-
26.
0---HAARP SiSTEMi VE ZiHiN MANiPULASYONU---Tümünü Göster
Son zamanlardaki depremler ve medyanın internet vasıtası ile yaymakta oldugu
genel bir inanç mevcut. Seytanın usagı ABD elindeki HAARP sistemini kullanarak
keyfine göre orada burada deprem yapıyor ve tüm dünyayı bu dogal afet masası
ile terörize ediyor. ABD kötü, kötü, kötü...
Öncelikle DEVLET denen mekanizma dogasında kötüdür, çünkü devlet dogrudan
sorumsuz toplumun bir yansımasıdır ve topluma baktıgınız zaman bu vahsi
barbarların nasıl oldugunu görünce devletlerinde neden temelde kötü olduklarını
anlarsınız. 4ste bu yüzden konu suçlamak ise devlet denen mekanizma asla
yaptıgı seyler için suçlanamaz, çünkü yaptıgı her ne ise bu sadece toplumun
ondan bunu beklemesinden dolayıdır. Eger yaratılan sey kötü ise bu kimin
hatasıdır? Yaratılanınmı yoksa yaratanınmı? Mantıgınızda size buna cevap olarak
"yaratan" diyecektir, degilmi!? Matrix denen sistemi kimin yaratmıs oldugunu
tekrar hatırlatmam gerekirse ortaya çıkan tablonunda aslında K4M4N eseri
oldugunu sanırım kolayca idrak edebilirsiniz, bahsettigim tabiki sorumsuz
koyunlar.
Öncelikle sunu belirteyim... HAARP bir deprem makinası degil ve olmasınada
imkan yok! Bu haberler sadece dikkat dagıtmak için uygulanıyor. Eger bu bilgiyi
hayırseverler dogrudan medya vasıtası ile sunuyorlarsa bilinki bu yalan haber,
ancak haberin koyunlar üzerindeki etkisine dikkat etmeyi unutmayın! Yani bu
haberin halk üzerindeki etkisi nedir ve zihinlerine ne sokulmustur diye
düsünmeniz yeterli. Halk TV, filmler yada medya ne sunarsa onu "ne ise o"
olarak algılar, yani üstüne kafa yormazlar.
Eger elinizde dünya üzerindeki tüm ülkeleri tehdit edecek bir silah olsaydı, bunu
ulu orta bir yere koymanız mantıklı olurmuydu? Tabiki hayır. Fakat elinizdeki bir
silahı baska bir sey olmakla lanse ederek hem bu etkiyi sunan geçek silahi
kamufle etmis hemde günah keçisi olarak sunulan silahında bir diger (esas)
özelligini örtbas etmis olursunuz. Ayrıca HAARP sisteminden dünyada sadece bir
tanede yok! Bu sistemden Norveçte, Ukraynada, Rusyada, Tacikistanda,
Avusturalyada ve Puerto Rico'da bulunmakta, hatta bazıları ABD nin sahip
oldugu sistemden daha güçlü vericilere sahip! Anlayacagınız hayırseverler
oturdukları dalı kesmek gibi bir niyete sahip degiller.
Peki yapay olarak meteorolojik yada tektonik manipulasyon yapmıyorlarmı?
Tabiki yapıyorlar, fakat bunun için HAARP sistemini degil tepenizde gezen
uyduları kullanıyorlar. Yukarıda suanda çesitli ebatta ve farklı hizmetlere tabi
yaklasık 3000 uydu bulunmakta - peki bunların kaçının fırlatıldıgı haberini
hatırlıyorsunuz? 10? 30? Kaç tane gizli uydu fırlatma haberini hatırlıyorsunuz?
5? 15? Ne oldu, hafızanız size hiç yardımcı olmak istemiyormu? -
27.
0Bildiginiz yada arastırıp bulabileceginiz uydu sayısı 500'ü geçmeyecektir. 2008
yılında bilinen uydu rakamları yaklasık olarak söyle idi:
Rusya: 1400
ABD: 1000
Japonya: 100
Çin: 80
Fransa: 40
Hindistan: 30
Almanya: 30
Kanada: 10
4ngiltere: 15
4talya: 10
Avusturalya: 10
Brezilya: 10
4sviçre: 10
Lüksemburg: 10
Suudi Arabistan: 10
Güney Kore: 10
Tabiki bunlar sadece rakam olarak bilinenler. Tamam uydu yollandı ama tam
olarak ne yapar ve ne ise yarar gibi önemli bilgilere yüksek kademeler haricinde
kimse dogru dürüst sahip degil, çünkü tepenizde gezenlerin yerde duranlardan
daha tehlikeli oldugunu bilmeniz hem hükümetinize karsı güveninizi azaltır
hemde ortalıgı karıstırır. O yüzden koyunlar daima önlerinde onlara sunulan
seyleri "zararlı" olarak algılamaya devam ettirilmeli ve böylece dikkatleri
uydulardan uzaklastırılmalı!
Konu deprem yapmak oldumu bunu sadece üçlü bir uydu düzenegi ile yaparlar.
Yani uydular üçgen bir pozisyona alınıp uygulanacak olan enerji girdap gibi tek
bir noktaya odaklatılarak nokta vurusu gibi isabet kaydedilir. Bu kadar basit!
HAARP sisteminin deprem yaptıgı söylenen zamanlarda aslında HAARP
antenlerinin hiçbirsekilde enerji yaymamıs olmalarına tabiki medya "bakın onlar
yaptı" dedigi sürece kulak asmaz. Halk daima bir günah keçisine ihtiyaç duyar
ve bu ihtiyaçlarınıda medya giderir: arz-talep!
E peki bu HAARP düzenegi o zaman ne ise yarıyor? Aslında birçok ise yarıyor
fakat bunlardan en önemlisi zihin kontrolü. Eger zihinleri kontrol edebilirseniz,
ne savasmaya nede sebepsiz yere kaynak kaybetmenize gerek kalır. Unutmayın
bu düzenek küresel bir ag üzerine kurulu ve sadece ABD buna sahip degil,
aslında ABD deki düzenekte ABD nin degil. -
28.
0Sakın sapsal birer sazan gibi su soruyuTümünü Göster
sormayın: ama neden böyle birsey yapsınlar? Buna verilecek en basit cevap:
çünkü yapabiliyorlar olur! Asla NEDEN'i degil NASIL'ı sormalı ve ögrenmelisiniz.
Çünkü NASIL'ın size saglayacagı bilgi dogrultusunda NEDEN sorusuda önemini
yitirecektir. Asagıdaki yazı bir alıntı. Yazıdaki suçlama nitelikli cümlelere
aldırmadan içerdigi bilgi ne ise ona odaklanın! Konu sadece teknolojinin NASIL
isledigi - NEDEN kullanıldıgı degil!
HAARP'ın gerçek amaçları söyle özetlenebilir: Atmosferi manipüle etmek ve
modifikasyon saglamak, genis kitlelerin düsüncelerini ve ruhsal durumlarını kontrol
edebilmek, istenilen ülkelerin iletisim sistemlerini çökertmek.
Temel prensipleri, Tesla'nın 100 yıl önce gelistirdigi fikirlere dayanıyor...
Akinci Dünya Savası'ndan sonra, bugünlere kadar gelen süre içerisinde, çesitli
çevrelerde en çok tartısılan konulardan biri "kara bilim" (fringe science) oldu. "Kara
bilim" basta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında
tutabilmek için yaptıkları bilimsel-teknik arastırmalara ve üzerinde çalıstıkları çesitli
projelerin topldıbına verilen ad. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle
yürütülen, gizli veya yan gizli projelerdir.
Saldırı/savunma silahları üretimi, gözetim sistemleri ve düsünce kontrolü üzerine
yapılan çalısmalar, dogayı manipüle etme amaçlı arastırmalar, bu projelerin içerigini
olusturur.
Söz konusu projeler gizli oldugu için, ortalıkta pek çok rivayet dolasmaktadır ve
elimizde bu projeler hakkında çok da fazla bilgi yoktur. Buna karsın, bu projeler içinde
çalısan bazı insanların çalısmalarını desifre etmesi, insanlık dısı bir bilimi kabul etmeyen
arastırmacıların ve bilim insanlarının çabaları, devletler arasındaki çelismeler ve nihayet
bu projelerin bazılarının gizli kalamayıp ister istemez su yüzüne çıkması sonucu, söz
konusu projeler hakkında az da olsa bilgi sahibiyiz.
Bu projelerin ilki, 2. Dünya Savası sırasında gerçeklestirilen Manhattan Projesi'ydi.
1941 yılında çalısmalarına baslanan Manhattan Projesi'nin konusu atom bombasının
üretimiydi. Bu projenin gerçekligi Hirosima ve Nagazaki'de acı bir biçimde kanıtlandı.
Gerçek oldugu en son kanıtlanan girisim ise ECHELON Projesi oldu. 2. Dünya
Savası'ndan sonra ABD önderliginde, Angiltere, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada
arasında yapılan Ukusa Antlasması'nın uygulamalarının 1980'lere yansıması olan
ECHELON sistemiyle; tüm e-postalar, "chat" tipinde iletisim biçimleri, faks, teleks,
telefon haberlesmeleri gözlenebiliyor. ABD ve digerleri yıllardır bunun bir komplo teorisi
oldugunu, ECHELON Projesi diye bir proje olmadıgını iddia ediyorlardı. gelismeler ise ECHELON'un gerçekligini ortaya koydu. Basında ve
internette çıkan haberlere göre, ABD'nin yukarıda adı sayılı diger devletler ile birlikte
casusluk yapması ortalıgı karıstırdı. Fransa, ABD ve Angiltere'ye karsı hukuki islemlere
basvurmaya hazırlanıyor. Alman ve Atalyan parlamentoları ise konu hakkında arastırma
baslattı. Avrupa Parlamentosu, Bilimsel ve Teknolojik Seçenek Degerlendirme Dairesi
(STAO), konu ile ilgili özel bir rapor hazırladı. Avrupa Parlamentosu'nun konuyla ilgili
raporu 22 Subat'ta Özgürlükler Komitesi'nde ele alınacaktı. Simdiye kadar varlıgı kabul
edilmeyen ECHELON'un adı, Amerikan Savunma Bakanlıgı'nın (Pentagon) Subat ayında
internete verdigi, gizlilik derecesi olmayan belgelerden bazılarında da geçiyor.
Aste HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) Projesi'nin de bu tip bir
kara proje olduguna dair ciddi iddialar ve çalısmalar var.
Yeri gelmisken, Nikola Tesla hakkında da bilgi vermek istiyorum: Tesla 9 Temmuz
1856'da, Sırbistan'da dogdu. 1884'de ABD'ye göç etti. Tesla, tarih kitaplarından adı
silinmis önemli bir arastırmacı ve mucittir. Tesla 1800'lerin sonlarında, bugün tüm
dünyada kullanılan "alternatif akım" (AC) sistemini buldu ve patentini aldı. Tesla'nın
bulusları arasında "rotatif manyetik alan", dinamo, AC endüksiyon motoru, vs. vardır.
Tesla ABD'ye gidisinden bir yıl sonra, 1885'de alternatif akım dinamo, transformör ve
motor sisteminin patent haklarını, adı bugün Tesla'nınkinden çok daha popüler olan
George Westinghouse'a sattı. Tesla 1891'de ünlü bulusu olan "Tesla Bobini"ni (Tesla
Coil) icat etti. Bu bulus, radyo teknolojisinde genis olarak kullanılabilecek bir
endüksiyon bobiniydi.
1900'ün baslarında Tesla, en büyük bulusu olarak gördügü "karasal sabit dalgalar"!
(terrestrial stationery waves) kesfetti. Bu bulusu ile yeryüzünün belirli frekanslardaki
elektrik titresimlerine duyarlı oldugunu ve bir iletken/iletici (conductor) olarak
kullanılabilecegini kanıtladı. Tesla'nın bir diger önemli projesi ise kablosuz elektrik
transferiydi. 200 ampulü arada kablo olmadan, 25 mil uzaklıktan yakabildigi rivayet
edilir. Tesla'nın en büyük amaçlarından biri ionosferden bedava elektrik üretmekti.
Kablosuz ve bedava elektrik projeleri gibi çalısmaları olan Tesla'nın, finansörü J. P.
Morgan'a Long Island'da yapımına baslanan ancak tamamlanamayan, deneyler için
kullanılacak laboratuar kulenin islevinin, mesaj gibi elektrik iletmek oldugunu itiraf
etmesi, onun inisinin de baslangıcı oldu. Tekeller oylarını ona karsı kullandılar. Tesla,
sistemin görmek istediklerinden daha fazlasını yapmıstı.
Konvansiyonel olmayan enerji teknolojileri alanında Tesla çok önemli bir isim olmasına
karsın, tarih kitaplarında ona, sanki önemsiz tarihsel bir figürmüs gibi davranıldı. Tesla-
Edison karsılastırması bu açıdan ilginçtir. DC (dogrusal akım-direct current) sisteminin
mucidi Edison'u herkes tanır. Ancak onun DC sisteminden çok daha kullanıslı olan ve
bugün kullanılan AC sisteminin mucidi Tesla küçük bir çevre dısında tanınmaz.
Edison'un DC sistemi, merkezden bir mil uzaklıktaki ampulü yakamıyordu. Tesla'nın AC
sisteminde ise elektrik, yüksek voltajlarda yüzlerce mil yolculuk yapabilir. -
29.
0Görünüse göre kesfi o kadar esaslıydı ki, Tesla'nın arkasındaki finansalTümünü Göster
destegin geri çekilmesinden, kasıtlı olarak izole edilmesinden ve adının kitaplardan
silinmesinden sorumluydu.
Tesla 1. Dünya Savası'ndan itibaren izole bir yasam sürdü. Ara sıra yeni, bedava enerji
kaynagı kesfini, bütün düsman orduları ve yüzlerce mil öteden bütün uçakları yok
edebilecek "ates topu" silahları teorisini, akıl almaz bir savunma hazırlayabilecek bir
silah düsüncesini ve kablosuz, kayıpsız enerji transferinin mükemmelligini açıklamak
için yüzeye çıktı. Tesla 7 Ocak 1943'de yokluk içinde ölürken arkasında pek çok radikal
icat ve fikir bırakmıstı. Öyle ki, kendisine "Elektrigin Tanrısı" dendi. : Pek çok
arastırmacıya göre HAARP Projesi, ilk kez Nikola Tesla tarafından ileri sürülen
konseptleri kendine temel aldı. Pentagon, HAARP Projesi Ale "Tesla teknolojisini"
yeniden yaratıp, bu teknolojiyi tehlikeli amaçlar için kullanmayı hedefliyor.
HAARP: SADECE BAR AKADEMAK ARASTIRMA MI?
High frequency Active Auroral Research Program (HAARP) dünyanın en büyük ve en
güçlü radyo transmiterlerinden (iletici) birimi imal etme projesidir. Proje, Amerikan
Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından ortaklasa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlık
programın yürütme görevi ise Alaska Üniversitesi'nin. Proje, Alaska/Gakona'nın 11 mil
dogusunda hala insa halindedir. 1993 yılında uygulamaya konan programın 2002 veya
2003 yılında tamamlanması bekleniyor.
HAARP dev antenlerden sinyaller gönderecek yüksek frekans transmiterlerinden ve
bunun dısında 19 enstrümandan ibaret. Geçen yıllarda 48 anteni insa edilmis olan ve 5
arc'lık bir alana yayılan HAARP, program tamamlandıgında her biri 2 tane 10 kilowatthk
radyo transmiterli 180 antene sahip olacak ve 33 akrelik bir alana yayılacak. Enerji için
dizel jeneratörler kullanılacak ve 3.6 megawatthk radyo sinyalini ionosfere gönderme
kapasitesine sahip olacak. Kısaca HAARP, inanılmaz güç düzeylerinde ELF (extremely
low frequency-son derece düsük frekans) ve VHF (very high frequency-çok yüksek
frekans) transferine yetenekli, dünyanın en büyük radyo frekansı (RF) transmitteri
olacak.
HAARP'ın sıradan bir radyo istasyonundan farkı daha güçlü olması ve antenlerinin
yönlendirilebilir ve belirli bir noktaya odaklanabilir olması. Bunun anlamı 3.6
megawattlık radyo sinyali sadece gelisigüzel bir sekilde dısarı yayılmayacak, bunun
ötesinde, bu radyo sinyalleri bir ısının içinde yükselebilecek. Bu ısının parlaklıgı radyo
mühendislerinin "effective radiated power" (ERP-etkili ısınsallastırılmıs enerji) olarak
adlandırdıkları sey. HAARP'ın tamamlanmıs hali 4.7 gigawatt civannda ERP'ye sahip
olacak.
Desinatörieri HAARP'ın enerji üretmeyecegini, sadece kendine yüklenen enerjiyi istenen
belirli noktalara transfer edecegini belirtiyorlar. -
30.
0Bu kitabın konusu tabiki tüm bu seytani teknolojileri tek tek açıklamak degil.Tümünü Göster
Bunun için 3 tane brittanica angiblopedi serisi yazılabilir. Anlatılan ve henüz
kamuya açıklanmamıs olan birçok teknoloji suan mevcut. Aslında hayırseverler
ellerindeki teknolojileri artık ihtiyaçları kalmayınca yani bir üst sisteme yada
teknolojiye geçince sanki bir skandalmısçasına ortaya çıkartıyorlar ve halk bu
bilgilerle ugrasadururken yeni teknolojilerin kullanımı rahatça devam ediyor. Bu
yeni teknolojiler aslında o kadarda gizli degil, çünkü hayırsever illuminati merak
edenlere bunların bir örnegini hollywood stüdyoları vasıtası ile sunuyor. Tek
yapmanız gereken dikkatlice izlemek ve imkanlar üzerine biraz kafa yorup
arastırma yapmak.
E peki bu teknolojilerin varlıgını bilmenizin size ne yararı olacak diye
düsünebilirsiniz. Aslında hiçbir yararı olmayacak! Yani bu tip teknolojilere karsı
tamamen savunmasızsınız ve komplo teoristleri gibi aluminyumdan yapılmıs bir
sapka kesinlikle yardımcı olmuyor. Hiç bilmediginiz birseyin sizi öldürmesi onun
varlıgından haberdar olmadıgınızdan dolayı oldukça kolaydır, ancak eger bilgi
sahibi iseniz bu sizin için görünmez kalkan vazifesi görecektir.
Bu tip yazıların içinizde olusturacagı endise ve korku hissi zaten sizden bunları
okudugunuz zaman vermeniz beklenen karsılıklardır! Sadece korkun diye bunca
teoriler yada teknolojiler göz önüne seriliyor. Çünkü korktugunuz ve kendinizi
çaresiz hissettiginiz zaman ilk olarak kime basvuracagınızı biliyorlar:
Devletinize! Amaçta bu zaten. Devletler bu tip seyleri kullanarak sadece gözdagı
verir ve koyunların güvenlikleri için eteklerinin altında toplu halde kalmalarını
saglarlar. Problem: Tehlikeli Silahlar - Reaksiyon: Korku ve Endise - Çözüm:
YEN4 bir XYZ! Yeni bir anayasa, yeni bir silah sistemi, yeni bir adalet sistemi,
yeni bir ordu düzeni, yeni bir polis düzeni, yeni bir kıl-yün-tüy! Hepsi aynı
sekilde oturtturulur: halk üzerinde korku ve endise yaratılarak. Bunun içinde
forumlar, bloglar, medya ve diger anonim (devlet ajanı oldugunu iddia edenler)
kaynaklar kullanılır. Haberler önce bir "voaav" etkisi yapar ardındanda
okuyanları korku ve panik sarmaya baslar. Böylece operasyon basarıya ulasmıs
olur.
Artık internet sayesinde tarih ve olaylar istendigi gibi manipule edilerek halka
istenen seyler kolaylıkla unutturulabilir yada yeni ve hafifçe degistirilmis
versiyonlarla gereken indiksüyon uygulanır. Bu yüzden dijital medya koyunlara
çıg gibi sunulmaya ve gerçek kitap, dergi yada gazeteler ortadan yok olmaya
devam etmekte. Okul kitapları yok olmakta ve yerlerini IPad cinsi sekilli
cihazlarla PDF dosyaları almakta. PDF sisteminin en önemli özelligi e-kitapların
zaman ayarlı bomba gibi belirli bir süreden sonra kendilerini imha etmeye programli olmasi. -
31.
0Bu sekilde koyunların elektronik medyaya alıstırılması ile ne okuduklarını kontrolTümünü Göster
ederek onların zihinlerinide kontrol etmis olursunuz. Okula giden çocuklar
sadece müfredattaki kitapları ve onlara baglantılı olanlara erisim elde edebilirler.
Diger kitaplara ise erisim izni ancak makul bir gerekçe gösterilirse verilir.
4leride herkes birer internet ID kullanmak zorunda olacagından, internet
üzerinden herhangi birseyi öyle kolayca okumak hayal olacak. Otoriteler sizden
neden bu bilgilere ihtiyacınız olduguna dair bilgi isteyecek ve eger yanıt onları
tatmin etmezse çesitli yaptırımlar uygulanacak. Çünkü internet hayırseverlere
ait ve eger onların evine giriyorsanız onların kuralları ile oynamak zorunda
olacaksınız! Oldukça adil degilmi?
Gerçek zihin kontrolü esasında bu tip silahlarla degil, henüz okulda baslamakta!
Hiç okul için kullanılan sisteme ne dendigine dikkat ettinizmi? Egitim Sistemi!
Yani okula ögrenmek için degil, egitilmek için gidiliyor. Evinizdeki hayvanları
birkaç hareket yapmaları yada saga sola iseyip sıçmamaları için egitirmisiniz
yoksa onlara bir ögrenim imkanımı sunarsınız? Bunun haricinde müzik, medya
ve koyunsal etkinliklerle onlara çesitli PROGRAMLAR sunarsınız. Cahil koyunlara
sunacagınız seyler bedava oldukları sürece daima sazan gibi atlayıp ne kadar
varsa alacaklardır. Bedava egitim-> gelsin. Bedava saglık-> gelsin. Bedava
müzik-> gelsin. Bedava zehir-> gelsin. Bedava kitap-> gelsin. Bedava film->
gelsin. Bedava kanser-> gelsin. Bedava kredi-> gelsin... asla hayır
demeyeceklerdir. Bedavaya 1TL lik plastik top dagıtın... birbirlerinin üstüne çıkıp
izdiham yaparak bir tane elde edebilmek için etrafınızı saracak ve baska
kalmadıgı zamanda size küfür edeceklerdir.
Evlerinin önüne güvenlikleri için bedava kamera koyun. Evlerinin içine bedavaya
kameralı laptop koydurun. Hergün kimlik fotokopisi karsılıgında bedavaya GDO
lu gıdalar verin. Her hastaneye gittiklerinde bedavaya röntgen, mamografi yada
kemoterapi önerin. Dis dolgularını bedavaya civalı amalgam ile doldurtun.
Sularına dislerinin sararmasını yada çürümesini önlemek için bedavaya florid
dökün.
Tüm bu açgözlü koyunları kontrol edebilmek için bunca ultra teknolojilere
basvurmanıza gerek bile yok. Bu bir nevi Mike Tysonun 4 yasındaki bir çocuga
saglam bir sag krose çakmasına benzer: enerjisinin %90'ı bosa gidecektir!
Koyunları uydulardan, HAARP vasıtasıyla yada Zeta Reticuliden çagaracagınız
Griler vasıtası ile GDO lu ürünleri yemeye "zorlayamazsınız"!ama bedavaya tesvik ederseniz seve seve yiyeceklerdir! -
32.
0Bunun için süperTümünü Göster
teknoloji yada ultra pgibotronik silahlar kullanmanızada gereke yok. Tek
yapmanız gereken onları istediginizi yapmaya indükte (tesvik) edecek sihirli
kelimeyi kullanmanız: BEDAVA, ÜCRETS4Z, YEN4, DAHA...
Hepiniz çipleneceksiniz diye haber çıktıgında herkesin buna nasılda siddetle
karsı çıktıgını belki fark ettiniz! Buda hayırseverlerin halk üzerinde uyguladıgı bir
baska sok testi idi ve istedikleri basarıyıda sagladılar. Bugünkü yeni teknolojiler
sayesinde hastalar vücutlarına yerlestirilecek RFID çipler sayesinde doktora
gitmeden muayene edilebilecekler. Buna benzer ve "bu sizin için yararlı" etiketli
tüm bu teknolojiler önceden siddetle karsı çıkan koyunlar tarafından artık seve
seve kullanılacak, hatta üstüne para dahi ödeyecekler! Buradaki basarının
nedeni koyunlara "kolaylık ve güvenlik" saglanacagı tesvikinin yapılmasında
saklı.
Hayırseverler ASLA zor kullanmazlar, çünkü bu yolla evrensel kanunları hiçe
saymıs olurlar. Ne kadar güç (zor) uygularsanız esit degerde güç (siddet) ile
karsı karsıya kalacaksınız demektir.
Tabiki tüm bu bakıs açısına ragmen var olan bir teknolojinin asla
kullanılmayacagı gibi bir hataya düsmemelisiniz. Teknoloji var ve gerektigi
zaman kullanılabilir - bu anda sizi koruyacak tek sey o ana kadar elde ettiginiz
bilgilerin sunacagı tecrübedir. Önemli olan elde ettiginiz bilgiler dogrultusunda
teknolojinin NEDEN degil NASIL kullanıldıgına baglı fikirlerinizin olmasıdır.
Tamam sapsallar, iyice okudunuz degilmi! Gıcık oldunuz, sinirlendiniz belkide
artık özel hayatınız yok diye kızdınız, olsun nasılsa yinede birsey yapabilecek
degilsiniz. Simdi ABD ye yada devletinize birsey "yapmıyor" diye kızıyorsunuz.
Kızdıkçada devletiniz daha fazlasını getiriyor, yani tüm bunların olusmasının
nedeni aslında yine sizsiniz! Dünya üzerindeki hükümetler çiftliklerin genel
müdürlüklerini yapan makamlardan baska birsey degiller. Yani hiçbir ülke bir
digerine filmlerde gösterildigi gibi casusluk yaparak zaman harcamıyor. Bu
mentalite koyunların kafasına sokulmus olan sey. Bu mentalite sadece koyunlar
arasında süphe ve korku yaratmak için kullanılıyor. Tabiki her çoban sürüsünün
ne yaptıgını bilmek içinde bu sistemi kullanıyor. Dünyada koyunların anladıgı
tarzda "Ülke" denen birsey yok. Hepsi aynı çatı altında ve el ele çalısıyor.
Koyunlar ne kadar çok isterlerse, bir o kadar özgürlüklerini kaybederler, çünkü
ticaret BU. Açgözlülügün ve hırsın sonu sahsi hapistir. Tıpkı kumar gibi, fisler
özgürlügü temsil ediyor ve her oyuna girildiginde bir fis daha kaybediliyor, tabiki
kasanın herzaman kazandıgını oyuncu görmezden geliyor. Oyunu yaratan
kazanan, oynayanda herzaman kaybedendir. -
33.
0SENTETiK TELEPATi
4nsanların çogu sentetik telepati lafını özelliklede bunun uydular tarafından
yapılabilecegini duyunca analitik düsünme yetilerini devre dısı bırakar dogrudan
bunun imkansız oldugunu savunmaya baslarlar yada olmaz öyle sey deyip kesip
atarlar! Çünkü eger böyle birsey var olsaydı medya çoktan onları haberdar
ederdi degilmi?
Geçmiste denenmis olan gizli teknoloji tarihini inceleyince aslında gizliligin
oldukça çok seyi örtbas ettigini görebilirsiniz. Stealth denen radara
yakalanmayan uçakların en tanınan modeli olan F-117 Nighthawk 1988 yılına
kadar kamuya resmi olarak açıklanmamıstı, ki bu uçaklar 10 sene ve gerisine
giden bir süreç boyunca kullanılmıslardı. Bu uçak bugün bile radara
yakalanmaması haricinde içinde birden fazla gizli cihaz/alet/silah
bulundurmakta. Yani bu uçakların bir sehri bombalamaktan daha farklı isler
kullanılmıs oldugu göz önünden kaçmaması gereken bir husus!
Herneyse... konu ulusal güvenlik oldumu dökümanlar 70 seneye kadar mühür
altında saklanabilir. Anlayacagınız bu yazıyı okurken dahi halen ortaya çıkmayı
bekleyen birçok gizli teknolojinin oldugunu düsünmek hiçde zannedildigi gibi
moronik bir düsünce degil. Eldeki teknoljiyi bir süreligine saklasanız dahi zaman
geçtikçe bu teknolojiye baglı fizigin gelisimi dolayısı ile illaki bir sekilde su
yüzüne çıkacaktır. Buna örnek olarak nükleer bir aleti örnek alabiliriz. Bir ülke
elindeki nükleer bomba gelisimini gizli tutsa bile fizik halen nükleer
füzyon/fizyon un mümkün oldugunu gösteriyor olacaktır. Buna baglı olarak bir
nükleer cihaz gelistirmek için gerekli unsurları arastırısanız, objektif bir düsünce
ile herhangi bir ülkenin bu teknolojiye sahip olabilecegini kolaylıkla tahmin
edebilirsiniz.
Bunu aklımızın bir kösesinde bulundururarak telsiz iletisimi ve onun fizik ile olan
baglantısını inceleyecegim. Yani bir uydunun düsünceleri okuması gibi bir
açıklamayaı yapmak oldukça kolay, fakat ya fizik bu konuda diyor?
Beyin tıpkı bir telsiz gibi sinyal yayıyormu?
Bunu anlamak için öncelikle antenlerin nasıl isledigine, bunun beyin nöronları ile
olan bagına ve eger varsa ne tür benzerliklere sahip olduguna bakmamız
gerekir. Hareket eden bir yük'ün nasılda bir Elektro Manyetik (EM) dalga
olusturdugunu alttaki resime bakarak izah etmeye çalısacagım. -
34.
0Elektriksel alan resmin asagısına dogru ilerlerken yüklenmis olan fotonlar etrafa
manyetik enerji yaymaya baslarlar. James Clerk Maxwell'in denklemine göre;
degismekte olan bir manyetik alan ortaya serbestçe duran bir EM dalgasının
çıkmasını saglamak için degismekte olan bir elektriksel alanı indükte edecektir.
Bu küçük programcık sayesinde mikro ortamda hareket eden yüklerin nasılda
elektromanyetik radyasyon yaydıklarını görebilmekteyiz.
Ya peki nöronların bu islemle olan baglantısı nedir? Beyin bilgileri elektro
kimyasal etkilesim ile isler. Bu, idrak ettiginiz herseyin beynin ilgili kısımlarına
yolladıgı elektriksel sinyaller sayesinde islenmesidir. Nöronların uzun
iplikçiklerine akson denir ve elektriksel yükler bu akson boyunca yayılır. Eylem
Potansiyeli akson boyunca -70mV lık bekleme potansiyeli ile hareket ederken bir
milisaniyede +30mV voltaja çıkar ve yine birkaç milisaniye sonra düser. Buda
bir eylem potansiyalini neredeyese üçgensi dalgaboyunu andıran bir alternatif
akıma dönüstürür. Örnek vermek gerekirse, bu oldukça zayıf bir sekilde modüle
edilmis elektromanyetik radyasyon yada yayın kaynagı olur.
Aklını kullanabilen okuyucuların anlayacagı gibi bu bakıs açısı ile nörona bir nevi
duyarga (dönüstürücü) olarak bakılabilir.
Ya simdi beni duyabiliyormusunuz?
Yani, ne zaman birsey düsünseniz, hissetseniz, konussanız yada kalbiniz atmaya
devam etse, beyniniz tarafından üretilen minnacık radyo sinyalleri bosluga
yayılmakta. Tabiki buradaki soruların baslıcaları: bu sinyaller saptanabilirmi ve
bu sinyalleri belirli bir islev ile bagdastırabilecek bir metod mevcutmu? -
35.
0bu güç menzilindeki sinyaller tespit edilebilmelerine ragmen buTümünü Göster
sinyaller arasındaki farklı islevleri ayırt edebilecek essiz birsey mevcutmu?
Öncelikle ilk soru ile ilgilenelim, tespit etme! Yaptıgım arastırmalar
dogrultusunda uyduların radyo frekanslarına olan duyarlılıklarına açıklık
getirebilecek bir temel kavramı NASA'nın JPL (Jet Propolsion Lab)
laboratuarlarındaki belgelerden elde ettim:
Dünyanın heryerinde derin uzayı inceleyen antenlerin duyarlılıgı oldukça
hayranlık uyandırıcı. Antenler Voyager uydusundan gelen verileri
algılamalılar ve antenlere ulasan zayıf sinyaller sadece 10 üstü -16 watt
(10 katrilyonda 1). Modern günümüzün elektronik dijital saatleri dahi 20
milyar kez daha güçlü bir seviyede islemekteler.
Peki, acaba beyin 0.0000000000000001 watt'tan daha güçlü bir radyo sinyalini
birkaç yüz kilometre ileriyede yayıyormu? Bu sorunun cevabı yüzlerce sayfalık
belgelerde bulundugu için ve çogunluguda matematiksel denklemlerden
olustugundan kafanızı fazla ütülemeden kısa bir cevap verecegim: Evet!
Bir eylem potansiyali için gereken tipik frekanslar 0-500Hz arasındadır ve
boslukta yayılmakta olan bur dalgalara SLF yada ELF frekans bandı denir. Bu
aynı zamanda sadece deneylere baglı verilere göre insanlarında aynı ELF
frekans bandı üzerinden yayın yaptıklarını göstermektedir. Bazı bilimsel
makaleler SLF/ELF algılayıcılar ve antenleri uydu üzerine yerlestirmenin pratik
bir biçimlendirme faktörü oldugunu göstermektedir. Bu tip uyduların dizilimi ile
açıklık sentezi kullanılarak uzayda cok daha genis bir dizilim (VLA- Very Large
Array) olusturulabilir, ki tıpkı resimdeki gibi bu uydular zaten suan tepemizde
gezmekteler. Buna baglı olarak 1977 yılında ABD nin Ohio eyaletinde kullanılan radyo
teleskobunun duyarlılıgı kanal basına 2 ×10^-22 Watt m-2 idi ve VLA'nın 100
kez daha duyarlı oldugu söyleniyordu, yani bizim üretmekte oldugumuz tüm
sinyaller uzaydaki dizilimler vasıtası ile açık ve net olarak algılanabiliryordu. Bu
dizilim beyin aktivitesinin yüksek çözünürlülükte bir haritasının çıkarılmasını
saglayabilirdi!
Tabiki bu teknoloji 1970 hatta dahada öncesinden beri beyin sinyallerini
algılayabilecek kapasiteye sahipti. Eger bir uyduya yaklasık olarak 5 senelik bir
ömür biçersek bugünkü uyduların yaklasık olarak 8 yada 9. jenerasyon
olduklarını söyleyebiliriz. Yani sinyalleri tespit edebiliyoruz - simdi ise bunların
islenmesi gerekiyor. -
36.
0SonuçTümünü Göster
Basta sordugumuz ilk sorunun cevabı olarak, teknik açıdan bir uydunun
düsüncelerinizi, duygularınızı ve algınızı tespit ederek bu verileri desifre etmesi
için bir bilgisayara iletmesi mümkün! Ne oldu sok mu oldunuz?
Simdiye kadar var olan tek gerçek kısıtlama SLF/ELF bant genisligindeki
duyarlılık idi! Sanırım bu bilgiler dogrultusunda tüm alüminyum sapkalı çılgın
teoristler mutlu olacaktır, fakat konu SLF/ELF frekansları oldumu kullandıkları
alüminyum folyodan yapılan sapkaların aslında bir ise yaramadıgını ögrenince
belkide kendilerini bir o kadarda aptal hissedeceklerdir. 4sterseniz en derin
magaralara yada madenlere saklanmaya gidin, uydu yörüngesinden halen
mükemmel bir sekilde dinleniyor olacaksınızdır.
Peki ya buradaki istihbarat toplama potansiyeline ne demeli? Anlayabileceginiz
gibi bu teknoloji sayesinde james Bond tarzı ajan senaryoları sadece birer hayal
ürünü macera olarak tarihe karısıyor. Artık kimseyi evinin önünde bir minibüsün
içerisinden dinlemek zorunda degilsiniz. Gereken tüm istihbarat uydular ve
bilgisayarlar vasıtası ile kolayca yapılabilir.
Fakat dikkat ederseniz burada olay sizin kafanıza birseyler sokup kabullenmeniz
yada buna sartlanmanız degil! Bu teknolojiyi kullanmaktaki amaç koyunları birer
veba virüsü gibi gören hayırseverlerin onların davranıs ve tepkilerini daha iyi bir
sekilde anlayarak bu vahsileri en iyi sekilde kontrol altında tutabilmek. Yani
yapılmakta olan tüm bu sok testleri ve istatistiki bilgi toplamaları sadece
yapılmak istenilenlerin koyunları hangi yolla tesvik ederek buna ikna edebilecegi
üzerine. Bu yüzden tüm bu arastırmalara "insanlık adına" etiketleri ile her yıl
milyonlar harcanıyor. Örnek vermek gerekirse:
Human Genome Project (4nsan Genomu Projesi)
Human Variome Project (4nsan Genetik Varyasyon Projesi)
Human Microbiome Project (4nsan Hastalıkları Projesi)
Human Brain Project (4nsan Beyni Projesi)
Connectomics (Sinir Sistemi Kurulumu ve Baglantısı)
Bunlar sadece buzdagının tepesinde görünen projeler! Tüm bu projeler
dogrultusunda hayırseverler ve bilgisayarları koyunlar hakkında elde ettikleri
daha ve daha fazla veri ile onların nasıl kontrol edilebilecegini öngörerek
koyunların kendilerini ve buna baglı olarakta üzerinde yasadıkları gezegeni en
kısa zamanda yok etmelerini engelliyorlar. Aslında hayırseverlerin bu davranısı
ilahi bir iyilik olarak bile görülebilir. Herneyse, haydi gelin birazda su EG4T4M
sisteminin kölelere olan faydasına bakalım... -
37.
0EĞiTiM SiSTEMiTümünü Göster
Evet bende hepiniz gibi aynı zihinsel rendeleme ve posa çıkarma maratonundan
geçtim ve okul süresi boyunca aslında beni birçok seyin rahatsız etmis oldugunu
farketmis fakat sanki benden baska kimse bunun farkında degilmis gibi
göründügünden "belki alısırım" mantıgı ile devam etmeye çalısmıstım.
Okula baslamadan evvel sürekli dısarda benim zamanınmdaki çocuklar neler
yaptıysa onu yapardım... top kosturur, misket oynar, saklambaç oynar,
kovboyculuk oynar yada kısın kıçım donana kadar kızakla kayardım. Arada bir
amca yada dayılarım ziyaret ettiginde biz çocukları bir köseye toplayıp hikayeler
anlatırlardı - bizde agzımız açık dinlerdik. Güzel günler tabiki okula baslama
yasım gelince sanki bir anda geride kaldı. Artık okula gidip otorite denen seyi
ögrenmeliydim. Aslında okulda hademeden tutun çaycıya kadar herkes sizin için
birer otorite ve sizde sadece itaat etmesi gereken kıçı kırık bir salaksınız. Eger
kafanızı karıstıran seyleri sormaya baslarsanız çogunlukla aldıgınız cevap: sen
daha çocuksun anlamazsın, okulda ögretecekler yada sadece bosver bunu
olurdu.
4lk defa sınava girdigimizde embesil ögretmen bunun ne manaya geldigini tabiki
insan gibi izah etmeden soruları önümüze koymustu ve bende cevapların kitapta
oldugunu bildigimden büyük bir saflıkla kitabı açıp oradan yazmaya
baslamıstım. Bir anda ögretmen tıpkı bir furiye gibi üstüme yürüyüp bana
bagırıp çagırmaya basladı ve bunu yapmamın "yasak" oldugunu söylemisti. Okul
iste böyle bir ortamdı... yasaklarla dolu! Ya onların istedigi gibi yapacak yada
sürekli azar isitecektiniz. Kimsede size yasakların sebeplerini adam gibi izah
etmiyor, bunun yerine sanki fotokopi makinasından çıkmıs gibi "öyle iste" yada
"emir böyle verilmis" gibi cevaplar kullanıyordu. Kısaca kimsenin umurunda
degildiniz, tek amaç herkesin aynı EG4T4M4 alması idi.
Her sabah okulun bahçesinde bagıra bagıra gençlik andını okurduk ve aldıgımız
gazla sınıflara kosardık... gençlik andının ismini duyar duymaz halen o zamanlar
kulagımda çınlanır. Ne diye bunu her sabah okuyoruz diye sordugum zamanda
"tüzük böyle, bizler atatürkün çocuklarıyız ve onun izinde gitmek için bunu
yapıyoruz" derlerdi. Kısaca eger sürüye uymuyor yada mentaliteye karsı
görünebilecek seyler sordugunuz zaman size belirli bir tolerans gösteriliyordu,
fakat eger abarttıgınız düsünülürse hemen veliler çagrılıyor ve okul müdüründen
resmen azar isitiyorlardı! Okul müdürü velilere çocuklara nasıl bakmaları ve
neleri ögretmeleri konusunda direktif veriyordu. Velilerde tabiki kafa sallayıp
üstün astı azar etme sistemindeki gibi hırslarını evde benden alıyorlardı. Tek
yaptıgım sey anlamak için sormaktı! Sadece meraktan tıpkı her çocugun yaptıgı
gibi soruyordum, belkide bazen aptalca seyler soruyordum ama hey benim bir
mazeretim vardı; ben hala bir çocuktum -
38.
04lk defa istiklal marsını okudugum günü hatırlıyorum. Siirsel olarakTümünü Göster
okundugundan basta bir tak anlamıyordum, çünkü heceler öyle bir kayıyorduki
söylediklerimin kelimemi yoksa hece bütünümü oldugunu anlayamıyordum. 4lk
defa kagıt üzerinde okudugumda sanırım 8 yasımdaydım ve ögretmene neden
böyle korkutucu ögeler içeren bir siiri okudugumuzu sordum. Bir hısımla
yerinden kalkıp üstüme geldi ve o anda korkudan altıma sıçacagımı sandım.
Sorun neydi yani?? Sen vatanını temsil eden istiklal marsına hakaret mi
ediyorsun dedi... Neee? dedim ve baaaam diye tokatı yedim. O an hayatımda
henüz ilk defa bir yabancıdan tokat yemistim ve sebebini bile anlayabilmis
degildim. sınıftan kaçıp eve gittim ve anneme olanları anlattım... kesin bir
salaklık yapmıs ve ögretmenin tepesini attırmıssındır deyip sanki oralı bile
olmadı ve bende iste o anda kendimi yapayalnız hissetim. anlayamadıgım bir
ortamdayım ve sebebini bile açıklamadıkları seylerden dolayı birde dayak
yiyiyordum. Neredeydim ben böyle diye düsündüm ve kendi kendime "bir gün
anlayacagım" deyip devam ettim.
Ögrettikleri birçok sey aslında ilgimi bile çekmiyordu. Ders sırasında camdan
dısarı bakıp hayal kurarken egitimden kopmayalım diye camlarıda yarı
yükseklige kadar griye boyamıslardı zaten. Ayrıca seneden seneye okulun
etrafındaki duvarda yavas yavas yükseltiliyordu, en son hatırladıgım yüksekligi
6 metre idi. Mazeret ise çocukların korunması idi tabiki ama tam olarak neyden
yada kimden diye bir bilgide verilmiyordu. Okulun kapısı sonradan koskoca
demir bir kapıyla degistirildi ve bir ara bir cezaevinin önünden geçerken annem
bana orada suçluların kaldıgını söylediginde bir anda kafam karısmıstı. Çünkü
gördügüm cezaevi ile okulum arasında bir fark göremiyordum. Yani orada
kalanlar suçlu ise ben neydim o zaman? Beni oradakilerden farklı yapan neydi?
Sadece aksamları eve gidip sabah yine tıpıs tıpıs geri gelebiliyor olmammı?
Zaman ilerledikçe basmakalıp pdoktrine bilgiler bize ezberletilerek sınavlar
vasıtası ile dogru ezberleyip ezberlemedigimiz sınanıyordu. Ögrenmis olup
olmamamızın bir önemi yoktu. Tek önemli olan sey müfredatı ezberlememizdi.
Müfredat dısı bir soru sordugunuz zamanda aldıgınız cevap "bu müfredat dısı,
bu konuyu burada islemiyoruz" gibi birsey olurdu. Esas problem sordugum
seylerim ögretici bir dogasının oldugu idi ve okulda sanki ögrenmenizde yasaktı.
Mesela tarih dersinde ögretmen kadimlerden ve çok tanrılarından bahsettiginde
dogal olarak elimi kaldırıp söz istedim ve "Peki bu tanrıların isimleri neydi?" diye
sordum ve aldıgım cevap "onlar cahildi ve henüz hak din islami
benimsememislerdi" oldu. Bunun üzerine "peki bu tanrıları tanrı yapan sey
neydi?" diye sorunca bana "senin sorunun ne?" dedi. 4ste tam o an anladımki
ben ögrenim sunan bir okulda degilim! 4ste tam o andan itibaren benim için
hersey degisti. Henüz 11 yasımda idim ve oldukça kızgındım. Öyleki, elime
evreni havaya uçuracak dügmeyi verseniz tereddüt etmeden basabilirdim. -
39.
0Herneyse, kısa bir süre sonra yatıstım ve gördümkü bu akıl hastanesindenTümünü Göster
kaçmanın yolu yok. Bende kuralları kullanarak durumu lehime çevirecek sekilde
gidip gelmeye basladım. Mesela o zamanlar yaklasık (yanlıs hatırlamıyorsam)
25 günlük firar hakkınız vardı. Bende tüm bu hakkımı yerine ve zamanına göre
kullanmakta ve arkadaslarla kaçıp sehri gezmekteydim. Sehrin tarihini tarihi
yerleri gezerek ögrendim. Okul herseyi ezberlememizi istediginden birsey
ögrenip ögrenmedigimize önem vermiyordu. Bu yüzden bende yaratıcılıgımı
kullanıp akıl almaz tekniklerle kopyalar hazırlıyordum. Aslında tüm kopya hazır
oldugunda yazılanların çogunu zaten biliyordum ancak icadımın ise yarayıp
yaramadıgınıda görmeliydim. 4lk denemem inkılap yazılısında idi ve herkesi
yakalayacagından korkulan hocanın gözünün önünde kopya çektim. Bir tek ben
basarmıstım ve kendimle gurur duyuyordum, bu sayede kenime olan
güvenimde artmıstı ve aynı zamandada kopyada yaratıcılıgım. Lise sona kadar
bu yaratıcılıgımı asla bırakmadan devam ettim. Çünkü lise diplomanızı almıs
olmanızın aslında size hiçbir yararı yoktu. Diplomanın üzerinde yazan L4SANS
bile sanki sizinle tassak geçer gibiydi: GENEL KÜLTÜR!
Din dersleride baslamıstı ve din ögretmeninin kafa düzen zırvalarını dinlemekten
gına gelmekteydi. Anlattıkları bir türlü mantıgıma sıgmıyordu. Ne kadar
denemils olsamda olmuyordu. Bir tane soru sorsam, aldıgım aptalca cevap
kasısında kafamda 3 soru daha beliriyordu. Karsımda anlattıgı hiçbirseye karsı
en ufak kanıt sunamayan bir orcazoid duruyordu ve benden anlattıklarına
harfiyen uymamı istiyor yoksa cehennemde yanacagımı söylüyordu. Bizden bir
duayı 15 kere yazmamızı isterdi bende yazmazdım, çünkü o zamanlar hiçbir
ögretmen sizi din dersinden sınıfta bırakamazdı! En kötüsü bir 5 alır devam
ederdiniz. Madem öyle ne diye bu zırvaya kafa yormalıydımki? Sanırım benimle
yasadıkları en büyük sorun beni birseye karsı korkutamıyor oldukları idi.
Zamanla MEB kanunlarınıda okudugumdan cezai islemleri rahatlıkla
atlatabiliyordum. Tek söylemem gereken sey velilerimin MEB'e gibayette
bulunup bana zor uygulayan sahıs hakkında sorusturma baslatacakları idi. Bir
devlet memurunun en büyük korkusu sicili idi ve bunu bilmenin verdigi rahatlık
tıpkı görünmeyen bir güce sahip olmak gibi birseydi.
Lise bitincede tabiki herkes "eee hadi bakalım simdide üniversiteye" demeye
basladı. Ne için diye soruncada "sana diploma lazım" diye papagan gibi tekrar
etmeye basladılar. Ben zaten 11 senemi böyle bir akıl hastanesinde geçirip
kafayı sıyırmadan ve beyin nöronlarım halen isler haldeyken çıkmısken birde
gelip bana sanki "hadi oraya tekrar geri dön" diyorlardı. Aldırmadım ve
dogrudan bir ise girip çalısmaya ve paramı kazanmaya basladım. Çalıstıgım
meslekler sayesinde 4 sene sonra karsılastıgım üniversite mezunu memur
yasıtlarımdan kat kat fazla is tecrübesine sahiptim ve ellerinde diploma
olmasına ragmen benim kazandıgımın yarısını bile kazanamıyorlardı -
40.
0Suan bile üniversite mezunları ile okudukları alanlar üzerine oturup konussam
hepsinde dikkat ettigim bir ezber ve tekrar sendromunu gözlemliyorum. Tabiki
sorunları onlara gerekenden fazlasının verilmemis olmasıydı. Yani halen
müfredatı "takip" etmek zorundalardı. aldıkları bilgilerin %80'i realitede asla bir
taklarına yarmayacak zırvalardan ibaretti. Buna karsılık ben gerekli gördügüm
bilgileri edinmeye devam ediyordum, yani herhangi bir otoritenin iznine tabi
olmadan ne lazımsa onu ögrenmekteydim. Hayat sınavları ise oldukça basitti:
yap ve sonucu gör! Hata yaptıgım zaman bundan dersimi alıyor ve daha iyisini
yapıyordum. Aslına bakarsanız neyi yapmaya baslasam hata yapmayı bir nevi
bekliyordum, çünkü ancak hata yapıyorsanız yaptıgınız her ne ise daha iyisini
yapabiliyorsunuz. ancak koyunlarda dikkat ettigim sey tamamen hatafobik bir
yapıya sahip olmaları idi. Hata yapmaktan ödleri kopuyordu. Bense hata
yaptıkça sanki dahada bir mutlu oluyordum.
Herneyse, aslında okul sisteminin sizlere sagladıgı yegane seyler sunlar:
a) Sosyallesme ve iletisim kurmayı ögrenme
b) Otoritelere saygıyı ögrenme
Bunların haricinde size sunulanlar sadece realitede pek isinize yaramayacak
olan bos seyler. Aslında Ortaokulu bitirdikten sonra dahi edineceginiz tecrübeler
dogrultusunda herhangi bir üniversite profesörünü bile oldukça zor durumlara
düsürebilirsiniz.
Okul sisteminin tek görevi ögrencileri birer birer vatandas kalıbına sokmaktır.
Böylece hem okul sonrası aynı düzen devam edecektir (ebeveynler doktrine
edildikleri akıl hastanelerine kendi çocuklarınıda yollayıp aynı islemden
geçmelerini isteyeceklerdir) hemde toplum aynı doktrinasyonlar dogrultusunda
öngörülen davranısları sergileyecektir. Buna baglı olarakta halk denen koyun
kitlesini kontrol etmek bir o kadar kolaylasacaktır.
Hiç dikkat etmedinizmi... lise sona kadar size banka islemleri, kredi alımı, senet
düzenleme, tapu çıkarma, vergi ödeme, sigorta yada devlet dairesi isleri gibi
aslında oldukça önemli konular hakkında hiç bir ise yarar B4LG4 vermiyorlar.
Okulu bitirdiginiz zamanda bir avuç susam sokagı çocugu gibi saf saf piyasaya
çıkıp kurnazların agına düsmeniz böylece ayarlanmıs oluyor. Kimse size okulda
düsünmeden borç almanın aslında sizi ne kadarda taktan bir hale sokacagını
anlatmıyor! Ama ben... -
41.
0---AHMAKLAŞTIRMA MERKEZi ÜNiVERSiTELER---Tümünü Göster
Simdi bir mekan düsünün, bu mekana akıllı oldugunu zannedenler dahada
aptallastırılmak için gidiyorlar ve aynı zamanda kendilerine zeki oldukları ve bu
mekana dahada zeki olabilmek için gelmeleri gerektigi SÖYLEN4YOR. Kısaca bu
mekana üniversite deniyor.
Her sene binlerce koyun bu mekanlara kapak atabilmek için ekstradan kurs
görüyor, bir ton para harcayıp borca giriyorlar, ardından sınavlara giriyorlar ve
kan ter içinde kalıyorlar. Sonrasında ise korku içinde "acaba basarabildimmi?"
diye düsünerek sınav merkezini terk ediyorlar. Tabiki artık düzülmeye alısmıs
olan koyunlar asla efendilerine "ya neden bu lise egitimi üniversiteye hazırlık
için yeterli düzeye getirilmiyor" diye sormuyor! Ahmaklar... Eger öyle olsaydı
"seçilmis" olmanın verdigi pgiboloji olmadan aptallastırma kamplarına
kosarmıydınız? Sizi aynı sınıftaki sümüklü kopyacı osmandan ne farklı kılardı?
Nasıl olurduda bir (diplomalı itaatkar köle) "elit" olma hissine sahip olabilirdiniz?
Yani gördügünüz gibi bu enstitüleri cazip kılan sey ulasılmazlıkları ve koyunlarda
ulasılamayacak seylere kosmaya bayılırlar. Tıpkı "Limited Edition" adı altında
satılan ürünlerin kapıs kapıs gitmesi gibi. Herkeste aynısından varsa sizi ne özel
yapabilirki? Ahaaa... ancak eger ulasılmasi zor olursa ve herkesin basarabilecegi
bir sey olmazsa bir anda deger ve önem kazanır.
Neyse, gelin tipik bir üniversite turu yapalım. Her sene bu seçilmisler
kampüslere yıgılırlar ve bir sürü bürokratik islemin ardından, borçlarla harç
ücretlerini öderler ve ardındanda çesitli "PROGRAMLARDAN" geçerler. Ülkenin
heryerinden buralara kosturup bilgiyi ödünç alabileceklerini zannederler.
Üzgünüm ama bunu size birçok kez tekrar ettim: asla avantajınıza borç
alamazsınız. ASLA! Çünkü açgözlülük onların anası ise tembellikte babalarıdır.
Iste buda bu ögrencileri "hayalperest" yapan seydir. Fakat borçla bilgi edinme
fikrinden daha ilginci ise bu koyunların kampüslerde birer DÜSÜNEMEYEN
MORON olmaya programlanmalarıdır. Evet yanlıs okumadınız, yazdıgım ne ise o.
Ne oldu üniversite bitirdiginiz yada halen okudugunuz için bir ucu sizemi
dokundu? Peki o zaman size karsı daha nazik olayım: ÜNIVERSITE SIZLERI
DAHA APTAL OLMAYA PROGRAMLAR. Bunu yaziyorum ve bunun böyle oldugunu
her üniversite profesörü ve son sınıf ögrenciside çok iyi BILIYOR. Fakat bu
gerçegi asla kabullenemiyorlar. Çünkü eger kendinize, "Aptallastırılmak" için bir
kampüse gitmek istediginizi birde bunun için maddi olarak dara girdiginizi itiraf
etseniz, sanırım %99nuz ya kendini köprüden atardı yada kafasına mermiyi
sıkardı. Nasıl yapılacagı konusunda fikri olmayanlar için internette Rehberde
var!
Peki üniversiteliler neden salak oluyor? Hadi gelin biraz bu koyunların
davranıslarını inceleyelim! Insanlıgın yanlıs idrak ettigi seylerden en önemlisi
GERÇEK BILGININ kavranısıdır. Çogu sıgır ve üniversite ögrencisi bilginin
ezberleyerek edinildigine inanır. Gerçekte, ezberleme islemi düsünme isleminin
tam karsıtıdır! Yani bilgiye zütüren dogru yol sadece DÜSÜNMEKTEN geçer.
Ezber yetisine Dünya üzerindeki en ilkel böcekler ve kemirgenler sahiptir! -
42.
0çogunuzunda bildigi gibi sadece INSANLAR düsünebilen varlıklardır. DahadaTümünü Göster
önemlisi INSANLAR dünyadaki tek KRITIKSEL DÜSÜNEBILEN yada ZEKAYA
sahip olan varlıklardır. "Dünya üzerinde" insanları diger insanlardan baskaları
avlamadıgına göre, sadece en ZEKI olanlar HÜKMEDENLERDIR! Zeki olmanın
yolu DÜSÜNMEKTEN gecer. Yani aklınızı kullanmaktan! Kendi aklınız...
Averaj bir üniversite ögrencisine yurt odasında iken, kütüphanede yada
kafeteryada iken bakın. Kitapların içine gömülü bir halde dururlar. Gözleri
sulanmaya ve kapanmaya baslar. Boyunları agrıdıgından sürekli gerilirler ve
yavas yavas tıpkı bir ilkel maymun gibi bir nevi aptallık transına girerler.
Milyonlarca anlamsız yada gereksiz kelimeleri ve terimleri ezberleyerek
beyinlerini çürütürler. Beyinlerini gereksiz tarihler, isimler, formüller yada
makaleler ile çöpe çevirircesine kendi istekleri ile bombardımana tutarlar.
Beyninizin yapmayı istedigi tek sey DÜSÜNMEK, fakat bir üniversite moronu
ezberlemekte oldugu tonlarca kıl tüy yün ile beynine, tasarlanmıs oldugu esas
islevini yerine getirebilmesi için zaman vermez, yani DÜSÜNMEYE.
Buna ortaya kendi düsünceleri ile çıkmak denir... üzerine elestiri yaparak
düsündügü konular üzerine. Yani kendi basına düsünmeyi basaramayan bir
koyunun beyni bu görevi dıs kaynaklara bırakarak çok önemli görünen
baskentleri, para birimlerini yada yöneticilerin isimlerini ezberlemeye baslar. En
kısa sekilde ne meslek yapmak istediklerini ve ögrendiklerinin bu meslekle ne
kadar alakalı oldugunu veya nezaman islerine yarayabileceklerini sorun!
Gözlerde iki tane kocaman soru isareti göreceksiniz. Iktisat okumus bir
muhasebe müdürü Osmanlı Türk Diplomasi Tarihi ile ne yapsın? Veya 19. yy
Avrupa Gelismeleri ile? Alman Edebiyati okumus bir ortaokul yada Lise Almanca
Ögretmeni ögrencilerine Almanca gramerı dısında müfredatta olmayan baska bir
bilgi verebiliyormu? Tabiki hayır! O zaman onca bilgileri ne için "ezberlediler"?Sapsallar! Ezberlemek düsünmek degildir! Bu sizi düsünmekten alıkoyar. Iste
düsünemezseniz, içinde bulundugunuz REALITEYIde asla idrak edemezsiniz!
Realiteniz diyorki:
• Bir havuzunuz var ama içinde yüzecek zamanınız yok.
• Bir bigibletiniz var ama sürecek zamanınız yok.
• Balkonunuz var ama günese karsı uzanacak zamanınız yok.
• Kız arkadasınız var ama düzecek zamanınız yok.
... Ve içinde bulundugunuz durumun saçmalıgı üzerine düsünecek kadar dahi
zamanınız YOK. Sürekli gereksiz seyleri ezberlemekle ugrasırken düsünme
yetinizi kaybedip mezuniyet sonrası, o ana kadar yapmıs oldugunuz borçları
birinin yanında köle olarak çalısarak nasıl ödeyeceginizi bile düsünemiyorsunuz.
Nasılsa Annecik ve Babacık var degilmi!? Allah yardım eder degilmi?
Yinede üniversitelilerin çogu yazdıklarıma inanmayacak... Ve bunun içinde
anlasılabilir bir neden var! Koyunların Bedava egitime olan açlıgı karar verme
yetilerini sürekli olarak köreltir. Gördügünüz gibi eger bir egitim bedava (kredi,
burs) ise, o zaman egitimi alan neden kendisini egitenleri sorgulasınki?! Tabiki
kimse bedava verilen birsey üzerine elestiri yapmaz yada sorgulamaz. Aslında
tam karsıtı gerçeklesir. Eger egitim yada bunu destekleyen birsey bedavaya
(kredi, burs) verilirse - VEREN kisi yada enstitüye sanki Tanrıymıs gibi bakılır.
"VEREN" daima TANRIDIR! Bunu iyi hatırlayın hatta aklınıza kazıyın. Eger
VEREN alanı bedavaya alıstırırsa, alıcı VERENI sonsuza dek OTORITENIN
Tartısılmaz Temeli yada Tanrının kendisi olarak görür. -
43.
0Tanrı olabilmek için, çok basit manada, birine birseyi BEDAVAYA verin. Aileler
bunu çocuklarına yaparlar. Isverenler bunu isçilerine yaparlar. Devletler bunu
vatandaslarına yaparlar. Üniversitelerde bunu ögrencilerine yaparlar. Iste bir
üniversite ögrencisi koyunda BEDAVA olan egitimi almayı seçmistir. Böylecede
onlara bedava egitimi verenlere Tanrı muamelesi yapacaktır. Karsılarında sanki
Tanrının kutsal vahiylerini dinler gibi otururlar. Açgözlü ve hayalperest
zihinlerinde sanki bir melek onlara yardim etmektedir.. Peki Neden? OTORITEYE
karsı kayıtsız sartsız itaat için! Kök kelime: OTOR yani Author kelimesi "yaratıcı"
demektir. Yaratmak bir seyin varolmasını saglamaktır. Iste sıgıların egitimide
ONLAR tarafından var edilmistir. Buna ragmen kerevizler profesörlerinin
anlattıklarını asla sorgulamazlar yada aslında ne ögrenmeleri gerektigi
hususunda DÜSÜNMEZLER! Fakat bunun yerine profesörlerine sanki Tanrısal
birer Bilge gibi bakarlar ve Otoritelerini kabul ederler. Iste böylece koyunlar
hayatlarının sonuna kadar onlar VE harici diger otoriteler ne derse inanırlar.
Bana inanmıyorsunuz, çünkü siz kendinize inanamıyorsunuz. Siz Otoriteye yani
Tanrılara inanıyorsunuz. Her üniversite ögrencisi yıllar boyunca tonlarca kagıtlar
doldurur, düzenler, sekiller yapar, hepside sırf o diplomayı almak için. VE her
ögrenci yaptıklarının yada yazdıklarının aslında bir taka yaramayacagını adı gibi
bilir, ancak sırf karnesinde yaldızlı pekiyiler olsun diye hertürlü saçmalıga dogru
olmadıgını bildigi halde katlanır. -
44.
0Koyunlar için sadece VERENLERIN yani TANRILARIN fikri geçerlidir. Kampüste
iken normal insanların görüslerinin yada fikirlerinin geçerli olamayacagına
sartlandırılırlar çünkü NORMAL INSANLAR "sadece" elde etmek istediklerini
alıncaya kadar YA SAÇMALARLAR YADA YALANLAR ÜRETIRLER (Tıpkı diplomayı
alana kadar yaptıkları sacmalıklar ve yalanlar gibi). Kendi kendini
sartlandırmakta buna denir!
Kampüste iken sosyal bir hayat yasıyorum, insanları tanıyorum, iyiyi yada
kötüyü ögreniyorum, gruplar halinde kısa tatillere çıkıyorum, belkide evlenecek
kisiyi buluyorum gibi mazeretler içinde bulundugunuz sistemin amacını örtbas
etmiyor. Aynı kampüste, aynı doktrinasyondan geçen insanlarla beraberken elde
ettiginiz tecrübe ile 18 yasında bir ise girip gerçek hayattaki tecrübeyi yasayan
bir kisi ile kıyaslanamayacak kadar zayıf kalıyorsunuz. Mezun olup bir ise girene
kadar 18lik yetme çoktan ya bir sef/müdür statüsünde oluyor yada bir sekilde
kendi isyerini açmıs sizin gibi kek ve ucuz mezunları bekliyor oluyor! Neden mi?
Zamanını REALITEDE tecrübe toplayarak harcadıgı için!! Ögrenciler kampüste
gruplasmayı (sürü) ögrenirken digerleri dısarıda TEK baslarına tecrübe
toplamaya devam edip ileride daha fazla zaman elde edebilmek için o anki
zamanları ile erkenden yatırım yaparlar ve ögrenirler yani EZBERLEMEZLER!
Mezun olupta lisan bildigini iddia edenlerle konustugum zaman bir anda
çogunun itiraf ettigi sey su oluyor "biz hep kitaplardan ögrendik". Ellerindeki
diplomanın onlara lisanları otomatik olarak upload edecegini sandılar. Karsımda
otururken kekeleyerek konusmalarını seyretmek bana bir o kadarda haz
veriyordu. Çünkü o anın gelip çatacagını ve ezberledikleri seylerin aslında pratik
olarak bir taka yaramayacagını kampüsteki harikalar diyarında iken hiç
düsünmüyorlardı. 4sletme bitirenlerin neyi isletiyor oldukları konusunda en ufak
bir fikirleri olmuyordu. 4ktisat okuyanlarda aynı sekilde muhasebe progrdıbının
önüne oturdukları anda basaramayacakları korkusu tüm bedenlerini sarıyordu.
Ancak hepsini ortak kılan birsey vardı! Hepsi elinde otoriteye olan
itaatkarlıklarını sergileyen/tasdikleyen diplomalara sahipti... -
45.
0---ÜNiVERSiTE MEZUNLUĞUNDAN KÖLELiĞE---Tümünü Göster
Bu yazıdada sizlere üniversite mezunlugunun neden ahmaklık oldugunu
yazacagım. 4ste o an geldi çattı, mezun oluyorsunuz, cübbelerinizi giyip altara
çıkıyor ve tıpkı kadimlerin kurban ritualleri gibi aslında neye bulasmıs
oldugunuzun farkında bile degilsiniz, çünkü sekilli ve jan janlı bir törenle bir
anda sanki paralize edilmis birer kurbalık koyuna dönüsüveriyorsunuz.
Bravo size budalalar, basardınız. Itaatkarlık idmanınızı basarı ile tamamladınız.
Dört ila altı senelik akılsız bir ezberleme sürecinden geçtiniz. Aslında ögrenmek
adına ugrasmaktan çok, sadece kendine hizmet eden, hayal ürünü bir "bedava
geçis kartı" elde ettiniz ve gerçeklikten bir adım daha uzaklastınız. Buna bir
baslangıç veya belirsizlikler süreci diyelim. Sizleri kızdıran birçok kurban, ritüal
ve görevleri asarak sadakatinizi kanıtladınız. Bilgi için gidilen bir yoldan çok,
hayata devam etmenin yolu diyelim. Alti yıllık "egitiminiz" boyunca, oturdunuz,
dinlediniz ve düsünme yeteneginizi kaybedip emirlere itaat ettiginizi
kanıtladınız.
Simdi gelin gerçekçi olalım ve su olayı artIk bir açıklıga kavusturalım...
Üniversiteye gitmenizin tek nedeni ileride iyi bir ise sahip olabilmekti. Açık
olalım! Planınız üniversitede bir dalı ögrenip toplum için yararlı bir çalısma yada
kesif yapmak degildi. Amacınız sadece alacagınız Üniversite diploması ile bir
dereceye sahip olmak ve revaçtaki herhangi ise girebilmekti. Sanırım zekanız
neden isverenlerin özellikle diplomalı isçi aradıklarını anlaycak kadar keskindir.
Ancak üniversite mezunlarının mükemmel birer "köle" olduklarını anlayacak
kadar zeki degildiniz. Hiç o cılız ve körelmis beyin kanallarınızın arasından su
soru geçmedimi: "neden bunca isveren diplomalı isçi arıyor ancak sundukları is
sizin derecenizle hiçbir alaka teskil etmiyor?" diye. Hiç o hominid az gelismis
beyniniz sunulan islerin %90 nının almıs oldugunuz egitimle neden bagdasmıyor
oldugunu merak etmedimi? Eger ögrendiginiz seyi yapamıyorsanız - o zaman
neden ögrenmek için zaman harcadınız??? NEDEN? Acaba gerçek nedeni
isverenlerin belirli özelligi ve kalifiyeligi olan isçiler yerine sistemlerine oturtmak
için aradıkları çark dislileri olabilirmi? Ucuz, itaatkat ve düsünme yetisi olmayan
beyinsiz isçiler!
Bir isveren olarak yıllardır yapmakta oldugunuz "mükemmel köleyi" arama
çalısmalarınızı bir düsünün. Böyle bir isçiyi nasıl bulupta kosum takımını takıp
neredeyse bedavaya çalıstırabilirsiniz? Cevap; tam bu amaca uygun köle
okulları yaparak kobayların efendilerine karsı olan kör itaatini ve sadakatini 4-6
senelik bir egitimle, çalısmak haricinde baska hiçbirsey yapmalarına izin
vermeden mesgul tutarak! Köle okulu veya siz üniversite deyin, sadece
budalaca verilen her akılsız görevi yerine getiren, ahmakça seyleri sürekli
tekrarlayan, düsünmeyen ve emirleri verenleri sorgulamayanları filtre etmek
amacı ile kullanılır. Üniversitenin, insanların çalısması ve itaat etmesi için
kurulmus bir mekan olmadıgını iddia edebilirmisniz???
-
koyu mavi ruhlu adamınn online olması
-
neden chplileri sevmiyorum
-
konstant buranın en delikanlı adamıdırr
-
istanbulda daha fazla göçmen yaşamalı
-
held man seninn acill osuuurmann lazım
-
polariss adlı yazarııı gördüğüüm yerde
-
ülkenin batısı sodom ve gomore
-
şu şekil giyinmeyen karı yolludur
-
tehlikeli tanrıça az sonra silinecek
-
tıp okuyan babalarının daşşaklarına kurban ol
-
tip okuyan doktor degil
-
rus amatör ferre sitelerinde çok takılmışın kardeş
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 21 06 2024
-
feyzullahiye
-
kaçan tren türkiye
-
şöyle bi kahve yapayım da eski hikayeleri okuyayım
-
feyzullaha
-
beyler az önce türbanlı bir kız beni terketti
-
artık o kadar hevesim yok
-
popo göd daşşak yalamak isteyen gelsin
-
pehh yine akşamı ettik pehh 21 06 2024 20 29
-
herkes kendisini anlatan şarkıyı yazıyor
-
sayik erol tangut bence sapık değil
-
müstakbel baldızınızın ekşi sözlük hesabı
-
süpürge tecavücüsü
-
dostum o iki karının sansürsüz hallerini
-
yalanım varsa ördekiye namussuzluk yapsın
-
dipsy kanka böyle mi yapacam
-
memati için top diyorlar
-
beyler bir kıza köpek gibi aşık oldum
- / 2