/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +1
    Yazdığın hikayelere başladığım zaman bırakamıyorum ve bırakmakda istemiyorum gerçek hayattan kopuyorum ve hayatım anlam kazanıyor nolur hikaye yazmaya devam et ve hikaye yazdığın zaman beni haberdar et seviliyorsun
    ···
    1. 1.
      +1
      Sana haber vermedim mi ben?
      ···
  2. 27.
    +1
    rezerved
    ···
  3. 28.
    +1
    Sonunda akşam iş çıkış saatine geldi. Hatta geçti bile. işim anca bitti. Dünün işiyle bugünün işini bitirdim neyse ki. Mert de klavyeyi bıraktı ve rahatlamış görünüyordu. ilk kez bir işi bitirdi yani. işyerinde kimse kalmamış lan. Saat baktığımda 7 idi. Şimdi eve gidip kediyi almam gerekiyor. Ama önce eve alışveriş yapmalıyım. Mert de isteksiz de olsa benimle geldi.

    Alışveriş merkezine girdik. Mert hemen hayvan reyonuna gidip mamayı aldı. Ben ise o arada ekmek, peynir, zeytin gibi temel ihtiyaçları aldım ve kasaya gittik. Yine para cebimden uçtu gitti. Güya bankaya gidecektim. Off…

    Mahalleye girdiğimizde kedi kapının önünde bekliyordu. Ona doğru yürürken kedinin üstüne su döküldü ve kedi başka bir yere kaçtı. Hangi pekekent su döktü lan? Yukarıya baktım ve sonuç beni pek şaşırtmadı. Aysun teyze tabii ki. Sinir bozucu karı. Taktı hayvana. Salmaz daha. Ama ben sana ne yapacağımız biliyorum.

    b-“Aysun teyze ne yaptın?”

    Aysun-“Sen alıştırıyorsun eve böyle pireli kedileri oğlum. Bak geçen Faruk amcan da evine kedi almıştı uyuzlanmış. Sen de mi onun gibi olacaksın?” gibtirin gidin lan. O numarayı bir kere yerler. Bir kere bu yüzden kedi öldürdüm başıma gelmedik kalmadı. Bir daha asla öyle bir şey yapmam.

    b-“Aysun teyze onu demiyorum haklısın da niye kaynar su döktün?”

    Aysun-“Kaynar su değildi oğlum, soğuktu su.”

    b-“Olur mu Aysun teyze. Kaynar su dökmüşsün, hala dumanı tütüyor. Akşam cinler sokakta yemek yer, bismillah diyip dökmezsen sana dadanırlar, bunu bilmiyor muydun? Hatta Süleyman amca ölmeden önce inme indi dedilerdi ya. Cinler yapmış aslında onu. O da kaynar su dökmüştü gece. Ondan sonra sabah inme indi dedilerdi.” Bunu az kişiden duymadım. Annem de söylerdi hep cin sofrasına kaynar su dökülmez diye. En azından abimden duymuştum. Kendi silahı ile vurmak buna denir işte. Gerçekten korkmuş gözüküyordu.

    Aysun-“Oğlum bilerek yapmadım…”

    b-“Ben çözümünü biliyorum. Hani biliyorsun köpek giren haneye melek girmez derler. Kedi giren haneye de cin dadanmazmış. Onun için bu kediyi içeri alıyorum. Aysun teyze sen her gün farkında olmadan sıcak su döküyorsun diye kediyi eve alıyordum. Sırf cinler sana dadanmasın diye.”

    Aysun-“Tamam oğlum al içeri ama bana yanaştırma kediyi.”

    b-“Yok yok yanaştırmam.” Dedim ve kediyi yanıma çağırdım. Biraz temkinli de olsa yanıma geldi. Kucağıma aldım ve eve doğru çıktık.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 29.
    +1
    Okuyacam bunları
    ···
  5. 30.
    +1
    Rezzzzzzzzzz
    ···
  6. 31.
    +1
    Öğle arası oldu ve Pelinsu yanıma doğru yürümeye başladı. Ne isteyecek acaba? Biraz bir şeyler atıştırmıştım ama nefesim kokuyor mudur hala? Naneli sakız umarım bastırmıştır.

    Pelinsu-“Hadi yemeğe gidelim.”

    Mert-“Benim yemekten çok uyumaya ihtiyacım var. isterseniz siz gidin.” Beni yalnız mı bırakacak? Ben bu seviyeye hazır değilim. Bir Bine. Kendine gel. Sen artık yetişkin birisin. Ve yetişkinler için böyle bir durum normaldir. Çık artık şu ünili kafasından. Aslında üniversitede de normal. Kafamda çok fazla şey dönüyor.

    Pelinsu-“Tamam. Gel Bir Bine o zaman gidelim.” Ayağa kalktım ve tek ikimizin gittiğini görünce:

    b-“Nejla gelmeyecek mi?” ismini j ile söylemek çok garibime gidiyor. (Yazması daha garip. Harf hatası verip oto düzeltiyor sonra ben tekrar bozuyorum onu. Sanki TDK ya ihanet ediyormuşum gibi :P )

    Pelinsu-“O Musa abi ile önemli bir şey konuşacakmış. Sonra bize katılacak. Biz önden gidelim.” Dedi ve asansöre bindik. Asansörde hiçbir şey konuşmadık. Aşağıya vardık ve dışarı çıktık. Aslında şirketin yemekhanesi var lakin nedense bizim ofisteki kimse oradan bir şey yemez. Ben dışında. Tabi ilk başlarda yerdim, sonra Mert ile kaynaşınca yemekhanede yemeyi bıraktım. Bence yemekhanenin yemekleri de güzeldi.

    Yürüyüşümüzün sonunda yıkıklığım saolsun hiçbir şey konuşmadan ev yemeği yapan yere vardık. Lokantanın ismi Anne Eli. içerisi çok güzeldi. Sanki mahalledeki herhangi bir ev gibi tasarlamışlar. Her yerde halılar (tabi ayakkabıyla giriliyor yani halılara yazık olmuş yine de temiz gözüküyorlardı) tavanda gösterişsiz bir lamba, her evde gördüğümüz ampüllerden yani, lokantanın bir köşesi yer sofrası (yani divanlar var), bir köşesi de masalar vardı. Yer sofrası olması hoşuma gitti. Aslında içerisi çok büyük değildi. Ama yine de insanı evinde hissettirmesi için çok uğraşılmış. Başında baş örtüsü olan bir kadın bize yaklaştı ve:

    Kadın-“Hoş geldin Pelinsu kızın. Sen de hoş geldin oğlum. Geçin şöyle oturun.” Oğlum mu? Kızım mı? Vay lan. Cidden güzel bir konsept düşünülmüş. Pek fazla kişi anlamaz bu konsepti “Bana oğlum diyemezsin lan” cılar çıkabilir yani. Sanki oğlum diyince ananı… töbe töbe. Kendi kendimi kızdırmayı başardım ya tebrik ediyorum kendimi.

    Pelinsu-“Biz dışarıda oturalım abla.”

    Kadın-“Nasıl istersen kızım. istediğin yere geçebilirsin.” Dışarıdaki bir masaya geçtik. Otuduğumuz zaman kadın:

    Kadın-“Ne istersiniz yemeğe?”

    Pelinsu-“Ben günün menüsünden alayım abla. Sen ne istersin?”

    b-“Ben de günün menüsünden alayım.”

    Kadın-“Tamam, siz elinizi yüzünüzü yıkayın ben sofrayı hazırlarım.” Dedi ve gitti. Oha lan. Çok hoşuma gitti. Elinizi yüzünüzü yıkayını da yanlış anlayabilirler. “Ben pis miyim lan” cılar çıkar bu seferde. Hay amk. Bana neyse. Ben niye düşünüyorum bunları?
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +2
      TDK ya değil bana ihanet ediyorsun şu anda. j kadar sevimsiz bir harf var mı ya?
      ···
  7. 32.
    +1
    Sonunda Musa abi 2010 model Opel Astra ile gözüktü. Arabanın rengi kapalı maviydi ve bakımsızdı. Yani bakımını yaptırıyor ama onun haricinde arabayı yıkamazdı. Önümde durdu ve camı açtı.

    Musa-“Hadi geç arkaya.” Yanındakini görünce şaşırdım.

    b-“Aaa Nejla günaydın. Sende mi geliyorsun işe?”

    Nejla-“Diğer herkesin geldiği gibi ben de geliyorum.” Arabaya geçtim ve arka kapıyı açınca da Mert’i gördüm. Yarı uykuluydu, hatta uyuyordu bile denebilir. Ben de yanına geçtim oturdum. Musa abi de yola devam etti.

    b-“Abi, tüm şirketi böyle arabanla almayacaksın değil mi?”

    Musa-“Yok be. Yolumun üzerindeydiniz o yüzden aldım sizi. Nejla da bizim yan apartmanda oturuyor. Onu da normalde hep ben getiririm işe. Şu Mert’i de uyandır, işte uyuklamasın.” Mert’i biraz salladım ve hemen tüm türk filmlerinde klagibleşmiş şu sözü söyledi

    Mert-“Ha, geldik mi?”

    b-“Yok daha gelmedik.”

    Mert-“Yaa kanka. Arabadan atlayasım var yemin ediyorum sana. Neden tatilim her hafta böyle oluyor?”

    b-“Tek senin tatilin mi? Bütün ekip bugün işteymiş.”

    Mert-“Grev falan mı yapsak?”

    Musa-“Ne grevi lan otur oturduğun yerde. Başımıza iş çıkarma şimdi.”

    Mert-“Ama abi yemin ediyorum o yatırımcıyı bulursam ağzını yüzünü dağıtacağım.”

    Musa-“Dikkat et de maaşını almadan önce dağıtma. Senin maaşının %70 ini o adam ödüyor sayılır. Hem mesai ücretini alıyorsun işte. Otur oturduğun yerde de işini yap. Sen ne yapıyorsun Bir Bine.” Ben de onlar konuşurken arada ok alıştırması yapıyordum. Ama araba hareket ederken çok zor. Hem niye ok ya? Tabanca olarak düşünsem olmaz mı?

    Nejla-“Sende mi okçuluk kursuna gidiyorsun?”

    b-“Yok. Ama okçuluğa hevesim var. Sadece alıştırma yapıyordum.” Yeteneğim var diyemem ya kıza. Tamam, yalanı sevmem ama deli de dedirtmem kendime.

    Nejla-“Benim gittiğim bir yer var. iş çıkışında genelde oraya gider stres atarım. istersen sen de gel.”

    b-“Bu ay pek okçuluk kursuna falan gidebileceğimi sanmıyorum.”

    Nejla-“Oranın sahibi tanıdıktır.. Fiyat konusunda sıkıntı etme.”

    b-“Tamam, bakarız.”Şu an o kapılara hiç giremem. Param zaten ay sonuna zar zor yetecek. Hatta yetmeyebilebilir.
    ···
  8. 33.
    +1
    Sabah telefon sesine uyandım. Off. Kim arıyor pazar pazar. Telefonu elime aldığımda Musa abinin aradığını gördüm. Hemen toparlandım ve açtım.

    b-“Alo”

    Musa-“Sesin uykulu geliyor. Saat 9 oldu bu kadar uyunur mu?” Akşam uyuyamadım ki düşünmekten. Kafamda bir yığın soru var.

    b-“Gece pek uyuyamadım.”

    Musa-“Neyse şirkete gitmemiz lazım. Geçerken seni de alacağım.”

    b-“Yaa abi yine mi? Patron her pazar ‘Bu son mesai olacak’ diyor. Ama daha hiç sonu gelmedi.”

    Musa-“Çünkü durmadan yatırımcımız bizden iş bekliyor. Ve bu işler 2 gün tatil ile yapılacak işler değil.”

    b-“Ama abi ben sana cuma söylemiştim elinde iş varsa bana ver diye. Sen de yok dedin.”

    Musa-“Zaten bu yeni bir iş. O zaman iş yoktu elimde şimdi seç beğen al. Bu işin süresi sıkıntılı. 26 gün süremiz var. Ve işimiz çok. 10 dakikaya orada olurum. Sen de hazırlan aşağıda bekle.”

    b-“Tamam abi hemen hazırlanıyorum.” Dedim ve telefonu kapattı. Hemen üstümü giyinmem lazım. Off ya. En sevdiğim gömlek, ceket ve pantolon kombinasyonum abimde kaldı. O değil bir de bu çamurlu kıyafetlerle yatağa yatmışım. Yatak da hep çamur olmuş. Off. Resmen şu an kendimi gibesim geldi. Üstümü aceleyle giyindim ve çarşafları çamaşır makinesine attım. Gelince yıkarım artık. Abimin pijamaları, evde yıkanması gereken ne varsa derken çamaşır makinesinde yer kalmadı. Ve 3 kez çamaşırı dolduracak kadar da kirlim var. Benim ya evlenmem lazım (ki böyle bir sorumsuzla kim evlenir) veya artık sorumluluk almaya başlamalıyım. Çılgın partiler yok. Bir daha asla. Artık hazırım. Aşağıya inebilirim. Son bir kez daha üzerime baktım. Saçlarım falan düzgün. Tamam. Aşağıya inip Musa abiyi beklemeye başladım.
    ···
  9. 34.
    +1
    GÜNÜMÜZ

    Talat-“Abla uyan.” Gözlerimi açtığımda karşımda çektirdiğimiz aile fotoğrafı vardı. Arkama döndüğümde de Talat ve Bir Bine bana yukarıdan bakıyordu. Hangi hayvandaydım ki? Doğru. Güvercindeydim.

    Güvercin-“Bitti mi işiniz?”

    Talat-“Evet bitti ama daha koltuklar yıkanacak ve halılar da yıkanacak.”

    b-“Halıları temizletmeye veririz, koltukları da temizletirim sorun yok.”

    Talat-“Paran var mı ki? Böyle büyük ve saçma bir organizasyondan sonra paran kalmamış olması lazım.”

    b-“Birikmişim var. Paradan yana sıkıntım yok.”

    Talat-“Paraya sıkışırsan bana haber ver. Ben de sana yardım ederim.”

    b-“Teşekkürler abi ama ihtiyacım olacağını sanmam.”

    Talat-“Neyse abla. Biz gidelim.”

    Güvercin-“Tamam. Bir Bine. Sen de alıştırma yap. Alıştırma yapa yapa geliştireceksin kendini.”

    b-“Tamam abla yaparım. Ama şöyle bir sorum var. Diyelim ki başardım ve bir hayvanın bedenine girdim. Oradan nasıl çıkacağım.”

    Güvercin-“Bu anlatılacak bir şey değil. Girdiğin zaman anlarsın.”

    Talat-“Keşke bu yetenek bende olsa. Eve köpek alırdım ve işteyken arada eve gider karım her ayağa kalktığında onu yerine oturturdum.”

    Güvercin-“Senin bu yeteneği alabilmen için Bir Bine’nin büyük bir hata yapması ve Eternal’e gitmesi lazım. Veya erken yaşta ölmesi lazım. Eğer sen de ölürsen bu döngüyle köprülük görevi kızına geçer. Yani bu aile bağı. Mesela babaannemdeydi bana geçti.”

    b-“Peki babama niye geçmedi bu görev? Direk sana geçti?”

    Güvercin-“Babam eski kafalıydı. Hayvanları pireli canlılar olarak görürdü. Haylaus hayatta böyle bir yeteneğin babamda barınmasına izin vermezdi.”

    b-“Peki bana niye izin verdi ki? Ben de hayvanlardan nefret ediyorum.”

    Güvercin-“Sen nefret etmiyorsun. Sen korkuyorsun. Ve üstelik bunu Haylaus bu yeteneğin sana geçmesini özellikle istedi. Nedenini ben de bilmiyorum. Belki hayvanlara olan korkun onun hoşuna gitmiştir.”

    Talat-“Yani korkmasa, o da hayvanları sevse sıradaki yeteneği ben mi alacaktım?”

    Güvercin-“Evet. Muhtemelen seni eğitmek için de ben gelemeyecektim. Ama Hinn’in bir arkadaşı gelecekti.”

    Talat-“Peki Bir Bine için niye sen geldin?”

    Güvercin-“Haylaus korkusunu bildiği için onu korkutmayacak birini göndermek istedi. Buna en yakın kişi de ben vardım.”

    Talat-“Abla gidebilir miyiz artık? Yoksa Sevim perdeleri çıkartıp yıkamak gibi bir saçmalığa girişecek.”

    b-“Neden durduk yere perdeleri çıkarsın?”

    Talat-“Durduk yere değil. Normalde ayda bir perdeleri yıkar. Zaten kaç gündür perdeler kirli diyip duruyordu. Bugün ben perdeleri çıkartıp yıkayayım da ona iş kalmasın.”

    Güvercin-“Sen de tam evlenilecek erkekmişsin ha.”

    Talat-“Ne sandın? Neyse acele edelim de geç kalmayalım.” Talat dışarı çıktı ve aşağı indi. Ablam da balkona uçtu ve:

    Güvercin-“Çalışmayı sakın unutma.” Dedi.

    b-“Tamam dedim ve o ruh dalgasını aşağıda köpeğe giderken gördüm. Güvercin de uçtu gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    +1
    Daha zile basmadan kapıyı açtı.

    Babaanne-“Hoş geldin kızım. Buyur geç içeri.” Zaten başka da çarem yok. Mecburen geçtim içeriye. Babaannem ile salona geçtik ve kendi koltuğuna oturdu.

    Babaanne-“Aile fotoğrafınız güzel çıktı mı?”

    Binnur-“Yine bizi mi izledin?”

    Babaanne-“Yaşlanınca yapacak başka bir şey mi kalıyor ki? Elbette ki sizi izleyip kolluyorum.”

    Binnur-“Bu yeteneği öylesine mi veriyor ki bize Haylaus? Bir amacı yok mu?”

    Babaanne-“Hayvanların tanrısı Haylaus’a direk adıyla seslenmen çok saygısızca ve elbette ki bu yeteneğin bir amacı var. Ama artık amaçlarını yerine getirecek takatim kalmadı. Son amacım ise seni eğitmek. Hiç alıştırma yaptın mı?”

    Binnur-“Yaptım. Ama zincirim çok kısa. 5 metreden fazla kendimden uzaklaşamıyorum.”

    Babaanne-“Zamanla öğreneceksin. Acelen yok nasıl olsa. Şimdi bir daha dene.” Elimde oku hissettim. Önümdeki kanaryaya hedef aldım ve oku attım. Ruhum da kanaryanın içine geçti. Bedenim o koltukta yatıyor. Ben de kafesten kendi bedenimi izliyorum. Ciklemekten başka konuşamıyorum. Konuşmak benim için hala çok zor.

    Kanarya-“Ka f es in ka pısın ı aç”

    Babaanne-“Bugün buraya gelmenin amacı zincir alıştırması yapmak değil kızım. Hayvanların tanrısı Haylaus ile tanışacaksın. Ona saygısızlık yapmamaya çalış.” Konuşmak çok yorucu. Ne zaman geleceğini sormak istiyorum. Sormama bile gerek kalmadan karşımda belirdi. Altın kürkü ve aslan biçimiyle. Kaçmak istedim ama kaçacak bir yerim de yok. Onun karşısında küçükcük bir kanaryayım sadece.

    Haylaus-“Demek sıradaki köprü sensin.” Aşağılar biçimde konuşmuştu. Ciklesem de demek istediğimi anlar diye düşündüm:

    Kanarya-“Siz Haylaus musunuz?” Birden hiddetlendi:

    Haylaus-“Benim ismimi öylece ağzına alma insan çocuğu. O yaşlı kadın öldüğünde miras tamamen sana geçecek.” Bayağı korkmuştum. Hem de bayağı. Bayılmamak için kendimi zor tuttum.

    Kanarya-“Pe peki ben bu ye yetenek i ile ne yapa yapcağım?”

    Haylaus-“Hayvanlar ve insanlar arasındaki düzeni sağlayacaksın. Nesli tükenen hayvanları kurtaracaksın. Ve en önemlisi kutsal hayvanını koruyacaksın.”

    Kanarya-“Kutsal hayvanım mı?”

    Haylaus-“ileriki zamanda bir hayvan ile ruh bağı hissedeceksin. Mesela o yaşlı kadının kutsal hayvanı şu an içinde bulunduğun kanarya. Normalde kanaryanın kafese girmesine izin vermezdim ama bu kafeste kalmayı ve seni eğitebilmeyi kanaryanın kendisi rica etti. Ona teşekkür etmeyi unutma.” Dedi ve kayboldu. Hemen geri bedenime döndüm. Korkunç bir deneyimdi.

    Babaanne-“iyi misin? Epey korkmuş gibisin.”

    Binnur-“Korkunç biriydi. Neden böyle birine hizmet ediyoruz ki? Bizi iğrenç varlıklardan başka bir şey olarak görmüyor.”

    Babaanne-“Ben de ilk gördüğüm zamanlarda korkmuştum. Ama artık anlıyorum. O sadece sana olan sevgisini böyle gösteriyor. Onu seni koruyan bir baba olarak düşün. ileride umarım demek istediğimi anlarsın.”Umarım anlarım. Ayağa kalktım ve kanaryanın yanına gittim.

    Binnur-“Benim için bu kafeste kalmayı tercih ettiğin için teşekkür ederim.” O da cikleyerek cevap verdi. Babaannem anlayıp gülümsedi ama ben hala dillerinden anlamıyorum.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      Fenerin durumu zaten vahim ne yaptın sen böyle hocam
      ···
      1. 1.
        0
        Hahahahaha :D
        ···
  11. 36.
    +1
    BiNNUR

    GEÇMiŞ (FOTOĞRAFIN ÇEKiLDiĞi ZAMAN)

    Anne-“Fotoğraf çok güzel oldu. Buna güzelce bir çerçeveletip duvara asalım.”

    Baba-“Şimdilik küçük bir çerçeve yeterli olacaktır. Sonra millete nispet yapar gibi olmasın.”

    Binnur-“Aynen ya. Aysun teyze o fotoğrafa böyle gözlerini belerte belerte bakacak sonra da bir yığın eleştirecek. Yok bu kızın orası burası açık çıkmış falan.” Evet. Bahsettiğimiz Aysun teyze balkonda köpeği içeri alma diyen. Hala yaşamasına ve hala o evde oturmasına ben de şaşırıyorum. O zamanlar da yaşlıydı, şimdi ise daha da yaşlı.

    Anne-“Terbiyesizlik etme. O senin büyüğün.”

    Talat-“Anne, ben aşağı iniyorum, arkadaşlarla maç yapacağım.”

    Anne-“Oğlum önce üstünü değiştir.”

    Talat-“Tamam.” Dedi ve odasına koştu.

    Anne-“Talat. Bir Bine’yi de Hayriye teyzenlere zütür. Biz babanla pazara gideceğiz.” Talat odadan bağırmaya başladı.

    Talat-“Yaa hayır yaa. Banane. Hayriye teyzeler çok uzakta.”

    Anne-“Sıçtığım tak bana bağırıyor. Kardeşini zütürmezsen daha da dışarı çıkarmam seni.”

    Talat-“Aman yaa. Tamam.”

    Binnur-“Sonunda anladınız beni yalnız bırakmanız gerektiğini.”

    Baba-“Hayır kızım, sen evde yalnız kalmıyorsun. Seni de babaannene bırakacağız. Salça yapacakmışsınız.” Yine beni çağırıyor. Neden bu kadın beni rahat bırakmıyor ki? istemiyorum işte. Normal bir kız olmak istiyorum. Öyle hayvanların bedenine giren bir ucube olmak istemiyorum. Yine salça diye beni çağırdı.

    Binnur-“Gitmesem…”

    Baba-“Hayır olmaz. Hem sen evde tek başına ne yapacaksın bakayım?”

    Binnur-“Hiçbir şey. Televizyon izlerim.”

    Baba-“Gidiyorsun dediysek gidiyorsun. O kadar.” Babama karşı gelmeye korkardım. Yani bize bir fiske bile vurmadı ama yine de korkardım. Babam ve annemle beraber aşağıya indik ve arabaya bindik. Babam bir Şahin hastasıydı. Arabasını çok severdi. Belki bizden bile. Arabasına binerken ayakkabımızın bir yere değmemesine dikkat ederdik. Arabadaki tartışmalarını dün gibi hatırlıyorum:

    Anne-“Akşama annemler gelecek. Fazla fazla alalım da dolapta dursun hem.”

    Baba-“Yav yine mi anan geliyor? 20 yıldır evliyiz anan bizden bir çıkmadı.”

    Anne-“Yalan söyleme, ne zamandır gelmiyor kadın.”

    Baba-“Evet evet. 3 gün oldu değil mi? Ananın tek kızısın diye durmadan ziyaretine geliyor kadın.”

    Anne-“Benden başka kimsenin yok kadının Allah Allah.”

    Baba-“Ben de annemin tek oğluyum ama annem durmadan gelmiyor.”

    Binnur-“Ama beni durmadan çağırıyor.”

    Baba-“Büyüklerin konuşmasına küçükler girmez öyle. Babaannen senin iyiliğini istiyor. Öyle bangır bangır müzikler dinleyeceğine git nasıl kadın olunur onu öğren.” Evet, babam eski kafalıydı. Ben de ergendim. En bir araya gelmemesi gereken ikiliydik.

    Baba-“işte geldik. Sen babaannene çık biz dönüşte uğrarız.”

    Binnur-“Tamam baba.” Dedim ve arabadan indim. Babam da gaza bastı gitti. Ben de babaannemin evine çıktım.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    +1
    Sessizce:

    b-“Abla. Bir kuşa geç, ben eve girince balkonun kapısını açarım. Köpük de arabada beklesin.” Ve sonra bağırarak “Tamam içeri almam. Siz de kusura bakmayın bir daha böyle bir şey olmaz.” dedim ve köpeği arabaya koyduk. Tabi camı biraz açtık artık yapacak bir şey yok. Ben de o Aysun teyzeye ne yapacağımı biliyorum:

    b-“Aysun teyze. Sen zaten tüm gün balkondasın. Arabaya göz kulak ol bak çalınmasın. Teşekkürler.”

    Aysun-“Ama oğlum…” dese de direk içeriye daldım. Ben o kadını tanıyorum. Hayatta o arabadan gözünü ayırmaz şimdi. Zaten fazla kalmayacaklar, evi toparlayınca giderler veya bir çay-kahve hazırlarım içer (içerler demeyi çok isterdim ama sadece abim içer) öyle giderler.

    b-“Hazırsan kapıyı açıyorum.”

    Talat-“Ne heyecan yaptın açacaksan aç.” Kilidi çevirdim ve kapıyı açtım. Belki sihirli bir biçimde eşyaların toplanmış olmasını bekledim lakin her şey incin. Tam da bıraktığım gibi. Kaos içinde.

    Talat-“Ben bu evi toplamam. Bu ev bir günde mi bu hale geldi?”

    b-“Yani. Partide ne kaçırdığına gel de bir bak istedim.”

    Talat-“Evi gibmişsin sen ama. Ve daha salonu bile görmedim.”

    b-“Ben seni uyardım. Evi toparlayacağım gelmeyeyim dedim sen ısrar ettin gelmem için. Şimdi cezasını çek.”

    Talat-“Var ya bana büyük iyilik borçlusun oğlum.” Dedi ve ayakkabıyla içeri girdi.

    b-“Ayakkabılarını çıkarsana.”

    Talat-“Benimle dalga mı geçiyorsun? Her yer enkaz halinde. Evi toparlayınca sileriz. Tüm halıları da kaldıralım. Zaten halılar da hep meşrubat lekesi olmuş. “ Balkondaki camdan tık tık ses gelmeye başladı.

    b-“Ablamı unuttuk.”

    Talat-“Akıl mı kalır bu evde. Dur ben açarım balkonu. Ev de biraz hava alsın bari.” Salona gitti ve balkonun kapısını açtı. Ablam güvercin olarak eve girdi. Biraz büyük bir kuş olunca birkaç adım geri çekildim. Bir yere kondu ve söylenmeye başladı:

    Güvercin-“Rahmetli annemle babam evi böyle görse kalkar mezardan seni döver geri girerlerdi. Bu evin hali ne böyle?”

    b-“Tamam, kabul ediyorum. Biraz abartmış…”

    Talat-“Biraz mı? Lan ev evlikten çıkmış, koltuklar yeniden yıkanacak, halılar zaten çöp olmuş, etrafı toparlamamız ikimiz beraber bir buçuk saat alır. Kapının önündeki aile fotoğrafımız bile kırılmış. Bari ona sahip çıksaydın.”

    Güvercin-“O fotoğraf hala duruyor mu?”

    b-“Elbette ki duruyor.” Kapının önüne doğru uçtu. Fotoğrafın önüne kondu. Biz de ablamın arkasından izlemeye başladık. O fotoğrafa bakıyordu. Talat sessizce:

    Talat-“Biz temizliğe başlayalım. Bırak ablam biraz yalnız kalsın.”

    b-“Tamam.” Dedim ve temizliğe başladık.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 38.
    +1
    b-“Se sevgilim falan değil. Sadece iş arkadaşıyız.”

    Köpek-“Ben gelene kadar kızı ağzının suyu aka aka izliyordun.”

    Talat-“Eve geldik. Ha bu arada Bir Bine. Bu bir sır, anladın mı? Kimseye hiçbir şey söylemiyoruz.”

    b-“Neden bana söylediniz ki o zaman? Ben bunları bilmeden de mutlu yaşayabilirdim.” Biraz yaklaştım ama kendini geri çekti. Daha hazır değil demek ki.

    Talat-“Ablan olduğunu bilmene rağmen hala ondan korkuyor musun?”

    b-“Ablamdan değil, cisminden korkuyorum. Bana her şeyi anlatın. Arabadan inmeden önce. Neden bir köpeksin? Bedenin nerede? Ya da geri insana mı dönüşeceksin?”

    Köpek-“Bedenim Eternal’da. Ve sen de ileride hayvanların bedenine girmeyi öğreneceksin. Ruhun hayvanların bedenleriyle bütünleşiyor. Genellikle ruhun hemcinsinle daha kolay bütünleşir ama karşı cinsinle de bütünleşebilmesi mümkün.”

    b-“Peki başka bir insanın bedenine girebiliyor musun?”

    Köpek-“Bu kanun hayvanlar için geçerli. insanlar için değil. Ve geri insana dönüşmeyeceğim artık. Seninle işim bittiğinde Eternal’a geri döneceğim.”

    b-“Eternal de neresi? Eternal Türkçede sonsuzluk anldıbına geliyor.”

    Talat-“Konuyu kapatalım artık. Daha sonra detayları dinlersin.” Dedi ilk önce uzanıp ablamın kapısını açtı sonra da kendi kapısını açıp aşağı indi. Ben de aşağı indim. Ama hala ondan uzak duruyorum. Yani korkumu tek bir günde yenemem ya? Zaten bütün hayvan felaketinin sebebi de ablammış. Ama aklım almıyor. Küçükken böyle numaraları olduğunu da hatırlamıyorum. Ama abim her nasılsa hatırlıyor.
    ···
  14. 39.
    +1
    b-“Allah’ım bu rüya, bu rüya, bu rüya…”

    Köpek-“Öyle rahat edeceksen öyle düşün. Öncelikle buraya gelmemin nedeni seni hayvanlar ile insanlar arasındaki köprü olduğunu söylemek için.”

    b-“Ne köprüsü neden bahsediyorsun? Uzaylı falan mısın?”

    Köpek-“Sözümü kesme dandik.”

    b-“Tamam. Kesin rüyadayım artık eminim. Bunu bana ablam söylerdi.”

    Köpek-“Bir susarsan konuya gelmek istiyorum. Bundan önceki görevli olan ben Binnur, bu görevi sana devretmeye geldim.” Uzun bir sessizlik oldu.

    b-“Bu hiç komik değil.”

    Köpek-“Yalan bir şey yok. Ben…”

    b-“Bu ŞAKA HiÇ KOMiK DEĞiL. Ablamı köpek yerine koymak mı? Bu nasıl bir şaka böyle? Hem ses ablama bile ait değil. Sanki köpeğin boğazından geliyormuş gibi yapmışsın sesin montajını. Kalın erkek sesi çıkıyor. Hatta araya pelteklik eklemişsin ki beni kandırmak için.”

    Köpek-“Bana istediğin soruyu sor. Anında cevaplayacağım.”

    b-“iki kere iki?”

    Köpek-“Gerçekten bunu mu sormak istedin? 4 yapar.”

    b-“Annemin kızlık soyadı?”

    Köpek-“Aydınoğlu”

    b-“Çekos devdıbını getir.”

    Köpek-“Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?”

    b-“Ahmet'in kaynanası, Mehmet'in kaynanasının annesi oluyorsa; Mehmet, Ahmet'in neyi oluyor?”

    Köpek-“Ne bileyim ben be? Bir de onu mu şimdi hesaplayacağım?”

    b-“Tamam. Bu gerçekten ablam. Ama aklım almıyor. Neden köpek oldun?”

    Köpek-“Lafımı bitirmeme izin verirsen anlatacağım. Ben sadece köpek değilim. Bütün hayvanlarda ben varım ve ben bütün hayvanlarım. Şu an anlaşılmaz geldiğinin farkındayım ama ileride anlayacaksın.”

    b-“Tamam. Bu dediğini küfür olarak birine etmem gerektiğinde kullanacağım. Ama bu çok mantıksız. Yok yok. Ben kesin rüyada falanım. Zaten sabah ki olaylar da hiç yaşanmadı.”

    Köpek-“ Camdan içeriye giren güvercin bendim. Ve o kızıl saçlı kızın tuttuğu kedi de bendim. Bu arada sevgilin güzelmiş.”
    ···
  15. 40.
    +1
    b-“Abi köpek…”

    Talat-“Lan arkaya bin kenara sığın acele et. Ceza yersek sen ödersin ha.” Hemen arka kapıyı açtı ve kendini resmen arkaya attı. Şoför koltuğunun arkasına büzüldü. Arada bana bakıyor bir şey yapacak mıyım diye. Talat gaza bastı ve yola devam ettik. Ben bilerek bir tane havladım ve

    b-“Abi… Saldırmaz değil mi bak valla aşağı atlarım.”

    Talat-“Ağzına bile sıçar. Arabanın kapıları kilitli. istesen de atlayamazsın.”

    b-“Benden ne istiyorsun ya? Amacın dalga geçmekse başardın artık bırak da gideyim.”

    Talat-“Bu gece benim misafirimsin. Hem yarın senin işin de yok. Gece geç saatlere oturup kardeş kardeş takılırız.” Konuşmalı mıyım bilmiyorum.

    b-“Kardeş kardeş takılalım da ne gerek vardı köpeğe şimdi?” Benden 3. şahıs olarak bahsetmesi hoşuma gitmiyor. Biliyorum, benim kim olduğumu bilmediğini ama yine de hoş değil. Yine havladım. Biraz açılmıştı tekrar büzüldü.

    Talat-“Korkutmayı bırakır mısın artık? Biraz daha korkutursan kalpten gidecek çocuk. Hem Bir Bine’yi istiyordun. Al burada. Ne istiyorsan söyle.”

    b-“Kafan iyi galiba? istersen arabayı ben kullanayım.”

    Köpek-“Kafası iyi değil. Bir Bine. Ben…”

    b-“Abi DURDUR ARABAYI.” Ani bir frenle durdurdu. Kapıyı açmaya çalışsa da açamadı.

    b-“Kilidi aç.”

    Talat-“Lan dur da bir dinle…”

    b-“Ne dinlemesi, bu köpek konuştu.”

    Talat-“Aaa. Valla mı lan? Söylemesen bilmeyecektim. Elbette konuştu.”

    b-“Abi ne saçmalıyorsun ya? Eğer şaka falansa yemin ederim…” Ağlamamak için kendini tutuyordu neredeyse. Bu kadar korkmasını beklemiyordum.

    Talat-“Ne yaparsın? Bir daha benimle konuşmaz mısın? Şu anki durumumuzdan çok da değişiklik olmaz yani. ilk önce bir sakinleş. Derin derin nefes al.” Nefes almaya başladı. “işte böyle. Tamamdır. Şimdi o konuşacak, sen dinleyeceksin, anladın mı?”

    b-“Çok saçma…”

    Talat-“Anladın mı dedim?”

    b-“Anladım anladım.”

    Talat-“Konuş.”

    Köpek-“Bir Bine. Buraya senin için geldim.”
    ···
  16. 41.
    +1
    Çığlığı basıp kaçmamak için kendimi zor tutuyorum. Pelinsu bana bakıyor. Kaçma… kaçma… Kuş tam yanıma gelecekti ve ben de kaçacaktım ki Mert kuşu havada yakaladı.

    Mert-“Bir güvercin demek. Sevmek ister misin kanka?” dedi ve bana doğru uzattı. Ben ise sandalyemle kendimi geriye ittim.

    b-“O hayvanı daha fazla bana yaklaştırma.” Hass. Pelinsu izliyordu amk. Ama ne yapayım? Hayvanlardan korkuyorum. Sevmiyorum değil tabi ki. Hayvanlar güzeldir, ama bana uzak oldukları zaman. Boşu boşuna kıza yanlış imaj çizdik. Salak Mert. Bir elinle iş yapıyorsun diğeriyle batırıyorsun amk.

    Mert-“Sen bilirsin kanka. O zaman dışarıya salıyorum.” Dedi ve pencereye yöneldi. Dışarıya bıraktı. Kuş tam geri girecekken camı kapattı. Zaten tek bir cam açıktı. Sanki inatla içeri girmeye çalışıyordu. Sonunda camın önüne kondu ve gözlerini bana dikti. Yani eminim gözlerini bana diktiğine. Ben de bilgisayarıma bakmaya başladım.

    Arada camın oraya bakıyorum ama kuş hala orada. Ve hala bana bakıyor. Belki Mert’e bakıyordur. Ayağa kalktım ve su almak için sebilin yanına gittim. Hass. Ciddi ciddi bana bakıyor. Ben nereye gitsem kafasını oraya çeviriyor. Neden ya? Tamam. Sakin ol. Benim kuruntum. Belki oraya yuva falan yapacaktır, ya da ne bileyim kokum falan dikkatini çekmiştir. Dünkü hediye parfümden kullandığımdan dolayıdır belki.

    Saat 12.15. Çok güzel. Bu kuş faslı sayesinde saatler su gibi geçti. Bazıları işi bıraktı bile. Ben ise sadece beklemeye başladım.

    Mert-“Kanka, bu güvercin seni dikizliyor galiba.”

    b-“Ben de anlamadım ki? Herhalde yeni parfümümden dolayı.”

    Mert-“Benim sana aldığım mı kanka?”

    b-“Senin aldığını çöpe attım. O ne pis bir kokuydu lan. Eşek ölüsü aroması mı var?”

    Mert-“Lan niye çöpe attın? Bana verseydin bari. Afrodizyaklıydı o.”

    b-“Sen ben yapacağın işi… Neyse. Hadi öğle yemeğine gidelim.”

    Mert-“Var ya yemin ediyorum bir daha sana bir şey almayacağım. O afrozdiyaklı parfüm olmadan Pelinsu’ya karşı hiç şansın yok. Bir yığın da para saydım.” Dedi ve ayağa kalkıp Pelinsu’nun yanına gitti. Mert ne dediyse Pelinsu gülmeye başladı. KISKANIYORUMMM!! Mert nasıl kızlarla bu kadar iyi iletişim kurabiliyor? Ve ben niye bu kadar yıkığım amk. Mert bana gel işareti yaptı. Yanlarında bir kız daha vardı. 1.67 boylarında bir kız. Pelinsu ise 1.80 boyunda. Ben 1.85 ve Mert de benimle aynı boyda. Yanına gittim ve beraber asansöre bindik. 0 a bastık ve beklemeye başladık.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 42.
    +1
    güzel hikaye reserved
    ···
  18. 43.
    +1
    Hmm yeni
    ···
  19. 44.
    +1
    ben buralarda biraz daha takılayım o zaman arada gelen giden olur
    ···
  20. 45.
    +1
    On saattir aynı şeyi tekrar tekrar yapmama rağmen bir sonuç çıkmadı. Sadece yemek molası verdim. Onun haricinde hiç mola vermeden devam ettim ama sonuçsuz.

    b-“Abla. Benim köprü olduğuma emin misin? Hiçbir işe yaramıyor çünkü.”

    Serçe-“Senin bir sonraki köprü olmana karar veren kişi Haylaus’tu.”

    b-“Peki Haylaus ile konuşamaz mısın? Eğer beni eğitirsen seni Eternal’den çıkarsın.”

    Serçe-“Zaten seni normalde Hinn’in bir arkadaşı eğitecekti. En azından Haylaus’un planı buydu. Ama Hinn seni benim eğitmemi istedi.”

    b-“Hinn’in arkadaşı mı? Bir hayvan mı eğitecekti yani beni?”

    Serçe-“Tabi ki bir hayvan eğitmeyecekti. Hinn bir zamanlar insanmış. En azından ben öyle duydum. Dünya’da dostları varmış. Onlardan biri gelip seni eğitecekti.”

    b-“Kafam çok karıştı. Şimdi benim bildiklerim şunlar; Haylaus insanlardan nefret ediyor, ama yardımcısı eskiden bir insan mıydı?”

    Serçe-“Bu çok daha karışık bir durum. Ve ben de cevaplarını bilmiyorum. Ama senin için önemli olan şey şu an söylediğim şeyi başarman. Oldukça iyi gittiğini düşünüyorum. Hem akşam oldu. Birazdan Talat gelir.” Dedi ve omzumdan uçup bir ağaca kondu. Daha sonra da köpeğin vücuduna geçti. Bu sefer köpeğin vücuduna geçerken bir enerji dalgası gördüğümü sandım. Hatta gördüm. Köpeğin içine girdi ve:

    b-“Abla, sen şu an Köpük’ün içindesin değil mi?”

    Köpük-“Hmm. Ruhu görmeye başlamışsın. Bu iyiye işaret. 2 hafta demiştim değil mi? 2-3 günde öğrenirsin. Bu oku atmayı öğrendikten sonra olay başlıyor. Evinde de alıştırma yap. Gördüğün kuşa falan ok atmaya çalış. Ben de seni izliyor olacağım.”

    b-“Beni nasıl izleyeceksin?”

    Köpük-“Seni izlemek zor olmaz. Sokakta gördüğün her hayvandan biri ben olabilirim. Şimdi yola doğru yürüyelim.” Dedi ve önden yürümeye başladı. Ben de arkasından yürümeye.

    Talat’ı sadece 5 dakika kadar bekledik. Talat da hemen geldi. Yola çıktığımız andan beridir telefonum deli gibi titriyor. Bir huzur verin. Telefon ormanda çekmiyordu. 27 Whatsapp mesajı hepsi de Mert’ten ve 34 arama. Yine hepsi Mert’ten. Yuh amk. Geri aradım Mert’i. Çalar çalmaz açtı

    Mert-“Kanka nerelerdeydin amk ya.”

    b-“Ne oldu lan ne bu telaş?”

    Mert-“Pelinsu’larla dışarıya çıktık. Seni de çağıracaktım ama telefonlarıma cevap vermedin.” Hay amk. Kaçırdığım fırsatı gibeyim.

    b-“Ne ara böyle bir plan yaptın sen ya?”

    Mert-“Plan işi kolaydı da sen gelmedin salak gibi. Ona senin de geleceğini söylemiştim. Sen de telefonlarıma cevap vermeyince abini aradım. Abin de senin ormanda olduğunu söyledi. Ben de kıza bir yakınının rahatsızlandığını ve o yüzden gelemediğini söyledim. Ne yapıyordun ormanda çok merak ettim?”

    b-“Lan niye benim de geleceğimi söyledin ki bana sormadan? Hem kıza söylediğimiz yalanlar gün gelecek bana girecek amk. Kediden korktum alerjim var dedin, bugün de yakını rahatsızlanmış dedin… Bir daha benden habersiz plan falan yapma.”

    Mert-“Ben senin için planlar hazırlayayım suçlu da benim yani öyle mi?”

    b-“Suçlu sensin demedim. Sadece benden habersiz plan hazırlama bir daha dedim. Eğer yarın da çağırmayı falan düşünüyorsan şimdiden söyle ki bileyim.”

    Mert-“Akrabam mı bu her dakika çağırayım? Benim bile bir sınırım var.” Bak bak bak. Sanki playboy pekekent. Bonom bolo bor sonorom vor.

    b-“Tamam tamam. Bir dahaki sefere plan yapacağında benim de haberim olsun.”

    Mert-“Tamam tamam anladık.”

    b-“Neyse görüşürüz.”

    Mert-“Tamam.” Dedi ve kapattı. Bir senden trip yemediğim kalmıştı zaten.
    Tümünü Göster
    ···