/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 126.
    +1
    beyler bu baslıkta boncuktan bahsetmeyin artık butun sevgimi sinire cevirdi amk. bebesi lutfen bahsetmeyin
    ···
    1. 1.
      0
      Bu da Jüpiter gençlik. Adam hikayeyi 3 kişi zütürüyor. Yancısı olmadan hikaye de yok
      ···
  2. 127.
    +3
    eve geçiyorum, birazdan başlıcam. ve bu gece uzun yazıcam.
    ···
    1. 1.
      +1
      Takipteyim panpa
      ···
  3. 128.
    0
    5.sayfadan REZ hadi hayırlısı
    SELAMLAR HERKESE
    ···
  4. 129.
    0
    Rez
    Devam panpa
    ···
  5. 130.
    +5 -1
    geldim beyler. başlıyorum.
    ···
    1. 1.
      +1 -3
      Geldim binler olacak galiba ?
      ···
  6. 131.
    +16 -2
    #
    -anlamadım. dedi çağdaş.
    söylediklerimi duymuştu ama anlam verememişti.
    bi kaç saniye kalakaldım öylece.
    -iyi misin? dedi sonra çağdaş.
    -iyiyim kardeşim, daldım öyle. dedim
    çağdaş duruma uyanmasın diye bir an önce kendime gelmeye çalıştım.
    insan geçmişini 2 defa kaybeder mi amk?
    ben kaybettim,
    önce geçmişimi sonra da geçmişimin sahibini kaybettim.
    artık adana'da kalmamın hiç bir anlamı yoktu benim için.
    ama apar topar gidersem buraya neden geldiğim çok belli olacaktı.
    o yüzden bir müddet beklemem gerekiyordu.
    öyle de yaptım.
    saat akşam 6'ya geliyordu ki ayaklandım
    -kardeşim artık bana müsade, yolum uzun, daha fazla geç kalmiyim. dedim
    -bu saatte yola mı çıkılır kardeşim, yat uyu, yarın çıkarsın. dedi çağdaş
    aslında mantıklıydı söyledikleri ama artık burda kalamazdım.
    içimdeki boşluğa bir de huzursuzluk eklenmişti.
    çanakkale'de beni bekleyen, beni merak eden insanlar vardı.
    bir an önce dönmeliydim.
    hem burda kalsam bile sıkıntıdan uyuyamazdım ki,
    sabaha kadar kafamda kurardım bi şeyler.
    -yok kardeşim, yarın sabahtan işim var çanakkale'de, yetişmem lazım. dedim
    -sen bilirsin. dedi
    belki de inanmamıştı ama ısrar etmedi.
    -eyvallah. diyerek çağdaş'la vedalaştım ve arabanın anahtarını alarak indim aşağıya.
    arabaya bindim.
    şehirden çıkmadan önce bi paket sigara aldım.
    ankara tabelasını takip ettim.
    çıktım otobana.
    henüz ankaraya yeni varmıştım ki gözlerim kapanıyordu.
    ama aptal gibi sürmeye devam ettim.
    çanakkale'ye kadar bu şekilde gidemeyeceğimi biliyordum ama durmadım işte.
    ağır ağır kapanıyordu gözlerim.
    uyumuşum.
    karşıdan gelen kamyonun deli gibi çaldığı korna ve kör edercesine yaptığı selektörle geldim birden kendime.
    ve o an çok garip bi şey oldu beyler.
    o kamyonun altına girmedim ama kazayı gördüm.
    ve bir çığlık sesi yankılandı kulaklarımda.
    çok tanıdık bir sesti,
    uzaklardan gelen çok tanıdık bir ses hem de.
    bunları yaşadığım saliseler içinde panikle kırdım direksiyonu hiç bakmadan sağa.
    orda başka bir araba olsa ona çarpacaktım belki de,
    ama panik hali işte, mantıklı düşünmek ne mümkün.
    atlattığım kazanın şokuyla bi kaç yüz metre daha sürmeye devam ettim mantıklı düşünemeden,
    ama biraz sonra kendime geldiğimde daha fazla devam edemeyeceğimi anladım.
    az önce gördüğüm ve gözümün önünden gitmeyen görüntü resmen beynimi uyuşturuyordu.
    bi benzinlik bulana kadar devam ettim.
    bulduğum ilk benzinliğin arka tarafına çektim arabayı.
    deli gibi uykum olmasına rağmen uyutmayacak derecede netti hala gözümün önünden gitmeyen görüntüler.
    kafayı yemek üzereydim.
    "allahım noluyor bana" diyerek yukarı doğru baktım çaresizce.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 132.
    +1
    Devam reyiz okuyoruz
    ···
  8. 133.
    +11 -1
    #
    derken düşünceler arasında uykuya daldım.
    uyandığımda saat gece 2 olmuştu.
    biraz da olsa kendime gelmiştim.
    yola devam ettim.
    hiç bir şey düşünmemek, beynimi meşgul etmek adına açtım müziği son sen,
    sıla'dan "vur kadehi ustam" çalıyordu.
    çok sevdiğim bir şarkıydı.
    açtım son ses,
    eşlik ettim sıla'ya.
    kalan bütün yol böyle geçti beyler.
    sabah 9 gibi geldim çanakkale'ye.
    normalde çarşamba geceleri sahnem vardı ama patrona, ahmet abi'ye haber bile vermemiştim.
    ahmet abi kral adamdı ama patrondu neticede,
    patronluğunun haricinde çok da disiplinli bir adamdı.
    geçerli bi bahanem olmadığı sürece haber bile vermeden işe gitmemem onun beni gibmesi için gayet geçerli bi sebepti.
    ama ondan önce ezgi ve murat vardı.
    onlara da mantıklı bi şeyler söylemek gerekiyordu.
    konuşulacak çok şey vardı.
    eve girer girmez telefonumu açtım.
    bir ton mesaj gelmişti yine.
    ezgi'nin son mesajında "döner dönmez beni ara, konuşmamız gereken şeyler var.." yazıyordu.
    ne konuşacağımızı çok merak etsem de önce uyumam lazımdı.
    uyumadan önce babamı arayıp geldiğimi söyledim.
    rahatlamıştı.
    hemen ardından ezgi aradı.
    açtım direk telefonu.
    -efendim. dedim
    -döndün mü. dedi
    -evet. dedim
    -iyi misin. dedi
    -iyiyim. dedim
    -akşam seni almaya gelicem, evde olur musun. dedi
    -ararsın. dedim
    -murat'ı arama, ararsa da açma olur mu? dedi
    -neden. dedim
    -çok kızgın sana, ben geldiğini söyleyeceğim, bi kaç gün siniri geçsin. dedi
    -tek kızgın olan o değil. dedim
    "neden" diye bile sormadı ezgi.
    -anladım. dedi sadece.
    -görüşürüz o zaman. dedim
    -görüşürüz. dedi
    adana'dayken konuştuğumuzda beni deli gibi merak eden ezgi gitmiş,
    yerine soğuk soğuk konuşan bir ezgi gelmişti.
    anlam veremedim ama çok yorgun olduğum için hiç bir şey düşünmeden uyumayı tercih ettim.
    saat akşam 6'ya geliyordu uyandığımda.
    hayvan gibi uyumuş, pamuk gibi olmuştum amk.
    bi kaç gündür duş alamadığım için önce duşa girdim.
    rahatlamıştım.
    sonra evde bi şeyler atıştırdıktan sonra çıktım dışarı.
    eski kordon'a indim.
    bizim tahta masalara oturdum.
    cebimden telefonu çıkartıp ezgi'yi aradım ve her zamanki yerde olduğumu söyledim.
    -birazdan geliyorum. diyerek telefonu kapadı ezgi.
    15 dk kadar sonra gelmişti.
    ···
  9. 134.
    0
    Sende 15 dakikadan önce gelmeyecen heralde?
    ···
  10. 135.
    +11 -1
    #
    selam bile vermeden oturdu karşıma.
    -iyi misin? dedi
    insanlar süreki "iyi misin" diye soruyordu bana,
    sıkılmıştım artık bu sorudan.
    "gerçekten de bu kadar kötü mü görünüyordum dışardan" diye merak ettin.
    -iyiyim. diye kırmadan cevap verdim.
    bi süre sessizlik oldu.
    içerden gelen eleman
    -bi şey ister misiniz? dedi
    -2 bira alalım. dedi ezgi bana sormadan.
    ben de itiraz etmedim.
    hala susuyorduk ikimizde.
    konuşucak çok şey vardı ama susuyorduk işte.
    ama sonra ben daha fazla dayanamayıp.
    -"konuşacaklarımız var" demiştin. dedim
    -evet ama benimkilerin acelesi yok, önce sen anlat bakalım. dedi
    -benimkilerin acelesi olduğunu nerden çıkarttın peki. dedim
    -acelen olmasa haber bile vermeden çekip gitmezdin her halde di mi? dedi
    kendi çapında haklıydı,
    cevap vermedim,
    sustum.
    düşündüm bir süre.
    biralar gelmişti.
    birer yudum almıştık ki ezgi yine lafa girdi,
    -eee ne yaptın ne ettin istanbul'larda. dedi imalı imalı.
    ezgi'nin ben telefonu kapattıktan sonra babamla konuştuğu belli oluyordu.
    ben istanbul yalanını bi tek babama söylemiştim çünkü.
    ama ezgi'nin bu yalana kanmadığı hal ve hareketlerinden belliydi.
    bu yalanı uzatmanın gereği yoktu.
    -istanbul'a gitmedim. dedim
    -aaa. dedi ezgi yalandan şaşırmış gibi yaparak.
    istanbul'a gitmediğimi zaten biliyordu ama benim ağzımdan duymak istiyordu.
    sinirlendiğim için cevap vermedim.
    ezgi'nin yüzündeki alaycı gülümseme birden kayboldu.
    bir erkek edasıyla elini masaya vurarak.
    -benle oyun oynama ali, bana yalan söyleme ali. dedi resmen dişlerini sıkarak.
    -ortada bir oyun var evet, ama bu oyunu oynayanın ben olduğumu hiç sanmıyorum be ezgi. dedim
    -ne söylemek istiyorsan açık açık söyle. dedi ezgi
    o an orda patladım beyler.
    hissettiklerim, adana'da yaşadıklarım, yolda gelirken gözümün önüne gelen görüntüler, aslı'nın bilinmeze doğru gidişi..
    hepsi bu patlamaya itmişti beni.
    birden ayağa kalktım öfkeyle.
    -neyi açık açık biliyorum ki açık açık söyliyim amk, ne saklıyorsunuz lan benden, nasıl bir oyunun içindeyim ulan ben, 25 yaşında adamım, hiç mi eşim dostum yok sizden başka, hiç mi ilk okul öğretmenim yok, hiç mi aşık olduğum kız yok, madem yıllardır burda, çanakkale'deyiz züt kadar yerde neden kimse tanımıyor ulan beni, kimim ulan ben, neyim ulan, yeter lan.. diyerek bağırıyordum.
    ezgi çaresizce ve korkuyla dinliyordu beni.
    yoldan gelen geçen herkes bize bakıyordu,
    mekanın garsonlarından biri bize doğru geliyordu
    ezgi eliyle "sorun yok" der gibi bi işaret yaptı.
    garson gelmedi yanımıza.
    ezgi hiç bi şey dinlemeden sadece dinliyordu beni.
    -cevap verselen lan bana. diye bağırıyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 136.
    0
    Panpa hızlı lütfen önce depola gece seri gir bundan sonra bence
    ···
    1. 1.
      0
      burda canlı canlı yazmak daha güzel oluyor ama
      ···
  12. 137.
    +13 -2
    #
    daha önce sesimi bile yükseltmediğim ezgi'nin yüzüne yüzüne "cevap ver ulan" diyordum.
    -dök içini, rahatla. dedi ezgi gayet rahat bi şekilde.
    onun bu rahatlığı sinirimi bi kat daha arttırmıştı.
    -ne rahatlaması amk ya, neyin rahatlaması ezgi, içimdeki bu boşluk dolmadan rahatlar mıyım sanıyorsun sen, içsem, bağırsam, çağırsam, masaları devirsem neye yarar ki amk. yarımım ulan ben, hatta belki yarımdan da azım, içimde kocaman bi boşluk var ezgi, kayboluyorum ben orda. dedim
    -adana'da dolduramadın mı o boşluğu. dedi ezgi
    biliyordu, her şeyi biliyordu. ezgi de murat da benden daha zekiydi,
    murat'ın arkadaşının sırrımı tutacağına inanarak aptallık etmiştim.
    ama artık bunları düşünmek için çok geçti.
    eteğimdeki bütün taşları dökecektim.
    belki de bana hiç ait olmayan bu hayata daha fazla alışmaya çalışmayacaktım,
    ezgi'yi sevmeye çalışmayacaktım.
    -dolduramadım ezgi, çok yaklaştım ama beceremedim. dedim biraz da olsa sakinleşerek.
    ses tonum normale dönmüştü ama hala ayakta konuşuyordum.
    -oturur musun lütfen. dedi
    az önce kalktığım yere geri oturdum.
    masanın üzerinden uzanarak ellerimi tuttu ezgi.
    ama aşk dolu değil dostça dokundu.
    -bak ali, ben seni sevdim, çok sevdim, çocukken sevdim hem de, ne olursa olsun yanındayım, bana karşı bi sorumluluğun yok, anlat bana nolur, ne oldu orda? dedi
    orda yaşananları açık açık ezgi'ye anlatacağım hiç aklıma gelmezdi.
    onun beni sevdiğini biliyordum,
    hatta daha bi kaç gün öncesine kadar ben de onu sevdiğimi zannediyordum.
    ama ok yaydan çıkmıştı bir kere.
    bi kaç dakika konuşmadan bekledim.
    denize baktım,
    dalgaları dinledim ama toparlayamadım kafamı.
    böyle giderse de uzun süre toparlayamayacaktım.
    madem doğruları istiyordum herkese, her şeye karşı açık oynayacaktım,
    açık oynayacaktım blöfe düşmeden, kozlarını kullandırtmadan bitirecektim bu oyunu.
    ya bob diyeceklerdi her zamanki gibi ya da rest çekeceklerdi.
    ya komple kazanacaktım, ya da tamamen kaybedecektim.
    ve başladım anlatmaya.
    adana'ya gidişimi, çağdaş'ta kaldığımı, aslı'yı bulduğumu, onun benden kaçtığını, caner'in nerdeyse beni bıçaklayacağını, sonra onların gittiğini her şeyi ama her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattım.
    konuşmanın sonuna kadar beni şaşırmadan dinleyen ezgi,
    aslı'nın gittiğini duyunca şaşkınlığını gizleyemedi.
    -nasıl yani gitti, nereye gitti? dedi
    -bilmiyorum ezgi, söz verdi bana ama sözünü tutmadan çekti ve gitti işte, kalan yarımı tamamlayamadan gitti. dedim
    ağlamayı seven bir insan değildim,
    hatta çevremde ağlayan insanları görünce kızardım onlara ama bu sefer bu duruma ben düşmüştüm.
    tutamadım kendimi,
    koyverdim gitti.
    ezgi yerinden kalktı ve yanıma oturdu.
    elleriyle sildi gözyaşlarımı
    dayanamadım, koydum başımı ezgi'nin omzuna.
    -ben burdayım. dedi
    -peki hep burda mıydın ezgi. dedim
    -hep burdaydım ali. dedi
    bunu duymak iyi gelmişti.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 138.
    +5 -2
    bu hikayeyi ve bu geceyi daha iyi özetleyen bir şarkı daha var mıdır acaba.. http://youtu.be/nD6ib2h90sw
    ···
  14. 139.
    +9 -1
    #
    -biz geçmişi konuşmayacağımıza, güzel bir gelecek kuracağımıza dair söz verdik birbirimize ali. sen, ben ve murat söz verdik. allah sana bi şans daha verdi ali, tertemiz bir sayfa açtı sana, al yeniden başla dedi hayata, kıymetini bil ali. dedi
    -peki senin hiç birini çok sevdiğin ama kimi sevdiğini bilmediğin oldu mu ezgi. dedim
    -hayır olmadı, ben hep bildim kimi sevdiğimi. dedi
    -ben bilmedim işte ezgi. dedim
    bu sözlerim normalde onu çok üzerdi ama o an bana destek olmak için hiç bir tepki vermedi.
    -ne yaparsan yap yanındayım ali, ama nolur bırak da mutlu olalım. dedi
    -tek amacım bu ezgi, ben o kazadan sonra bir çok kez güldüm yanınızda, bir çok kez eğlendim deli gibi, bir çok kez şarkılar söyledim size, ama dedim ya hep yarımdım bi şekilde, dolduramadım tam anlamıyla içimi. dedim
    -ya aradığın gerçekler seni mutlu etmeyecekse ali, ya daha çok üzecek, ya kalan yarını da alacaksa senden? dedi
    cevap vermedim.
    sustum yine bir süre.
    -peki ezgi o kaza, sen orda mıydın? dedim
    -hayır değildim. dedi
    -nasıl oldu o kaza, anlatır mısın? dedim
    -bunu sana defalarca anlattık ali? dedi
    -bi daha anlat ezgi. dedim
    -eski yoldan bahçeye gidiyordun babanın yanına, arabada ne oldu bilmiyoruz, ama yoldan çıkmışsın, takla atmış araba, girdiğin bahçenin sahipleri bulmuş seni ilk, sonrasında da yaşadığın ağır travma ve hastanede geçen 2 yıl işte. dedi
    -hepsi bu mu ezgi. dedim
    -hepsi bu ali. dedi
    -yanımda kimse yok muydu, tek miydim o arabada. dedim
    -evet ali tektin, senden başka kimseye bi şey olmadı. dedi
    -peki o çığlık ezgi? dedim
    -ne çığlığı. dedi
    -o duyduğum çığlık kime aitti, duydum o sesi ben ezgi, bir kadın, bir kadın çığlık atıyordu sadece. dedim
    ezgi konuşmanın başından beri ilk defa bu kadar panik olmuştu.
    eli ayağına dolanmıştı, ne yapacağını bilemez haldeydi.
    onu sonunda köşeye sıkıştırmıştım.
    -kafan çok karışmış ali. diye üste çıkmaya çalıştı ezgi.
    -kafam hiç karışmayacak kadar boş ezgi, doldurmaya çalışıyorum ya zaten. dedim
    -yalan yanlış şeylerle doldurma o zaman. dedi
    -doğrularla doldur o zaman ezgi. dedim
    -insan neye inanmak isterse ona inanır ali, biz sana zaten verdik doğruları. dedi
    -peki ezgi. dedim konuşmanın sonucunda bi yere varamayacağımızı anlayarak.
    birbirimizi daha fazla üzmenin alemi yoktu.
    biraz sonra ezgi'nin telefonu çaldı.
    arayan murat'tı.
    bana çok kızgındı ama ezgi'ye beni soruyordu.
    ezgi iyi olduğumuzu ve yerimizi söyleyip kapattı telefonu.
    -geliyor mu? dedim
    -sanmam. dedi
    -ariyim mi ben bi, çağırayım mı. dedim
    -murat'ı bilmiyor musun sen, bırak geçsin siniri, kendi gelir zaten. dedi
    -peki. dedim ısrar etmedim.
    derken telefonum çaldı.
    ahmet abi arıyordu.
    -hah şimdi sıçtık işte, ne dicem adama ben şimdi. dedim
    -"sağol abi" diyeceksin. dedi ezgi tebessüm ederek.
    -anlamadım. dedim
    Tümünü Göster
    ···
  15. 140.
    0
    Panpa o zaman hevesin kaçmasın hikaye iyi gidiyo ama olaylar çok yavaş ilerledi bilinmezlik çok fazla biraz hızlı ilerlet akışı devam
    ···
    1. 1.
      +3 -1
      acelemiz yok be paşa
      ···
  16. 141.
    +8 -2
    #
    -aç sen telefonu. dedi
    tırsa tırsa da olsa açtım telefonu.
    -efendim abi. dedim
    -ali'cim merhaba. dedi
    -merhaba abi. dedim
    -nasıl oldu baban. dedi
    ufak bi süre duraksasam da mevzuyu çakmıştım.
    -ha iyi abi, iyi çok şükür. dedim
    -bağı bahçeyi bıraksın bi süre, çok yormasın kendini. dedi
    -doğru diyosun abi de dinlemiyor ki işte. diye dalıverdim yalanın orta yerinden.
    -yarın gelicek misin. dedi
    -gelicem abi. dedim
    -tamamdır, görüşürüz o zaman, çok geçmiş olsun tekrardan. dedi
    -sağol abi. dedim ezgi'ye bakıp gülerek.
    o da gülerek karşılık verdi bana.
    -seni bulamayınca, telefonlara da çıkmayınca bara gittim ahmet abi'ye sormak için seni, ama sonra onun da senin nerde olduğunu bilmediğini farkettim. sinirliydi, ben de "babası hasta, bahçeye gitti apar topar" dedim işte. dedi gülerek.
    -iyi yapmışsın, oyardı yoksa beni. dedim
    biralarımızı bitirdik.
    hesabı ödeyip kalktık ordan.
    kalktığımızda saat 8'e geliyordu.
    daha erkendi,
    akşama kadar uyuduğum için uykum da yoktu ama yalnız kalıp düşünmeye çok ihtiyacım vardı.
    ama ondan da önce haluk abi'den aldığım emanet arabayı geri zütürmem gerekiyordu.
    ezgi'nin motoru vardı.
    o, motora atlayıp gitti.
    ben de arabayı zütürmek üzere sürdüm çarşıya doğru.
    haluk abi'nin dükkana geldim.
    selam vererek girdim içeri.
    akşam vakti olduğu için haluk abi çocukları göndermiş ama muhasebe işlerine bakan hatunu göndermemişti.
    niyeti çok belliydi.
    haluk abi karı kız muhabbeti dışında harbiden adam gibi adamdı,
    ama hatunlar onun en zayıf noktasıydı.
    ama çok da kızmıyordum aslında haluk abi'ye.
    o, öyle mekanlarda bakışlarıyla kızları rahatsız eden magandalardan hiç olmadı,
    henüz orta yaşlarda bile olmamasına rağmen yer yer kır düşmüş saçları ve düzgün vücudu hatunlara cazip geliyordu zaten,
    o yüzden çok kovalamazdı kızları,
    e cepte para da var tabi.
    kafasına birine taktı mı hiç çekinmeden şansını dener red cevabı alırsa başka çiçeklere konardı.
    o çiçeklerden biri de bu hatundu işte.
    dükkanın muhasebe işlerine bakan bu hatun gerçekten de çok güzeldi.
    27-28 yaşlarında ve bekardı.
    havalar sıcak olduğunda açık saçık giyinmekten çekinmezdi.
    haluk abi'nin paslarına da karşılık verdiği için o da bırakmadı peşini.
    aralarındaki ilişkinin boyutunu bilmiyordum ama alan razı veren razıydı sizin anlayacağınız.
    ben girdiğimde haluk abi kızın masasına oturmuş hem kızla geyik yapıyor hem de yukardan hatunun çatalı kesiyordu.
    haluk abi beni sevse de geldiğimi görünce "geldi yine tipini gibtiğim" der gibi baktı bana.
    aldırış etmeden selam verdim ikisine de.
    ortamı çok fazla bölmemek için
    -abi anahtarı getirdim, çok sağol. dedim anahtarı haluk abiye uzatarak.
    haluk abi önce elini uzatsa da sonra geri çekti.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 142.
    +6
    #
    -kalsın oğlum sende, merso'yu boşuna mı aldık. dedi yan gözle hatuna bakarak.
    -abi olmaz öyle şey, arabaya ihtiyacım yok hem, eyvallah. dedim
    -senin olmaz hatunların olur oğlum. dedi pis pis gülerek.
    normalde belki yapmayacağı bir hareketti ama hatunun yanında gaza gelerek ciddi ciddi almadı haluk abi arabayı.
    hatuna gösteriş yapıyordu aklınca.
    işin garibi salak muhasebecinin de hoşuna gidiyordu haluk abinin yaptığı şekiller.
    -iyi abi, madem öyle diyorsun, satılana kadar kalsın bende. dedim
    -hah şöyle, hem bak iyi dedin, ilgilenirsin de arabayla, ilan koy internete bi tane, soran eden olursa gösterirsin arabayı, benim uğraşacak vaktim yok, hem işime de gelir. dedi
    -eyvallah. abi diyerek geldiğim gibi çıktım dükkandan.
    bindim arabaya, sürdüm geri eve.
    ezgi'yle kavga gürültü de olsa orta yolu bulmuştuk ama murat'la hala konuşmamıştık.
    aklım onda kalmıştı.
    tamam kızmakta haklıydı ama konuşmamak da neyin nesiydi amk.
    ezgi "arama" dese de dayanamayarak aradım murat'ı.
    uzun uzun çaldırdım ama açan olmadı.
    telefon kapanır kapanmaz yine aradım ama sonuç değişmedi.
    "hay amk" diyerek vazgeçtim aramaktan.
    illa ki dönecekti geri.
    uzandım çekyata,
    düşüncelere daldım.
    kulaklarımdan hiç gitmeyen o çığlık beynimin boş odalarında yankılanıyordu resmen.
    ezgi'yle konuştuklarımız geldi aklıma sonra.
    "ya aradığın cevaplar seni mutlu etmezse, ya kalan yarını da alır zütürürse..?" demişti ezgi.
    ne yapmış, ne yaşamış olabilirdim ki?
    öyle böyle derken saati gece 3 ettim.
    canlı müziğe akşam 10 gibi başladığımız, sahneden indikten sonra iş icabı da olsa mekanda takıldığımız için gece 2-3 benim normal uyku saatimdi.
    alışkındım yani.
    gündüz uyumama rağmen düşünceler arasında daldım uykuya.
    çalan kapı ziliyle uyandım sabah.
    babam geldi herhalde diyerek fırladım yerimden.
    kapıyı açtım.
    kapıda elindeki poşetle ezgi duruyordu.
    -sana simit getirdim. diyerek neşeyle havaya kaldırıp salladı elindeki poşeti.
    tebessüm ederek içeri davet ettim ezgi'yi.
    ezgi girdi içeri.
    günlerden cumaydı ve bu saatte ezgi'nin ofiste olması gerekiyordu.
    -ne işin var senin bu saatte burda, ofise niye gitmedin? dedim kibarca
    -yeni aldığım mimar çocuk var ya, canavar çıktı. daha ilk haftadan ilk projesini aldı, bana iş bırakmıyor sağolsun, ben de bugünümü size ayırmaya karar verdim küçük bey. dedi ezgi
    ezgi'nin bu yaptığı çok güzel bi şeydi ama o an kendimi baskı altında hissettim lan beyler.
    sanki dünkü konuşmalar bir gecede unutulmuş bir anda sevgili olmuş gibiydik.
    aklım hala aslı'daydı.
    ama bu da çok garipti,
    eğer ben onu o kazadan önce o kadar çok sevdiysem neden şimdi onu gördüğümde o duygular uyanmamıştı tekrar bende?
    neden tekrar aşık olmamıştım onu görünce.
    eğer çağdaş'lara gittiğimizde aslı gelip bana dokunmasaydı, parmaklarını yüzümde gezdirmeseydi hiç bir şey hissetmemiştim o an ona karşı.
    sadece bu hareketiyle şüphelenmiştim bir şeylerden ve haklı çıkmıştım.
    aslı gerçekten çok güzel bir kızdı ama beni çeken tek şey gözleri olmuştu.
    o kapkara gözler çok farklı duygular uyandırmıştı bende.
    acaba önceden de mi sadece gözlerine vurulmuştum, henüz bilmiyordum...
    Tümünü Göster
    ···
  18. 143.
    +2
    seri ol panpa
    edit: boncuk omer cikarsan giberim belani(:
    ···
    1. 1.
      +3 -1
      Çıkarsan ne demek amk kör müsün o işte ...
      ···
    2. 2.
      0
      panpa iyiyi dusunmeye calisiom ama o parantez icinde verdigi editten sinra hasgibtir dedim yoksa bizde kor deiliz anlioz be amk
      ···
  19. 144.
    +11
    #
    -o zaman ben çay koyayım. diyerek içeri geçecektim ki
    -bugünümü komple size ayırıyorum dedim küçük bey, bilmem anlatabildim mi. dedi ezgi
    -çaylar da senden yani. dedim gülerek
    gülerek karşılık verdi ve içeri geçti ezgi.
    ben de boş durmamak için poşetteki simitleri çıkartıyordum.
    poşette bir kaç tane de üçgen peynir vardı.
    -yaşasın. dedim çocuk gibi sevinerek.
    ezgi mutfak kapısından kafasını uzatarak neye sevindiğime baktı.
    elimdeki peynirleri görünce "hey allahım" diyerek geri döndü içeri.
    içerde oturmuş ezgi'nin gelmesini bekliyordum.
    biraz sonra geldi ezgi, yanıma oturdu.
    -iyi misin. dedi
    -bi daha bana "iyi misiniz" diye sorarsanız iyi olmıcam. dedim şakayla karışık sinirlenerek.
    -tamam be, şimarma hemen. diye azarladı ezgi beni.
    sohbet muhabbet derken lafa daldık.
    havadan sudan konuşuyorduk zaman geçirmek için.
    ezgi sinemaya çok güzel bi film geldiğini, ona gitmek istediğini söyledi.
    haftasonu için plan falan yaptık. sonra konu döndü dolaştı ve dün konuştuğumuz muhabbete geldi.
    -kızgın değilsin di mi bana? dedi
    -yoo, değilim, şaşkınım sadece. dedim
    -neden? dedi
    -bana hala doğruları anlatmadığınız için. dedim
    alaycı bir gülümsemeyle karşılık verdi ezgi.
    -o kızı, aslı'yı tanıdığınızı biliyorum ezgi, ama merak etme sormayacağım artık, çünkü anlatmayacağınızı biliyorum. dedim
    -o kız hiç kimse ali, güven bana, o kız hiç kimse. dedi
    -belki seni çok sevdiği birine benzetti, ona dokunur gibi dokundu sana, sende gördü onu, olamaz mı? diyerek devam etti. (bu cümleyi unutmayın beyler)
    -kafam o kadar karışık ki neye inanacağımı şaşırdım ezgi. dedim
    -bana inan ali, bize inan. dedi elimi alıp kalbine zütürerek.
    -bana inanmasan bile ona inan, hisset onu. diye devam etti.
    -ya karşılık veremezsem. dedim
    -ben yine yanındayım ali. dedi
    -ya yanımda olman bana acı verirse. dedim
    -işte o zaman giderim ali. dedi
    -daha önce gittin mi ezgi. dedim
    -gitmedim ali, ben hep senin yanındaydım. dedi
    -o zaman bana acı da vermedin? dedim
    -ben sadece sevdim seni ali. dedi
    konuşma gittikçe derinleşiyor dudaklarımız her kelimede yakınlaşıyordu.
    tehlikeli sulara çoktan girmiştik, panik oldum birden.
    öksürme bahanesiyle kafamı yana çevirdim ve öksürdüm yalandan.
    mevzuyu çakan ezgi beni sıkıntıya sokmamak adına
    -çay demlenmiştir. diyerek yerinden kalktı gülerek.
    içeri geçti çayları doldurmak için.
    güne çok keyifli başlamıştım ezgi sayesinde.
    biraz sonra ezgi'nin telefonu çaldı.
    "çağdaş demirci" diye biri arıyordu.
    önce bi kaç saniye duraksasam da sonra bu soyadı daha önce murat'dan duyduğumu hatırladım.
    bu bizim çağdaş, adana'da evinde kaldığım çağdaş'tı.
    artık ezgi de ortadan kaybolduğum zaman oraya gittiğimi bildiği için rahatlıkla açtım telefonu.
    tam "alo" diyecektim ki.
    -ezgi..? dedi telefondaki ses.
    ama bu ses çağdaş'ın sesi değil, çok daha iyi tanıdığım birinin sesiydi...
    Tümünü Göster
    ···
  20. 145.
    +1 -1
    iyi geceler beyler.
    ···
    1. 1.
      +3
      Panpa bu kadar miydin be?
      Cok guzel gidiyor ama biraz fazla bilinmezlik var, bize tutunabilecegimiz bir seyler ver.
      ···
    2. 2.
      +6
      %99 boncuk omersin amk nese dinlicem umrumda deil az cok nasil bi surprizle karsilasacagimi biliom
      ···
    3. 3.
      +1
      ( Bu cümleyi unutmayın beyler ) dedi film koptu zaten bende ayıktım direk.
      ···
    4. diğerleri 1