/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    +3
    tarihini tam olarak hatırlamasam da bölgemizde gerçekleşen okullar arası ilk futbol turnuvasında yaşanması ve geleceğimi etkileyen derin olaylardan olması nedeniyle hala burnumu sızlatır.

    dönemden miydi yoksa ilçenin küçük okulunda sol ayaklı insan azlığından mıydı bilinmez, forvet oynama isteğime rağmen hoca tarafından sol bek oynamaya mecbur bırakıldım.

    kısa boylu, çocukluğu köyde geçmiş (aşırı dayanıklı) iki ayağına da hakim, hızlı yani pır pır topçulardandım bir zamanlar. 2 - 3 ay kadar antrenman programı vardı ve saati ile o zamanlar evimizin bulunduğu mahalleye giden son dolmuş yokluğundan haftada 3-4 gün 6 km yürümüştüm. futbol aşkı işte. (babam çok ilgiliydi sağolsun)

    neyse. turnuva başladı arkadaşlar iyi kötü hazırdık takım olarak. bu arada turnuvanın önemi çevre illerden ve il merkezinden gelen kulüplerin izleme rivayetleriydi. (gerçekten izlemişler)

    ilk maçımız ilçenin zengin çocuklarının okuduğu ve en kalabalık okulunun takımına karşıydı. turnuvanın sistemi basitti. 4 takımlı 4 gruptan ilk iki çıkar a-b-c-d çapraz eşleşir tek maç eleme usullü bir turnuva işte.

    2-0 yenilmiştik. ilk mağlubiyet. belki de hayatımın ilk yenilgisi yani. bu maçtan tek hatırladığım, babamı maça yalvararak çağırmam ve kutu kadar tribünde onu dakikalarca aramamdır. (bulunamadı)

    yenilgi iyi bir şey değil o gün öğrendim. ikinci maç 4 gün sonra olmasına rağmen hocamız (gerçekten futboldan anlıyormuş sonra farkettim) ertesi gün takımı daha öncede antrenman yaptığımız yere topladı.

    edit: part part yazmaya karar verdim çok uzun olacak bu şekilde.
    ···
  1. 2.
    +1
    rez
    ···
    1. 1.
      +1
      bir okuyan sensin sanırım panpa primle işimiz yok o yüzden yazıyorum yavaş yavaş :D
      ···
      1. 1.
        0
        istersen yaz panpa ama ben yarın okuyacağım *
        ···
  2. 3.
    +1
    bir iki kalaydan sonra topsuz maç yaptık. evet panpalar topu vermedi ve hayatımın en güzel antrenmanını o gün o toprak sahada yaptım ben. kısaca anlatmak istiyorum: iki takım olarak sahaya yayıldıktan sonra hoca kalecinin ismini söyleyip olmayan topun onun kontrolünde olduğunu belirtti. kaleci de bekinin adını o da herhangi birinin adını söyledik durduk işte. ismini söylediğimiz adamın yanına kadar koşmak tek şarttı. bir takım koşarken diğeri izliyordu sadece gol diye bağıracak olan malı bekliyordu.

    ikinci maçımız uzak bir kasabanın okul takımıylaydı. bilin bakalım o uzak kasabadan merkeze gelip giden kimdi? neyse tanıdığım yüzlerle olan maçta 3-1 galip gelmiştik. mutluydum. golün birinin ortasını yapmak gurur vericiydi. hele ki golü atan size doğru koşup sarılıyorsa. (çocukla üniversite bitene kadar görüşürdük askerde şimdi)

    bu arada maçlar ikindin oynanıyor ve benim eve varmam havanın kararmasına dolayısıyla akşam yemeğine denk geliyordu.

    eve geldim asistini yaptığım golü en başından tüm ayrıntısıyla anlatırken, - topla 3- 4 metre gittim sonra mehmet' in tam kafasına açtım ortayı... tahmin edilen şahıs--- o kadar becerikliysen kaleye niye vurmadın.

    belki basit bir cevaptı ama hevesini yitiriyordu işte insan.
    ···
  3. 4.
    +1
    bir hafta sonra grubun son maçı vardı. galibiyet şarttı. rakip de bizi yenerse çıkıyordu. bu sebepten olacak sert maç oldu. 2-1 kazanmıştık. ne gol atmıştım ne de asist. ileri hiç çıkamamıştım zaten. bir bekin öncelikli görevi kanat savunmasıymış o maçta öğrendim.

    bitime 5 dk kala oyundan çıkmak zorunda kalmıştım birde. 12- 13 yıl geçti hala aynı yerden çıkar sağ ayak bileğim. en ufak burkulma benim için çıkıktır. o günde öyle olmuştu.

    o yıllar çıkığa bizim ev alışıkdı. ayda 2-3 kere giderdik köye, aynı teyzeye, aynı yöntemle defalarca düzeltti sağ olsun. bu gitmeler birilerini kızdırırdı tahmin edersiniz. haklı tabi adam, benzin parası, kadına verilecek olan (gizliden yapılırdı) para ve zaman (çok meşgul ya sanki) her yönden masraf işte. sanırım o yıllar yokluk modaydı...
    ···
  4. 5.
    +1
    gruptan çıkmıştık, sürprizde değildi açıkçası iyi hazırlanmıştık, yetenekli ve koşan bir takımdık. günümüz turnuvalarının çeyrek finaline denk gelen kısımdaydık tam olarak. 8 takım kalmıştı favoriler bizim grup lideri (zengin ve kalabalıklar) olan okul ve ilçenin en pis en tehlikeli mahallesininkiydi.

    şanslıydık bize bu takımlar ilk maçta gelemeyecekti. rakibiz sıradandı son derece sıradan.
    grup maçlarından da kolay geçti diye hatırlıyorum o maçı. 2 asist yapmıştım birisi karambole oldu ama topu oraya gönderen bendim neticede. bu maçtan çok sonrasını net hatırlarım.

    son düdükle beraber 7-8 dakikalık sevinç gösterisi sonrası hocanın yanına varmıştım. o da mutluydu o an, nadir görülürdü gülümsemesi ve ağzı kulaklarındaydı. seslendi, wezirle mehmet gelin buraya. gittik yanına karşısında hep ciddi olma ihtiyacı duyardım. az ilerde duran iki adamı gösterdi. sizinle görüşmek istiyor akdenizden.

    o anın tarifi yok işte, korku, heyecan, şaşkınlık, endişe, mutluluk, hepsinden bir tutam.

    şimdi ise hüzün...
    ···
  5. 6.
    +2
    adam kendi adını söyledikten sonra, adımızı soyadımızı sormuştu. adımı söylerken kekelemiştim hiç unutmam. maç için tebrik ettikten sonra, babalarımızın mesleğini sordu. söyledik. yarın gelebilirler mi dedi üstüne. ilçenin bir belediye takımı vardı onun ufak bir binası varmış oraya geleceklermiş öğlene doğru.

    ben daha duyduklarımı sindirememişken, çok durmayın böyle üşütmeyin falan diyerek çekip gitti. mehmet sarıldı o sıra bana çok sevinmişti. ben ise ne yapacağımı bilemez ama gururlu bir haldeydim. ne diyecektim pedere, nasıl ikna edecektim. soruları çoktan belirmişti kafamda.

    yüzlerce soru, binlerce hayalle beraber dolmuştan inip eve doğru yürümeye başladım.o yol bitmek bilmiyordu işte. acaba ne diyecekti en çok merak ettiğim cevap buydu. sevinir miydi acaba. evin kapısı görününce salakça koşmaya başladım. eve girdim, elimdekileri sağa sola atarak mutfağa koştum sarıldım anneme. anlattım her şeyi bir yandan anlatırken bir yandan yalvarıyorum tabi. sen söyle sen söyle noluuuurr.
    ···
  6. 7.
    +1
    yok beyler olmadı. gitmedi. ağlayarak uyumak onuda o gece öğrendim işte. ertesi gün okula diye çıktım evden ama adres belli. 2-3 saat bekledim belki gelir diye binanın karşısındaki ağacın altında. o gelmedi mehmetle babası geldi.

    bizim yarı final maçına on gün vardı. o on gün boyunca mehmeti görmeliydiniz. sanki barselonaya madride transer olacak puşt. nasıl bir havası var anlatamam. ama hakkını yemeyeyim soranlara wezirin babası gelmedi yoksa onu da çok istiyorlar falan demiş sonra öğrendim.

    son 4 takım kalmıştı artık. yani wezir diyarının en iyi 4 takımı kalmıştı turnuvada. yarı finalde rakip ise biraz tehlikeliydi. maça başlamadan önce küfür eden mi dersiniz, yolunuz bizim mahalleye düşmesin diyen mi dersiniz, o şekilde başladık maça. yalan yok ilk yarı çok kötü oynadım, maçın maşında gol yiyince takımda toparlayamadı tabi. devre arasında hoca bağırıyor çağırıyor ama benim gözüm sahanın dışında yabancı adamları arıyor. acaba buradalar mı diye.

    farketmiş bizim küçük mourinho. bana özel ayrıca bağırıp çağırdıktan sonra bizim salağın birine kalk ısın dedi. ama sahaya sokacağınız son kişi gerçekten. adam gibi oyna çıkaracam yoksa gibisinden bir şeyler dedikten sonra tekrar çıktık sahaya. mehmet geldi yanıma, dardanelden, demirden izleyenler varmış oğlum hadi yaa falan dedikten sonra başladı ikinci yarı.

    abartmayayım ama gerçekten dayanıklıyımdır. hani şu dalaksız dediğiniz tipler var ya o zamanlar öyleyim işte. düdükle beraber başladım koşmaya. ileri, geri, ileri, geri, ara sıra sol içe ara sıra dip çizgiye hiç durmadım. sol açık oynayan çocukla da iyi anlaştık. pas hatamız yoktu ikinci yarıda.

    uzaktan bir şutum vardı kalecinin sektirip mehmetin tamamladığı, sevinirken hocanın yanına gidip çıkarma beni demiştim. hadi hadi diyerek omzuma vurup yollamıştı sahaya. son 20 dakika kalmıştı bitime. rakip yorulmuştu gerçekten. hoca o ısınan salağı oyuna aldı ama benim yerime değil. sol açığın yerine. çocuk yorulmuştu ama idare ederi maçı. neyse beni öne aldı o da bişeydi.

    mehmetle iyi anlaşmamız o günlerden gelir işte. ceza sahası dışından bir tek topla çizgiye kadar indirmişti beni. sol ayağımla orta yapacakken eleman yattı önüme, sağıma çekip kaldırdım topu. ali atmıştı golü. vole gibi bir vuruşla. 2-3 pozisyonda mehmet girmişti ama olmadı maç öyle bitmişti. boğuşmaktan gol atacak gücü kalmamıştı mehmetin.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 8.
    +2
    ve final maçı.

    aynı grupta ilk maçımızı kaybettiğimiz züppelere karşı. ayrı bir hırs vardı içimde o gün. karşı takımdan 4 kişi (sonradan tanıştık üçüyle) de mehmet gibiydi. babasıyla görüşmeye gitmişler işte.

    maçın ilk düdüğüyle beraber baskı yiyorduk. elemanlar 15-20 dakika çıkartmadı bizi. gol yemiyorduk ama topda yapamıyorduk. sonra dengeledik oyunu devreye kadar. arada hoca beni merkeze aldı. pas yapacakmışız. uzun oynamayacakmışız. önde basacakmışız.

    aranızda hiç merkez orta saha oynayan var mı bilmiyorum ama futbolun en zor mevkisidir benim için. koş babam koş bitmiyor o saha her yöne doğru sürekli hareket halinde olmak zor açıkçası. ama idare ettik 0-0 bitti maç. çok pozisyonda olmadı . tatsızdı açıkçası.

    direk penaltılara geçilecekti. kenarda oturmuştuk hoca söylüyordu isimleri. en son wezir dedi. heyecanlandım.
    ···
    1. 1.
      +1
      beki prtasaha oynatan hocana selamlar chedjou hakan balta becerememiş o işi genç adam nasıl oynasın
      ···
  8. 9.
    +2
    ilk penaltıyı onlar kullanıp atmıştı. kalecimiz çok da iyi değildi açıkçası. bizim ilk penaltı mehmetindi o da attı golünü. 1-1, ikinci ve üçüncü penaltılarda gol olmuştu. 3-3. rakip yine atmıştı kaleci sağolsun çıkarabilirdi aslında. bizim şu sonrada girip bek oynayan çocuk vardı ya hani o mal bile attı işte golünü 4-4. sıra bana doğru geliyordu. ben nasıl vursam nereye vursam diye düşünürken bizim kaleci yine yedi golü. 5-4.

    sıra bendeydi, atarsam birer tane daha kullanılacaktı. penaltı noktasına doğru yaklaştıkça heyecanım arttı. topu yerine koyduktan sonra 4 adım attım geriye doğru. kaleciye baktım son kez, topa doğru gittim ve vurdum topa, kalenin sağ direği ile üst direğinin birleştiği yere yakın bir yere vurup havalandı. hakem düdük çalıp, düdüğü bekle deyince deyince anlık duygu değişimleri yaşadım.

    sahanın içine düşen topu alan kaleci, bana doğru 3- 4 adım atıp gülmüştü. topu tekrar aldım ağır hareket ediyordum. arkadan sakin sakin diye bağıranlar oldukça daha bir panik yapıyordum ama belli edemiyordum bunu. izin verseler başkası kullansın derdim o an.

    yine 4 adım attım geriye doğru. kaleciden gözümü ayırmıyordum. düdük çaldı hakem. bekledim biraz, ilerledim ve yine sertçe aynı köşeye vurmaya çalıştım. aslında vurdum da, geçersiz olan ilk penaltımla hemen hemen aynı yere gitti top, tek fark bu sefer direğe çarpmayıp doğrudan dışarıya gitmesiydi.

    dizlerimde güç kalmamıştı. kaleci yanımdan geçip gitti sevinerek. diz çöktüm kaleye bakıyorum yere bakıyorum. olmamıştı. becerememiştim. bir kaç dakika sonra yanıma gelen mehmet kaldırdı yerden. yalan yok bir de ilk sevgilimin benden ayrılmasında aynı hayal kırıklığını hissetmiştim. benim yüzümden ikinci olmuştuk. yani hiçbir şey olmuştuk.
    ···
    1. 1.
      +1
      olm lan yemin ediyorum o hissi aldım güzel betimlemişsin yazık olmuş penaltıya
      ···
    2. 2.
      0
      ben aklıma geldikçe hala aynı şeyleri hissederim be panpa
      ···
  9. 10.
    +2
    takımın yanına giderken ki mahcubiyeti tahmin bile edemezsiniz. bir ara hocanın gözlerine baktım sadece ah be oğlum dedi. ah be oğlum. ne kadar çok şey anlattı bana o yüklemsiz cümleyle.

    o penaltılardan sonra ne halı saha da ne gazozuna maçlarda, ne de lunaparklarda kullanmadım penaltı. frikiklere bile yeltenemedim. şimdilerde maç izlerken görüyorum penaltı kullanan futbolcuları, aklıma bunlar geliyor işte. yutkunuyorum sadece. ve tahmin edebiliyorum penaltıları.
    ···
  10. 11.
    +1
    özet yok mu
    ···
  11. 12.
    +1
    Ozet penalti kacirmis.
    ···