1. 1.
    +12 -2
    otobüs trafiğin pek yoğun olmadığı bir yola çıkmıştı ve bu bana planımın son safhasına geçmem gerektiğini anlatıyordu. kurbanıma seslenerek:

    - delikanlı, seni bi hastaneye zütüreyim, fena çarptın.

    hastane mi? hastane demek, binlerce insan demekti. aciziyetini tüm doktorların ve hemşirelerin görmesi demekti. o insanlara açıklama yapmak ve onların, onu duyamamaları demekti. yo hayır, bu otobüs artık onun ne kadar zavallı olduğunu fark etmişti ve hastaneye gitmeyecekti. kontrolden çıkan zihninden tahtı devralan içgüdüleri artık ona otobüsten inmesi gerektiğini söylüyordu.

    hızla giden otobüsün açık kapısından dışarı fırladı hızla. evet, dünya bir zavallıdan daha kurtulmuştu.
    ···
  2. 2.
    +10 -2
    - delikanlı bakar mısın?

    çılgın gibi sağına soluna baktı. kendisine mi seslenilmişti? neden seslenilsin ki, bir kusur mu işlemişti? sesin benden çıktığını ve üzerindeki bakışlarımı tekrar hissedince bana doğru döndü ve zor duyulan bir sesle:

    - efendim, dedi.
    - para üstünü niye almadın sen?

    anlamsız bir şeyler geveledi, bu sırada heyecandan kanı yüzüne hücum ediyordu. elleri titremeye başlamıştı.

    - rahatsız falan mısın delikanlı?
    ···
  3. 3.
    +8
    - nerelisin sen hüseyin?
    - mardin abi, dedi boynunu eğerek.

    o sırada iri yapılı bir garson atıldı:

    - hüsoo muallaksi müşterileri rahatsız etme.
    - muallak deme lan çocuğa, diye lafa karıştı öteki.
    - o da karı bulsun oğlum o zaman. bu yaşa geldi tık yok.
    - bulaşma oğlum işte.

    hüseyin'in kırmızı olan yüzü daha da kızarmıştı. bingo. eşcinsel bir asosyal...
    ···
  4. 4.
    +8 -1
    artık zihni devreden çıkmıştı, kafasının içindeki sisi keskin gözlerimle fark edebiliyordum. öylesine heyecanlıydı ki, madde kullanmışçasına kopmuştu bu dünyadan, otobüsün ani şekilde fren yapması ve onun heyecandan direğe tutunduğu elini gevşetmesi, hazırladığım finalin start'ını verdi.

    frenin etkisiyle sert bir şekilde şoförün yanındaki bölmeye tosladı. toslamanın verdiği acı, otobüs ahalisinin onun üzerindeki bakışlarının yanında solda sıfırdı. bakışların değdiği her yeri, alev gibi yanıyordu. zıvanadan çıkmıştı artık, bize neden düştüğünü açıklıyordu hiç kimsenin duyamadığı sesiyle. sanki geçerli bir neden sunup da kendisini affettirmek ister gibiydi.

    otobüs ahalisinin acıyan bakışları, acısını bir kat daha arttırdı. son, adım adım yaklaşıyordu.
    ···
  5. 5.
    +8 -1
    öldürdüğüm her asosyalde kendimi görüyordum biraz, onları kurtarma kisvesi altında kendimi öldürüyordum belki de kimbilir. ailesinin umrunda olmayan o küçük çocuğu öldürüyordum ya da. belki de lisede tek bir arkadaşı bile olmayan, yüzü sivilce kalıntısı lekeleriyle dolu olan ergeni. veya üniversitede bir derse bile girmeyerek, hiç kimseyle tanışmadan üniversiteyi bitiren o delikanlıyı. evet, benim derdim hala aşamadığım geçmişimleydi.

    belki de en başa dönmeliyiz tüm hikayeyi anlayabilmek için. bir asosyalin doğuşu, içine kapanışı ve patlayışı. tıpkı bir yıldız gibi. şu an bulunduğum konumun kara delikten farksız olduğu düşünülürse, teşbihte hata olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir.

    evet, ilkokullu bir çocuğa yapılacak en berbat zulümü reva görmüştü ailem bana: yok saymak. birbirleriyle öylesine garip bir kavgaya tutuşmuşlardı ki... onlar için evlilik bir ortaklıktan ziyade savaş haline gelmişti. arada ezilen, o küçük çocuk olmuştu.

    her şeyin başına dönelim, ve o küçük çocuğa kulak verelim. böylece size bir katilin nasıl aşık olabileceğini anlattığımda beni daha iyi anlarsınız.
    ···
  6. 6.
    +6
    asosyalleri bulursan öldürürsün amk salağı
    ···
  7. 7.
    +7 -1
    - böylece bundan sonra kimse sana kötü davranmaz...

    asosyal beyni normal insanlardan farklı işler. " insanlar ne düşünür? " parametresi fena halde baskındır yapılan hesaplarda.

    - diğer insanlar senin gücüne hayran bile olabilir...

    bir canavar yaratmaya çalışıyordum, ki bir asosyalden canavar yaratmak kolay bir iştir. zira yapmanız gereken tek şey, diğer insanların onun hakkında " iyi " düşünmesini sağlamaktır.

    - nasıl yapacaksın?
    - orasını bana bırak. benden haber bekle, diyerek gizemli adamı oynadım. bu tip klişeleri yapmayı severdim, komik gelirdi bana. esprilerine güldüğüm hiç kimse yoktu, beni güldürebilen tek kişi, yine bendim. mesleğin küçük bir şımarıklığı olarak algılayın bunu.
    ···
  8. 8.
    +6
    bu kadar gözlem yapmak karnımı acıktırmuştı. vasatın altındaki kalitede bir ocakbaşına girdim.

    - hoşgeldin abi. ne vereyim?
    - adana.
    - adana çek.

    yemeğimi beklerken etrafı gözlemeye başladım. bu sırada bakışlarım masamı silmeye yeltenen, kırmızı yüzlü, hafif tombul, yirmi beş yaş civarında fakat yaşından çok daha küçük bir karaktere sahip olduğu her halinden belli olan bir genç tarafından kesildi. varlığı beni rahatsız ediyormuşçasına bir his okunuyordu yüzünden. işini hızlıca yaparak bir an önce kaybolmak istiyordu. yeni bir kurban mı gelmişti ayağıma?

    - hüso acele et hüso diğer masaları da al hemen.

    hüso'ydu demek adın... biraz daha yakından tanımak iyi olabilirdi.
    ···
  9. 9.
    +7 -1
    korkunun seçenekleri fazla değildi. onun gözüyle garsonlar yok edilmesi gereken birer işgalciydiler. böylesine zayıf bir bünyede kök salan korku, düşmanları yok edemeyeceğinin farkındaydı. öyleyse geri çekilmeliydi. karar verilmişti.

    hüseyin çıldırmışçasına anadan doğma haliyle sokak kapısından dışarı fırladı. garsonlar hala önlerine atılan kemikle meşguldüler.

    - gidin ve arkadaşınıza bakın.
    - paramızı ver öyle gidelim.

    ceplerini fazlasıyla doldurarak evden def ettim hepsini. paraya tapanların genelde ucuz insanlar olması, hayatın en büyük ironilerden biri olsa gerek. pencereye yaklaşarak olan biteni izlemeye başladım. hüseyin aslanlar tarafından kovalanan bir ceylan gibi koşuyordu hızla. senaryonun son kısmının oynanacağı yere hızla yaklaşıyordu. o saatlerde bir hayli işlek olan, ve bu zamana kadar sayısız can almış şehrin en ünlü kavşağı, kucağını açmış hüseyin'i bekliyordu. tüm acılarından kurtulmak üzere atıldı hüseyin bu sıcak kucağa. acı bir fren, çarpışma ve arabanın altında kalan çıplak bir beden.

    bir vaka daha başarıyla sonuçlanmıştı.
    ···
  10. 10.
    +6 -1
    salı gecesi tekrar dükkanın civarına gittim.. hüseyin'i izledim dışardan, yarın tatili olduğu için haftalığını aldı ve dışarı çıktı. boğazına kadar giydiği montu tombul yanaklarına sürtünüyordu. yanına yaklaştım.

    - merhaba hüseyin.

    kim olduğumu anlayamadı ilk başta, tanıdığındaysa yüzü aydınlandı.

    - oo abi merhaba. nasılsın?
    - iyi ya sağ ol. yarın tatil ha?
    - he abi.

    aramızdaki kültür farkı muhabbeti olabildiğince kısırlaştırıyordu. işimi bir an önce bitirip bu zavallıdan kurtulma isteği beni tekrar konuşmaya itti.

    - garsonlar neden dalga geçiyor senle?
    ···
  11. 11.
    +5
    bir süre sessiz kaldık. belli ki kendince hesaplar yapıyordu içinden.

    - senin tanıdığın muallak var mı?

    eşcinsel kelimesi yerine muallakyi kullanmamız, muhabbetin ciddiyetine ölümcül zararlar verse de, hüseyin bunun farkında olamayacak kadar saftı.

    - var.

    kim olduğunu sorup sormamakta kararsız kaldı, belli ki çok istekli görünmemeye çalışıyordu. sonunda dayanamadı.

    - kim?
    - tanıyacak mısın söylesem?
    - söyle sen hele.

    ismine aşık olacaktı belli ki söyleyeceğim kişinin. doğduğundan beri kendi cinsinden kimseyle karşılaşmaması, onu aşka aç bırakmıştı.

    - aykut ismi.
    - aykut...
    ···
  12. 12.
    +5
    - napıyorlar acaba içerde?
    - ne bileyim ben lan.
    - abi de tam cinmiş ha.
    - he valla kafası zehir gibi.
    - aha geldi abi.

    birer birer süzdüm bu aşağılık yaratıkları. benim ulvi amacıma hizmet ederek belki de hayatlarının en şerefli işini yapacaklardı.

    - hazır mısınız?
    - evet abi.

    kapıyı yavaşça aralayarak salona baktım. hüseyin anadan doğma şekilde koltukta oturuyordu.

    - içeri girin ve elinizden geleni yapın.
    ···
  13. 13.
    +5
    aşağılık bir çakal sürüsü gibi avlarına doğru hareketlendiler.

    - vaaaay bizim muallak de burdaymış.

    hüseyin hayatı boyunca korktuğu, kaçtığı şeyle hayatının belki de en mutlu anında tekrar karşılaşıyordu. insanlarla, kötü insanlarla. gördüklerine anlam veremediği belliydi gözlerinden.

    - büllüğü de ufakmış.
    - züte bak hele züte.
    - tam muallak zütü.
    - karı doğacak adammışsın hüso.
    - allah şaşırmış herhalde.

    hüseyin'in algıları kapanmıştı artık. tüm kontrolü, asosyallerin zihninde hayli büyük bir imparatorluk kurmuş olan korku ele almıştı. korku diyarının sınırlarına girdiğinizde, artık geriye dönüş zordur.
    ···
  14. 14.
    +5
    mükemmel bir zamanlamayla, son saniye üçlüğü de atabilirsiniz, bir adam da öldürebilirsiniz. bu size kalmış. benim seçeneğim ikincisi oldu zira basket oynamıyordum.

    arabadan inip gizlice berkan'ı takip etmeye başladım. yemekhaneye yaklaşıyordu git gide, bu arada sivil polis olduğu her halinden belli olan bir adam da karşı yönden yemekhaneye doğru hareketlenmişti. berkan kapıdan girerken, polis yaklaşık on metre mesafeden durması için uyarıda bulundu. berkan bir an duraladıktan sonra koşarak içeri girdi, polis de arkasından.

    neler olduğunu görmek üzere hızla yemekhaneyle aramdaki kısa mesafeyi kat ettim. polis hemen önümdeydi. yemekhaneye girmemle berkan'ı görmem bir oldu, bağırarak konuşan toygar'a doğru hızla koşuyordu. polis tekrar uyarıda bulundu, fakat berkan hedefine kilitlenmişti artık, onu durduracak olan tek şey, ölümdü.

    ikinci ihtardan sonra polis silahına davrandı ve berkan'a doğrulttu. iplerin kopma noktasına getiren üçüncü uyarı, berkan'ı bir an olsun duralattı, dehşetle açılmıştı gözleri. elleri, haddinden fazla şişkin gözüken çantaya doğru uzandı...

    berkan'ın hikayesi de burada son buluyordu...
    ···
  15. 15.
    +5
    - selamun aleykum.

    ocakbaşı yeni açılmıştı daha, müşteri yoktu içerde. hüseyin'in yokluğunda garsonlar takılacak adam bulamadıkları için sessizdi.

    - aleykum selam. ne vereyim abime?
    - bir şey almayacağım. usta garsonları bi topla hele, bir şey anlatacağım.
    - beyler! buraya bir bakın.

    merakla daire oluşturdular etrafımda.

    - arkadaşlar, hüseyin'e sağlam bir oyun oynamaya var mısınız?
    - varız abi de sen kimsin?
    - hatırladım abi seni, o gün burdaydın.
    - evet, gelmiştim. her neyse, bugün dükkandan erken çıkıp bana geliyorsunuz, maaşları da dükkanın zararını da ben ödüyorum. hüseyin de bana gelecek, ona küçük bir sürpriz hazırlayacağız.

    kahkahalara boğuldu garsonlar, hüseyin'i küçük düşürme fikri garip bir haz yaratıyordu bu acımasız yaratıklarda.
    ···
  16. 16.
    +5 -1
    isimlerden konu açılmışken hüseyin'in aklına bir anda aşktan kurtulup bana yöneldi.

    - senin adın neydi ağabey?
    - aykut.

    o saf zihni, oynadığım bu küçük oyunu bile fark edemedi.

    - adaş mısınız o arkadaşla?
    - yok aynı kişiyiz hüseyinciğim.

    bir anda durdu. alt dudağı titriyordu şaşkınlıktan.

    - abi sen şimdi?
    - ya evet, ayak üstü konuşmayalım şimdi, bak bu benim adresim, yarın tatilin var değil mi senin? hah işte, yarın akşam bana geliyorsun bu konuyu konuşuyoruz.

    büyülenmiş gibiydi. hipnoz olmuşçasına başını salladı. veda amacıyla yanağını okşadım, alev alev yanıyordu.

    şimdi sıra ikinci aşamadaydı.
    ···
  17. 17.
    +4
    adres mi veriyoruz yoksa ip den kendin mi buluyorsun?
    ···
  18. 18.
    +4
    üzerlerine sinen et kokusuyla birlikte belirlediğimiz saatte eve geldi garsonlar.

    - evin güzelmiş ağabey.
    - sağ ol. plan basit beyler, içerde saklanacaksınız, ben size işaret verdiğimde çıkıp hüseyin'le yüzleşeceksiniz.
    - tamam abi sen bize bırak.

    benim hüseyin'i öldürmek için kendime has sebeplerim vardı, fakat bu pisliklerin, kendilerinden zayıf insanlarla dalga geçmelerinin motivasyonu neydi, anlamak gerçekten güç... bir bilim insanı olsam, esas zayıflığın garsonlarda olduğuna dair bir tez hazırlayabilirdim belki...
    ···
  19. 19.
    +4
    çok geçmeden kapı çaldı, kurban ölümün kapısını çaldığının farkında değildi.

    - hoş geldin hüseyin.
    - hoşbulduk abi. bunu sana aldım.

    acemice paketlenmiş bir hediye vardı elinde. belli ki aldığı tüm parayı bu hediyeye harcamıştı, kalitesiz bir pazar gömleğiydi.

    - teşekkür ederim canım. sen geç içeri ben geliyorum.

    içine girdiğim eşcinsel rolünden tiksinmeye başlamıştım artık. işleri bir an önce halledip ilkel garsonları ve zavallı hüseyin'i evden def etmek hepimiz için en hayırlısı olacaktı.
    ···
  20. 20.
    +6 -2
    - boşver be abi. kendilerine baksın onlar.
    - muallak dediler sana.

    yüzü kızardı tekrar fakat sesini çıkarmadım. anlamıştım. gerçekten eşcsinseldi, fakat baskılardan dolayı içine gömmüştü bunu. arafta kalan bir ruh gibi çırpınıyordu cinselliği.

    - kendileri muallak.
    - kötü bir şey değil ki muallaklik.

    kırmızı yüzünü süsleyen boncuk gözlerini büyüterek yüzüme baktı. yıllardır duymak istediği cümle buydu sanki. evet, elbette kötü bir şey değildi muallaklik, erkekler de erkekleri sevebilirdi. hem televizyonda olmuyor muydu öyle? bu gerçeği benden duymak, yıllardır cinselliğinin üzerine doldurduğu çulu çaputu yakıvermişti bir anda.

    - essah mı?
    - essah ya.
    ···