1. 1.
    +15 -13
    kurbanlarımı öldürürken asla kesici, delici veya yaralayıcı alet kullanmam. zira zeka, en öldürücü silahtır.

    boş laflarla canınızı sıkmak istemem saygın roma halkı, geçenlerde otobüste öldürdüğüm asosyali anlatmam, kendimi tanıtmam adına yeterli olacaktır.

    biraz olsun insan denen canlıyı tanıyorsanız veya asosyalseniz, herhangi bir asosyali kolaylıkla tanıyabilirsiniz. aldığım pgiboloji eğitimi ve uzun yıllarımı asosyalliğe kurban edişim, beni asosyalleri tanımada adeta bir radar haline getirmişti. sağına soluna attığı hızlı bakışlarla, ellerini nereye koyacağını bilememesiyle, her an bir yerden bir yumruk gelecekmiş paniğiyle 19-20 yaşlarında bir asosyal binmişti otobüse.

    bir diğer özelliğim, eylerimi spontane şekilde gerçekleştiririm. herhangi bir asosyale rastladığımda ortam müsaitse, finali ölüm olan bir senaryo kurgular ve bunu uygulamaya koyarım. bu vakada da bu prosedürü izleyecektim.

    kurban parasının üstünü almak üzere elini uzattı şoföre doğru fakat şoför oralı değildi. bu boş el uzatma işini birisleri görüp de güldü mü diye hızlıca etrafa baktı, ötedeki liseli kız gülüyordu sanki hafifçe. bu onu daha da panikletti. para üstü almaktan vazgeçmiş gibiydi, ya bir daha eli boşta kalırsa?
    ···
  2. 2.
    +8 -4
    bu sırada her hareketini izleyen keskin bakışlarımı fark etti. rahatsız olmuştu, neden ona bakıyordum ki? çok mu çirkindi acaba, veya yüzünde olmaması gereken bir sümük veya yemek kalıntısı mı vardı? o da ne, birisi adını mı söylemişti? yo hayır, arkasındakiler kendi halinde muhabbet ediyordu, yanlış duymuş olmalıydı.

    kalp atışlarının git gide arttığını hissedebiliyordum. onu rahatsız eden, alınmayan para üstü değildi, para üstünü alıp almama kararsızlığıydı. bu olayın üstüne eklenen üzerine dikili bakışlarım sıkıntısını daha da arttırıyordu.

    olaya biraz daha renk katmaya karar verdim.
    ···
  3. 3.
    +10 -2
    - delikanlı bakar mısın?

    çılgın gibi sağına soluna baktı. kendisine mi seslenilmişti? neden seslenilsin ki, bir kusur mu işlemişti? sesin benden çıktığını ve üzerindeki bakışlarımı tekrar hissedince bana doğru döndü ve zor duyulan bir sesle:

    - efendim, dedi.
    - para üstünü niye almadın sen?

    anlamsız bir şeyler geveledi, bu sırada heyecandan kanı yüzüne hücum ediyordu. elleri titremeye başlamıştı.

    - rahatsız falan mısın delikanlı?
    ···
  4. 4.
    +8 -1
    artık zihni devreden çıkmıştı, kafasının içindeki sisi keskin gözlerimle fark edebiliyordum. öylesine heyecanlıydı ki, madde kullanmışçasına kopmuştu bu dünyadan, otobüsün ani şekilde fren yapması ve onun heyecandan direğe tutunduğu elini gevşetmesi, hazırladığım finalin start'ını verdi.

    frenin etkisiyle sert bir şekilde şoförün yanındaki bölmeye tosladı. toslamanın verdiği acı, otobüs ahalisinin onun üzerindeki bakışlarının yanında solda sıfırdı. bakışların değdiği her yeri, alev gibi yanıyordu. zıvanadan çıkmıştı artık, bize neden düştüğünü açıklıyordu hiç kimsenin duyamadığı sesiyle. sanki geçerli bir neden sunup da kendisini affettirmek ister gibiydi.

    otobüs ahalisinin acıyan bakışları, acısını bir kat daha arttırdı. son, adım adım yaklaşıyordu.
    ···
  5. 5.
    +12 -2
    otobüs trafiğin pek yoğun olmadığı bir yola çıkmıştı ve bu bana planımın son safhasına geçmem gerektiğini anlatıyordu. kurbanıma seslenerek:

    - delikanlı, seni bi hastaneye zütüreyim, fena çarptın.

    hastane mi? hastane demek, binlerce insan demekti. aciziyetini tüm doktorların ve hemşirelerin görmesi demekti. o insanlara açıklama yapmak ve onların, onu duyamamaları demekti. yo hayır, bu otobüs artık onun ne kadar zavallı olduğunu fark etmişti ve hastaneye gitmeyecekti. kontrolden çıkan zihninden tahtı devralan içgüdüleri artık ona otobüsten inmesi gerektiğini söylüyordu.

    hızla giden otobüsün açık kapısından dışarı fırladı hızla. evet, dünya bir zavallıdan daha kurtulmuştu.
    ···
  6. 6.
    +6
    bu kadar gözlem yapmak karnımı acıktırmuştı. vasatın altındaki kalitede bir ocakbaşına girdim.

    - hoşgeldin abi. ne vereyim?
    - adana.
    - adana çek.

    yemeğimi beklerken etrafı gözlemeye başladım. bu sırada bakışlarım masamı silmeye yeltenen, kırmızı yüzlü, hafif tombul, yirmi beş yaş civarında fakat yaşından çok daha küçük bir karaktere sahip olduğu her halinden belli olan bir genç tarafından kesildi. varlığı beni rahatsız ediyormuşçasına bir his okunuyordu yüzünden. işini hızlıca yaparak bir an önce kaybolmak istiyordu. yeni bir kurban mı gelmişti ayağıma?

    - hüso acele et hüso diğer masaları da al hemen.

    hüso'ydu demek adın... biraz daha yakından tanımak iyi olabilirdi.
    ···
  7. 7.
    +8
    - nerelisin sen hüseyin?
    - mardin abi, dedi boynunu eğerek.

    o sırada iri yapılı bir garson atıldı:

    - hüsoo muallaksi müşterileri rahatsız etme.
    - muallak deme lan çocuğa, diye lafa karıştı öteki.
    - o da karı bulsun oğlum o zaman. bu yaşa geldi tık yok.
    - bulaşma oğlum işte.

    hüseyin'in kırmızı olan yüzü daha da kızarmıştı. bingo. eşcinsel bir asosyal...
    ···
  8. 8.
    +5 -3
    kebabımı ağır ağır, her bir lokmayı özene bezene hazırlayarak yemeye başladım. bu sırada gözlerim hüseyin'deydi. masaları mahçup mahçup silişi, diğer garsonların onla sürekli alay edişi, işi olmadığı zamanlar bir köşede boynu bükük dikilmesi... evet senaryom hazırdı, fakat gerçekleştirmek için bana zaman gerekliydi.

    hesabı ödedim, hüseyin de kolonya tutarak beni uğurlamak üzere yanımdaydı.

    - eyvallah hüseyin. diyerek cebine 5 lira sıkıştırdım. o parayı diğer garsonlar alacaktı ondan biliyordum, yine de kazanmak istedim hüseyin'i.
    - sağ ol abi.
    - her gün çalışıyor musun sen hüseyin burada?
    - yok abi çarşamba günleri yokum.
    - tamam hadi kal sağlıcakla.

    hüseyin'in zavallı ve gereksiz yere yaşanan hayatı, kısa zaman içinde son bulacaktı...
    ···
  9. 9.
    +6 -1
    salı gecesi tekrar dükkanın civarına gittim.. hüseyin'i izledim dışardan, yarın tatili olduğu için haftalığını aldı ve dışarı çıktı. boğazına kadar giydiği montu tombul yanaklarına sürtünüyordu. yanına yaklaştım.

    - merhaba hüseyin.

    kim olduğumu anlayamadı ilk başta, tanıdığındaysa yüzü aydınlandı.

    - oo abi merhaba. nasılsın?
    - iyi ya sağ ol. yarın tatil ha?
    - he abi.

    aramızdaki kültür farkı muhabbeti olabildiğince kısırlaştırıyordu. işimi bir an önce bitirip bu zavallıdan kurtulma isteği beni tekrar konuşmaya itti.

    - garsonlar neden dalga geçiyor senle?
    ···
  10. 10.
    +6 -2
    - boşver be abi. kendilerine baksın onlar.
    - muallak dediler sana.

    yüzü kızardı tekrar fakat sesini çıkarmadım. anlamıştım. gerçekten eşcsinseldi, fakat baskılardan dolayı içine gömmüştü bunu. arafta kalan bir ruh gibi çırpınıyordu cinselliği.

    - kendileri muallak.
    - kötü bir şey değil ki muallaklik.

    kırmızı yüzünü süsleyen boncuk gözlerini büyüterek yüzüme baktı. yıllardır duymak istediği cümle buydu sanki. evet, elbette kötü bir şey değildi muallaklik, erkekler de erkekleri sevebilirdi. hem televizyonda olmuyor muydu öyle? bu gerçeği benden duymak, yıllardır cinselliğinin üzerine doldurduğu çulu çaputu yakıvermişti bir anda.

    - essah mı?
    - essah ya.
    ···
  11. 11.
    +5
    bir süre sessiz kaldık. belli ki kendince hesaplar yapıyordu içinden.

    - senin tanıdığın muallak var mı?

    eşcinsel kelimesi yerine muallakyi kullanmamız, muhabbetin ciddiyetine ölümcül zararlar verse de, hüseyin bunun farkında olamayacak kadar saftı.

    - var.

    kim olduğunu sorup sormamakta kararsız kaldı, belli ki çok istekli görünmemeye çalışıyordu. sonunda dayanamadı.

    - kim?
    - tanıyacak mısın söylesem?
    - söyle sen hele.

    ismine aşık olacaktı belli ki söyleyeceğim kişinin. doğduğundan beri kendi cinsinden kimseyle karşılaşmaması, onu aşka aç bırakmıştı.

    - aykut ismi.
    - aykut...
    ···
  12. 12.
    +5 -1
    isimlerden konu açılmışken hüseyin'in aklına bir anda aşktan kurtulup bana yöneldi.

    - senin adın neydi ağabey?
    - aykut.

    o saf zihni, oynadığım bu küçük oyunu bile fark edemedi.

    - adaş mısınız o arkadaşla?
    - yok aynı kişiyiz hüseyinciğim.

    bir anda durdu. alt dudağı titriyordu şaşkınlıktan.

    - abi sen şimdi?
    - ya evet, ayak üstü konuşmayalım şimdi, bak bu benim adresim, yarın tatilin var değil mi senin? hah işte, yarın akşam bana geliyorsun bu konuyu konuşuyoruz.

    büyülenmiş gibiydi. hipnoz olmuşçasına başını salladı. veda amacıyla yanağını okşadım, alev alev yanıyordu.

    şimdi sıra ikinci aşamadaydı.
    ···
  13. 13.
    +5
    - selamun aleykum.

    ocakbaşı yeni açılmıştı daha, müşteri yoktu içerde. hüseyin'in yokluğunda garsonlar takılacak adam bulamadıkları için sessizdi.

    - aleykum selam. ne vereyim abime?
    - bir şey almayacağım. usta garsonları bi topla hele, bir şey anlatacağım.
    - beyler! buraya bir bakın.

    merakla daire oluşturdular etrafımda.

    - arkadaşlar, hüseyin'e sağlam bir oyun oynamaya var mısınız?
    - varız abi de sen kimsin?
    - hatırladım abi seni, o gün burdaydın.
    - evet, gelmiştim. her neyse, bugün dükkandan erken çıkıp bana geliyorsunuz, maaşları da dükkanın zararını da ben ödüyorum. hüseyin de bana gelecek, ona küçük bir sürpriz hazırlayacağız.

    kahkahalara boğuldu garsonlar, hüseyin'i küçük düşürme fikri garip bir haz yaratıyordu bu acımasız yaratıklarda.
    ···
  14. 14.
    +4
    üzerlerine sinen et kokusuyla birlikte belirlediğimiz saatte eve geldi garsonlar.

    - evin güzelmiş ağabey.
    - sağ ol. plan basit beyler, içerde saklanacaksınız, ben size işaret verdiğimde çıkıp hüseyin'le yüzleşeceksiniz.
    - tamam abi sen bize bırak.

    benim hüseyin'i öldürmek için kendime has sebeplerim vardı, fakat bu pisliklerin, kendilerinden zayıf insanlarla dalga geçmelerinin motivasyonu neydi, anlamak gerçekten güç... bir bilim insanı olsam, esas zayıflığın garsonlarda olduğuna dair bir tez hazırlayabilirdim belki...
    ···
  15. 15.
    +4
    çok geçmeden kapı çaldı, kurban ölümün kapısını çaldığının farkında değildi.

    - hoş geldin hüseyin.
    - hoşbulduk abi. bunu sana aldım.

    acemice paketlenmiş bir hediye vardı elinde. belli ki aldığı tüm parayı bu hediyeye harcamıştı, kalitesiz bir pazar gömleğiydi.

    - teşekkür ederim canım. sen geç içeri ben geliyorum.

    içine girdiğim eşcinsel rolünden tiksinmeye başlamıştım artık. işleri bir an önce halledip ilkel garsonları ve zavallı hüseyin'i evden def etmek hepimiz için en hayırlısı olacaktı.
    ···
  16. 16.
    +3
    hüseyin, ona gösterdiğim sıcaklığa rağmen yabancı bir ortama girmesinin etkisiyle titremekten kendini alıkoyamıyordu. belki de az sonra başına gelecekleri hissediyordu o temiz kalbiyle, kim bilir? ona, son dakikalarda daha fazla azap çektirmemeye karar verdim. hiçbir şey söylemeden elinden tutup üçlü koltuğa oturttum onu. uysal bir köpek yavrusu gibi kendisini bana teslim etmişti. sadece filmlerden izleyebildiği bu klişe aşk sahnesini, ömründe ilk ve son defa yaşayabilecekti...

    elimi tombul ve kırmızı yanağına zütürüp usulca okşamaya başladım. her ne kadar eşcinsellikten tiksinsem de, bir profesyonelin soğukkanlılığı vardı üzerimde. kusma isteğimi sert bir şekilde bastırarak yavaş yavaş etli dudaklarına uzandı dudaklarım. hüseyin zevkten titremeye başlamıştı...

    üzerindek eskimiş yün kazağı bir baba şefkatiyle çıkarttım. itaatkar gözlerle beni süzüyordu bu sırada. fanilya, atlet ve ten... alev alev yanan teni...

    - sen devam et, diye fısıldadım kulağına. hemen geri geleceğim.

    transa girmişçesine başını salladı. kalktım ve garsonların yanına gitmek üzere hareketlendim.
    ···
  17. 17.
    +5
    - napıyorlar acaba içerde?
    - ne bileyim ben lan.
    - abi de tam cinmiş ha.
    - he valla kafası zehir gibi.
    - aha geldi abi.

    birer birer süzdüm bu aşağılık yaratıkları. benim ulvi amacıma hizmet ederek belki de hayatlarının en şerefli işini yapacaklardı.

    - hazır mısınız?
    - evet abi.

    kapıyı yavaşça aralayarak salona baktım. hüseyin anadan doğma şekilde koltukta oturuyordu.

    - içeri girin ve elinizden geleni yapın.
    ···
  18. 18.
    +5
    aşağılık bir çakal sürüsü gibi avlarına doğru hareketlendiler.

    - vaaaay bizim muallak de burdaymış.

    hüseyin hayatı boyunca korktuğu, kaçtığı şeyle hayatının belki de en mutlu anında tekrar karşılaşıyordu. insanlarla, kötü insanlarla. gördüklerine anlam veremediği belliydi gözlerinden.

    - büllüğü de ufakmış.
    - züte bak hele züte.
    - tam muallak zütü.
    - karı doğacak adammışsın hüso.
    - allah şaşırmış herhalde.

    hüseyin'in algıları kapanmıştı artık. tüm kontrolü, asosyallerin zihninde hayli büyük bir imparatorluk kurmuş olan korku ele almıştı. korku diyarının sınırlarına girdiğinizde, artık geriye dönüş zordur.
    ···
  19. 19.
    +7 -1
    korkunun seçenekleri fazla değildi. onun gözüyle garsonlar yok edilmesi gereken birer işgalciydiler. böylesine zayıf bir bünyede kök salan korku, düşmanları yok edemeyeceğinin farkındaydı. öyleyse geri çekilmeliydi. karar verilmişti.

    hüseyin çıldırmışçasına anadan doğma haliyle sokak kapısından dışarı fırladı. garsonlar hala önlerine atılan kemikle meşguldüler.

    - gidin ve arkadaşınıza bakın.
    - paramızı ver öyle gidelim.

    ceplerini fazlasıyla doldurarak evden def ettim hepsini. paraya tapanların genelde ucuz insanlar olması, hayatın en büyük ironilerden biri olsa gerek. pencereye yaklaşarak olan biteni izlemeye başladım. hüseyin aslanlar tarafından kovalanan bir ceylan gibi koşuyordu hızla. senaryonun son kısmının oynanacağı yere hızla yaklaşıyordu. o saatlerde bir hayli işlek olan, ve bu zamana kadar sayısız can almış şehrin en ünlü kavşağı, kucağını açmış hüseyin'i bekliyordu. tüm acılarından kurtulmak üzere atıldı hüseyin bu sıcak kucağa. acı bir fren, çarpışma ve arabanın altında kalan çıplak bir beden.

    bir vaka daha başarıyla sonuçlanmıştı.
    ···
  20. 20.
    +1
    beni en çok üzen, aynı zamanda özgürlüğüne kavuşturduğum için oldukça memnun olduğum bir diğer vakayı anlatmak isterim sizlere.

    hüseyin'den sonra 3 gün boyunca eve sinmiş ocakbaşı kokusunu temizlemekle uğraştım. olaysız geçen üç gün, avlanma isteğimi oldukça kabartmıştı. aklımı her türlü gereksiz şeylerden uzaklaştırarak duru bir zihinle dışarı çıktım, etkili bir gözlem bunu gerektiriyordu. bir kafeye oturarak etrafı gözlemeye başladım.

    gözüme ilk çarpan 7 kişilik bir üniversiteli grup oldu. yaklaşık 5 dakika onları gözledikten sonra, ağzından tek bir kelime bile çıkmayan, yapılan her espriye, anlamamış görünüp de göze batmamak amacıyla gülen bir tanesine odaklandım. toy bir asosyal olduğu belliydi, zira kendisini henüz keşfedememişti. dışarı çıkarak kurtulmaya çalışıyordu belli ki bu lanetten fakat arkadaşları, onu karanlık kuyunun dibine daha da itiyordu.

    - berkan sen niye konuşmuyorsun?
    - harbiden berkan konuşsana oğlum.
    - dilini kullanmazsan ilerde sıkıntı yaşarsın cinsel hayatta berkaaan.

    tüm masa kahkahalara boğuldu, berkan hariç. kızların kulaklarımda çınlayan şuh kahkahası eski günlerimi hatırlattı bana. yo, berkan kendisini keşfedip içine iyice kapanmadan, bu lanet yavaş yavaş onu yiyip tüketmeye başlamadan buna bir son vermeliydim.
    ···