1. 26.
    +22
    evin boş olması iyiydi ferah ferah oh mis. kapıyı dert etmedim bile. apartmanın giriş kapısı sağlamdı nasılsa. ne kadar şanslı olduğumun bir kez daha farkına varmıştım. yöneticimiz hacı dede girdi içeri. beni gerçekten severdi. nur yüzlü, kibar, ve dini bütün bir insandı. "ne oldu ula sana it oğlu it" diye sordu. ahah. "evime haciz geldi hacı dede" dedim. "sana herşey mustahaktır zındık herif aidatlarıda ödemiyorsun zaten" dedi. kahkaha attım. buna karşılık hacı dede bastonuyla beni iteledi. yerde tıpkı küçük bir fino köpeği gibiydim. bir yandanda gülümsüyordum. hacı dede bana yaşının verdiği olgunlukla son bir nasihat verdi. "zütüne koyayım senin borcunu öde gavurun dölü" ayağa kalktım ve hacı amcaya sarıldım. ona sarılmak bana güven veriyordu. sonuçta o saygınlığı olan biriydi kocaman sakalları vardı. "ula gibtir git" dedi ve kapıdan dışarı çıktı. duygusal anlara dayanamayıp kaçan insanlara bayılıyorum.
    ···
  2. 27.
    +15
    daha sonra bir yastık buldum ve yere yattım. su ısıtıcısına sarılıp uyumaya çalıştım. soğuktu çünkü doğalgazı bile sökmüşlerdi. kafamı kaldırıp düşünmeye başladım. düşünüyordum bütün bu olanları. sadece bu düşünceye odaklanmıştım. ve beynimi kurcalayıp duruyordu. gerçekten su ısıtıcını prize taktığımda neden çalışmamıştı. bu sorun yüzünden gece uyuyamadım. herkesin bazen böyle dertleri olur. mükkemmel hayatımdaki bu tür sorunlar canımı sıkıyordu.
    ···
  3. 28.
    +15
    ertesi gün uyandığımda güneş ışıkları pencereden içeri vuruyordu. ne kadarda güzel bir gün. artık param yoktu ama işin iyi tarafı bu gün bir iş görüşmesine çağrılmıştım. güzel bir kahvaltı yapmak için mutfağa gittim. dolabı açtığımda ekmeğin üzerinde dolaşan hamam böcekleri bana gülümsüyordu. ahuahuahu. hamamböceklerini beslemeyi seviyordum. onlarda canlı sonuçta. hayvanlarla yemeğimi paylaşarak büyük sevap kazanıyordum. ekmek zeytinle pratik bir kahvaltı yaptıktan sonra hemen takım elbisemi giydim. o arada kapı çalmıştı. koridordan kimo diye bağırdım. “benim ben aç kapıyı”
    ···
  4. 29.
    +24
    işte günün küçük sürprizi. bana bu güzel günde enerji verecek bir doping. aranan kan. bu kayınvalidemin sesiydi. kendisi çok sevecen ve şirin bir kadındır. öz annem gibidir. beni oğlu gibi sever. heyecanla kapıyı açtım. hoşgeldin anneceğim dedim ve sarıldım. sarılmamla beni itmesi bir oldu. “ay. anası gibi yılışık, babası gibi kurnaz. kızımın hayatını mahfettin meymeletsiz herif, senin için saçını süpürge etti, onu ne doktorlar, ne mühendisler istedide senin gibi bir serseriye ne halt yemeye verdik. ah benim talihsiz kızım, ah benim kadersiz yavrum, ah benim aptal kızım.” diyerek söylenmeye başladı. otoriter anne rolünü çok iyi yapıyordu. ama beni sevdiğini biliyordum. benim için mutlu olabilmesi için ona sürprizimi söyledim. “anne ben iş buldum, görüşmeye gidiyorum!” diye bağırdım. yüzüme tükürdü. çantasıyla bana vurmaya başladı. aynı zamanda “boyun posun devrilsin, gün yüzü görmeyesin” gibi bir şiir okuyordu. sonra çekip gitti
    ···
  5. 30.
    +23 -1
    iş görüşmesine gitmek için evden çıktım. durakta metrobüs bekliyordum. orta yaşlarda bir adam önümden geçerken tanımlayamadığım bir sesle yere tükürdü. tükürdüğü yere doğru baktığımda ayakkabımda kocaman bir balgam gördüm. sonra dönüp adama baktım. oda bana bakıp “pardon biraderde duracak başka bir yer bulamadınmı dıbına koyim” dedi. ne kadarda kibar bir adam. üstelik pardon demesi çok ince bir davranıştı. mahçup olmuştum. hata bendeydi. adamın geçiş güzergahında durmam yanlıştı. utanarak adamdan özür diledim. oda hoşgörüyle karşılayıp bir daha olmaması konusunda beni uyardı ve gitti. çok şanslıydım. ayakkabımdaki balgamdan yararlanarak peçeteyle ayakkabımın her tarafını sildim. oh mis. ayakkabım cilalanmış gibi oldu.
    ···
  6. 31.
    +17
    iş görüşmesi için şirkete geldim. harika bir yere benziyordu. ciddi bir yerdi. şirketin prensipleri olduğu belliydi. danışmaya doğru yürüdüm ve iş görüşmesi için geldiğimi söyledim. kız ağzındaki sakızı çıkarıp monitorün üzerine koyduktan sonra yüzüme bakıp randevun varmı diye sordu. telefonda görüştüğümü söyledim. “iyi git şu koridordan sağa dön bak orda personel müdürü diye yazıyor görmüyomusun” dedi. gülümsedim ve teşekkür ettim. cana yakın iş arkadaşlarım olacağı belliydi. müdürün odasının önünde oturmak için 2 tane koltuk olmasına rağmen ayakta 15,20 kişi bekliyordu. koltuğa neden oturmadıklarına bir anlam veremedim ve koltuğa oturdum. bir kaç dakika sonra benden en az 10 yaş küçük bir genç geldi. “ordan kalk” dedi. neden diye sordum. “ben patronun yiğeniyim ve müdür yardımcısıyım dıbına koyim. orası müşterilerimiz için. kalk diyorsam kalk saygısızlık etme” dedi. ne kadarda sevecen bir çocuk. eminim bulunduğu pozisyona emekleriyle gelmiştir. ona saygısızlık etmem olmazdı hemen müşterilerin yerinden kalktım. uzunca bir süre bekledikten sonra sıra bana geldi
    ···
  7. 32.
    +20
    heyecanla içeri girdim. hazırlıklıydım. bu işi alacaktım. müdür karşısına oturmamı söyledi. ssnra purosunu kül tablasında söndürdü. ne mezunusun diye sordu? size gönderdiğim cvde yazmıştım aslında dedim gülümseyerek. “onları gerçekten okuduğumuzu düşünüyormusun” diye cevap verdi. haklıydı. çok meşgul oldukları belliydi. işletme mezunuyum dedim ve iki senede master yaptığımı söyledim. müdür kafasını sallayarak bana bir kaç tane zeka sorusu soracağını, böylece gerizekalı olup olmadığımı tespit edeceğini söyledi. bu yöntem şirketin ne kadar profesyonel olduğunun göstergesiydi. sonra ıssız bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey ne olurdu diye sordu. hızlıca düşündüm ve cevapladım. odun, taş ve çakmak dedim. böylece ateş yakabileceğimi ve üşümeyeceğimi belirttim. hahaha. harika bir cevap verip adamı etkilediğimden emindim. müdür “adada odun ve taş yokmu dıbına kodumun çocuğu” diye bağırdı. irkilmişti
    ···
  8. 33.
    +19
    zeka sorularını gibtir edip hangi posizyon için başvurduğumu sordu. muhasebe bölümünde müdürlük veya müdür yardımcılığı açığı için başvurduğumu söyledim. sonra dönüp bana “o pozisyonlar için amca oğullarını aldım malesef ama senide işsiz göndermek istemiyorum” dedi. ne kadarda düşünceli bir adam. sonra dönüp muhasebe müdür yardımcısı sekreterliğinde ve çaycı departmanında açık olduğunu söyledi. askeri ücret ve 30′luk akbil vereceklerini ve zamanla daha çok kazanabileceğimi söyledi. bu benim potansiyelime bağlıymış. açıkcası 30′luk akbil kısmı bana çok cazip gelmişti. ancak 6 yıl okulu bunun için okumadığımı düşünüp teklifini reddettim. pekala o zaman yolun açık olsun dedi ve çıkarken kapıyı kapatmamı söyledi.
    ···
  9. 34.
    +22
    işsiz olmak gibisi yoktur. erken kalkmak zorunda değilsin. ödeme yapmak zorunda değilsin çünkü paran yok. rahatsın. yani moralim yerindeydi. eve dönmüştüm. ama oturmaktan canım sıkıldığında tekrar dışarı çıkıp bir tur atayım dedim. hava serindi. dolaptan ne zamandır giymediğim kalın montumu çıkardım ve giydim. elimi cebime attığımda bir kağıt buldum. çıkardım ve dakikalarca sevinç çığlığı attım. 50 liralık banknot. hahaha. şanslı günüm. ne yapsam diye düşündüm ve sinemaya gitme fikri geldi aklıma. mısırımıda alıp güzel bir film izleyecektim
    ···
  10. 35.
    +22
    güzel bir aşk filmine bilet aldım. salona ilk ben girmiştim. yerimde tam ortadaydı. sanırım koca salonda tek başına film izleyecek şanslı insanlardan olacaktım. hemen mısırmı ve kolamı yanıma aldım ve koltuğuma oturdum. daha sonra iki liseli çift geldi ve tam önüme oturdular. ahah. olsun onlarda izlesin. sonra iki genç sevgili daha gelip sol tarafımdaki iki koltuğa oturdular. gülümsedim. daha sonra iki evli çift gelip sağ tarafıma oturdular. aşk bahçesinemi düştüm, nereye düştüm dıbına koyim diye mırıldandım. gülümsedim. ama son gelen çift beni mutlu etmişti. tanıdık bir yüz görmek bana iyi geldi. metrobüste bana dayayan amca eşiyle beraber filme gelmişti. arkamdaki iki koltuğa oturdular. hemen arkamı dönüp sürpriz diye bağırdım. amca kafama bir tane patlatıp “senin dıbına korum oğlum, gibtir git dıbına koyim” diye bağırdı. bu el şakası amcayla aramızdaki samimiyetin bir göstergesiydi.
    ···
  11. 36.
    +21
    filmin öncesindeki her fragmanda film başladı sanıp moda giriyor, mısırı yemeye başlıyordum. bitmek üzereydi. yapım şirketlerinin logolarınıda dakikalarca izledikten sonra film sonunda başlamıştı. bir yandan mısırımı yiyip bir yandan kolamı yudumluyordum. lakin dikkatim dağılmıştı. önümdeki çift film başlar başlamaz yiyişmeye başlamıştı. çocuk kızın içine girmişti nerdeyse. sol tarafıma baktığımda benzer bir manzarayla karşılaştım. deliler gibi öpüşüyorlardı. sağ tarafımda gülüşüp yiyişiyorlardı. en bomba sürprizse arkamdaydı. metrobüsteki amca karısını kucağına almıştı. beni bakarken gördüğünde “oglum önüne dönsene dıbına goyim sigigit” diye çemkirdi. sanırım salonun neredeyse hepsi doluyken filmi izlemeye gelen tek kişi bendim. ama bu iyiydi. hayalim gerçek oldu. sinemada tek başına film izlemek bu olsa gerek.
    ···
  12. 37.
    +11
    sabah kalktığımda evde karımı buldum. “sonunda eve döndün” diyerek sıcak bir gülümsemeyle onu kucakladım. karım beni itti. “senden boşanıyorum salak herif” dedi sonrada “artık eski patronunla beraber olduğumu biliyorsundur” dedi. o anda artık gülmüyordum. artık gerçekler kafama dank etmeye başlamıştı. bu kadarıda yeterdi. bütün bu oyun sonra ermeliydi. hiç düşünmedim ve bastım kahkahayı. “gibtir git” diyerek ilk küfürümü etmiş olmamın hazzıyla tekrar kahkaha attım. karımın surat ifadesi değişmişti. sonra kapıdan çıktı gitti. sanırım hayatımının en güzel günü buydu. bekarlık sultanlıktır derler. moralim yerine geldi ve koşarak evden çıktım.
    ···
  13. 38.
    +16
    yolda sadece koşuyordum. artık yapmam gerekenin vakti gelmişti. beni yolda koşarken gören hacı dede “koş forest koş” diye bağırdı ve güldü. hacı dedede amma kültürlü adammış. halbuki gavur filmi izlemezdi o. koşmaya devam ettim. yolda yaşlı amcanın teki arkadan bağırdı. “dur evlat dur” normalde işim aceleydi. ama durmam gerektiğini hissettim ve durup amcaya döndüm. seyyar piyango satıcısıydı. “evlat daha siftahı yapmadım,gel al bir tane belki şans yüzüne güler.” büyük bir kahkaha attım. sonra mutlu sona koşmaya devam ettim. ama cebimde son kalan 150 lira param olduğu aklıma geldi. bir işime yaramayacaktı nasılsa. tekrar amcanın yanına döndüm ve 100 lirayı ona uzattım. “bütün biletleri satın aldın genç adam” dedi. bilet istemediğimi söyledim ancak o zaman parayı almayacağını söyleyince rastgele bir bileti aldım ve cebime koydum. sonra hızlıca dönüp koşmaya devam ettim. koşarken bileti çıkardım. “3 1 3 1 2 1 4 0″ kocaman bir kahkaha attım. i̇yiki bu bileti almışım gülmemi sağlamıştı. bileti kırıştırarak cebime koydum. yere çöp atmak yanlış olurdu. sonra bir taksiye bindim ve karşıya geçeceğimi söyledim. yolda giderken taksinin iki katı para yazdığını farkettim. “neden bu kadar çok yazıyor?” diye sordum. taksici dönerek “gece tarifesi açık” dedi. ne kadar müşteriyle ilgili ve açıklayıcı bir insan. bu cümlesiyle sabahın 12′sinde neden taksinin bu kadar fazla yazdığını açıklayıverdi hemen. neyseki önemi yoktu. boğaz köprüsüne geldiğimizde burda inmem gerek dedim. “burda neden iniyorsunuz” diye sordu. ekranda 60 lira yazıyordu. gülerek 50 lirayı uzattım. “in lan arabadan gibik” dedi. daha sonra köprüye çıktım. demirlerin üzerine tırmandım. bu iyiydi. çünkü bu sıcak havada yüzüp serinleyebilecektim. belkide daha nazik bir dünyayla tanışabilecektim. aptal olmayacaktım artık belki
    ···
  14. 39.
    +16
    atlamak için yavaşca doğruldum. gökyüzüne son bir kez baktım ve gülümsedim. şahane hayatımın sonuna gelmiştim artık. gözlerimi kapadım. o arada arkadan geçen arabanın yüksek sesle çalan radyosuna kulağım gitti. haberleri yüksek sesle dinlemesi iyiydi. en azından çevredeki insanlarda haber dinleyebiliyordu. topluma yararlı bir davranıştı. gibi düşünmedim ve bari ölürken rahat bırakın dıbına kodumun çocukları diye geçirdim içimden. trafik biraz sıkıştı. araba tam arkamda durdu. “3 1 3 1… ” bir an arkamı hızlıca döndüm dönerken ayağım tökezledi ve debelenmeye başladım. “2 1 4 0″ direğe tutundum ve ayağım kayınca yere düştüm. “piyango bu numaralardaki bir tam bilete çıktı. talihli henüz ortaya çıkmadı.” yüzümde bir şaşkınlık ifadesi vardı. bu arada arabalarından inen 1,2 kişi yapma etme kıyma” diye yanıma geldiler. ulan demirlerin üstündeyken gelen yoktu. sonra “gibtirin gidin” diye bağırdım. çevremdeki insanlar bana anlam veremedi. hızla oradan uzaklaştım.
    ···
  15. 40.
    +15 -1
    iyide bileti daha 2 saat önce almışken şimdi bana nasıl çıkabilirdi? biletin tarihine baktığımda geçen haftanın bileti olduğunu öğrendim. eski bileti almışım ama bilete piyango vurmuş. ahah. bu nedense beni pekte mutlu etmedi. ankaraya gittim ve 5 trilyonu hibe ettim. basın mensupları fotoğraflarımı çekti ve haberlerde çıktım. istanbula tekrar döndüğümde evime geri döndüm. kapı yenilenmişti. hacı dede geldiğimi duyunca direk aşşağıya indi ve bana sarıldı. “ula gel buraya hele gel canım evladım, sen benim oğlumsun, oğlum” gibi sözler sözlüyordu. kocaman bir kahkaha atmadım. tebessüm bile etmedim. bana yeni anahtarlarımı verdi ve eve benim için bir kaç eşya aldığını söyledi. hacı dedeyi neden sevmediğimi şimdi dahada iyi anladım. anahtarı aldıktan sonra “şimdi beni yanlız bırak” demekle yetindim. “tabi evladım” diyerek bana gülümseyip merdivenlerden çıkışını izledim. gülümsedim ve eve girdi
    ···
  16. 41.
    +14
    eve bir göz attım. oturma odasında bir kaç yeni koltuk, yeni bir lcd televizyon ve mutfaktata bir kaç eşya vardı. yatağım gene aynı yataktı. hacı dede yalakalık yaparken bile cimri davranıyor. daha sonra gözlerim su ısıtıcımı aradı. onun benim için özel bir anlamı vardı. etrafa bakmama rağmen bulamadım. kafayı yedim. o an 1 trilyona su ısıtıcımı geri alabilirdim. ama 2 trilyon vermezdim. bu yüzden su ısıtıcısını gibtir ettim. sonra telefonum çaldı. arayan serkandı. “kardeşim. seni züt herif. kapmışsın 5 trilyonu, unuttun kardeşini” bir an duraksadım sonra “kes sesini seni lanet olası aşşağılık pislik herif” dedim. buda neydi böyle? bu nasıl bir küfürdü? bir an kendimden utandım. amerikan filmleri özentisi olmamdan ve paranın beni nasıl değiştirdiğinden utandım. paramdan utanınca çok param olduğu aklıma geldi. tekrar zütüm kalktı ve gibtir git huur çocuğu diyerek telefonu serkanın yüzüne kapadım. bunları neden yaptığımı anlamıyordum. ama telefonu kapadıktan sonra kahkaha attım.
    ···
  17. 42.
    +13
    eski patronumun diğer ortaklarının hisselerini satın aldım. yüzde 60 oranında hissem oldu. şirket artık benimdi. iş yerine gittim. kapıdan girer girmez sudeyle göz göze geldik. hızlıca yürüyerek yanıma geldi ve bana sarıldı. “hepimiz seni çok özlemiştik” dedi bana. gülümsedim. benim çok yetenekli ve positif enerjili eski iş arkadaşlarımda alkış tuttular. sudeye dönüp “bende seni özledim küçük fahişe” dedim. sude bir anda mosmor oldu. kahkahayı bastım. sonra iş arkadaşlarıma dönüp bağırarak, “geri dönmemin şerefine, beni bu kadar sevmenizin karşılığı olarak” dediğimde hepsi maaşlarına gelecek zammın umuduyla ayağa kalktılar ve ben devam ettim “hepinizi kovuyorum huur çocukları, şimdi gibtirin gidin burdan” birbirlerinin yüzlerine öküz gibi bakmaya başladılar. kahakahalar atarak eski patronumun odasına girdim. beni görür görmez ayağa kalktı. “eski başarılı elemanım ve yeni ortağım. evine hoşgeldin.” dedi bana. gülümsedim. “hoşbulduk eski patronum ve benim yeni başarılı elemanım” diyerek “hadi şimdi o koca zütünü kaldır ve yerimden kalk” dedim. bunu yapamazsın falan diye söylenmeye başlayınca yanına usulca gittim ve kolundan tutarak onu kaldırdım. şok olmuş gibiydi kalktı. bende koltuğa oturdum. “o zaman kalan hisseleride al seninle ortak olmak istemiyorum” dedi. kahkaha attım. “seninle ortak değiliz zaten sen küçük ortaksın ve benim elemanımsın” dedim ve hisselerini almayacağımı söyledim.
    ···
  18. 43.
    +13 -1
    tekrar eve gittiğimde koridorda karımla karşılaştım. yani eski karım. elinde boşanma kağıtı vardı. yırtıp attı. ben sadece izliyordum. “büyük bir hata yaptım senden beni affetmeni beklemiyorum ama” derken hacı dede bir anda aşşağıya indi. yukardan bizi izliyormuş. “ula sus ula, git işine ula seni zındık karı, bre gafil, bre kafir, bre melhum karı rahat bırak adamı” diyerek bastonuyla karımı ittirmeye başladı. karım “sana ne oluyor be adam” diyerek yanıma geldi. ben kahkahalara boğulmuştum. benim için kavga etmeleri güzeldi. bu kadar iki yüzlüğü bir arada görmek dahada güzel. karıma döndüm ve sana söyleyecek üç kelimem var dedim. dinliyorum hayatım dedi bana. usulca yüzüne yaklaşarak “boşol, boşol, boşol” diye bağırdım sonra hacı dedeye dönerek caizmidir diye sordum. “caizdir evladım onayladım” dedi. karım züt gibi kalmıştı. “resmi nikahımız var bir kere” dedi. çoktan boşanma davasını açtığımı söyleyince “tamam şimdi sinirlisin, üzgünsün, kafan karışık, tekrar geleceğim diye söylenerek gitti. gülmeye başladım ve arkasından gibtir diye bağırdım. sonra dönüp hacı dedeye baktım. benden daha mutluydu. gandalf edasıyla bana öğüt verircesine “paramızda gözü var herkesin kendine dikkat et” dedi. sırıttım ve eve girdim.
    ···
  19. 44.
    +12
    gece olduğunda uyumaya çalışıyordum. sonra kapı tekmelenmeye başladı. irkildim. gittim ve kapıyı açtım. misafirlerim gelmişti. eski patronum ve bir kaç arkadaşı ellerinde sopalarla kapıma gelmişlerdi. patronum bana “hisselerimi bana geri vereceksin” diye bağırdı. patronumun bu kadar zor durumda kaldığını görünce kahkahayı bastım. beni koridora çektiler ve yumruklamaya başladılar. sanırım taku yemiştim ama buna rağmen gülmeye devam ediyordum. sonra bir silah sesi duyuldu. oda ne? hacı dede elinde pompalısıyla merdivende dikilmişti. “ula zındıklar şimdi dıbınıza kodum” diye bağırdı. eski patronum ve yanındakiler bembeyaz giyinen hacı dedeye bakınca ne yapacaklarını şaşırdılar. sakalları bile parlıyordu. aralarından biri “gandalf” demekle yetindi. hacı dede “gandalf sensin gavurun köpeği” deyip tekrar ateş etti. su borusuna isabet edince su fışkırmaya başladı. ben kesintisiz bir dakika boyunca kahkaha atıyordum. bunlar korkup merdivenden aşşağıya yuvarlanarak kaçmaya başladılar. hacı dedenin birde omzuna bağladığı mermiler yokmu savaşa gidiyor gibiydi. bu yaptığı kahramanlıktan sonra yanıma yaklaştı. öyle bir bakışı vardıki tarihi bir söz söyleyecek gibiydi. kulağımı ona kilitlemiştim. bana döndü ve dediki, “bu patlayan boruyu aidatına ekleyeceğim” sonra geldiği gibi ağır adımlarla dairesine gitti
    ···
  20. 45.
    +13
    ertesi gün bileti aldığım adamı bulmak istiyordum. kendimi sır kapısında oynuyormuş gibi hissediyordum. geçen haftanın bileti benim elime nasıl geçebilmişti. apartmandan çıkarken hacı dedeyle karşılaştım. tüfeğiyle çatıya çıkıp beni sokaktan çıkana kadar koruyacağını söyledi. hala parada kendine pay biçiyordu. parayı bileti aldığım amcaya geri vereceğimi söylesem sanırım beni kurşuna dizerdi. ama bunu yapmalıydım. belkide aldığım bilet o amcanın kendine sakladığı biletdi. hem koşarken bana seslendiğinide duymuştum ama bakmamıştım. parasını ve aldığım hisseleri ona geri verip yarım kalan işimi bitirecektim. bu kadarı yeterdi. merdivenlerden indim. apartmanın girişi kum torbalarıyla çevrelenmiş. apartmandaki üç beş komşuyada hacı dede silah verip nöbet tutturmuş. altları çizgili pijama kafalarında kask. kahkaha atmıştım. daha sonra bileti aldığım sokağa gittim. amca orada tezgahının başındaydı. yanına gittim. “hoşgeldin evlat bir kere şansın yaver gitti diye genemi denemeye geldin” dedi bana ve güldü.” ona durumu anlattım. benimle dürüstçe konuştu. arkamdan eski bilet sattığını söylemek için bağırdığını ve o biletin geçen haftanın satamadığı biletlerden biri olduğunu söyledi. diğer satılmayan biletleri geri vermiş ama onu unutmuş. yeni biletlerin arasına karışmış. farkedincede kenara koymuş. bilete ikramiye vurduğunu oda bilmiyormuş. ben ne diyeceğimi bilememiştim ve ona para vermeyi teklif ettim. amca “kimim kimsem yok o para bu yaştan sonra benim bir işime yaramaz evlat. o bilet tamamen senin şansındı benim değildi.” diye cevap verdi. böyle bir insan olduğunu görmek beni çok şaşırtmıştı. gerçekten mutlu olmuştum. amcayı zar zor ikna ederek bankaya gitmiştik ve paranın bir kısmını ona vermiştim. bundan sonra çalışmak zorunda kalmayacaktı. daha fazla pay vermek istediğimde kesinlikle reddetmişti. beraber bir yemek yedikten sonra vedalaşmıştık.
    ···