1. 26.
    0
    ---HAARP SiSTEMi VE ZiHiN MANiPULASYONU---
    Son zamanlardaki depremler ve medyanın internet vasıtası ile yaymakta oldugu
    genel bir inanç mevcut. Seytanın usagı ABD elindeki HAARP sistemini kullanarak
    keyfine göre orada burada deprem yapıyor ve tüm dünyayı bu dogal afet masası
    ile terörize ediyor. ABD kötü, kötü, kötü...
    Öncelikle DEVLET denen mekanizma dogasında kötüdür, çünkü devlet dogrudan
    sorumsuz toplumun bir yansımasıdır ve topluma baktıgınız zaman bu vahsi
    barbarların nasıl oldugunu görünce devletlerinde neden temelde kötü olduklarını
    anlarsınız. 4ste bu yüzden konu suçlamak ise devlet denen mekanizma asla
    yaptıgı seyler için suçlanamaz, çünkü yaptıgı her ne ise bu sadece toplumun
    ondan bunu beklemesinden dolayıdır. Eger yaratılan sey kötü ise bu kimin
    hatasıdır? Yaratılanınmı yoksa yaratanınmı? Mantıgınızda size buna cevap olarak
    "yaratan" diyecektir, degilmi!? Matrix denen sistemi kimin yaratmıs oldugunu
    tekrar hatırlatmam gerekirse ortaya çıkan tablonunda aslında K4M4N eseri
    oldugunu sanırım kolayca idrak edebilirsiniz, bahsettigim tabiki sorumsuz
    koyunlar.
    Öncelikle sunu belirteyim... HAARP bir deprem makinası degil ve olmasınada
    imkan yok! Bu haberler sadece dikkat dagıtmak için uygulanıyor. Eger bu bilgiyi
    hayırseverler dogrudan medya vasıtası ile sunuyorlarsa bilinki bu yalan haber,
    ancak haberin koyunlar üzerindeki etkisine dikkat etmeyi unutmayın! Yani bu
    haberin halk üzerindeki etkisi nedir ve zihinlerine ne sokulmustur diye
    düsünmeniz yeterli. Halk TV, filmler yada medya ne sunarsa onu "ne ise o"
    olarak algılar, yani üstüne kafa yormazlar.
    Eger elinizde dünya üzerindeki tüm ülkeleri tehdit edecek bir silah olsaydı, bunu
    ulu orta bir yere koymanız mantıklı olurmuydu? Tabiki hayır. Fakat elinizdeki bir
    silahı baska bir sey olmakla lanse ederek hem bu etkiyi sunan geçek silahi
    kamufle etmis hemde günah keçisi olarak sunulan silahında bir diger (esas)
    özelligini örtbas etmis olursunuz. Ayrıca HAARP sisteminden dünyada sadece bir
    tanede yok! Bu sistemden Norveçte, Ukraynada, Rusyada, Tacikistanda,
    Avusturalyada ve Puerto Rico'da bulunmakta, hatta bazıları ABD nin sahip
    oldugu sistemden daha güçlü vericilere sahip! Anlayacagınız hayırseverler
    oturdukları dalı kesmek gibi bir niyete sahip degiller.
    Peki yapay olarak meteorolojik yada tektonik manipulasyon yapmıyorlarmı?
    Tabiki yapıyorlar, fakat bunun için HAARP sistemini degil tepenizde gezen
    uyduları kullanıyorlar. Yukarıda suanda çesitli ebatta ve farklı hizmetlere tabi
    yaklasık 3000 uydu bulunmakta - peki bunların kaçının fırlatıldıgı haberini
    hatırlıyorsunuz? 10? 30? Kaç tane gizli uydu fırlatma haberini hatırlıyorsunuz?
    5? 15? Ne oldu, hafızanız size hiç yardımcı olmak istemiyormu?
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    0
    Bildiginiz yada arastırıp bulabileceginiz uydu sayısı 500'ü geçmeyecektir. 2008
    yılında bilinen uydu rakamları yaklasık olarak söyle idi:
    Rusya: 1400
    ABD: 1000
    Japonya: 100
    Çin: 80
    Fransa: 40
    Hindistan: 30
    Almanya: 30
    Kanada: 10
    4ngiltere: 15
    4talya: 10
    Avusturalya: 10
    Brezilya: 10
    4sviçre: 10
    Lüksemburg: 10
    Suudi Arabistan: 10
    Güney Kore: 10
    Tabiki bunlar sadece rakam olarak bilinenler. Tamam uydu yollandı ama tam
    olarak ne yapar ve ne ise yarar gibi önemli bilgilere yüksek kademeler haricinde
    kimse dogru dürüst sahip degil, çünkü tepenizde gezenlerin yerde duranlardan
    daha tehlikeli oldugunu bilmeniz hem hükümetinize karsı güveninizi azaltır
    hemde ortalıgı karıstırır. O yüzden koyunlar daima önlerinde onlara sunulan
    seyleri "zararlı" olarak algılamaya devam ettirilmeli ve böylece dikkatleri
    uydulardan uzaklastırılmalı!
    Konu deprem yapmak oldumu bunu sadece üçlü bir uydu düzenegi ile yaparlar.
    Yani uydular üçgen bir pozisyona alınıp uygulanacak olan enerji girdap gibi tek
    bir noktaya odaklatılarak nokta vurusu gibi isabet kaydedilir. Bu kadar basit!
    HAARP sisteminin deprem yaptıgı söylenen zamanlarda aslında HAARP
    antenlerinin hiçbirsekilde enerji yaymamıs olmalarına tabiki medya "bakın onlar
    yaptı" dedigi sürece kulak asmaz. Halk daima bir günah keçisine ihtiyaç duyar
    ve bu ihtiyaçlarınıda medya giderir: arz-talep!
    E peki bu HAARP düzenegi o zaman ne ise yarıyor? Aslında birçok ise yarıyor
    fakat bunlardan en önemlisi zihin kontrolü. Eger zihinleri kontrol edebilirseniz,
    ne savasmaya nede sebepsiz yere kaynak kaybetmenize gerek kalır. Unutmayın
    bu düzenek küresel bir ag üzerine kurulu ve sadece ABD buna sahip degil,
    aslında ABD deki düzenekte ABD nin degil.
    ···
  3. 28.
    0
    Sakın sapsal birer sazan gibi su soruyu
    sormayın: ama neden böyle birsey yapsınlar? Buna verilecek en basit cevap:
    çünkü yapabiliyorlar olur! Asla NEDEN'i degil NASIL'ı sormalı ve ögrenmelisiniz.
    Çünkü NASIL'ın size saglayacagı bilgi dogrultusunda NEDEN sorusuda önemini
    yitirecektir. Asagıdaki yazı bir alıntı. Yazıdaki suçlama nitelikli cümlelere
    aldırmadan içerdigi bilgi ne ise ona odaklanın! Konu sadece teknolojinin NASIL
    isledigi - NEDEN kullanıldıgı degil!
    HAARP'ın gerçek amaçları söyle özetlenebilir: Atmosferi manipüle etmek ve
    modifikasyon saglamak, genis kitlelerin düsüncelerini ve ruhsal durumlarını kontrol
    edebilmek, istenilen ülkelerin iletisim sistemlerini çökertmek.
    Temel prensipleri, Tesla'nın 100 yıl önce gelistirdigi fikirlere dayanıyor...
    Akinci Dünya Savası'ndan sonra, bugünlere kadar gelen süre içerisinde, çesitli
    çevrelerde en çok tartısılan konulardan biri "kara bilim" (fringe science) oldu. "Kara
    bilim" basta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında
    tutabilmek için yaptıkları bilimsel-teknik arastırmalara ve üzerinde çalıstıkları çesitli
    projelerin topldıbına verilen ad. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle
    yürütülen, gizli veya yan gizli projelerdir.
    Saldırı/savunma silahları üretimi, gözetim sistemleri ve düsünce kontrolü üzerine
    yapılan çalısmalar, dogayı manipüle etme amaçlı arastırmalar, bu projelerin içerigini
    olusturur.
    Söz konusu projeler gizli oldugu için, ortalıkta pek çok rivayet dolasmaktadır ve
    elimizde bu projeler hakkında çok da fazla bilgi yoktur. Buna karsın, bu projeler içinde
    çalısan bazı insanların çalısmalarını desifre etmesi, insanlık dısı bir bilimi kabul etmeyen
    arastırmacıların ve bilim insanlarının çabaları, devletler arasındaki çelismeler ve nihayet
    bu projelerin bazılarının gizli kalamayıp ister istemez su yüzüne çıkması sonucu, söz
    konusu projeler hakkında az da olsa bilgi sahibiyiz.
    Bu projelerin ilki, 2. Dünya Savası sırasında gerçeklestirilen Manhattan Projesi'ydi.
    1941 yılında çalısmalarına baslanan Manhattan Projesi'nin konusu atom bombasının
    üretimiydi. Bu projenin gerçekligi Hirosima ve Nagazaki'de acı bir biçimde kanıtlandı.
    Gerçek oldugu en son kanıtlanan girisim ise ECHELON Projesi oldu. 2. Dünya
    Savası'ndan sonra ABD önderliginde, Angiltere, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada
    arasında yapılan Ukusa Antlasması'nın uygulamalarının 1980'lere yansıması olan
    ECHELON sistemiyle; tüm e-postalar, "chat" tipinde iletisim biçimleri, faks, teleks,
    telefon haberlesmeleri gözlenebiliyor. ABD ve digerleri yıllardır bunun bir komplo teorisi
    oldugunu, ECHELON Projesi diye bir proje olmadıgını iddia ediyorlardı. gelismeler ise ECHELON'un gerçekligini ortaya koydu. Basında ve
    internette çıkan haberlere göre, ABD'nin yukarıda adı sayılı diger devletler ile birlikte
    casusluk yapması ortalıgı karıstırdı. Fransa, ABD ve Angiltere'ye karsı hukuki islemlere
    basvurmaya hazırlanıyor. Alman ve Atalyan parlamentoları ise konu hakkında arastırma
    baslattı. Avrupa Parlamentosu, Bilimsel ve Teknolojik Seçenek Degerlendirme Dairesi
    (STAO), konu ile ilgili özel bir rapor hazırladı. Avrupa Parlamentosu'nun konuyla ilgili
    raporu 22 Subat'ta Özgürlükler Komitesi'nde ele alınacaktı. Simdiye kadar varlıgı kabul
    edilmeyen ECHELON'un adı, Amerikan Savunma Bakanlıgı'nın (Pentagon) Subat ayında
    internete verdigi, gizlilik derecesi olmayan belgelerden bazılarında da geçiyor.
    Aste HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) Projesi'nin de bu tip bir
    kara proje olduguna dair ciddi iddialar ve çalısmalar var.
    Yeri gelmisken, Nikola Tesla hakkında da bilgi vermek istiyorum: Tesla 9 Temmuz
    1856'da, Sırbistan'da dogdu. 1884'de ABD'ye göç etti. Tesla, tarih kitaplarından adı
    silinmis önemli bir arastırmacı ve mucittir. Tesla 1800'lerin sonlarında, bugün tüm
    dünyada kullanılan "alternatif akım" (AC) sistemini buldu ve patentini aldı. Tesla'nın
    bulusları arasında "rotatif manyetik alan", dinamo, AC endüksiyon motoru, vs. vardır.
    Tesla ABD'ye gidisinden bir yıl sonra, 1885'de alternatif akım dinamo, transformör ve
    motor sisteminin patent haklarını, adı bugün Tesla'nınkinden çok daha popüler olan
    George Westinghouse'a sattı. Tesla 1891'de ünlü bulusu olan "Tesla Bobini"ni (Tesla
    Coil) icat etti. Bu bulus, radyo teknolojisinde genis olarak kullanılabilecek bir
    endüksiyon bobiniydi.
    1900'ün baslarında Tesla, en büyük bulusu olarak gördügü "karasal sabit dalgalar"!
    (terrestrial stationery waves) kesfetti. Bu bulusu ile yeryüzünün belirli frekanslardaki
    elektrik titresimlerine duyarlı oldugunu ve bir iletken/iletici (conductor) olarak
    kullanılabilecegini kanıtladı. Tesla'nın bir diger önemli projesi ise kablosuz elektrik
    transferiydi. 200 ampulü arada kablo olmadan, 25 mil uzaklıktan yakabildigi rivayet
    edilir. Tesla'nın en büyük amaçlarından biri ionosferden bedava elektrik üretmekti.
    Kablosuz ve bedava elektrik projeleri gibi çalısmaları olan Tesla'nın, finansörü J. P.
    Morgan'a Long Island'da yapımına baslanan ancak tamamlanamayan, deneyler için
    kullanılacak laboratuar kulenin islevinin, mesaj gibi elektrik iletmek oldugunu itiraf
    etmesi, onun inisinin de baslangıcı oldu. Tekeller oylarını ona karsı kullandılar. Tesla,
    sistemin görmek istediklerinden daha fazlasını yapmıstı.
    Konvansiyonel olmayan enerji teknolojileri alanında Tesla çok önemli bir isim olmasına
    karsın, tarih kitaplarında ona, sanki önemsiz tarihsel bir figürmüs gibi davranıldı. Tesla-
    Edison karsılastırması bu açıdan ilginçtir. DC (dogrusal akım-direct current) sisteminin
    mucidi Edison'u herkes tanır. Ancak onun DC sisteminden çok daha kullanıslı olan ve
    bugün kullanılan AC sisteminin mucidi Tesla küçük bir çevre dısında tanınmaz.
    Edison'un DC sistemi, merkezden bir mil uzaklıktaki ampulü yakamıyordu. Tesla'nın AC
    sisteminde ise elektrik, yüksek voltajlarda yüzlerce mil yolculuk yapabilir.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 29.
    0
    Görünüse göre kesfi o kadar esaslıydı ki, Tesla'nın arkasındaki finansal
    destegin geri çekilmesinden, kasıtlı olarak izole edilmesinden ve adının kitaplardan
    silinmesinden sorumluydu.
    Tesla 1. Dünya Savası'ndan itibaren izole bir yasam sürdü. Ara sıra yeni, bedava enerji
    kaynagı kesfini, bütün düsman orduları ve yüzlerce mil öteden bütün uçakları yok
    edebilecek "ates topu" silahları teorisini, akıl almaz bir savunma hazırlayabilecek bir
    silah düsüncesini ve kablosuz, kayıpsız enerji transferinin mükemmelligini açıklamak
    için yüzeye çıktı. Tesla 7 Ocak 1943'de yokluk içinde ölürken arkasında pek çok radikal
    icat ve fikir bırakmıstı. Öyle ki, kendisine "Elektrigin Tanrısı" dendi. : Pek çok
    arastırmacıya göre HAARP Projesi, ilk kez Nikola Tesla tarafından ileri sürülen
    konseptleri kendine temel aldı. Pentagon, HAARP Projesi Ale "Tesla teknolojisini"
    yeniden yaratıp, bu teknolojiyi tehlikeli amaçlar için kullanmayı hedefliyor.
    HAARP: SADECE BAR AKADEMAK ARASTIRMA MI?
    High frequency Active Auroral Research Program (HAARP) dünyanın en büyük ve en
    güçlü radyo transmiterlerinden (iletici) birimi imal etme projesidir. Proje, Amerikan
    Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından ortaklasa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlık
    programın yürütme görevi ise Alaska Üniversitesi'nin. Proje, Alaska/Gakona'nın 11 mil
    dogusunda hala insa halindedir. 1993 yılında uygulamaya konan programın 2002 veya
    2003 yılında tamamlanması bekleniyor.
    HAARP dev antenlerden sinyaller gönderecek yüksek frekans transmiterlerinden ve
    bunun dısında 19 enstrümandan ibaret. Geçen yıllarda 48 anteni insa edilmis olan ve 5
    arc'lık bir alana yayılan HAARP, program tamamlandıgında her biri 2 tane 10 kilowatthk
    radyo transmiterli 180 antene sahip olacak ve 33 akrelik bir alana yayılacak. Enerji için
    dizel jeneratörler kullanılacak ve 3.6 megawatthk radyo sinyalini ionosfere gönderme
    kapasitesine sahip olacak. Kısaca HAARP, inanılmaz güç düzeylerinde ELF (extremely
    low frequency-son derece düsük frekans) ve VHF (very high frequency-çok yüksek
    frekans) transferine yetenekli, dünyanın en büyük radyo frekansı (RF) transmitteri
    olacak.
    HAARP'ın sıradan bir radyo istasyonundan farkı daha güçlü olması ve antenlerinin
    yönlendirilebilir ve belirli bir noktaya odaklanabilir olması. Bunun anlamı 3.6
    megawattlık radyo sinyali sadece gelisigüzel bir sekilde dısarı yayılmayacak, bunun
    ötesinde, bu radyo sinyalleri bir ısının içinde yükselebilecek. Bu ısının parlaklıgı radyo
    mühendislerinin "effective radiated power" (ERP-etkili ısınsallastırılmıs enerji) olarak
    adlandırdıkları sey. HAARP'ın tamamlanmıs hali 4.7 gigawatt civannda ERP'ye sahip
    olacak.
    Desinatörieri HAARP'ın enerji üretmeyecegini, sadece kendine yüklenen enerjiyi istenen
    belirli noktalara transfer edecegini belirtiyorlar.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    0
    Bu kitabın konusu tabiki tüm bu seytani teknolojileri tek tek açıklamak degil.
    Bunun için 3 tane brittanica angiblopedi serisi yazılabilir. Anlatılan ve henüz
    kamuya açıklanmamıs olan birçok teknoloji suan mevcut. Aslında hayırseverler
    ellerindeki teknolojileri artık ihtiyaçları kalmayınca yani bir üst sisteme yada
    teknolojiye geçince sanki bir skandalmısçasına ortaya çıkartıyorlar ve halk bu
    bilgilerle ugrasadururken yeni teknolojilerin kullanımı rahatça devam ediyor. Bu
    yeni teknolojiler aslında o kadarda gizli degil, çünkü hayırsever illuminati merak
    edenlere bunların bir örnegini hollywood stüdyoları vasıtası ile sunuyor. Tek
    yapmanız gereken dikkatlice izlemek ve imkanlar üzerine biraz kafa yorup
    arastırma yapmak.
    E peki bu teknolojilerin varlıgını bilmenizin size ne yararı olacak diye
    düsünebilirsiniz. Aslında hiçbir yararı olmayacak! Yani bu tip teknolojilere karsı
    tamamen savunmasızsınız ve komplo teoristleri gibi aluminyumdan yapılmıs bir
    sapka kesinlikle yardımcı olmuyor. Hiç bilmediginiz birseyin sizi öldürmesi onun
    varlıgından haberdar olmadıgınızdan dolayı oldukça kolaydır, ancak eger bilgi
    sahibi iseniz bu sizin için görünmez kalkan vazifesi görecektir.
    Bu tip yazıların içinizde olusturacagı endise ve korku hissi zaten sizden bunları
    okudugunuz zaman vermeniz beklenen karsılıklardır! Sadece korkun diye bunca
    teoriler yada teknolojiler göz önüne seriliyor. Çünkü korktugunuz ve kendinizi
    çaresiz hissettiginiz zaman ilk olarak kime basvuracagınızı biliyorlar:
    Devletinize! Amaçta bu zaten. Devletler bu tip seyleri kullanarak sadece gözdagı
    verir ve koyunların güvenlikleri için eteklerinin altında toplu halde kalmalarını
    saglarlar. Problem: Tehlikeli Silahlar - Reaksiyon: Korku ve Endise - Çözüm:
    YEN4 bir XYZ! Yeni bir anayasa, yeni bir silah sistemi, yeni bir adalet sistemi,
    yeni bir ordu düzeni, yeni bir polis düzeni, yeni bir kıl-yün-tüy! Hepsi aynı
    sekilde oturtturulur: halk üzerinde korku ve endise yaratılarak. Bunun içinde
    forumlar, bloglar, medya ve diger anonim (devlet ajanı oldugunu iddia edenler)
    kaynaklar kullanılır. Haberler önce bir "voaav" etkisi yapar ardındanda
    okuyanları korku ve panik sarmaya baslar. Böylece operasyon basarıya ulasmıs
    olur.
    Artık internet sayesinde tarih ve olaylar istendigi gibi manipule edilerek halka
    istenen seyler kolaylıkla unutturulabilir yada yeni ve hafifçe degistirilmis
    versiyonlarla gereken indiksüyon uygulanır. Bu yüzden dijital medya koyunlara
    çıg gibi sunulmaya ve gerçek kitap, dergi yada gazeteler ortadan yok olmaya
    devam etmekte. Okul kitapları yok olmakta ve yerlerini IPad cinsi sekilli
    cihazlarla PDF dosyaları almakta. PDF sisteminin en önemli özelligi e-kitapların
    zaman ayarlı bomba gibi belirli bir süreden sonra kendilerini imha etmeye programli olmasi.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 31.
    0
    Bu sekilde koyunların elektronik medyaya alıstırılması ile ne okuduklarını kontrol
    ederek onların zihinlerinide kontrol etmis olursunuz. Okula giden çocuklar
    sadece müfredattaki kitapları ve onlara baglantılı olanlara erisim elde edebilirler.
    Diger kitaplara ise erisim izni ancak makul bir gerekçe gösterilirse verilir.
    4leride herkes birer internet ID kullanmak zorunda olacagından, internet
    üzerinden herhangi birseyi öyle kolayca okumak hayal olacak. Otoriteler sizden
    neden bu bilgilere ihtiyacınız olduguna dair bilgi isteyecek ve eger yanıt onları
    tatmin etmezse çesitli yaptırımlar uygulanacak. Çünkü internet hayırseverlere
    ait ve eger onların evine giriyorsanız onların kuralları ile oynamak zorunda
    olacaksınız! Oldukça adil degilmi?
    Gerçek zihin kontrolü esasında bu tip silahlarla degil, henüz okulda baslamakta!
    Hiç okul için kullanılan sisteme ne dendigine dikkat ettinizmi? Egitim Sistemi!
    Yani okula ögrenmek için degil, egitilmek için gidiliyor. Evinizdeki hayvanları
    birkaç hareket yapmaları yada saga sola iseyip sıçmamaları için egitirmisiniz
    yoksa onlara bir ögrenim imkanımı sunarsınız? Bunun haricinde müzik, medya
    ve koyunsal etkinliklerle onlara çesitli PROGRAMLAR sunarsınız. Cahil koyunlara
    sunacagınız seyler bedava oldukları sürece daima sazan gibi atlayıp ne kadar
    varsa alacaklardır. Bedava egitim-> gelsin. Bedava saglık-> gelsin. Bedava
    müzik-> gelsin. Bedava zehir-> gelsin. Bedava kitap-> gelsin. Bedava film->
    gelsin. Bedava kanser-> gelsin. Bedava kredi-> gelsin... asla hayır
    demeyeceklerdir. Bedavaya 1TL lik plastik top dagıtın... birbirlerinin üstüne çıkıp
    izdiham yaparak bir tane elde edebilmek için etrafınızı saracak ve baska
    kalmadıgı zamanda size küfür edeceklerdir.
    Evlerinin önüne güvenlikleri için bedava kamera koyun. Evlerinin içine bedavaya
    kameralı laptop koydurun. Hergün kimlik fotokopisi karsılıgında bedavaya GDO
    lu gıdalar verin. Her hastaneye gittiklerinde bedavaya röntgen, mamografi yada
    kemoterapi önerin. Dis dolgularını bedavaya civalı amalgam ile doldurtun.
    Sularına dislerinin sararmasını yada çürümesini önlemek için bedavaya florid
    dökün.
    Tüm bu açgözlü koyunları kontrol edebilmek için bunca ultra teknolojilere
    basvurmanıza gerek bile yok. Bu bir nevi Mike Tysonun 4 yasındaki bir çocuga
    saglam bir sag krose çakmasına benzer: enerjisinin %90'ı bosa gidecektir!
    Koyunları uydulardan, HAARP vasıtasıyla yada Zeta Reticuliden çagaracagınız
    Griler vasıtası ile GDO lu ürünleri yemeye "zorlayamazsınız"!ama bedavaya tesvik ederseniz seve seve yiyeceklerdir!
    Tümünü Göster
    ···
  7. 32.
    0
    Bunun için süper
    teknoloji yada ultra pgibotronik silahlar kullanmanızada gereke yok. Tek
    yapmanız gereken onları istediginizi yapmaya indükte (tesvik) edecek sihirli
    kelimeyi kullanmanız: BEDAVA, ÜCRETS4Z, YEN4, DAHA...
    Hepiniz çipleneceksiniz diye haber çıktıgında herkesin buna nasılda siddetle
    karsı çıktıgını belki fark ettiniz! Buda hayırseverlerin halk üzerinde uyguladıgı bir
    baska sok testi idi ve istedikleri basarıyıda sagladılar. Bugünkü yeni teknolojiler
    sayesinde hastalar vücutlarına yerlestirilecek RFID çipler sayesinde doktora
    gitmeden muayene edilebilecekler. Buna benzer ve "bu sizin için yararlı" etiketli
    tüm bu teknolojiler önceden siddetle karsı çıkan koyunlar tarafından artık seve
    seve kullanılacak, hatta üstüne para dahi ödeyecekler! Buradaki basarının
    nedeni koyunlara "kolaylık ve güvenlik" saglanacagı tesvikinin yapılmasında
    saklı.
    Hayırseverler ASLA zor kullanmazlar, çünkü bu yolla evrensel kanunları hiçe
    saymıs olurlar. Ne kadar güç (zor) uygularsanız esit degerde güç (siddet) ile
    karsı karsıya kalacaksınız demektir.
    Tabiki tüm bu bakıs açısına ragmen var olan bir teknolojinin asla
    kullanılmayacagı gibi bir hataya düsmemelisiniz. Teknoloji var ve gerektigi
    zaman kullanılabilir - bu anda sizi koruyacak tek sey o ana kadar elde ettiginiz
    bilgilerin sunacagı tecrübedir. Önemli olan elde ettiginiz bilgiler dogrultusunda
    teknolojinin NEDEN degil NASIL kullanıldıgına baglı fikirlerinizin olmasıdır.
    Tamam sapsallar, iyice okudunuz degilmi! Gıcık oldunuz, sinirlendiniz belkide
    artık özel hayatınız yok diye kızdınız, olsun nasılsa yinede birsey yapabilecek
    degilsiniz. Simdi ABD ye yada devletinize birsey "yapmıyor" diye kızıyorsunuz.
    Kızdıkçada devletiniz daha fazlasını getiriyor, yani tüm bunların olusmasının
    nedeni aslında yine sizsiniz! Dünya üzerindeki hükümetler çiftliklerin genel
    müdürlüklerini yapan makamlardan baska birsey degiller. Yani hiçbir ülke bir
    digerine filmlerde gösterildigi gibi casusluk yaparak zaman harcamıyor. Bu
    mentalite koyunların kafasına sokulmus olan sey. Bu mentalite sadece koyunlar
    arasında süphe ve korku yaratmak için kullanılıyor. Tabiki her çoban sürüsünün
    ne yaptıgını bilmek içinde bu sistemi kullanıyor. Dünyada koyunların anladıgı
    tarzda "Ülke" denen birsey yok. Hepsi aynı çatı altında ve el ele çalısıyor.
    Koyunlar ne kadar çok isterlerse, bir o kadar özgürlüklerini kaybederler, çünkü
    ticaret BU. Açgözlülügün ve hırsın sonu sahsi hapistir. Tıpkı kumar gibi, fisler
    özgürlügü temsil ediyor ve her oyuna girildiginde bir fis daha kaybediliyor, tabiki
    kasanın herzaman kazandıgını oyuncu görmezden geliyor. Oyunu yaratan
    kazanan, oynayanda herzaman kaybedendir.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 33.
    0
    SENTETiK TELEPATi
    4nsanların çogu sentetik telepati lafını özelliklede bunun uydular tarafından
    yapılabilecegini duyunca analitik düsünme yetilerini devre dısı bırakar dogrudan
    bunun imkansız oldugunu savunmaya baslarlar yada olmaz öyle sey deyip kesip
    atarlar! Çünkü eger böyle birsey var olsaydı medya çoktan onları haberdar
    ederdi degilmi?
    Geçmiste denenmis olan gizli teknoloji tarihini inceleyince aslında gizliligin
    oldukça çok seyi örtbas ettigini görebilirsiniz. Stealth denen radara
    yakalanmayan uçakların en tanınan modeli olan F-117 Nighthawk 1988 yılına
    kadar kamuya resmi olarak açıklanmamıstı, ki bu uçaklar 10 sene ve gerisine
    giden bir süreç boyunca kullanılmıslardı. Bu uçak bugün bile radara
    yakalanmaması haricinde içinde birden fazla gizli cihaz/alet/silah
    bulundurmakta. Yani bu uçakların bir sehri bombalamaktan daha farklı isler
    kullanılmıs oldugu göz önünden kaçmaması gereken bir husus!
    Herneyse... konu ulusal güvenlik oldumu dökümanlar 70 seneye kadar mühür
    altında saklanabilir. Anlayacagınız bu yazıyı okurken dahi halen ortaya çıkmayı
    bekleyen birçok gizli teknolojinin oldugunu düsünmek hiçde zannedildigi gibi
    moronik bir düsünce degil. Eldeki teknoljiyi bir süreligine saklasanız dahi zaman
    geçtikçe bu teknolojiye baglı fizigin gelisimi dolayısı ile illaki bir sekilde su
    yüzüne çıkacaktır. Buna örnek olarak nükleer bir aleti örnek alabiliriz. Bir ülke
    elindeki nükleer bomba gelisimini gizli tutsa bile fizik halen nükleer
    füzyon/fizyon un mümkün oldugunu gösteriyor olacaktır. Buna baglı olarak bir
    nükleer cihaz gelistirmek için gerekli unsurları arastırısanız, objektif bir düsünce
    ile herhangi bir ülkenin bu teknolojiye sahip olabilecegini kolaylıkla tahmin
    edebilirsiniz.
    Bunu aklımızın bir kösesinde bulundururarak telsiz iletisimi ve onun fizik ile olan
    baglantısını inceleyecegim. Yani bir uydunun düsünceleri okuması gibi bir
    açıklamayaı yapmak oldukça kolay, fakat ya fizik bu konuda diyor?
    Beyin tıpkı bir telsiz gibi sinyal yayıyormu?
    Bunu anlamak için öncelikle antenlerin nasıl isledigine, bunun beyin nöronları ile
    olan bagına ve eger varsa ne tür benzerliklere sahip olduguna bakmamız
    gerekir. Hareket eden bir yük'ün nasılda bir Elektro Manyetik (EM) dalga
    olusturdugunu alttaki resime bakarak izah etmeye çalısacagım.
    ···
  9. 34.
    0
    Elektriksel alan resmin asagısına dogru ilerlerken yüklenmis olan fotonlar etrafa
    manyetik enerji yaymaya baslarlar. James Clerk Maxwell'in denklemine göre;
    degismekte olan bir manyetik alan ortaya serbestçe duran bir EM dalgasının
    çıkmasını saglamak için degismekte olan bir elektriksel alanı indükte edecektir.
    Bu küçük programcık sayesinde mikro ortamda hareket eden yüklerin nasılda
    elektromanyetik radyasyon yaydıklarını görebilmekteyiz.
    Ya peki nöronların bu islemle olan baglantısı nedir? Beyin bilgileri elektro
    kimyasal etkilesim ile isler. Bu, idrak ettiginiz herseyin beynin ilgili kısımlarına
    yolladıgı elektriksel sinyaller sayesinde islenmesidir. Nöronların uzun
    iplikçiklerine akson denir ve elektriksel yükler bu akson boyunca yayılır. Eylem
    Potansiyeli akson boyunca -70mV lık bekleme potansiyeli ile hareket ederken bir
    milisaniyede +30mV voltaja çıkar ve yine birkaç milisaniye sonra düser. Buda
    bir eylem potansiyalini neredeyese üçgensi dalgaboyunu andıran bir alternatif
    akıma dönüstürür. Örnek vermek gerekirse, bu oldukça zayıf bir sekilde modüle
    edilmis elektromanyetik radyasyon yada yayın kaynagı olur.
    Aklını kullanabilen okuyucuların anlayacagı gibi bu bakıs açısı ile nörona bir nevi
    duyarga (dönüstürücü) olarak bakılabilir.
    Ya simdi beni duyabiliyormusunuz?
    Yani, ne zaman birsey düsünseniz, hissetseniz, konussanız yada kalbiniz atmaya
    devam etse, beyniniz tarafından üretilen minnacık radyo sinyalleri bosluga
    yayılmakta. Tabiki buradaki soruların baslıcaları: bu sinyaller saptanabilirmi ve
    bu sinyalleri belirli bir islev ile bagdastırabilecek bir metod mevcutmu?
    ···
  10. 35.
    0
    bu güç menzilindeki sinyaller tespit edilebilmelerine ragmen bu
    sinyaller arasındaki farklı islevleri ayırt edebilecek essiz birsey mevcutmu?
    Öncelikle ilk soru ile ilgilenelim, tespit etme! Yaptıgım arastırmalar
    dogrultusunda uyduların radyo frekanslarına olan duyarlılıklarına açıklık
    getirebilecek bir temel kavramı NASA'nın JPL (Jet Propolsion Lab)
    laboratuarlarındaki belgelerden elde ettim:
    Dünyanın heryerinde derin uzayı inceleyen antenlerin duyarlılıgı oldukça
    hayranlık uyandırıcı. Antenler Voyager uydusundan gelen verileri
    algılamalılar ve antenlere ulasan zayıf sinyaller sadece 10 üstü -16 watt
    (10 katrilyonda 1). Modern günümüzün elektronik dijital saatleri dahi 20
    milyar kez daha güçlü bir seviyede islemekteler.
    Peki, acaba beyin 0.0000000000000001 watt'tan daha güçlü bir radyo sinyalini
    birkaç yüz kilometre ileriyede yayıyormu? Bu sorunun cevabı yüzlerce sayfalık
    belgelerde bulundugu için ve çogunluguda matematiksel denklemlerden
    olustugundan kafanızı fazla ütülemeden kısa bir cevap verecegim: Evet!
    Bir eylem potansiyali için gereken tipik frekanslar 0-500Hz arasındadır ve
    boslukta yayılmakta olan bur dalgalara SLF yada ELF frekans bandı denir. Bu
    aynı zamanda sadece deneylere baglı verilere göre insanlarında aynı ELF
    frekans bandı üzerinden yayın yaptıklarını göstermektedir. Bazı bilimsel
    makaleler SLF/ELF algılayıcılar ve antenleri uydu üzerine yerlestirmenin pratik
    bir biçimlendirme faktörü oldugunu göstermektedir. Bu tip uyduların dizilimi ile
    açıklık sentezi kullanılarak uzayda cok daha genis bir dizilim (VLA- Very Large
    Array) olusturulabilir, ki tıpkı resimdeki gibi bu uydular zaten suan tepemizde
    gezmekteler. Buna baglı olarak 1977 yılında ABD nin Ohio eyaletinde kullanılan radyo
    teleskobunun duyarlılıgı kanal basına 2 ×10^-22 Watt m-2 idi ve VLA'nın 100
    kez daha duyarlı oldugu söyleniyordu, yani bizim üretmekte oldugumuz tüm
    sinyaller uzaydaki dizilimler vasıtası ile açık ve net olarak algılanabiliryordu. Bu
    dizilim beyin aktivitesinin yüksek çözünürlülükte bir haritasının çıkarılmasını
    saglayabilirdi!
    Tabiki bu teknoloji 1970 hatta dahada öncesinden beri beyin sinyallerini
    algılayabilecek kapasiteye sahipti. Eger bir uyduya yaklasık olarak 5 senelik bir
    ömür biçersek bugünkü uyduların yaklasık olarak 8 yada 9. jenerasyon
    olduklarını söyleyebiliriz. Yani sinyalleri tespit edebiliyoruz - simdi ise bunların
    islenmesi gerekiyor.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 36.
    0
    Sonuç
    Basta sordugumuz ilk sorunun cevabı olarak, teknik açıdan bir uydunun
    düsüncelerinizi, duygularınızı ve algınızı tespit ederek bu verileri desifre etmesi
    için bir bilgisayara iletmesi mümkün! Ne oldu sok mu oldunuz?
    Simdiye kadar var olan tek gerçek kısıtlama SLF/ELF bant genisligindeki
    duyarlılık idi! Sanırım bu bilgiler dogrultusunda tüm alüminyum sapkalı çılgın
    teoristler mutlu olacaktır, fakat konu SLF/ELF frekansları oldumu kullandıkları
    alüminyum folyodan yapılan sapkaların aslında bir ise yaramadıgını ögrenince
    belkide kendilerini bir o kadarda aptal hissedeceklerdir. 4sterseniz en derin
    magaralara yada madenlere saklanmaya gidin, uydu yörüngesinden halen
    mükemmel bir sekilde dinleniyor olacaksınızdır.
    Peki ya buradaki istihbarat toplama potansiyeline ne demeli? Anlayabileceginiz
    gibi bu teknoloji sayesinde james Bond tarzı ajan senaryoları sadece birer hayal
    ürünü macera olarak tarihe karısıyor. Artık kimseyi evinin önünde bir minibüsün
    içerisinden dinlemek zorunda degilsiniz. Gereken tüm istihbarat uydular ve
    bilgisayarlar vasıtası ile kolayca yapılabilir.
    Fakat dikkat ederseniz burada olay sizin kafanıza birseyler sokup kabullenmeniz
    yada buna sartlanmanız degil! Bu teknolojiyi kullanmaktaki amaç koyunları birer
    veba virüsü gibi gören hayırseverlerin onların davranıs ve tepkilerini daha iyi bir
    sekilde anlayarak bu vahsileri en iyi sekilde kontrol altında tutabilmek. Yani
    yapılmakta olan tüm bu sok testleri ve istatistiki bilgi toplamaları sadece
    yapılmak istenilenlerin koyunları hangi yolla tesvik ederek buna ikna edebilecegi
    üzerine. Bu yüzden tüm bu arastırmalara "insanlık adına" etiketleri ile her yıl
    milyonlar harcanıyor. Örnek vermek gerekirse:
    Human Genome Project (4nsan Genomu Projesi)
    Human Variome Project (4nsan Genetik Varyasyon Projesi)
    Human Microbiome Project (4nsan Hastalıkları Projesi)
    Human Brain Project (4nsan Beyni Projesi)
    Connectomics (Sinir Sistemi Kurulumu ve Baglantısı)
    Bunlar sadece buzdagının tepesinde görünen projeler! Tüm bu projeler
    dogrultusunda hayırseverler ve bilgisayarları koyunlar hakkında elde ettikleri
    daha ve daha fazla veri ile onların nasıl kontrol edilebilecegini öngörerek
    koyunların kendilerini ve buna baglı olarakta üzerinde yasadıkları gezegeni en
    kısa zamanda yok etmelerini engelliyorlar. Aslında hayırseverlerin bu davranısı
    ilahi bir iyilik olarak bile görülebilir. Herneyse, haydi gelin birazda su EG4T4M
    sisteminin kölelere olan faydasına bakalım...
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    0
    EĞiTiM SiSTEMi
    Evet bende hepiniz gibi aynı zihinsel rendeleme ve posa çıkarma maratonundan
    geçtim ve okul süresi boyunca aslında beni birçok seyin rahatsız etmis oldugunu
    farketmis fakat sanki benden baska kimse bunun farkında degilmis gibi
    göründügünden "belki alısırım" mantıgı ile devam etmeye çalısmıstım.
    Okula baslamadan evvel sürekli dısarda benim zamanınmdaki çocuklar neler
    yaptıysa onu yapardım... top kosturur, misket oynar, saklambaç oynar,
    kovboyculuk oynar yada kısın kıçım donana kadar kızakla kayardım. Arada bir
    amca yada dayılarım ziyaret ettiginde biz çocukları bir köseye toplayıp hikayeler
    anlatırlardı - bizde agzımız açık dinlerdik. Güzel günler tabiki okula baslama
    yasım gelince sanki bir anda geride kaldı. Artık okula gidip otorite denen seyi
    ögrenmeliydim. Aslında okulda hademeden tutun çaycıya kadar herkes sizin için
    birer otorite ve sizde sadece itaat etmesi gereken kıçı kırık bir salaksınız. Eger
    kafanızı karıstıran seyleri sormaya baslarsanız çogunlukla aldıgınız cevap: sen
    daha çocuksun anlamazsın, okulda ögretecekler yada sadece bosver bunu
    olurdu.
    4lk defa sınava girdigimizde embesil ögretmen bunun ne manaya geldigini tabiki
    insan gibi izah etmeden soruları önümüze koymustu ve bende cevapların kitapta
    oldugunu bildigimden büyük bir saflıkla kitabı açıp oradan yazmaya
    baslamıstım. Bir anda ögretmen tıpkı bir furiye gibi üstüme yürüyüp bana
    bagırıp çagırmaya basladı ve bunu yapmamın "yasak" oldugunu söylemisti. Okul
    iste böyle bir ortamdı... yasaklarla dolu! Ya onların istedigi gibi yapacak yada
    sürekli azar isitecektiniz. Kimsede size yasakların sebeplerini adam gibi izah
    etmiyor, bunun yerine sanki fotokopi makinasından çıkmıs gibi "öyle iste" yada
    "emir böyle verilmis" gibi cevaplar kullanıyordu. Kısaca kimsenin umurunda
    degildiniz, tek amaç herkesin aynı EG4T4M4 alması idi.
    Her sabah okulun bahçesinde bagıra bagıra gençlik andını okurduk ve aldıgımız
    gazla sınıflara kosardık... gençlik andının ismini duyar duymaz halen o zamanlar
    kulagımda çınlanır. Ne diye bunu her sabah okuyoruz diye sordugum zamanda
    "tüzük böyle, bizler atatürkün çocuklarıyız ve onun izinde gitmek için bunu
    yapıyoruz" derlerdi. Kısaca eger sürüye uymuyor yada mentaliteye karsı
    görünebilecek seyler sordugunuz zaman size belirli bir tolerans gösteriliyordu,
    fakat eger abarttıgınız düsünülürse hemen veliler çagrılıyor ve okul müdüründen
    resmen azar isitiyorlardı! Okul müdürü velilere çocuklara nasıl bakmaları ve
    neleri ögretmeleri konusunda direktif veriyordu. Velilerde tabiki kafa sallayıp
    üstün astı azar etme sistemindeki gibi hırslarını evde benden alıyorlardı. Tek
    yaptıgım sey anlamak için sormaktı! Sadece meraktan tıpkı her çocugun yaptıgı
    gibi soruyordum, belkide bazen aptalca seyler soruyordum ama hey benim bir
    mazeretim vardı; ben hala bir çocuktum
    Tümünü Göster
    ···
  13. 38.
    0
    4lk defa istiklal marsını okudugum günü hatırlıyorum. Siirsel olarak
    okundugundan basta bir tak anlamıyordum, çünkü heceler öyle bir kayıyorduki
    söylediklerimin kelimemi yoksa hece bütünümü oldugunu anlayamıyordum. 4lk
    defa kagıt üzerinde okudugumda sanırım 8 yasımdaydım ve ögretmene neden
    böyle korkutucu ögeler içeren bir siiri okudugumuzu sordum. Bir hısımla
    yerinden kalkıp üstüme geldi ve o anda korkudan altıma sıçacagımı sandım.
    Sorun neydi yani?? Sen vatanını temsil eden istiklal marsına hakaret mi
    ediyorsun dedi... Neee? dedim ve baaaam diye tokatı yedim. O an hayatımda
    henüz ilk defa bir yabancıdan tokat yemistim ve sebebini bile anlayabilmis
    degildim. sınıftan kaçıp eve gittim ve anneme olanları anlattım... kesin bir
    salaklık yapmıs ve ögretmenin tepesini attırmıssındır deyip sanki oralı bile
    olmadı ve bende iste o anda kendimi yapayalnız hissetim. anlayamadıgım bir
    ortamdayım ve sebebini bile açıklamadıkları seylerden dolayı birde dayak
    yiyiyordum. Neredeydim ben böyle diye düsündüm ve kendi kendime "bir gün
    anlayacagım" deyip devam ettim.
    Ögrettikleri birçok sey aslında ilgimi bile çekmiyordu. Ders sırasında camdan
    dısarı bakıp hayal kurarken egitimden kopmayalım diye camlarıda yarı
    yükseklige kadar griye boyamıslardı zaten. Ayrıca seneden seneye okulun
    etrafındaki duvarda yavas yavas yükseltiliyordu, en son hatırladıgım yüksekligi
    6 metre idi. Mazeret ise çocukların korunması idi tabiki ama tam olarak neyden
    yada kimden diye bir bilgide verilmiyordu. Okulun kapısı sonradan koskoca
    demir bir kapıyla degistirildi ve bir ara bir cezaevinin önünden geçerken annem
    bana orada suçluların kaldıgını söylediginde bir anda kafam karısmıstı. Çünkü
    gördügüm cezaevi ile okulum arasında bir fark göremiyordum. Yani orada
    kalanlar suçlu ise ben neydim o zaman? Beni oradakilerden farklı yapan neydi?
    Sadece aksamları eve gidip sabah yine tıpıs tıpıs geri gelebiliyor olmammı?
    Zaman ilerledikçe basmakalıp pdoktrine bilgiler bize ezberletilerek sınavlar
    vasıtası ile dogru ezberleyip ezberlemedigimiz sınanıyordu. Ögrenmis olup
    olmamamızın bir önemi yoktu. Tek önemli olan sey müfredatı ezberlememizdi.
    Müfredat dısı bir soru sordugunuz zamanda aldıgınız cevap "bu müfredat dısı,
    bu konuyu burada islemiyoruz" gibi birsey olurdu. Esas problem sordugum
    seylerim ögretici bir dogasının oldugu idi ve okulda sanki ögrenmenizde yasaktı.
    Mesela tarih dersinde ögretmen kadimlerden ve çok tanrılarından bahsettiginde
    dogal olarak elimi kaldırıp söz istedim ve "Peki bu tanrıların isimleri neydi?" diye
    sordum ve aldıgım cevap "onlar cahildi ve henüz hak din islami
    benimsememislerdi" oldu. Bunun üzerine "peki bu tanrıları tanrı yapan sey
    neydi?" diye sorunca bana "senin sorunun ne?" dedi. 4ste tam o an anladımki
    ben ögrenim sunan bir okulda degilim! 4ste tam o andan itibaren benim için
    hersey degisti. Henüz 11 yasımda idim ve oldukça kızgındım. Öyleki, elime
    evreni havaya uçuracak dügmeyi verseniz tereddüt etmeden basabilirdim.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 39.
    0
    Herneyse, kısa bir süre sonra yatıstım ve gördümkü bu akıl hastanesinden
    kaçmanın yolu yok. Bende kuralları kullanarak durumu lehime çevirecek sekilde
    gidip gelmeye basladım. Mesela o zamanlar yaklasık (yanlıs hatırlamıyorsam)
    25 günlük firar hakkınız vardı. Bende tüm bu hakkımı yerine ve zamanına göre
    kullanmakta ve arkadaslarla kaçıp sehri gezmekteydim. Sehrin tarihini tarihi
    yerleri gezerek ögrendim. Okul herseyi ezberlememizi istediginden birsey
    ögrenip ögrenmedigimize önem vermiyordu. Bu yüzden bende yaratıcılıgımı
    kullanıp akıl almaz tekniklerle kopyalar hazırlıyordum. Aslında tüm kopya hazır
    oldugunda yazılanların çogunu zaten biliyordum ancak icadımın ise yarayıp
    yaramadıgınıda görmeliydim. 4lk denemem inkılap yazılısında idi ve herkesi
    yakalayacagından korkulan hocanın gözünün önünde kopya çektim. Bir tek ben
    basarmıstım ve kendimle gurur duyuyordum, bu sayede kenime olan
    güvenimde artmıstı ve aynı zamandada kopyada yaratıcılıgım. Lise sona kadar
    bu yaratıcılıgımı asla bırakmadan devam ettim. Çünkü lise diplomanızı almıs
    olmanızın aslında size hiçbir yararı yoktu. Diplomanın üzerinde yazan L4SANS
    bile sanki sizinle tassak geçer gibiydi: GENEL KÜLTÜR!
    Din dersleride baslamıstı ve din ögretmeninin kafa düzen zırvalarını dinlemekten
    gına gelmekteydi. Anlattıkları bir türlü mantıgıma sıgmıyordu. Ne kadar
    denemils olsamda olmuyordu. Bir tane soru sorsam, aldıgım aptalca cevap
    kasısında kafamda 3 soru daha beliriyordu. Karsımda anlattıgı hiçbirseye karsı
    en ufak kanıt sunamayan bir orcazoid duruyordu ve benden anlattıklarına
    harfiyen uymamı istiyor yoksa cehennemde yanacagımı söylüyordu. Bizden bir
    duayı 15 kere yazmamızı isterdi bende yazmazdım, çünkü o zamanlar hiçbir
    ögretmen sizi din dersinden sınıfta bırakamazdı! En kötüsü bir 5 alır devam
    ederdiniz. Madem öyle ne diye bu zırvaya kafa yormalıydımki? Sanırım benimle
    yasadıkları en büyük sorun beni birseye karsı korkutamıyor oldukları idi.
    Zamanla MEB kanunlarınıda okudugumdan cezai islemleri rahatlıkla
    atlatabiliyordum. Tek söylemem gereken sey velilerimin MEB'e gibayette
    bulunup bana zor uygulayan sahıs hakkında sorusturma baslatacakları idi. Bir
    devlet memurunun en büyük korkusu sicili idi ve bunu bilmenin verdigi rahatlık
    tıpkı görünmeyen bir güce sahip olmak gibi birseydi.
    Lise bitincede tabiki herkes "eee hadi bakalım simdide üniversiteye" demeye
    basladı. Ne için diye soruncada "sana diploma lazım" diye papagan gibi tekrar
    etmeye basladılar. Ben zaten 11 senemi böyle bir akıl hastanesinde geçirip
    kafayı sıyırmadan ve beyin nöronlarım halen isler haldeyken çıkmısken birde
    gelip bana sanki "hadi oraya tekrar geri dön" diyorlardı. Aldırmadım ve
    dogrudan bir ise girip çalısmaya ve paramı kazanmaya basladım. Çalıstıgım
    meslekler sayesinde 4 sene sonra karsılastıgım üniversite mezunu memur
    yasıtlarımdan kat kat fazla is tecrübesine sahiptim ve ellerinde diploma
    olmasına ragmen benim kazandıgımın yarısını bile kazanamıyorlardı
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    0
    Suan bile üniversite mezunları ile okudukları alanlar üzerine oturup konussam
    hepsinde dikkat ettigim bir ezber ve tekrar sendromunu gözlemliyorum. Tabiki
    sorunları onlara gerekenden fazlasının verilmemis olmasıydı. Yani halen
    müfredatı "takip" etmek zorundalardı. aldıkları bilgilerin %80'i realitede asla bir
    taklarına yarmayacak zırvalardan ibaretti. Buna karsılık ben gerekli gördügüm
    bilgileri edinmeye devam ediyordum, yani herhangi bir otoritenin iznine tabi
    olmadan ne lazımsa onu ögrenmekteydim. Hayat sınavları ise oldukça basitti:
    yap ve sonucu gör! Hata yaptıgım zaman bundan dersimi alıyor ve daha iyisini
    yapıyordum. Aslına bakarsanız neyi yapmaya baslasam hata yapmayı bir nevi
    bekliyordum, çünkü ancak hata yapıyorsanız yaptıgınız her ne ise daha iyisini
    yapabiliyorsunuz. ancak koyunlarda dikkat ettigim sey tamamen hatafobik bir
    yapıya sahip olmaları idi. Hata yapmaktan ödleri kopuyordu. Bense hata
    yaptıkça sanki dahada bir mutlu oluyordum.
    Herneyse, aslında okul sisteminin sizlere sagladıgı yegane seyler sunlar:
    a) Sosyallesme ve iletisim kurmayı ögrenme
    b) Otoritelere saygıyı ögrenme
    Bunların haricinde size sunulanlar sadece realitede pek isinize yaramayacak
    olan bos seyler. Aslında Ortaokulu bitirdikten sonra dahi edineceginiz tecrübeler
    dogrultusunda herhangi bir üniversite profesörünü bile oldukça zor durumlara
    düsürebilirsiniz.
    Okul sisteminin tek görevi ögrencileri birer birer vatandas kalıbına sokmaktır.
    Böylece hem okul sonrası aynı düzen devam edecektir (ebeveynler doktrine
    edildikleri akıl hastanelerine kendi çocuklarınıda yollayıp aynı islemden
    geçmelerini isteyeceklerdir) hemde toplum aynı doktrinasyonlar dogrultusunda
    öngörülen davranısları sergileyecektir. Buna baglı olarakta halk denen koyun
    kitlesini kontrol etmek bir o kadar kolaylasacaktır.
    Hiç dikkat etmedinizmi... lise sona kadar size banka islemleri, kredi alımı, senet
    düzenleme, tapu çıkarma, vergi ödeme, sigorta yada devlet dairesi isleri gibi
    aslında oldukça önemli konular hakkında hiç bir ise yarar B4LG4 vermiyorlar.
    Okulu bitirdiginiz zamanda bir avuç susam sokagı çocugu gibi saf saf piyasaya
    çıkıp kurnazların agına düsmeniz böylece ayarlanmıs oluyor. Kimse size okulda
    düsünmeden borç almanın aslında sizi ne kadarda taktan bir hale sokacagını
    anlatmıyor! Ama ben...
    ···
  16. 41.
    0
    ---AHMAKLAŞTIRMA MERKEZi ÜNiVERSiTELER---
    Simdi bir mekan düsünün, bu mekana akıllı oldugunu zannedenler dahada
    aptallastırılmak için gidiyorlar ve aynı zamanda kendilerine zeki oldukları ve bu
    mekana dahada zeki olabilmek için gelmeleri gerektigi SÖYLEN4YOR. Kısaca bu
    mekana üniversite deniyor.
    Her sene binlerce koyun bu mekanlara kapak atabilmek için ekstradan kurs
    görüyor, bir ton para harcayıp borca giriyorlar, ardından sınavlara giriyorlar ve
    kan ter içinde kalıyorlar. Sonrasında ise korku içinde "acaba basarabildimmi?"
    diye düsünerek sınav merkezini terk ediyorlar. Tabiki artık düzülmeye alısmıs
    olan koyunlar asla efendilerine "ya neden bu lise egitimi üniversiteye hazırlık
    için yeterli düzeye getirilmiyor" diye sormuyor! Ahmaklar... Eger öyle olsaydı
    "seçilmis" olmanın verdigi pgiboloji olmadan aptallastırma kamplarına
    kosarmıydınız? Sizi aynı sınıftaki sümüklü kopyacı osmandan ne farklı kılardı?
    Nasıl olurduda bir (diplomalı itaatkar köle) "elit" olma hissine sahip olabilirdiniz?
    Yani gördügünüz gibi bu enstitüleri cazip kılan sey ulasılmazlıkları ve koyunlarda
    ulasılamayacak seylere kosmaya bayılırlar. Tıpkı "Limited Edition" adı altında
    satılan ürünlerin kapıs kapıs gitmesi gibi. Herkeste aynısından varsa sizi ne özel
    yapabilirki? Ahaaa... ancak eger ulasılmasi zor olursa ve herkesin basarabilecegi
    bir sey olmazsa bir anda deger ve önem kazanır.
    Neyse, gelin tipik bir üniversite turu yapalım. Her sene bu seçilmisler
    kampüslere yıgılırlar ve bir sürü bürokratik islemin ardından, borçlarla harç
    ücretlerini öderler ve ardındanda çesitli "PROGRAMLARDAN" geçerler. Ülkenin
    heryerinden buralara kosturup bilgiyi ödünç alabileceklerini zannederler.
    Üzgünüm ama bunu size birçok kez tekrar ettim: asla avantajınıza borç
    alamazsınız. ASLA! Çünkü açgözlülük onların anası ise tembellikte babalarıdır.
    Iste buda bu ögrencileri "hayalperest" yapan seydir. Fakat borçla bilgi edinme
    fikrinden daha ilginci ise bu koyunların kampüslerde birer DÜSÜNEMEYEN
    MORON olmaya programlanmalarıdır. Evet yanlıs okumadınız, yazdıgım ne ise o.
    Ne oldu üniversite bitirdiginiz yada halen okudugunuz için bir ucu sizemi
    dokundu? Peki o zaman size karsı daha nazik olayım: ÜNIVERSITE SIZLERI
    DAHA APTAL OLMAYA PROGRAMLAR. Bunu yaziyorum ve bunun böyle oldugunu
    her üniversite profesörü ve son sınıf ögrenciside çok iyi BILIYOR. Fakat bu
    gerçegi asla kabullenemiyorlar. Çünkü eger kendinize, "Aptallastırılmak" için bir
    kampüse gitmek istediginizi birde bunun için maddi olarak dara girdiginizi itiraf
    etseniz, sanırım %99nuz ya kendini köprüden atardı yada kafasına mermiyi
    sıkardı. Nasıl yapılacagı konusunda fikri olmayanlar için internette Rehberde
    var!
    Peki üniversiteliler neden salak oluyor? Hadi gelin biraz bu koyunların
    davranıslarını inceleyelim! Insanlıgın yanlıs idrak ettigi seylerden en önemlisi
    GERÇEK BILGININ kavranısıdır. Çogu sıgır ve üniversite ögrencisi bilginin
    ezberleyerek edinildigine inanır. Gerçekte, ezberleme islemi düsünme isleminin
    tam karsıtıdır! Yani bilgiye zütüren dogru yol sadece DÜSÜNMEKTEN geçer.
    Ezber yetisine Dünya üzerindeki en ilkel böcekler ve kemirgenler sahiptir!
    Tümünü Göster
    ···
  17. 42.
    0
    çogunuzunda bildigi gibi sadece INSANLAR düsünebilen varlıklardır. Dahada
    önemlisi INSANLAR dünyadaki tek KRITIKSEL DÜSÜNEBILEN yada ZEKAYA
    sahip olan varlıklardır. "Dünya üzerinde" insanları diger insanlardan baskaları
    avlamadıgına göre, sadece en ZEKI olanlar HÜKMEDENLERDIR! Zeki olmanın
    yolu DÜSÜNMEKTEN gecer. Yani aklınızı kullanmaktan! Kendi aklınız...
    Averaj bir üniversite ögrencisine yurt odasında iken, kütüphanede yada
    kafeteryada iken bakın. Kitapların içine gömülü bir halde dururlar. Gözleri
    sulanmaya ve kapanmaya baslar. Boyunları agrıdıgından sürekli gerilirler ve
    yavas yavas tıpkı bir ilkel maymun gibi bir nevi aptallık transına girerler.
    Milyonlarca anlamsız yada gereksiz kelimeleri ve terimleri ezberleyerek
    beyinlerini çürütürler. Beyinlerini gereksiz tarihler, isimler, formüller yada
    makaleler ile çöpe çevirircesine kendi istekleri ile bombardımana tutarlar.
    Beyninizin yapmayı istedigi tek sey DÜSÜNMEK, fakat bir üniversite moronu
    ezberlemekte oldugu tonlarca kıl tüy yün ile beynine, tasarlanmıs oldugu esas
    islevini yerine getirebilmesi için zaman vermez, yani DÜSÜNMEYE.
    Buna ortaya kendi düsünceleri ile çıkmak denir... üzerine elestiri yaparak
    düsündügü konular üzerine. Yani kendi basına düsünmeyi basaramayan bir
    koyunun beyni bu görevi dıs kaynaklara bırakarak çok önemli görünen
    baskentleri, para birimlerini yada yöneticilerin isimlerini ezberlemeye baslar. En
    kısa sekilde ne meslek yapmak istediklerini ve ögrendiklerinin bu meslekle ne
    kadar alakalı oldugunu veya nezaman islerine yarayabileceklerini sorun!
    Gözlerde iki tane kocaman soru isareti göreceksiniz. Iktisat okumus bir
    muhasebe müdürü Osmanlı Türk Diplomasi Tarihi ile ne yapsın? Veya 19. yy
    Avrupa Gelismeleri ile? Alman Edebiyati okumus bir ortaokul yada Lise Almanca
    Ögretmeni ögrencilerine Almanca gramerı dısında müfredatta olmayan baska bir
    bilgi verebiliyormu? Tabiki hayır! O zaman onca bilgileri ne için "ezberlediler"?Sapsallar! Ezberlemek düsünmek degildir! Bu sizi düsünmekten alıkoyar. Iste
    düsünemezseniz, içinde bulundugunuz REALITEYIde asla idrak edemezsiniz!
    Realiteniz diyorki:
    • Bir havuzunuz var ama içinde yüzecek zamanınız yok.
    • Bir bigibletiniz var ama sürecek zamanınız yok.
    • Balkonunuz var ama günese karsı uzanacak zamanınız yok.
    • Kız arkadasınız var ama düzecek zamanınız yok.
    ... Ve içinde bulundugunuz durumun saçmalıgı üzerine düsünecek kadar dahi
    zamanınız YOK. Sürekli gereksiz seyleri ezberlemekle ugrasırken düsünme
    yetinizi kaybedip mezuniyet sonrası, o ana kadar yapmıs oldugunuz borçları
    birinin yanında köle olarak çalısarak nasıl ödeyeceginizi bile düsünemiyorsunuz.
    Nasılsa Annecik ve Babacık var degilmi!? Allah yardım eder degilmi?
    Yinede üniversitelilerin çogu yazdıklarıma inanmayacak... Ve bunun içinde
    anlasılabilir bir neden var! Koyunların Bedava egitime olan açlıgı karar verme
    yetilerini sürekli olarak köreltir. Gördügünüz gibi eger bir egitim bedava (kredi,
    burs) ise, o zaman egitimi alan neden kendisini egitenleri sorgulasınki?! Tabiki
    kimse bedava verilen birsey üzerine elestiri yapmaz yada sorgulamaz. Aslında
    tam karsıtı gerçeklesir. Eger egitim yada bunu destekleyen birsey bedavaya
    (kredi, burs) verilirse - VEREN kisi yada enstitüye sanki Tanrıymıs gibi bakılır.
    "VEREN" daima TANRIDIR! Bunu iyi hatırlayın hatta aklınıza kazıyın. Eger
    VEREN alanı bedavaya alıstırırsa, alıcı VERENI sonsuza dek OTORITENIN
    Tartısılmaz Temeli yada Tanrının kendisi olarak görür.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 43.
    0
    Tanrı olabilmek için, çok basit manada, birine birseyi BEDAVAYA verin. Aileler
    bunu çocuklarına yaparlar. Isverenler bunu isçilerine yaparlar. Devletler bunu
    vatandaslarına yaparlar. Üniversitelerde bunu ögrencilerine yaparlar. Iste bir
    üniversite ögrencisi koyunda BEDAVA olan egitimi almayı seçmistir. Böylecede
    onlara bedava egitimi verenlere Tanrı muamelesi yapacaktır. Karsılarında sanki
    Tanrının kutsal vahiylerini dinler gibi otururlar. Açgözlü ve hayalperest
    zihinlerinde sanki bir melek onlara yardim etmektedir.. Peki Neden? OTORITEYE
    karsı kayıtsız sartsız itaat için! Kök kelime: OTOR yani Author kelimesi "yaratıcı"
    demektir. Yaratmak bir seyin varolmasını saglamaktır. Iste sıgıların egitimide
    ONLAR tarafından var edilmistir. Buna ragmen kerevizler profesörlerinin
    anlattıklarını asla sorgulamazlar yada aslında ne ögrenmeleri gerektigi
    hususunda DÜSÜNMEZLER! Fakat bunun yerine profesörlerine sanki Tanrısal
    birer Bilge gibi bakarlar ve Otoritelerini kabul ederler. Iste böylece koyunlar
    hayatlarının sonuna kadar onlar VE harici diger otoriteler ne derse inanırlar.
    Bana inanmıyorsunuz, çünkü siz kendinize inanamıyorsunuz. Siz Otoriteye yani
    Tanrılara inanıyorsunuz. Her üniversite ögrencisi yıllar boyunca tonlarca kagıtlar
    doldurur, düzenler, sekiller yapar, hepside sırf o diplomayı almak için. VE her
    ögrenci yaptıklarının yada yazdıklarının aslında bir taka yaramayacagını adı gibi
    bilir, ancak sırf karnesinde yaldızlı pekiyiler olsun diye hertürlü saçmalıga dogru
    olmadıgını bildigi halde katlanır.
    ···
  19. 44.
    0
    Koyunlar için sadece VERENLERIN yani TANRILARIN fikri geçerlidir. Kampüste
    iken normal insanların görüslerinin yada fikirlerinin geçerli olamayacagına
    sartlandırılırlar çünkü NORMAL INSANLAR "sadece" elde etmek istediklerini
    alıncaya kadar YA SAÇMALARLAR YADA YALANLAR ÜRETIRLER (Tıpkı diplomayı
    alana kadar yaptıkları sacmalıklar ve yalanlar gibi). Kendi kendini
    sartlandırmakta buna denir!
    Kampüste iken sosyal bir hayat yasıyorum, insanları tanıyorum, iyiyi yada
    kötüyü ögreniyorum, gruplar halinde kısa tatillere çıkıyorum, belkide evlenecek
    kisiyi buluyorum gibi mazeretler içinde bulundugunuz sistemin amacını örtbas
    etmiyor. Aynı kampüste, aynı doktrinasyondan geçen insanlarla beraberken elde
    ettiginiz tecrübe ile 18 yasında bir ise girip gerçek hayattaki tecrübeyi yasayan
    bir kisi ile kıyaslanamayacak kadar zayıf kalıyorsunuz. Mezun olup bir ise girene
    kadar 18lik yetme çoktan ya bir sef/müdür statüsünde oluyor yada bir sekilde
    kendi isyerini açmıs sizin gibi kek ve ucuz mezunları bekliyor oluyor! Neden mi?
    Zamanını REALITEDE tecrübe toplayarak harcadıgı için!! Ögrenciler kampüste
    gruplasmayı (sürü) ögrenirken digerleri dısarıda TEK baslarına tecrübe
    toplamaya devam edip ileride daha fazla zaman elde edebilmek için o anki
    zamanları ile erkenden yatırım yaparlar ve ögrenirler yani EZBERLEMEZLER!
    Mezun olupta lisan bildigini iddia edenlerle konustugum zaman bir anda
    çogunun itiraf ettigi sey su oluyor "biz hep kitaplardan ögrendik". Ellerindeki
    diplomanın onlara lisanları otomatik olarak upload edecegini sandılar. Karsımda
    otururken kekeleyerek konusmalarını seyretmek bana bir o kadarda haz
    veriyordu. Çünkü o anın gelip çatacagını ve ezberledikleri seylerin aslında pratik
    olarak bir taka yaramayacagını kampüsteki harikalar diyarında iken hiç
    düsünmüyorlardı. 4sletme bitirenlerin neyi isletiyor oldukları konusunda en ufak
    bir fikirleri olmuyordu. 4ktisat okuyanlarda aynı sekilde muhasebe progrdıbının
    önüne oturdukları anda basaramayacakları korkusu tüm bedenlerini sarıyordu.
    Ancak hepsini ortak kılan birsey vardı! Hepsi elinde otoriteye olan
    itaatkarlıklarını sergileyen/tasdikleyen diplomalara sahipti...
    ···
  20. 45.
    0
    ---ÜNiVERSiTE MEZUNLUĞUNDAN KÖLELiĞE---
    Bu yazıdada sizlere üniversite mezunlugunun neden ahmaklık oldugunu
    yazacagım. 4ste o an geldi çattı, mezun oluyorsunuz, cübbelerinizi giyip altara
    çıkıyor ve tıpkı kadimlerin kurban ritualleri gibi aslında neye bulasmıs
    oldugunuzun farkında bile degilsiniz, çünkü sekilli ve jan janlı bir törenle bir
    anda sanki paralize edilmis birer kurbalık koyuna dönüsüveriyorsunuz.
    Bravo size budalalar, basardınız. Itaatkarlık idmanınızı basarı ile tamamladınız.
    Dört ila altı senelik akılsız bir ezberleme sürecinden geçtiniz. Aslında ögrenmek
    adına ugrasmaktan çok, sadece kendine hizmet eden, hayal ürünü bir "bedava
    geçis kartı" elde ettiniz ve gerçeklikten bir adım daha uzaklastınız. Buna bir
    baslangıç veya belirsizlikler süreci diyelim. Sizleri kızdıran birçok kurban, ritüal
    ve görevleri asarak sadakatinizi kanıtladınız. Bilgi için gidilen bir yoldan çok,
    hayata devam etmenin yolu diyelim. Alti yıllık "egitiminiz" boyunca, oturdunuz,
    dinlediniz ve düsünme yeteneginizi kaybedip emirlere itaat ettiginizi
    kanıtladınız.
    Simdi gelin gerçekçi olalım ve su olayı artIk bir açıklıga kavusturalım...
    Üniversiteye gitmenizin tek nedeni ileride iyi bir ise sahip olabilmekti. Açık
    olalım! Planınız üniversitede bir dalı ögrenip toplum için yararlı bir çalısma yada
    kesif yapmak degildi. Amacınız sadece alacagınız Üniversite diploması ile bir
    dereceye sahip olmak ve revaçtaki herhangi ise girebilmekti. Sanırım zekanız
    neden isverenlerin özellikle diplomalı isçi aradıklarını anlaycak kadar keskindir.
    Ancak üniversite mezunlarının mükemmel birer "köle" olduklarını anlayacak
    kadar zeki degildiniz. Hiç o cılız ve körelmis beyin kanallarınızın arasından su
    soru geçmedimi: "neden bunca isveren diplomalı isçi arıyor ancak sundukları is
    sizin derecenizle hiçbir alaka teskil etmiyor?" diye. Hiç o hominid az gelismis
    beyniniz sunulan islerin %90 nının almıs oldugunuz egitimle neden bagdasmıyor
    oldugunu merak etmedimi? Eger ögrendiginiz seyi yapamıyorsanız - o zaman
    neden ögrenmek için zaman harcadınız??? NEDEN? Acaba gerçek nedeni
    isverenlerin belirli özelligi ve kalifiyeligi olan isçiler yerine sistemlerine oturtmak
    için aradıkları çark dislileri olabilirmi? Ucuz, itaatkat ve düsünme yetisi olmayan
    beyinsiz isçiler!
    Bir isveren olarak yıllardır yapmakta oldugunuz "mükemmel köleyi" arama
    çalısmalarınızı bir düsünün. Böyle bir isçiyi nasıl bulupta kosum takımını takıp
    neredeyse bedavaya çalıstırabilirsiniz? Cevap; tam bu amaca uygun köle
    okulları yaparak kobayların efendilerine karsı olan kör itaatini ve sadakatini 4-6
    senelik bir egitimle, çalısmak haricinde baska hiçbirsey yapmalarına izin
    vermeden mesgul tutarak! Köle okulu veya siz üniversite deyin, sadece
    budalaca verilen her akılsız görevi yerine getiren, ahmakça seyleri sürekli
    tekrarlayan, düsünmeyen ve emirleri verenleri sorgulamayanları filtre etmek
    amacı ile kullanılır. Üniversitenin, insanların çalısması ve itaat etmesi için
    kurulmus bir mekan olmadıgını iddia edebilirmisniz???
    Tümünü Göster
    ···