1. 51.
    0
    rtesi gün uyandığımda neredeyse öğlen olmak üzereydi. hemen kalkıp yüzümü yıkadım. mustafa’nın ailesi henüz kahvaltı sofrasındaydılar. mustafa o gün barda nöbetçiydi. onun için erkenden gitmişti. oturup kahvaltımı yaptım. kahvaltı sonrası çayımı yudumluyor ve elimdeki gazeteye göz gezdiriyordum. yine bilinen haberler vardı. hükümetin durumu, yapılan zamlar, trafik kazaları vs. vs. bir ara kapı çalındı. mustafa’nın annesi yanıma gelerek alev’in beni çağırdığını söyledi. doğrusu bu kız beni şaşırtmaya devam ediyordu. kapıya gittim. alev bütün güzelliği ile karşımda gülümsüyordu. üzerinde güzel bir tişört, altında da short, ayaklarında da parmak arası terlikler vardı. başında da güzel bir hasır şapka vardı.
    -hoş geldin alev. buraya kadar niye zahmet ettin ki? plajda ya da çarşıda buluşabilirdik.
    -ne zahmeti canım, benim içinde yürüyüş oldu.hem anayasada kanun mu var ki hep erkekler kızları evlerinden alacak diye?
    -kim bilir hükümet yakında böyle bir kanun teklifini meclise sunabilir belki.
    -bunu yapacak milletvekilinin aklına şey ederim ben neyse, haydi gidiyor muyuz?
    -tamam, buyur rehberim sensin
    yanıma güneş gözlüklerimi ve birkaç eşyamı aldım ve beraber çıktık, gezmeye başladık. o yakınlarda birkaç tarihi eser vardı. beni oraları gezdirdi. aynı zamanda bir turist rehberi gibi bana bazı bilgiler veriyordu. geze geze alanya şehir merkezine gittik. orda da birkaç yeri gezdirdi bana. öğle sıcağı her yeri kavuruyordu.bir büfeye oturduk ve soğuk birer kola ile biraz serinledik. alev yanımda cıvıl cıvıldı. o neşeli haliyle insanın ömrüne ömür katıyordu adeta. onun yanında kendimi 6 yaş gençleşmiş gibi hissediyordum. gezmeye devam ettik. birkaç dükkana uğradık. alev kendine bir şeyler baktı.bir ayakkabı mağazasını geziyorduk. alev dolgulu tabanlı ince bantlı bir çift terlik gördü ve çok beğendi. fiyatı da cüziydi benim için. hemen satın aldım ve alev’e hediye ettim. terlikleri ayaklarına, ellerimle giydirmeyi ihmal etmemiştim tabi. alev çok sevinmişti. birden yanağıma bir öpücük kondurdu. terlikler o eşsiz güzellikteki ayaklarına çok yakışmıştı. bu gün tırnaklarında kırmızı ojeler vardı. gezmeye devam ettik. sahil yolunda yürüyorduk. evlerimizin yakınlarındaki bir iskeleye kadar geldik. deniz kenarı kayalıklarla doldurulmuştu. kayalıkların üzerinde yürüyorduk. alev birden tökezledi ve acıyla bağırdı.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    0
    -ah... ayağım.
    -ne oldu alev?
    -ayağım... çok kötü burktum ya ayağımı.
    -hay aksi. gel şuraya oturalım.
    koluna girerek yürümesine yardım ettim. kayaların birine oturduk. alev hala ayağını ovuyordu.ben hemen ayağına baktım.
    -hımm dur bakayım. ciddi bir şey yok ya,geçer birazdan.
    -ya sen bana sor onu.şu terliklere alışamadım daha, ondan oldu.
    -merak etme ben şimdi ayaklarına bir masaj yaparım, hemen geçer.
    -yapabilir misin ki?
    -aa ayıp ettin alasını yaparım.
    o eşsiz güzellikteki ayağını avuçlarım arasına aldım ve güzel bir masaj yapmaya başladım. pamuk gibiydi ayakları. pembe tabanlarının her bir cm karesini ovalıyordum.bu masaj çok rahatlatmıştı alev’i. ayrıca ayaklarıyla ilgilenmem çok hoşuna gitmişti sanırım.ela gözleri ışıl ışıldı.
    -çok teşekkür ederim,ne güzel masaj yapıyorsun. ayağımın acısı bir anda gitti.
    -bu güzel ayaklara yazık olurdu yoksa. onların yeri ipek halıların üzeridir bence.
    -ya parmağım hala acıyor. ayağımı burktuğum sırada taşa vurdum galiba.
    -ah canım kıyamam. öpeyim de geçsin.
    birden ayak baş parmağını öpüverdim. alev hayretler içerisinde bana bakıyordu.
    -ya sana inanamıyorum
    -ee hep sen mi çılgınlık yapacaksın?
    -ama ayaklarım kokmuyor mu?sen de ömer gibi kusmayasın sonra. gerçi işıl’ın ayakları nasıl kokuyordu bilmiyorum ya
    -onu bende bilemem ama senin ayakların hiçte bile kokmuyor. ayrıca çok güzel ve bakımlı ayakların var.hem ayak bu,kendine göre biraz kokusu olacak tabi ki. gül gibi kokacak değil ya
    alev birden ayaklarını yüzüme yapıştırdı. şımarıkça gülüyordu.
    -kim demiş? benim ayaklarım gül gibi kokar. hadi koklasana ayaklarımı.
    -dur yavaş biraz müsaade et bir nefes alıyım bari. çılgınsın sen ya
    alev kahkahalar atarak ayaklarını yüzüme sürüyordu. etrafta bizden başka kimse olmadığı için rahat hareket edebiliyorduk.bir süre ayaklarını koklattı bana. arada bir kaçamak birkaç öpücük konduruyordum ayaklarına. daha sonra doğrulup yanıma oturdu. ela gözlerinde sevgi ışıltıları vardı. denizi seyretmeye başladık birden alev’in ellerini belimde hissettim. nedendir bilinmez ama heyecanlanmıştım. bende kolumu omzuna doladım. sarmaş dolaş bir vaziyette denizi seyrediyorduk. masmavi akdeniz sonsuzluğa uzanıp gidiyor, şırıl şırıl dalga sesleri ile bize kendi dilinden şarkı söylüyordu sanki. hafiften esen deniz meltemi yüzümüzü okşuyordu. birbirimizin yüzüne baktık ve yavaşça dudaklarımız birbirine kenetlendi.o dolgun dudaklarının arasında kayboluyordum adeta. güzel bir öpüşme faslından sonra bakışlarımız yine denize çevrildi. alev başını omzuma koymuştu.bu şekilde 20-30 dakika oturduk. daha sonra kalkıp yürümeye devam ettik. evlerimize uğrayarak deniz malzemelerimizi aldık. beraber plaja gittik. alev:
    -gel mahmut, biraz ileride bir yer var, oraya gidelim. buradan daha güzeldir ayrıca daha sakindir.
    alev’in dediği yere gittik. gerçekten de sakin bir yerdi. hemen tişörtlerimizi çıkardık. alev bikinisinin içinde harika görünüyordu. alev:
    -hadi yarışa var mısın?
    -oo rakibim çok güçlü ama
    -ne korkuyor musun yoksa?
    -kim ben mi?bu kelime bana biraz uzaktır kızım.
    -öyle mi göster öyleyse.
    -eh sen kaşındın.
    bir anda ikimiz birden coşkun sulara kendimizi atıverdik. kulaçlar atıyor kıyasıya yarışıyorduk. alev bir anda beni geride bıraktı. kız balık gibi yüzüyordu. bir anda boyu geçen derinlere gittik. ben fazla açılmaya korktuğum için geri döndüm ve sığ yerlere gittim. alev biraz sonra yanıma geldi. kahkahalarla gülüyordu. denizde biraz daha oynadıktan sonra çıktık ve kumsala uzandık. güneş hafifçe yakıyordu.bir süre güneşlendik. daha sonra alev ile sohbet etmeye başladık. konu okullardan açıldı. liseyi iki sene önce bitirmiş.i̇ki yıldır öss ye giriyormuş ama kazanamamış.bu sene umutlu olduğunu söyledi. alev:
    -sahi sen hangi bölümdeydin?
    -müzik öğretmenliğinde okuyorum, sana söylememiş miydim? bu sene 3.sınıfa geçtim.
    -yok daha önce söylemedin.ne kadar güzel ya.i̇stediğin bölümü kazanmışın. ah keşke bende kazanabilsem.
    -ee nazar etme ne olur, çalış seninde olur
    -ne diyorsun be? tembellik yaptığımı mı ima ediyorsun? i̇ki yıldır çalışmaktan kıçımı yırttığımı bilmiyorsun tabi.ama olmuyor işte.
    -hayır canım bir şey ima etmiyorum. çalışmışsındır tabi ki.ayrıca niye kazanamayasın?
    alev öfkeyle yüzüme baktı:
    -alla alla, beyefendi başımıza bilgiç kesildi bir anda. üniversiteli ya haspam.
    -alev saçmalıyorsun.
    -evet saçmalarım tabi ki.ben cahilin tekiyim çünkü.git başımdan,git de kendine üniversiteli arkadaşlar bul.
    -ya alev keser misin şunu. sana üniversiteyi kazanamayacağını söyleyen mi oldu şimdi. ne var bunda bu kadar sinirleniyorsun?
    -ya mahmut git başımdan.
    yüzüne bakarak kalktım ve denize girdim. birden bire ne olmuştu bu kıza anlayamıyordum. ortada sinirlenecek hiçbir şeyde yoktu. birkaç kulaç attım ama tadım tuzum kaçmıştı bir anda. denizden çıkıp duşa girdim. alev kumsalda somurtmuş oturuyordu. birden mustafa’nın söyledikleri aklıma geldi. “dostum kızın tuhaf hareketleri olursa aldırma sakın. çünkü biraz sorunlu bir kızdır. annesi ile babası boşanmış anlarsın ya.” hemen kızın yanına gittim. onunla sakin bir şekilde konuşmayı deneyecektim. yanına geldiğimde alev mahcup gözlerle yüzüme baktı:
    -ya mahmut özür dilerim canım ya.az önce gereksiz yere parladım. ortada hiçbir şey yokken seni boş yere üzdüm.
    ona gülümseyerek kolumu omuzlarına doladım.
    -boş ver canım,ben unuttum bile.hem seni anlıyorum. üniversiteye hazırlandığım yıllarda benzer bunalımlara ben de girmiştim.hem ben 3.senem de kazanmıştım. düşün artık neler çektiğimi.
    -ah canım benim, bilmez miyim hiç?ne olur benim kusuruma bakma. nedendir bilmiyorum bazen böyle sebepsiz yere sinirleniyorum.
    bakışları birden mahzunlaşmıştı, yüzü kederlenmişti sanki.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    0
    -annem, canım annem, bazen onu bile sebepsiz yere üzüyorum. halbuki şu hayatta ondan başka kimsem yok. babamla boşandıklarında ben daha 8 yaşındaydım. hiç baba sevgisi nedir tatmadım ben anlıyor musun? annem her zaman yanlış bir evlilik yaptığını söyler durur. çocukluğumda da bana hiç sevgi göstermemişti. boşandıktan sonra da gitti almanya’ya yerleşti. hatta bir alman kadınla evlenmiş, çocukları bile olmuş. yıllardır bizi hiç arayıp sormuyor, burada bir kızı olduğu aklına bile gelmiyor.
    sesi büzülmeye, gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı.
    -ondan istediğim birazcık sevgiydi.bu kadar zor muydu istediğim? sadece birazcık sevgi. ama hayır, yıllardır ne kendisi göründü ne de haberini aldık. canım anneciğim türlü sıkıntılara katlandı, beni bu günlere getirdi. şimdi iyi bir işi var ama o da mutlu değil.ara sıra benden gizli ağlıyor. yaşadıkları kolay değildi nede olsa.
    -güzelim bence yanılıyorsun. hangi baba çocuğunu sevmez ki?evet, annenle evliliği yürümemiş olabilir,ama seni unuttuğunu sanmıyorum, aramamasının ise kendine göre sebebi vardır mutlaka,ama emin ol bir gün seni arayacaktır.
    gözyaşları pınar olmuş gözlerinden akıyordu. birden haykırdı:
    -hayır, asla istemiyorum. beni bu güne kadar arayıp sormamış bana babalık yapmamış birine asla baba demem ben. annem onun yüzünden çok zor günler geçirdi.ben çocuk yaşlarda baba hasretiyle büyüdüm. bize bütün bunları yaşatmaya ne hakkı vardı ha?artık aramasın kesinlikle istemiyorum onu, asla asla...
    omzuma kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. benim de gözlerim dolmuştu. yavaş yavaş saçlarını okşuyordum. mustafa’ya hak vermiştim. kız gerçekten de sorunluydu ama onun yerinde kim olsa aynı durumda olurdu. açıkçası o hayırsız babasına çok kızmıştım.bir süre ağladı. gözyaşları yağmur gibi gözlerinden akıyordu. başını göğsüme bastırdım ve saçlarını okşadım.
    -ağla canım, rahatlarsın.ama bu kadar da harap etme kendini. böyle isyan ederek bir yere varamazsın ki.seni seven bir çok insan var burada,en başta annen. bütün sevgisini sana vermiş. hatta düşünsene, istese başkasıyla evlenebilirdi belki. ama eminim ki senin için evlenmemiştir. sonra arkadaşların,ne bileyim ben mesela. daha tanışalı ne kadar oldu? dün bir bugün iki. ama emin ol sana kanım o kadar çabuk ısındı ki.sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi. o sıcakkanlılığınla, cıvıl cıvıl hallerinle beni 6 yaş gençleştirdin adeta.ben seni çok seviyorum alev, bütün arkadaşlarında seviyordur eminim ki.geçmişe fazla takılma artık. tanrının izniyle önünde yaşanacak uzun yıllar var.
    hıçkırıkları biraz kesilmişti. gözyaşlarını sildi ve bakışlarını denize doğru çevirdi.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    0
    -annemin tek isteği benim okumam. bende onun hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyorum ama olmuyor. onun için arada böyle bunalımlara giriyorum.ah bir kazanabilsem.
    -tabi ki kazanacaksın. kazananların senden ne fazlası var ki?hem bak bana, bende 3. girişimde kazandım. göreceksin bak, çok yakın bir gelecekte üzerinde cübbe, başında kep ve elinde diploma ile annene sarılmış, olacaksın. parlak bir gelecek seni bekliyor.
    -kim bilir, ondan sonra iyi bir iş ve kariyer yaparım belki.
    -yürü be alev,kim tutar seni.
    yüzüne hafif bir gülümseme geldi. gözlerinde hala yaşlar vardı.bir mendil çıkararak gözyaşlarını sildim. alev:
    -senin de başını şişirdim kusura bakma. kendi dertlerimle seni de üzdüm.
    -hımm bunları bir daha duymamış olayım.ben senin arkadaşınım. bana anlatmayacaksın da kime anlatacaksın?
    -beni gerçekten seviyor musun mahmut?
    -elbette, bütün arkadaşların gibi.
    gözleri ışıl ışıl parlamaya başlamıştı. birden beni iterek kumların üzerine yatırdı. üstüme kapaklandı ve yüzümü elleriyle tuttu.
    -oğlum şeytan tüyü mü var sende?ben kimseyle böyle çabuk samimi olmazdım. nedir sendeki şey?
    -açıkçası bilmiyorum alev. aslında kızlar benden genellikle kaçardı ama...
    -o kızların akıllarına şey edeyim.
    yavaşça dudaklarıma yumuldu.bir süre öpüştük. daha sonra yanıma uzandı ve kollarıyla beni sardı. birbirimizin gözlerine bakıyorduk. birden gelen bir sesle irkildik
    -öhö öhö..
    hemen toparlandık. alev sesin geldiği yöne döndü..
    -ayy sen miydin işıl?
    -ne oluyoruz ayol? daha dün bir bugün iki,ne bu acele böyle? siz beni de geçtiniz valla.
    alev:
    -hayır canım,biz arkadaşça oturuyorduk. öyle değil mi mahmut?
    ben:
    -evet, öyle.
    işıl:
    -tabi canım, belli...
    işıl’a olanlarla ilgili rapor verdikten sonra beraber denize girdik. başımda çılgın kız bir tane iken iki tane olmuştu. bir süre neşeli oyunlar oynadık denizde. daha sonra kumsala çıktık, muhabbet etmeye başladık. bir ara konu dünkü hadiseden açıldı.
    -dün ömer,i iyi madara ettin ha.hele o tekme neydi öyle?
    işıl:
    -ee lise yıllarımda taek wan do ile uğraşmıştım. yalnız benim anlamadığım çocuk niye kustu, ayaklarım iğrenç mi o kadar?
    -yoo hiç te öyle gözükmüyor, tabi kokusunu bilemem.
    -bak bakalım kokuyor mu.
    işıl birden ayağını burnuma yapıştırdı. bende ayağını sigaradan nefes çeker gibi kokladım.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    0
    -yok, öyle bir koku yok ama burada anlaşılmaz ki.asıl bir ayakkabının hatta çizmenin içinde kapalı kalacak ki...
    işıl:
    -aa resmen kokluyor ayol alev ne kadar midesiz bir arkadaşın var. ayrıca gözü biraz dışarılarda gibi geliyor bana.
    alev:
    -bana da öyle geliyor.:) bu çocuk iyi bir dersi hak etti ne dersin işıl?
    -bence de...
    i̇kisi birden beni tekmeleyerek yere yıktılar ve ayaklarını yüzüme yapıştırdılar. yüzüme biraz bastırarak ayaklarını sürtüyorlardı. daha sonra alev üzerime oturdu ve ayaklarını yüzüme kapattı.bir süre öyle kaldı. gözlerim pembe tabanlarından başka hiçbir şey görmüyordu. daha sonra ayak başparmağını ağzıma soktu ve ayağını ileri geri oynatmaya başladı. denizin tuzu ayaklarının tadı ile birleşmişti ve ağzıma kum tanecikleri gelmişti.bu arada işıl arkama oturmuş ayaklarını saçlarımda gezdiriyordu. daha sonra alev ayaklarını çekti ve birden yüzümü daha büyük ayaklar kapladı. bu işıl’ın palet gibi ayaklarıydı.bir süre onun ayaklarını da kokladım ve başparmağını emdim. daha sonra yattığım yerden beni doğrulttular işıl arkamdan ayaklarını boynuma dolamıştı. alev de önümde oturdu ve ayaklarını yüzüme yapıştırdı. alev önden, ışıl arkadan beni ittirip çekerek sallıyorlardı. daha sonra alev ayaklarını yüzüme sürttü. işıl birden ayaklarıyla boynumu sıktı. böyle olunca dilim dışarıya çıkmıştı ve alev’in tabanlarını yalamak zorunda kalmıştım. tabanlarının her cm karesini yaladım. daha sonra alev ayaklarıyla gözlerimi kapadı. ayakları hala boynumda olan işıl parmaklarını ağzıma soktu ve bütün parmaklarını bana emdirdi.bir süre daha ayaklarıyla benimle oynadılar. alev:
    -neyse şimdilik yeter bu kadar. akşam yemek yiyebilirsen iyi
    işıl:
    -i̇stersen yemeğini de ayaklarımızdan yesin,ne dersin?
    -o kadarına gerek yok. ama daha sonra belki.
    ben shortumun altındaki ereksi yon olmuş aletimi saklamaya çalışıyordum. kızlara gülümsedim:
    -biliyor musunuz ikinizde harbi çatlaksınız.bu arada ağzımı yüzümü kumla doldurdunuz.
    alev:
    -ya olayı biraz abarttık galiba. kusura bakma canım ya,seni iğrendirmemişizdir umarım.
    -eh ayaklarınız güzel olmasa, bunlara asla katlanmazdım ya neyse.
    muhabbetimiz gırgır şamata ile devam etti. biraz daha denize girdik. daha sonra cafeye giderek arkadaşlarla biraz takıldık. akşam yemeğinden sonra mustafa’nın çalıştığı bara takıldım. barda figen hanım da vardı ve yanımda oturuyordu. mustafa bizi tanıştırdı. figen hanım beni hemen anımsadı ve bana içecek bir şeyler ısmarladı. oldukça zarif ve kültürlü bir kadındı. onunla bir süre sohbet ettik. doğrusu onu tanımayanlar asla 39 yaşında olduğunu anlayamazlardı ama yaşının verdiği olgunluk hareketlerinden belli oluyordu. bunun yanında büyüleyici ela gözlerinde, sesinde ve hareketlerinde hükmedicilik vardı sanki. vakit baya ilerlemişti. figen:
    -tanıştığıma memnun oldum delikanlı. şimdi gitmem gerekiyor evde kızım beni bekler.
    -müşerref oldum efendim. bende gitsem iyi olur bayağı uykum geldi. umarım tekrar görüşürüz.
    -mustafa sende hazırlan, ikinizi evinize bırakayım.
    mustafa hemen hazırlandı ve beraber çıktık. figen arabasıyla bizi evimize kadar bıraktı. biraz sohbet faslından sonra ikimizde uyku moduna geçtik.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 56.
    0
    ertesi gün yine öğleye doğru uyandım. yine harika bir gündü. lavabonun başında uykumu açtıktan sonra balkona çıktım. mis gibi havayı ciğerlerime çektim. kahvaltı sofrası hazırdı yine. biraz sonra mustafa geldi. ailesi sofranın başındaydı zaten. oturup kahvaltımızı yaptık. çaylarımızı yudumluyor etrafı seyrediyorduk.bir ara cep telefonum çaldı. arayan alev di. onunla görüştükten sonra mustafa’nın yanına geldim.
    -mustafa, alev aradı şimdi. bizim arkadaşlar bir tekne gezisi düzenlemişler. hemen bizi de bekliyorlar.
    -oo harika bir haber kanka. catiana da ne zamandır böyle bir gezi istiyordu zaten.
    -catiana???
    -ha,catiana benim rus kız arkadaşım. çağırayım da o da gelsin.hem seninle de tanıştırmış olurum.
    biraz sonra yat limanında arkadaşlarla buluşmuştuk. çok güzel bir tekne iskelede bizi bekliyordu. alev askılı tişörtü ve shortunun içinde yine harika görünüyordu. ayaklarında benim hediye ettiğim terlikler vardı. hemen yanıma geldi.
    -hoş geldin canım, nasılsın bu sabah?
    -teşekkür ederim canım.sen nasıl oldun?
    -merak etme düne göre daha iyiyim. asıl senin sağlığında bir bozulma olmamıştır umarım * malum dün o kadar ayaklarımızı yaladın.
    -hişt! bunları konuşmak için hiç doğru bir yer değil.
    -ay pardon *
    ···
  7. 57.
    0
    biraz sonra mustafa rus sevgilisi ile geldi. gerçekten de dehşet bir hatundu. sarı saçlarıyla, yeşil gözleriyle, bembeyaz teniyle, uzun boyuyla tam bir sarışın afetti. ayakları ise tek kelime ile harikaydı. onunla tanıştık, kız yarım yamalak ta olsa türkçe biliyordu.az sonra hepimiz teknedeydik. tekne demir aldı ve ağır ağır iskeleden ayrıldık. masmavi akdeniz’de alanya açıklarında ilerliyorduk. hepimiz teknenin ön güvertesinde toplanmış muhabbet ediyorduk. deniz meltemi, püfür püfür bizi serinletiyordu. alev yanımdaydı tabi ki.kolu omuzlarımda, etrafına gülücükler saçıyordu. birden aklıma bir çılgınlık geldi. alev’i elinden tutarak teknenin uç kısmına zütürdüm. gözlerini kapatmasını söyledim ve cebimden mp3 çalarımı çıkarttım. kulaklıklarını alev’in kulaklarına taktım ve celine dione’nin my heart will go on şarkısını ayarladım. alev’in kollarını iki yana açarak şarkıyı başlattım. gözlerini araladım ve belinden tuttum. alev kendinden geçmişti.o dalgalı, ipek gibi saçları rüzgarla savruluyor, bayrak gibi dalgalanıyordu adeta. parça bitinceye kadar bu şekilde kaldık. parçanın sonunda, yüzüme sevgiyle baktı. birden boynuma atıldı ve sıkıca sarıldı. sarmaş dolaş olmuştuk ve beni öpücüklere boğuyordu. daha sonra yerimize döndük. arkadaşlar bu sahneyle büyülenmişlerdi sanki ve bizi çılgınca alkışlıyorlardı. mustafa:
    ···
  8. 58.
    0
    -gelin bakalım çifte kumrular. doğrusu tebrik ederim sizi, yakında düğününüzü yaparız herhalde *
    -aman sende mustafa *
    catiana lafa karıştı:
    -mahmut sen olmak çok romantik.bir an kendimi titanik gemisinde sanmak var ben.
    -teşekkür ederim catiana. umarım bir buz dağına çarpmayız *
    mustafa:
    -sıcacık memlekette buzdağı mı olurmuş dostum. catiana aşk olsun,biz ormantik miyiz yani?
    -ormantik ne demek ben anlamadi.
    -boş ver güzelim ben sonra sana anlatırım.
    işıl:
    -bize de böyle çılgınlıklar yapacak bir sevgilimiz olsa keşke ahh ah. bizde de şans yok ki ayol.
    ömer:
    -sen bence deneme işıl yoksa herkes seni gemi direği sanabilir.
    -ömer, ayaklarımın tadını çok beğendin galiba.
    mustafa:
    -aman oğlum sus. denizin ortasındayız zaten, şimdi senin yüzünden bizimde içimiz kalkacak.ee mahmut biraz eğlenmek bizimde hakkımız. arkadaşlar şu gitarı getirin bakayım.
    hemen gitarı elime tutuşturdular. neşeli şarkılarla türkülerle tekne gezimiz devam etti.bir süre sonra alanya kalesi yakınlarındaki iskelede demirlemiştik. kaleye çıkarak gezmeye başladık. restorasyonu yeni yapılmış kalede buram buram tarih kokuyordu. alev,ben, mustafa ve catiana beraber yürüyorduk. surların yanında, denize karşı pozlar veriyor fotoğraflar çekiyorduk.bir iki poz toplu olarak, birkaç pozda ikişerli, birer tane de tekli pozlar verdik.bir ara catiana ile poz verdim. catiana birden ellerini omuzlarıma dolayarak sarıldı.o vaziyette resmimiz çekildi.o anda alev’in yüzünü kızgın bir ifade almıştı. öfkeyle catiana’ya bakıyordu. gezmeye devam ettik. alev birden koluma girmişti.az sonra gruptaki diğer arkadaşlarla birleşmiştik. surların yanında bir yere oturduk. gitarı yine elime tutuşturdular. çalıp, söylemeye başladık.bir yanımda alev, diğer yanımda catiana oturuyordu. güzel bir şarkıdan sonra yine alkış tufanı kopmuştu. özellikle catiana alkışlıyordu.
    -harikasın mahmut,ben bu şarkıyı çok seviyor,sen çok güzel çalıyor.
    mustafa:
    -öyledir tabi. çok yeteneklidir benim kankim.
    -teşekkür ederim catiana. bilseydim rusça bir şeyler çalardım ama bilmiyorum maalesef.
    alev birden kalktı ve catiana ile aramıza oturdu. davranışlarındaki asabiyet, yüzündeki öfke gözümden kaçmıyordu. catiana da alev’in bu tavırlarından biraz tedirgin olmuş gibiydi. alev:
    -bırak şimdi rusçayı musçayı.sen benim şarkımı çal bakayım.
    doğrusu bu davranışlarına anlam veremiyordum. hemen “akdeniz akşamları” şarkısını girdim. birkaç şarkı daha çaldıktan sonra kalktık ve tekrar tekneye bindik. neşeli muhabbetlerle, gırgır ve şamatalarla gezimiz devam ediyordu. alev pek konuşmuyordu ve sinirli bir hali vardı.bir ara onunla, gruptan ayrı bir yere oturduk.
    -alev ne oldu, neyin var?
    -yok bir şey.
    -var bir şey. alev anlat lütfen. kaleden beridir somurtuyorsun.
    -dışarıdan öyle mi gözüküyor?kim bilir belki de yüzüme mutluluk yakışmıyordur.
    -alev saçmalama lütfen.ne oldu,ben mi bir şey yaptım? i̇stemeden incittim mi seni?
    -ya şu rus şırfıntıya ifrit oluyorum.
    -i̇yi ama neden? kız ne yaptı ki sana?
    -öff hala anlamadın mı mahmut? kızın sana nasıl baktığını görmedin mi? nerdeyse içine düşecek ya,sarılmalar falan. üstelikte mustafa’nın gözü önünde yapıyor, ayıp denen bir şey var ya.
    -saçmalama güzelim ya. kız bana arkadaşça yakınlık göstermeye çalışıyor ne var bunda?
    -tabi canım,bu nasıl yakınlıksa.bir öpüşmediğiniz kaldı. çok da güzel ya haspam.
    -hımm baya bir kıskanmışız bakıyorum. *
    -hıh ne kıskanacağım ayol?o benim tırnağım bile olamaz. alt tarafı yeşil gözleri bir de fasulye sırığı gibi boyu var.
    -i̇yi de erkek olsan sende bakmaz mısın? şu kıza baksana bir *
    -erkek olsam sizin kadar iğrenç olamam herhalde. madem çok beğeniyorsun git onunla arkadaşlık et.
    yanımdan kalkıp gitmek istedi ama ben birden kolundan tutup yanıma oturttum.
    -hişt saçmalama gel buraya.
    -ya bırak kolumu.
    -alev bırak şu inadı da beni dinle.o öncelikle mustafa’nın sevgilisi.ona hiçbir şartlarda yan gözle bakmam ben. ayrıca onunla samimi olmak istesem şimdiye çoktan olurdum. kız mustafa’nın arkadaşları olduğumuz için hepimize yakınlık göstermeye çalışıyor. bunda bu kadar kızacak bir şey yok.e bizde ona defol git diyemeyiz ya. en başta mustafa’ya ayıp olur, değil mi?
    alev hala somurtuyordu. çenesinden hafifçe tutarak gözlerinin içine baktım.
    -hem istediği kadar güzel olsun. benim gözüm senden başkasını görmüyor ki.benim için buradaki en güzel kız sensin.
    yüzüne hafif gülümseme gelmişti.
    -i̇yi samimi olmasın demiyorum ama bazı şeylerinde sınırı var değil mi?
    -e canım sen kendine sınır koyabiliyor musun sanki? o da kendince çılgındır belki.
    -ya ne bileyim.
    kızı omuzlarından kendime çekerek sarıldım.
    -ah güzel gözlüm benim. nasılda kıskanırmış beni *
    -evet ne var yani? seni seviyorum ki,kıskanıyorum. çok sevdiğim bir arkadaşımı elin rusuna mı kaptıracağım? ayrıca burada partnerin benim.
    -ya tabi ki öylesin. ayrıca bende seni seviyorum. şimdi bunları kafana takma olur mu?
    nihayet morali düzelmişti.o çok sevdiğim gülümsemeleri, neşeli halleri tekrar yüzüne gelmişti. arkadaşların yanına döndük. güzel bir tekne gezisinden sonra bizim iskeleye gelmiştik. vakit ikindiyi geçmiş akşama yaklaşıyordu. arkadaşlar evlere dağılmaya karar verdiler. mustafa :
    -arkadaşlar akşam saat 10.00 da diskoda buluşuyoruz. yorgunum, canım istemiyor, adet günüm gibi mazeretler geçersizdir.
    herkes kendince bir karşılık vermişti,ama sonuçta herkes gelmek istiyordu.i̇ş karara bağlandıktan sonra mustafa’nın yanına gittim.
    -ben alev’i evine bırakacağım oradan da eve giderim. sen ne yapacaksın?
    -ben akşam yemeğinde cati ile beraberim. oradan da bara gideceğim.bu gün erken çıkarım bardan.sen alev’le beraber gelirsin diskoya.ok?bu arada alev’le biraz daha yakından ilgilen. onun bugünkü halleri gözümden kaçmadı. niye sinirlendiğini de tahmin edebiliyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    0
    ya sorma,iki saattir onu ikna edeceğim diye canım çıktı. neyse akşama görüşürüz.
    alev biraz ileride beni bekliyordu. beraber biraz yürüdük. daha sonra alev’i akşamdan sonra tekrar almak üzere evine bıraktım ve eve gittim. akşam yemeğinden sonra çıktım ve alev’i 9.30 gibi evinden aldım. alev güzelliği ile gözleri kamaştırıyordu yine. üzerinde body altında mini etek vardı. kusursuz bacaklarını sergilemekten kaçınmıyordu. ayakları ise her zamanki gibi harikaydı. tırnaklarında koyu renkli ojeler vardı. diskonun yerini bilmediğim için alev bana rehberlik etti. biraz sonra diskodaydık ve tüm arkadaşlar gelmişti. biraz sonra mustafa ile catiana da geldi. çılgınlar gibi dansetmeye ve eğlenmeye başladık. alev ile beraber tüm dans hünerlerimizi sergiliyorduk.i̇kimizde içtiğimiz birer biranın etkisiyle kendimizden geçmişçesine eğleniyorduk.bir ara slow bir parça çalmaya başladı. alev ile birbirimize yılların sevgilisi gibi sarılıp dansetmeye başladık. doğrusu görenler de bizi yılların aşığı sanırdı. gerçi alev’le ne olduğumu hala anlayamamıştım ama onun bu sempatik, cana yakın, uçuk kaçık hallerine de karşı koyamıyordum.i̇çimde bir şeylerin kontrolümden çıkması korkusu vardı. diskonun karanlık ortamında kimi hareketli, kimi sabit, rengarenk spotların altında dans ediyorduk. alev elleri omuzlarıma sıkıca bağlanmış başı göğsümde kendinden geçmiş gibiydi. güzel bir danstan sonra masamıza döndük. kendimize birer bira daha almıştık. catiana ya dikkat ettim bir ara. kız sünger gibi içiyordu. kafayı da adamakıllı bulmuştu. ortam tekrar hareketlendi. catiana birden yanıma geldi ve beni kolumdan tutarak dans pistine attı. karşımda çılgınlar gibi dansetmeye başladı. bende elimden geldiğince ona ayak uydurmaya çalışıyordum.bir ara mustafa’nın yüzüne baktım, bana gülümsedi.ama alev’in bakışları yine öfke dolmuştu.bir süre dansettik, daha sonra alev piste gelerek catiana’yı yana itti ve karşıma geçerek dansetmeye başladı. catiana şaşkınlıkla alev’e bakıyordu. mustafa hemen yetişti ve catiana’nın karşısında yerini aldı.bir süre dansettikten sonra alev’le yerimize döndük. mustafa cati ile dansa devam ediyordu. alev:
    -şu utanmazın yaptığına bak ya,biz gelmesek seni kızlar tuvaletine zütürecekti eminim ki.
    -yine abartıyorsun alev. niye yapsın ki öyle bir şey? ayrıca yanında sevgilisi mustafa var.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    0
    -sende çok safsın be güzelim. öylelerini iyi bilirim ben. bunlarda ahlak denen bir şey yoktur. sevgilisinin yanında bile 100 kişi ile fingirderler. kızın kaybedeceği ne var ki.bir hafta bilemedin bir ay sonra memleketine sktir olup gidecek. kırdığı cevizler de burada kalacak. mustafa’ya da bakma,o günü birlik aşkların adamıdır, sevgilisi gözü önünde birileriyle fingirdemiş, umurunda bile olmaz ki.
    -yok artık. tamam mustafa çapkındır ama o kadar onursuz da değildir.hem baksana kıza zil zurna sarhoş, yarın bu yaptıklarını hatırlamaz ki.neyse sus, geliyorlar.
    mustafa ile cati yanımıza geldiler. öyle böyle derken vakit bir hayli geçmişti ve saatler 1.30 gösteriyordu. mustafa, alev ve ben iyice yorulmuştuk ve artık gitmemizin iyi olacağını düşünüyorduk. catiana ise sarhoşluğun etkisiyle iyice zıvanadan çıkmış, karşımızda hala tepinip duruyordu.bir ara yanıma geldi ve ne olduğunu anlamadan kendini kucağıma atıverdi.onu güçlükle zaptetmeye çalışırken kollarını boynuma doladı ve birden dudağıma bir öpücük kondurdu.ben şaşkınlık içerisindeydim, alev önündeki birayı alarak öfkeyle yerinden kalktı ve “durun ben şimdi onu ayıltırım”diyerek birayı kızın başından aşağı boşalttı. catiana neye uğradığını şaşırmıştı ve hayretle alev’in yüzüne bakıyordu. hemen mustafa ile alev’in kollarına girdik ve kızdan biraz uzaklaştırdık. alev birden silkelendi ve kollarımızdan kurtuldu. gözlerinden ateş püskürüyordu:
    -mustafa,şu sevgiline sahip ol lütfen. yeter artık ya,bazı şeylerin de bir sınırı vardır değil mi?
    mustafa:
    -alev neden böyle yapıyorsun? tamam sende haklısın ama biraz ayıp olmuyor mu?
    -i̇yi be,o bütün bunları yaparken ayıp olmuyor değil mi?bu ortam beni boğmaya başladı artık,ben gidiyorum.
    çantasını aldı ve öfkeyle kapıya doğru gitti. hemen bende eşyalarımı aldım.
    -ya dostum kusura bakma.ben şununla konuşayım. onun adına özür dilerim.
    -biz onun bu hallerine alışkınız dostum, dert etme. koş,onu yalnız bırakma, burayı ben hallederim. yalnız kıza kırıcı davranma sakın.
    hemen dışarıya çıktım ve kıza yetiştim. alev koşar adımlarla gidiyordu.
    -alev beklermisin lütfen.
    -git başımdan mahmut. senin de keyfini kaçırmak istemem,git eğlenmene bak.
    -ya saçmalama, eğlencesi kaldı sanki? her şeyin bku çıktı.
    -i̇şin bkunu çıkaran ben değilim. kız neresiyle içiyor bilmiyorum,ama yaptıklarına artık dayanamıyorum.
    -farkındayım bir tanem,sen yerden göğe kadar haklısın. tamam, sakin ol.
    kız bir süre homurdandı durdu.onu zorlukla sakinleştirdim. biraz sonra yol kenarında ki banklardan birinde oturuyorduk. gökyüzü ay ışığı ile parlament mavisi bir renge bürünmüştü. ay ışığının yansıması denizde ışıl ışıl parlıyordu. gökyüzünde binlerce yıldız bize göz kırpıyordu. alev’in yüzüne baktım, sakinleşmiş gibi görünüyordu. neden sonra sessizliği ben bozdum.
    -ne güzel bir gece değil mi?
    -tabi canım ne demezsin.bir karakola düşmediğimiz kaldı.
    -kızın neresiyle içtiğini bende bilmiyorum ama en son birayı kafasıyla içmek zorunda kaldığı kesin. *
    birbirimizin yüzüne baktık ve birden kahkahalara boğulduk.i̇kimizin de sinirleri boşalmıştı. alev:
    -seninde geceni mahvettim ya,kusura bakma.
    -ya unut artık olanları. zaten disko ortdıbını fazla sevmem.ne o öyle tepinip duranlar? zaten gürültüden de başıma ağrılar girmişti.
    -valla ne yalan diyeyim bende sevmiyorum. bazen arkadaşların hatırına gidiyoruz işte.
    -yalnız mustafa’ya ayıp oldu ya.gerçi arkadaşlardan bazıları hala orada ama. ne bileyim çocuğu satmış gibi olduk.
    -aman, yanında catiana’sı var ya. bizi falan düşünmez şimdi. zaten hep o şırfıntının yüzünden oldu bunlar.
    -ya o kızcağızda iyi niyetliydi bence.i̇çkiyi fazla kaçırınca işin dozu kaçtı tabi.
    -ya hala o kızı savunuyorsun ya,inanamıyorum.
    -ya ben kimseyi savunmuyorum.hem neden bizde dozu kaçırmıyoruz biraz?
    -nasıl yani?
    Tümünü Göster
    ···
  11. 61.
    0
    hemen yakındaki büfeden iki bira alıp geldim. beraber sahile doğru gidip kumların üzerine oturduk ve biralarımızı içmeye başladık. kafamız güzelleşmişti. alev’le inanılmaz bir geyik muhabbetine dalmıştık. birden ayaklarının önüne uzandım. alev kahkahalar atarak ayaklarını yüzüme koydu. hafif terlemiş ayaklarını yüzüme sürtüyordu. bende tabanlarını ayak çukurunu yalıyordum. geçen birkaç kişi hayretle bize bakıyordu ama alkolün etkisinden olacak, hiç aldırmıyorduk. bir süre ayaklarını yaladım ve parmaklarını emdim. daha sonra kalkarak yanına oturdum. beraber denizi seyrediyorduk. yine dudaklarımız kenetlendi.bir süre öpüştükten sonra kalkıp evlere doğru yola koyulduk. giderken yanımızdan geçen,zil zurna sarhoş olduğu belli, hanzo kılıklı bir adam alev’e laf attı. yanında da iki kişi vardı. dönüp adama ters bir bakış attım:
    -hey arkadaş, laflarına dikkat etsen iyi olur.
    adam sallanarak üzerime doğru geldi.
    -etmezsem ne olurmuş lan?
    birden adamın üzerine doğru yürüdüm. dişlerimin arasından konuşuyordum.
    -bak arkadaşım, zaten ayakta zor duruyorsun, şimdi bir üflerim uçarsın. gece vakti suratını dağıttırma bana.
    adam tırsmış ve bir iki adım geriye kaçmıştı. birden alev kolumdan asıldı.
    -ya mahmut yürü, uğraşma şu hanzoyla. baksana adamın alkolden tipi kaymış zaten. hangi dağın ayısı kim bilir.
    adam iyice zıvanadan çıkmıştı. arkadaşlarından destek almış olacak, bağırıp çağırmaya devam ediyordu.
    -ulan kızın arkasına mı saklanıyorsun? erkek gibi çıksana karşıma.
    -bana bak,ben kimsenin arkasına saklanmıyorum. asıl sen arkadaşlarının arkasına saklanacağına tek çıksana karşıma.
    ortalık iyice gerilmişti. adamla tam birbirimize girmek üzereyken arkadaşları araya girip adamı uzaklaştırdılar. alev de benim önüme geçip uzaklaştırmaya çalışıyordu. arkadaşlarından birisi:
    -tamam arkadaşım uzatma artık. sarhoş işte, onun adına özür dileriz.
    ···
  12. 62.
    0
    -neyse tamam, sizde kusura bakmayın.
    hanzoyu kollarından tutarak zütürdüler, alev de beni elimden çekiştiriyordu. adamlar uzaklaşmıştı.ben hala sinirliydim.
    -ya alev bırakacaktın da adama bir iki patlatacaktım.ya bunun gibiler yüzünden bırak kızları biz erkekler bile yolda rahat yürüyemiyoruz.
    -ya mahmut saçmalama. kavga hiçbir şeyi halletmez. adamı görmüyor musun?zil zurna sarhoş. ayrıca onlar üç kişilerdi. neyse ki diğerleri biraz aklı başındaymış.hem biraz ileride polisler vardı. gece vakti başımıza iş açmaktan başka hiçbir işe yaramazdı bu.
    -sonrada al başına belayı. gece vakti karakollarda uğraş dur. ya bu adamlar nereleriyle içiyorlar anlamıyorum.
    bir süre daha homurdandım. alev gülerek bana bakıyordu. bende ona gülümsedim.
    -ne? *
    gözleri ışıl ışıl parlıyordu. birden boynuma atıldı ve sıkıca sarıldı.
    -canım benim, nasılda kıskanırmış beni.:)
    -ya kıskanmak değil de,ne biliyim. şurada arkadaşımsın, adam sana laf atıyor bende seyirci kalamazdım ya.
    -öyle mi?:)
    -ya ne var?:) biz de seni seviyoruz ki kıskanıyoruz. ayrıca şu anda canınla, ırzınla bana emanetsin.
    muhabbetimiz evine kadar böyle devam etti. biraz sonra evlerine gelmiştik. alev:
    -yarın buluşuyoruz değil mi?
    -senden kurtulmak mümkün mü? * buluşuyoruz tabi ki. cafede buluşalım istersen.
    -aa aşk olsun, benden bu kadar çabuk mu sıkıldın?:(
    -aman şaka yaptık be kızım, senden kurtulmak isteyen kim.hem senden sıkılacak erkeğin aklına şey ederim ben. *
    -canım benim. vakit müsait olsaydı bize girelim derdim ama malum, annem evde şu anda. üstelik elinde oklavayla beni bekliyordur şimdi, baya bir geç kaldım da.
    -yok canım, şimdi gerek yok kimseyi rahatsız etmeye. hem gecenin bu vakti doğru olmaz. zaten bende bayağı bir yoruldum.eve gidip uyuyacağım.
    -tamam canım, yarın görüşürüz o zaman.
    yanak yanağa öpüşerek vedalaştık. hemen eve gittim. saat 2.30’u gösteriyordu. mustafa evde yoktu. anlaşılan rus sevgilisiyle beraberdi bu gece. hemen kendimi yatağa attım. alkolün etkisinden olacak, yatar yatmaz sızdım kaldım.
    yine güzel bir gün daha doğmuştu. sımsıcak alanya’da güzel bir akdeniz sabahı. gerine gerine uyandım. dışarıya çıkıp biraz dolaştım. akdeniz, masmavi güzelliğiyle bana ışıl ışıl gülümsüyor, şırıl şırıl dalga sesleri ile bana “günaydın”diyordu. boyları göklere uzanan palmiye ağaçları meltem esintisinin tazeliğini buram buram yüzüme serpiştiriyordu.şu tatiller bitmese ne iyi olurdu. alanya’ya geleli bir hafta olmuştu. bu zaman zarfında alev’le beraber alanya’yı neredeyse keşfetmiştik. bütün sahillerinde, parklarında, caddelerinde ayak izimizi bırakmıştık. kızla neredeyse her gün beraberdik. birlikte ya gezerdik yada denizde yüzerdik. akşamları bazen evde oturuyordum, bazen bara, mustafa’nın yanına takılıyordum bazen de cafede arkadaşlarla takılıyordum. alev yanımda çok mutluydu. bende mutluydum ama içimi huzursuz eden bir şey vardı. alev’e bazı şeyleri itiraf etmek istiyordum ama bir türlü edemiyordum.bu düşüncelerle ilerlerken, birden cebimden gelen bir titreşimle irkildim.cep telefonum birisinin benimle görüşmek istediğini dürterek bana haber veriyordu. ekrana baktım arayan güzel birisiydi.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    0
    -efendim alev?
    -nasılsın canım?
    -i̇yiyim canım. dışarıdayım, sabah yürüyüşü yapıyordum,sen napıyorsun?
    -bende evdeyim işte,her zamanki gibi. annem de işe gitti. hadi bize gelsene.
    -şey bilmem ki,daha kahvaltı da yapmamıştım ama.
    -olsun canım bende yapmamıştım,gel kahvaltıyı beraber yapalım. sana kendi ellerimle bir şeyler hazırlamak istiyorum.
    -tamam geliyorum. eve haber veriyim de merak etmesinler bari.
    -tamam canım bekliyorum.
    eve haber vererek alev’in evine gittim. alev beni kapıda karşıladı. bütün sevimliliği üzerindeydi. işıl ışıl ela gözleriyle, sımsıcak gülüşüyle karşımda duruyordu. üzerinde beyaz bir tişört ve güzel bir short vardı. ayakları ise her zamanki gibi harika görünüyordu. tırnaklarında parlatıcı oje vardı. beni içeriye davet etti. güzel bir evi vardı. bahçe içerisinde oldukça güzel dekore edilmiş bir yazlık bir evdi. doğrusu ana-kız iyi zevk sahibiydiler. beraber balkona çıktık. çok güzel bir sofra beni bekliyordu. sofrayı görünce dudaklarımı büzdüm.
    -hımm itiraf etmeliyim ki oldukça hünerli ellerin var alev.ne güzel bir sofra bu böyle.bir kuş sütü ekgib.
    -senin için bir şeyler yapmaya çalıştım işte.ee annemiz çalışan kadın olduğu için ister istemez mutfak maharetlerimiz oluyor.
    -çok teşekkür ederim canım ama fazla zahmete girmene gerek yoktu.
    -ne zahmeti canım? hem senin için büyük bir zevkle yaptım.e hadi oturalım artık. çay soğuyacak.
    beraber kahvaltımızı yapmaya başladık. alev’in kendi elleriyle yaptığı peynirli omleti iştahla yedim. arkasından ince dilimlerle kesilmiş salamları atıştırıyordum. doğrusu uzun zamandır böyle güzel kahvaltı yapmamıştım. alev ekmeğine reçel sürüyordu, birden ayağına reçel damlattı.tam ayağını silecekken alev’i durdurdum ve yere eğilerek ayağındaki reçeli yaladım. alev hayretle gülüyordu.
    -ya sana inanamıyorum. nasıl miden kaldırıyor ya?
    -niye kaldırmasında canım, ayağında zehir mi var sanki?
    -ya çok enteresan birisin mahmut.bir başkası olsa iğrenmişti belki.i̇yi ama neden ayaklar?
    ona anlayabileceği şekilde kadınların en çekici yerlerinden birinin de ayakları olduğunu ve bununla bazı erkekleri etkileyebileceğini anlattım ve ona sahip olduğu güzellikleri hatırlatmak istedim. galiba ikna olmuştu, gözlerime sevgiyle bakıyordu.
    -ya harika birisin mahmut. kendimi prensesler gibi hissettim bir an.i̇yi ki yanımdasın.
    bir an gözlerim dalıp gitmişti. alev’e bazı gerçekleri söylemem gerektiğini düşünüyordum ama henüz kendimi hazır hissetmiyordum. alev’in sesiyle kendime geldim.
    -mahmut ne oldu?
    -hiç, dalmışım bir an. sen zaten prensessin güzelim.
    alev birden ayağını reçel tabağına bandırdı ve yüzüme uzattı.
    -al bunu da yala, madem bu kadar çok seviyorsun ayaklarımı, yalasana hadi
    reçelli ayaklarını bana yalattı. arkasından ayağını sarelleye bandırdı.o güzel ayaklarından bir şeyler yemek daha bir tatlı oluyordu.bir süre bu muhabbet devam etti. daha sonra alev yanıma oturdu “kıyamam sana” diyerek elindeki tereyağlı, ballı ekmeği ağzıma koydu. kollarını omuzlarıma sararak dudaklarımdan öpücük aldı.i̇kimizde karnımızı güzelce doyurmuştuk. ellerimize çaylarımızı alarak t.v. nin karşısına geçtik. güzel bir film izliyorduk.i̇kiz koltukta yanyana oturuyorduk.bir ara koltuğa uzandım ve başımı alev’in dizlerine koydum. alev de saçlarımı okşuyordu.bir saat kadar sonra film bitmişti. televizyonu kapattık. alev:
    -bana gitar çalar mısın mahmut?
    -çalarım çalmasına da hani gitar?
    odasına gitti ve elinde bir gitarla geldi. gitarı kontrol ettim, telleri akortsuzdu. hemen bir akort çektim.
    -hımm iyi bir markaymış. gitarının olduğunu niye daha önce söylemedin bakayım? çalmasını biliyor musun?
    -ne bileyim söylemek hiç aklıma gelmedi. odamda öylece duruyordu.i̇ki yıl kadar önce bir hevesle almıştım, birkaç gün kursa falan gittim ama çalmak zor geldi. öyle olunca bırakıverdim.
    -yazık, halbuki devam etseydin iyi olurdu.her işin biraz zorluğu vardır. ama önemli olan istek ve azimle işe sarılmaktır. düzenli bir çalışmayla da o zorlukları aşabilirsin.
    -aman, uğraştık biraz tabi ama ne o öyle la minör,mi minör falan? hoca da hiç öğretemiyordu zaten. ayrıca iki yıldır üniversiteye girmekle uğraşıyordum, bunla uğraşmaya vakit mi vardı sanki. sen beni boş ver de bir şeyler çal.
    hemen güzel bir parça girdim. bildiğim romantik parçaları sırayla geçiyordum. alev kendinden geçmişçesine beni dinliyordu.bir ara aklıma bir çılgınlık geldi. kalktım ve yere, ayaklarının önüne oturdum ve bir serenat geçmeye başladım. alev’in etkilendiği her halinden belliydi. ela gözleri ışıl ışıldı. birden ayağını kaldırdı ve gitarın tellerinde gezdirmeye başladı. öyle olunca tellerden istemediğim sesler çıkıyordu. diğer ayağını da gitarın klavyesinde gezdirmeye başladı. öbür ayağı ise gitarın gövdesindeydi. enstrümana olan hakimiyetimi tamamen kaybetmiştim.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 64.
    0
    ya dur, çalamıyorum
    alev şımarık kızlar gibi gülüyor ve omuz silkiyordu.
    -banane ayağımla çal sende.
    -eh bunu sen istedin.
    birden ayağını tuttum ve pena gibi kullanarak parmaklarını tellere sürtmeye başladım. artık gitardan saçma sapan sesler çıkmaya başlamıştı.:) i̇kimizde kahkahalarla gülüyorduk. alev birden ayağının birini omzuma diğerini de yüzüme koydu. bende gitarı bırakarak ayaklarının altına girdim ve öpmeye başladım.o pembe tabanlarının her cm karesini öpüyor ve yalıyordum. daha sonra dilim parmaklarının arasında gezindi. çok güzel tatları vardı ayaklarının. ayak başparmağını bir süre emdim. daha sonra ayak çukurunu bir süre yüzüme sürdü ve topuğunu ağzıma bastırdı. daha sonra ayaklarını yüzüme sürttü ve ayağıyla yüzüme bir tokat vurdu. ardından ayağını başımın yanına koydu. parmaklarından başlayarak öpmeye başladım. ayak tepeciklerine doğru çıktım ve bileklerine doğru seyahat ettim.bir ara aklıma bir fikir geldi. alev’e bir deniz topu getirmesini söyledim. topu getirdi ve şişirdik. alev’i genişçe bir sandalyeye oturttum ve sandalyenin altına uzandım. deniz topunu da başımın altına koydum. alev de ayaklarını yüzüme koydu ve yüzüme pedal gibi basarak kafamı topun üzerinde yaylandırmaya başladı.bu oyun alev’in çok hoşuna gitmişti.bir ara sandalyeden tutundu yüzüme ağırlığını vererek bastırdı.top neredeyse patlayacaktı. bense tabanlarının pembeliğinden başka hiçbir şey görmüyordum.bir süre bu şekilde devam ettik. alev:
    -ne kadar ilginç ya.sanki dikiş makinasının pedalına basar gibi.ah sahi ya aklıma bir şey geldi.
    -ya,nedir o?
    ayağa kalktı ve salonun bir köşesinde duran ayaklı bir dikiş makinesini bana gösterdi. sanırım ne yapmak istediğini anlamıştım.
    -bu makina annemin. babam bizi terk ettiği zamanlar geçimimizi dikiş dikerek sağlıyordu. şimdi iyi bir işi var ama hala makinesine gözü gibi bakıyor. üstelik bundan daha iyisini,son çıkan elektrikli modellerini alacak kadar kazandığı halde.
    -ee,eskiden kadınlar için ayaklı dikiş makineleri ve merdaneli çamaşır makineleri çok değerliydi. şimdi bunlar birer yaşayan klagibtir. hani eskiden derlerdi.her genç kızın rüyası, bilmem ne dikiş makinası.
    -aman, benim hiç öyle rüyalarım olmadı. gerçi dikiş dikmesini de merak etmiyor değilim. neyse, seni bununla ayaklarımda sallamamı ister misin?
    tahmin ettiğim gibiydi her şey.ama kız nerden bilecekti ki bunu daha önce başka kızlarla yaptığımı. ben işin büyüsünü bozmamak için bilmiyor gibi davranmaya devam ettim.
    -hımm peki nasıl olacak bu?
    -çok basit. sen yine sandalyenin altına gireceksin ve başını pedala koyacaksın. bende pedalla beraber seni de sallayacağım.
    -i̇yi de ben 70 kilo varım. beni orada taşıyabilecek misin?
    -ayol bütün gövdenle pedala yatacak değilsin ya.zaten senin kafan ve benim ayaklarım ancak sığar oraya. ayrıca bir deniz yatağının üzerine yatacaksın. onun sayesinde zorlanmadan sallayabileceğimi sanıyorum.
    ne kadar akıllı bir kızdı alev. hemen bir deniz yatağı getirdi ve şişirdik. biraz sonra alev makinenin başında oturuyordu. bende sandalyenin altındaydım,ve başım makinenin pedalında kızın ayaklarının arasındaydı. alev:
    -hazır mısın?
    -evet, başlayabilirsin.
    makinayı hızlıca çalıştırdı. harika, hatta mükemmel bir olaydı bu.o harika ayaklarının arasında yukarı aşağı doğru sallanıyordum. hiç zorlanmadan sallıyordu. pedalın hemen yan tarafında pedalın hareketiyle dönen büyük bir kasnak vardı.tek gördüğüm o kasnak ve alev’in o dolgun pürüzsüz harika, bacaklarıydı. makinenin tıkırtıları arasında sallanıyordum. bacakları makine çalıştıkça yukarı aşağı doğru hareket ediyordu. alev:
    Tümünü Göster
    ···
  15. 65.
    0
    -nasıl, hoşuna gidiyor mu?
    -harikasın alev. şu an dalgasız bir denizde yüzüyorum sanki. ne bileyim kelimeler kifayetsiz kalıyor.
    -vaavv bu seni şairleştiriyor galiba. biraz daha hızlanayım istersen.
    -dur yavaş biraz başımı döndürüyorsun.
    -bu işin zevki de burada zaten.
    alev daha da hızlanmıştı. o dönek kasnak en az 200 devir/dakika yapıyordu herhalde. bacakları ise daha hızlı hareket ediyordu.bir ara durdu ve ayaklarını yüzüme koydu.
    -of ne zor işmiş ya,ayaklarım yoruldu.
    -ee bu kadar hızlanırsan olacağı buydu. dur, bileklerine masaj yapayım.
    bileklerine güzel bir masaj yaparak yorgunluğunu giderdim. birden ayaklarıyla başımı iterek pedala yatırdı.
    -yat yerine,bu kadar çabuk kurtulacağını mı sandın?
    bir ayağını pedala diğer ayağını da çeneme koydu ve ayak başparmağını ağzıma soktu. makineyi çalıştırarak sallamaya devam etti. başım sallandıkça başparmağı ağzıma girip girip çıkıyordu.bir süre böyle devam ettik. daha sonra ayağını yüzümden çekerek pedala koydu. orta hızla sallamaya devam ediyordu. birden bir kapı sesi duyuldu.i̇kimizde irkildik. arkasından güzel bir kadın sesi geldi.
    -alev, evde misin kızım?
    alev telaşla bağırdı.
    -hii!... annem geldi.
    i̇kimizde paniklemiştik.ben sandalyenin altında kilitlendiğim için kalkamadım. alev de şaşkınlığın ve paniğin etkisiyle yerinden kalkamamıştı. annesi birden içeriye girdi ve bizi o vaziyette gördü.ben korku ve panikle beraber büyük bir şaşkınlık geçirmiştim. çünkü alev’in annesi, fantezilerimi süsleyen, figen hanımın ta kendisiydi. doğrusu alev’in bu denli güzelliğini kimden aldığı şimdi anlaşılıyordu. figen bizi o vaziyette görünce tam bir dumura uğramıştı.ela gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.
    -aa!... çocuklar ne yapıyorsunuz siz?
    ben telaşla kekelemeye başladım.
    -şey, efendim ben, yani sandığınız gibi değil,ben...
    alev sözümü kesti.
    -şey anneciğim dikiş makinası arızalanmıştı da.ne yapacağımı bilemedim, mahmut’u aradım. neyse ki o biraz anlıyormuş, gelip tamir etti.ben de olmuş mu diye kontrol ediyordum.
    -kızım senin makinayla ne işin vardı? daha düğme dikmesini bile bilmiyorsun. ayrıca nasıl kontrol etmek bu böyle?
    -anneciğim ben makineyi çalıştırırken. mahmut’ta alttan bakıyordu düzgün çalışıyor mu diye.
    figen yanımıza geldi ve ikimizi de baştan aşağı süzdü.
    -şu makinayı bir de ben göreyim.sen kalk bakayım kızım. sen hiçbir yere kıpırdama genç adam.
    biraz sonra figen’in o harika ayaklarının arasındaydım. figen makineyi hızlıca çalıştırarak beni sallamaya başladı. doğrusu bu işi gerçekten iyi biliyordu. harika ayakları vardı. tırnaklarında kırmızı ojeler vardı. alev’inkinden daha dolgun o muhteşem bacakları hızlıca yukarı aşağı doğru hareket ediyordu.bu şekilde 10-15 dakika kadar beni salladı. sonunda durdu. figen:
    -aferin delikanlı, makinayı iyi tamir etmişsin. eskisinden bile daha iyi olmuş.
    ben hala o güzel anın etkisinden kurtulamamıştım. esrar çekmiş gibi uçuyordum. figen hanım kalkınca hemen toparlandım.
    -şey, rica ederim efendim. ciddi bir arızası yoktu, sadece bir parçası gevşemiş.
    -dur! sana kim kalk dedi? yat yerine. alev sende otur makinenin başına, sallamaya devam et.
    alev:
    Tümünü Göster
    ···
  16. 66.
    0
    şey, peki anneciğim.
    alev makinenin başına geçti.o güzel ayakların arasında yarım saat kadar sallandıktan sonra ikimizde kalktık. figen koltuğa oturmuş bizi izliyordu.
    -alev, sendeki bu değişikliğin sebebini hep merak ediyordum, şimdi anlaşılıyor.
    -anneciğim lütfen yanlış anlama, gördüğün gibi değil hiçbir şey.
    -tamam kızım ben sana hesap sormuyorum ki.ayrıca itiraf etmeliyim ki çok iyi bir arkadaş seçmişsin kendine.
    yüzüne utangaç bir gülümseme yayılmıştı. yüzüme mahcup gözlerle baktı. bende dudaklarımı büzdüm. biraz oturduktan sonra alev denize gitmemiz için annesinden izin istedi. figen.
    -gidin tabi. akşama geç kalmayın yalnız. yemeğe sende geliyorsun mahmut.
    i̇lk önce biraz çekindim ama alev’inde ısrarıyla daveti kabul ettim. beraber plaja gittik.i̇kimizin de ağzını bıçak açmıyordu. neden sonra ikimizde kahkahalarla gülmeye başladık.
    -doğrusu annende pek aşırı bir tepki vermedi, değil mi?bir başkası olsa kıyametleri koparmıştı belki.
    -ne diyebilirdi ki ayol? ben dikiş makinesinin başında sende ayaklarımın arasında. ne bileyim başkası görse deli derdi herhalde.
    -yalnız bakışları çok manalıydı. olan biteni anlamış gibiydi sanki.ama itiraf etmeliyim ki harika bir annen var.
    -öyledir tabi, ayrıca annem bana güvenir her zaman. bende onun güvenini boşa çıkaracak bir şey yapmadım şimdiye kadar.
    -hımm peki sen bana güveniyor musun?
    -elbette ki güveniyorum. yoksa seni evime almazdım. yoksa güvenmemeli miyim?
    -bilmem.
    muhabbetimiz bu şekilde devam etti. akşama doğru alev’in evine gittik. figen yemekleri hazırlamış bizi bekliyordu. ana-kız hemen sofrayı donattılar.i̇kisi de tüm hüner ve maharetlerini sergiliyordu. özellikle figen mutfak hünerlerini iyi konuşturmuştu. çünkü yemekler bir harikaydı. doğrusu onu terk eden eski kocasının aklına şaşıyordum. yemekten sonra güzel bir muhabbet faslı başladı. figen bir anda bizden biri gibi olmuştu sanki.o da kızı gibi uçuk kaçıktı. alev:
    -anneciğim mahmut çok güzel gitar çalıyor biliyor musun?
    -ya öyle mi? neden bize bir resital vermiyorsun mahmut?
    alev gitarını getirdi. hemen güzel bir resital vermeye başladım. özellikle figen’in gençlik yıllarındaki şarkıları çalıp söylüyordum. doğrusu müzikte asıl kalite o yıllarda vardı. gece geç vakitlere kadar muhabbetimiz devam etti. saat 12.30 gibi izin isteyerek kalktım. alev ve figen hanım bu ziyaretimden fevkalade memnun kaldığını dile getiriyorlardı. gene beklediklerini ısrarla belirttiler. bende bunu çok istediğimi söyledim ve eve gittim.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 67.
    0
    şey pardon,ben mustafa’ya bakmıştım.
    -mustafa henüz gelmedi,bu saatte de gelir mi bilmiyorum. biraz bekleyin isterseniz.
    anlaşılan mustafa catiana’nın koynundaydı yine.bar sandalyesine oturup beklemeye başladım.bu arada garson arkadaşın ikram ettiği çayı yudumluyordum.bir ara arkamdan tanıdık bir ses geldi.
    -hoş geldin delikanlı.
    -ah,hoş bulduk figen hanım. mustafa’ya bakmıştım da.
    -mustafa bu saatte gelmez ki.onun mesaisi akşama başlıyor.
    -hımm neyse ben gideyim o zaman.
    -aa aşk olsun sırf mustafa için mi geliyorsun?biz arkadaşın değil miyiz?
    mahcup bir şekilde gülümsedim.
    -şey sizi de ziyaret etmek isterdim tabi ama belki meşgulsünüzdür diye düşündüm.
    -aman ne meşguliyeti ayol?her gün yaptığımız rutin işler.gel, ofisime geçelim. seninle konuşmak istiyordum zaten.
    i̇çimi bir tedirginlik almıştı. acaba benimle ne konuşmak istiyordu? figen’i takip ettim. biraz sonra ofise geldik. pahalı mobilyalar ve deri koltuklarla,iyi dizayn edilmişti ofis. doğrusu figen’in zevklerini bir kez daha takdir etmiştim. masasının başına geçti, bende karşısındaki deri koltukların birine oturdum. üzerinde gömlek ve mini etek, ayaklarında ince bantlı sandaletler vardı. sekreterine içecek bir şeyler söyledi.bir süre hiç konuşmadan yüzüme baktı.o iri ela gözleri o kadar gizemli bakıyordu ki ne düşündüğünü anlamak imkansızdı. bana okulum ve derslerimle ilgili sorular sordu. daha sonra yerinden kalkarak pencereye baktı bir süre. daha sonra karşıma oturdu ve tane tane konuşmaya başladı. çok yumuşak ve etkileyici bir sesi vardı.
    -bak mahmut, alev benim her şeyim.bu hayatta ondan başka kimsem yok. kocamla bundan yaklaşık 11 sene önce ayrılmıştık. daha o zaman 8 yaşındaydı alev.
    -şey, biliyorum efendim, alev bundan biraz bahsetmişti. yalnız sizi temin ederim kızınızla hiçbir şekilde...
    figen elini kaldırıp beni susturdu.
    -biliyorum mahmut. yanlış anlama,ben sana hesap sormuyorum ki.alev bana her şeyi anlattı dün gece. seninle çok iyi bir arkadaşlığınızın olduğunu söyledi.hem ben kızıma güvenirim. o yanlış bir şey yapmaz. seni biraz tanıyınca da kızıma olan güvenimin boşa olmadığını da anlıyorum.
    bakışlarımı yere çevirdim. nedense içimi biraz utangaçlık kaplamıştı. figen birden ellerimi avuçlarının içine aldı. gözlerinin içi parlamıştı bir anda.
    -ben sana teşekkür etmek istiyorum mahmut. alev’i bugüne kadar hiç bu kadar mutlu görmemiştim. emin ol şu bir hafta içerisinde sihirli bir değnek değmiş gibiydi. alev benim her şeyim. onun biraz mutluluğu benim için dünyalara bedeldir.
    -şey,ne diyeceğimi bilemiyorum efendim. yani onu biraz olsun güldürebildiysem ne mutlu bana.ama ben gelmeden önce mutlu bir hayatınız yok muydu?ben alev’i çok neşeli, uçuk kaçık ve cıvıl cıvıl biri olarak tanıdım.
    -mutluyuz tabi ki canım.her şeye rağmen ikimizde güçlü olmasını bildik.ben onunla,o benimle çok mutluyuz ama bu sefer onu daha bir mutlu gördüm. dediğim gibi, kocamla ayrıldığımızda daha sekiz yaşındaydı alev. zaten babasından doğru dürüst sevgi göremedi.bir de bizi terkedip gidince çok sarsıldı kızım.ben bütün sevgimi ona verdim ona her zaman kol kanat germeye çalıştım ama kızım bir baba sevgisinin ekgibliğini hissetti her zaman.bu yüzden biraz problemli bir çocuk oldu alev.
    birden bakışları buğulanmış ve yüzü kederlenmişti.
    -yaptığım evlilik ise hayatımın en büyük hatasıydı. onun yakışıklılığına, karizmasına, işinde yaptığı kariyere, gösterişli arabasına,mal varlığına falan aldandım. doğru dürüst tanımadan, araştırmadan evlendim onunla. evliliğimizin neticesinde kızım alev dünyaya geldi.her şey başlangıçta iyiydi. ama sonraları asıl yüzünü bana gösterdi kocam. önce eve geç gelmeler, alkollü gelmeler, beni aşağılamalar hatta bazen dayak atmalar başladı.en sonunda da beni aldattığını,hem de yakın bir arkadaşımla aldattığını öğrendim. neticesinde boşandık ama tuttuğu sahtekar bir avukat sayesinde ne nafaka ne de biraz mal, hiçbir şey bırakmadı. kendisi de sahtekarın biriymiş zaten.bir sürü yolsuzluğa adı karışmış.o arkadaşımda alman asıllıydı zaten. beraber almanya ya yerleşmişler ve evlenmişler hatta çocuğu falan olmuş. gittiğinden beridir ne arıyor ne de soruyor.
    -şey evet, alev bana biraz bahsetmişti.bu yaşadıkları gerçekten de iz bırakmış onda.
    -evet, çok zor günler geçirdik. babamı gençlik yıllarımda kaybetmiştim zaten. annem bize sahip çıktı. onun emekli maaşı, benim de terziliğim sayesinde geçinebildik.bu arada, evliliğim yüzünden yarım kalan üniversite tahsilimi tamamladım. neyse ki annem vasıtasıyla burada bir işe girdim ve bulunduğum mevkie kadar yükseldim. annemi de iki yıl önce kaybettim.o da benim için çok zor oldu ama hayat devam ediyordu sonuçta. şimdi tanrıya şükürler olsun durumumuz çok iyi,ama bazı şeylerin izleri kolay silinmiyor anlıyor musun mahmut?
    gözlerinden süzülen yaşları sildi. bende dudaklarımı büzmüş dinliyordum. başımı salladım.
    -anlıyorum figen hanım. gerçekten zor günler geçirmişsiniz ama yine de şanslısınız.şu anda bir çok insanı imrendiren bir hayatınız var. alev şimdiye kadar tanıdığım en harika insanlardan biri. üstelik sizin gibi mükemmel bir annesi var. bazı zorluklar insanları olgunlaştırır. alev de bu yaşadıkları sayesinde olgunlaşmış. çok sağlam bir kişilik kazanmış gördüğüm kadarıyla. bunlar da başarılı bir hayat için çok önemlidir. artık üzülmeyin, umarım alev üniversiteyi de kazanacaktır ve başarılı bir tahsil yapacaktır.
    -umarım mahmut. bunu nasıl yürekten istiyorum bilemezsin.ben ona her zaman güveniyorum. ayrıca arkadaş seçimi de çok iyi. senin gibi biriyle arkadaşlık etmesi bunu gösteriyor. seni de birkaç yere soruşturdum. sakın yanlış anlama, sadece birkaç arkadaşına falan sordum işte. seni çok iyi methettiler, çok iyi biri olduğunu söylediler. sakın yanlış düşüncelere kapılma, sadece seni tanımak istedim anlarsın ya.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    0
    i̇çimi sıkıntı kaplamıştı birden. alev’e bazı şeyleri hala söyleyememiştim ama artık söylemeye mecbur hissediyordum kendimi. olayların daha fazla büyümesi ve dallanıp budaklanması beni korkutuyordu. alev’i çok seviyor ve onu asla üzmek istemiyordum. figen:
    -dediğim gibi mahmut. alev senin yanında çok mutlu, umarım bu arkadaşlığınız uzun süre devam eder. sakın sana emrivaki yaptığımı sanmayasın. belki bir sevdiğin vardır ama alev’le arkadaşlığının devam etmesi temennimdir.
    -bunu bende çok isterim figen hanım. gerçekten de alev tanıdığım en mükemmel insanlardan biri.
    birden muzipçe gülümsedim.
    -hımm umarım benden kızınıza babalık yapmamı istemeyeceksinizdir
    -hahahaha... çok şakacısın mahmut.:) zekice bir espriydi aferin böyle bir şey yapsam alev annesi olduğumu bile dinlemez beni mahveder.
    -yapar valla. geçenlerde mustafa’nın kız arkadaşını bana biraz yakınlık gösterdi diye dövecekti nerdeyse.
    muhabbetimiz bu şekilde devam etti.bu kadına hayranlığım daha da artmıştı. modern görüşlü, önyargısız düşünen, çok anlayışlı bir kadındı.bu arada gözüm ikide bir ayaklarına kayıyordu. koyu renk ojeli ayakları cam sehpanın altında rahatça görülebiliyordu. çaktırmadan bakmaya çalışsam da ara ara gözlerim yakalanıyordu.bu arada sekreteri bize soğuk birer meşrubat getirmişti. meşrubatlarımızı yudumlarken figen kaza ile bardağını devirdi ve meşrubatı ayağına döktü.(bana bilerek yaptı gibi gelmişti) figen:
    -hay aksi.bu günde sakarlığım üzerimde. mahmut masada peçete olacaktı. onu alabilir misin? ayakkabım ıslandı, kalkamıyorum.
    fırsat bu fırsattı. peçeteyi aldım ve “müsaadenizle efendim” diyerek ayaklarını temizledim. figen’in bakışları birden değişmişti. gözlerinde hükmedici bir bakış belirmişti. bardağının dibinde kalan kolayı diğer ayağına döktü ve ayağını sehpanın üzerine koyarak benden temizlememi istedi. elimi tam peçeteye uzatmıştım. figen:
    ···
  19. 69.
    0
    -hayır peçete ile değil, yalayarak temizlemeni istiyorum.
    hemen ayaklarını yalamaya başladım.her bir cm karesini yalayarak tek damla bırakmayana kadar temizlemiştim ayaklarını. figen ayaklarını kaldırdı ve yüzümü tabanlarına yapıştırmamı istedi.bir anda yüzümü o pembe ve pürüzsüz tabanlarına gömdüm. oksijen maskesinden hava çeker gibi ayaklarının kokusunu ciğerlerime çektim. daha sonra dilim parmaklarında gezinmeye başladı.her bir parmağını ayrı ayrı emdim. özellikle başparmağını uzunca emdim. daha sonra figen masasına geçti.
    -şimdi maillerimi okuyacağım. senden de ayaklarıma güzel bir ilgi göstermeni istiyorum.
    hemen masasının altına geçtim. figen ayaklarını yüzüme koydu ve önündeki bilgisayarla ilgilenmeye başladı.o maillerini okurken bende ayaklarına güzel bir muamele çekiyordum. ayaklarını dakikalarca öptüm, yaladım, kokladım, emdim yüzüme gözüme sürdüm.en az alev’in ayakları kadar tatlı ayakları vardı.bu arada figen kaza ile masadaki ataç kutusunu yere düşürdü. ben ona işine devam etmesini söyledim ve ataçları yerden toplamaya başladım. topladıktan sonra kutuyu bir kenara koyup yeniden ayaklarına yöneldim. figen bilgisayarla ilgilenmeyi bırakıp ayaklarını yüzüme sürmeye başladı. ayak çukurunu bir süre burnumda gezdirdi. daha sonra parmaklarını tekrar ağzıma soktu. bu zevkli dakikalar devam ederken birden ofisin kapısı açıldı. gelen alev di.i̇kimizde bir an için telaşlandık. alev :
    -merhaba anneciğim nasılsın?
    -alev girerken kapıyı vursana yavrum.
    -şey anneciğim özür dilerim aklıma gelmemişti.
    ben sessizce masanın altına iyice girmeye çalıştım,ama istemeyerek biraz tıkırtı çıkmıştı. alev:
    -anne orada biri mi var?
    figen hiç bozuntuya vermeden bana seslendi:
    -mahmut topladın mı ataçları?
    hemen ataç kutusunu aldım ve masanın altından çıktım. elimdeki ataç kutusunu masanın üzerine koydum. alev beni görünce çok şaşırmıştı.
    -mahmut sen ne arıyorsun orada?
    -merhaba alev. buyurun figen hanım hepsini topladım. şey alev annen bilgisayarda bana bir şey gösteriyordu. bu arada ataç kutusunu kazayla yere düşürdük, bende yardım etmek için masanın altında onları topluyordum.:)
    alev şüphe ile masanın altına baktı.
    -ama anne, ayakların neden çıplak?
    -ayakkabılarım ayağımı rahatsız etmişti kızım. ondan çıkarmıştım.
    -hımm anlaşılıyor. mahmut beni dışarıda bekler misin? annemle bir şey konuşacağım.
    ofisten çıkarak kapı önündeki koltuklardan birine oturdum. biraz sonra alev ofisten çıktı ve beraber otelin bahçesine çıktık. gözlerinde sinirli bakışlar vardı.bir süre hiç konuşmadık. neden sonra alev sessizliği bozdu:
    -anlat bakalım içeride neler oluyordu?
    -neyi anlatacağım ki alev?her şey gayet açık, gördüğün gibi.
    -masanın altında ataçları topluyordun öyle mi?buna inanmamı mı bekliyorsun?
    -alev, annenle ilişkiye girdiğimi düşünmüyorsundur umarım.
    -ya iğrençsin mahmut. sana öyle bir şey diyen oldu mu şimdi?
    -ne bileyim, yaptığın triplerden bu anlam çıkıyor.
    birden yüzüme öfkeyle baktı. kafasını çevirerek sustu.bir süre somurttuktan sonra yine yüzüme baktı.ben hemen ellerini avuçlarımın içine aldım.
    -alevciğim önce sakin olalım tamam mı? bu şekilde tartışarak bir yere varamayız.
    -ya özür dilerim yine parladım,ama seni öyle annemin ayaklarının altında görünce,ne bileyim...
    -canım dedik ya ataçları topluyordum. hem annenin ayaklarını yaladığımı varsayalım. niye kızıyorsun ki,dün mecburen annenin ayaklarında sallanmıştım unuttun mu?
    -ya biliyorum,ama o başkaydı sanki. biraz mecburi gibi olmuştu.
    -i̇yi ya varsayalım ki bu da mecburi gibi oldu. hem hatırlarsan işıl’ın ayakları da yüzümden geçmişti. o da mı mecburiydi?
    -şey,ne bileyim değildi herhalde
    hemen kollarımı omuzlarına dolayarak sarıldım. alev’in yüzünü tatlı gülümsemeler almıştı.
    -canım benim hemen de kıskançlık triplerine girermiş.
    alev de kollarını belime dolamıştı.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 70.
    0
    -e sende rahat dur o zaman.
    -alevciğim kafana yanlış düşünceler gelmesin.o senin annen öncelikle. ayrıca çok şanslısın. çünkü gerçekten harika bir annen var.sen gelmeden önce seni konuşuyorduk. bana teşekkür ediyordu anlıyor musun? seni çok mutlu görmüş galiba. yalnız bana teşekkür ederken gözlerindeki ışıltıyı fark ettim. kısacası annen seni çok seviyor alev. hayatını sana adamış, seni bu günlere getirmiş. evet belki bir baba sevgisinin ekgibliğini hissettin hayatında.ama annesi babası olmayan yetimhanelerde büyüyen çocuklarda vardır. birde onları düşünsene?ne bir anne,ne de baba sevgisini tadabiliyorlar. şansları olursa birileri onları evlatlık alıyor ama öz anne ve baba gibi olur mu hiç? senin ise seni çok seven bir annen var.
    alev gülümseyerek beni dinliyordu. o iri ela gözleri ışıl ışıl parlıyordu.
    -ayrıca annen sana güveniyor gerçekten. üstelik çok çağdaş ve demokratik bir insan. annenin kıymetini bil alev.bak ben bile bir hafta geçmesine rağmen ailemi özlemeye başladım. tanrıya şükürler olsun beni çok seven bir ailem var.
    -canım anneciğim, bende onu çok seviyorum.
    -ayrıca bende çok şanslıyım, çünkü çevremde bana değer verdiğine inandığım ve benimde değer verdiğim dostlarım var. bunlardan biri de şüphesiz sensin alev. sen gerçekten en iyi arkadaşımsın.
    alev’in bakışları mahzunlaşmıştı ve başını önüne eğmişti.
    -evet haklısın, seninle arkadaşız sadece.
    -şey alev, aslında sana bir şey söylemem gerekiyordu...
    birden cep telefonum çalmaya başladı. ekrana baktım arayan mustafa’ydı. onunla görüştükten sonra alev’in yüzüne baktım. alev meraklı gözlerle bana bakıyordu:
    -hayırdır mahmut ne oldu?
    -valla bende anlayamadım. mustafa acilen beni çağırıyor. yardımıma ihtiyacı varmış.ne oldu ki?
    -aman, başını kızın biriyle derde sokmuştur eminim.
    -bilemiyorum artık. şey bana bir iki saatliğine izin verir misin alev? gidip şuna bir bakayım.
    ···