/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 417.
    +1
    Günaydın
    ···
  2. 416.
    +1
    ···
  3. 415.
    +2
    Okumayin bitmemis
    ···
  4. 414.
    +1
    46 dayim
    ···
  5. 413.
    +1
    Rezerve
    ···
  6. 412.
    +1
    Rezzzzzzzak
    ···
  7. 411.
    +1
    Rez okuyacam bunu
    ···
  8. 410.
    +1
    Eski hikaye ama okuyacam
    ···
  9. 409.
    +1
    "Rez"
    ···
  10. 408.
    +1
    Ömer abi senmisin mk sorular cevapsız kaldı..
    ···
  11. 407.
    +1
    Rezrrccd
    ···
  12. 406.
    +1
    Rezimi alayım
    ···
  13. 405.
    +1
    Rezerved
    ···
  14. 404.
    +1
    Lan bu aliyi biliyor amk
    ···
  15. 403.
    0
    Rezzzzzzzzzz
    ···
  16. 402.
    +1
    Okucam boncuk omeri yeni bitirdim aq
    ···
  17. 401.
    +2 -1
    #
    mahallede ufak bir gezintiden sonra az ilerde buldum arabayı.
    gidecek tek bir yerim vardı, o da yusuf'un çalıştığı kafeydi.
    ama kafe bile olsa gitmek için çok erken bir vakitti.
    arabaya bindim.
    kafama göre bi yerlere gidiyordum.
    biraz sonra telefonum çaldı.
    arayan babamdı.
    -oğlum. dedi özlem dolu bir sesle
    -efendim baba. dedim aynı hislerle
    -naptın, aramadın hiç. dedi
    -fırsatım olmadı baba. dedim
    -iyi misin. diye sordu
    -çok iyiyim baba. dedim
    -paran var mı oğlum. dedi
    -dün güzel kazandık baba. dedim
    -iyi, sevindim, çok yorma kendini, bi şeye ihtiyacın olursa ara tamam mı? dedi
    -tamam baba, merak etme. dedim
    -allaha emanet. diyerek kapattık telefonları
    hiç bilmediğim yerlere doğru gidiyordum.
    biraz sonra FSM tabelası çıktı karşıma.
    hiç düşünmeden daldım o yöne doğru.
    saçma sapan bir trafiğin içine girmiştim.
    "hay aklımı gibem" dedim kendi kendime.
    dur kalklar ve kopan sol bacağım eşliğinde yarım saat kadar sonra görünmüştü köprü.
    öncesini bilmiyorum ama kendimi bildim bileli ilk defa geçiyordum bu köprüden.
    gerçekten güzel bir duyguydu.
    denize baka baka geçtim karşıya.
    köprüyü geçer geçmez açılmıştı trafik.
    deniz kenarında bir yere inip bi çay içmekti niyetim.
    navigasyonun da yardımıyla ortaköy'e gelmiştim.
    günün öğlen vaktinde bile çok kalabalıktı.
    araba koymak neredeyse imkansızdı.
    duramadım.
    devam ettim.
    ilerden beşiktaş tabelasından dönüp yukarı çıkıyordum.
    ara sokaklardan birine girdim.
    daracık sokakta daracık bir park yeri buldum.
    4-5 hamle sonra aracı nihayet parkedebilmiştim.
    rampadan aşağıya beşiktaş iskeleye doğru yürüyordum.
    deniz havası iyi gelmişti.
    kendime gelmiştim, açılmıştım.
    ağzımdaki sigarayla esen rüzgara karşı aheste aheste yürüyordum.
    iskeleye doğru gelmiştim.
    şöyle bi karşıya baktım.
    çanakkale'de de deniz vardı,
    çanakkale'de de boğaz vardı ama istanbul gerçekten çok farklıydı.
    değişik bi büyüsü vardı insanı içine çeken.
    insanı çabuk kandırıyordu istanbul.
    birden ezgi'nin daha bu sabah telefonda söyledikleri geldi aklıma.
    "alışmaya çalış" diyordu ezgi telefonda.
    ama alışmam gereken istanbul muydu, yoksa ezgi'nin, murat'ın ve babamın yoklukları mıydı bilmiyordum.
    sadece kendimi uzun süre sonra ilk defa bu kadar bir yere ait hissediyordum.
    çanakkale'de hiç hissedemediğim kadar.
    biraz sonra elinde çay tepsisyle gençten bir çocuk geldi yanıma.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +2
      Lan kitabını seviyosan bitir artık şu hikayeyi unutmuşum baştan okudum bitirmiştir diye yine bitirmedin bin ettin beni
      ···
    2. 2.
      +2
      Senin ben dıbına koyayım ya orosbu çocuğu senin yüzünden uykusuz kaldık iyimi hemde yarım bir hikaye için gibik yarım ali
      ···
  18. 400.
    +1
    #
    sevmeyen bir adamın yapacağı iş değildi.
    -haklısın. dedim
    -haklıysan kızma o zaman. dedi
    -denerim. dedim
    -deneme yap ali, aramızda artık mesafe de olsa bir telefonda murat da ben de ordayız biliyorsun. dedi
    -sadece geçici bir süre. dedim
    -hayır ali. dedi
    -nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ezgi. dedim
    -seni tanıyorum. dedi
    -tanıdığın ali neden geri dönmüyor, tanıdığın ali'ninin size ne kadar kızsa da sizi çok sevdiğini bilmiyor musun yoksa? dedim
    -biliyorum ali, ama daha iyi bildiğim bi şey var. dedi
    -neymiş o. dedim.
    -aslı. dedi
    -ne olmuş aslıya. diye sordum.
    -sen uğruna hayatını heba ettiğin kadını bulmuşken bırakabileceğini mi sanıyorun ali? hadi sen onu bıraktın, onun seni bırakabileceğini mi sanıyorsun. dedi
    -adana'da nasıl bıraktıysa burda yine öyle bırakır. dedim
    -belki o zaman mecbur kalmıştır. dedi
    -o zaman şimdi sen de beni dönmeye mecbur bırak. dedim
    -yapamam ali. dedi
    sesi ağlamaklı geliyordu.
    onu anlamaya çalışıyordum.
    beni sevdiğini biliyordum.
    üzülmüştüm içten içe ama güçlü durmak zorundaydım.
    -anladım. diyebildim sadece.
    derken ayşe nine girdi odaya.
    sesimden rahatsız olduğu yüz halinden rahatlıkla anlaşılıyordu.
    suratı kırk karıştı ve o an orda kendimi fazlalık hissetmem için sadece surat ifadesi bile yeterliydi.
    -neyse kapatmam lazım. diyerek ezgi'den cevap bile beklemeden kapattım telefonu.
    -günaydın. dedim ayşe nineye.
    cevap vermeden mutfağa geçti.
    dolabı açtı.
    kahvaltı hazırlıyordu.
    ben elimi yüzümü yıkamak için lavaboya geçtim.
    sonra üzerimdeki tshirtü değiştirip ceketimi yanıma almış ve kapıya yönelmiştim ki
    -hayırdır, nereye? dedi ayşe nine
    -işlerim var, çıkmam lazım. dedim yalandan.
    -kahvaltını yap da öyle çık madem. dedi
    -yok çok sağolun. dedim
    -kafan çalışmaz bak sonra. dedi
    -zaten çalışmıyor. dedim onun beni gömeceğini öncede sezerek.
    ilk defa gülerek karşılık verdi ayşe nine.
    -gel otur hadi, çayını koydum. dedi
    bu seferki davet çok daha sıcak olduğu için geri çevirememiştim.
    mutfağa geçerek ayşe ninenin karşısına oturdum.
    peynir, ekmek, zeytinle kahvaltımızı yaptıktan sonra ayşe nineden önce davranıp masayı topladım.
    ayşe nine oturma odasına geçerek televizyonu açtı.
    saçma sapan sabah programlarından biri vardı.
    -ben çıkıyorum. dedim
    -geç kalmayın akşama. dedi
    bilmiyorum istemli mi söyledi ama bu aksi kadından böyle bir cümle duymak ister istemez hoşuma gitmişti.
    -olur. diyerek çıktım evden yüzümdeki tebessümle.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 399.
    +1
    #
    1 dakika kadar sonra ben de içeri geçtiğimde yatağım çoktan hazırdı.
    -eyvallah. diyerek girdim yatağa
    yusuf da diğer çekyata uzandı.
    yaşadıklarım ve duyduklarımın ağırlığıyla uykuya dalmam uzun sürmemişti.
    telefonun sesine uyandığımda sabah saat 8'di.
    ezgi arıyordu.
    hala uykum olduğu için başta telefonu sessize alsam da kısa süre sonra bilincim yerine gelmişti.
    onları merak içinde bırakmaya gönlüm razı gelmedi ve uykulu ses tonumla açtım telefonu.
    -canım. dedi 2 günde özlediğim ses.
    -efendim. dedim içten içe mutlu olarak.
    -napıyorsun. dedi
    -yatıyordum yeni kalktım. dedim
    -nerde kalıyorsun. dedi
    -otel ayarladım. dedim fazla detaya girmemek için.
    -iyisin di mi? diye sordu
    -iyiyim merak etme, siz nasılsınız, murat napıyor. dedim
    -yokluğuna alışmaya çalışıyor. dedi
    -o ne demek şimdi? dedim şaşırarak.
    -öyle işte. dedi ezgi
    sesi düşmüştü.
    telefonu ilk açtığındaki kadar neşeli gelmiyordu sesi.
    -dönücem ben geri ezgi, burda yaşamaya gelmedim biliyorsun. dedim
    güldü ezgi.
    -istanbul güzel şehir, bence sen de oralara alışmaya çalışsan iyi olur. dedi
    -ezgi ne demek istiyorsun sen. diyerek hışımla doğruldum yataktan.
    ezgi'nin durduk yere laf sokmaları canımı fazlasıyla sıkmıştı.
    -seni özlüyorum ali, sadece seni özlüyorum. dedi
    çok samimi gelmişti söyledikleri.
    çok içten söylemişti.
    altında bir mana aramadım.
    hayatımı yalanlar üzerine kuran insana inandım hiç düşünmeden.
    kısa bir sessizliğin ardından
    -kızgın bize di mi ali. dedi
    -anlam veremiyorum sadece. dedim
    -aradığın cevapları buldun mu peki. dedi
    -buldum. dedim
    -peki mutlu musun şimdi. dedi.
    -ağır geldi ama kaldırdım ezgi, yıkılmadım ve biliyor musun üzerime garip bir huzur çöktü. dedim
    -sandığımdan güçlüymüşsün o zaman. dedi
    -sandığın ali yalanlarınızla hayatını kurduğunuz ali ise evet. dedim
    güldü ezgi.
    -peki biz yalancıyız, biz sana bir hayat kurduk peki hiç düşündün mü ali, baban, öz baban, o neden alet oldu bu yalana. dedi
    ezgi ve murat babamdan çok gördüğüm iki insandı ve yalan yok gerçekten bu olanlarda babamı hiç suçlamamıştım.
    hiç aklıma gelmemişti bile.
    ezgi ve murat gibi yalanlar söylememişti bana babam, ben ne zaman geçmişi sorsam hep kaçmıştı, hep susmuştu ama doğruları da anlatmamıştı neticede.
    hafifletici sebebi de olsa ezgi ve murat'ı koşulsuz suçlarken babam da elbet melek değildi.
    -hiç düşünmedim. dedim açık ve net.
    -düşün o zaman ali, hadi biz senin kötülüğünü istedik, yalan söyledik sana ya baban, baban yapar mı bunu sana? seni ne kadar sevdiğini bilmiyor musun? dedi
    haklıydı ezgi.
    babam kazadan önce nasıldı bilmem ama kazadan sonra üzerime titredi hep.
    izin versem bağı bahçeyi bırakıp sürekli başımda beklerdi.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 398.
    +1
    #
    -bir ceylan ancak ne zaman bir aslana saldırır biliyor musun abi. dedi
    -bilmiyorum. dedim
    -ağır bir yara aldığı zaman, öleceğini anladığı zaman. dedi
    -can havliyle. dedim
    -aynen öyle abi. dedi
    ikimiz de sustuk bir süre.
    bu hikayede aslan caner, bense ceylandım.
    ve daha önce olduğu gibi canımı yine yakarsa hiç düşünmeden ona saldıracaktım.
    belki de öleceğimi bile bile...
    aslı'nın anlattıkları o an hissettiklerimle fazlasıyla örtüşüyordu.
    resmen benliğimi buluyordum.
    bir insanı öldürme fikri ilk defa bu kadar yakındı bana
    -sence ben adam öldürebilir miyim yusuf? dedim
    güldü yusuf önce.
    benim de eşlik etmemi bekleyerek güldü.
    ama yalnız kalmıştı.
    ben aynı ciddiyetle cevap bekliyordum.
    -korkutma beni. dedi yusuf da ciddileşerek.
    -merak ettim sadece. dedim
    -sanmam. dedi
    -nerden anladın. dedim
    -senle barda karşılaştığımız günü hatırlıyorsun di mi. dedi
    -geçmişi o kadar da silmedik be olum, daha kaç gün oldu. dedim
    -ne bileyim abi kafana çok darbe aldın ya. dedi yusuf yine gülerek
    -amk senle de ciddi bi şey konuşulmuyor. diyerek sinirle kalktım ayağa
    yusuf'un her şeyi dalgaya alabilen yapısı normalde benim de hoşuma gitse de o an için kestirememişti içinde bulunduğum durumu.
    ama o da haklıydı.
    ona hiç bir şey anlatmamıştım.
    ve emindim ki hala aslı'yla ne konuştuğumuzu çok merak ediyordu.
    giriş cümlesini seçmekle uğraşmadan girdim direk lafa.
    yusuf tüm ciddiyetiyle beni dinliyordu.
    yüz yılın pasını atsam yine de gole çevirmezdi.
    öylece kilitlenmişti anlattıklarıma.
    her şeyi anlattım beyler.
    hiç çekinmeden anlattım.
    murat ve ezgi'nin anlatamadığı gibi anlattım.
    gençliğimi anlattım.
    yaptıklarımı anlattım.
    aslı'yı anlattım.
    caner'i anlattım.
    çetin'i anlattım.
    o dinledi ben anlattım, o dinledi ben rahatladım.
    anlatırken aslında sindiriyordum da aynı zamanda yaşananları.
    belki yarım saat boyunca aralıksız anlattım aslı'nın anlattıklarını, üzerine hissettiklerimi de katarak.
    yusuf bir kez olsun bölmedi beni.
    anlattıklarım bitince önce derin bir nefes aldı yusuf.
    sonra bana kitlenmiş olan gözlerini yere eğdi.
    derin bir nefes daha aldı ve
    -vay amk. diyebildi sadece.
    işte yarım ali'nin yarısının özeti buydu beyler.
    kocaman ağız dolusu bir "vay amk"
    yusuf'tan o an için yorum dinlemek istemediğim için başka bir şey demedim ben de.
    biraz sonra balkona çıkıp iyi geceler sigaralarımızı yaktık.
    yusuf sigarasını hızlıca içip benden önce girdi içeri.
    Tümünü Göster
    ···