/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +70 -23
    Yarım Ali'nin Hikayesi..
    26 yıllık ömrümün son 2 yılı..

    - elimden geldiğince düzenli olarak her akşam 10'da başlıyıp bi kaç part yazıcam.

    - yer yer hikayeyle ilgili resimler paylaşıcam.

    - isimler ve mekanlar uydurmadır.

    - hikaye mi? bana göre gerçek sana göre kurgu olsun. bunları düşünmeden sadece hissetmeyi dene ve bu hikayeden bi kaç parça bi şey kat kendine.

    selametle.

    edit 1: bu şarkı bu hikayenin şarkısıdır. ben yüzlerce kez söyledim, yüzlerce kez dinledim. siz de partları okurken dinleyiverin.. https://youtu.be/nD6ib2h90sw

    edit2: bu boncuk muhabbeti gerçekten sıktı beyler. ben boncuğum, oyum, buyum, şuyum ne fark eder ki amk. diyelim ki ifşa ettiğiniz binlerden biriyim, diyelim ki hiç tanımadığınız biri, ne değişir ki? anlatacaklarım mı? hissettikleriniz mi? bu hikayeden alacaklarınız mı? ne değişir ki amk? burda yazılan bir hikaye var ve okumanız için hiç şey vaad etmiyor size hiç kimse. sizden aldığım hiç bir şey yok benim.. sevdiyseniz okuyun, sevmediyseniz selametle..
    ···
  2. 2.
    +32 -1
    adın gibi hikayeye de yarım başlamışsın be bilader. hadi bakalım alalım rezimizi.
    ···
    1. 1.
      +2 -11
      http://www.imge.com.tr/pr...fo.php?products_id=150921

      ilk sayı tek şansımız beyler özentilerin popülerleştirdiği dergileri değilde bu içeriği iyi ve eğlenceli olan dergiye yönelin inci sözlük yazarları ile birlikte oluşturuldu
      ···
      1. 1.
        +5 -2
        gibtir lan yarram ali xdxdxd
        ···
      2. 2.
        +1
        xdxdxd ye çükü
        ···
      3. 3.
        +3
        Bu adam boncuk amk okumayın zütlere getirir
        ···
      4. 4.
        +1
        bu boncuk omerle aynı beyler yazım falan aynı oldugu icin belli dıbına kodumunda bir # yle başlıyor yazılarına dıbına kodumun boncuguuuuu
        ···
      5. diğerleri 2
    2. 2.
      +2
      http://www.incisozluk.com...i/&list_type=solframe

      bu züt Boncuk. Adam resmen kanıtla gibmiş başlıkta.

      Gerçek bu gerçek diye iddaa et sen yine amk lavuğu.
      ···
  3. 3.
    +22 -6
    #
    tam şebnem ferah sahneden inmek üzereydi ki karıştı birden ortalık.
    zaten gönülsüz gelmiş olduğum için "bi taklar olacağı belliydi amk" dedim içimden.
    kavganın sebebini bilmiyordum ama kavgayı başlatan alkolün ta kendisiydi.
    kavgayla hiç bir alakam olmamasına rağmen oraya doğru koştum.
    çünkü ezgi ve murat az önce kavganın olduğu yerdeki büfeye su almaya gitmişlerdi.
    birden şebnem ferah'ın sesi duyuldu sahneden.
    "ne olur yapmayın" diyordu o az önce "sil baştan"ı mükemmel söyleyen ses.
    ama kavga öyle bir anonsla bitecek gibi değildi.
    gittikçe alevleniyor taraflar genişliyordu.
    murat'ı görememiştim ama ezgi tam ortasındaydı kavganın,
    kaçamıyordu.
    havada uçuşan yumruklardan birinin bana gelmemesi imkansızdı, bunu biliyordum ama ezgi ordayken duramazdım.
    atladım araya.
    yumruk yiyeceğimi biliyordum dedim ama ne yalan söyliyim bu kadar çabuk olacağını ben de beklemiyordum.
    ama giblemedim tabi ki de.
    o karmaşanın ortadında kulaklarını kapatmış çaresizce bekleyen ezgi'ye doğru ilerlemeye çalışıyordum.
    itiş kakış arasında zor da olsa gelmiştim ezgi'nin yanına.
    tuttum elimden.
    belki elini tutanın ben olduğumun bile farkında değildi.
    çaresizce tuttu kendisine doğru uzanan eli.
    sarıldım ezgi'ye.
    kollarımın arasına aldım onu.
    bir an önce çıkmak istiyordum o kaostan.
    bana gelen tekme tokatlara aldırış etmiyordum.
    ama imansızın birinin salladığı yumruk kırması ezgi'ye gelmişti.
    biz erkekler neden böyleyiz bilmiyorum ama az önce gayet sakin ve sadece hedefe ulaşmaya çalışırken bir anda döndü gözüm.
    az önce yanlışlıkla da olsa ezgi'ye vuran yumruğu havada yakaladım inerken.
    elemana bakıyordum gözlerimden ateş saçarak.
    o beni tanımıyordu, ben de onu.
    ama az önce yanlışlıkla bile olsa ezgi'ye vurmuş olması onu dünya ahret düşmanım yapmaya yeterdi.
    ki yetmişti de zaten.
    ama eleman da boş çıkmadı.
    havada yakalayıp sıktığım bileğini kurtaramayınca çok sağlam bi kafa salladı bana.
    ülkü ocaklarında çok takıldığım mahalle kavgalarında antreman yaptığım için gelebilecek olası darbelere hazırlıklıydım.
    kafamı geri çektim gelen kafa darbesine karşılık refleks olarak.
    darbeyi yemiştim ama bu hareketimle en azından muhtemel bir burun kırılmasından yırtmıştım,
    daha önce kafa yemiş dostlarım bilirler,
    önce çok sızlar,
    sonra geçer gibi olur, ama geçmez daha çok sızlar.
    bu da alışık olduğum bi duygu olduğu için bunu da çabuk atlattım.
    bir elimin altında hala ezgi vardı.
    bir yandan onu koruyup kolluyor, bir yandan da az önce yarattığım düşmanımla mücadele ediyordum.
    tek elle galip gelmem imkansızdı ama yenileceğimi de hiç sanmıyordum.
    maça kafadan 1-0 önde başlamıştım.
    elemanın az önce hedefi tutturamayıp ezgi'ye inen yumruğu da ayak da duramayışı da yeterince sarhoş olduğunu gösteriyordu.
    son ve çok kuvvetli bir hamle yaptım.
    şansımın da yardımıyla yere devrildi bin.
    ayağı, arkasında yere düşmüş diğer kavgazedelere takılmıştı.
    bi süre kalkmasını beklediysem de kalkamadı yerden.
    kafasını vurmuştu.
    -beter ol bin. dedim dudaklarımı okuyabileceği bir şekilde.
    erkeklik gururum tavan yapmış bir şekilde çıktık ordan.
    ezgi ağlıyordu.
    az ilerimizde hala devam eden kavgayı gibtir edip karşıma aldım ezgi'yi.
    -iyi misin. diye sordum.
    -iyiyim. dedi bana sarılarak.
    -geçti. dedim onu sakinleştirmeye çalışarak.
    -murat nerde. dedi.
    -bilmiyorum, sen burda bekle. dedim murat'a bakmak için tekrar olay yerine dönmeye çalışarak.
    elimden tuttu ezgi.
    -gitme. dedi
    gitmedim.
    durdum olduğum yerde.
    döndüm arkamı.
    o ağlayan gözlerdeki ışıltıyı gördüm bir anlık da olsa,
    ben yıllardır susmuş olsam da gaza gelen gözlerim daha fazla dayanamadı, patlattı bombayı.
    "seni seviyorum ezgi" dedi ona doğru kocaman.
    ve yarım ali'nin hikayesi de işte böyle başladı beyler...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +26 -1
      Beyler boncuk ömerin ta kendisidir hikayeyi okumayın züte gelirsiniz. Boncuk omerin hikayesini okuyun anlarsınız
      ···
      1. 1.
        -2
        panpa başlığı gördüm ama okuma fırsatım olmadı kısaca boncuk aliyi anlatsana
        ···
      2. 2.
        +6 -1
        Boncuk Ömer kimdir bilir misin panpa. O sana 3 ay boyunca hayatını anlatır. Ama finale geldiğinde yalan söyler ailesine. Onun ailesi gibi olan gizli binlere bile yalan söyler. Sırf hikayenin finalini okumak için otobüsü erteleten binlere yalan söyler. Öyle biri işte.
        ···
      3. 3.
        +1
        Amk olay yalan söylemesi olsa gine iyi hikaye kurgu çıktı salak bi final yaptı sonra ergen tribi atıp gitti allahtan panpanın biri ifsa etti berkaymıydı öle biri çıktı yazar
        ···
      4. 4.
        +1
        aynı lavuk değilse bu bişi bilmiyorum ya... Yok kardeşim bi 3 ay daha çekemem zırvalıklarını. Çok güzel yazıyosun ama insanları enayi yerine koyduğun için okumuyorum amk.
        ···
      5. diğerleri 2
    2. 2.
      +4 -1
      gibik ali
      ···
  4. 4.
    +16 -2
    #
    -anlamadım. dedi çağdaş.
    söylediklerimi duymuştu ama anlam verememişti.
    bi kaç saniye kalakaldım öylece.
    -iyi misin? dedi sonra çağdaş.
    -iyiyim kardeşim, daldım öyle. dedim
    çağdaş duruma uyanmasın diye bir an önce kendime gelmeye çalıştım.
    insan geçmişini 2 defa kaybeder mi amk?
    ben kaybettim,
    önce geçmişimi sonra da geçmişimin sahibini kaybettim.
    artık adana'da kalmamın hiç bir anlamı yoktu benim için.
    ama apar topar gidersem buraya neden geldiğim çok belli olacaktı.
    o yüzden bir müddet beklemem gerekiyordu.
    öyle de yaptım.
    saat akşam 6'ya geliyordu ki ayaklandım
    -kardeşim artık bana müsade, yolum uzun, daha fazla geç kalmiyim. dedim
    -bu saatte yola mı çıkılır kardeşim, yat uyu, yarın çıkarsın. dedi çağdaş
    aslında mantıklıydı söyledikleri ama artık burda kalamazdım.
    içimdeki boşluğa bir de huzursuzluk eklenmişti.
    çanakkale'de beni bekleyen, beni merak eden insanlar vardı.
    bir an önce dönmeliydim.
    hem burda kalsam bile sıkıntıdan uyuyamazdım ki,
    sabaha kadar kafamda kurardım bi şeyler.
    -yok kardeşim, yarın sabahtan işim var çanakkale'de, yetişmem lazım. dedim
    -sen bilirsin. dedi
    belki de inanmamıştı ama ısrar etmedi.
    -eyvallah. diyerek çağdaş'la vedalaştım ve arabanın anahtarını alarak indim aşağıya.
    arabaya bindim.
    şehirden çıkmadan önce bi paket sigara aldım.
    ankara tabelasını takip ettim.
    çıktım otobana.
    henüz ankaraya yeni varmıştım ki gözlerim kapanıyordu.
    ama aptal gibi sürmeye devam ettim.
    çanakkale'ye kadar bu şekilde gidemeyeceğimi biliyordum ama durmadım işte.
    ağır ağır kapanıyordu gözlerim.
    uyumuşum.
    karşıdan gelen kamyonun deli gibi çaldığı korna ve kör edercesine yaptığı selektörle geldim birden kendime.
    ve o an çok garip bi şey oldu beyler.
    o kamyonun altına girmedim ama kazayı gördüm.
    ve bir çığlık sesi yankılandı kulaklarımda.
    çok tanıdık bir sesti,
    uzaklardan gelen çok tanıdık bir ses hem de.
    bunları yaşadığım saliseler içinde panikle kırdım direksiyonu hiç bakmadan sağa.
    orda başka bir araba olsa ona çarpacaktım belki de,
    ama panik hali işte, mantıklı düşünmek ne mümkün.
    atlattığım kazanın şokuyla bi kaç yüz metre daha sürmeye devam ettim mantıklı düşünemeden,
    ama biraz sonra kendime geldiğimde daha fazla devam edemeyeceğimi anladım.
    az önce gördüğüm ve gözümün önünden gitmeyen görüntü resmen beynimi uyuşturuyordu.
    bi benzinlik bulana kadar devam ettim.
    bulduğum ilk benzinliğin arka tarafına çektim arabayı.
    deli gibi uykum olmasına rağmen uyutmayacak derecede netti hala gözümün önünden gitmeyen görüntüler.
    kafayı yemek üzereydim.
    "allahım noluyor bana" diyerek yukarı doğru baktım çaresizce.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +16 -3
    beyler bu bin boncuk ömer adlı gavat olabilir anlatımı benziyor ve onun başlığındada nicki geçiyordu
    edit: son entrylerine baktımda geldiği gibi bu hikayeye başlamış kesin boncuk bini mıhlayın muallakyi.
    ···
  6. 6.
    +12
    Boncuk ömer gibi bizi bin bırakırsan giberim belanı yavşak.
    edit: rez
    ···
    1. 1.
      0
      Daha final yapmadım Boncuk'ta spoiler verme bin
      ···
      1. 1.
        +1
        yakaladım seni bin
        ···
      2. 2.
        0
        Aha buldum nereden tanidigimi.
        Boncugu hikaye bitmesine yakin tanidim yavas yavas okuyorum spoiler verme sakin aglarim.
        ···
      3. 3.
        +1
        ablası is dead pampa sonra noluyo biliyonmu boncuk pici finalde kendini eylul olarak anlatıyo yani butun olayı eylul anlatıyormuş ömer eylulu bırakıp istanbula gidiyormuş sadece 1 sebepden geri dönermiş oda ömerin baktıgı gibi bakmasıymış eylulde bunu ogrenince omer gibi davranıp ömere kanıtlama ya calısıyor kendini yani ömer yok ortada eylul reyiz
        ···
      4. 4.
        0
        Beynim şikişti mk ne diyosun sen
        ···
      5. diğerleri 2
    2. 2.
      +2
      Okuma zaten dıbına kodumun hikaye kolpa (bkz: boncuk omer gercekleri)
      ···
  7. 7.
    +13 -2
    #
    daha önce sesimi bile yükseltmediğim ezgi'nin yüzüne yüzüne "cevap ver ulan" diyordum.
    -dök içini, rahatla. dedi ezgi gayet rahat bi şekilde.
    onun bu rahatlığı sinirimi bi kat daha arttırmıştı.
    -ne rahatlaması amk ya, neyin rahatlaması ezgi, içimdeki bu boşluk dolmadan rahatlar mıyım sanıyorsun sen, içsem, bağırsam, çağırsam, masaları devirsem neye yarar ki amk. yarımım ulan ben, hatta belki yarımdan da azım, içimde kocaman bi boşluk var ezgi, kayboluyorum ben orda. dedim
    -adana'da dolduramadın mı o boşluğu. dedi ezgi
    biliyordu, her şeyi biliyordu. ezgi de murat da benden daha zekiydi,
    murat'ın arkadaşının sırrımı tutacağına inanarak aptallık etmiştim.
    ama artık bunları düşünmek için çok geçti.
    eteğimdeki bütün taşları dökecektim.
    belki de bana hiç ait olmayan bu hayata daha fazla alışmaya çalışmayacaktım,
    ezgi'yi sevmeye çalışmayacaktım.
    -dolduramadım ezgi, çok yaklaştım ama beceremedim. dedim biraz da olsa sakinleşerek.
    ses tonum normale dönmüştü ama hala ayakta konuşuyordum.
    -oturur musun lütfen. dedi
    az önce kalktığım yere geri oturdum.
    masanın üzerinden uzanarak ellerimi tuttu ezgi.
    ama aşk dolu değil dostça dokundu.
    -bak ali, ben seni sevdim, çok sevdim, çocukken sevdim hem de, ne olursa olsun yanındayım, bana karşı bi sorumluluğun yok, anlat bana nolur, ne oldu orda? dedi
    orda yaşananları açık açık ezgi'ye anlatacağım hiç aklıma gelmezdi.
    onun beni sevdiğini biliyordum,
    hatta daha bi kaç gün öncesine kadar ben de onu sevdiğimi zannediyordum.
    ama ok yaydan çıkmıştı bir kere.
    bi kaç dakika konuşmadan bekledim.
    denize baktım,
    dalgaları dinledim ama toparlayamadım kafamı.
    böyle giderse de uzun süre toparlayamayacaktım.
    madem doğruları istiyordum herkese, her şeye karşı açık oynayacaktım,
    açık oynayacaktım blöfe düşmeden, kozlarını kullandırtmadan bitirecektim bu oyunu.
    ya bob diyeceklerdi her zamanki gibi ya da rest çekeceklerdi.
    ya komple kazanacaktım, ya da tamamen kaybedecektim.
    ve başladım anlatmaya.
    adana'ya gidişimi, çağdaş'ta kaldığımı, aslı'yı bulduğumu, onun benden kaçtığını, caner'in nerdeyse beni bıçaklayacağını, sonra onların gittiğini her şeyi ama her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattım.
    konuşmanın sonuna kadar beni şaşırmadan dinleyen ezgi,
    aslı'nın gittiğini duyunca şaşkınlığını gizleyemedi.
    -nasıl yani gitti, nereye gitti? dedi
    -bilmiyorum ezgi, söz verdi bana ama sözünü tutmadan çekti ve gitti işte, kalan yarımı tamamlayamadan gitti. dedim
    ağlamayı seven bir insan değildim,
    hatta çevremde ağlayan insanları görünce kızardım onlara ama bu sefer bu duruma ben düşmüştüm.
    tutamadım kendimi,
    koyverdim gitti.
    ezgi yerinden kalktı ve yanıma oturdu.
    elleriyle sildi gözyaşlarımı
    dayanamadım, koydum başımı ezgi'nin omzuna.
    -ben burdayım. dedi
    -peki hep burda mıydın ezgi. dedim
    -hep burdaydım ali. dedi
    bunu duymak iyi gelmişti.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +11
    #
    -bi sıkıntı olursa sakın çekinme, söyle bana. dedi
    -tamadır abi, sen merak etme. dedim
    ve ikimiz beraber çıktık dışarı.
    içerdeki çocuklarla selamlaşarak çıktım mekandan.
    adam dışarda olabilir diye tırsıyordum.
    yürürken arkama bakıyordum sürekli.
    arabayı polis evinin karşısındaki ara sokağa park etmiştim.
    koşar adımlarla arabaya gittim.
    hızlıca arabaya bindim ve gaza bastım.
    gözüm dikiz aynasında sürdüm arabayı eve kadar.
    birazdan geldim eve.
    "ölüm korkusu" demişti adam.
    ölümle tehdit edilecek kadar ne yapmış olabilirdim ki ben bu adama?
    geçen her dakika kafamdaki soru işaretleri çoğalıyordu.
    koşar adımlarla çıktım merdivenleri.
    girdim eve.
    hiç bi şey düşünemeyecek kadar karışmıştı kafam.
    tek başıma çıkamayacaktım ben bu işin içinden.
    murat'ı aradım yine.
    uzun uzun çaldı ama sonunda açıldı telefon.
    -alo. dedim
    -efendim. dedi murat soğuk soğuk.
    -kardeşim? dedim
    "efendim kardeşim" demesini bekleyerek ama demedi.
    -efendim. dedi tekrar.
    -nerdesin. dedim
    -evdeyim. dedi
    -görüşelim mi. dedim
    cevap vermedi.
    -murat, çok uzatmadın mı abi. dedim
    -geliyorum. dedi
    -bekliyorum. dedim
    aradan 5 dk geçmemişti ki kapı çaldı.
    yerimden kalktım ve kapıyı açtım.
    ama kapıdaki murat değildi.
    mekandaki adam duruyordu kapıda.
    -tekrar merhaba ali. dedi
    aptal gibi donup kalmasaydım direk kapıyı geri kapatabilecek kadar vaktim vardı ama yapamadım.
    herif çok rahat tavırlarla içeri doğru adım attı.
    -demek yeni evin burası. dedi beğenmeyerek.
    cevap vermiyor, hayretle adamı izliyordum.
    herif o kadar kibar ve o kadar gıcık konuşuyordu ki sinir olmamak elde değildi.
    ama elden bi şey gelmiyordu.
    kaderime razı olacakları bekliyordum o an.
    içimi rahatlatan tek şey öleceksem bile geçmişimi bilerek, ne taklar yediğimi öğrenerek ölecektim,
    yarım değil tam gidecektim.
    koltuğa oturdu adam.
    -otursana. dedi ev sahibi kendisiymiş gibi.
    ne derse yapıyordum.
    bana yakın olan koltuğa oturdum.
    -nasılsın ali, keyifler nasıl, hayat nasıl? dedi
    -iyi. dedim
    -başka insanların da hayatlarını mahvetmeye devam ediyor musun? dedi
    -anlamadım. dedim
    güldü adam, acı acı güldü beyler.
    ···
  9. 9.
    +11
    Bak yarim ali. Anlaşalım seninle. Aylarca burada hikaye dinleyeceğiz. Belki Ömer çıkacaksın belkide bambaşka bir insan. Belki seninde gizli binlerin olacak. Belki ilk şuku için yarışacak birsürü adam olacak. Gün gelecek Skype yapacağız belki. Belki aramızdan jupiter, kavun, nicknaymes gibileri çıkacak.

    Ama gel anlaşalım seninle, bu sefer bitecek olan hikaye yalan olmasın. Üzme bizi. Boncuk abi dedim Boncuk Ömer'e, sana da yarım abi dersem sende yüzüstü bırakıp gitme. Tamam mı?
    ···
  10. 10.
    +12 -1
    #
    bir zamanlar muhtemelen çok sevdiğim ama mezarında göz yaşı dökemediğim annemin mezarına gittim bir çok kez.
    dua etmekle yetindim sadece.
    yanımda 2 insan vardı hep.
    ezgi ve murat.
    altın gibi 2 insandı onlar.
    murat ezgi'yi utandırarak da olsa çocukken ona aşık olduğumu ve o kazadan önceye kadar da onu çok sevdiğimi anlattı.
    o kazadan sonra ezgi'yi ilk gördüğümde böyle şeyler hiç hissetmesem de sonra bi şekilde inandırdım bu gerçeğe kendimi,
    kazadan önce nerde kaldıysam ordan devam etmek istiyordum hayatıma.
    sevdim bi şekilde onu.
    sevebildim demek lazım belki de.
    ezgi.
    mimardı.
    varlıklı bi ailenin kızıydı.
    ailesi istanbul'da kendisi ise çanakkale'de yaşıyordu.
    babasının istanbul'da büyük bir inşaat şirketi vardı ve ezgi'de çanakkale'deki ofisinde burdaki işlere bakıyordu.
    orta boylu, zayıf, esmer bir kızdı.
    murat.
    çanakkale'de tıp okuyordu.
    o da temiz bir aileden geliyordu.
    uzun boylu, beyaz tenli, yeşil gözlü bir elemandı.
    komite zamanları dışında kitap açmazdı.
    kardeşim diye söylemiyorum ama zehir gibi kafa vardı.
    ben mi?
    benim anlatacak çok da bi şeyim yok aslında.
    1.80 boyunda,
    kimine göre kumral, kimine göre sarışın,
    kimine göre yeşil, kimine göre ela gözleri olan,
    kimine göre beyaz, kimine göre buğday tenli,
    yarım ondan yarım bundan bir ali'yim işte.
    kordon'da "ada bar" diye bi yerde elimde gitarımla canlı müzik yapıyorum.
    yakışıklı olduğum söylenemez ama yaptığım işin cazibesiyle sürekli yeni insanlarla tanışıyorum.
    hiç değişmeyen iki dinleyicim var.
    ezgi ve murat.
    o kazadan sonra bir gün bile beni yalnız bırakmayan 2 insan.
    hep ordaydı onlar.
    hep dinlediler beni.
    2011 deki o kazadan sonra hastanede geçen 2 yılın ardından yeni doğmuş bebek gibiydim adeta.
    bu 2 yıl boyunca başlarda çok zorlansam da sonra üzmemeye çalıştım onları.
    onlar bana destek ben onlara yarım da olsa ali oldum.
    o gittiğimiz konser ve sonrasında yaşanan olaylara kadar hiç bir sorun yoktu hayatımda.
    adana'dan döndükten sonra kendi yaşantımıza devam ettik.
    ezgi işine gücüne, murat da hastanedeki stajına devam etti.
    her akşam beraberdik yine.
    çanakkale küçük yer.
    gidilecek çok yeri yok.
    çalmadığım her akşam eski kordon'a indik.
    orda bazen kendi kendimize şarkılar söyledik,
    bazen kafamız basmasa da ezgi'nin işlerine kafa yorduk,
    bazen de murat'ın aşık olduğa kıza mesajlar yazdık hep beraber.
    içimdeki boşluktan dolayı tam anlamıyla mutlu değildim ama onlar iyi ki de vardı lan beyler.
    keşke de hep yanımda kalsalardı, neyse..
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    +11
    #
    -o zaman ben çay koyayım. diyerek içeri geçecektim ki
    -bugünümü komple size ayırıyorum dedim küçük bey, bilmem anlatabildim mi. dedi ezgi
    -çaylar da senden yani. dedim gülerek
    gülerek karşılık verdi ve içeri geçti ezgi.
    ben de boş durmamak için poşetteki simitleri çıkartıyordum.
    poşette bir kaç tane de üçgen peynir vardı.
    -yaşasın. dedim çocuk gibi sevinerek.
    ezgi mutfak kapısından kafasını uzatarak neye sevindiğime baktı.
    elimdeki peynirleri görünce "hey allahım" diyerek geri döndü içeri.
    içerde oturmuş ezgi'nin gelmesini bekliyordum.
    biraz sonra geldi ezgi, yanıma oturdu.
    -iyi misin. dedi
    -bi daha bana "iyi misiniz" diye sorarsanız iyi olmıcam. dedim şakayla karışık sinirlenerek.
    -tamam be, şimarma hemen. diye azarladı ezgi beni.
    sohbet muhabbet derken lafa daldık.
    havadan sudan konuşuyorduk zaman geçirmek için.
    ezgi sinemaya çok güzel bi film geldiğini, ona gitmek istediğini söyledi.
    haftasonu için plan falan yaptık. sonra konu döndü dolaştı ve dün konuştuğumuz muhabbete geldi.
    -kızgın değilsin di mi bana? dedi
    -yoo, değilim, şaşkınım sadece. dedim
    -neden? dedi
    -bana hala doğruları anlatmadığınız için. dedim
    alaycı bir gülümsemeyle karşılık verdi ezgi.
    -o kızı, aslı'yı tanıdığınızı biliyorum ezgi, ama merak etme sormayacağım artık, çünkü anlatmayacağınızı biliyorum. dedim
    -o kız hiç kimse ali, güven bana, o kız hiç kimse. dedi
    -belki seni çok sevdiği birine benzetti, ona dokunur gibi dokundu sana, sende gördü onu, olamaz mı? diyerek devam etti. (bu cümleyi unutmayın beyler)
    -kafam o kadar karışık ki neye inanacağımı şaşırdım ezgi. dedim
    -bana inan ali, bize inan. dedi elimi alıp kalbine zütürerek.
    -bana inanmasan bile ona inan, hisset onu. diye devam etti.
    -ya karşılık veremezsem. dedim
    -ben yine yanındayım ali. dedi
    -ya yanımda olman bana acı verirse. dedim
    -işte o zaman giderim ali. dedi
    -daha önce gittin mi ezgi. dedim
    -gitmedim ali, ben hep senin yanındaydım. dedi
    -o zaman bana acı da vermedin? dedim
    -ben sadece sevdim seni ali. dedi
    konuşma gittikçe derinleşiyor dudaklarımız her kelimede yakınlaşıyordu.
    tehlikeli sulara çoktan girmiştik, panik oldum birden.
    öksürme bahanesiyle kafamı yana çevirdim ve öksürdüm yalandan.
    mevzuyu çakan ezgi beni sıkıntıya sokmamak adına
    -çay demlenmiştir. diyerek yerinden kalktı gülerek.
    içeri geçti çayları doldurmak için.
    güne çok keyifli başlamıştım ezgi sayesinde.
    biraz sonra ezgi'nin telefonu çaldı.
    "çağdaş demirci" diye biri arıyordu.
    önce bi kaç saniye duraksasam da sonra bu soyadı daha önce murat'dan duyduğumu hatırladım.
    bu bizim çağdaş, adana'da evinde kaldığım çağdaş'tı.
    artık ezgi de ortadan kaybolduğum zaman oraya gittiğimi bildiği için rahatlıkla açtım telefonu.
    tam "alo" diyecektim ki.
    -ezgi..? dedi telefondaki ses.
    ama bu ses çağdaş'ın sesi değil, çok daha iyi tanıdığım birinin sesiydi...
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +10
    #
    öyle beyle derken akşamı ettim beyler.
    saat 9'a geliyordu.
    önce bi duşa girdim,
    kot üstü beyaz gömlek her zaman olduğu gibi yine fena olmamıştı.
    indim aşağıya.
    bindim arabaya.
    bi 10 dk kadar sonra ordaydım.
    her zamankinden çok daha erken gelmiştim.
    arabaya henüz alışamamıştım, zamanı hesaplayamadım.
    sahneden önce alkol almam genelde ama o gün içesim vardı.
    kasmadım kendimi.
    bizim çocuklara selam vererek oturdum bara.
    ahmet abi yoktu ortalıklarda.
    1 tane votka elma hazırlattım kendime.
    2-3 yudumda bitirdim.
    2. votkayı istedim.
    onu da bitirmem uzun sürmedi.
    normalde 2 kadeh votkada dönmezdi başım ama aç karnına olduğum ve hızlı içtiğim için çarpmıştı.
    ufaktan başım dönüyordu,
    ama kötü değildim,
    tam çakır keyif denen moddaydım.
    neşelenmiştim de.
    kendimi övmek gibi olmasın ama beyler ben sahnedeyken iyi konuşurum,
    dinletirim kendimi,
    bazen sataşırım söylediğim şarkıların sözlerini değiştirerek müşterilere,
    bazen soru cevap yaparım onlarla,
    ve hep eğlendiririm onları.
    kordonun en ufak mekanlarından birisi olmamıza rağmen çarşamba akşamı bile full çekmemizin de
    tek sebebi bu zaten.
    ama bu gece her ne kadar votka sahte bir gülümseme yerleştirse de yüzüme millete takılacak modda değildim.
    sadece gitarımı çalacak şarkımı söyleyecek,
    saat 12 dedi mi de sahneden inecektim.
    repertuarım zaten geniş olduğu için söyleyecek şarkı seçme sıkıntım da yoktu.
    öylece saatin 10 olmasını bekliyordum.
    müşteriler gelmeye başlamıştı.
    birazdan ahmet abi geldi yanıma.
    -hoşgeldin ali'cim. dedi
    -hoşbulduk abi. dedim
    -nasıl oldu baba. dedi
    -iyi işte abi, yatıyor evde. dedim
    -aman iyi olsun iyi, sen nasılsın peki, çok keyfin yok gibi. dedi
    -normal işte abi, ne olsun. dedim
    -bu gece özel misafirlerimiz var ali, en ön masada oturacaklar, güzel bi gece olsun olur mu? dedi
    -olur abi. dedim
    3. kadeh votkayı da istemiştim ama barda duran hakan
    -kusura bakma abi. diyerek göz ucuyla ahmet abi'yi işaret etti.
    mevzuyu çakmıştım.
    adam da haklıydı.
    sahneye çıkacaktım ve sarhoş olmamam gerekiyordu.
    zaten çakır keyif olduğum için fazla uzatmadım mevzuyu,
    -eyvallah. dedim
    saat 10 olmuştu,
    gitarım zaten sahnede olduğu için arka tarafa geçmeden müşterilerin arasından sahneye çıktım.
    -hoşgeldiniz. diyerek selamladım gelenleri.
    ···
  13. 13.
    +11 -1
    #
    derken düşünceler arasında uykuya daldım.
    uyandığımda saat gece 2 olmuştu.
    biraz da olsa kendime gelmiştim.
    yola devam ettim.
    hiç bir şey düşünmemek, beynimi meşgul etmek adına açtım müziği son sen,
    sıla'dan "vur kadehi ustam" çalıyordu.
    çok sevdiğim bir şarkıydı.
    açtım son ses,
    eşlik ettim sıla'ya.
    kalan bütün yol böyle geçti beyler.
    sabah 9 gibi geldim çanakkale'ye.
    normalde çarşamba geceleri sahnem vardı ama patrona, ahmet abi'ye haber bile vermemiştim.
    ahmet abi kral adamdı ama patrondu neticede,
    patronluğunun haricinde çok da disiplinli bir adamdı.
    geçerli bi bahanem olmadığı sürece haber bile vermeden işe gitmemem onun beni gibmesi için gayet geçerli bi sebepti.
    ama ondan önce ezgi ve murat vardı.
    onlara da mantıklı bi şeyler söylemek gerekiyordu.
    konuşulacak çok şey vardı.
    eve girer girmez telefonumu açtım.
    bir ton mesaj gelmişti yine.
    ezgi'nin son mesajında "döner dönmez beni ara, konuşmamız gereken şeyler var.." yazıyordu.
    ne konuşacağımızı çok merak etsem de önce uyumam lazımdı.
    uyumadan önce babamı arayıp geldiğimi söyledim.
    rahatlamıştı.
    hemen ardından ezgi aradı.
    açtım direk telefonu.
    -efendim. dedim
    -döndün mü. dedi
    -evet. dedim
    -iyi misin. dedi
    -iyiyim. dedim
    -akşam seni almaya gelicem, evde olur musun. dedi
    -ararsın. dedim
    -murat'ı arama, ararsa da açma olur mu? dedi
    -neden. dedim
    -çok kızgın sana, ben geldiğini söyleyeceğim, bi kaç gün siniri geçsin. dedi
    -tek kızgın olan o değil. dedim
    "neden" diye bile sormadı ezgi.
    -anladım. dedi sadece.
    -görüşürüz o zaman. dedim
    -görüşürüz. dedi
    adana'dayken konuştuğumuzda beni deli gibi merak eden ezgi gitmiş,
    yerine soğuk soğuk konuşan bir ezgi gelmişti.
    anlam veremedim ama çok yorgun olduğum için hiç bir şey düşünmeden uyumayı tercih ettim.
    saat akşam 6'ya geliyordu uyandığımda.
    hayvan gibi uyumuş, pamuk gibi olmuştum amk.
    bi kaç gündür duş alamadığım için önce duşa girdim.
    rahatlamıştım.
    sonra evde bi şeyler atıştırdıktan sonra çıktım dışarı.
    eski kordon'a indim.
    bizim tahta masalara oturdum.
    cebimden telefonu çıkartıp ezgi'yi aradım ve her zamanki yerde olduğumu söyledim.
    -birazdan geliyorum. diyerek telefonu kapadı ezgi.
    15 dk kadar sonra gelmişti.
    ···
  14. 14.
    +10
    Rez

    Not: Boncuk gibi yaziyon cümle başına * yerine # koymaları felan sonu aynı olmasın dalarun
    ···
  15. 15.
    +11 -1
    burada boncuku takip eden kac kisi var aq :D
    ···
    1. 1.
      0
      varız işte bi kaç kişi..
      ···
      1. 1.
        +1
        Bi kaç kişiden fazlayız..
        ···
      2. 2.
        0
        noluyor la? neye bu kin?
        ···
  16. 16.
    +10
    #
    adana'dan dönmüştük dönmesine ama dedim ya,
    benim aklım orda, o kızıl saçlı hatunda kalmıştı bir kere.
    ya o yüzü yara bere içindeki eleman.
    o kimdi?
    o niye bakmıştı bana öyle uzun uzun.
    ne demeye çalışmıştı,
    beni görünce neden şaşırmıştı?
    bu soruların cevabını almadan rahatlamayacaktım.
    döndükten sonra bizim çocuklara bi kaç kez sormaya çalıştıysam da vermiş olduğumuz sözü hatırlatıp açmadan kapattılar o eski defterleri.
    daha fazla üstelemedim,
    eyvallah dedim hep.
    16 Haziran 2014 , Pazartesi.
    babam 1 haftalığına yaylaya gitmiş,
    ben her zamanki gibi yalnız oturuyordum evde.
    televizyonda izleyecek hiç bir şey yok.
    canım çok fazla sıkılıyor.
    ezgi işte, murat hastanede.
    adana'ya gitmek için bundan daha iyi bir fırsat olamaz diyerek döndüğümüzden beri aklımda olan planı uygulamaya koyuldum.
    çanakkele'de küçük de olsa bi havaalanı var ama bakım falan ayağına kapalı bir süreliğine
    zaten açık olsa da tek tük istanbul'a, ankara'ya falan var uçak sadece.
    hem bunu bildiğim için hem de araba sürmeyi çok sevdiğim için arabayla gitmeye karar verdim.
    ama murat'ın arabayla gitmek olmazdı,
    onların gittiğimden haberleri olmaması lazımdı.
    bizim barın müdavimlerinden beni de çok seven bir abimiz vardı.
    33 yaşında, bekar, çapkın bir abimiz, haluk abimiz.
    daha yeni son model bir araba almıştı eskisini satmadan kendine,
    beni her gördüğünde "şu benim eski arabayı satalım" derdi hep.
    bakmayın eski dediğime,
    adamın eskisi bile volvo s40.
    aradım haluk abi'yi.
    -abi merhaba. dedim
    -merahaba ali'cim, hatun düşürcen de taktik almak için mi aradın abini. dedi gülerek.
    arkadan kız sesleri geliyordu.
    birine şekil yapmak için gevşek gevşek gülüyordu.
    ortdıbını bozmamak için ayak uydurdum ben de ona.
    -aynen abi hatun düşürcem de araban lazım. diye gülerek iteledim ben de arabayı arada.
    -olum daha ben binmedim, destur. dedi haluk abi
    -yok be abi yenisini istemiyorum zaten, diğer araba lazım bana. dedim
    -ha öyle desene, al senin olsun be oğlum. dedi gülerek.
    -eyvallah abi, nerdesin. dedim
    -bombacı'dayız kardeşim. dedi
    -eyvallah abi, birazdan geliyorum. diyerekten çıktım evden.
    ana caddeye çıktım.
    dolmuşa bindim.
    biraz sonra indim kordon'un girişinde.
    içerden el sallıyordu haluk abi.
    yanında ateş gibi 2 hatun vardı.
    ama buralı olmadıkları çok belliydi,
    belli ki yine şehirler arası çalışmıştı bizimkisi.
    niyetim anahtarı alıp direk çıkmaktı ama haluk abi'nin de ısrarıyla oturdum masaya.
    -ne yersin. dedi haluk abi.
    aslında karnım da açtı ama fakir bin gibi hemen atlamak da olmazdı,
    hem zaman kaybetmeden bir an önce yola çıkmam lazımdı.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    +10
    birINCI ihtimal
    -bu Boncuk Ömer
    Boncuk Ömer - yarım ali
    Eylül - ezgi
    emrah - murat
    Haluk abi - avukat
    Part başı * - #
    her gece saat 10 da part atmasi

    Icerik olarak ; en yakın arkadaşıyla arada sırada tatlı Sert duygusal atismalar , yol kenarında arabada uyurum ,lan beyler, bin gibi şeyleri kullanis yerleri , kendisi fakir sevdiği kızın zengin olmasi

    not : teldeyim ve 2. Sayfanın Başına kadar okudum , daha fazla ayrıntı da verebilirim


    Bu ihtimal gerçekse ; yarım ali yani Boncuk ulan gavat herif senin hikayeni 4 aya yakın takip ettik vedalasmadan çekip gittin , gerçek veya değil sesimizi cikarmadik hikaye bozulmasın diye , hikayenin sonunda beyler takip ettiniz emeğinize sağlık burda takildik , dertlestik , rahatladik demedin gibtir olup gittin .
    Sen bize beyler bunlar uydurmaydi ama güzel dostlar kazandık bunlar gerçek deyip bi hikaye daha yazıcam deseydin 4 ay değil 4 yıl o arkadaş ortamı için bile kendimden bişeyler gördüğüm için bile takip ederdim ama şimdi diyorum ki gibtir git huur cocugu
    ikINCI ihtimal
    -Boncuk Ömer den ilham alan bi binin hikayesi
    Bunu fazla uzatmayacagim az özgün ol hırsız olma ve gibtir git burdan
    ···
  18. 18.
    +11 -1
    #
    selam bile vermeden oturdu karşıma.
    -iyi misin? dedi
    insanlar süreki "iyi misin" diye soruyordu bana,
    sıkılmıştım artık bu sorudan.
    "gerçekten de bu kadar kötü mü görünüyordum dışardan" diye merak ettin.
    -iyiyim. diye kırmadan cevap verdim.
    bi süre sessizlik oldu.
    içerden gelen eleman
    -bi şey ister misiniz? dedi
    -2 bira alalım. dedi ezgi bana sormadan.
    ben de itiraz etmedim.
    hala susuyorduk ikimizde.
    konuşucak çok şey vardı ama susuyorduk işte.
    ama sonra ben daha fazla dayanamayıp.
    -"konuşacaklarımız var" demiştin. dedim
    -evet ama benimkilerin acelesi yok, önce sen anlat bakalım. dedi
    -benimkilerin acelesi olduğunu nerden çıkarttın peki. dedim
    -acelen olmasa haber bile vermeden çekip gitmezdin her halde di mi? dedi
    kendi çapında haklıydı,
    cevap vermedim,
    sustum.
    düşündüm bir süre.
    biralar gelmişti.
    birer yudum almıştık ki ezgi yine lafa girdi,
    -eee ne yaptın ne ettin istanbul'larda. dedi imalı imalı.
    ezgi'nin ben telefonu kapattıktan sonra babamla konuştuğu belli oluyordu.
    ben istanbul yalanını bi tek babama söylemiştim çünkü.
    ama ezgi'nin bu yalana kanmadığı hal ve hareketlerinden belliydi.
    bu yalanı uzatmanın gereği yoktu.
    -istanbul'a gitmedim. dedim
    -aaa. dedi ezgi yalandan şaşırmış gibi yaparak.
    istanbul'a gitmediğimi zaten biliyordu ama benim ağzımdan duymak istiyordu.
    sinirlendiğim için cevap vermedim.
    ezgi'nin yüzündeki alaycı gülümseme birden kayboldu.
    bir erkek edasıyla elini masaya vurarak.
    -benle oyun oynama ali, bana yalan söyleme ali. dedi resmen dişlerini sıkarak.
    -ortada bir oyun var evet, ama bu oyunu oynayanın ben olduğumu hiç sanmıyorum be ezgi. dedim
    -ne söylemek istiyorsan açık açık söyle. dedi ezgi
    o an orda patladım beyler.
    hissettiklerim, adana'da yaşadıklarım, yolda gelirken gözümün önüne gelen görüntüler, aslı'nın bilinmeze doğru gidişi..
    hepsi bu patlamaya itmişti beni.
    birden ayağa kalktım öfkeyle.
    -neyi açık açık biliyorum ki açık açık söyliyim amk, ne saklıyorsunuz lan benden, nasıl bir oyunun içindeyim ulan ben, 25 yaşında adamım, hiç mi eşim dostum yok sizden başka, hiç mi ilk okul öğretmenim yok, hiç mi aşık olduğum kız yok, madem yıllardır burda, çanakkale'deyiz züt kadar yerde neden kimse tanımıyor ulan beni, kimim ulan ben, neyim ulan, yeter lan.. diyerek bağırıyordum.
    ezgi çaresizce ve korkuyla dinliyordu beni.
    yoldan gelen geçen herkes bize bakıyordu,
    mekanın garsonlarından biri bize doğru geliyordu
    ezgi eliyle "sorun yok" der gibi bi işaret yaptı.
    garson gelmedi yanımıza.
    ezgi hiç bi şey dinlemeden sadece dinliyordu beni.
    -cevap verselen lan bana. diye bağırıyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +10
    Kodumun cocugu egonu mu tatmin ediyon bu sozlukte bari uslubunu degistirseydin got oglani 4 ay okuduk biz o hikayeyi tanimayacak mi saniyorsun burdakiler
    ···
  20. 20.
    +9
    #
    oturduk kahvaltı masasına.
    güzel bir kahvaltı yaptık babamla.
    kahvaltı bitti.
    canım çok çekse de babam sigara içtiğimi biliyor olmasına rağmen yanında içemedim sigarayı
    içerden çantamı alıp kapının yanına koydum.
    -baba ben gidiyorum. dedim
    elini arka cebine attı, çok olmasa da bir miktar para çıkarttı bana vermek için.
    -aman baba. diyerek elini aşağı çektim babamın.
    -oğlum al, yola gidiyorsun, lazım olur. dedi
    aslında haklıydı, yola gidiyordum, cebimde 100 lira kadar bi para vardı bildiğim.
    ama son ayın parasını almamıştım bardan,
    içerde vardı param,
    hem zaten bi süre olmadığımı söylemek için bara gidecek ahmet abi'yle konuşacaktım.
    "o sırada paramı zaten alırım" diye düşünerek almadım o parayı babamdan.
    -baba para kazanmaya gidiyorum, merak etme beni, hem var param. dedim
    babam geri koydu parayı cebine.
    sarıldık babamla.
    bu sefer tıpkı murat'ın bana sarıldığı gibi ben sarıldım babama sımsıkı.
    çıktığım bu yolun sonunu bilmiyordum,
    neyle karşılacağımı bilmiyordum.
    çantamı da alarak çıktım evden,
    indim merdivenleri.
    çıktım binadan.
    tam arabaya doğru yönelmiştim ki az ilerde beni bekleyen ezgi'yi gördüm.
    arabaya dayanmış sigara içiyordu.
    beni görünce sigarasını yere attı.
    yanına gittim.
    -ne işin var burda. dedim
    -beni görmeden mi gidecektin. dedi
    bi süre cevap veremedim.
    bunu gerçekten de hiç düşünmemiştim.
    ezgi gelmeseydi onu görmeden gidecektim.
    -niye çıkmadın yukarı. dedim
    -yeni geldim zaten. dedi
    ama boncuk boncuk terliyen alnı onu yalanlıyordu.
    muhtemelen buraya geldiğinde binaya giren babamı görmüştü ezgi ve yukarı çıkmaktan vazgeçip burda beklemişti.
    -anladım. dedim
    -bi şeye ihtiyacın var mı. dedi ezgi
    paradan bahsediyordu tabi ki de.
    -yok. dedim
    kollarını açtı ezgi iki yana.
    -gel buraya. dedi
    çocuğun annesine sarıldığı gibi sarıldım ezgi'ye.
    bu sefer hem o hem de ben sımsıkı sarıldık birbirimize.
    resmen gidebilmek için güç alıyordum o an ezgi'den.
    uzun uzun sarıldık, bırakamadık.
    benim bile gözlerim dolduysa o çoktan ağlıyordu, emindim.
    ama göstermedi gözyaşlarını bana.
    eliyle siliverdi bir çırpıda.
    -ali. dedi
    -efendim. dedim
    -orda, istanbul'da ne olursa olsun bir tek telefonunla yanında olacağımızı unutma tamam mı. dedi
    -unutmam. dedim
    -ve bir de... diye devam etmeye çalıştı ezgi.
    ···
    1. 1.
      0
      hadi lan bin
      ···
    2. 2.
      0
      hay amk ya :D
      ···