi.
    o da bana şaşkınlıklar içinde bakıyordu.
    kitlendik kaldık ikimiz de bir süre.
    ama hatun büyük ihtimalle elemanın sevgilisiydi,
    "hayatım" diyerek sarılmıştı çocuğun beline.
    ama işin garibi eleman da şaşkınlıklar içinde bakıyordu bana.
    ne olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu.
    murat'ın nefes alışverişleri yine düzensizleşmeye başlamıştı.
    onla ilgilenmek için tam murat'a dönmüştüm ki
    -hadi gidelim. diyerek koluma girdi ezgi.
    kocaman bir oyunun içinde olduğum çok belliydi.
    yanımdakilerin ve kapıdakilerin şaşkınlıkları bunu fazlasıyla ele veriyordu,
    ama kimse bir açıklama yapacak gibi durmuyordu.
    ben girdim lafa.
    -merhaba, biz çağdaş'ın arkadaşlarıyız, bugün onun misafiriyiz de, görüştük kendisiyle, kendisi evde yokmuş ama geleceğimizden haberi var. dedim
    cevap vermedi eleman.
    sanki ne diyeceğini bilemiyor gibiydi.
    hala kolumda bekleyen ezgi deminki teklifini bu sefer daha ısrarcı bi şekilde yineledi.
    -ali lütfen gidelim. dedi yalvaran gözlerle.
    sinirlenmeye çoktan başlamış olsam da kendimi tutmaya, mevzuyu çözmeye çalışıyordum.
    göz ucuyla murat'a baktım.
    murat gerçekten kötü görünüyordu.
    heyecanlandığı her halinden belliydi.
    ama ezgi murat'ın o halini bile giblemedi.
    tek derdi o an bizi ordan zütürmekti.
    -allah aşkına ne oluyor burda. dedim dayanamayarak.
    içerdeki kızıl saçlı hatun 1 adım atarak tam karşımda durdu.
    ···
    1. 1.
      +2
      Lan beyler dedin kendini ifşaladın oç
      ···
  8. 33.
    +12 -3
    #
    neredeyse burun burunaydık.
    sanki birbirine hasret kalmış tek kıvılcımla dudakları kavuşacak iki aşık gibiydik o an.
    ne yapacağımı bilemedim.
    kız elini kaldırıp yüzümde gezdirdi elini.
    sanki beni inceliyor gibiydi.
    gözlerine baktım beyler.
    o kömür karası gözlere bıraktım kendimi.
    bana bi şeyler anlatmaya çalıştığı çok belliydi ama ezgi'nin buna izin vermeye niyeti yoktu.
    -ali yalvarırım gidelim. dedi
    can havliyle çekiştiriyor, sanki beni bi şeylerden kaçırmaya çalışıyor gibiydi.
    hayatımda zaten zibilyon tane boşluk varken bir yenisinin daha eklenmesini istemiyordum.
    bu sefer murat girdi devreye.
    hiç tanımadığı kızın elini tutarak aşağıya indirdi.
    -kötü oldum ali, lütfen gidelim. dedi murat.
    beni ordan tek zütürecek sebep murat'ın sağlık sorunu olurdu ki,
    o da olmuştu.
    ya da o an beni ordan zütürmek için bahanesiydi bu, bilmiyorum.
    son bir defa baktım hatunun gözlerine.
    geçmişi gözleri kadar karanlık olan ama henüz adını bile bilmediğim o gözlerde adımı gördüm bir an.
    bakışlarımızla vedalaştık resmen hiç tanımadığım bu yabancıyla.
    murat'a doğru dönerek koluna girdim ve apar topar merdivenlerden inmeye başladık.
    aklım yukarda, o evde kalmıştı ama yapacak bi şey yoktu,
    murat gerçekten de kötü görünüyordu.
    arabaya bindik.
    yol bilmem, iz bilmem ama kendi çapımda hastaneye sürüyordum arabayı.
    ışıkları geçince seyyar arabada şalgam satan bi amcanın yanında durdum hastanenin yerini sormak için.
    -ne için durduk. dedi ezgi
    -hastanenin yerini sormak için. dedim
    ama murat garip bir şekilde birden düzelmişti.
    -gerek yok kardeşim. dedi
    hem kızgın hem de endişeli gözlerle murat'a döndüm.
    -emin misin. dedi
    -eminim kardeşim, sür dönelim. dedi
    -nereye. diye atıldı ezgi heyecanla.
    -eve, çanakkaleye. dedi
    daha az önce burda kalmaya can atanların şimdi dönmek istemesi beni daha da fazla kıllandırmıştı.
    arabayı istop ettim.
    geri gidecekmiş gibi kolumu yandaki koltuğa attım ve hem ezgi'yi hem de murat'ı görecek şekilde arkamı döndüm.
    -siz benim dostlarımsınız ve söylediğinize göre çocukluk arkadaşım, en yakınlarımsınız değil mi? dedim
    -şüphen mi var. diyerek üste çıktı ezgi birden.
    -şüphem yok ama benden sakladığınız bi şeyler var, kimdi o çocuk, kimdi o kız, neden baktı bana öyle. dedim
    ikisi de cevap vermedi önce.
    artık gerçekten sinirlenmiştim ve onları kıracağımı bile bile bağııryordum.
    -size soruyorum, kimdi onlar. dedim
    -dönünce konuşalım mı ali. dedi murat.
    -abi ben arkamda daha fazla soru işare bırakmak istemiyorum, anladın mı? dedim
    -soru işareti falan yok ali, belli ki kafaları güzeldi sana sardılar işte. dedi murat.
    -peki onların kafaları güzeldi, size ne oldu be abi, neden eliniz ayağınıza dolaştı. dedim
    cevap veremedi murat, sustu.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +3
      Bir küçük eylül meselesi senaryosu çıkmazsa fişekletiyorum
      ···
  9. 34.
    +9
    Bu adam ömer. Ben diyim
    ···
  10. 35.
    +11 -2
    #
    çağdaş'ların evinin kapısında, onun beni ilk gördüğünde yaptığı hareketin aynısını yaptım ona.
    elimi usulca kaldırdım havaya,
    ve parmak uçlarımla dokundum yüzüne.
    önce alnında, sonra yanaklarında ve sonra dudaklarında gezdirdim elimi.
    ben hatırlamıyordum ama sanki elim hatırlıyor gibiydi bu çizgileri.
    belki bu hareketime tepki vermese o an gibtir olup giderdim, bilmiyorum ama tepki verdi lan beyler.
    deminden beri donuk donuk konuşan aslı'nın bir anda doldu gözleri.
    ağlamadı kız gibi ama sokak lambasının loş ışığında parlamaya başladı gözleri.
    sonra saçlarına dokundum yavaşça.
    ona da izin verdi.
    hiç bi şey demedi.
    elimi çekmemi istemedi ama acı çektiği her halinden belliydi.
    -sana daha önce dokundum mu.? dedim
    -ali yapma. dedi
    -sevmiş olabilir miyim seni daha önce? dedim
    -ali sus ve git nolur. dedi
    söylediği her cümlede biraz daha yalvarıyor gibiydi.
    o mu benle oynuyordu, ben mi onla henüz bilmiyordum ama bir oyunun içinde olduğumuz çok açıktı.
    ellerimde tuttuğum saçlarını kokladım eğilerek.
    temiz kokmuyordu, sokak kokuyordu, toz kokuyordu ama asla yabancı kokmuyordu.
    -bu kokuyu çekmiş olabilir miyim daha önce içime? dedim
    bir damla yaş süzüldü aslı'nın gözlerinden.
    dik durmaya çalışıyordu ama kahroluyordu.
    için için ağlıyordu.
    az ilerde "aslııı" diye bağıran caner'in sesi bize kadar geliyordu.
    ve gariptir ki artık onu bulduğum için gerçekten hiç bi şeyden korkmuyordum o an.
    aslı hala kısık sesle konuşsa da ben hiç çekinmeden söylüyordum söyleyeceklerimi.
    henüz bi kaç saniye geçmemişti ki aslı'nın telefonu çaldı.
    panikle çıkarttı telefonu arka cebinden. caner arıyordu. aramayı susturdu.
    önce aramanın kapanmasını bekledi sonra da anında sessize aldı telefonu.
    hala gözlerine bakıyordum aslı'nın.
    siz hiç tanımadığınız birinin gözlerinde kendinizi gördünüz mü lan beyler?
    ben gördüm,
    o gün, o an, o hiç tanımadığım kızıl saçlı kızın gözlerinde gördüm kendimi.
    gülerken gördüm hem de..
    -seni tanımıyorum. dedi aslı
    -ama gözlerin tanıyor. dedim
    cevap veremedi.
    saklandığımız yerde iyice köşeye sıkıştırdım aslı'yı.
    nefeslerimiz değiyordu birbirlerine.
    kaçacak yeri yoktu.
    -aradığım cevaplar sende aslı, bana kim olduğunu söyle. dedim
    -bende cevap falan yok. diyerek kestirip attı.
    -o zaman ne diye çektin bu duvarın arkasına beni, ben seni bulamamıştım ki, bıraksaydın da gibtir olup gitseydim o zaman. dedim
    -caner, boş gezmez, seni yakaladığı an sokardı bıçağı. dedi
    -beni tanımıyormuşsun ya zaten, bıraksaydın da soksaydı. dedim
    -ama caner'i tanıyorum ve onu çok seviyorum, tanımadığım biri için başının belaya girmesini istemem. dedi
    -peki o tanımadığın insandan neden kaçtın o zaman aslı? dedim
    -polis sandım seni, kıllandım işte. dedi
    -eskiden de bu kadar zeki miydin? dedim
    -anlamadım. dedi
    -eskiden de bu kadar güzel yalan söyleyebiliyor muydun yani? dedim
    Tümünü Göster
    ···
  11. 36.
    +11 -2
    #
    -fazlasıyla. dedim
    -peki o zaman, gel benle. diyerek ayaklandı
    heyecanla kalktım ayağa.
    çıktık evden.
    anahtarı isteyerek bindi şoför koltuğuna.
    nereye gittiğimizi bilmiyordum.
    yol biraz uzun sürmüştü.
    "yüreğir" diye bi yere gelmiştik.
    eski evlerin olduğu bi mahalleye girdik.
    yıkık dökük bir evin önünde durduk.
    -burası. dedi
    -nasıl yani burda mı yaşıyor caner. dedim
    güldü çağdaş.
    -senden benden daha kral yerlerde yaşıyor, rahat ol, buraya gelir birazdan yemlenmeye. dedi.
    -emin misin. dedim
    -bak müşterileri gelmiş bile. dedi eliyle yıkık dökük evin içindekileri göstererek.
    o gösterene dek orda birilerinin olduğunu bile farketmemiştim.
    -haydi rastgele. dedi çağdaş.
    -sen gelmeyecek misin. dedim
    -ben gelirsem duman olurum kardeşim, ben daha önce yakalandım, bi daha baskın yersem gözümün yaşına bakmazlar, içeri girmek için daha çok gencim. dedi
    çağdaş'ın bu sözleri bundan sonra yola yalnız devam edeceğim anldıbına geliyordu.
    -numaram var mı sende. dedi
    -yok. dedim telefonumu çıkartarak.
    verdiği numarayı yazıp kaydettim.
    -işin bitince ararsın, bu civardayım, araban bende, merak etme. dedi
    emanet malı emanet etmiştik resmen amk.
    ama sağlam adımlarla hedefime yürüdüğüm için başka hiç bir şey görmüyordu gözüm.
    çağdaş bana göre pek sağlam ayakkabı değildi ama öyle ya da böyle yardım ediyordu bana.
    tam arabadan inecektim ki
    -çağdaş. dedim
    -efendim kardeşim. dedi
    -bu mevzular aramızda biliyorsun di mi. dedim
    -rahat ol kardeşim, bizden sır çıkmaz. dedi
    çağdaş'a güvenerek indim arabadan.
    resmen bilinmeze doğru yürüyordum yüreğir'in loş sokaklarında.
    açık olan bahçe kapısından girdim.
    hala net göremiyordum ama içerdekilerin bakışlarının bana yöneldiğini hissedebiliyordum.
    ürkek adımlarla çıktım yarısı yıkılmış merdivenlerden.
    içerde nasıl bir manzarayla karşılaşacağımı bilmiyordum.
    içeri girdiğimde sokak lambası artık arkamdan vurduğu için gözümü almıyor içerdekileri daha rahat seçebiliyordum.
    ortamın raconu nedir bilmediğim için kahveye girer gibi kafa selamı verdim.
    içerdeki elemanlar önce şaşkınlıkla birbirlerine,
    sonra da "sen kimsin amk" diye bana baktılar.
    huzursuzluk verdiğimi anladığım için açıklama gereği hissettim.
    -caner'i bekliyorum, malzeme alıcam. dedim
    elemanlar kendi arasında "yeni düşmüş bin" diyip gülüştüler.
    duymazdan geldim. belki bi 20 dk kadar bekledim orda.
    sonra evin arka tarafındaki kırık taşların üzerinden atlayarak caner geldi.
    beni görmemişti ya da gördüyse de seçememişti. tepki vermedi.
    ama hemen arkasından gelen kızıl saçlı kız beni görür görmez gözlerime kilitlendi.
    bir an için zaman dursa da çok geçmeden arkasına bile bakmadan kaçmaya başladı...
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    +10 -1
    Hayatim sözlükte hikaye okuyarak geciyo Amk. Her bos animda okuyorum
    ···
  13. 38.
    +10 -1
    #
    -nerdesin sen? dedi
    -yatıyordum ezgi, duymamışım. dedim
    -napıyorsun demedim, nerdesin dedim. dedi
    -bahçedeyim, yarın bir gün dönerim. dedim
    -ali, kemal amca'yı aradım, nerde olduğunu bilmiyor, bana yalan söyleme. dedi
    -ödeşmiş oluruz. dedim
    -ne diyorsun ali sen, iyi misin, korkutma beni. dedi
    -iyiyim merak etme, müsait değilim şu an, arıcam ben seni. diyerek cevap bile beklemeden kapattım telefonu.
    ezgi bana arkadaşı olarak değil sevgilisi olarak hesap soruyordu o an.
    henüz ortada ezgi'yle bana dair, bize dair konuşulmuş bi şey yoktu,
    evet ona karşı bir ilgim vardı ama adını koymamıştık henüz hiç bi şeyin.
    ne düşüneceğimi, ne hissedebileceğimi bile bilemedim o an.
    daha düne kadar beni deli gibi mutlu edebilecek olan bu sorgu sual o an beni fazlasıyla rahatsız etmişti.
    evet, ezgi benim için değerliydi, çok değerliydi
    ama bi şekilde bazı şeylere inandırılarak sevdim ben onu,
    murat'ın, o kazadan önce ezgi'yi çok sevdiğimi, ona aşık olduğumu söylemesiyle,
    eski yaşantıma dönmek istememle sevdim ben ezgi'yi.
    ama 1 gecede her şey değişmişti.
    içimdeki boşluğun sahibi ezgi değil aslı'ydı.
    ve ben dün gece yeniden bulmuştum onu.
    çok garip duygular hissediyordum.
    ezgi'nin murat'a da haber vereceğini bildiğim için aramadım murat'ı.
    babamı aradım.
    o da hemen açtı telefonu.
    -baba. dedim
    -nerdesin oğlum. dedi babam da merakla.
    -istanbul'a geldim baba, bi arkadaşın yanına, apar topar çıktım evden, sana da haber veremedim kusura bakma. dedim
    babam nedenini anlayamadığım bi şekilde heyecanlanmıştı.
    -ne, istanbul mu? kimlesin, nerdesin, kimin yanındasın, iyi misin? dedi panik bir şekilde.
    -baba noluyor, sakin ol. dedim şaşırarak.
    -iyi misin oğlum? dedi babam.
    -iyiyim baba, neden iyi olmiyim, arkadaşımı ziyarete geldim. dedim
    -geliyim mi seni almaya? diye çok saçma bi teklifte bulundu babam.
    -baba asıl sen iyi misin? dedim
    -ne zaman döneceksin. dedi
    -yarın bir gün dönerim her halde baba, azcık kafa dinliyim, keyfim yerinde, merak etme. dedim
    -iyisin di mi? dedi tekrar.
    -baba iyiyim merak etme. dedim biraz da olsa sinirlenerek.
    babamı bana karşı ilk defa bu kadar üstüme titrerken görüyordum.
    anlam verememiş, çok şaşırmıştım.
    -tamam oğlum, çok kalma olur mu? dedi
    -olur baba, görüşürüz. dedim
    -dikkat et kendine. dedi ve telefonu kapattık.
    babamın bu konuşmalarına anlam verememiştim,
    25 yaşındaydım ve daha önce bir çok kez il dışına çıkmıştım.
    ama babam hiç birinde bu kadar tedirgin olmamıştı.
    başımın ağrımaya başladığını hissettim.
    ya açlık ya sinir ya da ikisi birden threesome yapıyordu beynimle.
    aslı'nın ne zaman geleceğini bilmeden öylece bekliyordum vermiş olduğu söze güvenerek.
    saati 1 etmiştim ki çok şükür çağdaş geldi.
    hem çok acıktığım hem de sigaram olmadığı için gelmesine çok sevinmiştim.
    -ooo günaydın bilader. dedi çağdaş.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 39.
    +9
    #
    arka tarafa geçtim direk.
    biraz orda takılacaktım.
    kafam yine çok karışmıştı amk.
    adana'ya gittiğim günden beri gün yüzü görmemiştim.
    birazdan garsonlardan biri geldi yanıma
    -kendisi burda uğur bey. diyerek beni gösterdi
    -sağolun. diyerek teşekkür etti ve garsonun cebine para koydu adam.
    "kaç paraya sattın beni ulan" dedim içimden.
    adam aynı tepkisiz bakışlarla bana doğru geliyordu.
    -merhaba. diyerek tokalaşmak için elini uzattı adam.
    tipinin ve bakışlarının aksine çok kibar bi tavrı ve konuşması vardı adamın.
    "madem böyle konuşacak, güzel güzel tanışacaktık ne diye sahnede sıkıntıya soktun beni o zaman amk" demeyi çok istesem de diyemedim tabi ki de.
    -merhaba, ali ben, hoşgeldiniz. dedim
    -biliyorum. diyerek notu yazanın kendisi olduğunu tastikledi adam.
    -nerden tanışıyoruz. dedim ufaktan yine bi tırsarak.
    adam şaşırdı önce.
    sonra gülümsedi alay edercesine.
    -anlamadım? dedi
    -nerden tanışıyoruz? dedim bu sefer biraz daha kendinden emin.
    adam birden ciddileşti.
    şaka yapmadığımın farkındaydı.
    -istanbul'dan. dedi
    -ben buralıyım ama. dedim
    güldü adam yine.
    -doğruymuş. demek dedi adam.
    -ne doğruymuş? dedim meraklanarak
    -"ali kafayı yedi" demişlerdi, seni korumak için yapıyorlar sandım ama ikna oldum şu an. dedi
    olayı deşmek işime gelecekti.
    bu adam bana istediğim cevapları öfkeyle de olsa sunabilirdi.
    adam ne kadar tehditkar konuşsa da hal ve hareketleri hala çok kibardı.
    beni fazlasıyla gerse de ortamı germiyordu, bana bi şey yapacak gibi bir hali yoktu.
    -nasıl ikna oldun, belki rol yapıyorum şu an. dedim
    -gözlerinde ölüm korkusu yok. dedi
    -anlamadım. dedim
    -eğer beni tanısaydın, eğer beni hatırlasaydın kaçacak delik arardın ali. dedi
    gözleri bir anda nefret dolmuştu.
    adam hafifçe yakamı tutuyordu bunları konuşurken.
    derken ahmet abi geldi yanımıza,
    bi sıkıntı olduğunu anlamış olacak ki
    -bi sorun mu var beyler. dedi o kalın sesiyle.
    adam yakamdaki ellerini yavaşça indirerek
    -yoo hayır, ali bey'i çok sevdik, tanışmak istedim. dedi adam.
    ahmet abi ikna olmamıştı ki bana baktı,
    -evet. diye onayladım adamı.
    mevzu çıkartmak istemedim.
    hem o an için bu adamlar 2 kişi olsa bile daha kendileri gelmeden haberleri geldiğine göre taşaklı adamlardı bunlar.
    bulaşılmaması gereken tiplerdi.
    2 kişi giderler 20 kişi geri gelirlerdi.
    ahmet abi'nin de başını durup dururken belaya sokmak istemedim.
    -iyi akşamlar, yine görüşücez. diyerek kibarca tehdit ederek çıktı adam dışarı.
    ahmet abi yanıma geldi.
    -iyi misin ali, tanıyor muydun bu adamı. dedi
    -yok abi, garip biri, ben de anlamadım. dedim
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +4
      bu gece yaz uzun uzun giberim belanı ölüyom meraktan işi gücü bıraktım amcık
      ···
  15. 40.
    +8
    #
    normalde çalmaya başlamadan önce az da olsa çene çalardım,
    ama yapmadım direk girdim şarkıya.
    ilk şarkıyı bitirmek üzereydim ki ezgi girdi mekana.
    uzaktan selam vererek her zaman oturduğu sağ arka köşedeki yerine oturdu.
    bi bira söyledi kendine.
    başımla selam verdim ben de belli belirsiz.
    öyle şarkılar türküler devam ettik geceye.
    hareketli hiç çalmadım neredeyse.
    emre aydın, sezen aksu, mehmet erdem paso böyle gidiyordum.
    istek parçalar gelmeye başlamıştı.
    ilk istek teoman - iki yabancı'ydı.
    sevdiğim bir parçaydı.
    direk başladım çalmaya.
    isteğin sahibi olan masa başta olmak üzere sağlam bi alkış aldım.
    sonrasında da mendile yazılı isteklerle devam ettim.
    garsonların önüme koyduğu mendilleri tek tek açıyor, okuyor ve es geçmeden çalıyordum.
    ama ezgi'nin bugün benden istediği bi şey vardı.
    "benim için bi şarkı çal" demişti.
    çalacaktım elbet de,
    hoşuna gitmeyecekti belki ama çalacaktım tabi ki de.
    sadece ezgi'ye bakıyordum.
    sırada onun şarkısı olduğunu anladı ezgi,
    gülümsedi,
    ama ben gülümsemedim beyler.
    baktım öyle uzun uzun ona.
    başladım ali atay'dan yalan'ı çalmaya.
    ezgi'nin de çok sevdiği bir şarkıydı bu ama sözleri çok manidar olduğu için az önce gülen gözler yerini hüzne bıraktı.
    gözlerimi ayırmadım ondan.
    gözlerinin içine baka baka sonuna kadar söyledim şarkıyı.
    ezgi cesurdu.
    öyle kaçmazdı kolay kolay.
    o da ayırmadı gözlerini benden.
    şarkıyı bitirerek sigara molası vermek için 15 dk arar verdim.
    normalde bu arada bizim çocukların ezgi'yle murat'ın masasına otururdum ama bu sefer yapmadım.
    arka tarafa geçtim, bi sigara yaktım.
    1 kesmedi 2.'yi de yaktım hemen ardından.
    o da çabucak bitti.
    ağzımı ıslatmak için bardan bi bira alarak çıktım sahneye geri.
    sahneye çıktığımda göremedim ezgi'yi yerinde.
    başta "sigara içmek için dışarı çıktı herhalde" diye düşündüysem de 2 şarkı çalmama rağmen gelmemişti ezgi.
    ne yalan söyliyim üzüldüm lan beyler,
    "keşke yapmasaydım öyle" diye geçirdim bir an içimden.
    çünkü onlara ne yaparsam yapayım, ne söylersem söyleyeyim aradığım cevapları vermeyecekti onlar,
    geçmişimin anahtarı aslı'daydı.
    saat 11:30'a doğru geliyordu ki beklenen misafirler geldi.
    50 yaşlarında 2 adam, 30 yaşlarında 2 güzel kadın en önde kendileri için ayrılan masaya oturdular.
    şarkımı söylerken kafamla selamladım onları.
    ama sonra çok garip bi şey oldu beyler.
    gelenlerden uzun boylu olan adam göz göze geldiğimiz ilk andan itibaren ayırmadı gözlerini benden.
    her hangi bi duygu yoktu herifin bakışlarında ama bakıyordu işte, rahatsız edercesine bakıyordu..
    Tümünü Göster
    ···
  16. 41.
    +12 -4
    #
    -ali üzme bizi de sür şu arabayı. dedi ezgi
    -hiç bir yere gitmiyorum ezgi, beni siz anlamazsanız, sorularımı siz cevaplamazsanız ben nasıl tamamlarım geri kalan yarımı. dedim
    -geri kalan yarın falan yok ali. dedi ezgi de sinirlenerek.
    -ben o gözleri tanıyorum ezgi. dedim
    -aynı şeyleri tekrar yaşatma bize ali, nolur. dedi murat.
    -abi neler yaşadığımı, içimde nasıl bi boşluk olduğunu biliyor musunuz siz ha? dedim
    -biliyoruz tabi amk, kim vardı senin yanında bizden başka, kim kaldı 2 yıl boyunca hastanede baş ucunda, kim ağladı sabahlara kadar, bu kız ağladı ali, ben 2 yıl uyku uyumadım ali, sana her şeyi anlattık biz ali, zor zamanlar geçirdin ama biz geçirmedik mi ali, 2 yıl bir ölünün baş ucunda uyumak nedir bilir misin sen? dedi
    -eski defterleri bi daha açmayacağımıza yemin ettik biz ali, hep beraber ettik bu yemini. diyerek devam etti ezgi murat'ı destekleyerek.
    -eyvallah. dedim sadece
    -şimdi sür şu arabayı. dedi murat.
    hiç konuşmadan çalıştırdım arabayı.
    bu işi burda bırakmayacaktım.
    en yakın zamanda buraya geri dönüp kendim çözecektim bütün mevzuları.
    ezgi'nin dediğine göre içinde ne yazıldığını bile bilmediğim o defteri ben okumadan kapatmıştık.
    tam 1 hafta sürdü 22 yıllık hayatımı bana anlatmaları.
    çanakkale'yi bilenleriniz varsa eski kordon'u da bilir,
    ordaki tahta masaları da.
    işte o masalarda 1 hafta boyunca anlattılar bana hiç hatırlamadığım geçmişimi.
    hayretle dinlemiştim onlardan kendimi.
    çoğu zaman gülseler de ağlamışlardı da bazen.
    güzel günlerimiz olduğu gibi kötü günlerimiz de olmuştu.
    14 yaşındayken annemi kaybettiğimi anlattılar,
    babamın çifçilikle uğraştığını anlattılar,
    tek çocuk olduğumu anlattılar,
    liseden sonra üniversiteye gitmediğimi müzikle uğraştığımı anlattılar.
    çocukluğumu anlattılar,
    güzel günlerimizi anlattılar,
    sevdalarımızı anlattılar,
    beni bana anlattılar.
    her şey tamdı.
    ama içimde kocaman bi boşluk vardı,
    bu boşluğu ne onlar doldurabildi ne de anlattıkları.
    geçmişimi kaybetsem de içimde yetim bir sevda vardı lan beyler.
    nasıl bir duygu, size nasıl anlatırım bilmiyorum ama
    sanki birini çok sevmişsiniz ama kimi sevdiğinizi bilmezmiş gibi.
    bunun cevabını bana hiç bir zaman vermediler.
    her şeyi anlattıklarına dair yemin ettiler.
    o yeminden sonra vazgeçtim sorgulamaktan.
    çocukluk resimlerime bakmaktan ibaretti bundan sonra geçmişim.
    ama yarımdım işte.
    kimse bana "yarım ali" demedi ama ben hep dedim bunu kendime.
    26 yıllık hayatımın 22 yılı yoktu.
    evet belki yarımdan da fazlaydı kaybettiklerim ama dostlarım yanımdaydı,
    babam yanımdaydı.
    tutundum bi şekilde tekrar hayata.
    çalışmaya devam ettim kordon'da bir barda.
    başlarda çok zor gelse de alıştım tekrar gitara,
    içimden geldiği gibi şarkılar söyledim tekrar.
    sorgulamadan devam ettiğim kaldığım yerden yaşamaya.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 42.
    +8
    Bir roman gibi düşünün ulan, gerçek yada gerçekte olabilecek olaylar bütünü gibi düşünün, sürekli yok gerçekti değildi diyip adamın hevesini kaçırmayın, güzel güzel okuyoruz işte.
    ···
  18. 43.
    +10 -2
    #
    kısa süre sonra ben kaçırdım bakışlarımı.
    diğer dinleyicilerle göz teması kuruyor mümkün olduğunca en ön masaya bakmıyordum,
    ama hani olur ya siz bakmasanız bile onun size baktığını hissedersiniz,
    aynen öyle oluyordu.
    herif hala gözlerini bile kırpmadan bana bakıyordu.
    sipariş verirken bile neredeyse çevirmemişti bakışlarını benden.
    istek parçalarla devam ediyordum geceye.
    önüme gelen mendillere tek tek bakıyordum.
    mekan full dolu olduğu için mendiller hiç eksilmiyordu.
    garson sürekli bir yenisini getiriyor,
    karışık karışık önüme koyuyordu.
    2-3 istek parçadan sonra bir diğer mendili aldım elime.
    ara sıra da olsa mendile şarkı değil de
    adlarını ve numaralarını yazan kızlar oluyordu,
    ama ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordum..
    gözlerimi büyütecek o yazıyı gördüm.
    "seni buldum ali.." yazıyordu mendilde.
    normalde her hangi bir tehdit unsuru olmayan bu yazı en önde oturan adamın bakışlarıyla birleşince beni huzursuz etmeye yetiyordu.
    kimin yazdığını düşünmedim bile bu yazıyı,
    yazının sahibi hiç çekinmeden bakışlarıyla belli ediyordu kendini zaten.
    panik olmuştum birden.
    gecenin bundan sonrası benim için daha da zor olacaktı.
    mendilleri okumayı bırakıp aklıma gelen şarkılarla devam ettim.
    saat 12 olmuştu.
    şarkımı bitirir bitirmez sahneden inmek ve buradan gitmek istiyordum ama yanıma gelen garsonlardan biri ben şarkımı söylerken kulağıma eğildi ve
    -abi ahmet abi devam etmeni istiyor. dedi
    ahmet abi'ye baktım barın arkasındaki.
    garsonun söylediklerini onaylayan bir işaret yaptım gözlerimle mecburen.
    "eyvallah" der gibi kadehini kaldırdı ahmet abi.
    aslında bardayken daha güvendeydim.
    ahmet abi buranın adamıydı, mekanın sahibiydi.
    çar çakal, it kopuk bir sürü tanıdığı vardı.
    öyle kolay kolay yedirmezdi beni.
    garsonlar desen en cılızı benden iri.
    mevzu çıkacak olsa anından paketlerdik biz bu 2 herifi.
    bu düşüncelerle keyfimi biraz da olsa yerine getirerek devam ettim ahmet abi'nin istediği gibi çalmaya.
    müşterilerde hiç azalma olmamış aksine diğer mekanlarda müzik kesilince sesi duyan gelmişti.
    ahmet abi keyiften dört köşeydi.
    "zabıtalar gelsin de gör ebenin dıbını" diyerek güldüm içimden.
    gerçi zabıtalar gelse bile bi şey yapmazlardı,
    seveni çoktu ahmet abi'nin,
    doğma büyüme buralıydı,
    ahmet abi'yi tanımayan adam bulmak çok zordu.
    onun da rahatlığıyla dört köşeydi ahmet abi.
    saati 1 etmiştik.
    "tamamdır" der gibi bi işaret yaptı ahmet abi.
    görev tamamdı.
    herkes sarhoş ve mutluydu.
    en öndeki adamdan da tırsmıyordum,
    adam geçmişimden biriydi, belliydi.
    bunu düşünerek mutlu bile olmuştum o an.
    dinleyenlere teşekkür ederek indim sahneden.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 44.
    +8
    Beyler boncuk ömerin ta kendisidir hikayeyi okumayın züte gelirsiniz. Boncuk omerin hikayesini okuyun anlarsınız
    ···
  20. 45.
    +8
    boncuk çıkacak diye çok korkuyorum ama yine de kendime engel olamıyorum, okuyorum. rez aq
    ···
    1. 1.
      +4
      Aynen pampa bende yeni başladım yetişecem inş canlıya
      ···