1. 251.
    0
    Ilk sayfa bitti

    Guzel hikaye panpa sariyo eline saglil
    ···
  2. 252.
    0
    up up up
    ···
  3. 253.
    0
    2. Sayfa bitti benide ekle aq güzel hikaye
    ···
  4. 254.
    0
    rezerved
    ···
  5. 255.
    +2
    güneşin ilk ışıkları, odaları aydınlatıyordu...

    kimsenin uyanmaya niyeti yoktu, kötü bir gün olacaktı.
    nasıl güzel olabilirdi ki?
    güzel olması imkansızdı.

    o yüzden uyumayı tercih ediyorlardı.
    ama içeriden gelen bağrışma sesleri öyle demiyordu.

    salondan tomris'in çığlıkları geliyordu.

    endişe ve telaş içerisinden erkekler kendi odalarından,
    kızlar kendi odalarından fırlayıverdiler salona.

    tomris ve lufi kapasitif bir radyo'nun önünde bekliyorlardı.
    kimsenin konuşmasına izin vermeden lufi bağırdı: "sessiz olun, radyo yayını var!"

    herkesin kalbi duracak gibiydi. radyo'dan, spiker konuşmaya başladı.

    "sevgili yurttaşlarımıza günaydınlar diliyoruz. evet... gün her şeyden daha kara bugün.
    3 gün içerisinde 4.5 milyon insanımızı semptom7 virüsüne kurban verdik. ilaç üreticileri ve teşhircileri bildiğiniz üzere dün akşam ölü olarak ele geçirildiler. başbakan ricard dexer shawn ise, kabinesi ile birlikte 3 gündür cia ve swat ekipleri tarafından aranıyor. profesyonel searcher ekibi, başbakanın endonezya'da olabileceği tahminleri üzerinde duruyor.

    öte yandan tüik'ten gelen verilere göre
    sınır dahilinde yaşayan insanların %99.2'si dönüşüm geçirdi.
    şehir neredeyse tamamen enfektelerin eline geçmiş durumda.

    yine de ulaştırma ekiplerinden açıklamalar var.
    tırnak içerisinde belirtiyoruz, bu kısmı özenle dinlemenizi talep ediyoruz.

    "kurtarma çalışmalarının sonuncusu bugün yapılacaktır. 19 şubat 2015 tarihinde saat 23.00'da ankara'ya yıkım işlemi uygulanacaktır.
    şayet sağlıklı olan, sesimizi duyabilen yurttaşlarımız varsa 19 şubat 2015 tarihinde saat 20.00'a kadar esenboğa havalimanına ulaşmalıdırlar. yetkililer tarafından yapılacak kontrolden sonra, herhangi virüs belirtisi bulunmayan yurttaşlarımız uçaklar ile istanbul'a transfer edileceklerdir."

    tekrarlıyoruz:

    "kurtarma çalışmalarının sonuncusu bugün yapılacaktır. 19 şubat 2015 tarihinde saat 23.00'da ankara'ya yıkım işlemi uygulanacaktır.
    şayet sağlıklı olan, sesimizi duyabilen yurttaşlarımız varsa 19 şubat 2015 tarihinde saat 20.00'a kadar esenboğa havalimanına ulaşmalıdırlar. yetkililer tarafından yapılacak kontrolden sonra, herhangi virüs belirtisi bulunmayan yurttaşlarımız uçaklar ile istanbul'a transfer edileceklerdir.

    • **

    • **

    • **

    şimdilik size aktaracaklarımız bu kadar... "

    herkesin içinde tuhaf bir boşluk oluştu...

    tomris mutluluktan havalara uçuyordu!
    "kurtuluyoruz, kurtuluyoruz!" diye bağırıyordu evin içerisinde.
    lufi ise düşünceliydi... "çözebilirdim, bu kadar insanı kurtarabilirdim." diyordu kendi kendine. gençlerde ise yarı mutluluk, yarı hüzün vardı.

    kurtulacaklardı, evet... her şeye, hayata yeniden başlayacaklardı.
    fakat sapan ve pompei kayıptı...

    bu onları düşüncelere sevk ediyordu...

    tarih 19 şubat 2015, saat 11.34
    Tümünü Göster
    ···
  6. 256.
    0
    up up up
    ···
  7. 257.
    +1
    tomris gençlerin yüzündeki buruk ifadeyi görünce şaşkına dönmüştü:

    "kurtuluyoruz çocuklar, bu suratlarınızın hali ne? artık geceleri enfektelerin sokaktan gelen sesleri ile uyumayacağız. güzel günlere uyanacağız, her şey eski haline dönüyor; şükürler olsun! anlatın şimdi bakalım, sizi bu kadar düşündüren şey ne?"

    gibirella aradan çıktı ve anlatmaya başladı.
    her şeyi baştan sona anlattı tomris ve lufi'ye.

    tomris, kaçamak bir cevap verdi.

    "gençler, sizlere evimizi açtık. yemeğimizi paylaştık, rahat bir uyku imkanı tanıdık.
    biz yaşlılardan daha fazlasını bekleyemezsiniz heralde... "

    lufi de gençlere bakış attı:
    "yolunuz açık olsun, umarım dostunuzu bulursunuz. ulaşabilirsek şayet,
    havaalanında görüşmek üzere... "

    gibirella sert çıktı ihtiyarlara:
    "yaşıyor mu, yaşamıyor mu bilmiyorum. ama onu bulmalıyız... o bizim dostumuz, ekip arkadaşımız. buralara kadar onun da desteği ile geldik öyle değil mi arkadaşlar?"

    herkes onaylarcasına kafa salladı.
    pinkpillow derin bir nefes aldı.
    kendisi için hayatını tehlikeye atan sapanlavurbeni'yi bulacaklarına cani gönülden inanıyordu ve herkesin içinde tuhaf bir itirafta bulundu...

    "ilk gördüğüm günden beri aşığım ona. her baktığımda bakışlarını kaçırıyor, aynılarını hissediyor mu bana karşı bilmiyorum. ama kararlıyım, her şeye rağmen onu ilk gördüğüm anda bütün sevgimi ileteceğim, karşılığı olsa da, olmasa da... "

    herkese müthiş bir umut doğmuştu durduk yere.

    akvaryum çıktı aradan: "bulacağız kardeşimi, yeniden eski günlere döneceğiz!"
    jamaika ile fero konuşmaya başladılar
    "tinychat sohbeti açıp muhabbet edeceğiz sözlüktekilerle tekrar!"

    chucky tuce de dahil, herkesin yüzünde tebessüm oluşmuştu.
    bugün, diğer günlerin aksine daha güzel olacaktı...

    fakat, vakit daralıyordu.
    acilen yola koyulmaları gerekiyordu, son 8 saatleri vardı...
    ···
  8. 258.
    +1
    içlerindeki özgüvenle birlikte, montlarını, eldivenlerini giydiler.
    demir borularını ve keserlerini ellerine aldılar.

    ayakkabılarını düğümlüyorlardı, arkadan tomris ve lufi'yi gördüler.
    duygulu gözlerle gençlere bakıyorlardı.

    tek tek sarıldılar, her şey için çok teşekkür ettiler.
    son olarak helen sarılıyordu ki, tomris eline gizlice bir şey tutuşturdu.
    helen avcuna baktığında, tabancayı gördü.

    şaşkın gözlerle tomris'e baktı.
    tomris tebessüm etti ve başını öne eğdi, kabul et dercesine...

    helen kimselere göstermeden tabancayı çantasına koydu ve arkadaşlarının peşinden
    tehlikeli sokaklara ilk adımını atmış oldu.
    ···
  9. 259.
    +1
    "acele etmemiz lazım. sapan'ı da bulup, direk havaalanına geçmeliyiz." dedi chucky.
    herkes onaylarcasına başını eğdi.

    onu kaybettikleri yere gideceklerdi, karşıyaka mezarlığının oraya.
    enfekteler ne kadar yoğun olsa da, dostlarını bulmaya kararlılardı...

    10 dakikalık bir mesafeleri vardı. ara sokaklardan gitmeyi tercih ediyorlardı.
    enfekteler, genel olarak cadde ve bulvarı doldurmuş; oralarda geziniyorlardı.
    ellerinde boruları, satırları ve keserleri ile beyler önden gidiyordu bu sefer.

    gibirella ve chucky hemen arkalarında,
    onların arka kısmında en arka tarafta ise helen vardı.

    helen silahın varlığından, akvaryum'a bile bahsetmedi yol boyunca.
    sadece tek temennisi vardı; yol boyunca kullanmamak...
    ···
  10. 260.
    +1
    mezarlık, uzaktan görünüyordu.
    fero geldikleri yol dahilinde, hemen bu taraftan diye işaret etti.

    ışığın vurduğu ağacın önüne gelmişlerdi...
    kiymali'yi bıraktıkları yere...
    halı'yı gördüler, oradaydı.

    açılmıştı.
    üstünde bir adet kafatası ve et parçacıkları vardı sadece...

    ...

    ...

    ...

    hüzünlendiler. arkadaşlarını defnedememişlerdi.
    kıymalı'yı enfektelere yem etmişti fero.
    ağlamaya başladı.

    "böyle olmamalıydı, çok üzgünüm dostum... çok üzgünüm kardeşim."
    diyordu hıçkırıklar arasında.

    jamaika, karşısında duran kafatasına baktı.
    ve fero'nun sırtını sıvazladı...

    "senin için sapanı bulacağız kıymalı, söz veriyorum... "

    herkesin yüzü tekrar düşmüştü.
    ama bulmaları gereken dostları ve yetişmeleri gereken
    transfer işlemi vardı.

    karşıdan gelen bir aylak gördüler.
    tek başına yaklaşıyordu yanlarına.

    fero kıymalı'nın hırsını çıkartmak adına önüne atladı ve
    kafasına satırı batırıp çıkarttı enfekte'nin.
    kollarını ve bacaklarını parçalara ayırıyordu.
    adeta sinir krizi geçiriyordu...

    akvaryum, satırı elinden aldı ve fero'yu sakinleştirdi.

    pinkpillow arkadaşlarına döndü:
    "haydi bulalım şunu, eminim buralarda bir yerlerde bizi bekliyordur.
    gizlenmiştir belki de."

    işte bu anahtar gibi bir cümleydi...

    chucky tuce kafasını çevirdi pinkpillow'a: "işte buldun, öğrenci eviniz neredeydi?"

    bu herkesin aklına yatmıştı.
    izini tamamen kaybettiren bir adam,
    ortak bir buluşma noktasında bekleyebilirdi sadece.

    bu ihtimallerin en yükseğiydi!

    herkesin içinde büyük bir umut, hızlı adımlarla eve doğru yürüdüler.
    çok az mesafeleri kalmıştı.

    pinkpillow'un neredeyse heyecandan ağzı kulaklarına varacaktı.

    ikisinin de birbirine söyleyemediği aşkı bozmamak adına,
    akvaryum ona hiçbir şey söylememişti. sapan onu gördüğünde, pinkpillow'un ağzından çıkacak bu sözler onu mutluluktan havalara uçuracaktı.

    dostu için en güzelini istiyordu.

    helen, akvaryum'a baktı: "ne aşk ama. bizimki gibi heyecanını kaybetmeyeceğine eminim. ikisi de birbirini seviyor, fakat söyleyemiyorlar. 100 sene geçse yaşanmayacak bir olaydan ötürü aynı ortamda buluşuyorlar ve birbirlerini arıyorlar. bulduğumuzda harika olacak!"

    aynı umut gibirella ve chucky'de de vardı.
    "kesin evde saklanıyordur zibidi, şimdi gördüğünde çok sevinecek." diyorlardı.

    evin kapısına geldiler...
    Tümünü Göster
    ···
  11. 261.
    +1
    işte müjde buydu, asıl bomba buydu!
    kapı açıktı ve sapan buralarda olmalıydı.

    muhtemelen 2 gündür evin içinde gizleniyor, erzağı bittiğinden dolayı gizlice markete girip bir şeyler alıp şimdi eve girmişti!

    akvaryum eve girdi kendinden emin şekilde. üst katta ayak seslerini duydu!
    içten bir kahkaha patlattı! "birader biz geldik, gidiyoruz haydi hahahaha!"

    diyerek üst kata çıktı, kapıyı açtı.

    evet sapan oradaydı! gördüler, arkası dönüktü.
    mavi gömleği biraz hırpalanmıştı ve biraz da kan lekesi vardı üzerinde!

    arkası dönük bir şekilde, duvarın köşesinde oturuyordu.

    herkes garipsemişti. kafalarını hafif bükerek "sapan?" diyebildiler.

    arkasını döndü sapan...

    gözleri açık yeşil, yüzü paramparça haldeydi...

    göğsünden et parçaları dışarı fırlamış, boş gözlerle onlara bakıyordu.

    pinkpillow'un attığı çığlık, bütün gezegenlerden duyulabilir cinstendi.

    sapan dönüşmüştü, yoktu artık...

    herkes gözyaşları içerisinde ona bakıyordu.

    yavaşça onlara doğru yürüyordu, enfekte bedeni ile.

    akvaryum gözyaşları arasında onu itekledi, yere düştü sapanın hastalıklı bedeni.

    zor da olsa yeniden ayağa kalktı, tuhaf sesler çıkararak tekrar üstlerine yürüdü...

    akvaryum, herkes gibi ağlıyor yeniden ittiriyordu.

    işte o anda kullanılmaması gereken silah, helen tarafından çantasından çıkarıldı.

    sapan'a doğru nişan aldı ve ateş etti...

    çatıdaki kargalar sağa sola uçuştu...

    "inceden esen rüzgâr, yaprakları sağa sola uçuruyordu.
    hayat güzeldi, tam düzeldi(!) dediklerinde kader yine karşılarına çıkmıştı.
    sapan'ın enfekte bedeni, yere devrildi ve hareketleri tamamen kesildi."

    unutulmaması gereken şeyler, yitip gitti...

    ...

    ...

    "önceleri bir düştüm hayat bana imrendi,
    sonra bir düştüm, anladım.
    böyle büyürdü her düş... "

    ...
    ···
  12. 262.
    +1
    evin içerisine çöküverdi herkes...

    tam buldukları anda, yitirmişlerdi dostlarını.
    böylesine acı bir sonu kimse beklemiyordu.

    o şen şakrak hava, az önceydi henüz.
    yerini tarifsiz bir acıya bıraktı.

    saat 14.46'yı gösteriyordu.
    5 saatleri vardı havaalanına gitmek için.

    yürüyecek yarım saatlik mesafeleri vardı.
    derman kalmamıştı hiçbirinde.

    belli ki sapan, evde saklanıyor;
    dostlarının gelmesini bekliyordu.

    erzak için tahmin ettikleri gibi markete çıktığında, enfekteler tarafından saldırıya uğramış, kendisini savunamamıştı. pinkpillow'u kurtarmak için enfekteleri peşine topladığı esnada yakalanmamıştı. yakalanmış olsa, tekrar eve gelemezdi.

    pinkpillow bu sefer ağlamıyordu.
    yüzü kireç gibiydi, kendi kendine gülümsüyordu.
    gülümsemeler kısa süre içerisinde kahkahaya dönüşmeye başladı.

    aklını yitiriyordu, yitiyordu gözleri önünde.
    üstüste yaşadığı acılar, bu kez ağır gelmişti.

    eşsiz kahkahalar, diğerlerini iyice kahrediyordu.
    jamaika kuzeninin yanına gitti ve ona sarıldı.

    "kendine gel pink, kendine gel... " diyerek arka arkaya tokatlar atıyordu pinkpillow'a.
    ama nafile. sinir sistemi, kaybolmuştu adeta, beynini kendi kontrol edemiyordu...
    ···
  13. 263.
    +1
    ETTiLER, etmediler pinkpillow'u kaldıramadılar.
    dokunmaya kalktıklarında, eline satırı alıyor; gelmemekte ısrar ediyordu.

    bir yolu olmalıydı, onu zütürmenin.
    zaman daralıyordu.

    jamaika yavaşça yaklaştık, ani bir hamle ile sol elini tuttu pink'in.
    "yeter artık pink, kendine gel!" demesine kalmadan,
    elindeki satırı kendi boğazına sapladı.

    kanlar akıyordu...

    üzüntü, acı yerini dehşete bırakıyordu.

    pinkpillow, önce aklını; daha sonra hayatını kaybetmişti.

    bu acı son, bir hayatın daha bitişiydi...

    zaman bu sefer daha hızlı geçiyordu.
    her şey için çok geçti.

    12 kişilik yolculuklarında, 6 kişi kalmışlardı sadece...
    cansız bedenine daha fazla bakamadılar pink'in.

    göz ferleri sönmüştü, ağlayacak yaş kalmamıştı artık bedenlerinde.
    gibirella'nın soğuk kanlılığı bile yok olmuştu artık, duyguya uzak bedeni; onu duygusallığa hapsediyordu. ablası chucky'e sarılarak, hiçbir şey yapmak istemediğini, artık çok yorulduğunu söyledi.

    bu kaçıncı sarsıntıydı...

    • **

    "ayrılık ölümden beter derler hep.
    peki ya içi ayrılık dolu ölümler?"
    ···
  14. 264.
    +1
    saat 16.00 olmuştu.

    son 4 saatleri kalmıştı, evden çıktılar.
    jamaika, pencereleri sürgüledi.
    herkesin çıkmasını bu sefer o istedi.

    güzel kuzeninin, o kumral tenine son kez baktı
    ve gözlerini kapatarak, elindeki satır ile başını gövdesinden ayırdı.

    ardına bakmadan, kapıdan çıktı...

    dışarıda loş bir hava vardı.

    kar her zamankinden daha yumuşak yağıyor, hava bu kez üşütmüyordu.

    yola koyuldular.

    fero isteksiz bir ses tonu ile;

    "bulvar tarafından dolanmayalım, ara sokaklardan geçelim yine.
    otobanın oradan dümdüz yürürsek, 25 dakika sonra orada oluruz."

    hiçbirisinde hissiyat kalmamıştı artık.
    hepsi çok duygusuzdu.

    helen, titrek vücudunu akvaryum'a sarıyordu.
    gibirella, ablası chucky nin omuzlarını eline atmış, güçlükle yürüyordu.

    fero ve jamaikagocmeni de arkadan sigaralarını tüttürerek, devam ediyorlardı.

    otobana çıktılar 300 metrelik bir yürüyüşün ardından...
    ···
  15. 265.
    +1
    güney'e doğru ilerliyorlardı, havaalanına doğru.
    HAVA hafiften kararıyordu. gibirella başını göğe kaldırdı:

    "güney'e gidiyoruz. rüyam buydu evet. tanrının bana bahşettiği şey buydu."

    herkes gibirella'ya bakıyordu tuhaf şekilde.
    pink'den sonra, o da mı kaybediyordu aklını?

    devam ediyordu konuşmaya:

    "gördüğüm rüya buydu.
    koloni olarak tasvir edilen yer de havaalanı.
    kurtuluş buymuş meğersem.

    her şeyin sonu, havaalanıymış... "

    herkes büyük şaşkınlıkla gibirella'ya bakıyordu,
    ablası chucky, kardeşinin başını avuçları arasına aldı
    ve ona verebileceği en büyük kucağı verdi.

    15 dakika kadar bir mesafeleri kalmıştı.
    yorgunluktan dizlerinin bağları kopacaktı,

    fakat az kalmıştı her şey için.
    çok az kalmıştı...
    ···
  16. 266.
    +1
    kar, adeta nazlanarak iniyordu aşağıya.
    yavaş yavaş, narin narin süzülerekten yeryüzüne düşüyordu...

    huzur verici bir hava vardı ve yol boyunca bir tek olsun enfekte ile karşılaşmamışlardı.

    tüm acıları arkalarında bırakma eğilimindeydiler.

    tepeyi çıktıktan sonra, ışıklar belirdi.

    havaalanının ışıklarıydı bu.

    ve 200 metre daha ilerlediklerinde sesleri duydular.

    havada 4 adet helikopter uçuyordu.

    hızlıca, girişe doğru yöneldiler.

    işte o an şaşkına döndüler...

    havaalanının içerisinde yüzlerce, belki de binlerce insan yanyanaydı.

    kapı girişine ulaşmak için, hızlı adımlarla tepenin sonuna geldiler.

    kapının girişinde, iki adet insan gördüler.

    başta ürktüler. dört gündür tomris, lufi ve kendileri haricinde insan görmemişlerdi.

    yaklaşmaya korktular.

    20 metre ileriden, onlara bakıyorlardı.

    o anda arkalarında bir ses belirdi: "siz, gelin bakalım buraya!"
    ···
  17. 267.
    +1
    arkalarını döndüklerinde korku, yerini rehavete bıraktı.
    arkalarında iri yarı bir asker duruyordu.

    "6 adet genç. bu süper işte." diyerek sevinmişti.

    ilerideki askerlere seslendi.

    "çocukları geçir!"

    kapıdaki askerler, giriş kapısını açtı gençlere.

    herkes tek tek içeri girdi.
    rütbesiz asker işaret etti gidecekleri yolu.

    50 metre kadar yürüdükten sonra, büyük bir kalabalık ile karşılaştılar.

    her ağızdan bir ses çıkıyor, herkes birilerine bir şey anlatmaya çalışıyordu.

    bir köşede ağlayan, itiraz edenler.
    diğer tarafta mutluluk gözyaşları hakimdi.

    olayı anlamak ndıbına fero askerin yanına yanaştı.

    "ne yapacağız, nereden kalkıyor uçak?"

    asker kaşlarını çattı.

    "önce kontrol var. şu sırayı takip et." diye eliyle kalabalığın olduğu yeri işaret etti.

    • **
    ···
  18. 268.
    +1
    devam panpa iyi gidiyor
    ···
  19. 269.
    +1
    biraz daha yaklaştıklarında fark ettiler.

    tek sıra halinde, 13-14 tane kuyruk vardı. neredeyse başı gözükmüyordu.

    jamaika korku dolu gözlerle, arkadaşlarına baktı.

    "biz virüslü değilizdir değil mi?"

    gayet sakin görünmeye çalışıyorlardı,
    fakat herkesin içinde bu soru işareti vardı zaten.

    sıra biraz daha yaklaşmıştı.
    helen kafasını uzattı ve işleme baktı.
    en önde o vardı.

    5 adet asker, ellerinde tuhaf cihazları insanların gözlerine tutuyordu.

    -kabul edildi şeklinde yeşil ışık yandığında geçiriyor,
    reddedildi şeklinde kırmızı ışık yandığında askerler aracılığı ile bir kamyona bindiriliyorlardı. kamyona bindirilen hastalar da muhtemelen, itlaf edilmek üzere kırsal bir alana zütürülüyordu.-

    önlerinde 3 kişi vardı. artık onlara geliyordu sıra.

    elektronik cihaz ilk kişinin gözüne tutuldu, kabul edildi.
    ikincisi de kabul edildi.
    üçüncüsü de...

    mutlulukları gözlerinden okunuyordu...

    işte o an gelmişti...
    ···
  20. 270.
    0
    beni de yaz
    ···