1. 26.
    -1
    reserved
    ···
  2. 27.
    0
    eve gelince yastığın yorganın var mı dedi. yok dedim bi de onları mı taşıcam amk. ben de öyle düşünmüştüm dedi. bana 2 yastık bir de yorgan getirmişler. bu herif çok düşünceli lan. yolda da her yeri en ince ayrıntısına kadar tarif etti zaten. neyse valizleri indirdim. ev de az önce bahsettiğim mahallelerden birinde. buradaki evler bitişik nizam. hepsinin arkasında kendine ait küçük bir bahçesi var.
    kapıdan girdik, valizleri kapının tam karşısındaki merdivenden yukarı çıkarıp, merdivenin tam karşısındaki bana ait olan odaya bıraktık. oda fena değildi. yatak, dolap, bir de o çekmeceli şeyden şifonyer mi ne deniyor buna. bir petek, bir de pencere var. petek ayarlı. istediğim kadar yakıyorum. adam bu arada bana oda kapısını nasıl kilitleyeceğimi falan anlatıyor sanki ormandan geldik dıbına koyim.
    ···
  3. 28.
    0
    yaz okurym
    ···
  4. 29.
    +1
    önce üst katı anlattı. merdivenin karşısındaki kapı benim odam. solumda köşede bir oda var. zenci bir kız kalıyor o da benimle aynı üniversitede aynı bölümde öğrenci. onun solunda kiler gibi bişey var. onun solunda da moses isimli elemanın odası. kendisini daha görmedim. onun yanında da (benim odanın karşısı oluyor yine) banyo var. ortalık temiz. ev sahibi bana elektrikli şofbeni falan anlatıyor. kırmamak için dinledim. sonra aşağı indik. merdivenlerden inip u dönüşü yapınca oturma odası var. 1 tv,2 koltuk, 1 arka bahçe kapısı, bir de tibby'nin odasına açılan kapı. gerçek ismi uzun olduğu için ona tibby diyorlarmış. onun da daha yüzünü görmedim. sonra yine merdivenin olduğu yere döndük, merdivenden sola dönünce karşıdaki kapı mutfağa açılıyor. mutfak bayağı büyük. her tak var. ocak, fırın, tost makinesi, kettle vs. ayrıca çamaşır makinesi ve kurutma makinesi de burada. elektrikli ocağın önce sigortasını açıyormuşuz onu falan gösterdi. sonra da çöpleri geri dönüştürülebilir olanlar ve diğerleri diye ayırdıklarını söyledi. iki kutuyu da gösterdi. sonra masaya oturduk. kira sözleşmesini çoktan hazırlamış. 300 pound aylık kira + 200 pound depozito. 6 ay yazmış bir de amk. 6 ay ne tak yiyeceksem bu evde. onun da sebebini yazacağım birazdan.
    neyse imzaladık, karşılıklı olarak haklar ve yükümlülüklerden bahsetti. sonra da gittiler. ben de odama çıktım, eşyaları dolaba yerleştirdim. yastıklara evden getirdiğim kılıfları geçirdim, yatağa evden getirdiğim çarşafı serdim. yorganı da yaydım ama yorgan kılıfı getirmediğim için mecburen öylece örttüm. çok yorgundum. üstümü değiştirdim. telefonla wifi'a bağlandım. aileme, arkadaşlarıma whatsapp'tan bilgi verdim. biraz kitap okudum. sonra ışık açıkken uyuyakalmışım. 10 dakika sonra kalktım, ışığı kapadım, yattım.
    ···
  5. 30.
    +1
    hayvan gibi yorgun olmama rağmen sabaha karşı evde gezinen birilerinin sesini bir ara duyduğumu hatırlıyorum. ama uykuya devam etmişim. sonra yine birilerinin sesine uyandım. ses kesilince tuvaletimin geldiğini fark ettim. saate baktım 07:43. kendime ait yastık yorgan da olmadığı için kaskatı uyumuşum zaten. başımın sol arkadan enseye bağlanan kısmı ağrıyordu (nedense başımın hep o kısmı ağrır). gittim tuvalete. sonra geldim yine yattım. yine uyumuşum. 2 saat sonra "this is gonna be the best day of my laaaayyyfff" sesine uyandım. yandaki gerizekalı müzik açmış dinliyor. telefonda falan konuştu. şarkıyı tam 3 kere üst üste dinledi. sonra gibtir oldu gitti. ama benim de uyku gitti bu arada. gece 11de uyu, sabah 9:30da kalk. önceki gece sadece 3 saat uyumuştum. hay amk.
    ···
  6. 31.
    +1
    kalktım yüzümü yıkadım, üstüme kalın bişeyler giydim (hava gündüz 10 derece, neyse ki yağmur yağmadı), sırt çantamı da aldım, düştüm yollara. bu arada fark ettiyseniz en son uçakta yemek yedim. 24 saatten fazla oldu. o sırada yan odadaki kız geldi bir arkadaşıyla. baktım amk şişman zenci bişey. hay dedim bahtımı gibeyim. ayaküstü tanıştık. sonra odamı kilitleyip gibtir oldum.
    otobüs durağını bulmak çok zor olmadı ama dönüşün bu kadar kolay olmayacağını biliyordum. sonuçta bütün evler birbirinin aynısı. otobüs gelene kadar bir kadın, güzel bir kız ve muhtemelen ispanyol olan pislik görünümlü bir herifle bekledim. otobüs gelince şoföre burada ilk defa otobüse bindiğimi söyledim. adam bana günlük bilet verdi. 4 pound'a bir gün boyunca istediğin kadar biniyorsun otobüse. arkalarda bir yere oturdum. şehir merkezine kadar etrafı seyrettim.
    ···
  7. 32.
    0
    rezz
    ···
  8. 33.
    0
    şehir merkezine gelince, üniversiteye doğru yürümeye başladım. 5 dakika kadar yürüdüm, sonra birisine sordum. yanlış yere gidiyormuşum dıbına koyim. söve söve adamın tarif ettiği yöne gitmeye başladım. böyle 2-3 kere kaybola kaybola buldum üniversiteyi. şehir merkezinden otobüsle gitmek daha mantıklı amk ama ben daha yakın zannediyordum. neyse girdim içeri, danışmaya sordum. kayıt odasına yönlendirdiler beni. içeri girdim. bildiğin bilgisayar odası amk. 2-3 zenci vardı içeride. bir de kayıt görevlisi beyaz adam. gittim görevliye "sa birader ben kayıt için geldim dedim". hoşgeldin faslından sonra evrakları teslim ettim adama. pasaport. vegibalık fotoğraf. cas letter dedikleri üniversiteye kabul mektubu. adam beni bir bilgisayarın başına oturttu. 2 saat sisteme giriş yapmayı bekledik amk. sonra beni okulun portalına soktu oradan. kayıt bölümünü açtı. al dedi doldur bunu. adres madres yazdım bişeyler. sonra takım elbiseli bi zenci geldi bi kağıt getirdi. sonra da onu dolduracakmışım. doldurduktan sonra evrakları beyaz adama teslim ettim, zenci beni ve 2 diğer öğrenciyi (biri zenci bir kızdı diğeri uzakdoğu apaçisi tipini gibtiğim bişey) okulu tanıtma turuna çıkardı. zaten züt içi kadar okul. sınıfları, ilan panosunu, kantini falan gösterdi. sonra yine bilgisayar odasına döndük. zenci beni karşısına aldı bir iki bişeyden bahsetti. herifin köfte gibi dudakları vardı amk pembe bi de. gülmemek için kendimi zor tuttum. ben de ona şehir merkezinden okula hangi otobüsün geldiğini sordum. 4 numara. sonra beyaz adam bana 2 öğrenci belgesi, akademik takvim ve portala giriş şifresi falan verdi. çıktım okuldan.

    kayıt salonu full zenciydi beyler böyle bişey yok amk maymunların arasında ders görücem. ırkçı falan değilim ama bi tane mi beyaz olmaz lan? derste beyazların da olmasını ümit ediyorum.
    ···
  9. 34.
    0
    devam ponpi
    ···
  10. 35.
    0
    okulun önündeki otobüs durağına gittim bekliyorum. taşşşş gibi bir ingiliz hatunla beraber. muhabbet açayım diye " şehir merkezine giden otobüsler buradan mı geçiyor?" dedim. evet dedi. tam o sırada otobüs geldi. hay amk dedim. kıza iyi günler dileyerek otobüse bindim. baktım o da bindi. görevliye günlük bileti göstererek en arkaya oturdum. o sırada açlığımı fark ettim. kafamın sol arkası da zonkluyordu.
    şehir merkezine gelince direkt alışveriş merkezine daldım. 3-5 yere baktıktan sonra bir yerde karar kıldım. bir sandviç seçtim (tavuk mayonez bacon marul domates)2.50 pound, yanına da bir sprite aldım 1.25 pound plastik şişe. 3.75 pound normalde ama kampanya varmış 3 pound tuttu. oturdum sandviçi gömdüm. doymadım amk. gittim marketlerin birinden küçük paket patates cipsiyle snickers aldım. onları da gömdüm. sprite'ı da bitirdim bu arada. açlık felaket bişey.
    başımın ağrısı azalınca primark isimli mağazaya girdim yastık yorgan almak için. ev sahibinin ödünç verdikleri de buradan alınmıştı. rahattı aslında ama yorgandan saç temizlemek zorunda kalınca rahat edememiştim. iki yastığa 4 pound, yorgana 8 pound, yorgan kılıfına da 11 pound ödedim. 23 pound toplam. yorgan ağırdı. hay amk kafamı gibeyim keşke en son alsaydım bunları. zira daha gıda alışverişi yapmadım bunun ceremesini sonra çekeceğim.
    ···
  11. 36.
    0
    yağmurlu izmir akşamında sütlü bol köpüklü nescafe ile hikayen on numara
    ···
  12. 37.
    0
    tm

    inci sözlük hatası: entry metni girilmelidir.
    ···
  13. 38.
    0
    daha önce bahsetmiştim, marks & spencer'ın burada normal marketi de var diye. girdim oraya. kampanyalılar başta olmak üzere alışveriş arabamı doldurmaya başladım. kahvaltılık tavuk jambon, krem peynir, ekmek, yumurta, süt; akşam yemeği için de kampanyalı makarna, tavuk, patates falan aldım. suyuydu ketçabıydı mayoneziydi atıştırmalığıydı derken 23 pound küsür tuttu bu da. ha bu arada 2 litre suya 45 pence ödedim. ucuz bayağı.
    dıbına koyim öküz gibi doldurmuşum zor taşıyorum poşetleri. bi de yastık yorgan var ya o da sıkıntı. zar zor gittim otobüs durağına. otobüsten de bir durak önce inmişim. ebem gibildi ebem. ellerim hala acıyor. evi bulmak da zor oldu amk. sokak sokak gezdim sonunda buldum. girdim içeri. önce dolaba konacakları yerleştirdim. baktım yayılmışlar iyice. raflardan birinin yarısını sıkıştırarak yer açtım, bir torbanın içinde koydum bana ait olanlar ayırt edilsin diye. sonra buzluğu açtım. ağzına kadar doluydu. zar zor yer açıp dondurulmuş patatesle tavuğu da oraya koydum. çıktım odaya. ev sahibinin verdiği yastığı yorganı attım yatağın üzerinden. kendi temiz yorganımı kılıfa geçirdim. yastıkları da aynı şekilde. çiçek gibi oldu valla. sonra gittim aşağıdan elektrik süpürgesini aldım bir de süpürdüm odayı. mis gibi oldu. camı da açtım havalansın diye. hala kapamadım içerisinin sıcağını anca dengeliyor.
    ···
  14. 39.
    0
    priz dönüştürücü de almıştım alışveriş merkezinden, üstümdeki sweat'i çıkardım. tshirt giydim. laptopu açıp yatağa kuruldum. sonra da buraya yazmaya başladım işte. babamla mesajlaştım whatsapptan. sonra annemle. sonra kardeşim geldi (sokakta oynuyormuş oradan gelince yazdı henüz 12 yaşında).
    şimdi de internetten haberleri okuyup aşağıya inip yemek yapacağım kendime. muhtemelen makarna ve tavuk. yanında ketçap mayonez. yanında da üstünde "limonata" yazan, tadı bildiğin sprite olan marks & spencer gazozu. 95 pence verdim 2 litresine.
    şimdilik bu kadar, yatmadan önce tekrar girip ingiltereyle ilgili ilk izlenimlerimi yazacağım.
    ···
  15. 40.
    0
    selam beyler devam ediyorum az bişey yazayım *
    ···
  16. 41.
    0
    dediğim gibi, tavuk parçalarını fırına attım, makarnayı da ocağa koydum. makarna tabağı öküz gibi doldurdu amk. çok fazla yapmışım. bastım üstüne ketçapla mayonezi. açtım gazozu. tavukları da küçük bir tabağa koydum yavaş yavaş yedim. vakit geçsin diye her işimi ağır ağır hallediyorum. zira yapılabilecek çok fazla bir şey yok.
    makarnayı harbiden çok yapmışım amk yarısını yapsam yetecekmiş. zar zor bitirdim. sonra bulaşık faslı. sünger bulaşık deterjanı falan almadım. baktım lavabonun yanında var. ondan kullandım. kimbilir kime ait. sonra ellerimi yıkayıp, odama geçtim.
    ···
  17. 42.
    0
    internetten beşiktaş maçını açtım, bir yandan da facebook, mynet falan bakınıyorum öyle. biraz sözlükte gezindim. sonra çok fena ağırlık çöktü. yorganın altına girdim uyudum. yerel saat 23:30'du. Türkiye'de 01:30.
    sabah yine 07:30 gibi bir saatte kalktım. yandaki kız telefonla konuşuyordu galiba. ses kesilince yine uyudum. 10 gibi kalktım. aşağı indim. baktım mutfakta bir adam var. tanıştık. adı tibby. yani lakabı. oturma odasına bağlı olan odada oturuyor. üzerinde üniforması vardı. ambulans şoförüymüş. 30 küsür yaşında gösteriyor. romanyalı. ayaküstü biraz muhabbet ettikten sonra yukarı çıktım. banyodan zenci bir eleman çıktı. adı moses. çok kısa muhabbet ettikten sonra tuvalete girdim.
    amk taharet musluğu yok doğal olarak. peçete ıslatıp öyle siliyoruz kıçımızı. neyse tuvaletten çıkınca yine aşağı indim tibby'le muhabbet etmeye. özel bir ambulans şirketi için çalışıyormuş. belirli saatler arası sürekli tetikte olması gerekiyormuş. o yüzden üniformayla geziyor evin içinde. iyi bir adam. 30 küsür gösteriyor demiştim ya, 42 yaşındaymış. birisi 16, birisi 10 yaşında 2 kızı varmış. dedim neden ailenin yanında değil de burada çalışıyorsun? maaş yüzünden dedi. orada kazandığının 3-4 katını kazanıyormuş burada. daha önce gemide çalışmış. miami tarafında. şu anki işi de oldukça ağır. günde 5-6 saat uyku dışında hiçbir şeye vakti yok. alışverişe bile gidememiş buzdolabında ona ait raf neredeyse bomboş. hatta duş almaya bile vakti olmadığı için işyerinde boşluk bulunca yıkanıyormuş. ingilizleri pek sevmiyor. tembel olduklarını söylüyor. haksız da sayılmaz aslında. oturma odasında bu muhabbetten sonra biraz da robson green denen adamın balıkçılık progrdıbını izledik beraber. sonra wheeler dealers. ondan sonra kahvaltı etmek için mutfağa gittim.
    ···
  18. 43.
    0
    2 yumurta haşladım. yanında tavuk jambon, krem peynir gibi bişey, tost ekmeği ve süt. bu sabah da doyduk çok şükür. sonra bulaşıkları yıkadım. o sırada tibby kendine çay koymak için geldi. ayaküstü kısa bir muhabbet daha. yukarı çıkıp ellerimi yıkadım, dişlerimi fırçaladım. odama geçtim. sabah prize taktığım telefon şarj olmuştu. aldım elime. instagram'a falan girdim. eski sevgilim fotoğraf paylaşmış. hüzünlendim. sonra facebook'a falan baktım. sonra da bilgisayarı açtım. bu entry'leri yazdım.
    bugün polis merkezi'ne gidip kayıt olmayı planlıyorum. çıkmışken su da alayım unutmadan. akşam yine yazarım.
    ···
  19. 44.
    0
    ben londrada doğdum büyüdüm panpa, yardımcı oluncak bisey varsa söyle
    ···
  20. 45.
    0
    okumayın beyler boş muhabbet amk
    ···