1. 301.
    +1
    1)dümdüz ve parlak yeni gibi bi asfalt yol. yalnızca 2 şeritlik. kenarlarındaki çizgiler sarıya boyanmış ortadaki beyazlardan farklı. allahın gibtir ettiği biyerdeki bu yola kim bu kadar özenmiş diye düşündürüyor beni. etrafta yalnızca dip dibe sık sazlıklar var, hiçbir tepe yok dümdüz ve karşıya baktığımda sanki gökyüzüne çıkıyormuşcasına ufukla birleşiyor yol. etrafta çok nadir toplasan 5'i geçmeyecek ağaçlar görüyorum. etraftaki yeşillik ndıbına olan tek şey bunlar. sağ tarafımda düz araziden dolayı muhtemelen gerçekte olduğundan daha yakında gibi gözüken minik bi değirmen ve yanında tek katlı küçük bi ev görüyorum tahtadan inşaa edilmiş. fakat terkedilmiş gibi duruyor bulunduğum yerden herhangi bi hareket sezemiyorum. gidip bakasım geliyor fakat vazgeçiyorum enerjimi gereksiz harcamış olabileceğimden. sazlıkların hışırtısını duyuyorum sapsarılar. gün yakıcı güneşli gökyüzü birkaç parça beyaz bulut dışında apaçık. sazlıkların sarı tonları yansıyor her yerden havada hafif rüzgardan uçuşan kopmuş parçaları savruluyor. yol sazlıklarla aynı seviyede yani yer seviyesinden biraz yükseğe inşa edilmiş, sazlıkların boyu yarı boydan biraz daha az geçiyor yalnızca yolu ve etrafta normalden biraz uzun ve sarı çimenlerle çevrili gibi bir görüntüye sebebiyet veriyor bu. yolda bi süre ilerlediğimde sazlıklar yerini hafiften çorak toprağa bırakıyor. sol ileride biraz açıkta uçurumun başladığını görüyorum. dik ve baya yüksek bi uçurum yine çorak dağları gören bi manzarası var. muazzam bi hissiyat uyandırıyor. çok küçük hissettiriyor insana kendini. burası yeşillikten nasibini almış biryer değil pek veya sıcaktan dolayı böyle olmuş olabilir. uçurumun tam kenarına iskele gibi bir inşaanın üzerine kurulmuş dinlenme yeri-çaycı gibi çok yalın, basit bi mekan görüyorum. gidiyorum oraya. burası da terkedilmiş ve içi boş. yalnıca cam kırıkları ve tellerinin bikaçı ekgib bir gitar var. gitarı elime alıp biraz takılıyorum. iskeleden aşağı uçuruma doğru yüksekten korksam da şöyle bi sarkıp bakıyorum sonra yola devam ediyorum.

    2)tekrar sazlıkların arasına dalıp ordan yola çıkıp ilerlemeye devam ettiğimde yolun biraz uzağında hafif bir yamaçtan sonra başlayan gölü fark edip oraya yöneliyorum. temiz görünüyor etrafı küçük taşlık bir araziye dönüşüyor burda topraktan. diğer tarafında gölün tepeler ve üzerlerinde dönmekte olan rüzgar pervaneleri var birsürü. taşların arasından yeşillikler uzanıyor. suya giresim geliyor fakat ne kıyafetlerimi çıkarıp bırakasım var ne de suyun temizliğinden emin olamıyorum yakından baktığımda oldukça temiz gözükse de. diğer yandan hiç insan görmemiş olsam da şu ana kadar, biri gelir de kıyafet ve çantamı çalarsa diye de tırsıyorum. gölün kenarına oturup sigaramı yakmakla yetiniyorum. bir yandan gölü izlerken bir yandan sigaramı bitiriyorum. dramatizasyona bağlayan düşünceler geçiriyorum aklımdan anın güzelliği ve sigaram sebebiyle.

    3)kalkıp ilerlediğimde gözüme beyaz, ağız kısmına yakın yeri mavi ve yaldızlı işlemeli bir fincan takılıyor. fincan eski tarz. şu annane evlerinde olan büyük boy fincanlardan. bir-iki parçası kopmuş ağız ve kulp kısmından. normalde beyaz olan rengiyse baya sünmüş beje dönmüş. sanki çok uzun yıllardır duruyormuş gibi. altına bakınca yazıların da silindiğini görüyorum. belli belirsiz bi iz kalmış sadece. burda bi fincan bulmak saçma geliyor en başta. sanırım bu terkedilmiş yerlerde vaktinde takılanlar arada buralara gelip keyif yapıyorlarmış diye düşündürüyor. bu fincanı burda unutan insan şuan çoktan ölmüş bile olabilir. fincanı alıp göle dönüyorum suya sokuyorum ve mümkün olduğunca temizliyorum. sonra da buraya benden başka biri gelip de görürse diye oldukça muntazam bi şekilde bulabildiğim en büyük düzgün taşın üstüne koyuyorum.

    4)ilerlediğimde güneşin de yansımasıyla parlak birşey gözümü alıyor. nerden geldiğini anlamaya çalışıyorum yansımanın ve ilerlediğimde bir anahtar buluyorum. anahtar da fincan gibi eski tarz bir şey. büyük bir kulbu var. anahtarı bulduğum yerin yanında toprak eşelenmiş gibi. sanki biri ayağıyla toprağı ittirmiş veya toprağa tekme atmış-savurmuş gibi. biri sinirle birşeyler yapmış olabilir, veya bi kavga yaşanmış olabilir ya da belki de hayvanın tekinin toprağı kazmasıdır ve anahtarla alakası yoktur diyorum. ya da belki de eşelenmiş yerde bir şey gizliydi fakat kazmaya başlayanın başına birşey geldi, biri saldırdı ve anahtarını düşürdü. önceden bulduğum fincanla bu anahtar aynı kişi-kişilerin olabilir de. anahtarla fincanın olduğu yere gidiyorum, fincanı alıyorum. eşelenmiş toprağı fincanın yardımıyla biraz kazıyorum. fakat bir şeye rastlamıyorum. fincanı gölün kenarına geri zütürüyorum bıraktığım haline tekrar getiriyorum. anahtarı da temizledikten sonra hatıra gibin boynuma falan asarım la ben bunu diyip yanıma alıyorum.

    5)yola doğru tekrar çıkıp devam etmek üzereyken ayıyla karşılaşıyorum. bear gryls abimiz geliyor aklıma kollarımı açıp olabildiğince heybetli durup boğazımdan çıkabilecek en yüksek seste kükremeye çalışıyorum ama uzaktan onun da bana doğru anırmasıyla altıma sıçarak topuklarımı zütüme vuruyorum. yolu aşıp sazlıkların olduğu alana kaçıyorum, yönümü değiştirip olabildiğince sessiz çömeliyorum. ayının kükreme sesleri bittikten sonra bi süre daha bekliyorum. daha sonra dikkatlice etrafa bakarak geri çıkıyorum.

    6)duvar çok koyu bir yeşil. üzerinde hafif dökülmüş ve yıpranmış beyaz boyayla geçmek tehlikeli ve yasaktır yazıyor. üzerindeki girintilere ayağı elimi sıkıştıra sıkıştıra tırmanıyorum ve tepesinden ileriye bakıyorum. çıkarken merak tavan yapıyo bende. kafamı uzattığımda uzun bir boş arazi var bu bölgede hava biraz buğulu ve boğucu kokuyu hemen alıyorum, arazinin ilerisinde yaklaşık 200 metre sonra bacaları kara dumanlar tüten yapılar ve bu yapılara birşeyler taşıyan insanları görüyorum. hepsi robot gibiler tüm yaptıkları birinin kazıp çıkarttığı şeyleri diğernin alıp fabrikadan bozma bu yerlere zütürmesi. içim kararıyor aşağı iniyorum duvarı takip ederek yürüyorum, demir parmaklıklı büyük bir kapıya varıyor duvar. kapıyı ittirmeye çalıştığımda kilitli olduğunu fark ediyorum. kapının üzerinde anahtar deliği var. bi şans diyip anahtarımı çıkartıp açmayı denediğimde gerçekten de açılıyor kapı ama büyük gıcırdama sesiyle. ileriden birinin şşşş aloo napıyosun ulan sen dediğini duyuyorum, adama baktığımda güvenlik görevlisinden bozma bi tip görüyorum, bana doğru bakıyor ve elinde yolun orda bulduğum fincandan var. fincana bi süre gözlerim takılıyor sonra topuklayarak oradan uzağa yola doğru koşuyorum.

    hacı uzun dedin uzun yazdım umarım kafanı gibmemişimdir.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster